magnus carlsen
portakal suyunu yanından eksik etmeyen yakışıklı satranç oyuncusu.
devamını gör...
eleştiri kabul etmeyen insan
yine benim. eleştiri dinlemem. hatta eleştiren insanla görüşmeyi kestiğim görülmüş şeydir.
kendimi bildim bileli hep bir şeyleri sorguluyorum. bir kalem üzerine bile uzun süre düşündüğüm oldu. daha ergenlik döneminde sosyal ilişkiler konusunda kendime belirli kurallar koyup onları madde madde yazmıştım. dışına çıkmaya yeni başladım. hep kurallarım oldu. onlara uyacak kadar iradeli oldum. kendimi çok eleştirdim, düzeltmeye çalıştım, bazılarını düzeltemedim. kafamın iyi çalıştığını düşünüyorum. her şeyi ama her şeyi sorguluyorum.
ve tuvaletten çıkmadan önce elini yıkamayı bilmeyen biri gelip bana bir şeyler öğretmeye çalışıyor. daha çocuğuna fayda sağlayamamış, çocuğunun bile nefretini kazanmış biri bana ilişkiler üzerine akıl veriyor. 3. kez boşanmış bana flört üzerine ahlak dersi veriyor. erkeklerle konuşma günah diyor. sanki kocaları gökten nur içinde önüne düştü kadının.
böyle hadsizleri çekemiyorum. kibirli biriyim zaten, bunu da kabul ediyorum. istiyorum ki karşıma benden daha çok sorgulamış, daha zeki biri çıksın, desin ki bu doğru değil. oturup doğru ve yanlış üzerine konuşalım. eleştiri yaptığı konu hakkında hayır öyle değil dediğim zaman savunma yapamayacak bir tip ile neyi paylaşabilirim? daha önemlisi neden tartışmalıyım?
yıllar önce bir arkadaşım civciv dedi hayat korkarak yaşanmaz. böyle korkak gibi kaçıp duramazsın. ona o gün daha çok saygı duyup daha yakın davranmaya başlamıştım. çünkü benimle ilgili sahiden doğru, değiştiremediğim bir şey üzerine yorum yapmıştı. korkmadan yaşıyordu hayatı, ondan öğrenecek çok şeyim olduğu için peşine takıldım. çok soru sordum, kendi cevaplarımı onun cevapları yüzünden epey sorguladım.
böyle insanlar az. beni eleştirdiği şeyi kendileri yapıyor insanlar. sonra benden anlayış bekliyorlar. ya da onları dinlememi istiyorlar. bu yanlış.
bizim türk insanı her şeyi doğru bilir. bi de şunu düşünmek lazım. ben başkalarını eleştiricek haddi kendimde neden buluyorum? ben kendimi düzeltmek yerine neden başkalarını düzeltmeye çalışıyorum? kimse mükemmel değilse ben yine mükemmel değilim, o zaman neden kendi yanlışlarım gözüme batmıyor, başkaları gözüme batıyor?
herkes eleştiri kabul etmeyen insanı sorguluyor çünkü kimse kendini sorgulamıyor. durum bu.
kendimi bildim bileli hep bir şeyleri sorguluyorum. bir kalem üzerine bile uzun süre düşündüğüm oldu. daha ergenlik döneminde sosyal ilişkiler konusunda kendime belirli kurallar koyup onları madde madde yazmıştım. dışına çıkmaya yeni başladım. hep kurallarım oldu. onlara uyacak kadar iradeli oldum. kendimi çok eleştirdim, düzeltmeye çalıştım, bazılarını düzeltemedim. kafamın iyi çalıştığını düşünüyorum. her şeyi ama her şeyi sorguluyorum.
ve tuvaletten çıkmadan önce elini yıkamayı bilmeyen biri gelip bana bir şeyler öğretmeye çalışıyor. daha çocuğuna fayda sağlayamamış, çocuğunun bile nefretini kazanmış biri bana ilişkiler üzerine akıl veriyor. 3. kez boşanmış bana flört üzerine ahlak dersi veriyor. erkeklerle konuşma günah diyor. sanki kocaları gökten nur içinde önüne düştü kadının.
böyle hadsizleri çekemiyorum. kibirli biriyim zaten, bunu da kabul ediyorum. istiyorum ki karşıma benden daha çok sorgulamış, daha zeki biri çıksın, desin ki bu doğru değil. oturup doğru ve yanlış üzerine konuşalım. eleştiri yaptığı konu hakkında hayır öyle değil dediğim zaman savunma yapamayacak bir tip ile neyi paylaşabilirim? daha önemlisi neden tartışmalıyım?
yıllar önce bir arkadaşım civciv dedi hayat korkarak yaşanmaz. böyle korkak gibi kaçıp duramazsın. ona o gün daha çok saygı duyup daha yakın davranmaya başlamıştım. çünkü benimle ilgili sahiden doğru, değiştiremediğim bir şey üzerine yorum yapmıştı. korkmadan yaşıyordu hayatı, ondan öğrenecek çok şeyim olduğu için peşine takıldım. çok soru sordum, kendi cevaplarımı onun cevapları yüzünden epey sorguladım.
böyle insanlar az. beni eleştirdiği şeyi kendileri yapıyor insanlar. sonra benden anlayış bekliyorlar. ya da onları dinlememi istiyorlar. bu yanlış.
bizim türk insanı her şeyi doğru bilir. bi de şunu düşünmek lazım. ben başkalarını eleştiricek haddi kendimde neden buluyorum? ben kendimi düzeltmek yerine neden başkalarını düzeltmeye çalışıyorum? kimse mükemmel değilse ben yine mükemmel değilim, o zaman neden kendi yanlışlarım gözüme batmıyor, başkaları gözüme batıyor?
herkes eleştiri kabul etmeyen insanı sorguluyor çünkü kimse kendini sorgulamıyor. durum bu.
devamını gör...
babanın sevilmeyen huyları
ölmesidir. *
devamını gör...
normal sözlük'ün 35 yaş istilasına uğramış olması
30 yaş üzeri yazarlarımızın yazdığı tanımlar, açtığı başlıklar bazı gerçekleri artık kanıksamış olmalarının kalitesi altındadır ve empati yetenekleri yüksektir. isteyen kıymetini bilsin isteyen hebele hübele yapsın.
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
bazen okuduğum yazarların yazılarında hissettiğim ve sevindiğim durum. belki çok klasik bir yorum olacak ancak gerçekten ben şimdi benim. kendini bulmak nedir bu yaşlarda anlaşılıyormuş gerçekten büyüklerimiz çok haklılarmış. asıl önemli olan bu yaşlara gelene kadar kesin kararlar almamak, tecrübelere kulak vermek. *
devamını gör...
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
tanım :formula 1 yarış araçlarının motor özellikleri
emniyet kemerlerimizi ve kaskımızı takmışsak formula 1 gezimiz başlıyor.
formula 1; tek kişilik, açık tekerlekli otomobil yarışlarının en yüksek düzeyini oluşturan yarışlar dizisidir.
isminin formula olmasının nedeni 2. dünya savaşından sonra motor üreticilerinin bir araya gelmesi ile aldıkları ortak kararlar ve uyulması zorunlu kuralları belirlemesi nedeniyledir.
formula 1 alınan ilk kararların adı olmasına karşın zaman içinde organizasyonun ismi olarak kalmıştır.
formula 1 in formülü yani takımların uymak zorunda oldukları kurallar her sene yeniden belirlenir. kuralların belirlenmesi oy çokluğu ile değil tüm takımların onaylaması ile olur.
yeni bir kural eklenecek ise tek bir muhalif oy olması bile o kuralın eklenmesine mani olur.
en son köklü değişiklikler 2014 yılında olmuştur. yapılan değişiklikler ile 6 silindirli ve 1600 cc motor kullanılması zorunlu hale gelmiştir
10 hatta 12 silindirli 3000 cc yi aşan hacimli araçlardan 1600 cc ye geçiş oldukça sıra dışı bir karardı. bu düşüş tek sene de olmamış olsa da formula 1 için alınmış ciddi riskli bir karardı. çünkü
1600 cc lik hibrid motorlu araçlar alıştığımız ve sevdiğimiz formula 1 araçlarından çok farklıydı. hem de bu fark o kadar belirgin ki, gözünüz kapalıyken bile anlayabilirsiniz. aşağı da 2013 yılı ve 2014 yılındaki formula 1 araçlarının çıkardıkları sesleri duyacaksınız.
2013 de azametle kükreyen o motor sesi gitmiş yerine yüksek sesle çalışan bir elektrik süpürgesi gelmiş gibi
biz büyüdük ve kirlendi dünya
nerede o eski f1 araçları
nostaljisi yerine şu soruyu sormak daha eğlenceli
iyi de nasıl oluyor?
geçtiğimiz yıllarda çoğu yarışta pist rekorları kırıldı.
1600 cc ile 340 km/h yaklaşan hızlara nasıl ulaşılıyor?
opel vectra 1.6 motorlu versiyonları mesela 100 hp güç üretiyor
f1 motoru nasıl 800 hatta 1000 hp gücü aynı hacimde üretiyor?
bu motorları bu kadar verimli yapan ne?
bu sorunun yanıtı birden çok birleşenli
ilk fark sıradan otomobillere göre formula 1 araçlarının verimlerindeki fark
sıradan otomobiller en iyi sürüş koşulların da yakıttan elde edilen gücün en fazla yüzde 30 unu tekrerleklere aktarabilirken formula 1 araçlarında bu oran yüzde 50 yi aşıyor.
arada yüzde 20 lik fark var diye düşünmeyin
50 30'dan yüzde 66 daha fazladır.
1600 cc ama verimlik açısından 2600 cc lik motordan alınabilecek güç elde ediliyor.
bu büyük bir fark.
tek fark bu değil tabi ki,
bu araçlar motor hacmi küçük olsa da çok fazla yakıt yakabiliyorlar.
standart bir 1.6 araba 100 km de 6-7 lt yakıt tüketirken
formula 1 aracları 100 km de 45-50 lt arası yakıt tüketir.
yani çok fazla yakıttan elde edilen güç çok verimli biçimde tekerlere iletildiği için f1 araçları bu kadar hızlı ve güçlüymüş.
burada iki sık bilinen yanlışı düzeltmek lazım.
formula 1 araçlarına yarış sırasında pit stoplarda yakıt takviyesi yapılmaz. bu motorun yüksek sıcaklığı ve olası riskler nedeniyle yasaktır. f1 araclarının deposu yarış öncesi doldurulur. ve mühürlenir. ek yakıt ya da katkı konulmaz.
formula 1 araçları jet yakıtı ya da ethanol gibi farklı yakıtlar kullanmaz. bizim normal araçlarda kullandığımız benzini kullanır.
f1 araclarının her yarış için 110 kg yakıt limiti vardır. birim lt değil kg. bunun nedeni hacmin ısıya göre değişmesi. her aracın yakıtı bir hacim ölçüsü olan litre yerine kg ile sınırlandırılmıştır. 110 kg benzin yaklaşık 157 lt eder. f1 yarışları genelde 305 km dir.
standart 1.6 araçlar 100 hp gucundeyken
f1 araçlarının nasıl onlardan 7- 10 kat kadar fazla güç üretiyor olduğu böylece
anlamış olduk.
çok yakıyor ve yaktığını tekere daha iyi iletebiliyor.
