22 aralık 2020 apple'ın otomobil üretme kararı
arabanın çalışır parçalarını ayrı satacaklarına, android'e bağlanan bluetooth ya da usb girişi koymayacaklarına adım gibi eminim.
2024'te başlayacaklarmış.
www.bloomberght.com/apple-2...
2024'te başlayacaklarmış.
www.bloomberght.com/apple-2...
devamını gör...
merdumgiriz_
güzel sohbet ettiğim, çok güzel elektrik aldığım, güzel insan. yazdıklarını takip ediyordum ama tanışma fırsatı bugüne kısmetmiş. sağol, varol merdumgiriz *
devamını gör...
değişik isimleri olan müzik grupları
kadehi dolu şarabı ters tutup şarampole karşı patinaj çekerek acı içinde ağlayarak otsbir
devamını gör...
az bilinen efsane duyarlar
yalnız duyar kelimesini kullanmayalım duymak isteyip duyamayanlar insanlar da var.
devamını gör...
tişörtle gezenlerin şimdi ne yaptığı sorunsalı
başlığı okuyorum, tanımı okuyorum ve hiçbir anlam veremiyorum. ilginç başlık ve tanım.
devamını gör...
hemoglobin a1c
diyabetik hastalarda geçmiş 6-8 haftalık ortalama kan glukozunu gösteren özel hemoglobin çeşididir.
eritrositlere giren kan glikozu lizin ve valin aminoasitlerine kovalent bağlanarak oluşur.
bağlanma geri dönüşsüz bir bağlanmadır.
eritrositlere giren kan glikozu lizin ve valin aminoasitlerine kovalent bağlanarak oluşur.
bağlanma geri dönüşsüz bir bağlanmadır.
devamını gör...
ekmek çalan şahsı yakalayıp polise teslim eden vatandaşlar
ekmek çalan şahsi, döven,polise teslim edenler,eminim ülkeyi soyan'lara oy verenler dir...
devamını gör...
hürriyet ve istiklal benim karakterimdir
insanı bambaşka şehirlere savuran bir garip attila ilhan şiiri. bir şiirin içine kaç düşünce kaç duygu yer edebilir şaşırıyor insan. çocuk cesetleri doğuran dünyanın her karışında biri oluveriyorum okudukça. budapeşte'de tankları dinliyorum. sürgündeki namık kemal, çervenkof tarafından asılmış bulgar gazeteci, gece yarısı kurşuna dizilen o yaşlı sosyalist sendikacı oluyorum. yine de attila ilhan yapmış yapacağını, bunca kederin orta yerinde o tanıdık aşk ve bekleyiş yerinde duruyor.
o meşhur yalnızlığımdan çıkıp gideceğim diye başlayan dize bu şiire aittir aynı zamanda. muhtemelen kederle yazmadı attila ilhan ama ne zaman denk gelsem boğazımı yakan bir dizesi var; bir gece sabaha karşı, dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin. aslında bir korku hali değil midir bu? ölen birinin kederini artık o kadar derin hissetmediğimizde boğazımıza eski bir düşman gibi çöken o suçluluk duygusu gibi. ben sana mecburum şiir derlemesinin belki de en güzel şiiri çünkü başka hangi şiir tutup yakasından insanı sere serpe, çekiştirip durmuştur dünyanın bambaşka şehirlerine? şiirin son dizeleri ise başka bir hikaye, öyle güzel ki sonuna geldiğim için sevindiğim tek şiirdir muhtemelen.
gece garlarında bekledim
tren
tren
rıhtımlara döküldüm saçıldım
gelmedin
en gizli rüzgarları dinliyorum
bir yerde benden konuşuluyor
biliyorum
hırsızlama konuşuluyor geceyarısı
kayıp cigaraların korkak aydınlığında
cesetlere oturulmuş
konuşuluyor
belki mütareke'de tutsak istanbul'da
belki barselon'da savaş sonrası
kimbilir belki de
ağır bir kar kalabalığına durmuş
alman sosyal demokratlarının viii'inci mitinginde
konuşuluyor
batı belin'de
biliyorum
en gizli rüzgarları dinliyorum
paris'teki "tiryaki köpek" kahvesi'nde
chesterfield cıgaralarının düşmanı soğuk gözlü bir kadın
ellerimden tutan bir kadın her on beş dakikada bir
bütün yahudiler gibi yahudi
yurdundan uğramışlar gibi yabancı bütün
benden konuşuyor
38 senesinde
biliyorum
nihavent bir şarkı bekliyorum
izmir'in işgal edildiği gün
ıslıksız dudaklarımdan alıp götürdüğün
hangi sırılsıklam marşandiz katarıyla kim bilir
hangi ingiliz devriyesinden kaçırarak
kuvayi milliye çetelerine götürdüğün
o nihavent şarkıyı bekliyorum
biraz şuh
biraz mahzun
biraz çıplak
benden konuşuyor o şarkı
biliyorum
acı bir tütün gibi yakıyor genzimi
senden uzak olmak
akşamları dağılan sonbahar bulutları götürüyor
bedevi sonbahar bulutları alıp götürüyor
iki yorgun yaprak diye gözlerimi
karanlığı karşılamak
sulanmış toprak bir avluda
pembe ve mor
ve bir genç kız yüzü kadar dinlendirici
gecesafalarıyla beraber
karanlığı sensiz karşılamak
açık deniz uğultuları
çocuk şiirleri ve mapusane türküleriyle
dolduruyor içimi
yıldızların parıltılı ağırlığı altında
kerpiç duvarlar çatlarken
yalnız olmak
sensiz olmak
tadına bir kavak gibi tekbaşına varıp gökyüzünün
tekbaşına dokunmak kelebek kanatlarına
beni senden alıp dağıtıyor
senden alıp başkalarına dağıtıyor beni
büsbütün
işte bak
siyasi polisin kapısında buluyorlar
badajoz'da buluyorlar beni
ispanya'da
damarlarım açılmış
gözlerim birbirinden uzak
kendimi hep milano'da hesaplıyorum
ıslak duvarlarında bütün
bütün yorgun duvarlarında milano'nun
uykularıma giren bir afiş
balta ve mızrak
en gizli kulaklarımda italyanca bir türkü var
- ... mia bambina dolce mia bambina
yenik badajoz'da birkaç kere ölü sonbahar
en kullanılmadık bulut gölgelerinin altına
ümitlerini düğümleyip eğilmiş
toledo'lu milisler
kızgın namlularını rüzgara tutup
yine benden konuşuyorlar
yakın ve fevkalade iyimser
bir yağmur halinde giriyorum
uykularına
işte bak
eflatun bir karanlık çektiler üstüme
kilitlediler
dişlerim ayrılmıyor birbirinden
dilsiz bir gestapo hücresindeyim
on beş dakika sonra yirmi dört saat dolacak
ben erna baumgartner değil miyim
heidelberg üniversite'nden
sesi daima bir parça dumanlı
dudakları daima bir parça ıslak
iki demir çocuk hitlerci gençler birliği'nden
ele vermediler mi beni
(hem birisi konrad
kardeşim gibi sevdiğim
hani boksör schmeling'e hayran
otomobil markalarına meraklı)
şimdi o müthiş dakikayı yaşıyorum aklımdan
üniversitenin büyük kapısına yağmur yağıyor
onlar meydanda toplanmış heine'yi yakıyorlar
ben trençkotumu unutmuşum
otobüs durağına koşuyorum
işte bak
budapeşte'de durgun soğumuş gözlerimle unutulmuşum
en uzak içlerime bir rüzgar dağılıyor
bu bir bakıma kahrolmuşluğum
bir bakıma boydan boya kırılmış şarkılar
budapeşte radyosu susmuş
fabrikaların isli duvarlarında petöfi'nin mısraları
sımsıcak
ufacık kan gülüşmeleri duyuluyor
yenik bir sessizliğin arkasından
tankların o küstah öksürükleri
en uzak içlerime tunanın aydınlığı vurmuş
bir bulvarda yanyana mitralyöze gidiyorlar
fakülteli kızlar
savrularak
bir ihtiyar sosyalist sendikacı
sorgusu biter bitmez geceleyin kurşuna diziliyor
gülümsemesi açık bir yara gibi acı
utandırıcı
hürriyet gibi göznüde pırıl pırıl
hala çatlamış gözlükleri
bir gece sabaha karşı
en kilitli kapılarım açılacak
yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
ne sensiz kalırsam korkusu
ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
ne alkol tutabilecek beni
ne ölüm telaşı
bir gece sabaha karşı
kırık bir kuş çırpıntısı yaprakların üstünde
en küçük su
dört bir taraflara yelkenler halinde açılmış
en büyük sedalar
bir değil ben artık birkaç kişiyim
bir vakit paris'te jean jaures'in kürsüsünde
bir vakit makina başında kuvayı milliye telgrafçısı
madird'de bir akşam üstü arriba frente popular
bir akşam üstü sofya'da çervenkof tarafından asılmış
sosyal demokrat bulgar gazetecisi
bir değil ben artık birkaç kişiyim
belki juarez'im meksika'da güneşin tuzunu yalıyorum
belki de namık kemal osmanlı sürgününde
habib burgiba diye bir limanda yakalanıyorum
bükreş'te matbaamı dağıtıyor demir muhafızlar
kalküta'da kongre partisi sekreteriyim
hürriyet sokağında isimsiz bir mezar
bir gece sabaha karşı
dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin
ıslığımın tadında bir değişme
iç tartışmalarımda büsbütün başka bir tutum
büsbütün başka kıvılcımlar
ve en padişah korkulara direnebilen
yepyeni bir mustafa kemal davranışı
o meşhur yalnızlığımdan çıkıp gideceğim diye başlayan dize bu şiire aittir aynı zamanda. muhtemelen kederle yazmadı attila ilhan ama ne zaman denk gelsem boğazımı yakan bir dizesi var; bir gece sabaha karşı, dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin. aslında bir korku hali değil midir bu? ölen birinin kederini artık o kadar derin hissetmediğimizde boğazımıza eski bir düşman gibi çöken o suçluluk duygusu gibi. ben sana mecburum şiir derlemesinin belki de en güzel şiiri çünkü başka hangi şiir tutup yakasından insanı sere serpe, çekiştirip durmuştur dünyanın bambaşka şehirlerine? şiirin son dizeleri ise başka bir hikaye, öyle güzel ki sonuna geldiğim için sevindiğim tek şiirdir muhtemelen.
gece garlarında bekledim
tren
tren
rıhtımlara döküldüm saçıldım
gelmedin
en gizli rüzgarları dinliyorum
bir yerde benden konuşuluyor
biliyorum
hırsızlama konuşuluyor geceyarısı
kayıp cigaraların korkak aydınlığında
cesetlere oturulmuş
konuşuluyor
belki mütareke'de tutsak istanbul'da
belki barselon'da savaş sonrası
kimbilir belki de
ağır bir kar kalabalığına durmuş
alman sosyal demokratlarının viii'inci mitinginde
konuşuluyor
batı belin'de
biliyorum
en gizli rüzgarları dinliyorum
paris'teki "tiryaki köpek" kahvesi'nde
chesterfield cıgaralarının düşmanı soğuk gözlü bir kadın
ellerimden tutan bir kadın her on beş dakikada bir
bütün yahudiler gibi yahudi
yurdundan uğramışlar gibi yabancı bütün
benden konuşuyor
38 senesinde
biliyorum
nihavent bir şarkı bekliyorum
izmir'in işgal edildiği gün
ıslıksız dudaklarımdan alıp götürdüğün
hangi sırılsıklam marşandiz katarıyla kim bilir
hangi ingiliz devriyesinden kaçırarak
kuvayi milliye çetelerine götürdüğün
o nihavent şarkıyı bekliyorum
biraz şuh
biraz mahzun
biraz çıplak
benden konuşuyor o şarkı
biliyorum
acı bir tütün gibi yakıyor genzimi
senden uzak olmak
akşamları dağılan sonbahar bulutları götürüyor
bedevi sonbahar bulutları alıp götürüyor
iki yorgun yaprak diye gözlerimi
karanlığı karşılamak
sulanmış toprak bir avluda
pembe ve mor
ve bir genç kız yüzü kadar dinlendirici
gecesafalarıyla beraber
karanlığı sensiz karşılamak
açık deniz uğultuları
çocuk şiirleri ve mapusane türküleriyle
dolduruyor içimi
yıldızların parıltılı ağırlığı altında
kerpiç duvarlar çatlarken
yalnız olmak
sensiz olmak
tadına bir kavak gibi tekbaşına varıp gökyüzünün
tekbaşına dokunmak kelebek kanatlarına
beni senden alıp dağıtıyor
senden alıp başkalarına dağıtıyor beni
büsbütün
işte bak
siyasi polisin kapısında buluyorlar
badajoz'da buluyorlar beni
