1.
hayat hikayesini dinlemek için; dinle-izle
lev tolstoy’un adını duyduğunuz zaman aklınıza iki müthiş eseri gelir.
savaş ve barış – anna karenina
“tanrı’nın ülkesi içinizdedir. tanrı, aşk demektir.”
yaşantısıyla ilgili bu çağrısını hayatı boyunca herkese duyurmaya çalıştı.
rus edebiyatının temel taşları dostoyevski, maksim gorki, anton çehov ve turgenyev’den farklı küçük bir yanı vardı tolstoy’un. o küçük yan, rusya’nın yetiştirdiği en büyük yazarı olmasıdır.
28 ağustos 1828 yılında doğan tolstoy ailesine ait büyük topraklarda zengin bir birey olarak dünyaya geldi. öyle ki atalarından biri çar petro, yeğenlerinden biri şair ve oyun yazarı kont ve dedesi prens volkonski büyük katerina ordularının başkomutanı idi.
sosyal durumu ve sahip olduğu zenginlikler bakımından hayatının sonuna kadar refah içinde yaşayacağı belliydi. emri altında çalışan yüzlerce insanın yaşamı ve ölümü iki dudağının arasındaydı. isteseydi rus sosyetesinin içinde gününü gün edebilecek varlıklı bir adamdı. ama öyle yapmadı.
daha altı yaşına varamadan annesini dokuz yaşına geldiğinde de babasını kaybetti.
iyi kalpli tatyana teyzesinin hem kendisine hem de kardeşlerine bakmasıyla bu merhametli kadından çok şey öğrendi.
ilk gençlik çağından beri hem gerçeklerin peşinden koştu hem de hayatın güzel yanlarını ve çılgın zevklerini aramaya koyuldu.
dünyaya soylu bir aristokrat olarak geldiği halde hiçbir zaman bundan övünme payı çıkarmamış, tersine “yüzüm bir köylünün yüzünden farksız” demiştir.
tolstoy gençliğinde itibaren ne kadar çirkin olduğunun farkına varmaya başladı. bir seferinde şunu sormuştu ; “benimkiler gibi böylesine koca burunlu bu kadar kalın dudaklı böyle çipil ve küçük gözlü bir adamın dünyada mutluluğu bulması hiç mümkün müdür ?”
soru cevapsız kaldı.
çirkinliğini örtbas etmek için de daha sakalı çenesinden çıkar çıkmaz yüzünü mümkün olduğu kadar sakalıyla kapatmaya çalıştı.
eserlerinde yakaladığı başarı önce rusya sonra da bütün avrupa’ya yayıldı. çok defa onu görmek için uzak yerlerden geliyorlar sofada üstadı bekliyorlar ve içeriye iri yarı, heybetli görünüşlü, kocaman papaz sakallı bir devin, bir dâhinin gelmesini bekliyorlardı. fakat tolstoy içeriye girdiğinde herkes şaşıp kalıyordu. ziyaretçilerden birisi şunu karalamıştı; “kısa boylu, tıknaz bir adam: öyle çabuk hareketleri var ki sanki sakalı titriyor, yürümüyor, sanki koşuyor. “hoş geldiniz” derken o kadar neşeli ki insan karşısında bir çocuk var sanıyor”
ziyaretçiler, karşısındaki büyük ünü hayranlık ve hayal kırıklığı gibi karışık duygularla seyrederken birden yazarın kalın kaşlarının altındaki çipil gözleri çakmak çakmak yanıp tutuşur, delici bakışları misafirlerin üzerine dikilirdi. bunlar bıçak kadar keskin bakışlardı. hiç kimse gözlerini başka yöne kaçıramaz büyülenmiş gibi savunmaya çekilirdi. fakat bu durum sadece kısa bir an sürerdi ve bakışlar yerini yumuşak nazik bir gülümsemeye dönerdi. çünkü köylülerden onu ayıran en büyük özelliği gözleriydi. bütün duygularını gözleriyle anlatabiliyordu.
