1.
dr ilhan döğüşün x yazılarını ve videolarini izledikten sonra kendi düşüncelerimi ve şöyle bir toparlamak istedim iktisatçı değilim sürçü lisan ettiysem affola.
post-keynesyen ekonomi ile liberalizm arasındaki tartışmayı kısaca şöyle özetleyebiliriz: liberalizm, piyasaların kendi kendini dengeleyeceğini savunur; devletin işine fazla karışmaması gerektiğini ve kamusal harcamaların artmasının enflasyonu tetikleyeceğini iddia eder. işsizlik de bu çerçevede, kaçınılmaz bir “doğal” sonuç olarak görülür.
öte yandan, post-keynesyen yaklaşım devletin ekonomide aktif olması gerektiğini savunur. yani, kamu harcamaları toplam talebi artırıp üretimi destekleyerek işsizliğin azalmasına katkıda bulunabilir. bu görüş, liberalizmin “kamusal harcamalar enflasyonu düşürür” diyen argümanına ve işsizliği kaçınılmaz kabul eden bakış açısına eleştirel bir alternatif sunuyor.
buna ek olarak, liberal görüşte sermaye sahipleri (patronlar) sistemin temel aktörleriymiş gibi gösterilir; eğer patronlar kâr elde etmeden üretim yapmazsa, işçiler işsiz kalır. ancak “birisi gider, diğeri gelir” diyen argüman, aslında emeğin kolay ikame edilebildiğini ima ederken, patronların durumunda böyle bir ikame mekanizması genellikle söz konusu değildir. yani, eğer bir patron üretimden çekilirse, piyasada buna alternatif bulmak mümkün olabilir.
bu noktada basit bir öneri ortaya atılabilir: patronların elde ettiği yüksek gelirler üzerinden, örneğin bir patronun 100 birim gelirinin %50’si vergi olarak alınırsa, elde edilen bu vergi geliri kamusal harcamalarla yeniden dağıtılarak üretimi destekleyebilir. böylece, patronluk rolünü sürdürmek yerine işçiler, daha yüksek gelir beklentileriyle üretime aktif katılım sağlayabilir. sonuçta, işçiler sadece emek sunan pasif aktörler olmaktan çıkar; gerektiğinde sermaye yönetimine de dahil olabilir.
liberalizm piyasaya devlet müdahalesini minimumda tutarak işsizliği “doğal” bir sonuç olarak kabul ederken, post-keynesyen yaklaşım devletin aktif rolüyle toplam talebi canlandırıp üretimi destekleyerek işsizliği azaltmayı öneriyor. yani, doğru yönetilen kamusal harcamalar, enflasyonist baskıları minimize ederken işsizliği de sistemsel yeniden dağıtım ve rol dönüşümüyle aşabilir.
post-keynesyen ekonomi ile liberalizm arasındaki tartışmayı kısaca şöyle özetleyebiliriz: liberalizm, piyasaların kendi kendini dengeleyeceğini savunur; devletin işine fazla karışmaması gerektiğini ve kamusal harcamaların artmasının enflasyonu tetikleyeceğini iddia eder. işsizlik de bu çerçevede, kaçınılmaz bir “doğal” sonuç olarak görülür.
öte yandan, post-keynesyen yaklaşım devletin ekonomide aktif olması gerektiğini savunur. yani, kamu harcamaları toplam talebi artırıp üretimi destekleyerek işsizliğin azalmasına katkıda bulunabilir. bu görüş, liberalizmin “kamusal harcamalar enflasyonu düşürür” diyen argümanına ve işsizliği kaçınılmaz kabul eden bakış açısına eleştirel bir alternatif sunuyor.
buna ek olarak, liberal görüşte sermaye sahipleri (patronlar) sistemin temel aktörleriymiş gibi gösterilir; eğer patronlar kâr elde etmeden üretim yapmazsa, işçiler işsiz kalır. ancak “birisi gider, diğeri gelir” diyen argüman, aslında emeğin kolay ikame edilebildiğini ima ederken, patronların durumunda böyle bir ikame mekanizması genellikle söz konusu değildir. yani, eğer bir patron üretimden çekilirse, piyasada buna alternatif bulmak mümkün olabilir.
bu noktada basit bir öneri ortaya atılabilir: patronların elde ettiği yüksek gelirler üzerinden, örneğin bir patronun 100 birim gelirinin %50’si vergi olarak alınırsa, elde edilen bu vergi geliri kamusal harcamalarla yeniden dağıtılarak üretimi destekleyebilir. böylece, patronluk rolünü sürdürmek yerine işçiler, daha yüksek gelir beklentileriyle üretime aktif katılım sağlayabilir. sonuçta, işçiler sadece emek sunan pasif aktörler olmaktan çıkar; gerektiğinde sermaye yönetimine de dahil olabilir.
liberalizm piyasaya devlet müdahalesini minimumda tutarak işsizliği “doğal” bir sonuç olarak kabul ederken, post-keynesyen yaklaşım devletin aktif rolüyle toplam talebi canlandırıp üretimi destekleyerek işsizliği azaltmayı öneriyor. yani, doğru yönetilen kamusal harcamalar, enflasyonist baskıları minimize ederken işsizliği de sistemsel yeniden dağıtım ve rol dönüşümüyle aşabilir.
devamını gör...