gerek dillerimizin ilkelliğinden, gerekse türümüzün varlığı boyunca geliştirdiğimiz temel ortak değer ve içgüdülerin üstün zihinsel yapıya uyumsuzluğundan kaynaklanan, dönemimiz itibariyle çözümsüz bir soruna yol açar insan zihnine vurulan kelepçe.

günümüzde insanlar gerek felsefi, gerek edebi, gerekse dini olarak bir şeylerin içine, dünyasına tam olarak girmekte zorlanıyorlar. eski çağlarda kaynaklar her şey için çok daha sınırlıydı, dolayısıyla da ortalama insanın belirli temel şeylere sadık kalarak yaşayıp gitmesi daha kolaydı. ama durum bizler için öyle değil. bizim kaynaklarımız ve seçeneklerimiz ortalama insanın kaldıramayacağı kadar fazla ve bunların her birinden birer tutam karışıyor genel kültüre, medyaya, sanata. bu yüzden de derinlemesine araştırma ve keşfetme tutkusuna kavuşturulmayan ortalama insan bu çokluğun arasında tutunacak bir şey göremiyor, dolayısıyla da nihai bir varoluş krizi yaşamaya itiliyor.

prangalarını geride bıraktığına pişman bir adam gibi, aylak aylak dolaşıyor insan. kaybolmuş, içindeki boşluk yığınını tatminiyat dünyasında doldurmaya çalışıyor. ona ne mutlu ki, ekonomik sistemimiz bile bunun üzerine kurulmuş vaziyettedir, o yüzden seçeneği bol olur bu insanın. kapitalizm kocaman kollarıyla kucaklar onu. kapitalizm kesmezse de hayli kalabalık bir düşük kalite müzik piyasamız ve fahişelerimiz var. uyuşturucu, uyarıcı ürünler, içkiler daima en büyük dostumuz olmuştur. ah, unutmadan, aşk da büyük bir tatmin aracı olarak kullanılmaktadır. çoğunlukla yaşça ortalamadan daha genç olan insanlarca.

insan basittir, insan zihni basittir. hayatta kalmanın ötesinde, kendisiyle tutarlı bir inanç-değer yapısı olmaz ise, içinde bir boşlukla dolanır durur öylece.

bu, günümüzde insanoğlunun evrensel olarak yaşadığı bir karakter krizidir.

peki tamam da, kim vuruyormuş insan zihnine kelepçeyi? biz vuruyoruz, ama bilerek yapmıyoruz bunu. sadece gelişmişlik seviyemizi kaldıramayacak kadar ilkeliz. daha yeni alışıyoruz, belki alışamıyoruz, belki de hiç alışamayacağız. kendimizi oyalamayı bir bıraksak.
devamını gör...

manyak
devamını gör...

kadından ziyade o en yakın arkadaşa bir çift laf vardır söylenmek istenen.
tersi de olabilecek olan durumdur.

karısının en yakın arkadaşıyla yatan adam
devamını gör...

''nereye gitmek istiyorum ki. nereye gidebilirim ki. sürekli gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi?''

tezer özlü.
devamını gör...

salyangozun özel hayatının ihlali
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

adı üstünde alamıyordur. öf bazı kadınlar öf ...
devamını gör...

5 aralık 1934 yılında mustafa kemal atatürk öncülüğünde türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verildi. 5 aralık 1934 tarihinde “kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı” veren yasanın kabulü ile her yıl “kadın hakları günü” olarak kutlanmaktadır.
devamını gör...

nazım hikmet ran
devamını gör...