öyle bir göz ki bu büyük yazar maksim gorki “tolstoy’un gözlerinde yüzlerce göz gizlidir.” demiştir.
kazan üniversitesinde kendi sosyal sınıfından gençlerle çılgınca eylemlere girişmiş, yeni fizik denemeleri yapmıştır.
başkente gittikten sonra vaktini anlamsız ve hiçbir yararlı yönü olmayan sosyal çalışmalarla geçirmişti. kumara ve kadınların peşinden koşmaya vakit harcadığı sıralarda bu anlamsızlığı fark ettiğini ve yeteneklerini boşa tükettiğini hissediyordu. böyle bir durumda hemen elini eteğini çekmeye karar verdi.
topluma yararlı çalışmalar yapmak için ciddi bir iş programı hazırladı. fakat varlıklı olmasından dolayı vur patlasın çal oynasın yaşantısı yakasını bir türlü tam olarak bırakmadı.
tüm bunlara rağmen tolstoy ahlak yönünden kusursuz kalmayı arzuladı.
tolstoy üniversite’nin bitmesine yakın ilk ciddi kararını vermesi gerekiyordu. 1851’de babasından kalan toprakların yönetimi için yasnaya polyana’ya ailesi tarafından çağırıldı. çok kararsız kalan tolstoy ya gidip yönetimi devralacaktı ya da devlet memurluğu yapacaktı. hiç beklenmedik bir anda her ikisini de yapmayıp asker kardeşinin yanına katılıp tatar kabilelerinin isyanını bastırmak amacıyla kafkasya’ya gitti. gönüllü olarak askerlerin dağ köyüne yaptığı baskınlara katıldı.
yazarlık hayatındaki ilk ciddi adımlarsa burada başladı. sefer sırasında edindiği tecrübelerden yararlanarak “baskın” adlı kitabını yazdı.
bu kitap yazarın ilk denemesi değildi. st petersburg’da yayınlanan bir dergide “çocukluk” adında otobiyografik bir oyun yazmıştı. orduya katıldıktan bir süre sonra ise ilk romanı “kazaklar” kitabını yazmaya başladı.
“kazaklar” kitabı 1863 yılına kadar yayınlanmıştı ama onun öncesin sivastopol kuşatması üzerine yazdığı izlenimler olan “sivastopol hikayeleri” ününü pekiştiren çalışma oldu.
öyle ki turgenyev “bu genç yazar hepimizi gölgede bırakacak. en iyisi yazmaktan vazgeçmek” demişti.
tolstoy asker olarak hiç mutlu değildi, edindiği tecrübelerden sonra savaştan nefret etmeye başladı. yaşadığı dehşetli olaylar insan gururunun nasıl ayaklar altına aldığını göstermişti. hem sosyete içinde bulunup hem de savaşta yaşadığı olaylardan sonra hayatın anlamı üzerine düşünmeye koyuldu.
26 yaşında günlüğüne şunları yazdı; “insanı şaşkına çevirecek büyük bir fikrim var… insanoğlunun gelişmesine uygun yeni bir din kurmak. hazreti isa’nın dini… pratik bir din, gelecek için mutluluk vaat etmiyor, sadece bu dünya üzerinde mutluluğu sağlıyor… din aracılığıyla insanoğlunun birlik olması için bilinçli bir şekilde çalışmak…”
bu hedefe ulaşmak amacıyla usanmadan çalışmaya başlaması neredeyse çeyrek asır bekledi. fakat düşünce ile uygulamayı birbirinden ayıran çeyrek yüzyıl süresince hep bu hedefe ermek için uğraşıp didinmiştir.
ordudaki görevinden ayrıldıktan sonra günlüğüne yazdığı o fikirlerin tersine eğlenceli hayatına dönmüştü. fakat ahlak tutumu yüzünden yüzü asık ve huzursuzdu.
1858 yılında yasnaya polyana’ya döndü ve babasından kalan topraklarıyla ilgilenmeye başladı. artık köylülerin efendisi gibi yaşıyordu ve yaşadığı köydeki insanların hayatlarını inceledi.
iki yıl sonra bir avrupa turuna çıktı ve eğitim metotları üzerine incelemeler yaptı. döndüğünde devrimci metotları uygulayan bir okul açtı. derslere katılmak zorunlu değildi, çocuklar istedikleri yere oturabilir, dersleri ister izler istemezse izlemezlerdi. bu da çok uzun soluklu olmadı tabi, sağlık sorunları sebebiyle bir yıl sonra bu denemesinden vazgeçti.
