1.
bir tür illettir. eğer bu bağlanmaya sahipseniz akli melekelerinizi karşınızdakinin avucuna bırakmışsınız demektir.
yan yana veya iletişimde değilken delirecek gibi olursunuz. aklınızın her yerinde onunla ilgili düşünceler vardır. sosyal hayatınızda veriminiz düşecek noktaya gelirsiniz.
bir gün bırakıp gitme fikri sizi deliye çevirir; o ayrılığın gerçekleşmemesi için olağanüstü çaba sarf edersiniz. hep verirsiniz, her zaman verirsiniz. kendinizden taviz vere vere kendi kişiliğinizi olabildiğince küçüksemiş, onu ise ilahlaştırmış olursunuz. sonunda da hatalarını görmez olursunuz. onunla kavga etmek ise en kötüsüdür. hayatla tüm bağlantınız kesilir.
yan yana veya iletişimde değilken delirecek gibi olursunuz. aklınızın her yerinde onunla ilgili düşünceler vardır. sosyal hayatınızda veriminiz düşecek noktaya gelirsiniz.
bir gün bırakıp gitme fikri sizi deliye çevirir; o ayrılığın gerçekleşmemesi için olağanüstü çaba sarf edersiniz. hep verirsiniz, her zaman verirsiniz. kendinizden taviz vere vere kendi kişiliğinizi olabildiğince küçüksemiş, onu ise ilahlaştırmış olursunuz. sonunda da hatalarını görmez olursunuz. onunla kavga etmek ise en kötüsüdür. hayatla tüm bağlantınız kesilir.
devamını gör...
2.
hayatımdan 29 yıl çalmış olan illet durum. ilgisiz, sevgisiz, ihmalkâr, istismar eden, suçlayan, sürekli olumsuz yanlarıma odaklanan ebeveynlere sahiptim. gözümün önünde sürekli en ağır şekillerde kavgalar oldu. özellikle annem dayak yiyip evden kovulurdu. haftalarca eve gelemezdi. taa ki o adi adam gidip getirene kadar. o da canı isterse. üstelik bizleri de tehdit ederdi sakın annenizi telefonla aramayın diye. ama ben korkusuzdum gizlice bir iki kez aramıştım. çocukluk yıllarımda anneme sürekli bu adamı boşa biz de senin yanında kalalım derdim. ama annem olacak o kadın o kadar saf o kadar zayıf karakterliydi ki bir türlü buna cesaret edemezdi. neyse böyle böyle daha anmak istemediğim bir sürü travmayla 21 yaşıma kadar geldim. lisede, üniversitede ilk aşk deneyimlerimi yaşadım. tabii buna aşk denirse. aktarım aşkıydı, baba sevgisi eksikliğiydi. üstelik de kendini bir halt sanan, kırıcı, kendini beğenmiş ve dahası art niyetli kişilerdi. neyse ki platonikti. tabii o zamanlar onlara kesinlikle toz konduramazdım. gözümde mükemmellerdi. mezun oldum farklı bir şehirde yüksek lisansa başladım. geçmişi de unuttum. o uğruna platonik olarak güya ölüp bittiğim insanların adını bile hatırlamaz oldum. yüksek lisansa başladığımda diş sıkma sorunum başladı diş doktoruna göründüm. o da beni psikiyatriste yönlendirdi. hayatımda ilk defa psikiyatriste gittim. hastanenin kapanmasına yakın bir saatti. içeri girdim ne anlatacağımı nereden başlayacağımı bilemeden başladım sınav kaygılarımı anlatmaya. tabii o yaz yeni birine daha aşık olmuştum.(tabii buna aşk denirse) o zamanlar sosyal medyada yana yakıla onu arıyordum. sosyal medyadaki hesap adını unutmuştum çünkü. tabii bu sorunumdan bahsedemedim. daha öncekilerden de bahsetmedim. çünkü onları geçip giden yanlış aşklar olarak değerlendirmiştim. psikiyatristim (asistandı bu arada) yaşımın 22 olduğuna inanmadı, zihnen daha ileri olabileceğimi, kimliğe küçük yazdırılmış olabileceğimi söyledi. daha önce psikiyatriste gidip gitmediğimi sordu, siz demeyi bıraktı sen demeye başladı, özel randevular verdi, tıp fakültesi olmasına rağmen senin doktorun benim sadece bana geleceksin diye tembihlemeye çalıştı, iltifatlarla etkilemeye çalıştı. hem de baya uğraştı bunlar için. çıkışta anladım ki beni kullanmaya çalışıyor. evet ilk kez bir psikiyatriste gitmiştim, belki ruhsal hastalığım vardı ama aptal değildim. ben ona sorunlarımı anlatırken o beni duygusal açıdan istismar