1 kasım 1955 başlayan 15 mayıs 1975'e kadar 21 yıl süren, savaşın çok uzaması sebebiyle iç baskılara dayanamayan amerikanın, savaşı bir an önce bitirme çabası ile attığı vietnam savaşında tarım ilacıdır. ağaçların yapraklarını dökmek ve düşman askerleri açığa çıkarmak için kullanılmıştır. ayrıca vietnam halkının gerillara yardım etmesini engellemek amacıyla bitkileri öldürerek aç kalmalarını sağlamaya çalışmıştır. bu anlamda sivillerede yönelik saldırıdır.
etkilerini aşağıdaki fotoğrafta görebiliriz.
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

abd bu savaşta 80 milyon litre agent orange kullanmıştır. vietnamlılar için geri dönülemez sağlık sorunları ve doğum kusurlarına neden olmaya devam ediyor.
yapılan araştırmalar ilacın insanın gen yapısını değiştirdiğini göstermiştir. içindeki dioksin sebebiyle en az 4 kuşağı etkilediğini söylenmiştir. vietnam topraklarının % 15 i etkilenmiş 4 yüz bin vietnamlı bu ilaçtan dolayı ölmüştür.
savaştan sonra 2 milyon kişi kanser olması ise ilacın etkilerinin uzun soluklu olduğunun göstergesidir.
bu savaşta abd 58 bin askerini kaybetmesine karşı, bu görüntülerin amerikan askerleri üzerinde çok büyük travma yaratması sonucu 60 bin asker intihar etmiştir.
sevili dostlar; vietnam, kore ve bu tarım ilacının kullanıldığı diğer yerle de yaşayan kurbanlar; silahların birincil üreticileri olan monsanto ve dow chemical'a isimli şirketlere dava açmış ve 2006 yılında 63 milyon abd doları cezasına mahkum edilmişlerdir.
dünyanın ve insanlarının yüzyıllar boyu sürecek yıkım ve travmalarının bedeli çok az...
böyle bir ülkedir amerika....

www.history.com/topics/viet...
devamını gör...

#1793368

devamını gör...

benim şöyle bir sorum olacak. daddy için de geçerli, hatta sevgili sek ve thekirps de cevap verebilir bu soruya.
sanatsal filmlerle aranız nasıl? nuri bilge ceylan, zeki demirkubuz, ömer kavur gibi yönetmenlerin sakin, hafif sessiz ve hatta kimine göre sıkıcı olan filmlerini sıkılmadan sonuna kadar izleyebilir misiniz?
devamını gör...

son zamanlarda birçok duygu. acı, üzüntü, özlem, heyecan...
sanki artık ruhum hissedemez olmuş gibi. normalde olsa üzüleceğim belki de korkacağım şeyler için kılımı bile kıpırdatamıyorum dostlar. ruhum buz tutmuş sanki. lakin bu buzu eritmeye çalışan insanlar var. iyi ki de varlar.
devamını gör...

günaydın sözlük,
bugün babam hastaneden çıkacak, normal şartlar altında mutlu olunabilecek bir haber ama bu babamın her zamanki haline bürünüp akşama kadar aç gezmesi, uyumaması, uyanmaması, ilaçlarını düzenli almaması demek. ve ben günün 14 saatini işte geçiren bir insan olarak bunlara asla ama asla yetişemiyorum. üşeniyor, zorlanıyor diye kahvaltı hazırlayıp çıkıyorum, akşam geldiğimde kahvaltılıkların hepsini olduğu gibi bıraktığım yerde görüp, hepsini çöpe atıyorum. poğaçalar börekler yapıyorum, onu dahi alıp yemiyor*
yani anlayacağınız aslında hiç çıkartmasalar mis gibi olacak ama bir sonraki kemoterapi kürü 21 gün sonra* olunca 21 gün hiç bir işlem yapmadan hastanede tutmalarını beklemek imkansız olur.
günaydın sözlük değil, sevgili günlük oldu biraz, bugünlük canım sağolsun mu?
devamını gör...

çünkü türk kadını olmak bunu gerektirir.
canım anam bu huyunu bana aşılayamadı diye kahroluyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

4 senedir kahrını çektiğim illet hastalık. belli bir yaştan sonra hafiflediği söylenmektedir ancak sorun şu ki sosyal fobi en dinamik, en genç dönemlerinizde vücudunuza giren ve bir daha geri gelmeyecek yıllarınızı ot gibi yaşamanıza sebep olan bir hastalıktır.

yani özetle gençken yaşayamadığınız onlarca olaydan sonra 30 yaşından sonra sosyal fobinizin geçmesi size tek bir sonuç verir. boşa yaşanmış, iyi değerlendirilmemiş bir gençlik, bomboş bir hayat. bu yüzdendir ki kişisel gelişim düşmanıdır.

