milliyetçiliğin hakim sınıflar aracılığıyla her şeyi kurutması
başlık "mikael_akerfeldt" tarafından 16.05.2025 18:14 tarihinde açılmıştır.
1.
yıllarca "komünistler moskova’ya!" diye bağırıp solcuların zindanlarda öldürülmesine alkış tutan sekü milli babanın bugün oğlunu, gerisine düştüğü romanya’a yollarken fışkıran sevinç gözyaşlarına bakarken farkettiğim olay. *
devamını gör...
2.
heee gördük,
kaç tane sosyalist veya komünist devlet kaldığını.
kaç tane sosyalist veya komünist devlet kaldığını.
devamını gör...
3.

sosyalist deneyimlerin tasfiyesi tarihsel olarak proleter devrimlerin veya mücadelsinin geçersizliğini değil, emperyalist kuşatma, iç karşı devrim ve milliyetçi mobilizasyonla yürütülen sınıf savaşıyla ilintilidirr. milloşçuluk, burjuvazinin krizde devreye soktuğu ideolojik bir aygıt olarak, ulus-mitolojisiyle mülkiyet ilişkilerini maskeleyen hegemonik * bir form olduğu için sömürü düzeninin vatan millet bayrak gibi üst anlatılarla görünbmez kılarak taltif ettiği "kaç tane kaldı"cı ağız birliği ise sadece burjuva ideolojisinin öncülleri değil, bilinçleri gasp etmiş bu kurbanlarının da dilinden dökülür. teslimiyetçi muhafaza dilinin milloşlardan gelmesiyse pek şaşırtıcı değildir.
devamını gör...
4.
sol siyaset çöktü olm. o klasik marksist-leninist düşünce yerine gramsci ve marcuse solun ömrünü uzatmıştır (bak sağlam bir temele oturtmuş değil ömrünü uzatmıştır), işçi-emekçi sınıf değil de öğrenciler, feministler, hayat kadınları, etnik ve dini azınlıklar üzerinden solu götürmeyi teorize etmişlerdir.
özellikle 1960 sonrası batı menşeli solun ideolojik çözülüşü ve kimlik siyasetlerine angaje oluşu, marksist düşüncenin sınıf temelli evrensel yönünü tahrip eden kırılmanın ta kendisidir. klasik anlamda üretim ilişkileri, emek-sermaye çelişkisi, sınıf mücadelesi gibi temel argümanlar yerine; “kadınlar, lgbt bireyler, etnik azınlıklar, göçmenler, öğrenciler, hayat kadınları” gibi öznel kimliklerin merkeze alınması, solun enternasyonalist ama gerçeklikten kopmayan devrimci damarını kesmiştir.
bu dönüşümün ilk adımı gramsci ile başlamış, frankfurt okulu ve herbert marcuse ile şekillenmiş, foucault ve judith butler gibi postmodernist düşünürlerle iyice uç noktalara taşınmıştır. artık işçi sınıfı yalnızca sömürülen değil, “toksik maskülen”, “beyaz ayrıcalıklı” ve “muhafazakâr” olarak yaftalanan bir grup haline gelmiştir. batı tipi sol bu noktada sınıf yerine kimliği koyarak kendi mezarını kazmış, neoliberal düzenin kültürel vitrinine dönüşmüştür.
türkçü perspektiften bakıldığında, bu kimlikçi sapmanın sadece marksizmi değil, halkçı, laik, bağımsızlıkçı sol gelenekleri de tahrip ettiği açıktır. çünkü bizim coğrafyamızda devrimcilik, köksüzlük değil; halkın öz değerleriyle, yurtseverlikle, devlet aklıyla birleştiğinde anlamlıdır. türkiye’de 20. yüzyılın sol mücadeleleri incelendiğinde, deniz gezmiş’ten mahir çayan’a kadar hepsi ulusal bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı temelinde şekillenmişti. oysa günümüz “solu”, twitter aktivizmi ve kimlik parodileriyle sınıf siyasetini içi boş bir slogan haline getirdi.
tam bu noktada latin amerika’daki bazı hareketlerin (örneğin sandinista’lar) klasik marksist-leninist çizgiden sıyrılıp sol milliyetçi bir hatta kaymaları dikkat çekicidir. sandinista cephesi'nin zamanla daha fazla yerli kimliği, hristiyan halk kültürü ve yerel değerleri içermesi; mücadeleyi küresel sosyalizm idealinden çok ulusal egemenlik ve anti-emperyalizm eksenine taşıması rastlantı değildir. zira halk devrimi halkla yapılır. üniversite kantinlerinde manifestolarla değil, tarlada, atölyede, cephede örgütlenerek olur. buna en iyi örneklerden biri de che değil, simon bolivar’dır.
bizim topraklarımızda da bu bağlamda sol; ya atatürkçü halkçılık ile ya da milli kurtuluşçu-devrimci hatla var olabilir. ne liberal solculuk ne postmodern felsefi kaçışlar ne de dış kaynaklı kimlik ajandaları, bu halkın adalet talebine karşılık veremez.
kısacası:
sol, öznesini kaybetmiştir. onu ya yurttaş bilinci ve emeğin ulusal onuru ile yeniden inşa edilmediği, apocuların elinde aparat olmaya devam ettiği sürece kendi bağımsız siyaset üretme kabiliyetinin de kaybıdır.
özellikle 1960 sonrası batı menşeli solun ideolojik çözülüşü ve kimlik siyasetlerine angaje oluşu, marksist düşüncenin sınıf temelli evrensel yönünü tahrip eden kırılmanın ta kendisidir. klasik anlamda üretim ilişkileri, emek-sermaye çelişkisi, sınıf mücadelesi gibi temel argümanlar yerine; “kadınlar, lgbt bireyler, etnik azınlıklar, göçmenler, öğrenciler, hayat kadınları” gibi öznel kimliklerin merkeze alınması, solun enternasyonalist ama gerçeklikten kopmayan devrimci damarını kesmiştir.
bu dönüşümün ilk adımı gramsci ile başlamış, frankfurt okulu ve herbert marcuse ile şekillenmiş, foucault ve judith butler gibi postmodernist düşünürlerle iyice uç noktalara taşınmıştır. artık işçi sınıfı yalnızca sömürülen değil, “toksik maskülen”, “beyaz ayrıcalıklı” ve “muhafazakâr” olarak yaftalanan bir grup haline gelmiştir. batı tipi sol bu noktada sınıf yerine kimliği koyarak kendi mezarını kazmış, neoliberal düzenin kültürel vitrinine dönüşmüştür.
türkçü perspektiften bakıldığında, bu kimlikçi sapmanın sadece marksizmi değil, halkçı, laik, bağımsızlıkçı sol gelenekleri de tahrip ettiği açıktır. çünkü bizim coğrafyamızda devrimcilik, köksüzlük değil; halkın öz değerleriyle, yurtseverlikle, devlet aklıyla birleştiğinde anlamlıdır. türkiye’de 20. yüzyılın sol mücadeleleri incelendiğinde, deniz gezmiş’ten mahir çayan’a kadar hepsi ulusal bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı temelinde şekillenmişti. oysa günümüz “solu”, twitter aktivizmi ve kimlik parodileriyle sınıf siyasetini içi boş bir slogan haline getirdi.
tam bu noktada latin amerika’daki bazı hareketlerin (örneğin sandinista’lar) klasik marksist-leninist çizgiden sıyrılıp sol milliyetçi bir hatta kaymaları dikkat çekicidir. sandinista cephesi'nin zamanla daha fazla yerli kimliği, hristiyan halk kültürü ve yerel değerleri içermesi; mücadeleyi küresel sosyalizm idealinden çok ulusal egemenlik ve anti-emperyalizm eksenine taşıması rastlantı değildir. zira halk devrimi halkla yapılır. üniversite kantinlerinde manifestolarla değil, tarlada, atölyede, cephede örgütlenerek olur. buna en iyi örneklerden biri de che değil, simon bolivar’dır.
bizim topraklarımızda da bu bağlamda sol; ya atatürkçü halkçılık ile ya da milli kurtuluşçu-devrimci hatla var olabilir. ne liberal solculuk ne postmodern felsefi kaçışlar ne de dış kaynaklı kimlik ajandaları, bu halkın adalet talebine karşılık veremez.
kısacası:
sol, öznesini kaybetmiştir. onu ya yurttaş bilinci ve emeğin ulusal onuru ile yeniden inşa edilmediği, apocuların elinde aparat olmaya devam ettiği sürece kendi bağımsız siyaset üretme kabiliyetinin de kaybıdır.
devamını gör...
5.
iktidarın sınıf karakteri, onu milliyetçi veya enternasyonal politikalara yöneltir. hakim sınıftan kasıt iktidardaki egemen sınıf ise, başlık doğruyu ifade edemez. proleterya diktatörlüğünde hakim sınıf emekçilerdir ve milliyetçi değil enternasyonal yaklaşımdadırlar.
çağımızda ve demokratik ülkelerde partilerin çoğunluğu da zaten kitle partileri olarak kurulur ve oy toplamaya çalışırlar. parlamenter demokrasiler bunu anayasal bir kurumsallaşmaya dönüştürmüştür.
keza milliyetçilik kavramı da 'grinin elli tonu' ile yarışır yelpazede geniş bir alandır. (örn. dem kimine göre milliyetçi kimine göre sol bir partidir. keza bbp milliyetçi olduğunu söyleyen ümmetçi bir partidir. örn mhp şehit cenazelerini parti mitingine dönüştürerek oy toplar ama şehitlerin savaştıkları için af ister, meclise girmeleri için uğraşır. bir chpli belediye suriyelinin suyunu elektriğini kesip il dışına sürmeye çalışır. öteki entegrasyon çalışması yapar. akp resmen tc ibaresini kaldırır elinden gelse araba kent satar ama türk devletinin bekasının temsilcisi olduğunu söyler.. komünist ve sosyalistler milliyetçiliğe karşıdırlar ve yabancıya mülk ve varlık satışına karşı çıkarlar.
peki şimdi bunlardan hangisi milliyetçi veya değildir. demem o ki, klasik kavram veya söylemler pratikle her zaman örtüşmeyebilir. söylem ve sözcüklerin algı ve büyüsü yanıltıcıdır.)
işte çin ve çin komünist partisi gerçeği..
yeniden düşünün isterseniz..
çağımızda ve demokratik ülkelerde partilerin çoğunluğu da zaten kitle partileri olarak kurulur ve oy toplamaya çalışırlar. parlamenter demokrasiler bunu anayasal bir kurumsallaşmaya dönüştürmüştür.
keza milliyetçilik kavramı da 'grinin elli tonu' ile yarışır yelpazede geniş bir alandır. (örn. dem kimine göre milliyetçi kimine göre sol bir partidir. keza bbp milliyetçi olduğunu söyleyen ümmetçi bir partidir. örn mhp şehit cenazelerini parti mitingine dönüştürerek oy toplar ama şehitlerin savaştıkları için af ister, meclise girmeleri için uğraşır. bir chpli belediye suriyelinin suyunu elektriğini kesip il dışına sürmeye çalışır. öteki entegrasyon çalışması yapar. akp resmen tc ibaresini kaldırır elinden gelse araba kent satar ama türk devletinin bekasının temsilcisi olduğunu söyler.. komünist ve sosyalistler milliyetçiliğe karşıdırlar ve yabancıya mülk ve varlık satışına karşı çıkarlar.
peki şimdi bunlardan hangisi milliyetçi veya değildir. demem o ki, klasik kavram veya söylemler pratikle her zaman örtüşmeyebilir. söylem ve sözcüklerin algı ve büyüsü yanıltıcıdır.)
işte çin ve çin komünist partisi gerçeği..
yeniden düşünün isterseniz..
devamını gör...
6.
#3604110
upuzun yazmışsın da kısaca mı yanıtlasam uzun mu yazsam karar veremedim başlayayım.
sosyalizm üretim araçlarının devletleştirilmesini temel alır ve çalışan aslında kabaca devlete çalışır.
eşitlik dümdüz yalandır her diktatörlük kendi elitlerini oluşturur ister faşist olsun ister proleter yada ne olursa olsun. zaten sosyalizm in kendi içinde tutarsız olmasının ve sosyalist cumhuriyetleri in dağılması yada yarı kapitalist sisteme seve seve geçmelerinin sebebi de budur.
yok emperyalizm uğraştı falan boşuna gevelemeye gerek yok zaten söylediğiniz kafar güçlü altyapıları olsa en büyük emperyalist kendileri olurdu. zira lenin in ulusların kendi kaderini tayin hakkı diye kitabı varken ekim devriminden sonra sscb ye üye olmayan ülkelere kendi kaderlerini tayin hakkı tanımamıştır.
sosyalizm komünizm 120 senedir olduğu yerde sayıyor kapitalizm ise sosyalizmin güçlü yanlarını alıp gelişmeye devam ediyor. bunun sonucu olarakta sosyalist/komünist ülkeler devletler de kapitalizme uyum sağlamaya çalışıyor. buna en yakın örnek çin işte uluslararası piyasalarda kapitalist kendi içinde yersen komünist (hard kapitalizm çin için kullanılabilir.
haliyle de söyledikleriniz ideolojik mastürbasyondan başka bir şey değil.
ayrıca sağcı değil faşistim onu da düzelteyim.
(bkz: beyni yok mazereti var)
(bkz: ne kadar inanarak boş konuşuyor görüyor musunuz)
upuzun yazmışsın da kısaca mı yanıtlasam uzun mu yazsam karar veremedim başlayayım.
sosyalizm üretim araçlarının devletleştirilmesini temel alır ve çalışan aslında kabaca devlete çalışır.
eşitlik dümdüz yalandır her diktatörlük kendi elitlerini oluşturur ister faşist olsun ister proleter yada ne olursa olsun. zaten sosyalizm in kendi içinde tutarsız olmasının ve sosyalist cumhuriyetleri in dağılması yada yarı kapitalist sisteme seve seve geçmelerinin sebebi de budur.
yok emperyalizm uğraştı falan boşuna gevelemeye gerek yok zaten söylediğiniz kafar güçlü altyapıları olsa en büyük emperyalist kendileri olurdu. zira lenin in ulusların kendi kaderini tayin hakkı diye kitabı varken ekim devriminden sonra sscb ye üye olmayan ülkelere kendi kaderlerini tayin hakkı tanımamıştır.
sosyalizm komünizm 120 senedir olduğu yerde sayıyor kapitalizm ise sosyalizmin güçlü yanlarını alıp gelişmeye devam ediyor. bunun sonucu olarakta sosyalist/komünist ülkeler devletler de kapitalizme uyum sağlamaya çalışıyor. buna en yakın örnek çin işte uluslararası piyasalarda kapitalist kendi içinde yersen komünist (hard kapitalizm çin için kullanılabilir.
haliyle de söyledikleriniz ideolojik mastürbasyondan başka bir şey değil.
ayrıca sağcı değil faşistim onu da düzelteyim.
(bkz: beyni yok mazereti var)
(bkz: ne kadar inanarak boş konuşuyor görüyor musunuz)
devamını gör...
7.
#3604110 arkadaş google yazmış sol terimler diye hepsini bir cümle içerisinde kullanmaya çalışmış. anladık entelektüelsin anladık bilgilisin tüm oyunu görüp fark etmişsin tebrikler knk.
t: türkiye'de milliyetçiler hiçbir zaman iktidara gelememiştir. milliyetçiliğe en yakın ideoloji olan ülkücülükse milliyetçilik değil siyasal islam'ın bir kanadıdır. türkiye'nin yagmalanmasi siyasal islamcılar ve demokratiklik satmaya çalışan kürt milliyetçiliği (sol) sayesindedir.
türk siyasi tarihi hakkında sinek boku kadar bilgisi olmayan tipitiplerin tespitleri beni güldürüyor sadece.
t: türkiye'de milliyetçiler hiçbir zaman iktidara gelememiştir. milliyetçiliğe en yakın ideoloji olan ülkücülükse milliyetçilik değil siyasal islam'ın bir kanadıdır. türkiye'nin yagmalanmasi siyasal islamcılar ve demokratiklik satmaya çalışan kürt milliyetçiliği (sol) sayesindedir.
türk siyasi tarihi hakkında sinek boku kadar bilgisi olmayan tipitiplerin tespitleri beni güldürüyor sadece.
devamını gör...