tedavi gördüğü zaman polisler evini didik didik etmiş devrimci belgeler aramışlardı. fakat bulamadılar çünkü hiçbir zaman böyle belgeler tutmadılar. çizgi dışındaki eylemlerinden dolayı resmi makamlarla her zaman ters düşüyordu. soylu aileden gelmesi ve artık ünlü bir yazar olmasından dolayı bu tip polis takiplerinden kurtulması kolay oluyordu.
kendini tamamen topraklarına adadığı 1862-1876 dönemi en mutlu olduğu dönemdir. 1862 yılında eski aile dostunun kızı sofia behrs ile evlendi. en mutlu olduğu bu dönemde “savaş ve barış” ı yazmaya başladı. dünyaca ünlü bu romanın malzemesi ise hem kendi ailesi hem de annesinin ailesi olan volkonski’lerin arşivinden yararlandı. tolstoy bu romanıyla büyük bir deha olduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştı.
1873 yılında ise ikinci en büyük eseri “anna karenina” yı yazmaya başladı. bu dönem onun için en zorlu bir dönemeçti. ona bakan teyzesi tatyana öldü, karısı hastalandı ve iki çocuğunu kaybetti. ayrıca resmi makamlar eğitimle ilgili çalışmalarını kösteklemekteydi. bütün bu olanlara karşın tolstoy, shakespeare dışında hiçbir yazarın ulaşamadığı biçimde insan karakterini çözümleyen “anna karenina” kitabını büyük bir ustalıkla yazdı.
ruhsal bunalımların baş gösterdiği 1876-1879 yıllarında intihar etmesine ramak kaldı ve canına kıymak isteğine bilinçli olarak karşı çıkabildi. bu eğilimden kurtulmasının en büyük nedeni ise 26 yaşında insanları kurtarmak için aklına gelen büyük fikrin etkisi vardır. bu fikri uygulamaya kararlıydı.
o andan itibaren tolstoy “insanların din aracılığıyla birlik olması” uğrunda çaba gösterdi. eserlerinin tamamı artık bu fikre hizmet etmeye başladı. basit bir köylü gibi yaşamak için hayatındaki her şeyi sadeleştirdi.
hayatının son döneminde evini, emlakini bırakıp köylüler arasına karışmak hayalini gerçekleştirmek için çabaladı. bu sebeptendir ki karısıyla olan büyük aşkı zarar görmeye başladı. karısından uzaklaşıp yeni hayatına adım attığı trende rahatsızlandı. bir hafta sonra 82 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
lev tolstoy’un adını duyduğunuz zaman aklınıza iki müthiş eseri gelir.
savaş ve barış – anna karenina
“tanrı’nın ülkesi içinizdedir. tanrı, aşk demektir.”
yaşantısıyla ilgili bu çağrısını hayatı boyunca herkese duyurmaya çalıştı.
rus edebiyatının temel taşları dostoyevski, maksim gorki, anton çehov ve turgenyev’den farklı küçük bir yanı vardı tolstoy’un. o küçük yan, rusya’nın yetiştirdiği en büyük yazarı olmasıdır.
28 ağustos 1828 yılında doğan tolstoy ailesine ait büyük topraklarda zengin bir birey olarak dünyaya geldi. öyle ki atalarından biri çar petro, yeğenlerinden biri şair ve oyun yazarı kont ve dedesi prens volkonski büyük katerina ordularının başkomutanı idi.
sosyal durumu ve sahip olduğu zenginlikler bakımından hayatının sonuna kadar refah içinde yaşayacağı belliydi. emri altında çalışan yüzlerce insanın yaşamı ve ölümü iki dudağının arasındaydı. isteseydi rus sosyetesinin içinde gününü gün edebilecek varlıklı bir adamdı. ama öyle yapmadı.
daha altı yaşına varamadan annesini dokuz yaşına geldiğinde de babasını kaybetti.
iyi kalpli tatyana teyzesinin hem kendisine hem de kardeşlerine bakmasıyla bu merhametli kadından çok şey öğrendi.
ilk gençlik çağından beri hem gerçeklerin peşinden koştu hem de hayatın güzel yanlarını ve çılgın zevklerini aramaya koyuldu.
dünyaya soylu bir aristokrat olarak geldiği halde hiçbir zaman bundan övünme payı çıkarmamış, tersine “yüzüm bir köylünün yüzünden farksız” demiştir.
tolstoy gençliğinde itibaren ne kadar çirkin olduğunun farkına varmaya başladı. bir seferinde şunu sormuştu ; “benimkiler gibi böylesine koca burunlu bu kadar kalın dudaklı böyle çipil ve küçük gözlü bir adamın dünyada mutluluğu bulması hiç mümkün müdür ?”
soru cevapsız kaldı.