(son yıllarda hibrid motorlu f1 araclarının ortaya çıkması ile 160 hp de elektrik motorundan sürücünün istediğinde bir süre ilave edebileceği güç olduğunu da unutmayalım.)
peki bu nasıl olabiliyor?
formula 1 araçları nasıl aynı silindir hacmindeki motorlarla 7 kat fazla yakıtı yakabiliyor?
cevap yine çok katmanlı
1- ölü boşluklar neredeyse hiç yok.
formula bir araçları belirli ısı değerinde çalışmak üzere dizayn edilmiştir. motorları anahtarı çevirip çalıştıramazsınız. çünkü pistonlar hareket etmez. sadece pistonlar değil bir çok hareketli parça belirli bir ısı değerine ulaşıldığında metallerde oluşan genleşme sonrasında hareket edebilecek şekilde dizayn edilmiş. bunun için f1 araçlarının motoru yarış öncesi harici yöntemler ile ısıtılır. genleşme olduktan sonra motorun pistonlarının hareket edebileceği boşluk oluşur.
ölü hacim neredeyse yok diyordum ya! işte bu kadar yok :)
2-) f1 araclarının motor deviri çok yüksektir. dakika 18.000 devire kadar çıkan f1 araçları var. bizler araçlarımızı genelde 2500 3000 devirde kullanıyoruz
normal araçlardan 6 7 kat yakıtı aynı hacimde nasıl yakabildiğini bu sayede anladık.
1.6 lt hacmin neredeyse tamamını kullanıyor ve normal araçtan 5-6 kat daha fazla devir yapıyor.
bilale anlatır gibi anlatırsam hacim aynı ama f1 araçları pistonu 1.6 hacimle 5-6 defa inip kalkarak 8lt hacimde benzini yakarken
normal araçlar 1.6 lt nin 1480 lt ni kullanıp bir defa inip kalkıyor.
daha çok yakıt bu farklar sayesinde aynı hacimde yakılabilmiş oluyor.
peki bu nasıl sağlanıyor? nasıl bu kadar yüksek devire ulaşılabiliyor?
1- f1 araçlarının piston uzunluğu normal araçlara göre oldukça kısadır. inip çıkma mesafesi az olunca çok daha hızlı inip kalkabiliyorsun.
2- f1 araçlarının turbo besleme sistemleri normal araçlara göre oldukça gelişmiştir. hatta son yıllarda kullanılan turbo beslemede egoz gazlarının kinetik enerjisi dışında hibrit motorun güç ünitesinden alınan elektrik enerjisi de turbo fanın dönüşüne yardım etmektedir.
bu kadar fazla yakıtı bu kadar kısa süre de bu kadar yüksek verimde yakabilmek için ortama gelen oksijenin yeterli olması için çok sofistike turbo ünite ihtiyacı zaten tartışılmaz bir zorunluluk.
3- f1 araçları çok yüksek sıcaklık değerinde çalışır. çok yüksek derken hayal ettiğimizden çok daha yüksek. piston başlarında ısı 2700 dereceyi aşmaktadır. bu güneş yüzey sıcaklığının yarısına yakındır.
yani özetlersek f1 araçlarında yakıt özel dizayn edilmiş enjektörler ile genişliği fazla yüksekliği az neredeyse güneş kadar sıcak yanma odasına şahane biçimde havalandırılmış olarak püskürtürerek yakılır.
bu yüzden motor hem çok verimli, aynı zamanda çok hızlıdır.
madem f1 motorları bu kadar iyi neden normal araçlarımızda da bu motorları kullanmıyoruz?
çünkü çok pahalı
çünkü kullanılan malzeme 2700 derece sıcaklığa dayanabilmeli
her bir piston 4 fili havaya kaldıracak kadar güçlü olmalı
bu güç dakika da 18000 defa seni ittirdiği halde kırılmadan bükülmeden bu gücü diğer parçalara aktaracak kadar sağlam krank milin ve diğer aktarım organları olmalı.
tüm bunlar çok özel alaşımların ve çok birinci sınıf üretim tekniklerini gerekli kılıyor. bu yüzden oldukça maliyetli. bir f1 motoru 10 milyon dolardan fazla
tamam, fiat egea ya, polo'ya bu motordan koymayalım ama seri üretim olursa maliyetler düşer, bmv falan kullansın bu motoru
malesef o da pek mümkün değil. çünkü çok güçlü ve özel alaşımlar kullanılıyor olsa da bu motorların kullanım ömrü 5000 ile 10000 km arasında.
ve tüm bu sorunların yanında asıl büyük sorun bu araçlat çok ama çok fazla yakıyor.
tüp takarak falan bile kurtaramaz.
şöyle düşünelim
opel astranın deposu 56lt
f1 motoru 56 litre ile 100 km ancak gider.
her 100 km de bir depoyu fullemek, her 10000 km de bir motoru değiştirmek ve her motor değiştiğinde 10 milyon dolar vermek isteyen kimse olmayacağı için normal araçlara f1 motoru kullanmıyoruz
formula 1 aslında bir formül dedik. belirli kurallar çerçevesinde yapılan hız, dayanıklılık yarışı dedik ama neden bir formüle ihtiyaç duyulmuş?
"herkesin motoruna hiç kimse karışamaz."
"en hızlımız kim ise o kazanır?
neden denmiyor da; kanat açısı 30 derecenin üstüne çıkmayacak, yakıt deposu yerden şu kadar yüksekte olacak, pistonlarda sadece dökme demir ya da çelik kullanılacak, fren diski çapı şunu geçmeyecek vs gibi herşey belirli standartlar arasına sıkıştırılmış?
bu sorunun en güzel yanıtı
"kontrolsüz güç güç değildir."
ya da
"bu bir motor yarışı gladyatör dövüşü değil"
pilotların güvende olması
takımların ekonomik olarak bu işi sürdürülebilir biçimde devam ettirebilmesi için
yarış belirli çerçeve içinde yapılıyor.
en hızlı değil en iyi olan bulunmaya çalışılıyor.
araçlardan bahsettik birazda pilotlardan bahsedelim.
daracık bir kabinin içinde
yarı yatar vaziyette
kafasında 1 kg ayırdığın da bir kask ile
üzerinde 2 kat tulumla
yarış boyunca
yere doğru sürekli hissedilen 2-5 g arasında bir basınç altında ezilirken
her virajda sağa ya da sola 3-5 g hızında savrulma. her frende öne her gaza bastığında geriye doğru yapışma.
100 km den 0 a 2 sn de duruyor
0 dan 160 km'ye 4 sn de ulaşıyor.
korkunç bir basınç ile dayak söz konusu.
kafadaki kask bu dayak esnasında en çok zorlayan şeylerden biri. çünkü 1kg ağırlığında olsa da ağrılığı 5 kg dan fazla hissedildiği oluyor. bu yüzden f1 pilotları boyun kaslarını geliştirici egzersizleri yoğun olarak yaparlar. kafalarının kendisi ve kaskla birlikte 6, 5 kg olan ağırlığın virajlarda 30-40 kg olarak sağa ve sola doğru hareket etmeye çalışmasına engel olacak kas yapısı çok ama çok önemli
bunun için boyun etrafına ağırlık takımları takarak çalışıyorlar.
f1 pilotlarının çok iyi geliştirmeleri gereken bir diğer fiziksel özellik ise kardiyovasküler sistemleri
1.5 saatte yakın süreler boyunca hiç dinlenme imkanı olmadan 150-190 arası kalp atışı hızını tolerans göstermek oldukça zor.
bunun için bol bol koşu ve bisiklet antrenmanı yapıyorlar.
antrenman yaparken oldukça sistematik çalışmaları gerekiyor. çünkü f1 de her 1 kg fazlalık yarış için önemli
f1 pilotlarından bazıları bu duruma yakın zamanda isyan ettiler.
mark webber “beş yıldır yemek yemedim” diye tepki gösterdi.
ingiliz pilot jenson button ise “fitness antremanını seviyorum ama kilomu korumak için yapamayacağım şeyler var, karbonhidrat yiyemiyorum, kas yapamıyorum”
boyları 1.80 üzerinde olan f1 pilotlarının 72 kg ın üzerine çıkması hoş karşılanmıyor.
sauber-ferrari takımından nico hulkenberg kilo aldığı için sözleşmesi neredeyse fesh ediliyordu.
yani f1 pilotu olmak ozan tufan'ın yapabileceği bir iş değil. hem yarış anında hem yarış dışında yüksek adanmışlık istiyor
her takım 600 e yakın çalışanı ile her sene daha iyisi için mücadele ediyor.
hem birbirlerini ile hemde kendi çizdikleri çerçeve (formula) sınırları içinde kalıp sınırları aşmak için
centilmence ama rekabetci
emniyet kemerlerimizi ve kaskımızı takmışsak formula 1 gezimiz başlıyor.
formula 1; tek kişilik, açık tekerlekli otomobil yarışlarının en yüksek düzeyini oluşturan yarışlar dizisidir.
isminin formula olmasının nedeni 2. dünya savaşından sonra motor üreticilerinin bir araya gelmesi ile aldıkları ortak kararlar ve uyulması zorunlu kuralları belirlemesi nedeniyledir.
formula 1 alınan ilk kararların adı olmasına karşın zaman içinde organizasyonun ismi olarak kalmıştır.
formula 1 in formülü yani takımların uymak zorunda oldukları kurallar her sene yeniden belirlenir. kuralların belirlenmesi oy çokluğu ile değil tüm takımların onaylaması ile olur.
yeni bir kural eklenecek ise tek bir muhalif oy olması bile o kuralın eklenmesine mani olur.
en son köklü değişiklikler 2014 yılında olmuştur. yapılan değişiklikler ile 6 silindirli ve 1600 cc motor kullanılması zorunlu hale gelmiştir
10 hatta 12 silindirli 3000 cc yi aşan hacimli araçlardan 1600 cc ye geçiş oldukça sıra dışı bir karardı. bu düşüş tek sene de olmamış olsa da formula 1 için alınmış ciddi riskli bir karardı. çünkü
1600 cc lik hibrid motorlu araçlar alıştığımız ve sevdiğimiz formula 1 araçlarından çok farklıydı. hem de bu fark o kadar belirgin ki, gözünüz kapalıyken bile anlayabilirsiniz. aşağı da 2013 yılı ve 2014 yılındaki formula 1 araçlarının çıkardıkları sesleri duyacaksınız.
2013 de azametle kükreyen o motor sesi gitmiş yerine yüksek sesle çalışan bir elektrik süpürgesi gelmiş gibi
biz büyüdük ve kirlendi dünya
nerede o eski f1 araçları
nostaljisi yerine şu soruyu sormak daha eğlenceli
iyi de nasıl oluyor?
geçtiğimiz yıllarda çoğu yarışta pist rekorları kırıldı.
1600 cc ile 340 km/h yaklaşan hızlara nasıl ulaşılıyor?
opel vectra 1.6 motorlu versiyonları mesela 100 hp güç üretiyor
f1 motoru nasıl 800 hatta 1000 hp gücü aynı hacimde üretiyor?
bu motorları bu kadar verimli yapan ne?
bu sorunun yanıtı birden çok birleşenli
ilk fark sıradan otomobillere göre formula 1 araçlarının verimlerindeki fark
sıradan otomobiller en iyi sürüş koşulların da yakıttan elde edilen gücün en fazla yüzde 30 unu tekrerleklere aktarabilirken formula 1 araçlarında bu oran yüzde 50 yi aşıyor.
arada yüzde 20 lik fark var diye düşünmeyin
50 30'dan yüzde 66 daha fazladır.
1600 cc ama verimlik açısından 2600 cc lik motordan alınabilecek güç elde ediliyor.
bu büyük bir fark.
tek fark bu değil tabi ki,
bu araçlar motor hacmi küçük olsa da çok fazla yakıt yakabiliyorlar.
standart bir 1.6 araba 100 km de 6-7 lt yakıt tüketirken
formula 1 aracları 100 km de 45-50 lt arası yakıt tüketir.
yani çok fazla yakıttan elde edilen güç çok verimli biçimde tekerlere iletildiği için f1 araçları bu kadar hızlı ve güçlüymüş.
burada iki sık bilinen yanlışı düzeltmek lazım.
formula 1 araçlarına yarış sırasında pit stoplarda yakıt takviyesi yapılmaz. bu motorun yüksek sıcaklığı ve olası riskler nedeniyle yasaktır. f1 araclarının deposu yarış öncesi doldurulur. ve mühürlenir. ek yakıt ya da katkı konulmaz.
formula 1 araçları jet yakıtı ya da ethanol gibi farklı yakıtlar kullanmaz. bizim normal araçlarda kullandığımız benzini kullanır.
f1 araclarının her yarış için 110 kg yakıt limiti vardır. birim lt değil kg. bunun nedeni hacmin ısıya göre değişmesi. her aracın yakıtı bir hacim ölçüsü olan litre yerine kg ile sınırlandırılmıştır. 110 kg benzin yaklaşık 157 lt eder. f1 yarışları genelde 305 km dir.
standart 1.6 araçlar 100 hp gucundeyken
f1 araçlarının nasıl onlardan 7- 10 kat kadar fazla güç üretiyor olduğu böylece
anlamış olduk.
çok yakıyor ve yaktığını tekere daha iyi iletebiliyor.
(son yıllarda hibrid motorlu f1 araclarının ortaya çıkması ile 160 hp de elektrik motorundan sürücünün istediğinde bir süre ilave edebileceği güç olduğunu da unutmayalım.)
peki bu nasıl olabiliyor?
formula 1 araçları nasıl aynı silindir hacmindeki motorlarla 7 kat fazla yakıtı yakabiliyor?
cevap yine çok katmanlı
1- ölü boşluklar neredeyse hiç yok.
formula bir araçları belirli ısı değerinde çalışmak üzere dizayn edilmiştir. motorları anahtarı çevirip çalıştıramazsınız. çünkü pistonlar hareket etmez. sadece pistonlar değil bir çok hareketli parça belirli bir ısı değerine ulaşıldığında metallerde oluşan genleşme sonrasında hareket edebilecek şekilde dizayn edilmiş. bunun için f1 araçlarının motoru yarış öncesi harici yöntemler ile ısıtılır. genleşme olduktan sonra motorun pistonlarının hareket edebileceği boşluk oluşur.
ölü hacim neredeyse yok diyordum ya! işte bu kadar yok :)
2-) f1 araclarının motor deviri çok yüksektir. dakika 18.000 devire kadar çıkan f1 araçları var. bizler araçlarımızı genelde 2500 3000 devirde kullanıyoruz
normal araçlardan 6 7 kat yakıtı aynı hacimde nasıl yakabildiğini bu sayede anladık.
1.6 lt hacmin neredeyse tamamını kullanıyor ve normal araçtan 5-6 kat daha fazla devir yapıyor.
bilale anlatır gibi anlatırsam hacim aynı ama f1 araçları pistonu 1.6 hacimle 5-6 defa inip kalkarak 8lt hacimde benzini yakarken
normal araçlar 1.6 lt nin 1480 lt ni kullanıp bir defa inip kalkıyor.
daha çok yakıt bu farklar sayesinde aynı hacimde yakılabilmiş oluyor.
peki bu nasıl sağlanıyor? nasıl bu kadar yüksek devire ulaşılabiliyor?
1- f1 araçlarının piston uzunluğu normal araçlara göre oldukça kısadır. inip çıkma mesafesi az olunca çok daha hızlı inip kalkabiliyorsun.
2- f1 araçlarının turbo besleme sistemleri normal araçlara göre oldukça gelişmiştir. hatta son yıllarda kullanılan turbo beslemede egoz gazlarının kinetik enerjisi dışında hibrit motorun güç ünitesinden alınan elektrik enerjisi de turbo fanın dönüşüne yardım etmektedir.
bu kadar fazla yakıtı bu kadar kısa süre de bu kadar yüksek verimde yakabilmek için ortama gelen oksijenin yeterli olması için çok sofistike turbo ünite ihtiyacı zaten tartışılmaz bir zorunluluk.
3- f1 araçları çok yüksek sıcaklık değerinde çalışır. çok yüksek derken hayal ettiğimizden çok daha yüksek. piston başlarında ısı 2700 dereceyi aşmaktadır. bu güneş yüzey sıcaklığının yarısına yakındır.
yani özetlersek f1 araçlarında yakıt özel dizayn edilmiş enjektörler ile genişliği fazla yüksekliği az neredeyse güneş kadar sıcak yanma odasına şahane biçimde havalandırılmış olarak püskürtürerek yakılır.
bu yüzden motor hem çok verimli, aynı zamanda çok hızlıdır.
madem f1 motorları bu kadar iyi neden normal araçlarımızda da bu motorları kullanmıyoruz?
çünkü çok pahalı
çünkü kullanılan malzeme 2700 derece sıcaklığa dayanabilmeli
her bir piston 4 fili havaya kaldıracak kadar güçlü olmalı
bu güç dakika da 18000 defa seni ittirdiği halde kırılmadan bükülmeden bu gücü diğer parçalara aktaracak kadar sağlam krank milin ve diğer aktarım organları olmalı.
tüm bunlar çok özel alaşımların ve çok birinci sınıf üretim tekniklerini gerekli kılıyor. bu yüzden oldukça maliyetli. bir f1 motoru 10 milyon dolardan fazla
tamam, fiat egea ya, polo'ya bu motordan koymayalım ama seri üretim olursa maliyetler düşer, bmv falan kullansın bu motoru
malesef o da pek mümkün değil. çünkü çok güçlü ve özel alaşımlar kullanılıyor olsa da bu motorların kullanım ömrü 5000 ile 10000 km arasında.
ve tüm bu sorunların yanında asıl büyük sorun bu araçlat çok ama çok fazla yakıyor.
tüp takarak falan bile kurtaramaz.
şöyle düşünelim
opel astranın deposu 56lt
f1 motoru 56 litre ile 100 km ancak gider.
her 100 km de bir depoyu fullemek, her 10000 km de bir motoru değiştirmek ve her motor değiştiğinde 10 milyon dolar vermek isteyen kimse olmayacağı için normal araçlara f1 motoru kullanmıyoruz
formula 1 aslında bir formül dedik. belirli kurallar çerçevesinde yapılan hız, dayanıklılık yarışı dedik ama neden bir formüle ihtiyaç duyulmuş?
"herkesin motoruna hiç kimse karışamaz."
"en hızlımız kim ise o kazanır?
neden denmiyor da; kanat açısı 30 derecenin üstüne çıkmayacak, yakıt deposu yerden şu kadar yüksekte olacak, pistonlarda sadece dökme demir ya da çelik kullanılacak, fren diski çapı şunu geçmeyecek vs gibi herşey belirli standartlar arasına sıkıştırılmış?
bu sorunun en güzel yanıtı
"kontrolsüz güç güç değildir."
ya da
"bu bir motor yarışı gladyatör dövüşü değil"
pilotların güvende olması
takımların ekonomik olarak bu işi sürdürülebilir biçimde devam ettirebilmesi için
yarış belirli çerçeve içinde yapılıyor.
en hızlı değil en iyi olan bulunmaya çalışılıyor.
araçlardan bahsettik birazda pilotlardan bahsedelim.
daracık bir kabinin içinde
yarı yatar vaziyette
kafasında 1 kg ayırdığın da bir kask ile
üzerinde 2 kat tulumla
yarış boyunca
yere doğru sürekli hissedilen 2-5 g arasında bir basınç altında ezilirken
her virajda sağa ya da sola 3-5 g hızında savrulma. her frende öne her gaza bastığında geriye doğru yapışma.
100 km den 0 a 2 sn de duruyor
0 dan 160 km'ye 4 sn de ulaşıyor.
korkunç bir basınç ile dayak söz konusu.
kafadaki kask bu dayak esnasında en çok zorlayan şeylerden biri. çünkü 1kg ağırlığında olsa da ağrılığı 5 kg dan fazla hissedildiği oluyor. bu yüzden f1 pilotları boyun kaslarını geliştirici egzersizleri yoğun olarak yaparlar. kafalarının kendisi ve kaskla birlikte 6, 5 kg olan ağırlığın virajlarda 30-40 kg olarak sağa ve sola doğru hareket etmeye çalışmasına engel olacak kas yapısı çok ama çok önemli
bunun için boyun etrafına ağırlık takımları takarak çalışıyorlar.
f1 pilotlarının çok iyi geliştirmeleri gereken bir diğer fiziksel özellik ise kardiyovasküler sistemleri
1.5 saatte yakın süreler boyunca hiç dinlenme imkanı olmadan 150-190 arası kalp atışı hızını tolerans göstermek oldukça zor.
bunun için bol bol koşu ve bisiklet antrenmanı yapıyorlar.
antrenman yaparken oldukça sistematik çalışmaları gerekiyor. çünkü f1 de her 1 kg fazlalık yarış için önemli
f1 pilotlarından bazıları bu duruma yakın zamanda isyan ettiler.
mark webber “beş yıldır yemek yemedim” diye tepki gösterdi.
ingiliz pilot jenson button ise “fitness antremanını seviyorum ama kilomu korumak için yapamayacağım şeyler var, karbonhidrat yiyemiyorum, kas yapamıyorum”
boyları 1.80 üzerinde olan f1 pilotlarının 72 kg ın üzerine çıkması hoş karşılanmıyor.
sauber-ferrari takımından nico hulkenberg kilo aldığı için sözleşmesi neredeyse fesh ediliyordu.
yani f1 pilotu olmak ozan tufan'ın yapabileceği bir iş değil. hem yarış anında hem yarış dışında yüksek adanmışlık istiyor
her takım 600 e yakın çalışanı ile her sene daha iyisi için mücadele ediyor.
hem birbirlerini ile hemde kendi çizdikleri çerçeve (formula) sınırları içinde kalıp sınırları aşmak için
centilmence ama rekabetci
devamını gör...
köylülük belirtileri
medeniyetsizliği köylülük diye nitelendirip kendi sanki bir haltmış gibi köylüyü aşağılayıcı nitelikte madde madde yazı yazmak mesela.
devamını gör...
cinci hoca (yazar)
artı oylarını gördüğümde heyecanlanmama sebep olan yazardır. kendilerini "kafa iznine" çıktıkları ilk gün takibe almıştım ki ondan birkaç gün sonra da geri döndüler*.
aynı zamanda, konuşmamış olmamıza rağmen yazılarını ilk okuduğum andan itibaren kendimi yakın hissettiğim yazar. merhabalar!
aynı zamanda, konuşmamış olmamıza rağmen yazılarını ilk okuduğum andan itibaren kendimi yakın hissettiğim yazar. merhabalar!
devamını gör...
geceye ismet özel şiirlerinden bir dize bırak
gırtlağımda bir harf büyüyor
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
partizan şiirinden.
henüz dinlemeyenler fakat gırtlağında bir harfin sızısını hissedenler için de bir link
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
partizan şiirinden.
henüz dinlemeyenler fakat gırtlağında bir harfin sızısını hissedenler için de bir link
devamını gör...
bir yazar ya da şair neden yazma ihtiyacı duyar sorunsalı
insan, soluğunu kalıcı hale getirmek için yazar.
an itibariyle bulduğum söz.
tepe tepe kullanın bana dua edin.
an itibariyle bulduğum söz.
tepe tepe kullanın bana dua edin.
devamını gör...
trt diyanet çocuk kanalı'nın kurulması
hak ihlalidir. henüz bilişsel gelişimin tamamlanmadığı, cezai sorumluluğun bile başlamadığı 0 - 15 yaş arasına hiçbir seküler ülkede din ve mitoloji eğitimi verilmemelidir.
devamını gör...
beklenen darbe esprisinin bir türlü gelmemesi
herkes zart-zurt başlık açtı. türlü türlü yaratıcı entry girildi. ama o beklenen vurucu espri bir türlü gelmedi.
ha ben bu başlığı neden açtım ? baksanıza efsane bir bkz yarattım*
ha ben bu başlığı neden açtım ? baksanıza efsane bir bkz yarattım*
devamını gör...
yazarlardan iç burkan erteleme hikayeleri
'15 dakika sonra konuşalım dediğim adamın 9 yıldır mezarına gidiyorum, ertelemeyin hayatı.' diye bir yazı okumuştum. boğazım düğüm düğüm oluyor her aklıma gelişinde. özür dilemeyi ertelediğiniz insanları bir daha görme şansınız olmayabilir. bunu hiç aklınızdan çıkarmayın nolur. hayat çok kısa, çok.
devamını gör...
alet çantası sözlük olsa alınabilecek nick
maket bıçağı.
devamını gör...
antipodesmap.com
"geçse de yolumuz bozkırlardan denizlere çıkar sokaklar" misali arama sonucu veren web sitesidir.
devamını gör...
intihar etmek
tam bir cinnet hali. bunu dillendiren, dikkat çekmek için bile olsa konuşan kişilere dikkat edilmeli kesinlikle. bunun iyi bir yönü yok, havalı bir duygu değil. bazı gençler bunu bir oyun zannediyor ama "o an" a kadar bilemezsiniz nasıl bir duygu olduğunu.
askere gitmeden önce ve askerde olmak üzere 2 girişimim oldu, girişime girişim desem daha doğru olur galiba. 16-17 yaşlarındayken hakikaten hiç iyi değildim hiç. ergenlik bir taraftan, babam bir taraftan bana geldiler çok fena. bu yüzden bu düşünce aklıma geldiği an rahatlıyordum mesela. o zamanlarda girdi zaten ilk defa aklıma. annemin kullandığı uyku hapları vardı. küçük bir şişede 30-40 tane pembe hap. ne zaman dolaba gitsem elimi atasım geldi. ama o zamanlarda bunu yapacak toto yok bende. aklımın bir köşesinde hep dururken askere gittim.
asıl girişimim de burda oldu. zaten kafa olarak pek iyi değilken askerdeki ortamda iyice depresif biri oldum çıktım. arkadaşlarım vardı ama çarşıya falan hep yalnız çıktım hep. askerlik yaptığım yerin 10-15 metre ilerisinde ağaçlık bir alanda 2 saat öylece oturup dönerdim. bir iki defa yalnız çıkmadım sadece. görev yerimdeki yüzbaşı, sivil memurlar ve diğer askerlerin yanında hiçbir zaman "onlardan" olamadım. kavga ettim, yüzüm kan içindeyken güldüler tam karşımda bana. birileri küfür etti, gecenin bir yarısı "sen hiçsin" dendi. böyle böyle birikti hepsi. bu düşünce o günlerde alevlendi işte. gittikçe artınca psikoloji okuyan birine anlattım. biraz rahatladım ama daha sonra benim durumumu komutanlara anlattığını öğrendim. bu yüzden gata'ya psikolojik muayeneye gittim. konuşamadım ama. döndüm geldim. göz hapsindeyim yalnız, farkındayım...bir gün dolapları karıştırdım. xanax buldum 20 tane. kafam attı. diğer dolaplara baktım tek tek gündüz vakti. yaklaşık 100 tane hap aldım yanıma. geceyi bekledim. içtima oldu görev yerime gittim. yanımda haplar ve su var. uykumun gelmesini bekledim...saat gece 2 civarı uykum iyice gelince önce hapları çıkardım tek tek. suyu açtım. karar verildi, mutluluk hakim bünyeye. elime aldım önce xanaxları. öylece baktım birkaç sn...yapamadım çünkü annem geliyor aklıma. bunu o gün yapmamamın tek nedeni annem tek nedeni. hapları büyük çöp var ona attım koğuşa gittim. gözlerim dolu ama.
burda bitmiyor. aradan geçen birkaç gün sonra sivil memurun odasında uyudum. gece vakti sesler var katta. diğer sivil memurun odasının kilidini kırıyorlar benim adımı seslenip. çıksam kızacaklar. ama orda olmadığımı anlayınca benim olduğum odaya geldiler. kilidi kırmalarından önce ben açtım kapıyı. biraz ayar yedim ama bu düşüncemin birçok kişiyi korkuttuğunu öğrenmiş oldum.
askerlik bu yüzden benden çok şey alıp götürdü. insanlıktan çıkarıldım bazen. bu düşüncem sanki suçmuş gibi daha sonra görev yerim değiştirildi. hülasa bu düşünce aklınızdan çıkmıyorsa ailenizi düşünün. yapmayın.
