özgün adı: de vita beata de brevitate vitae
yazar: lucius annaeus seneca
yayın yılı: ms 49
mutluluk ve erdemli bir hayat üzerinde yoğunlaşan yazar, hayatın yaşamasını bilene uzun olduğunu üzerinde duruyor. yazar stoacı bakış açısını ele alarak eseri hazırlamıştır.
yazar: lucius annaeus seneca
yayın yılı: ms 49
mutluluk ve erdemli bir hayat üzerinde yoğunlaşan yazar, hayatın yaşamasını bilene uzun olduğunu üzerinde duruyor. yazar stoacı bakış açısını ele alarak eseri hazırlamıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "martineden" tarafından 27.07.2021 19:08 tarihinde açılmıştır.
1.
seneca'nın mutlu yaşamı irdelediği eseridir. eserde en temel düşüncelerden biri kalabalıktan uzak durmaktır. sadece gündelik yaşam olarak değil; zihinsel anlamda da kalabalığın kanaatlerinden bağımsız olabilmek gerekir. bilge kişi kendi aklını kullanabilmelidir. yargılarını kalabalığın değer yargılarına göre değil doğaya göre belirlemelidir. kendi doğasıyla uyumlu olabilen kişi mutlu bir yaşam sürebilecektir. kendi doğasıyla ve tabii ki daha genel anlamda doğanın bütünüyle. çünkü stoacı öğretiye göre en üstün yaşam doğaya uygun yaşamdır. seneca zihnin özgürlüğüne ayrı bir önem verir. onun kalabalıktan tiksinmesinin sebebi de tam olarak budur. kalabalık özgür değildir, kendi başına düşünemeyen insanların bir araya gelmesiyle oluşur. seneca mutluluk için insanın istemekten ve korkmaktan uzaklaşması gerektiğini söyler. açgözlülük ve talihe bağımlılık insanları mutsuz kılmaktadır. erdemli olmak ve dolayısıyla mutlu olmak adına insan lüzumsuz korkulardan da kurtulabilmelidir. haz da bir başka engeldir mutluluk yolunda. daha doğrusu hazza düşkünlük. seneca insan doğasına önem veren biri olarak hazzın tamamen kötü addedilemeyeceğini bilir. ama bu ölçülü olmalıdır. epikurosçu anlamda acıdan kaçınmak biçiminde olmalıdır. takip edilmesi gereken haz değil erdemdir. mutluluk da ancak bu şekilde mümkün olacaktır. zaten erdem olduğu zaman haz da olacaktır. en büyük haz erdem veya bilgeliktir. metnin belki de en önemli tarafı seneca'nın kendisine yöneltilen eleştirilere cevap vermesidir. seneca oldukça zengindi ve ona yönelik "farklı konuşuyor farklı yaşıyor" minvalinde eleştiriler kendi döneminden itibaren başlamıştı. seneca buna cevap olarak "nasıl yaşadığımı değil nasıl yaşamam gerektiğini yazıyorum" şeklinde cevap vermiştir. hazzı aramadığını, ondan mahrum kalınca zavallı durumlara düşmeyeceğini söylemiştir. kendi kusurlarıyla mücadele ettiğini ifade ediyor. bilgeliğin zenginlikte daha mümkün olduğunu iddia ediyor. mal mülk sahibi olmayı küçümsemediğini sadece bunlara aşırı bağlanılmasını küçümsediğini ifade ediyor. zenginliğini kaybetse bile erdemli yaşamı takip etmekten vazgeçmeyeceğini ifade ediyor. şöyle bir cümlesi var: " zenginlik bilgeye göre köle, budalaya göre efendi konumundadır." sayfalarca devam ediyor bu zenginlik meselesi. kendisine yönelik eleştirilere bir bir cevap vermeye çalışıyor. kimi yerlerde çelişkili ifadeler de kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor.
devamını gör...
2.
tam adı "mutlu yaşam üzerine - yaşamın kısalığı üzerine" olan, muhteşem bir kitap. seneca tarafından yazılmıştır. seneca roma'lı bir filozof, aynı zamanda devlet adamı. hayatını yaşamı nasıl daha mutlu yaşanırın üzerine düşünerek ve bunu anlatarak geçirmiş olan bir stoacı.
kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölüm "mutlu yaşam üzerine". bu bölümde mutlu yaşamın sırlarını kendi felsefesinden yola çıkarak anlatmaya çalışıyor. ve mutlu bir yaşamın temelini erdemli olmaya bağlıyor. erdemli olmayı da tabi ki açıklıyor. birincisi bilgece yaşamak, sonra adil olmak, daha sonra cesur olmak ve cömert olmak ve de minimalist olmak diye de sıralıyor. insanın hırslarından ve kötü duygularından uzak durması gerektiğini, doğa ile uyumlu yaşaması gerektiğini sık sık vurguluyor. doğa ile uyumlu olmayı, doğaya uygun yaşamayı aynı zamanda da akla uygun yaşamak olarak açıklıyor. ancak erdemli yaşanılırsa hayatta mutlu olunacağını vurguluyor. ölümün de y aşamın bir parçası olduğunu ve bunu aklımızdan hiç çıkarmamamız gerektiğini, ölümden korkmamamız gerektiğini anlatıyor. insanları felsefeye davet ediyor.
ikinci bölüm ise "yaşamın kısalığı üzerine". bu bölümde ise insanın nasıl yaşadığına, meşguliyetinin ne olduğuna göre yaşamının kısa mı uzun mu olduğuna karar vermek gerektiğini vurguluyor. önemli olanın yaşamın ne kadar uzun ya da ne kadar kısa olduğu değil, nasıl bir yaşam yaşandığı olduğuna vurgu yapıyor. insanların kendi iç dünyalarına dönmelerini ve kendi istekleriyle kendi meşguliyetleriyle ilgilenmeleri gerektiğini söylüyor.
ben son zamanlarda stoa felsefesine ilgi duyuyorum ve bu kitap da stoacılıkla ilgili en iyi kitaplardan biri.
kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölüm "mutlu yaşam üzerine". bu bölümde mutlu yaşamın sırlarını kendi felsefesinden yola çıkarak anlatmaya çalışıyor. ve mutlu bir yaşamın temelini erdemli olmaya bağlıyor. erdemli olmayı da tabi ki açıklıyor. birincisi bilgece yaşamak, sonra adil olmak, daha sonra cesur olmak ve cömert olmak ve de minimalist olmak diye de sıralıyor. insanın hırslarından ve kötü duygularından uzak durması gerektiğini, doğa ile uyumlu yaşaması gerektiğini sık sık vurguluyor. doğa ile uyumlu olmayı, doğaya uygun yaşamayı aynı zamanda da akla uygun yaşamak olarak açıklıyor. ancak erdemli yaşanılırsa hayatta mutlu olunacağını vurguluyor. ölümün de y aşamın bir parçası olduğunu ve bunu aklımızdan hiç çıkarmamamız gerektiğini, ölümden korkmamamız gerektiğini anlatıyor. insanları felsefeye davet ediyor.
ikinci bölüm ise "yaşamın kısalığı üzerine". bu bölümde ise insanın nasıl yaşadığına, meşguliyetinin ne olduğuna göre yaşamının kısa mı uzun mu olduğuna karar vermek gerektiğini vurguluyor. önemli olanın yaşamın ne kadar uzun ya da ne kadar kısa olduğu değil, nasıl bir yaşam yaşandığı olduğuna vurgu yapıyor. insanların kendi iç dünyalarına dönmelerini ve kendi istekleriyle kendi meşguliyetleriyle ilgilenmeleri gerektiğini söylüyor.
ben son zamanlarda stoa felsefesine ilgi duyuyorum ve bu kitap da stoacılıkla ilgili en iyi kitaplardan biri.
devamını gör...
3.
özgün adı : de brevitate vitae olan ve lucius anneus seneca tarafından ms. 1. yüzyılda yayınlandığı tahmin edilen kitap. türkçeye cemal bilge özyaşar tarafından çevrilmiş ve biblos kitabevi tarafından yayınlanmıştır.
uzun uzadıya anlatılmış olsa da bence tarihin ilk neye göre? kime göre? tartışmasının yapıldığı bir kitap kendisi. tabi ki verilen örnekler anlatım ve olaylar üzerine spoiler vermemek adına çok konuşmayacağım. zaten seneca yeteri kadar dil dökmüş. okuyacak olan varsa da saygısızlık etmek istemem.
haklı bulduğum tek gerçek var ki insan zamanını doğru kullanmayı öğrenmeden yaşamayı öğrenmeye çalıştığı için ve bu konuda da bol miktarda yanlış örneği kendine yol seçtiği için yaşamın ne olduğu konusunda pek fikir sahibi olamadan gidiyorum elveda şarkısını söylüyor. seneler geçtikçe farkına varılan bu durum aksi ihtiyarlık dönemi ile kendini fazlasıyla hissettiriyor. zamanında yapmadığın herşeyin pişmanlık olarak yüzüne patlayacağı yıllar aynı zamanda ulan yattık ama sabah kalkabilecek miyiz yıllarına denk geliyor. bu denkleşmenin yarattığı sinir bozukluğu ana ve güne hatta kalan hayata yansıyor ve artık ölsem de kurtulsam noktasına getiriyor. bezdum da bezdum durumu evet.
yaşam kısa veya uzun değil yetecek kadar çıkarımında bulunmak için bir ömrü heba edip arkasından şöyle kallavi bir ömür daha yaşamak gerek bana göre. ilk elin günahı olmaz hesabı da diyebiliriz elbette. fakat böyle bir bolluk var mı yok mu onu ancak ölünce anlayacağız. hani günday’ın da dediği gibi dünya bir tezgahtır yaşamın hangi tarafta olduğunu ancak ölünce anlayacağız meselesi gibi.
anlamlandırılmış ve hazır paket bir yaşamın bizi karşılıyor olma durumu da oldukça etkili. mesela sen bile bilmezken ana rahminde cinsiyetini anan baban biliyor ve buna uygun senin haberin olmadan sana ait bir düzen kuruyor zaten. ve kurulan düzenin içine düşüyorsun ebenin elinden. ve sonrası da senin için planlanmış oluyor ve buna uyduruluyorsun. uydurulmak üzere yetiştiriliyorsun çekirdek ailen tarafından. ve bu yetmiyor. yine uydurulmak üzerine kurulu başka bir düzenin kucağında devam ediyorsun ve sonuç uydurulmuş oluyorsun. uymuş biri olarak sıra sana geliyor ve benzer uydurmaları yaparak yaşadığını yaşamı anladığını ve bunun bir anlamı olduğunu düşünüyorsun. hass s.ktir!
çocuk kalbin yetişkin olmayı çılgınlar gibi arzuluyor yıllarca ve yetişkin olmayı bir halt sanıyorsun. sonra bu sanmanın da etkisiyle yetişiyorsun. yetişkin olunca da çocukluğa özlem başlıyor. bu ne yaman çelişki lan ben değil miydim sakalım çıksın diye 12 yaşında jilet vuran yüzüme! demiyorsun. çocukça hayallerim var diyorsun. dürüstlük falan oralara girmeden devam edeceğim. sonra bu karmaşa içinde durmayan tek şey zaman olduğu için ilerlemeye devam ediyor ve sen hala senin için kurulu düzenin bir parçası olmaya devam ediyorsun elbetteee!!
hep bir geçmişi övmeler bir önce ki günün bile daha iyi olduğunu düşünmeler falan sana boşa geçti ömrüm mesajını kitliyor, kitliyor, kitliyor ve geçmişe boğulup hem anı hem de geleceği çöp ettiğin konusunda farkında olmadan kendi sazan sarmalını yaratıyorsun. yaratarak yok etmek diye bir şey var. buna benziyor.
sonuç sevgili sözlüklüler zaten sizin tercihiniz olmayan bir hayatı sahiplenme durumunuz yaşamınızın özetidir. yine de saplanmayın derim ben. ne şimdiye ne geleceğe ne de geçmişe. öpaj.
uzun uzadıya anlatılmış olsa da bence tarihin ilk neye göre? kime göre? tartışmasının yapıldığı bir kitap kendisi. tabi ki verilen örnekler anlatım ve olaylar üzerine spoiler vermemek adına çok konuşmayacağım. zaten seneca yeteri kadar dil dökmüş. okuyacak olan varsa da saygısızlık etmek istemem.
haklı bulduğum tek gerçek var ki insan zamanını doğru kullanmayı öğrenmeden yaşamayı öğrenmeye çalıştığı için ve bu konuda da bol miktarda yanlış örneği kendine yol seçtiği için yaşamın ne olduğu konusunda pek fikir sahibi olamadan gidiyorum elveda şarkısını söylüyor. seneler geçtikçe farkına varılan bu durum aksi ihtiyarlık dönemi ile kendini fazlasıyla hissettiriyor. zamanında yapmadığın herşeyin pişmanlık olarak yüzüne patlayacağı yıllar aynı zamanda ulan yattık ama sabah kalkabilecek miyiz yıllarına denk geliyor. bu denkleşmenin yarattığı sinir bozukluğu ana ve güne hatta kalan hayata yansıyor ve artık ölsem de kurtulsam noktasına getiriyor. bezdum da bezdum durumu evet.
yaşam kısa veya uzun değil yetecek kadar çıkarımında bulunmak için bir ömrü heba edip arkasından şöyle kallavi bir ömür daha yaşamak gerek bana göre. ilk elin günahı olmaz hesabı da diyebiliriz elbette. fakat böyle bir bolluk var mı yok mu onu ancak ölünce anlayacağız. hani günday’ın da dediği gibi dünya bir tezgahtır yaşamın hangi tarafta olduğunu ancak ölünce anlayacağız meselesi gibi.
anlamlandırılmış ve hazır paket bir yaşamın bizi karşılıyor olma durumu da oldukça etkili. mesela sen bile bilmezken ana rahminde cinsiyetini anan baban biliyor ve buna uygun senin haberin olmadan sana ait bir düzen kuruyor zaten. ve kurulan düzenin içine düşüyorsun ebenin elinden. ve sonrası da senin için planlanmış oluyor ve buna uyduruluyorsun. uydurulmak üzere yetiştiriliyorsun çekirdek ailen tarafından. ve bu yetmiyor. yine uydurulmak üzerine kurulu başka bir düzenin kucağında devam ediyorsun ve sonuç uydurulmuş oluyorsun. uymuş biri olarak sıra sana geliyor ve benzer uydurmaları yaparak yaşadığını yaşamı anladığını ve bunun bir anlamı olduğunu düşünüyorsun. hass s.ktir!
çocuk kalbin yetişkin olmayı çılgınlar gibi arzuluyor yıllarca ve yetişkin olmayı bir halt sanıyorsun. sonra bu sanmanın da etkisiyle yetişiyorsun. yetişkin olunca da çocukluğa özlem başlıyor. bu ne yaman çelişki lan ben değil miydim sakalım çıksın diye 12 yaşında jilet vuran yüzüme! demiyorsun. çocukça hayallerim var diyorsun. dürüstlük falan oralara girmeden devam edeceğim. sonra bu karmaşa içinde durmayan tek şey zaman olduğu için ilerlemeye devam ediyor ve sen hala senin için kurulu düzenin bir parçası olmaya devam ediyorsun elbetteee!!
hep bir geçmişi övmeler bir önce ki günün bile daha iyi olduğunu düşünmeler falan sana boşa geçti ömrüm mesajını kitliyor, kitliyor, kitliyor ve geçmişe boğulup hem anı hem de geleceği çöp ettiğin konusunda farkında olmadan kendi sazan sarmalını yaratıyorsun. yaratarak yok etmek diye bir şey var. buna benziyor.
sonuç sevgili sözlüklüler zaten sizin tercihiniz olmayan bir hayatı sahiplenme durumunuz yaşamınızın özetidir. yine de saplanmayın derim ben. ne şimdiye ne geleceğe ne de geçmişe. öpaj.
devamını gör...