çirkinliğini örtbas etmek için de daha sakalı çenesinden çıkar çıkmaz yüzünü mümkün olduğu kadar sakalıyla kapatmaya çalıştı.
eserlerinde yakaladığı başarı önce rusya sonra da bütün avrupa’ya yayıldı. çok defa onu görmek için uzak yerlerden geliyorlar sofada üstadı bekliyorlar ve içeriye iri yarı, heybetli görünüşlü, kocaman papaz sakallı bir devin, bir dâhinin gelmesini bekliyorlardı. fakat tolstoy içeriye girdiğinde herkes şaşıp kalıyordu. ziyaretçilerden birisi şunu karalamıştı; “kısa boylu, tıknaz bir adam: öyle çabuk hareketleri var ki sanki sakalı titriyor, yürümüyor, sanki koşuyor. “hoş geldiniz” derken o kadar neşeli ki insan karşısında bir çocuk var sanıyor”
ziyaretçiler, karşısındaki büyük ünü hayranlık ve hayal kırıklığı gibi karışık duygularla seyrederken birden yazarın kalın kaşlarının altındaki çipil gözleri çakmak çakmak yanıp tutuşur, delici bakışları misafirlerin üzerine dikilirdi. bunlar bıçak kadar keskin bakışlardı. hiç kimse gözlerini başka yöne kaçıramaz büyülenmiş gibi savunmaya çekilirdi. fakat bu durum sadece kısa bir an sürerdi ve bakışlar yerini yumuşak nazik bir gülümsemeye dönerdi. çünkü köylülerden onu ayıran en büyük özelliği gözleriydi. bütün duygularını gözleriyle anlatabiliyordu.
öyle bir göz ki bu büyük yazar maksim gorki “tolstoy’un gözlerinde yüzlerce göz gizlidir.” demiştir.
kazan üniversitesinde kendi sosyal sınıfından gençlerle çılgınca eylemlere girişmiş, yeni fizik denemeleri yapmıştır.
başkente gittikten sonra vaktini anlamsız ve hiçbir yararlı yönü olmayan sosyal çalışmalarla geçirmişti. kumara ve kadınların peşinden koşmaya vakit harcadığı sıralarda bu anlamsızlığı fark ettiğini ve yeteneklerini boşa tükettiğini hissediyordu. böyle bir durumda hemen elini eteğini çekmeye karar verdi.
topluma yararlı çalışmalar yapmak için ciddi bir iş programı hazırladı. fakat varlıklı olmasından dolayı vur patlasın çal oynasın yaşantısı yakasını bir türlü tam olarak bırakmadı.
tüm bunlara rağmen tolstoy ahlak yönünden kusursuz kalmayı arzuladı.
tolstoy üniversite’nin bitmesine yakın ilk ciddi kararını vermesi gerekiyordu. 1851’de babasından kalan toprakların yönetimi için yasnaya polyana’ya ailesi tarafından çağırıldı. çok kararsız kalan tolstoy ya gidip yönetimi devralacaktı ya da devlet memurluğu yapacaktı. hiç beklenmedik bir anda her ikisini de yapmayıp asker kardeşinin yanına katılıp tatar kabilelerinin isyanını bastırmak amacıyla kafkasya’ya gitti. gönüllü olarak askerlerin dağ köyüne yaptığı baskınlara katıldı.
yazarlık hayatındaki ilk ciddi adımlarsa burada başladı. sefer sırasında edindiği tecrübelerden yararlanarak “baskın” adlı kitabını yazdı.
bu kitap yazarın ilk denemesi değildi. st petersburg’da yayınlanan bir dergide “çocukluk” adında otobiyografik bir oyun yazmıştı. orduya katıldıktan bir süre sonra ise ilk romanı “kazaklar” kitabını yazmaya başladı.
