yazar nicklerinden cümle kurmak
#1646580 devamı;
mezarlık gediklisinin çığlığını duyunca deliderviş gibi koşmaya başladı. koşuyor ama bir türlü içindeki korkuyu dizginleyemiyordu. tıpkı ozgur ruhlu mahkum gibi kaçıyordu kendisinden ve korkularından. sönmemeliydi mum. ateşi taşıyordu ellerinde ve kalbinde. nefes nefese kalmış bir vaziyette biraz durakladı. etrafına bakındı. mezarlığın ortalarında bir yerlerde olmalıydı. simsiyah bir mezar taşı gördü. üzerinde düşmüş bir melek figürü vardı. yüzü çığlık atar bir şekilde betimlenmişti. yaklaştı mezar taşına. lucifer'mı bu diye söylendi kendi kendine. mezar taşının üzerinde silik yazı dikkatini çekti. mum'u hafifçe yazıya doğru tuttu; black rose immortal yazıyordu. derin bir nefes aldı. bu bir kabussa uyanması lazımdı. mum'un ateşini diğer eline doğru tuttu. o soluk ateş ziyadesiyle yakıcıydı. uzaklardan bir çığlık daha duydu. mezarlık gediklisi onlara doğru yaklaşıyordu...
işte o anda çıktı karşısına iorek byrnison! zırhlı aynın kükremesi tepelerin kocakarisi'nı bile ürkütür cinstendi. mum'un koruyucusu sindi mezar taşına doğru bir eliyle yüzünü kapatmaya çalışarak. zırhlı ayı iki ayağının üzerine dikilerek seslendi ona. hey insanoğlu benimle gelmezsen öleceksin! bu arada mezarlık gediklisi ozgur1ey'in çığlıkları mezarlığın girişinde yankılandı.
bu esnada evernevergreen süveşy kanalında karaya oturmuş misali mıhlanmıştı editoryal tahtına. her şey yok olmaya yüz tutmuştu. dünyanın yedinci demiydi artık. ateş sönecek ve her şey aslına rücu edecekti. şiirler yazılmayacak, şarkılar söylenmeyecek, her şey karanlığa gömülecek, şair kadın arkasına bakmadan dünyayı terk edecekti. evernevergreen karşısındaki duvara uzun uzun baktı; dum spiro spero... peki ama nasıl ? diye fısıldadı. o anda armysuzy heyecanla kapıdan içeri girdi...
sonraki bölümlere dair;
i am melting lannn melting bu hikâyeye nasıl dahil olacak? mezarlık gediklisi eriyecek mi?
ağzındakikanısilipişteşimdikızandövüşçü zırhlı ayının karşısına çıkıp dövüş hünerlerini sergileyebilecek mi?
kuzguncuktaki vişne neden mezarlıkta kök salacak? kaşkolnikov'un hattori hanzo kılıcı ile olan imtihanı nasıl sonuçlanacak? insanolunbiraz kütüphanesini mum ateşi ile aydınlatabilecek mi? kafamolmuşmaşukiye diye bağıran kahramanımız raskolnikovun baltasını bulunca ne yapacak? kedi olmuş gidiyorsun satanist bir ayine mi kurban edilecek? yayladağ lokumu neden editoryal saraya doğru yola çıkıyor? meja'nın paralel evrenden dünyanın yedinci demine sıçrayışı ne anlama geliyor? 4-3-3 oynatan aykut neden isyan ordularının başına getiriliyor.
bu soruların hepsinin cevabı ve daha fazlası sonraki bölümlerde...
mezarlık gediklisinin çığlığını duyunca deliderviş gibi koşmaya başladı. koşuyor ama bir türlü içindeki korkuyu dizginleyemiyordu. tıpkı ozgur ruhlu mahkum gibi kaçıyordu kendisinden ve korkularından. sönmemeliydi mum. ateşi taşıyordu ellerinde ve kalbinde. nefes nefese kalmış bir vaziyette biraz durakladı. etrafına bakındı. mezarlığın ortalarında bir yerlerde olmalıydı. simsiyah bir mezar taşı gördü. üzerinde düşmüş bir melek figürü vardı. yüzü çığlık atar bir şekilde betimlenmişti. yaklaştı mezar taşına. lucifer'mı bu diye söylendi kendi kendine. mezar taşının üzerinde silik yazı dikkatini çekti. mum'u hafifçe yazıya doğru tuttu; black rose immortal yazıyordu. derin bir nefes aldı. bu bir kabussa uyanması lazımdı. mum'un ateşini diğer eline doğru tuttu. o soluk ateş ziyadesiyle yakıcıydı. uzaklardan bir çığlık daha duydu. mezarlık gediklisi onlara doğru yaklaşıyordu...
işte o anda çıktı karşısına iorek byrnison! zırhlı aynın kükremesi tepelerin kocakarisi'nı bile ürkütür cinstendi. mum'un koruyucusu sindi mezar taşına doğru bir eliyle yüzünü kapatmaya çalışarak. zırhlı ayı iki ayağının üzerine dikilerek seslendi ona. hey insanoğlu benimle gelmezsen öleceksin! bu arada mezarlık gediklisi ozgur1ey'in çığlıkları mezarlığın girişinde yankılandı.
bu esnada evernevergreen süveşy kanalında karaya oturmuş misali mıhlanmıştı editoryal tahtına. her şey yok olmaya yüz tutmuştu. dünyanın yedinci demiydi artık. ateş sönecek ve her şey aslına rücu edecekti. şiirler yazılmayacak, şarkılar söylenmeyecek, her şey karanlığa gömülecek, şair kadın arkasına bakmadan dünyayı terk edecekti. evernevergreen karşısındaki duvara uzun uzun baktı; dum spiro spero... peki ama nasıl ? diye fısıldadı. o anda armysuzy heyecanla kapıdan içeri girdi...
sonraki bölümlere dair;
i am melting lannn melting bu hikâyeye nasıl dahil olacak? mezarlık gediklisi eriyecek mi?
ağzındakikanısilipişteşimdikızandövüşçü zırhlı ayının karşısına çıkıp dövüş hünerlerini sergileyebilecek mi?
kuzguncuktaki vişne neden mezarlıkta kök salacak? kaşkolnikov'un hattori hanzo kılıcı ile olan imtihanı nasıl sonuçlanacak? insanolunbiraz kütüphanesini mum ateşi ile aydınlatabilecek mi? kafamolmuşmaşukiye diye bağıran kahramanımız raskolnikovun baltasını bulunca ne yapacak? kedi olmuş gidiyorsun satanist bir ayine mi kurban edilecek? yayladağ lokumu neden editoryal saraya doğru yola çıkıyor? meja'nın paralel evrenden dünyanın yedinci demine sıçrayışı ne anlama geliyor? 4-3-3 oynatan aykut neden isyan ordularının başına getiriliyor.
bu soruların hepsinin cevabı ve daha fazlası sonraki bölümlerde...
devamını gör...
nights in white satin
the moody blues tarafından days of future passed live albümünden muazzam şarkı. (2018) mi minör ile yazılmıştır ayrıca.
romantik zamanlarımda dinlerim. aksi zamanlarda çekilmiyor. bence siz de çekilmez diyeceksiniz sözleri okuduktan sonra. **
grup üyesi justin hayward, şarkıyı 19 yaşında yazmış ve bestelemiş. ve bir kız arkadaşının ona saten çarşaf hediye etmesinden sonra şarkıya bu ismi veriyor. bir aşk hikayesi işte... (ayrıca justin 24 yaşında evlenmiştir ve halen de evlidirler sevgili eşiyle.) sözleri ise şöyle şarkının:
nights in white satin
never reaching the end
letters i've written
never meaning to send
beauty i'd always missed
with these eyes before
just what the truth is
i can't say any more
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
gazing at people, some hand in hand
just what i'm going through they can't understand
some try to tell me, thoughts they cannot defend
just what you want to be, you will be in the end
and i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
nights in white satin
never reaching the end
letters i've written
never meaning to send
beauty i've always missed
with these eyes before
just what the truth is
i can't say any more
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
romantik zamanlarımda dinlerim. aksi zamanlarda çekilmiyor. bence siz de çekilmez diyeceksiniz sözleri okuduktan sonra. **
grup üyesi justin hayward, şarkıyı 19 yaşında yazmış ve bestelemiş. ve bir kız arkadaşının ona saten çarşaf hediye etmesinden sonra şarkıya bu ismi veriyor. bir aşk hikayesi işte... (ayrıca justin 24 yaşında evlenmiştir ve halen de evlidirler sevgili eşiyle.) sözleri ise şöyle şarkının:
nights in white satin
never reaching the end
letters i've written
never meaning to send
beauty i'd always missed
with these eyes before
just what the truth is
i can't say any more
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
gazing at people, some hand in hand
just what i'm going through they can't understand
some try to tell me, thoughts they cannot defend
just what you want to be, you will be in the end
and i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
nights in white satin
never reaching the end
letters i've written
never meaning to send
beauty i've always missed
with these eyes before
just what the truth is
i can't say any more
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
'cause i love you
yes i love you
oh how i love you
oh how i love you
devamını gör...
ateizm derneği'nin satanistlerle canlı yayını
ahanda burada
bu kıyafetler, kılık, tavırlar ile kimse sizi ciddiye alacağını düşünmüyorum. kusura bakmayın.
her dine saygım vardır ama ne bileyim yani değişik...
bu arada canlı yayın bitmiş.
edit : 2:15:10'u açın, her izlediğimde gülüyorum ahahahaa.
bu kıyafetler, kılık, tavırlar ile kimse sizi ciddiye alacağını düşünmüyorum. kusura bakmayın.
her dine saygım vardır ama ne bileyim yani değişik...
bu arada canlı yayın bitmiş.
edit : 2:15:10'u açın, her izlediğimde gülüyorum ahahahaa.
devamını gör...
normal sözlük kamp doğa ve seyahat kulübü
tam benlik kulüpmüş. senelerdir dağlarda gezen, gezmeyi seven ben için biçilmiş kaftan.
outdoor tarza yıllardır alışmış ve zevk alan biri olarak seveceğim kulüptür.
düşünüp kuranlar için teşekkürler.
* aktivite olacağı ( gerçekten buluşma olacağı zaman ) haber veriniz.
outdoor tarza yıllardır alışmış ve zevk alan biri olarak seveceğim kulüptür.
düşünüp kuranlar için teşekkürler.
* aktivite olacağı ( gerçekten buluşma olacağı zaman ) haber veriniz.
devamını gör...
madalyalı tanım özelliği karşıtı yazarlar
hepsinin kendince sebebi vardır elbette. ancak ben kendi sebebim ile karşınızdayım. öncelikle bu işe emek veren, vakit ayıran ve bir şekilde katkısı olan herkesin emeğine saygı duyduğumu belirterek bir kenara koyuyorum. bu bir sistem eleştirisidir. nasıl ki zamanında iyi olana iyi dedik şimdi vakit kötü olana kötü demekte.
şimdi efendim bu özellik duyurulduğunda içerisinde olmak istemediğimi belirttim çünkü düşününce sağlıklı ilerleyebilecek bir sistem olmadığı gözüküyordu. düşünsene şimdi yazılan bir tanıma madalya vereceksin. o madalyayı tanıma iliştirmek için konunun uzmanı olmak gerekir ki gerçekten madalyayı hak ettiği söylenebilsin. başta konan sınırlamalar ya da kotalar gereksiz gözüktü zaten. bilmem ne kategorisinde, 150 kelime, özgün olacak vırt zırt.
bugün deneyimlediğim hadise yanılmadığımı gösterdi. #1016945 numaralı tanımı yazdığım zihin haritalama adlı kitabın başlığındaki tanım yaklaşık 3 dk. içerisinde madalyalı tanım statüsüne erişti. maşallah dedim ne kadar hızlı çalışıyoruz. ancak bu tanımın madalya almasının tek sebebi belirtilen kriterlere uygun olması. ya içerik? asıl önemli olan o olmalıydı. haksız mıyım?
şimdi bahsi geçen tanımında "bilgi" verdiği iddia edilen ve madalya almaya layık görülen tanımın aslında hiçbir şey anlatmadığını söylesem. yazılanların tamamen laf salatası yapıp kelime sayısını arttırmaktan ibaret olduğunu söylesem. ve en fenası ilgili kitabın tek bir satırını dahi okumadığımı söylesem.
buradan yola çıkarsak içeriğinde ne yazdığından bağımsız olarak 150 kelimeyi geçen her tanıma madalya verilmeli. ne anlattığına bakılmadan ya da anlattıklarının doğru olup olmadığı bilinmeden.
ne başlığın, ne tanımın, ne profilin hiçbirinin ekran görüntüsü yok. olur da silinirse diye belirteyim. * ve başta yazdığımı tekrar ediyorum. işin içerisinde bulunan herkesin emeğine saygım sonsuz. amacım sadece sistemin çok fazla açık muhteva ettiği ve birkaç kişi ile yapılamayacağına dair. yapılmaya çalışılsa da iş buralara varıyor işte. gelin yol yakınken vazgeçelim bu işten.
şimdi efendim bu özellik duyurulduğunda içerisinde olmak istemediğimi belirttim çünkü düşününce sağlıklı ilerleyebilecek bir sistem olmadığı gözüküyordu. düşünsene şimdi yazılan bir tanıma madalya vereceksin. o madalyayı tanıma iliştirmek için konunun uzmanı olmak gerekir ki gerçekten madalyayı hak ettiği söylenebilsin. başta konan sınırlamalar ya da kotalar gereksiz gözüktü zaten. bilmem ne kategorisinde, 150 kelime, özgün olacak vırt zırt.
bugün deneyimlediğim hadise yanılmadığımı gösterdi. #1016945 numaralı tanımı yazdığım zihin haritalama adlı kitabın başlığındaki tanım yaklaşık 3 dk. içerisinde madalyalı tanım statüsüne erişti. maşallah dedim ne kadar hızlı çalışıyoruz. ancak bu tanımın madalya almasının tek sebebi belirtilen kriterlere uygun olması. ya içerik? asıl önemli olan o olmalıydı. haksız mıyım?
şimdi bahsi geçen tanımında "bilgi" verdiği iddia edilen ve madalya almaya layık görülen tanımın aslında hiçbir şey anlatmadığını söylesem. yazılanların tamamen laf salatası yapıp kelime sayısını arttırmaktan ibaret olduğunu söylesem. ve en fenası ilgili kitabın tek bir satırını dahi okumadığımı söylesem.
buradan yola çıkarsak içeriğinde ne yazdığından bağımsız olarak 150 kelimeyi geçen her tanıma madalya verilmeli. ne anlattığına bakılmadan ya da anlattıklarının doğru olup olmadığı bilinmeden.
ne başlığın, ne tanımın, ne profilin hiçbirinin ekran görüntüsü yok. olur da silinirse diye belirteyim. * ve başta yazdığımı tekrar ediyorum. işin içerisinde bulunan herkesin emeğine saygım sonsuz. amacım sadece sistemin çok fazla açık muhteva ettiği ve birkaç kişi ile yapılamayacağına dair. yapılmaya çalışılsa da iş buralara varıyor işte. gelin yol yakınken vazgeçelim bu işten.
devamını gör...
sözlüğün en yakışıklı yazarı olmak
+1'imle ben de, ben de diyenler kervanına katılım sağlamak istiyorum.
meşakkatlidir fakat bir o kadar ekmeğini yersiniz. gerçi ben etliye sütlüye karışmadığımdan herkesin rızkına göz dikmiyorum.
meşakkatlidir fakat bir o kadar ekmeğini yersiniz. gerçi ben etliye sütlüye karışmadığımdan herkesin rızkına göz dikmiyorum.
devamını gör...
15 ülkeden gelen turistlere pcr testi uygulanmayacak olması
şakaysa çok komik. buradan
15 mayıs 2021 tarihinden itibaren hong kong, çin, tayvan, vietnam, avustralya, yeni zelanda, singapur, tayland, güney kore, israil, japonya, birleşik krallık, letonya, lüksemburg, ukrayna ve estonya’dan türkiye’ye gelen kişilerin türkiye’ye girişlerinde pcr testi talep edilmeyecektir.
hakikaten şaka mısınız!?
15 mayıs 2021 tarihinden itibaren hong kong, çin, tayvan, vietnam, avustralya, yeni zelanda, singapur, tayland, güney kore, israil, japonya, birleşik krallık, letonya, lüksemburg, ukrayna ve estonya’dan türkiye’ye gelen kişilerin türkiye’ye girişlerinde pcr testi talep edilmeyecektir.
hakikaten şaka mısınız!?
devamını gör...
kocaman alkış
birine takdirini vermek için yapılan eylem helal olsun lan sana demenin bir çeşidi. daha fazlasını hak ediyorsa ayakta kocaman alkış daha iyi olur . daha fazla istiyorsanız şapkanızı çıkarın. okuyanların kafasında oluşması açısından örnek verecek olursak. kafa sözlük ekibini ayakta kocaman saygıyla alkışlıyorum. gibi gibi.
devamını gör...
suya verilen önemin doğal gaza verilmemesi
temiz enerji (gunes enerjisi, ruzgar enerjisi,hidro elektrik enerjisi ....)olarak adlandirilan enerji uretim turlerine gecisin en buyuk nedeni budur zaten. fosil yakitlarin bitimi oyle zannedildigi gibi bir felaket degil, aksine dunyanin hayrina olacak bir durumdur. cikarilmasi maliyettir, islenmesi keza oyle, atmosfere olan etkisi en kotusudur ki, iklim degisikliginin en buyuk nedenlerinden beridir. kisacasi dunya bundan pek de etkilenmeyecek. cok yakin zaman da enerji tuketimimizin yaklasik %90 kadarini sadece gunes enerjisiyle bile karsilayacak teknolojilere sahip olacagiz. hatta avrupa'nin bir cok ulkelerinde 2025-2030 arasinda benzinli araba uretimi durdurulacak...ama! suyun yerine alternatif olarak koyabilecegimiz herhangi bir kaynagimiz malesef yok. su yasam icin cok degerlidir, olusabilecek bir su kitliginda 1 degil 100 sorunla karsi karsiya gelecegiz. elektrik kesintileri olusacak, tarim ve gida sorunlari bas gosterecek. hayvansal gidalarda sikintilar olusacak hatta kitlik cikacak. hijyenin ortadan kalkmasiyla hastaliklar artacak bla bla bla... ıste bu yuzden su hayati onem tasir. reklam slogani gibi olacak ama su hayattir.
devamını gör...
sinemada sevgiliyle izlenen ilk film
delibal. şimdiki kafam olsaydı izlemezdim. delibal ortalamanın üstünde bir filmdi ve tahmin edeceğiniz üzere eski sevgilim filmin içine sansürledi.
edit: adamlar 2002'de sevgilisiyle sinemaya gitmiş. (bkz: kafa sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması)
edit: adamlar 2002'de sevgilisiyle sinemaya gitmiş. (bkz: kafa sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması)
devamını gör...
sevilen türkünün en vurucu sözleri
bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı
o bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldı
bu aralar türkülere dalmış bir birey olarak doldurduğum anket başlığı.*
o bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldı
bu aralar türkülere dalmış bir birey olarak doldurduğum anket başlığı.*
devamını gör...
evli olup çocuk sahibi olmak istememek
benim tarafımdan mantıklı bir istek evlenin ama üremeyin uzmanlar bas bas bağırıyor üremeyin diye yeterli kaynak yok her şeyi perisan ettiniz bok ettiniz içine sıçtınız hayır bok içinde mi yaşasın cocuklariniz tamam aynen böyle devam
devamını gör...
itibarıyla mı itibariyle mi sorunsalı
türk dil kurumu'na göre tek yazılış şekli itibarıyla olduğundan sorunsal olmayan durum.
kelime kökü itibar olduğundan, sonuna gelen takı da buna uygun şekilde itibarı şeklinde kalın ünlüyle gelir. buna ile eklendiğinde yine ses uyumları nedeniyle itibarıyla şekline dönüşür.
kelime kökü itibar olduğundan, sonuna gelen takı da buna uygun şekilde itibarı şeklinde kalın ünlüyle gelir. buna ile eklendiğinde yine ses uyumları nedeniyle itibarıyla şekline dönüşür.
devamını gör...
gençlerde işsizlik diye bir kaygının bulunmaması
bu başlıkta yazanların yaş ortalaması belli. dolayısıyla düşünce hayatı da az çok tahmin edilebilir. kendi çocuklarından örnek verenler gidip çocuklarını karşısına alıp bir konuşsun bakalım. size anlatmadığı ne dertleri varmış onu öğrensin.
ayrıca iş beğenmemek dediğiniz olay yaşama hakkı kadar önemli bir haktır. kimsenin işleri küçümsediği yok ama onca zaman saçma sapan bir müfredattan ve eğitimden geçip , gelinen noktada iş beğenmiyorsun git şurada çöp topla demek hakarettir.
ayrıca iş beğenmemek dediğiniz olay yaşama hakkı kadar önemli bir haktır. kimsenin işleri küçümsediği yok ama onca zaman saçma sapan bir müfredattan ve eğitimden geçip , gelinen noktada iş beğenmiyorsun git şurada çöp topla demek hakarettir.
devamını gör...
az
''çünkü oğuz atay'ı da okudum, seni de tanıdım..''
az'ı 3 yıl önce okudum, hatta geçen yıl sunumunu da yaptım. sunum yapmadan önce düşündüm, sabahattin ali'nin bir kitabını sunmak isterdim fakat ne kadar sevsem de kendimde o yeterliliği göremedim çünkü kitabın hakkını verememekten korktum ve pek bilinmeyen fakat hak ettiği değeri görmesi gerektiğini düşündüğüm bir kitabı sunmak istedim. o kitap hakan günday'ın az'ıydı.
hakan günday'la tanışma kitabım bu kitap oldu. beni kendisine çeken ise kitabın arka kapağındaki, mektuptan alıntı olarak seçilen yazıydı:
''diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum, az.''
hayatta tanıdığımı sandığım fakat ismini bilmekten öteye gidemediğim ne çok insan vardı. öyle sosyal medyada bir kişinin fotoğraflarını görüp günümüz diliyle like atmakla olmuyordu ki tanımak. kendisini bana anlatmasıyla tanıyamazdım ki bir kişiyi, hatta itiraf edeyim, kendimi de tanıyamazdım. zaten tam manasıyla tanıyabildiğimi de hiç düşünmedim. işte beni bu düşüncelere sürüklediği için kitabı alıp hemen okumak istedim.
kitabın başında, yazarımızın yazmış olduğu kitabı nevzat çelik'e, nevzat çelik'in itirazın iki şartı adlı şiirinden alıntı yaparak ithaf ettiğini gördüm. meraklı benliğim elbet bunun da nedenini sorguladı ve araştırma yoluna gitti. öğrendim ki, hakan günday'ın ilk romanı kinyas ve kayra (kitap)'nın basılması gereken bir eser olduğunu söyleyen ilk kişi nevzat çelik olmuş, ve hakan günday, kendisinden yazı dünyasına dair çok şey öğrenmiş.

kitabı okurken iki ana karakterimizin isminin de derda olduğunu gördüm, sadece birinin sonundaki a harfinde şapka vardı. yaşları da aynıydı. 11 yaşında, biri kız diğeri erkek çocuğu olan, iki derda! fakat sadece ''iki çocuk'' demek çok basit kaçıyor, 11 yaşında iki çocuk demek çok kolay. çocuk deyince insanlar şöyle sanıyor; okula giden, arkadaşlarıyla oynayan, belki yeri gelince kavga eden, düşüp bacağını kanatınca ağlayan iki çocuk. ama hayır, bu çocuklar ''iki çocuk'' diyerek genellenemeyecek çocuklar. bu çocuklar 11 yaşına gelene kadar birçok zorluk çekip bir de yıllar geçtikçe yanlış karar vermek zorunda bırakılmış çocuklar. bu çocuklar, o zorlukların arasında oğuz atay'ın tutunamayanlar (kitap)'ı sayesinde belki de hayata tutunmaya çalışmış ve yolları kesişmiş çocuklar.
bundan sonrası, ayrıntılı incelemeye girecek, sıkılan olursa burada okumayı kesebilir (tabii buraya kadar okuduysa) ama meraklıları elbet olacaktır, öyleyse iyi okumalar.
kişiler:
derdâ: güneydoğu'da babasının annesini terk ettiği bir köy ortamında doğan çocuk. ayrıca, annesinin kendisine bakamadığı için başta yatılı okula gönderse de sonra 11 yaşında tarikat şeyhinin oğluna sattığı kız çocuğu. satmak kelimesi çok çirkin fakat bir annenin 11 yaşındaki kızını satması kadar değil.
saniye: derdâ'nın ''sözde'' annesi. 11 yaşındaki kızını birkaç havyan parası karşılığında satan kişi.
bezir: derdâ'nın tarikatçı kocası. derdâ'ya fiziksel ve cinsel şiddet uygulayan kişi.
derda: göz kanseri annesiyle, hapisteki babasının mezarlığın bitişiğine ördüğü evde yaşayan erkek çocuk. tüm dünyası mezarlık olan ve geçimini de mezar temizliğinden yapan çocuk ayrıca. ''çocuk dediğin ölümü öğrenince büyür... eğer ölümü öğrenince büyüyorsa, mezar temizleyip para kazanınca ne oluyordu?''
mekân:
yatırca: derdâ'nın doğup büyüyemediği yer. büyüyemediği diyorum çünkü annesinin zoruyla 11 yaşında bir tarikatçıyla evlendirilip londra'ya gönderiliyor.
londra
derdâ’nın londra’da yaşadığı apartman
rehabilitasyon merkezi
edirnekapı mezarlığı: kitabın ikinci karakteri derda'nın yaşadığı yer. ''mezarlıkta mı yaşıyor?'' diye sormayın. evet, mezarlıkta yaşıyor. derda'nın babası yoksul olduğundan, ''zaten mezarlığın duvarı var, çevresine 3 duvar daha örüp orada yaşayalım.'' diye düşünmüş.
kitabın konusundan bahsetmeyeceğim, iki çocuğun onlarca zorluktan geçip yollarının kesişmesi demek yeterli olacaktır çünkü ne desem tat kaçıran bir bilgi vermiş olacağım. bu kitap hayatınıza güzel şeyler katmayacak onu da belirteyim. kitabı elinizden bir an önce atmak isteyeceksiniz fakat asla yarım bırakamayacaksınız. elinizden atmak isteseniz de bir kere başladığınız taktirde atamazsınız. çünkü bu kitap size az değil, ''çok'' şey katacak.
az'ı 3 yıl önce okudum, hatta geçen yıl sunumunu da yaptım. sunum yapmadan önce düşündüm, sabahattin ali'nin bir kitabını sunmak isterdim fakat ne kadar sevsem de kendimde o yeterliliği göremedim çünkü kitabın hakkını verememekten korktum ve pek bilinmeyen fakat hak ettiği değeri görmesi gerektiğini düşündüğüm bir kitabı sunmak istedim. o kitap hakan günday'ın az'ıydı.
hakan günday'la tanışma kitabım bu kitap oldu. beni kendisine çeken ise kitabın arka kapağındaki, mektuptan alıntı olarak seçilen yazıydı:
''diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum, az.''
hayatta tanıdığımı sandığım fakat ismini bilmekten öteye gidemediğim ne çok insan vardı. öyle sosyal medyada bir kişinin fotoğraflarını görüp günümüz diliyle like atmakla olmuyordu ki tanımak. kendisini bana anlatmasıyla tanıyamazdım ki bir kişiyi, hatta itiraf edeyim, kendimi de tanıyamazdım. zaten tam manasıyla tanıyabildiğimi de hiç düşünmedim. işte beni bu düşüncelere sürüklediği için kitabı alıp hemen okumak istedim.
kitabın başında, yazarımızın yazmış olduğu kitabı nevzat çelik'e, nevzat çelik'in itirazın iki şartı adlı şiirinden alıntı yaparak ithaf ettiğini gördüm. meraklı benliğim elbet bunun da nedenini sorguladı ve araştırma yoluna gitti. öğrendim ki, hakan günday'ın ilk romanı kinyas ve kayra (kitap)'nın basılması gereken bir eser olduğunu söyleyen ilk kişi nevzat çelik olmuş, ve hakan günday, kendisinden yazı dünyasına dair çok şey öğrenmiş.

kitabı okurken iki ana karakterimizin isminin de derda olduğunu gördüm, sadece birinin sonundaki a harfinde şapka vardı. yaşları da aynıydı. 11 yaşında, biri kız diğeri erkek çocuğu olan, iki derda! fakat sadece ''iki çocuk'' demek çok basit kaçıyor, 11 yaşında iki çocuk demek çok kolay. çocuk deyince insanlar şöyle sanıyor; okula giden, arkadaşlarıyla oynayan, belki yeri gelince kavga eden, düşüp bacağını kanatınca ağlayan iki çocuk. ama hayır, bu çocuklar ''iki çocuk'' diyerek genellenemeyecek çocuklar. bu çocuklar 11 yaşına gelene kadar birçok zorluk çekip bir de yıllar geçtikçe yanlış karar vermek zorunda bırakılmış çocuklar. bu çocuklar, o zorlukların arasında oğuz atay'ın tutunamayanlar (kitap)'ı sayesinde belki de hayata tutunmaya çalışmış ve yolları kesişmiş çocuklar.
bundan sonrası, ayrıntılı incelemeye girecek, sıkılan olursa burada okumayı kesebilir (tabii buraya kadar okuduysa) ama meraklıları elbet olacaktır, öyleyse iyi okumalar.
kişiler:
derdâ: güneydoğu'da babasının annesini terk ettiği bir köy ortamında doğan çocuk. ayrıca, annesinin kendisine bakamadığı için başta yatılı okula gönderse de sonra 11 yaşında tarikat şeyhinin oğluna sattığı kız çocuğu. satmak kelimesi çok çirkin fakat bir annenin 11 yaşındaki kızını satması kadar değil.
saniye: derdâ'nın ''sözde'' annesi. 11 yaşındaki kızını birkaç havyan parası karşılığında satan kişi.
bezir: derdâ'nın tarikatçı kocası. derdâ'ya fiziksel ve cinsel şiddet uygulayan kişi.
derda: göz kanseri annesiyle, hapisteki babasının mezarlığın bitişiğine ördüğü evde yaşayan erkek çocuk. tüm dünyası mezarlık olan ve geçimini de mezar temizliğinden yapan çocuk ayrıca. ''çocuk dediğin ölümü öğrenince büyür... eğer ölümü öğrenince büyüyorsa, mezar temizleyip para kazanınca ne oluyordu?''
mekân:
yatırca: derdâ'nın doğup büyüyemediği yer. büyüyemediği diyorum çünkü annesinin zoruyla 11 yaşında bir tarikatçıyla evlendirilip londra'ya gönderiliyor.
londra
derdâ’nın londra’da yaşadığı apartman
rehabilitasyon merkezi
edirnekapı mezarlığı: kitabın ikinci karakteri derda'nın yaşadığı yer. ''mezarlıkta mı yaşıyor?'' diye sormayın. evet, mezarlıkta yaşıyor. derda'nın babası yoksul olduğundan, ''zaten mezarlığın duvarı var, çevresine 3 duvar daha örüp orada yaşayalım.'' diye düşünmüş.
kitabın konusundan bahsetmeyeceğim, iki çocuğun onlarca zorluktan geçip yollarının kesişmesi demek yeterli olacaktır çünkü ne desem tat kaçıran bir bilgi vermiş olacağım. bu kitap hayatınıza güzel şeyler katmayacak onu da belirteyim. kitabı elinizden bir an önce atmak isteyeceksiniz fakat asla yarım bırakamayacaksınız. elinizden atmak isteseniz de bir kere başladığınız taktirde atamazsınız. çünkü bu kitap size az değil, ''çok'' şey katacak.
devamını gör...
alevilikte cem erkânı
cem erkanının sistemli ve mütemadiyen icra edilişi şah ismail dönemine denk gelir. zaten cem'de okunan gülbankların, tevhitlerin, naatların bir çoğunun da şah ismail tarafından yazıldığını görürsünüz. beşiktaşlı_bektaşi'nin dile getirdiği gibi temeli kırklar cemi söylencesine dayanır. onunla ilgili şu anda parmaklarımı yormak istemediğim için tuncel kurtiz'in ve ayla algan'ın kırklar cemi söylencesini o güzel türkçeleri ve diksiyonları ile seslendirdikleri videoyu şuraya iliştireyim. *
cem erkanı günümüzde cem evlerinde icra edilir lakin cem evi kavramı çok sonraları ortaya çıkmış bir kavramdır. özellikle 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında bu tabirin kullanıldığını ve sonrasında yerleştiğini görüyoruz. daha önceleri kızılbaş türkmenler ''kırklar meydanı'' ''horasan meydanı'' ''hak divanı'' ''er bacı meydanı'' gibi ifadelerle cem erkanının icrasını isimlendirmişlerdir. *
edebi erkanı burada öğrenirsiniz. musahibinizi yoldaşınızı burada gözetir erlere bacılara ikrar edersiniz. gerçeğin meydanıdır ve bu erkanda yalnızca ''gerçeğe hü'' denir.
derken aklıma tevhid geldi onu da şuraya iliştireyim;
bonus olarak da ladik semahını iliştireyim; *
hayırlar feth ola, şerler def ola, gönüller handan ola deyip canlara selam eder usul usul bu başlıktan çıkarım *
cem erkanı günümüzde cem evlerinde icra edilir lakin cem evi kavramı çok sonraları ortaya çıkmış bir kavramdır. özellikle 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında bu tabirin kullanıldığını ve sonrasında yerleştiğini görüyoruz. daha önceleri kızılbaş türkmenler ''kırklar meydanı'' ''horasan meydanı'' ''hak divanı'' ''er bacı meydanı'' gibi ifadelerle cem erkanının icrasını isimlendirmişlerdir. *
edebi erkanı burada öğrenirsiniz. musahibinizi yoldaşınızı burada gözetir erlere bacılara ikrar edersiniz. gerçeğin meydanıdır ve bu erkanda yalnızca ''gerçeğe hü'' denir.
derken aklıma tevhid geldi onu da şuraya iliştireyim;
bonus olarak da ladik semahını iliştireyim; *
hayırlar feth ola, şerler def ola, gönüller handan ola deyip canlara selam eder usul usul bu başlıktan çıkarım *
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
o senin neyin olur derlerse,
gözüm olur yaşım olur diyeceğim..
o senin neyin olur derlerse,
yazım olur kışım olur diyeceğim..
gözüm olur yaşım olur diyeceğim..
o senin neyin olur derlerse,
yazım olur kışım olur diyeceğim..
devamını gör...
amazon dizisi önerileri
the boys(kesinlikle izlenmesi gereken superkahraman yapitlarina hayvan gibi kaliteli eleştiri yapan gerçekte süper kahramanlar olsaydı böyle olurdu dedirten bir yapim)
upload ( hep aynı tür diziler izlemekten usananlarin kesinlikle izlemesi gereken kaliteli bir yapit )
upload ( hep aynı tür diziler izlemekten usananlarin kesinlikle izlemesi gereken kaliteli bir yapit )
devamını gör...