ediyordu. bu böyle devam ederken bir gün psikiyatri etik kurallarını kurcaladım. yaptığı herşeyin yanlış olduğunu gördüm. dahası bende farkındalık bile yaratmaya çalışmadı, hem de işi bu olmasına rağmen. gözümün içine baka baka yalanlar atmaya devam ettiği bir gün ana avrat düz gittim. senin görevin beni korumak, beni hastalığım ya da hastalıklarım konusunda bilinçlendirmek dedim. ağzıma ne geldiyse söyledim. ve o gün bu gündür psikiyatristlere de psikologlara da zerre inancım kalmadı. her gittiğim psikiyatriste acaba bu da beni kullanır mı gözüyle baktım. terapi bile alırken paramdan ve vaktimden oldum. dahası hiç birine tüm kalbimle tüm sorunlarımı açamadım. aşık olduğumu sandığım kişiye karşı da git gide daha güçlü bir bağla bağlandım. halbuki platonik, tanımam etmem, yaşı da benden büyük. (bir kaç arkadaşını tanıyorum. onlar da sapık gibiler.) internetten edindiğim bir kaç kuru bilgi, bir kaç resim dışında kendisini tanımadığım birine aşık olduğumu düşünüp durdum. yok yere acılar çektim. ailemdeki durumlar da zamanla daha da kötüye gitti. kardeşim vefat etti, diğer başka durumlar daha oldu. ben tüm bu acılara rağmen hâlâ bu aşkı unutamadım. önceleri takıntı olduğunu düşündüğüm için üzerinde durmadım. ne de olsa antidepresan tedavisi görüyorum dedim. hiç tanımadığım bu kişiye gerekirse maddi, manevi açılardan bile yardımcı olmayı düşündüm. ne kadar çocukça demi. kendisiyle iletişime geçtiğim zamanlarda kendisinden bir karşılık beklemedim. sadece benle konuşmasını ve bilinçlendirmesini istedim. yardım etmesini istedim. kendisi doktor oluyor. belki bir farkındalık kazanmıştır diye düşündüm. belki de durumun farkındaydı da bana söylemedi. bak bu hissettiklerin takıntı ya da aşk değil, kaygılı bağlanma diyebilirdi. insanca benle iletişim kurabilirdi. o toz konduramadığım insan bile bana yardımcı olmadı. haa yardımda etmek zorunda değildi ama en azından insan biraz vicdanlı olur demi. gerçi anne babamız bize yardım etmemiş elalem mi edecek. tam yedi yılım bu uğurda git gellerle geçti. kariyerimi tamamladım, kendimi geliştirdim, kafa yapımı şekillendirdim ama hep eksik birşeyler vardı. kafamın içinde nedensizce dönüp duran biri vardı.
sonunda iyi bir psikiyatrist buldum ve tüm sorunlarımı anlattım. sağolsun sonuna kadar ilgiyle dinledi. en etkili ilaçları yazdı. psikolog görüşmesi de ayarladı. neyseki psikolog da iyi çıktı. sayesinde daha ilk seansta bu durumun nedeninin kaygılı bağlanma sitili olduğunu öğrendim. (öncesinde hastalık olduğunu düşündüm ama değilmiş. kaygılı bağlama bir kişilik bozukluğu değildir. kişilik bozukluğu olanın adı bağımlı kişilik bozukluğudur.)hemen farkındalık geliştirdim. zaten değişime gelişime de açık biriyim. çok çabuk bir ilerleme gösterdim. görünüşünü beğenmediğim, yaşayış, düşünüş açısından tamamen zıt olduğum birine karşı saçma sapan bir bağlılık geliştirmekten kurtuldum. kafamın içindeki yapboz parçaları birleşti ve oh be ben buradaki birçok özelliği gösteriyorum diyebildim.
toplamda 15 yılım boşa geçmiş. depresyon, aktarım aşkları (kaygılı bağlanmayı da ekleyince) da derken dile kolay tam 15 yılım bunlarla geçmiş. kariyerimde daha da ilerleyebilirdim. dahası kendime olan saygımı koruyabilirdim. hiç birşey yapamasam bile mutlu geçebilirdi o yıllarım.
kendine bile saygısı olmayan, belki kendine karşı öz eleştiri bile geliştirmemiş, orta yaş sendromuna girmiş, saygısız, kaba, kendini beğenmiş, dini, siyasal, sosyal açıdan tamamen zıt olduğumuz bu insanlara karşı tek taraflı bir bağlılık geliştirmek o kadar zor ki. iyi ki de hepsi platonik kalmış. zira bu kişilikteki insanlara bir dk bile tahammül edemezdim. bu hayattaki en büyük zararı kendime verdim.