çoğu insana komik gelir ama başa gelmeyen cidden anlamaz.

kendi hayatımdan en basit örnekleriyle:

-eksik para üstünü isteyememek
-otistik bir yürüyüş şekli (baş öne eğik, kollar hareketsiz, mahcup bir surat ifadesi)
-tek başına bir kafede bir lokantada yiyip, içememek.
-yabancılara soru soramamak (bir keresinde soru sormaya korktuğumdan kaybolmuşluğum vardır)
-insanlar bana mı bakıyor bana mı gülüyor hissi.
-sunum yaparken, konuşurken ki sürekli söylenecekleri tartma, düşünme, hesaplama eylemi sonucunda ağlamaklı, titrek bir ses tonu ve üzerine keban barajı boşalmış gibi terden ve utangaçlıktan gelen terleme izleri.
-karşı cinsle konuşamama, sıkılma hali bunun surat ve beden hareketlerine yansıması vesaire.

içine kapanıklık veya asosyallikle karıştırılmamalıdır. çünkü bu iki kişilik modeli yalnızlıktan, çevresinde az insan olmasından mutludur. sosyal fobikler ise bunların aksine içten içe çok sıcakkanlı, sempatik, sürekli birileriyle tanışmak, arkadaş olmak, eğlenmek isteyen ama bunu yapamayan insanlardır.
devamını gör...

bunun sonu bi yere varmaz bak insan ömrü uzundur her yaşa başlık açmayın diye serzenişte bulunduğum başlık.
devamını gör...

üzücü bir durum. ne olursa olsun bir çocuğun ölümüne sevinmek karaktersizliktir. herkes mülteci karşıtı olabilir, mültecileri sevmiyor olabilirler ama bir insanın ölümüne de hunharca sevinilmez ki kardeşim el be insaf ya! ayrıca o çocuğun suçu nedir? hiçbir suçu yok. suçu olanlar belli; kirli stratejileriyle suriyelileri evinden, barkından, yaşadığı topraklardan eden kimselerdir.

vahşi kapitalizmden bihaber olanlar suriyelilerin neden başka ülkelere göç etmesinden ötürü dem vurmasınlar. bir insan ya da bir toplum yaşadığı toprakları terk ediyorsa illa ki bir sebebi vardır. durduk yere olmaz böyle şeyler. biz mesela erdoğan’ı eleştiriyoruz ülkeyi güzel yönetemiyor diye, suriyeliler de esad’dan bıkmış vaziyetteler.. yani devletin başındakiler yüzünden bunlar işte hep.

umarım bu çocuğu öldüren acı içinde can verir tek temennim budur…
devamını gör...

ben öldükten sonra umrumda olmayan durumdur.
devamını gör...

kesinlikle sonuna kadar katıldığım başlık.
mağdur bir kadınsa, kimse kusura bakmasın kadınlardan daha fazla erkekler tepki gösteriyor. sosyal medya istatistiklerinden bakabilirsiniz.
lakin mağdur erkek oldu mu, hiçbir feminist sayfanın paylaştığını görmedim.
en yakın zamandan olan bir olayı hatırlatmak isterim.
15 yaşında bir kız erkek arkadaşına bana tecavüz etti diye iftira atıyor.
kızın babası genci öldürüyor.
daha sonra öyle bir şey olmadığı ve iftira olduğu kanıtlanıyor.
kız sadece onu korkutmak istemiştim diyor.
kızın yaşı küçük olduğu için ceza almıyor.
bir iftira, bir babayı oğlundan ayırdı.
hiç tepki görmedim bu olayda.
ve şu bir gerçek, bu durumu kullanan çok kadın var. yürüyorsun evine doğru gidiyorsun. kavga ettiğini eski sevglin veya buni zevkine yapacak bir kadına denk geliyorsun. taciz ediyorlar diye bağırıyor. linç ediliyorsun.
böyle bir tehlikenin farkında olunca istemsiz kadınlardan soğuyabiliyor insan.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim