çocukluğuma dair unutamadığım buz gibi travmalardan biri.

ergenlik çağına gelene kadar ne anneme, ne babama, ne ablama, ne de her gün düzenli bir şekilde mahallede futbolcu kartlarını üttüğüm en yakın dostum fırat'a anlatabilmiştim bu elim hadiseyi... ergenliğe girdiğim zaman peş peşe artan sorunlarım baş edilemez bir noktaya geldiğinde tedavi görmeye başladım. psikohipnoz seanslarla temele indiğimizde, aslında bu "özgüven eksikliğim"in iki sebebi varmış; birincisi herkesin çocukluğunda önemli bir yer tutan noel baba'yı bu vaziyette yakalamam, ikincisi sihirli annem'deki taci'nin köpeğe dönüştüğü ilk an. bu iki durum beni ciddi anlamda yıprattı dostlarım, size samimi söylüyorum en ufak bir mübalağam yoktur.

31 aralık öğleden sonra saat üç suları... o yıl çok fazla kar yağdığı için okullar erkenden kapanmıştı ve dışarıda garajın önünde en uzağa kim işeyecek yarışması yapıp, akşam eve gelip flash tv'den amerikan güreşi izliyorduk. eski summerslam maçlarını izledikten sonra fırat'ı annesi evden aradı. biz de yemek yedik. annem bir şekilde benim pc'yi açıp kadınlarkulübü sitesinden kazandibi tarifine bakıp yapmaya çalışmış. o sırada anneme bakıp "anne karnıma bak kurt gibi yiyom" diyorum. ama babaannem diyabet olduğu için şeker katmamış o kadar şekersiz ki, babam anneme kıkır kıkır gülerek:

"hanım bunu yiyen insana madalya takmalı keh keh keh!" dedi.
annem: hıh! çok biliyorsan sen yap efendi. ver yemiyorsan *tabağı alır gibi yapar*"
babam: "keh keh keh aman hatun canım hatun sen de ne emmeye ne gömmeye geliyon heee"
annem: tamam hadi sus gari dizim var bak oyalama beni.

babaannem gözlüklerin üstünden bakarak bunların atışmasını izliyor, elinde de patik örgüsü var. rahmetli hep aynı patik modelini diker, etrafa hayrına dağıtırdı. öyle ki, şeker hastalığından kör olduğunda bile aynı patiği dikebiliyordu.

babaannem: güccük veliii, gızımı üzme valla görüyon benim bastonu gelcek gafanaaaa

*gülüşürler*

çoğu ergen erkek gibi babamı sevmiyorum o sıralar. tabii bunun kişilik oluşumu ile ne kadar alakası var bilmiyorum. babam böyle bir türlü dikiş tutturamayan, etrafındaki çoğu kişiden borç alıp borcunu parça pinçik ödeyen -bazen hiç ödemeyen- uğursuz, meymenetsiz herifin teki. sürekli at yarışı izleyen, sağ gömlek cebinde uzun lm eksik olmayan, kahvede kim kimin g*tünü kesmiş, kim kime efelenmiş, kim nereye taşınmış bilen, kaldırımlarda kaç adet taş olduğunun demirbaşını tutan ağır işsizin teki. bir de leş gibi sigara ve alkol kokarak geliyor bazen. evin koridoruna adım atmaz yığılır kalır, biz taşırız yerine. bazen merak ediyordum annem bu pis kokan herifle nasıl tiksinmeden aynı yatağa girebiliyor? insan çıldırır anasını satim. öte yandan anneme bakıyorum. tam olarak zıt kutup. girit göçmeni kibar ve okumuş bir aileden gelen tam anlamıyla istanbul hanımefendisi. gençlik fotoğraflarına bakıyorum, doğal ve duru bir güzelliği var, yüz hatları uma thurman'ı andırıyor biraz. aynı fotoğraflarda babama bakıyorum tam bir kolombiya karteli anasını satim ya. pablo escobar'ın kolombiya'da isminin yeni palazlandığı toy hallerine benziyor. tam bir görgüsüz, dağdan inme... tabii her şeyden öte iğrenç bir espri anlayışı var. akraba ziyaretlerinde sürekli fıkra anlatır, kimse gülmeyince hasan mezarcı gibi "hığhığhığ" diye gülerek karşıdaki kişiler gülene kadar bu tavrını devam ettirir. sürekli "biz hayatın çemberinden geçtik yeğenim" olgun tavırlarına da oldum olası ayar olurdum. sanki biz bilmiyoruz ruşen amca vefat ettiğinde 20 bin dolar borcu kaldığında telefonda kapalı kapılar ardında "iyi oldu bi nefes aldık gari" dediğini... ya da anneannem biz geldiği zamanlarda, huzurevine yatırmak için gecenin köründe loş bir ışıkta stratejik planlar hazırladığını... yatağın altındaki evrak çantasındaki köyün evin tapusu mesela baba? annem biliyor mu nazilli'deki köy evimizi ipotek gösterip bankadan 120 milyar (o zamanın parası tabii) lira borç alıp altılıda karacabey'e basıp son ayakta yattığını? bence annem atlarla arandaki bu sevgi bağının hüsranla bittiğini öğrendiğinde "beni beygirlerle mi aldattın tahsin!!" diyecek. yoksa seni bağışlayacak mı sanmıştın?

rezil,
sefil,
ve de bitap haldesin...
annem yine de bu tatsız hadiseyi öğrendiğinde önce çok kızmış fakat babasından borç alıp kredi borcunu kapatmıştı. babam, sürekli kolpaçino'daki sabri abi gibi her sene "bu sene umreye gidiyoruz hatun inşallah" diyordu. pandemi öncesi gittiler sonunda. günahlarını resetlediğini düşünüyor ama bilemiyorum bu tanrı ile kendi arasında. bereket versin kendisi ile muhabbetimiz eskisinden daha iyi, ama hala bir baba oğul ilişkimiz var diyemem.

