principia birinci baskı genel şerh:

"güneş'in, gezegenlerin ve kuyrukluyıldızların bu en zarif sistemi akıllı ve güçlü bir varlığın tasarımı ve hükmü olmadan oluşamazdı... ve böylece sabit yıldızların sistemleri kütle çekimi nedeniyle birbirlerinin üzerine düşmeyecektir çünkü o onları birbirinden muazzam mesafelere yerleştirmiştir"

şu cümlelerden kütle çekimini çıkar geriye televizyonda vaaz veren hocalardan farkı yok ilk bakışta. ya canım ne var, hayranlığını dile getirmiş işte deyip geçiştirilecek bir şey değil. adam cidden sofu:

"o bütün şeylere dünya ruhu olarak değil am her şeyin efendisi olarak hükmeder. ve hükmü nedeniyle efendi tanrı pantokrator [evrensel hükümdar] ismi verilmiştir çünkü "tanrı" göreli bir kelimedir ve hizmetkarlara referansta bulunur, ve tanrılık tanrı'nın, onun dünya ruhu olduğunu düşünenlerin varsaydığı gibi kendi bedeni üzerindeki değil ama hizmetkarları üzerindeki efendiliğidir. en yüce tanrı öncesiz, sonrasız, sonsuz ve mutlak olarak mükemmel olan varlıktır; ancak bir varlık ne kadar mükemmel olursa olsun hükmü olmaksızın efendi tanrı değildir"

burada kritik nokta, "dünya ruhu" ile verilmiş düşünceye hükmeden tanrı düşüncesi ile karşı çıkması. sonrasında da zaten "o, ebediyet ve sonsuzluk değildir fakat ebedi ve sonsuzdur, süre ve uzay değildir fakat baki ve mevcuttur" diyerek bakış açısını netleştiriyor. ayrışılan nokta hafiften panteist hava sezilen spinoza tipi tanrı (ki bence spinoza panteist değil ama o konu ayrı) ile geleneksel din tabanlı "o" olan tanrı arasında. neyse, asıl konu bu değil, asıl konu bu derece sofu bir insanın nasıl bu kadar muazzam bir bilim insanı olduğu.

17.yy da bilim, felsefe ayrımı pek de net değil. ki newton yaptığı şeyi "deneysel felsefe" ya da "doğa felsefesi" olarak adlandırıyor. öncelikle şu dediği ile günümüzde bilim insanlarının sanki ateist olması gerekiyormuş havasına 350 yıl önce ayar veriyor:

"... fenomenlerden hareketle tanrı ile ilgilenmek doğa felsefesinin bir parçasıdır"

şimdi, nasıl oluyor da tanrı'ya bu derece düşkün bir insan bilimsel çıkarımlarına (kütle çekimi) o alanı karıştırmıyor. adamın kafası o kadar net ki fenomenler (bildiğimiz dış dünya işte kabaca) dünyasının dışındaki yerlerden gelen (örn. metafizik tercihleriniz) herhangi bir önermeyi basit bir hipotez olarak kabul ediyor ve bunlarla işimiz yok diyor. (hipotez kelimesi hipotetik önerme burada deneysen önceki hipotez değil karışmasın). ve bu biraz o dönemin hristiyan tanrısında basın olan akıl sıfatı ile mümkün biraz da newton gibi insanların bu sıfatı daha da öne çıkarmasıyla paralel. diyor ki:

"her şey tanrı'da kapsanır ve hareket eder; ancak ne tanrı onların üzerine ne de onlar tanrı'nın üzerine bir eylemde bulunur"

bu cümle işte tam da yere düşen yağmur damlalarının her birine bir melek atamak yerine neden kütle çekimini kanıtladığına işaret. fenomenler dünyası ayrı tanrı ayrı. bu ayrılık da küfür değil. sorarım size; illa tanrı benim herşeyimdir diye tutturdunuz, bunu "ilk oynatıcı" olarak kurgulamak ile tanrı'nın en güçlü olduğu için istediği zaman uzay'ın bir parçasını "yok etmesi"ni akla yatkın bulmak arasında fark yok mudur? hala ısrar ederseniz, tamam yapabilir diyelim, de arkadaş neden yapsın, akıllıca bir iş mi bu?

newton bir yandan sofu sofu konuşurken diğer yandan bilimin hasını yapar çünkü güçten önce akıl gelir kendisinde her ne kadar inandığı tanrı hükmeden bir tanrı bile olsa.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"newton'un vaaz verir gibi konuşup bilimin hasını yapması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim