1.
üstteki entry'e ek:
türk heyeti lozan'a gider, ingiltere tarafından karşılanmaz. onlar da fransa'ya giderler. bunu duyan ingiltere tarafı da, fransızları kendi tarafına çekmeye çalışan türk tarafına atar topar iade i itibar yapar. lozan'ın açılışı konuşmasında herkes ismet paşa'dan ılıman bir konuşma beklerken o çıkıp fransızca lisanda "burada, karşınızda duran bir türk bakanı. her dediğinizi yaptırdığınız bir osmanlı veziri ile karıştırmayın!" diye kendinden beklenmeyen bir nutuk çekmiştir. öyle ki, o konuştuktan bir süre sonrasında bir kaç saatlik ara verilir.
aylar sürer. mesafe kat edilemez. çünkü ortada çözülmesi gereken yüzlerce senelik bir mesele vardır. ismet paşa hatıralarında o dönemlerinden buhranlı olarak bashetmektedir. öyle sert ve yıpratıcıdır ki, dördüncü ayda arkadaşları ismet paşayı, otelin yanındaki kayalıklardan intihar edecek sanırlar.
inanır mısınız, iki taraf da blöf yapar. hatta mesela ingiliz bürokrat, treni lozan'dan hareket edecekken gözü gar binasına gelecek bir haberdedir. hatta, treni bir saat kadar bekletir. lakin türk tarafı geri adım atmaz. ingiliz tarafı geri döner.
çok sancılı dönemler, cidden. adamlar hem türkiye içindeki çalkantılarla uğraşıyorlar, hem de orada milletle cebelleşiyorlar. ki, ankara'da yazılandan fazlasını da alıyorlar. ona rağmen muhalefet onlara saldırıyor, görevden almayı düşünüyorlar. ki ismet paşa istifa edecek noktaya geliyor. lakin sekiz ayın sonunda gazi ağırlığını koyduktan sonra muhalefet biraz susuyor, sonra anlaşmalar imzalanıyor. şunu söyleyebilirim ki, ismet paşa ve ekibi elinden gelenin fazlasını yaparak, hedeflenenlerden çok daha fazla kazanımla geri dönüyorlar.
ki ingiliz tarafı anlaşma imzalanırken bile ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor türkleri. o kadar...
lord nicholson'un şöyle söylediği kayıtlardadır: "nerede o eski türkler..."
sağırlığıyla ilgili şöyle bir anektod bulunmaktadır. lozan görüşmesi başta olmak üzere tüm görüşmelerde sağırlığını bir silah gibi kullandığı yazmaktadır. ki, fransız ve ingiliz bürokratlar yardımcılarına kendisine dikkat edilemsi gerektiğinin özellikle altını çiziyor. mesela, hoşuna gitmeyen bir şeyi yada milli çıkarlarımıza ters düşen bir durumu "kulaklarım ağır işitiyor" diye duymamazlıktan geliyormuş. lakin istediği şeyi de, fısıltıyla bile konuşulsa kapıyormuş. ehehe.
türk heyeti lozan'a gider, ingiltere tarafından karşılanmaz. onlar da fransa'ya giderler. bunu duyan ingiltere tarafı da, fransızları kendi tarafına çekmeye çalışan türk tarafına atar topar iade i itibar yapar. lozan'ın açılışı konuşmasında herkes ismet paşa'dan ılıman bir konuşma beklerken o çıkıp fransızca lisanda "burada, karşınızda duran bir türk bakanı. her dediğinizi yaptırdığınız bir osmanlı veziri ile karıştırmayın!" diye kendinden beklenmeyen bir nutuk çekmiştir. öyle ki, o konuştuktan bir süre sonrasında bir kaç saatlik ara verilir.
aylar sürer. mesafe kat edilemez. çünkü ortada çözülmesi gereken yüzlerce senelik bir mesele vardır. ismet paşa hatıralarında o dönemlerinden buhranlı olarak bashetmektedir. öyle sert ve yıpratıcıdır ki, dördüncü ayda arkadaşları ismet paşayı, otelin yanındaki kayalıklardan intihar edecek sanırlar.
inanır mısınız, iki taraf da blöf yapar. hatta mesela ingiliz bürokrat, treni lozan'dan hareket edecekken gözü gar binasına gelecek bir haberdedir. hatta, treni bir saat kadar bekletir. lakin türk tarafı geri adım atmaz. ingiliz tarafı geri döner.
çok sancılı dönemler, cidden. adamlar hem türkiye içindeki çalkantılarla uğraşıyorlar, hem de orada milletle cebelleşiyorlar. ki, ankara'da yazılandan fazlasını da alıyorlar. ona rağmen muhalefet onlara saldırıyor, görevden almayı düşünüyorlar. ki ismet paşa istifa edecek noktaya geliyor. lakin sekiz ayın sonunda gazi ağırlığını koyduktan sonra muhalefet biraz susuyor, sonra anlaşmalar imzalanıyor. şunu söyleyebilirim ki, ismet paşa ve ekibi elinden gelenin fazlasını yaparak, hedeflenenlerden çok daha fazla kazanımla geri dönüyorlar.
ki ingiliz tarafı anlaşma imzalanırken bile ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor türkleri. o kadar...
lord nicholson'un şöyle söylediği kayıtlardadır: "nerede o eski türkler..."
sağırlığıyla ilgili şöyle bir anektod bulunmaktadır. lozan görüşmesi başta olmak üzere tüm görüşmelerde sağırlığını bir silah gibi kullandığı yazmaktadır. ki, fransız ve ingiliz bürokratlar yardımcılarına kendisine dikkat edilemsi gerektiğinin özellikle altını çiziyor. mesela, hoşuna gitmeyen bir şeyi yada milli çıkarlarımıza ters düşen bir durumu "kulaklarım ağır işitiyor" diye duymamazlıktan geliyormuş. lakin istediği şeyi de, fısıltıyla bile konuşulsa kapıyormuş. ehehe.
devamını gör...