neyse ne diyordum kafanızı şişirdim sanırım. o gün dışarı çıkmak ve evin arkasında gizlice sigara tüttürmek istedim. evdekiler bilmiyor tabii sigara içtiğimi. soğukta g*tüm buz keserken titreyerek sigara içiyorum. ellerim kokmasın diye de cips paketinde ellerimi bir güzel yağlıyorum. böylece hiç yakalanmadım. sıkıysa yakala filmindeki leonardo di caprio bile bu kadar ince ve detaylı düşünmüyordur alümiyum.

tam da o sırada tepemizde şıngır şıngır bir vasıta geçti. ilk başta bunun bir maraş dondurmacısı olduğunu düşündüm. sonra ne alaka lan dedim. harbiden ne alaka yani gecenin bu saatinde... sonra kafamı yukarı kaldırdım. yukarıda 10-12 adet ren geyiği önde, arkada kızak noel baba'yı gördüm. tam da o sırada mahalleden hafiften yanık olduğum fakat en son açılma girişiminde bulunduğumda birden kendimi gülmekten kendimi tutamayıp, ağzımdaki içeceği yüzüne püskürttüğüm nazlı da bu ihtiyara şaşırmış bir halde bakıyordu. manzaraya bak. aşağıda çömelerek tarlası yanmış köylü gibi oturan ben, camda gördüğü bu tuhaf nesne yüzünden tiz bir çığlık koparan nazlı, yaklaşık bir düzine adet ren geyiği, onun arkasında da onları yöneten yaşlıca bir herif... quentin tarantino filmi gibi annunaki.

kız korkarak içeri girince, bu manzarayı kaçırmamak için doğruca garaja koşarak amcamın belgeselcilik yaptığı yıllardan kalma, artık kullanmadığı için sünnet olduğumda "bununla kuşları çekersin" diyerek kediye ettiği 16x zoom yapabilen devasa fotoğraf makinesini almaya gittim.

20 mayıs 2021 aydınlanma notu
ulan 25 sene sonra anlıyorum, resmen amcam bana kötü bir belaltı şaka yapmak istemiş he.. şimdi yazarken fark ediyorum.
sünnet...
kuşları çekersin...
16x zoom...
ulan amcaaaa.

neyse aldım fotoğraf makinesini peşinden yaldır yaldır koşturuyorum. üstümde mont falan yok, her yer kar ve bata çıka gidiyorum bir şekilde, ayaklarım buz kesti. en son bir düzlükte durdu, nefes nefese kaldım. sonra geyiklerden birinin ipini çözerek kafasına bir çuval geçirdi, ayaklarına bağladığı ip ile yaşına göre oldukça çevik bir hareketle geyiği alaşağı etti ve tekbir getirip kurban etti. bütün bu olanları fotoğraf makinemle zoomlayarak çektim. en son fotoğraf çekmeyi bırakarak ürke ürke yanına gittim.

ben: selamun aleyküm dayı.
noel baba: ananıski... şey ehem.. evlat korkuttun beni yav. tikim var gelme öyle arkadan.
ben: özür dilerim dayı. sen noel babasın değil mi?
noel baba: evet evlat gördüğün gibi.
ben: senin gerçek olduğunu düşünmemiştim.
noel baba: şey... beni yalnızca takva sahibi, gönül gözü açık kimseler görebilir evlat...
yaaa. öyle mi. sevindim be dayı... ama şaşırttın da.
neden evlat?
ben: çünkü seni kurban keserken görmeyi hayal etmemiştim. bu hal nedir dayı?
noel baba: bu... o geyik... hee şey, tamam sen onu diyorsun. bugünlük hediye dağıtım işini bitirdim, fakir fukara çocuklara bir kurban keseyim dediydim. et yesin yavrucaklar. bir kısmından da sucuk yaparım, sabah üstüne bi yumurta kırıyom iyi gidiyo.
ben: iyi etmişsin valla.
noel baba: al şu bıçağı da yardım et hele, döş kısmından iyi kuşbaşı çıkar mındar etmeyek hayvanı soğumadan.

noel baba'ya yardım ettim kaburga, antrikot, ciğer gibi kısımları pay edip arabaya attık. lazım olur diye işkembe ve taşlık kısımlarını bana verip "haydi selametle yavrucuğum, seneye görüşmek üzere" dedi. ne iyi adam valla bu noel baba. o anda bütün şaşkınlığım yerini garip bir hisse bıraktı. şaşırmış ve ne bileyim biraz mutlu hissediyordum sanki. eve gittiğimde koşarak anneme bu durumu en ince detayına kadar anlattım. defalarca detaylı bir şekilde anlattım "iyi yapmışsın oğluşum" dedi. ama inanmayarak söyledi bunu... en son odama çağırıp fotoğrafı göstermek istedim. ara kabloyu fotoğraf makinesine taktım, en son fotoğrafa ulaştım. onu uğurlamadan önce yan yana fotoğraf çekilmiştik. fotoğrafı açtığımda çıkardığım ufak çığlık sebebiyle babam korkmuş ve odaya girmiş. o anda küçük dilim tutulmuştu adeta.

noel baba yoktu! omzuna attığım kolum, havada duruyordu öylece... koşarak garaja gidip kurban çuvalının ağzını açtım. çuvalda birkaç kilo kristalleşmiş kar ve çalı çırpı dışında herhangi bir şey görünmüyordu
devamını gör...
bindiği dalı kesen nasrettin hoca'dan pek bir farkı yoktur.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"noel baba'nın geyik etinden sucuk yapıp fakire dağıtması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim