acıdan kaçmak
mümkün mü? mümkün olmayan bir şey varsa hayatta o da acıdan kaçmaktır.içine hapsolur, kalbine mühürlenir, hislerini ele geçirir, düşüncelerine savaş açar, kaçamazsın adeta seni sonsuzluğa kadar takip eder.
devamını gör...
anın fotoğrafı
yürümek; hayatımda yapmaktan bıkmayacağım eylemlerden bir tanesidir. ayakta güzel bir ayakkap, ayağının altında ezilen uzun bir yol olduktan sonra gittiğin yerin bir önemi yok. buna ek olarak çalışmaya başlamadan önce her gün yürüyordum. her defasında rotam biraz daha uzuyordu. insanlar bana “deli” gözüyle bakarken ben, yolumun bitmesinden her daim korkuyordum.
yine bir yol tutturdum, gidiyorum ve bitmeyen yollar diliyorum. güzel insanlarla yürünecek upuzun bir yol…
yine bir yol tutturdum, gidiyorum ve bitmeyen yollar diliyorum. güzel insanlarla yürünecek upuzun bir yol…
devamını gör...
gut hastalığı
sefere çıkan ve orduyu yöneten komutanlar, at sırtında ve günlerce ayaklarında duran çizmeler yüzünden bu hastalıktan mustarip olmuşlar. damla hastalığı veya mareşal hastalığı diye de bilinir.
devamını gör...
afgan mülteci istilası
ülkenin yol geçen hanına döndüğü günlerde bu duruma sessiz kalan herkes geleceğini baltalıyor.
"sınır namustur." cümlesi artık tarih oldu.
"sınır namustur." cümlesi artık tarih oldu.
devamını gör...
gereğinden fazla abartılan kitaplar
tutunamayanlar bence de abartılıyor. yani oğuz atay kötü yazıyor, kitap berbat falan demiyorum yanlış anlaşılmasın. demek istediğim; kitap anlaşılması zor bir kitap bir kere yani okudum diyenlerin büyük bir çoğunluğu okuduğundan bir şey anlamadı. he anlamak zorunda da değil zaten kimse, anlamadı diye kimsenin zekasına da hakaret edecek değilim. kitabın içinde tarihsel olaylar, şiirler, dini konularda ve edebi yönde alıntılarla birbiriyle iç içe geçmiş farklı konular var. yani anlamak biraz emek istiyor. ayrıca dili ağırdır ve daha önce oğuz atay tarzı edebi yazın türlerine alışkın değilseniz okurken sıkılır ve zorlanırsınız.
son olarak değineceğim nokta ise kitapta geçmeyen alıntılar... twitter, instagram ve bilimum sözlüklerde geçmeyen alıntılar paylaşılıp fav peşinde koşuluyor. oğuz atay kitabının bu hallere düştüğünü görse ne derdi bilemiyorum.* he bi de herkes okumuş ve muhteşem olduğunu iddia ederek dolanıyor ortalıkta. demem o ki tutunamayanlar abartılıyor ama okumanın değil okumamanın ve anlamamanın üzerlerinde oluşturduğu baskıdan...
son olarak değineceğim nokta ise kitapta geçmeyen alıntılar... twitter, instagram ve bilimum sözlüklerde geçmeyen alıntılar paylaşılıp fav peşinde koşuluyor. oğuz atay kitabının bu hallere düştüğünü görse ne derdi bilemiyorum.* he bi de herkes okumuş ve muhteşem olduğunu iddia ederek dolanıyor ortalıkta. demem o ki tutunamayanlar abartılıyor ama okumanın değil okumamanın ve anlamamanın üzerlerinde oluşturduğu baskıdan...
