1.
iki ayrı mahalle arasında yapılan maçtır.
tüm her şeyden daha önemlidir bu maçlar, çünkü mahallenin şerefi, namusu bu maça bağlıdır. oyuncular kazanmak için her şeylerini verirler.
mahalleler yenilgiyi kabullenmediğinden maç sonunda kavga çıkma ihmali yüksektir.
tüm her şeyden daha önemlidir bu maçlar, çünkü mahallenin şerefi, namusu bu maça bağlıdır. oyuncular kazanmak için her şeylerini verirler.
mahalleler yenilgiyi kabullenmediğinden maç sonunda kavga çıkma ihmali yüksektir.
devamını gör...
2.
top sahayı terkettiğinde topu atanın almaya gittiği özlenilen oyun
devamını gör...
3.
güzel anılar bıraktırdı bize, yine de şuan ki zamanda çocuğumuzu korumak için evden çıkarmaya bile korkar olduk. bununla birlikte çocukken en sevdiğim şeydi tabi 9 yaşından sonra kızım diyerek ailemin izin vermemesi ve erkek çocuklarının kendi aralarında oynamak istemesi sonucu bırakmak zorunda kalmıştım. oysa ki iyi bir kaleciydik yani...
devamını gör...
4.
ne mahalle maçları yaptık, ne faullere maruz kaldık, ne kavgalar ettik eyy be çocuk. ne güzel günlerdi o günler.
devamını gör...
5.
özellikle 80 ve 90'lı yıllarda iki farklı mahallenin ortak bir noktada buluşarak; maç yapmasıdır. genellikle maçların çoğu bitmeden, kavga çıkar.
devamını gör...
6.
son derece adil olan maçlardır mesela kaleciye abanamazsın, kalecinin boyundan daha yüksek gol atamazsın çok güçsüz olursan devre arasında ortalama biri diğer takıma geçerdi sonra tsubasa diye bir zıpçıktı peydah olunca hırslanmalar ve maçları halı sahalara taşımalar başladı işte orada işler biraz daha profesyonelleşti ama bu defa o saf ruh kayboldu.
hep 10 devre 20 biter şeklinde oynadığım muhtemelen en kısası 2 saat süren maçlardı. bahar ve yaz akşamlarında maç sonunda kola ve çekirdek ile sohbet edilirdi.
hep 10 devre 20 biter şeklinde oynadığım muhtemelen en kısası 2 saat süren maçlardı. bahar ve yaz akşamlarında maç sonunda kola ve çekirdek ile sohbet edilirdi.
devamını gör...
7.
şampiyonlar ligi finali havasında geçerdi.
devamını gör...
8.
atan alır
3 korner 1 penaltı
3 korner 1 penaltı
devamını gör...
9.
çok önemli bir olaydır. ciddiye alınmalıdır. maçtan sonra mahalleye dönüldüğünde hayatınız bıraktığı gibi olmayabilir. attığınız ya da kaçırdığınız goller, yedikleriniz tutamadıklarınız mahalledeki saygınlığınızı etkiler.
kendine has kuralları vardır:
1. atan alır: top zorlu bir yere gittiğinde ropu atan kişi almayan gitmek zorundadır.
2. alan atar: ilk kuralın tersi olan bu durumda topu atan kişi mızıkçılık yaparsa topu almaya giden takımın oyuncusu atışı kullanır.
3. üç korner bir penaltı: nedeni pek bilinmese de korner kullanmak yerine 3 kornere ulaşınca bir penaltı hakkı kazanılır ve kornerlerin sayımı büyük sorunlar çıkarır.
4. penaltı kullanmak: penaltı kullanılırken eğer kaleci değiştirilse penaltının kaçması durumunda ikinci penaltı kullanılır.
5. boyu aşan top: bir topun gol sayılabilmesi için kalecinin boyunu aşmayan bir şekilde kaleye girmesi gerekir. bu yüzden genelde takımın en kısa boylusu kaleye geçirilip avantaj sağlanabilir.
6. direk üstü: iki taşla belirlenen direkler manyetik çekim gücüne sahiptir. çünkü köşeye giden bütün toplar nedense hep bu taşların tam üzerinden geçer ve golle sonuçlanmaz.
7. adamın kabul etti: herhangi bir anlaşmazlık anında rakip takımdan bir kişinin karşı takım lehinde bir ifade kullanması anında sarılınan argümandır.
her yerinden öpüyorum rüştü...
kendine has kuralları vardır:
1. atan alır: top zorlu bir yere gittiğinde ropu atan kişi almayan gitmek zorundadır.
2. alan atar: ilk kuralın tersi olan bu durumda topu atan kişi mızıkçılık yaparsa topu almaya giden takımın oyuncusu atışı kullanır.
3. üç korner bir penaltı: nedeni pek bilinmese de korner kullanmak yerine 3 kornere ulaşınca bir penaltı hakkı kazanılır ve kornerlerin sayımı büyük sorunlar çıkarır.
4. penaltı kullanmak: penaltı kullanılırken eğer kaleci değiştirilse penaltının kaçması durumunda ikinci penaltı kullanılır.
5. boyu aşan top: bir topun gol sayılabilmesi için kalecinin boyunu aşmayan bir şekilde kaleye girmesi gerekir. bu yüzden genelde takımın en kısa boylusu kaleye geçirilip avantaj sağlanabilir.
6. direk üstü: iki taşla belirlenen direkler manyetik çekim gücüne sahiptir. çünkü köşeye giden bütün toplar nedense hep bu taşların tam üzerinden geçer ve golle sonuçlanmaz.
7. adamın kabul etti: herhangi bir anlaşmazlık anında rakip takımdan bir kişinin karşı takım lehinde bir ifade kullanması anında sarılınan argümandır.
her yerinden öpüyorum rüştü...
devamını gör...
10.
biz futbolu sokakta öğrendik evvelallah.. idmanlarımızı 9 aylık, 21 aylık oynayarak yaptık.. derbileri en geniş sokaklarda oynadık.. peki ya şimdi? şimdi yok.. artık sokaklarda futbol oynayan, taso oynayan, futbolcu kartları biriktiren, misket oynayan çocukları göremiyorum.. o zaman geçip giden o yıllarımız anısına bir yazı bekliyor sizleri; mahalle maçları..
mahalle maçları madde madde işte aynen böyleydi sevgili yazarlar;
* iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.
* maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.
* maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.
* hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.
* üç korner bir penaltıydı.
* topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.
* `frikiklerde açıl biraz` denince `burası ali sami yen mi` şeklinde cevap verilirdi.
* takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.
* kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe 'açılsana 3 kere sektirdim` derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.
* top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes `işe işe!` diye bağırırdı.
* penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.
* abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.
* topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.
* klişe laflar vardı: `at bakayim abinin kıllı göğsüne!`
* elin avantajı olmazdı.
* bel üstü gol sayılmazdı.
* taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.
* maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak algida max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu.
* pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.
* frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.
* top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.
* gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.
* varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.
* oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.
* penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "merak etme olm, teknik vuracam."
* sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. kalecilik sırası "sonum bir allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.
* dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). bu durumlarda ilk sektirmek isteyen "birim bir allah, kırmızı bayrak, yeşil kitap'' derdi.
* kaleci oyuncu kavramı vardı. takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.
* eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "adamın devam ediyor." derdi.
* tanju, rıdvan, metin, ali, feyyaz, hagi, hakan, hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.
* maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.
* milli birlik ve beraberliğimiz mahalle maçlarında başlamıştır. önce maçlar yapılır... centilmenlik skora yansımazsa sopalar, taşlar konuşurdu.
* atan alır spor vardı. eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.
* mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.
* skor ne olursa olsun akşam!? saati yaklaştığında "golü atan kazanır." kuralı işlerdi.
* maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı.
* el kasti değilse o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değilki oğlum, gol olmaz." denirdi...
* eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.
* kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.
* para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.
* kaleler taştan olduğu için atılan şut önce defansa çarpıp sonra taşın üstünden geçtiyse şutu atan takım gooll diye yaygara çıkarırdı.rakip takımın gol değil kale üstü cevabına,gol yoksa korner o zaman ver topu diyerek racon kesilirdi.
işte biz çocukken durum böyleydi ancak siz de aynı fikirdesinizdir artık biz coçuk değiliz ve günümüzün çocukları da biz değil..
maalesef..
mahalle maçları madde madde işte aynen böyleydi sevgili yazarlar;
* iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.
* maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.
* maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.
* hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.
* üç korner bir penaltıydı.
* topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.
* `frikiklerde açıl biraz` denince `burası ali sami yen mi` şeklinde cevap verilirdi.
* takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.
* kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe 'açılsana 3 kere sektirdim` derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.
* top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes `işe işe!` diye bağırırdı.
* penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.
* abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.
* topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.
* klişe laflar vardı: `at bakayim abinin kıllı göğsüne!`
* elin avantajı olmazdı.
* bel üstü gol sayılmazdı.
* taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.
* maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak algida max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu.
* pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.
* frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.
* top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.
* gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.
* varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.
* oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.
* penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "merak etme olm, teknik vuracam."
* sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. kalecilik sırası "sonum bir allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.
* dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). bu durumlarda ilk sektirmek isteyen "birim bir allah, kırmızı bayrak, yeşil kitap'' derdi.
* kaleci oyuncu kavramı vardı. takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.
* eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "adamın devam ediyor." derdi.
* tanju, rıdvan, metin, ali, feyyaz, hagi, hakan, hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.
* maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.
* milli birlik ve beraberliğimiz mahalle maçlarında başlamıştır. önce maçlar yapılır... centilmenlik skora yansımazsa sopalar, taşlar konuşurdu.
* atan alır spor vardı. eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.
* mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.
* skor ne olursa olsun akşam!? saati yaklaştığında "golü atan kazanır." kuralı işlerdi.
* maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı.
* el kasti değilse o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değilki oğlum, gol olmaz." denirdi...
* eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.
* kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.
* para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.
* kaleler taştan olduğu için atılan şut önce defansa çarpıp sonra taşın üstünden geçtiyse şutu atan takım gooll diye yaygara çıkarırdı.rakip takımın gol değil kale üstü cevabına,gol yoksa korner o zaman ver topu diyerek racon kesilirdi.
işte biz çocukken durum böyleydi ancak siz de aynı fikirdesinizdir artık biz coçuk değiliz ve günümüzün çocukları da biz değil..
maalesef..
devamını gör...
11.
sonucunda bir şekilde kavga ettiğimiz maçtır. harika kavgalar diyarına hoş geldiniz efendim. yine de mutluyduk...
devamını gör...
12.
herkesin kaleci olmaktan kaçtığı maç. bizde öyleydi en azından.
diğer kızların aksine ben çok severdim maç yapmayı. topla camları kırmışlığım, yalnışlıkla birinin yüzüne topu patlatıp ağız burun kanlattığım çok görülmüştü.
keşke dönebilsem o günlere ve kalsam orada...
diğer kızların aksine ben çok severdim maç yapmayı. topla camları kırmışlığım, yalnışlıkla birinin yüzüne topu patlatıp ağız burun kanlattığım çok görülmüştü.
keşke dönebilsem o günlere ve kalsam orada...
devamını gör...
13.
yapmadığım maçtır. yapsam da ben hatırlamıyorum.
devamını gör...
14.
insanolunbiraz ve küçükken halı kenarında araba kullanmış çocuk genel hatları ile gayet güzel anlatmışlar ama bir kaç kelâm da ben etmezsem olmaz *
maçların yapılacağı yer seçimi çok önemlidir. iki mahallenin arasında boş bir arsa yada toprak bir saha varsa, ekseriya bu alan tarafsız saha olması sebebiyle tercih edilirdi. eğer bu tarz bir alan yoksa, maçlar sırayla bir rakip mahallede bir sizin mahallenizde oynanırdı. özellikle deplasman kafilesi mevzusu mühimdir zira orada başınıza ne geleceği belli olmaz. bu sebeple mahallenin abilerinden müsait olanlar muhakkak kafileye dahil edilir ve çiğdem çitleyerek maçı izlemeleri temin edilirdi. kale direkleri yerine genelde taş kullanılırdı lakin bu durum topun gol olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalara sebep olduğu için inşaatlardan bir kaç tuğla araklanması bu işin olmazsa olmazıydı. zaten iki takımın müşterek çalıştığı ve ortaklaşa yaptığı tek işte tuğla aşırma işidir. tuğlalar üst üste konur. yarım direk haline getirilir böylece tartışmaların önüne geçilmeye çalışılırdı. maç bitiminde tuğlalar bir daha ki maçta da kullanılsın diye kuytu bir yere konur ve saklanırdı. ancak her ne hikmetse yeni maç yapılacağı zaman bu tuğlalar hep kırılmış olur ve tuğla aşırma mesaisi yeniden başlardı. maçlar genelde gazozuna oynanırdı ve muhakkak gazoz almak istemeyen biri çıkıntı olur ve bu durum bazen ciddi arbedelerin çıkmasına neden olurdu.
evvel zaman içinde kalbur saman içinde bizimde deplasmana gittiğimiz bir günü hiç unutmam. bizim mahallede eko vardı. çocuk inanılmaz yetenekli. maradona eko zaten lakabı. milleti tespih tanesi gibi ipe diziyor. bu çocuk bizim en büyük silahımız. geri kalanlar bende dahil vasat oyuncularız. birde kazmalarımız var ki, onlar ayrı terane. neyse efendim eko maç esnasında yine milleti ipe dizdi, kalenin dibinde bomboş duruyorum verdi pası bana gönderdim kaleye. serde beleşçilik var. çok pis gol koklarım, tanju çolağın uzun boylu versiyonu gibi bir şeyim. ama benim saçlar diğer çocuklara göre biraz uzun olduğu için bana metin tekin muamelesi yapıyorlar. sarı fırtına falan diyorlar. havam bin beş yüz yani. rakip takımın kalecisi golü yedikten sonra topu alıp gelirken, bana doğru pis beleşçi diye çıkışmasın mı, benim şalterler attı. yürüdüm bunun üzerine, ortalık toz duman, millet ikimizi ayırmaya çalışıyor. neyse o arbede bir şekilde geçti gitti. maç devam etti. bizim maradona yine milleti tespih tanesi gibi ipe dizdikten sonra birde kaleciyi çalımladı. ben yine kalenin önünde bomboşum. alışmışız beleşçiliğe hiç sekmiyor, o kale tuğlasının arkasında bitiveriyorum. verdi yine pası bana. kendi de atsa atardı ama çocuk da bencillik namına zerre belirti yok. şimdi düşünüyorum da futbol oynarken bu kadar paylaşımcı olan bir çocuğu bir daha asla görmedim. futbol azizi olabilir. yalnız o esnada benim keçi inadım tuttu. topu beklettim ayağımın altında. atmadım içeri. o sırada kaleci geldi ayağımdan topu alıverdi.
maradona eko sinirlendi. bana doğru el kol hareketi yaparak koşmaya başladı;
maradona: ne yapıyorsun lan sen!
ben: adam bana beleşçi dedi. atmadım işte.
maradona: e beleşçisin!
ben: sensin beleşçi! (sinirle paylaşım noktasında kaf dağına çıkmış adama beleşçi diyorum.)
birbirimizi iteklemeye başlıyoruz. takım içi anlaşmazlık arş-ı alaya çıkmış. birileri bizi ayırmaya çalışıyor. baktık içlerinde karşı mahalleden çocuklar da var. hızlı bir manevra ile ''size ne oluyor lan!'' diyerek bunlara daldık. çocuklar neye uğradığını şaşırdı. sonrasında kavgaya sahadaki herkes katıldı. yalnız çok temiz dövdük adamları demek isterdim lakin anlamadığımız bir şekilde her iki tarafında temiz dayak yediğini söyleyebilirim. yani bize göre biz onları dövmüştük. onlara göre ise onlar bizi dövmüştü. bunun muhabbeti de aylarca sürdü. neyse sonrasında oramız buramız ağrılar içerisinde mahalleye dönerken, eko bana seslendi; ''lan senin yüzünden başımıza gelenlere bak.'' ''adam bana beleşçi dedi, hak ettiler' dedim hafif gülümseyerek. eko tekrar baktı bana, '' eee beleşçisin'' dedi. gülmeye başladık. hatta biraz anırmış dahi olabiliriz. o gün beleş gazoz da alamadığımız için gittik mahalle bakkalımızdan kendi kendimize gazoz ısmarlayıp içtik, üzerine de leblebi tozlarını höpürdettik. güzel günlerdi vesselam...
eko bak buraları okuyorsan benim beleşçilik halen devam ediyor haberin olsun, o zamanlar futbol oynarken vardı, şimdilerde sözlükte yapıyorum bu işi. hazır başlık buldum mu girip, yazıp, çıkıyorum. milleti ipe dizip açtığım başlık sayısı sınırlıdır. allah'tan bu beleşçilik bende sadece bir alanda zuhur ediyor da paçayı sıyırıyoruz. yoksa yandı gülüm keten helva...
tanım: her güzel şey gibi geçmişin tozlu sayfalarında kalan bir etkinlik.
maçların yapılacağı yer seçimi çok önemlidir. iki mahallenin arasında boş bir arsa yada toprak bir saha varsa, ekseriya bu alan tarafsız saha olması sebebiyle tercih edilirdi. eğer bu tarz bir alan yoksa, maçlar sırayla bir rakip mahallede bir sizin mahallenizde oynanırdı. özellikle deplasman kafilesi mevzusu mühimdir zira orada başınıza ne geleceği belli olmaz. bu sebeple mahallenin abilerinden müsait olanlar muhakkak kafileye dahil edilir ve çiğdem çitleyerek maçı izlemeleri temin edilirdi. kale direkleri yerine genelde taş kullanılırdı lakin bu durum topun gol olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalara sebep olduğu için inşaatlardan bir kaç tuğla araklanması bu işin olmazsa olmazıydı. zaten iki takımın müşterek çalıştığı ve ortaklaşa yaptığı tek işte tuğla aşırma işidir. tuğlalar üst üste konur. yarım direk haline getirilir böylece tartışmaların önüne geçilmeye çalışılırdı. maç bitiminde tuğlalar bir daha ki maçta da kullanılsın diye kuytu bir yere konur ve saklanırdı. ancak her ne hikmetse yeni maç yapılacağı zaman bu tuğlalar hep kırılmış olur ve tuğla aşırma mesaisi yeniden başlardı. maçlar genelde gazozuna oynanırdı ve muhakkak gazoz almak istemeyen biri çıkıntı olur ve bu durum bazen ciddi arbedelerin çıkmasına neden olurdu.
evvel zaman içinde kalbur saman içinde bizimde deplasmana gittiğimiz bir günü hiç unutmam. bizim mahallede eko vardı. çocuk inanılmaz yetenekli. maradona eko zaten lakabı. milleti tespih tanesi gibi ipe diziyor. bu çocuk bizim en büyük silahımız. geri kalanlar bende dahil vasat oyuncularız. birde kazmalarımız var ki, onlar ayrı terane. neyse efendim eko maç esnasında yine milleti ipe dizdi, kalenin dibinde bomboş duruyorum verdi pası bana gönderdim kaleye. serde beleşçilik var. çok pis gol koklarım, tanju çolağın uzun boylu versiyonu gibi bir şeyim. ama benim saçlar diğer çocuklara göre biraz uzun olduğu için bana metin tekin muamelesi yapıyorlar. sarı fırtına falan diyorlar. havam bin beş yüz yani. rakip takımın kalecisi golü yedikten sonra topu alıp gelirken, bana doğru pis beleşçi diye çıkışmasın mı, benim şalterler attı. yürüdüm bunun üzerine, ortalık toz duman, millet ikimizi ayırmaya çalışıyor. neyse o arbede bir şekilde geçti gitti. maç devam etti. bizim maradona yine milleti tespih tanesi gibi ipe dizdikten sonra birde kaleciyi çalımladı. ben yine kalenin önünde bomboşum. alışmışız beleşçiliğe hiç sekmiyor, o kale tuğlasının arkasında bitiveriyorum. verdi yine pası bana. kendi de atsa atardı ama çocuk da bencillik namına zerre belirti yok. şimdi düşünüyorum da futbol oynarken bu kadar paylaşımcı olan bir çocuğu bir daha asla görmedim. futbol azizi olabilir. yalnız o esnada benim keçi inadım tuttu. topu beklettim ayağımın altında. atmadım içeri. o sırada kaleci geldi ayağımdan topu alıverdi.
maradona eko sinirlendi. bana doğru el kol hareketi yaparak koşmaya başladı;
maradona: ne yapıyorsun lan sen!
ben: adam bana beleşçi dedi. atmadım işte.
maradona: e beleşçisin!
ben: sensin beleşçi! (sinirle paylaşım noktasında kaf dağına çıkmış adama beleşçi diyorum.)
birbirimizi iteklemeye başlıyoruz. takım içi anlaşmazlık arş-ı alaya çıkmış. birileri bizi ayırmaya çalışıyor. baktık içlerinde karşı mahalleden çocuklar da var. hızlı bir manevra ile ''size ne oluyor lan!'' diyerek bunlara daldık. çocuklar neye uğradığını şaşırdı. sonrasında kavgaya sahadaki herkes katıldı. yalnız çok temiz dövdük adamları demek isterdim lakin anlamadığımız bir şekilde her iki tarafında temiz dayak yediğini söyleyebilirim. yani bize göre biz onları dövmüştük. onlara göre ise onlar bizi dövmüştü. bunun muhabbeti de aylarca sürdü. neyse sonrasında oramız buramız ağrılar içerisinde mahalleye dönerken, eko bana seslendi; ''lan senin yüzünden başımıza gelenlere bak.'' ''adam bana beleşçi dedi, hak ettiler' dedim hafif gülümseyerek. eko tekrar baktı bana, '' eee beleşçisin'' dedi. gülmeye başladık. hatta biraz anırmış dahi olabiliriz. o gün beleş gazoz da alamadığımız için gittik mahalle bakkalımızdan kendi kendimize gazoz ısmarlayıp içtik, üzerine de leblebi tozlarını höpürdettik. güzel günlerdi vesselam...
eko bak buraları okuyorsan benim beleşçilik halen devam ediyor haberin olsun, o zamanlar futbol oynarken vardı, şimdilerde sözlükte yapıyorum bu işi. hazır başlık buldum mu girip, yazıp, çıkıyorum. milleti ipe dizip açtığım başlık sayısı sınırlıdır. allah'tan bu beleşçilik bende sadece bir alanda zuhur ediyor da paçayı sıyırıyoruz. yoksa yandı gülüm keten helva...
tanım: her güzel şey gibi geçmişin tozlu sayfalarında kalan bir etkinlik.
devamını gör...
15.
kaleyi oluşturan, direk değil taştır. bu yüzden top direkten döndü tabiri yerine taş üstü diye tabir edilen maçlardır
devamını gör...
16.
aga be.. 2 taş arasını kale yapıp kaleci oyuncu var diye kural uydurup 3 korner 1 penaltı diyerek oynadığımız kaleci olmamak için kavga ettiğimiz çocukluk neşesi. tabi komşu teyzelerin balkona çıkıp bağırmaları , topu kaçtığı balkondan alabilmek için 'topunuzu keserim' diyen teyzeye saatlerce dil dökmemiz , top kaleciden de çok uzağa gitmişse atan alır dediğimiz ve taş çatlasın en uç olarak kolasına yaptığımız maçtır. pantolonun eşofmanın paçaları hafifçe yukarı katlanır sanki o halimizle maradona olacakmışız gibi.
devamını gör...
17.
kavgasız bitenine çok nadir rastlanır. maç ne kadar dostane geçerse geçsin o kavga illaki bir yerde patlak verecektir
devamını gör...
18.
mahalle maçlarında kenarda bekleye bekleye umutları pas tutan zavallı çocuklardan biri gün gelir elinde herkesin imrenerek baktığı en afili ve en yeni topla maç yaptıkları alana gelir. henüz üzerinde tek bir çizik bile yoktur. hiçbir söz söylemez, boş boş oturup maç için top getirecek birini bekleyen arkadaşlarına göz ucuyla şöyle bir bakar ve sonrasında tek başına topunu sektirmeye başlar. bir zamanlar onu kaleye bile amak istemeyen mahalle arkadaşları, elindeki cillop gibi topu görünce salyalarını akıta akıta yanına gelip daha evvel yapmış oldukları onur kırıcı tavırlar sanki hiç yaşanmamış gibi yalakalıkta sınır tanımazlar. yeter ki o efsane topla maç oynayabilsinler! hiç koşmamasını, sadece bulunduğu yerde durup ona verdikleri pası gol olarak değerlendirecek pozisyonu bile teklif ederler; ileride tek adam olarak kalmayı! yaşadığı o acı hatıraların izlerini içinde taşıyan zavallı küçüğümüz oralı bile olmaz. topunu kucağına alıp yavaşça uzaklaşırken son bir kez durur, başını çevirip sol omuzu üzerinden müstehzi bir bakış atar ve intikam hissiyle dolu o unutulmaz cümleyi söyler; "hadi lan ordan! daha önceden beni maçlara almadığınızda düşünseydiniz bunu, pislikler..."
evi üç gün süpürmeyince de ne çabuk tozlanıyor azizim…
evi üç gün süpürmeyince de ne çabuk tozlanıyor azizim…
devamını gör...
19.
90'larin ikonuydu. simdi pek kalmamistir.
devamını gör...