“kazaklar” kitabı 1863 yılına kadar yayınlanmıştı ama onun öncesin sivastopol kuşatması üzerine yazdığı izlenimler olan “sivastopol hikayeleri” ününü pekiştiren çalışma oldu.
öyle ki turgenyev “bu genç yazar hepimizi gölgede bırakacak. en iyisi yazmaktan vazgeçmek” demişti.
tolstoy asker olarak hiç mutlu değildi, edindiği tecrübelerden sonra savaştan nefret etmeye başladı. yaşadığı dehşetli olaylar insan gururunun nasıl ayaklar altına aldığını göstermişti. hem sosyete içinde bulunup hem de savaşta yaşadığı olaylardan sonra hayatın anlamı üzerine düşünmeye koyuldu.
26 yaşında günlüğüne şunları yazdı; “insanı şaşkına çevirecek büyük bir fikrim var… insanoğlunun gelişmesine uygun yeni bir din kurmak. hazreti isa’nın dini… pratik bir din, gelecek için mutluluk vaat etmiyor, sadece bu dünya üzerinde mutluluğu sağlıyor… din aracılığıyla insanoğlunun birlik olması için bilinçli bir şekilde çalışmak…”
bu hedefe ulaşmak amacıyla usanmadan çalışmaya başlaması neredeyse çeyrek asır bekledi. fakat düşünce ile uygulamayı birbirinden ayıran çeyrek yüzyıl süresince hep bu hedefe ermek için uğraşıp didinmiştir.
ordudaki görevinden ayrıldıktan sonra günlüğüne yazdığı o fikirlerin tersine eğlenceli hayatına dönmüştü. fakat ahlak tutumu yüzünden yüzü asık ve huzursuzdu.
1858 yılında yasnaya polyana’ya döndü ve babasından kalan topraklarıyla ilgilenmeye başladı. artık köylülerin efendisi gibi yaşıyordu ve yaşadığı köydeki insanların hayatlarını inceledi.
iki yıl sonra bir avrupa turuna çıktı ve eğitim metotları üzerine incelemeler yaptı. döndüğünde devrimci metotları uygulayan bir okul açtı. derslere katılmak zorunlu değildi, çocuklar istedikleri yere oturabilir, dersleri ister izler istemezse izlemezlerdi. bu da çok uzun soluklu olmadı tabi, sağlık sorunları sebebiyle bir yıl sonra bu denemesinden vazgeçti.
tedavi gördüğü zaman polisler evini didik didik etmiş devrimci belgeler aramışlardı. fakat bulamadılar çünkü hiçbir zaman böyle belgeler tutmadılar. çizgi dışındaki eylemlerinden dolayı resmi makamlarla her zaman ters düşüyordu. soylu aileden gelmesi ve artık ünlü bir yazar olmasından dolayı bu tip polis takiplerinden kurtulması kolay oluyordu.
kendini tamamen topraklarına adadığı 1862-1876 dönemi en mutlu olduğu dönemdir. 1862 yılında eski aile dostunun kızı sofia behrs ile evlendi. en mutlu olduğu bu dönemde “savaş ve barış” ı yazmaya başladı. dünyaca ünlü bu romanın malzemesi ise hem kendi ailesi hem de annesinin ailesi olan volkonski’lerin arşivinden yararlandı. tolstoy bu romanıyla büyük bir deha olduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştı.
1873 yılında ise ikinci en büyük eseri “anna karenina” yı yazmaya başladı. bu dönem onun için en zorlu bir dönemeçti. ona bakan teyzesi tatyana öldü, karısı hastalandı ve iki çocuğunu kaybetti. ayrıca resmi makamlar eğitimle ilgili çalışmalarını kösteklemekteydi. bütün bu olanlara karşın tolstoy, shakespeare dışında hiçbir yazarın ulaşamadığı biçimde insan karakterini çözümleyen “anna karenina” kitabını büyük bir ustalıkla yazdı.
ruhsal bunalımların baş gösterdiği 1876-1879 yıllarında intihar etmesine ramak kaldı ve canına kıymak isteğine bilinçli olarak karşı çıkabildi. bu eğilimden kurtulmasının en büyük nedeni ise 26 yaşında insanları kurtarmak için aklına gelen büyük fikrin etkisi vardır. bu fikri uygulamaya kararlıydı.
o andan itibaren tolstoy “insanların din aracılığıyla birlik olması” uğrunda çaba gösterdi. eserlerinin tamamı artık bu fikre hizmet etmeye başladı. basit bir köylü gibi yaşamak için hayatındaki her şeyi sadeleştirdi.
hayatının son döneminde evini, emlakini bırakıp köylüler arasına karışmak hayalini gerçekleştirmek için çabaladı. bu sebeptendir ki karısıyla olan büyük aşkı zarar görmeye başladı. karısından uzaklaşıp yeni hayatına adım attığı trende rahatsızlandı. bir hafta sonra 82 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
devamını gör...
2.
hristiyan bir rus anarşisttir. kendisi 1860 yılında bir okul açmıştır ve eğitim yerine kültür kavramına kullanmıştır. tolstoy’un sözleriyle: eğitim, bir insanın başka birini aynı kendi gibi yapma eğilimidir.
devamını gör...
3.
savaş ve barış, diriliş, insan ne ile yaşar gibi kitapların sahibidir. parayı ve zenginliği reddedip kendini yazmaya adamıştır.
devamını gör...
4.
lev nikolayeviç tolstoy'u 110. ölüm sene-i devriyesinde edebiyata verdiği katkıdan dolayı saygı ve minnetle anıyorum.
devamını gör...
5.
anna karenina okurken biraz yoran ama müthiş bir kitaptı. r.i.p
devamını gör...
6.
fyodor mihailoviç dostoyevski'nin ölüler evinden anılar adlı kitabını okuduktan sonra dostoyevski'yi aleksandr sergeyeviç puşkin'den bile üstün tutarak, modern rus edebiyatında daha önce bu kadar iyi bir kitap okumadığını söylemiştir. dostoyevski'nin ölüm haberini aldıktan sonra ünlü bir rus edebiyat eleştirmenine yazdığı mektupta ise dostoyevski'den şöyle bahsetmiştir: "onu bir kez olsun görmedim ve onunla hiç konuşmadım ama şimdi ölünce, birden anladım ki dostoyevski bana en yakın, en kıymetli, en gerekli insanmış."
devamını gör...
7.
--- alıntı ---
"gerçek aşk daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir."
--- alıntı ---
sözünün sahibi insan. rus olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde... belki de gelmiş geçmiş en iyi roman olan anna karenina'nın kaşifidir (bkz: kaşif)
kendisi gözümde gerçek denilen algoritmayı çözebilen nadir kişilerdendir. zekası büyüleyicidir. bir dostoyevski tutkunu olarak söyleyeyim: belki dostoyevski'den bile zekiydi. tabii bana kalsa dostoyevski daha güzel yazıyor, o ayrı... hayatı çözmüştür kendince tolstoy. hem acı verici olduğunun farkındaydı da hep. optimistliğinin altında yatan neden sosyeteye mensup olmasıdır diyecekler olacaktır, lakin haksızdırlar. tolstoy'un hayatı her ne kadar dostoyevski'ninki kadar olmasa da, bir trajedidir. shakespeare'in o güzide trajedileri gibi.
"gerçek aşk daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir."
--- alıntı ---
sözünün sahibi insan. rus olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde... belki de gelmiş geçmiş en iyi roman olan anna karenina'nın kaşifidir (bkz: kaşif)
kendisi gözümde gerçek denilen algoritmayı çözebilen nadir kişilerdendir. zekası büyüleyicidir. bir dostoyevski tutkunu olarak söyleyeyim: belki dostoyevski'den bile zekiydi. tabii bana kalsa dostoyevski daha güzel yazıyor, o ayrı... hayatı çözmüştür kendince tolstoy. hem acı verici olduğunun farkındaydı da hep. optimistliğinin altında yatan neden sosyeteye mensup olmasıdır diyecekler olacaktır, lakin haksızdırlar. tolstoy'un hayatı her ne kadar dostoyevski'ninki kadar olmasa da, bir trajedidir. shakespeare'in o güzide trajedileri gibi.
devamını gör...
8.
9.
diriliş kitabının, üstü kapalı hristiyanlık propagandası olduğunu düşündüğüm rus yazar.
devamını gör...