askere gitmeden önce ve askerde olmak üzere 2 girişimim oldu, girişime girişim desem daha doğru olur galiba. 16-17 yaşlarındayken hakikaten hiç iyi değildim hiç. ergenlik bir taraftan, babam bir taraftan bana geldiler çok fena. bu yüzden bu düşünce aklıma geldiği an rahatlıyordum mesela. o zamanlarda girdi zaten ilk defa aklıma. annemin kullandığı uyku hapları vardı. küçük bir şişede 30-40 tane pembe hap. ne zaman dolaba gitsem elimi atasım geldi. ama o zamanlarda bunu yapacak toto yok bende. aklımın bir köşesinde hep dururken askere gittim.
asıl girişimim de burda oldu. zaten kafa olarak pek iyi değilken askerdeki ortamda iyice depresif biri oldum çıktım. arkadaşlarım vardı ama çarşıya falan hep yalnız çıktım hep. askerlik yaptığım yerin 10-15 metre ilerisinde ağaçlık bir alanda 2 saat öylece oturup dönerdim. bir iki defa yalnız çıkmadım sadece. görev yerimdeki yüzbaşı, sivil memurlar ve diğer askerlerin yanında hiçbir zaman "onlardan" olamadım. kavga ettim, yüzüm kan içindeyken güldüler tam karşımda bana. birileri küfür etti, gecenin bir yarısı "sen hiçsin" dendi. böyle böyle birikti hepsi. bu düşünce o günlerde alevlendi işte. gittikçe artınca psikoloji okuyan birine anlattım. biraz rahatladım ama daha sonra benim durumumu komutanlara anlattığını öğrendim. bu yüzden gata'ya psikolojik muayeneye gittim. konuşamadım ama. döndüm geldim. göz hapsindeyim yalnız, farkındayım...bir gün dolapları karıştırdım. xanax buldum 20 tane. kafam attı. diğer dolaplara baktım tek tek gündüz vakti. yaklaşık 100 tane hap aldım yanıma. geceyi bekledim. içtima oldu görev yerime gittim. yanımda haplar ve su var. uykumun gelmesini bekledim...saat gece 2 civarı uykum iyice gelince önce hapları çıkardım tek tek. suyu açtım. karar verildi, mutluluk hakim bünyeye. elime aldım önce xanaxları. öylece baktım birkaç sn...yapamadım çünkü annem geliyor aklıma. bunu o gün yapmamamın tek nedeni annem tek nedeni. hapları büyük çöp var ona attım koğuşa gittim. gözlerim dolu ama.
burda bitmiyor. aradan geçen birkaç gün sonra sivil memurun odasında uyudum. gece vakti sesler var katta. diğer sivil memurun odasının kilidini kırıyorlar benim adımı seslenip. çıksam kızacaklar. ama orda olmadığımı anlayınca benim olduğum odaya geldiler. kilidi kırmalarından önce ben açtım kapıyı. biraz ayar yedim ama bu düşüncemin birçok kişiyi korkuttuğunu öğrenmiş oldum.
askerlik bu yüzden benden çok şey alıp götürdü. insanlıktan çıkarıldım bazen. bu düşüncem sanki suçmuş gibi daha sonra görev yerim değiştirildi. hülasa bu düşünce aklınızdan çıkmıyorsa ailenizi düşünün. yapmayın.
devamını gör...
erkekler için giyim tavsiyeleri
bugün babet çorabı giyen yarın jartiyer giyer. ahmet çakar
devamını gör...
knight online
bir neslin bilişsel ve fiziksel gelişimini resmen baltalamış olan mmorpg oyunu. başlarda free to play iken pay to win olmuştur.
günümüzde ise astronomik fiyatlarla insanlar çar dizmektedirler. bizim zamanımızda da vardı bu işler. biz lisedeyken en ''wuuuw'' olduğumuz olay oyundaki +8 chitin shield ile tofaş şahin takas edilmişti. günümüzde millet çar dizerken 50 bin lira gibi rakamları falan zikretmekteler. tek bir şey söylüyorum: ''o h a''
hayır işin komik tarafı hala günümüzde knight oynayan tofaş perestişine ''arkadaşım bak wow diye bir oyun var. madem mmo seviyorsun, wow oyna'' dediğinde size vereceği cevap %86.4 oranı ile ''amuğa goduuğm o oyun paralı'' demek olur. ve bunu diyen adam akşamları pilli hesap makinesinde hesap yapıp oğlunun bebek bezi parasından kısıp 30 bin liraya çar dizmeyi planlıyor falan...
herneyse; 2004-2007 arası dönemi gerçekten çok tatlıydı. ben başladığımda cypher ve xigenon yeni açılmış serverlardı. o kadar oldieyiz işte...
ha ama müziği çok güzeldi. hala frp oynarken ya da forgotten realms falan oynarken arkaya açarım arada... alın... ağlayın.
günümüzde ise astronomik fiyatlarla insanlar çar dizmektedirler. bizim zamanımızda da vardı bu işler. biz lisedeyken en ''wuuuw'' olduğumuz olay oyundaki +8 chitin shield ile tofaş şahin takas edilmişti. günümüzde millet çar dizerken 50 bin lira gibi rakamları falan zikretmekteler. tek bir şey söylüyorum: ''o h a''
hayır işin komik tarafı hala günümüzde knight oynayan tofaş perestişine ''arkadaşım bak wow diye bir oyun var. madem mmo seviyorsun, wow oyna'' dediğinde size vereceği cevap %86.4 oranı ile ''amuğa goduuğm o oyun paralı'' demek olur. ve bunu diyen adam akşamları pilli hesap makinesinde hesap yapıp oğlunun bebek bezi parasından kısıp 30 bin liraya çar dizmeyi planlıyor falan...
herneyse; 2004-2007 arası dönemi gerçekten çok tatlıydı. ben başladığımda cypher ve xigenon yeni açılmış serverlardı. o kadar oldieyiz işte...
ha ama müziği çok güzeldi. hala frp oynarken ya da forgotten realms falan oynarken arkaya açarım arada... alın... ağlayın.
devamını gör...