şimdi 30 una yaklaşmış bir ablanız olarak sizlere yardımcı olmak istiyorum. özellikle benle aynı durumda olup da durumun farkında bile olamayanlara. nefret dahi etmiyorum o insanlardan. çünkü nefret bile bir duygu belirtisidir. ama ben onlara karşı hiç bir şey hissetmiyorum. sadece benle samimi, iyi niyetli bir konuşma yapabilirlerdi. beni bir uzmana yollayabilirlerdi. ya da bak sende şöyle bir durum seziyorum bunun üzerinde bir doktorla konuşabilirsin. gelişmelerden bana da bahsedebilirsin diyebilirlerdi. iyileşmeme yardım edebilirlerdi. sadece yardım istedim onlardan.
beni üç kuruşluk insanların, ilgisine, sevgisine, onayına, şefkatine, merhametine, insafına, yardımına, iki kelimesine muhtaç bırakan ebeveynlerimi ise hiç affetmiyorum. öldükleri gün bile yanlarında olmayacağım.
aileniz neler dediyse (kötü anlamda) inanmayın. sizin değeriniz kişilerden, onların görüşlerinden bağımsız.
kendinizi mutluluğun bolluğuna bırakın.etrafınızdaki insanlara şans verin.
daha akıllısı, daha güzeli/ yakışıklısı, iyisi muhakkak vardır.
bir insanı tanımadan sevemezsiniz. tanımadığınız insanlara karşı temkinli olun.
belki aileniz sizi hiç korumadı ama siz kendinizi koruyun.
sosyalleşin, bol bol okuyun.
kendinizi geliştirin. enstrüman çalın, resim çizin, yazı yazın vs vs.
herşeyden de önemlisi sağlam, sağlıklı bir aile kurun.
kendinizi iyice yetiştirin, evlenir evlenmez çocuk yapmayın.
tamam benden anne olur artık dediğiniz anda çocuk yapın.
ve en ama en önemlisi çocuğunuzu bol bol sevin, onu terk etmeyin, eksiklerini ona hissettirmeden tamamlayın, iyi yanlarını da takdir edip geliştirin.
sakin, sabırlı, anlayışlı ve her daim güler yüzlü olun.
annemin yaptığı gibi çocuklarının önünde defalarca intihara kalkışmayın.
geceleri çocuklarınız siz öldünüz mü diye endişe içerisinde kıvranmasın.
eşinizi, çocuklarınızı dövmeyin.
çocuklarınızı annesinden ayırmayın.
daha da önemlisi çocuklarınızı koruyun! hem kendilerinden, hem de yabancılardan. hatta kendinizin vereceği zararlardan bile koruyun. koruyun ki bir gün benim yaptığım gibi ailesini ansızın terk etmesin. kalın sağlıcakla.
not: bağlanma kuramları hakkında daha sonra detaylı yazılar yazıp, kitaplar, makaleler önereceğim. daha önce bağlanma kuramları hakkında yazılar okumuştum ama çok yüzeyseldi bunlar. o yüzden de sorunumun bu olabileceğine hiç ihtimal vermedim. sizlerin de aynı duruma düşmenizi istemem.
sonunda iyi bir psikiyatrist buldum ve tüm sorunlarımı anlattım. sağolsun sonuna kadar ilgiyle dinledi. en etkili ilaçları yazdı. psikolog görüşmesi de ayarladı. neyseki psikolog da iyi çıktı. sayesinde daha ilk seansta bu durumun nedeninin kaygılı bağlanma sitili olduğunu öğrendim. (öncesinde hastalık olduğunu düşündüm ama değilmiş. kaygılı bağlama bir kişilik bozukluğu değildir. kişilik bozukluğu olanın adı bağımlı kişilik bozukluğudur.)hemen farkındalık geliştirdim. zaten değişime gelişime de açık biriyim. çok çabuk bir ilerleme gösterdim. görünüşünü beğenmediğim, yaşayış, düşünüş açısından tamamen zıt olduğum birine karşı saçma sapan bir bağlılık geliştirmekten kurtuldum. kafamın içindeki yapboz parçaları birleşti ve oh be ben buradaki birçok özelliği gösteriyorum diyebildim.
toplamda 15 yılım boşa geçmiş. depresyon, aktarım aşkları (kaygılı bağlanmayı da ekleyince) da derken dile kolay tam 15 yılım bunlarla geçmiş. kariyerimde daha da ilerleyebilirdim. dahası kendime olan saygımı koruyabilirdim. hiç birşey yapamasam bile mutlu geçebilirdi o yıllarım.
kendine bile saygısı olmayan, belki kendine karşı öz eleştiri bile geliştirmemiş, orta yaş sendromuna girmiş, saygısız, kaba, kendini beğenmiş, dini, siyasal, sosyal açıdan tamamen zıt olduğumuz bu insanlara karşı tek taraflı bir bağlılık geliştirmek o kadar zor ki. iyi ki de hepsi platonik kalmış. zira bu kişilikteki insanlara bir dk bile tahammül edemezdim. bu hayattaki en büyük zararı kendime verdim.
şimdi 30 una yaklaşmış bir ablanız olarak sizlere yardımcı olmak istiyorum. özellikle benle aynı durumda olup da durumun farkında bile olamayanlara. nefret dahi etmiyorum o insanlardan. çünkü nefret bile bir duygu belirtisidir. ama ben onlara karşı hiç bir şey hissetmiyorum. sadece benle samimi, iyi niyetli bir konuşma yapabilirlerdi. beni bir uzmana yollayabilirlerdi. ya da bak sende şöyle bir durum seziyorum bunun üzerinde bir doktorla konuşabilirsin. gelişmelerden bana da bahsedebilirsin diyebilirlerdi. iyileşmeme yardım edebilirlerdi. sadece yardım istedim onlardan.
beni üç kuruşluk insanların, ilgisine, sevgisine, onayına, şefkatine, merhametine, insafına, yardımına, iki kelimesine muhtaç bırakan ebeveynlerimi ise hiç affetmiyorum. öldükleri gün bile yanlarında olmayacağım.
aileniz neler dediyse (kötü anlamda) inanmayın. sizin değeriniz kişilerden, onların görüşlerinden bağımsız.
kendinizi mutluluğun bolluğuna bırakın.etrafınızdaki insanlara şans verin.
daha akıllısı, daha güzeli/ yakışıklısı, iyisi muhakkak vardır.
bir insanı tanımadan sevemezsiniz. tanımadığınız insanlara karşı temkinli olun.
belki aileniz sizi hiç korumadı ama siz kendinizi koruyun.
sosyalleşin, bol bol okuyun.
kendinizi geliştirin. enstrüman çalın, resim çizin, yazı yazın vs vs.
herşeyden de önemlisi sağlam, sağlıklı bir aile kurun.
kendinizi iyice yetiştirin, evlenir evlenmez çocuk yapmayın.
tamam benden anne olur artık dediğiniz anda çocuk yapın.
ve en ama en önemlisi çocuğunuzu bol bol sevin, onu terk etmeyin, eksiklerini ona hissettirmeden tamamlayın, iyi yanlarını da takdir edip geliştirin.
sakin, sabırlı, anlayışlı ve her daim güler yüzlü olun.
annemin yaptığı gibi çocuklarının önünde defalarca intihara kalkışmayın.
geceleri çocuklarınız siz öldünüz mü diye endişe içerisinde kıvranmasın.
eşinizi, çocuklarınızı dövmeyin.
çocuklarınızı annesinden ayırmayın.
daha da önemlisi çocuklarınızı koruyun! hem kendilerinden, hem de yabancılardan. hatta kendinizin vereceği zararlardan bile koruyun. koruyun ki bir gün benim yaptığım gibi ailesini ansızın terk etmesin. kalın sağlıcakla.
not: bağlanma kuramları hakkında daha sonra detaylı yazılar yazıp, kitaplar, makaleler önereceğim. daha önce bağlanma kuramları hakkında yazılar okumuştum ama çok yüzeyseldi bunlar. o yüzden de sorunumun bu olabileceğine hiç ihtimal vermedim. sizlerin de aynı duruma düşmenizi istemem.
devamını gör...