10.
(bkz: insan ne ile yaşar) kitabına hayran olduğum usta rus edebiyatçı.
devamını gör...
11.
67 yaşında bisiklet sürmeyi öğrenen yazar. bu sayede "hiçbir şey için geç değildir" anlamına gelen bugün tolstoy'un bisikleti diye kullanılan bir kavram var. bizde sıklıkla kullanananı görmedim ama var.
devamını gör...
12.
sigarayı, alkolü, et yemeyi 5o. doğum gününde bırakmış dünyanın en iyi ilk 3 romancısından biri.* et yemeyi bıraktıktan sonra oldukça fazla yumurta tüketmeye başlamış. çorbasına bile omlet ilave edermiş. kendi tarifi olan naneli kurabiyeleri ise çok severmiş.* ve onları zihin açan kurabiyeler olarak adlandırırmış. normal kurabiye hamuruna nane yağı ekleyerek siz de yapabilirsiniz.
devamını gör...
13.
“bana hastanede, “karın öldü!” dediklerinde, ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilemedim. içimden eve gidip karıma olanı anlatmayı ve bana ne yapmam gerektiğini söylemesini istedim.” sözlerinin sahibi.
devamını gör...
14.
1828-1910 yılları arasında, yani rus çarlığının tam çöküş zamanında yaşamış ve çöküşe şahitlik eder nitelikte, başta ''savaş ve barış'',''anna karenina'' ve ''sanat nedir?'' gibi eserler yazmıştır.
devamını gör...
15.
kafasozluk.com/entry/344873
hayatinin sonunda bir de sofiayi delitmis veya deli raporu aldirtmis biridir.
hayatinin sonunda bir de sofiayi delitmis veya deli raporu aldirtmis biridir.
devamını gör...
16.
''bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgür bir mutsuzluğu vardır.'' sözünün sahibi rus rahmetli yazar.
devamını gör...
17.
1828 rusya doğumlu ,yetim olması sebebiyle diğer aile üyeleriyle yaşayan ve klasik yazarları (dickens pascal platon bunlardan bir kaçıdır) okumayı seven bir çocuktur. eğitimde fakülteleri yarım bırakması sebebiyle 1851'de rus ordusuna yazılmıştır. fakat yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı psikolojisinin bundan etkilenmesi üzere kafasını dağıtmak amacıyla roman yazmaya başlamıştır. çocukluk çağı adlı yazdığı öyküsünü nekrasov beğenmiş ve bunun üzerine çağdaş dergisinde yayımlayacağını bildirmiştir. ve böylece tolstoy edebiyata ilk adımını atmıştır ve bu atılan adım eleştirmenlerce çok beğenilmiştir. 1855 yılına kadar orduda devam eden tolstoy 55'te ateş hattından kurtulmak için elinden geleni yapmıştır. verdiği bu savaşta ona büyük destek olan şey ise kırım ve sivastopol'da gördüklerini, yaşadıklarını sivastopol hikayelerine aktarabilme birikimi sağlamış olması olmuştur. savaşın kazanılmasının üzerine petersburg'un yolunu tutmuş ve yazarlığı meslek olarak yapmayı kafasına koymuştur. bu yılın sonlarına doğru turgenyevle tanışmış ve o sırada var olan iki gruptan birinde de yer almak istemediğini ikisine de uymadığını fark etmiştir. 1857'de isviçre, almanya ve fransa'yı gezmiştir fakat üzücü bir şekilde bu sırada kardeşi nikolay kollarında can vermiştir. o gezideyken 1861'de rusya'da kölelik kaldırılmıştır. o da rousseau gibi düşünüyor: "doğa iyidir, toplum kötüdür" demiştir. tolstoy, kendi bölgesinde eski kölelerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıçlık görevini üstlenmiştir. bir çiftliğin sahibinin; sulu boya yapmayı seven, hikayeler yazmayı seven 18 yaşındaki kızıyla 'sonya' ile tanışmıştır. tolstoy 34 sonya ise 18 iken 1862'de nişanlanmışlardır ve bu evlilikten on üç çocuk sahibi olmuşlardır. sonya'nın evine bağlı ve kıskanç bir kadın olması sebebiyle tolstoy büyük vaktini evde harcamıştır bu sebeple uzaklara gitmemiştir böylece elinden uzun soluklu eserler çıkmıştır. bu dönemde yazdığı savaş ve barış adını çok yükseltmiştir. hayli okunan ve ilgi gören yazar ise çocuklar için alfabe yapmak istemiştir fakat çalıştığı yayınevi onu anna karenina'yı yazması için zorlamıştır ve bunun üzerine çok zor zamanlar geçiren tolstoyun huzuru kaçmıştır. dine sığınmış ,oruç tutmuş, günah çıkarmış ,ayinlere katılmıştır ve bunların üzerine itirafları yazmıştır. bu kitap tolstoyculuğun temel taşı olarak kabul edilmiştir.