ispanya'da
damarlarım açılmış
gözlerim birbirinden uzak
kendimi hep milano'da hesaplıyorum
ıslak duvarlarında bütün
bütün yorgun duvarlarında milano'nun
uykularıma giren bir afiş
balta ve mızrak
en gizli kulaklarımda italyanca bir türkü var
- ... mia bambina dolce mia bambina
yenik badajoz'da birkaç kere ölü sonbahar
en kullanılmadık bulut gölgelerinin altına
ümitlerini düğümleyip eğilmiş
toledo'lu milisler
kızgın namlularını rüzgara tutup
yine benden konuşuyorlar
yakın ve fevkalade iyimser
bir yağmur halinde giriyorum
uykularına
işte bak
eflatun bir karanlık çektiler üstüme
kilitlediler
dişlerim ayrılmıyor birbirinden
dilsiz bir gestapo hücresindeyim
on beş dakika sonra yirmi dört saat dolacak
ben erna baumgartner değil miyim
heidelberg üniversite'nden
sesi daima bir parça dumanlı
dudakları daima bir parça ıslak
iki demir çocuk hitlerci gençler birliği'nden
ele vermediler mi beni
(hem birisi konrad
kardeşim gibi sevdiğim
hani boksör schmeling'e hayran
otomobil markalarına meraklı)
şimdi o müthiş dakikayı yaşıyorum aklımdan
üniversitenin büyük kapısına yağmur yağıyor
onlar meydanda toplanmış heine'yi yakıyorlar
ben trençkotumu unutmuşum
otobüs durağına koşuyorum
işte bak
budapeşte'de durgun soğumuş gözlerimle unutulmuşum
en uzak içlerime bir rüzgar dağılıyor
bu bir bakıma kahrolmuşluğum
bir bakıma boydan boya kırılmış şarkılar
budapeşte radyosu susmuş
fabrikaların isli duvarlarında petöfi'nin mısraları
sımsıcak
ufacık kan gülüşmeleri duyuluyor
yenik bir sessizliğin arkasından
tankların o küstah öksürükleri
en uzak içlerime tunanın aydınlığı vurmuş
bir bulvarda yanyana mitralyöze gidiyorlar
fakülteli kızlar
savrularak
bir ihtiyar sosyalist sendikacı
sorgusu biter bitmez geceleyin kurşuna diziliyor
gülümsemesi açık bir yara gibi acı
utandırıcı
hürriyet gibi göznüde pırıl pırıl
hala çatlamış gözlükleri
bir gece sabaha karşı
en kilitli kapılarım açılacak
yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
ne sensiz kalırsam korkusu
ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
ne alkol tutabilecek beni
ne ölüm telaşı
bir gece sabaha karşı
kırık bir kuş çırpıntısı yaprakların üstünde
en küçük su
dört bir taraflara yelkenler halinde açılmış
en büyük sedalar
bir değil ben artık birkaç kişiyim
bir vakit paris'te jean jaures'in kürsüsünde
bir vakit makina başında kuvayı milliye telgrafçısı
madird'de bir akşam üstü arriba frente popular
bir akşam üstü sofya'da çervenkof tarafından asılmış
sosyal demokrat bulgar gazetecisi
bir değil ben artık birkaç kişiyim
belki juarez'im meksika'da güneşin tuzunu yalıyorum
belki de namık kemal osmanlı sürgününde
habib burgiba diye bir limanda yakalanıyorum
bükreş'te matbaamı dağıtıyor demir muhafızlar
kalküta'da kongre partisi sekreteriyim
hürriyet sokağında isimsiz bir mezar
bir gece sabaha karşı
dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin
ıslığımın tadında bir değişme
iç tartışmalarımda büsbütün başka bir tutum
büsbütün başka kıvılcımlar
ve en padişah korkulara direnebilen
yepyeni bir mustafa kemal davranışı
devamını gör...
salıncak
salıncak ıı
gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
başkaldırır, düşer
bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra?
bir su arayışı, bir bozgun... biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
her şey
çünkü o, kadın
uzanır, sağar bir yokluğun içinden
gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
yani olanlar olmuştur bir kere
bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur
yaratılmaya uygun bir ses, u
uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz
taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
tanrım bize bir salıncak!
çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
bir daha, bir daha, bir daha
unutmak unutmak unutmak
tanrım!
taş kesilmemek için taş
bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
kadınsa kımıldamak ister, olmaz
yer değiştirmek ister, olmaz
solumak birdenbire
gene olmaz
olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
bir kaya daha çatlar
başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
çıkar o yunus balığı, o heykel
yaz kelebeği, kapı
sonra?
edip cansever.
gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
başkaldırır, düşer
bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra?
bir su arayışı, bir bozgun... biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
her şey
çünkü o, kadın
uzanır, sağar bir yokluğun içinden
gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
yani olanlar olmuştur bir kere
bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur
yaratılmaya uygun bir ses, u
uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz
taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
tanrım bize bir salıncak!
çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
bir daha, bir daha, bir daha
unutmak unutmak unutmak
tanrım!
taş kesilmemek için taş
bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
kadınsa kımıldamak ister, olmaz
yer değiştirmek ister, olmaz
solumak birdenbire
gene olmaz
olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
bir kaya daha çatlar
başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
çıkar o yunus balığı, o heykel
yaz kelebeği, kapı
sonra?
edip cansever.
devamını gör...
tanım girecek başlık bulamamak
tespit gibi tespit.
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
yanlış zamanda çok doğruydun.kendine iyi bak.
devamını gör...
gölge etme başka ihsan istemem
kinik filozof, sinoplu diyojen'in* büyük iskender'e söylediği meşhur sözdür.
ilk entry'de bahsedilenin aksine büyük iskender şehirde gezerken diyojen'e tesadüfen rastlamaz. halihazırda aristoteles'in öğrencisi olan büyük iskender, felsefeye meraklı ve dönemindeki filozofara çok değer veren bir hükümdardır. kinizm ekolü hakkında da bilgi sahibidir.
bu yüzden, toplumun kanıksadığı normların dışında yaşayan diyojen hakkında da pek çok şey duymuştur. bizzat kendisini görmek ve tanışmak için ayağına kadar gider. makedon imparator, arkasındaki kalabalıkla birlikte diyojen'in yaşadığı fıçıya yaklaşır ve "ben, büyük iskender'im." diyerek kendisini tanıtır.
yattığı yerden biraz doğrularak kalabalığa bakan diyojen, imparatora dönüp "ben de köpek diyojen'im." der. bu cevap karşısında şaşıran büyük iskender, filozoflara değer verdiğinden dolayı ona samimiyetle kendisinden bir isteği olup olmadığını sorar. bu soruyu evet, diye yanıtlayan diyojen dünyevi istekleri umursamadığını ima eden bu cevabı verir.
bu olay, pek çok ressam tarafından resmedilmiş, ancak ben fransız ressam nicolas-andre monsiau'nun bu eserini ayrı tutuyorum. diğer tablolardakinin aksine burada diyojen'in büyük makedonya imparatoru'nun yüzüne bile bakmamış olması, atlanılmaması gereken bir detay.

son olarak büyük iskender'in de filozofla yaşadığı bu diyaloğun ardından "eğer iskender olmasaydım, diyojen olurdum." dediği rivayet edilir.
ilk entry'de bahsedilenin aksine büyük iskender şehirde gezerken diyojen'e tesadüfen rastlamaz. halihazırda aristoteles'in öğrencisi olan büyük iskender, felsefeye meraklı ve dönemindeki filozofara çok değer veren bir hükümdardır. kinizm ekolü hakkında da bilgi sahibidir.
bu yüzden, toplumun kanıksadığı normların dışında yaşayan diyojen hakkında da pek çok şey duymuştur. bizzat kendisini görmek ve tanışmak için ayağına kadar gider. makedon imparator, arkasındaki kalabalıkla birlikte diyojen'in yaşadığı fıçıya yaklaşır ve "ben, büyük iskender'im." diyerek kendisini tanıtır.
yattığı yerden biraz doğrularak kalabalığa bakan diyojen, imparatora dönüp "ben de köpek diyojen'im." der. bu cevap karşısında şaşıran büyük iskender, filozoflara değer verdiğinden dolayı ona samimiyetle kendisinden bir isteği olup olmadığını sorar. bu soruyu evet, diye yanıtlayan diyojen dünyevi istekleri umursamadığını ima eden bu cevabı verir.
bu olay, pek çok ressam tarafından resmedilmiş, ancak ben fransız ressam nicolas-andre monsiau'nun bu eserini ayrı tutuyorum. diğer tablolardakinin aksine burada diyojen'in büyük makedonya imparatoru'nun yüzüne bile bakmamış olması, atlanılmaması gereken bir detay.

son olarak büyük iskender'in de filozofla yaşadığı bu diyaloğun ardından "eğer iskender olmasaydım, diyojen olurdum." dediği rivayet edilir.
devamını gör...
gereğinden fazla abartılan kitaplar
tanımlara bakınca bazı insanlar sırf popüler olduğu için belki de okumadığı kitaplara abartı demiş.
tutunamayanlar popüler kültürün kölesi olsa da ilk post-modern türk romanı olarak kabul edilir ve gayet de başarılıdır.
sherlock holmes'a biri abartıldığını söylüyor, sırf beğenmediği için.
intihara meyilli rus yazarların yazdığı romanlar en güzel rus romanlarıdır, yine de siz bilirsiniz sayın yazar.
1984'e girmek bile istemiyorum ama evet, bazıları sırf popüler diye anlamadığı halde "abi çok iyi yeahh" diyebiliyor.
muhtemelen 2018'de sabahattin ali'nin telifi düştükten sonra kürk mantolu madonnayı ilk kez duyan biri var, onun rakının yanında meze tabirine birebir ben de katılıyorum.
bu kitapların hepsi iyi kitaplar arkadaşlar, popüler olan şeyleri sevmiyor oluşunuz bunların güzel olmadığını göstermez. iyi ki böyle abartılan kitaplar da var diyerekten ben de simyacı (kitap) örneğiyle başlığa katılıyorum.
tutunamayanlar popüler kültürün kölesi olsa da ilk post-modern türk romanı olarak kabul edilir ve gayet de başarılıdır.
sherlock holmes'a biri abartıldığını söylüyor, sırf beğenmediği için.
intihara meyilli rus yazarların yazdığı romanlar en güzel rus romanlarıdır, yine de siz bilirsiniz sayın yazar.
1984'e girmek bile istemiyorum ama evet, bazıları sırf popüler diye anlamadığı halde "abi çok iyi yeahh" diyebiliyor.
muhtemelen 2018'de sabahattin ali'nin telifi düştükten sonra kürk mantolu madonnayı ilk kez duyan biri var, onun rakının yanında meze tabirine birebir ben de katılıyorum.
bu kitapların hepsi iyi kitaplar arkadaşlar, popüler olan şeyleri sevmiyor oluşunuz bunların güzel olmadığını göstermez. iyi ki böyle abartılan kitaplar da var diyerekten ben de simyacı (kitap) örneğiyle başlığa katılıyorum.
devamını gör...
he man
jeneriği yeter.dosta güven,düşmana korku veren karizma.
devamını gör...
batı bizden ekonomik olarak güçlü ama ahlak olarak değil
taharet musluğu solda diye kendimizi nasıl da ahlaklı sanıyoruz... yazık... onca çocuk tecavüze uğradı. bu mu ahlak?!!!
devamını gör...
ritalin
nucleus accumbensi uyararak dopamin salgılatır bu da öfori yapar.mental fonksiyonları da arttırabilir. farmakolojiden bildiğim şeyleri yazarken bir yandan da garip hissettim kendimi çünkü gerçekten beni hiç etkilememişti. ben de duydum sınav zamanları kullanan ama nedense bende bir şey olmadı. tabii ben doktor yazdığı için kullandım.
ilaçlar öyle rastgele kullanılacak şeyler değil bu türler hiç değil. zaten bu ilaçların nörotoksik etkisi de var. kalp üzerine zararlı. lütfen kafanıza göre kullanmayın.
ilaçlar öyle rastgele kullanılacak şeyler değil bu türler hiç değil. zaten bu ilaçların nörotoksik etkisi de var. kalp üzerine zararlı. lütfen kafanıza göre kullanmayın.
devamını gör...
takip edilesi sözlük yazarları
(bkz: köylü yazardan ironiler)
devamını gör...
görünmez heykelin 150 bin liraya satılması
yarın öbür gün ülkemizde , görünmez ama para basan heykel diye satılır, zaten halkımıza bedavadan para kazanacaksınız de yeter, hemen dalar, artık nasıl bitmez bir para varsa çıkıyor ortaya.
devamını gör...