tolstoyun sofuluğu iki yıl kadar sürmüştür fakat sonrasında ortodoks kilisesini ve siyasi iktidarları kendince dışlamıştır ve kendi dinini geliştirmeye başlamıştır. düşüncelerini açıkladığı dogmatik teolojinin eleştirisi, dört incil'in çevirisi ve uzlaşması adlı kitapları büyük tepki toplamıştır. bunlardan sonra ise "sanat nedir?" adlı incelemesini yayımlamıştır. yine bu dönemde yazmış olduğu ivan ilyiç'in ölümü, kreutzer sonat, hacı murat ve son büyük romanı sayılabilecek diriliş gibi eserlerinde de, aynı manevi arayışı yansıtmıştır. sonrasında kırım'a gidip vasiyetnamesini yazdırmıştır. aile çevresinden bunalan yazar 7 kasım 1910'da ailesini, yanına en küçük kızını ve kendi doktorunu alarak terk etmiştir. yolda zatürreden dolayı fenalaşmış ve halsiz düşmüştür. astopova istasyonunda indirilmiş ve gar şefi tarafından ağırlanmıştır fakat çok hasta olmasından dolayı yemek yiyemeyen tolstoy 20 kasım sabahı hayata gözlerini yummuştur.
en çok bilinen eserleri:
insan ne ile yaşar?
itiraflarım
savaş ve barış
ivan ilyiçin ölümü
anne karenina
sivastopol
üç ölüm
diriliş
efendi ile uşağı
içimizdeki şeytan..
tolstoyun sofuluğu iki yıl kadar sürmüştür fakat sonrasında ortodoks kilisesini ve siyasi iktidarları kendince dışlamıştır ve kendi dinini geliştirmeye başlamıştır. düşüncelerini açıkladığı dogmatik teolojinin eleştirisi, dört incil'in çevirisi ve uzlaşması adlı kitapları büyük tepki toplamıştır. bunlardan sonra ise "sanat nedir?" adlı incelemesini yayımlamıştır. yine bu dönemde yazmış olduğu ivan ilyiç'in ölümü, kreutzer sonat, hacı murat ve son büyük romanı sayılabilecek diriliş gibi eserlerinde de, aynı manevi arayışı yansıtmıştır. sonrasında kırım'a gidip vasiyetnamesini yazdırmıştır. aile çevresinden bunalan yazar 7 kasım 1910'da ailesini, yanına en küçük kızını ve kendi doktorunu alarak terk etmiştir. yolda zatürreden dolayı fenalaşmış ve halsiz düşmüştür. astopova istasyonunda indirilmiş ve gar şefi tarafından ağırlanmıştır fakat çok hasta olmasından dolayı yemek yiyemeyen tolstoy 20 kasım sabahı hayata gözlerini yummuştur.
en çok bilinen eserleri:
insan ne ile yaşar?
itiraflarım
savaş ve barış
ivan ilyiçin ölümü
anne karenina
sivastopol
üç ölüm
diriliş
efendi ile uşağı
içimizdeki şeytan..
devamını gör...
18.
bisiklet sürmeyi çok geç yaşlarda öğrenmiş, rus edebiyatının önde gelen isimlerinden birisidir. bundan dolayı "tolstoy'un bisikleti" diye bir deyim ortaya çıkmıştır.
devamını gör...
19.
kalbine bir sor, böyle yaşanır mı hiç?
devamını gör...
20.
rus edebiyatının en büyük yazarlarından ve itiraflarım, insan ne ile yaşar? ,savaş ve barış gibi şaheserlerin yazarı.
devamını gör...