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
eğer hayatınızda varlığına şükür dediğiniz bir insan varsa sadece bugün değil her gün mutlu olursunuz benim gibi.
ne güzeldir varlığına şükredebilmek bile.
ne güzeldir varlığına şükredebilmek bile.
devamını gör...
maide'nin altın günü
başrollerinde ezgi mola ve mesut can tomay'ın olduğu 2017 yapımı komedi filmi.
az önce a2 kanalında annem denk geldi, böyle mizahlara bayıldığı için tabii ki sesi kökleyip izlemeye başladı. * ben bu tür filmleri normalde hiç sevmem, günlük hayatta bile görmeye tahammül edemediğim tiplere 2-3 saat ayırmak aptallık. her neyse, annem bu kadar gülünce kulaklığı çıkardım baktım bir gerçekten komik mi diye, ilk kez bu kadar ruhsuz bir komedi filmiyle karşılaştım. en başta ezgi mola'ya bayılsam da bu role hiçbir şekilde olmamış. altın günü teyzelerini pek iyi gözlemlemediği ve az biraz da role giremediği apaçık belli oluyor. bitse de gitsek havasındaydı sanki biraz. ordan bir eksi puan aldı zaten benden. sonrasında gelin evi parodisinin yapıldığı sahnede mimik oynamadı, orada da bir ruhsuzluk hakim. bir bölüm gelin evi izleyen dahi o sahne için muhteşem mizahlar ortaya çıkarabilirdi ama senaristler aa böyle bir program varmış hadi parodisini yapalım demişler sanırım. senaristleri de erkekmiş zaten, tahmin etmiştim izlerken. kadınları konu alan filmlerde senaristlerin kadın olması görüşündeyim ben. altın günü teyzelerini en iyi kadınlar gözlemler çünkü zaten oralarda büyüdük çoğumuz. * yani çok fazla altın gününe gittim ama asla böyle bir ruhsuzluk ya da böyle bir ortam görmedim. bu tür filmlerde her ne kadar kendisini sevmesem de gupse özay'ın acayip iyi bir gözlem yaptığını düşünüyorum. onun yazdığı bir senaryo olsaydı kesinlikle daha iyi espriler çıkacağına eminim.
kısacası komik değil işte*. izlenmeye değmez, illa bir varoş komedi izlicem diyorsanız gupse'nin filmlerini izleyin. ben izlemem orası ayrı ama güleni çok.
az önce a2 kanalında annem denk geldi, böyle mizahlara bayıldığı için tabii ki sesi kökleyip izlemeye başladı. * ben bu tür filmleri normalde hiç sevmem, günlük hayatta bile görmeye tahammül edemediğim tiplere 2-3 saat ayırmak aptallık. her neyse, annem bu kadar gülünce kulaklığı çıkardım baktım bir gerçekten komik mi diye, ilk kez bu kadar ruhsuz bir komedi filmiyle karşılaştım. en başta ezgi mola'ya bayılsam da bu role hiçbir şekilde olmamış. altın günü teyzelerini pek iyi gözlemlemediği ve az biraz da role giremediği apaçık belli oluyor. bitse de gitsek havasındaydı sanki biraz. ordan bir eksi puan aldı zaten benden. sonrasında gelin evi parodisinin yapıldığı sahnede mimik oynamadı, orada da bir ruhsuzluk hakim. bir bölüm gelin evi izleyen dahi o sahne için muhteşem mizahlar ortaya çıkarabilirdi ama senaristler aa böyle bir program varmış hadi parodisini yapalım demişler sanırım. senaristleri de erkekmiş zaten, tahmin etmiştim izlerken. kadınları konu alan filmlerde senaristlerin kadın olması görüşündeyim ben. altın günü teyzelerini en iyi kadınlar gözlemler çünkü zaten oralarda büyüdük çoğumuz. * yani çok fazla altın gününe gittim ama asla böyle bir ruhsuzluk ya da böyle bir ortam görmedim. bu tür filmlerde her ne kadar kendisini sevmesem de gupse özay'ın acayip iyi bir gözlem yaptığını düşünüyorum. onun yazdığı bir senaryo olsaydı kesinlikle daha iyi espriler çıkacağına eminim.
kısacası komik değil işte*. izlenmeye değmez, illa bir varoş komedi izlicem diyorsanız gupse'nin filmlerini izleyin. ben izlemem orası ayrı ama güleni çok.
devamını gör...
covid-19 aşısı olacak mısınız sorunsalı
ben son gruptayım. bana sıra gelene kadar salgın zaten biter.
devamını gör...
vera
zahidlik makamının üst seviyesidir.
vera; takva kavramının özel halidir. vera sahibi olanlar, takva sahibidir. her takvalı, vera sahibi değildir. çünkü; takva, haram olandan uzaklaşmaktır. vera ise; haram olan herşeyi terketmek ile birlikte, haram olup olmadığı şüpheli olan, harama götürebilecek süreci dahi terketmektir.
vera; takva kavramının özel halidir. vera sahibi olanlar, takva sahibidir. her takvalı, vera sahibi değildir. çünkü; takva, haram olandan uzaklaşmaktır. vera ise; haram olan herşeyi terketmek ile birlikte, haram olup olmadığı şüpheli olan, harama götürebilecek süreci dahi terketmektir.
devamını gör...
birçok konuda eksik olunduğunu fark etmek
öğrenmeye başladıkça da eksikliğini biraz daha farkına varır daha büyük bir paniğe istemsizce kapılırsın ya hani.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
kış güneşi çalıyor*... yaşar'dan sonra tarkan dinlemek de bir başka güzel.*
devamını gör...
adres tarifini yapamayan insanlar
maalesef benim bu. çok kötüyüm bu konuda, kendi evimi bile tarif edemem. hiç dikkat etmem sağda solda ne var diye, sadece yürürüm ya da yanımda mutlaka biri vardır, o bilir olduğundan hiç bakmam.
bu yüzden internetten sipariş vermek de istemem pek çünkü bazen kurye arayıp yol tarifi istiyor, yok valla yapamıyorum.
geçenlerde yine kurye aradı işte şuradayız filan dedi; alttan mı girelim, üstten mi çıkalım diye soruyor. abi bilmiyorum dedim dur babamı arayayım o söylesin dedim. babam da önce bana bir kızdı elinde kaldım diye de neyse sonra tarif etti yolu, geldi işte kurye bana mala bakar gibi baktı. cidden utandım kendimden, evimin yolunu bile tarif edemiyorum diye.
aman diyeyim sözlüktaşlarım en azından evinizin yolunu tarif edecek kadar yön bilginiz olsun.
bu yüzden internetten sipariş vermek de istemem pek çünkü bazen kurye arayıp yol tarifi istiyor, yok valla yapamıyorum.
geçenlerde yine kurye aradı işte şuradayız filan dedi; alttan mı girelim, üstten mi çıkalım diye soruyor. abi bilmiyorum dedim dur babamı arayayım o söylesin dedim. babam da önce bana bir kızdı elinde kaldım diye de neyse sonra tarif etti yolu, geldi işte kurye bana mala bakar gibi baktı. cidden utandım kendimden, evimin yolunu bile tarif edemiyorum diye.
aman diyeyim sözlüktaşlarım en azından evinizin yolunu tarif edecek kadar yön bilginiz olsun.
devamını gör...
404 not found
sınava girdiğim sitede oluşan uyarı, deli eder.
devamını gör...
kahkahayla gülmek
enfes bir yemek yemiş yada ekstra bir vitamin takviyesi almış gibi olur insan ağız dolusu kahkaha ile gülerse.
hem vücudumuza hemde ruhumuza en iyi gelen eylemdir kendisi.
hem vücudumuza hemde ruhumuza en iyi gelen eylemdir kendisi.
devamını gör...
normal sözlük varoşlar zirvesi
varoşların zirvesi daha iyi olur gibi geldi.hem çoğunluk kadın hem de gün tadında olur sanki.*
listede bir hassas.
listede bir hassas.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
dün bir mesaj aldım, taaa 99 ekim'ine götürdü beni.
deprem sonrası, deprem bölgesinde yaşayan bizim gibi ortaokul öğrencileri için düzenlenen bir öğrenci ağırlama projesine gönüllü olmuştum. neden bilmem bizim okula sadece erkek öğrencileri vermişler. hocalar "olmaz erkek çocuk rahat edemez sizde" deseler de yılmadım, ısrar kıyamet kabul ettirdim.
misafirlerimizin geleceği gün kocaman bir grup halinde bekledik. benim misafirim "kutlu"* idi ama o esnada bir öğretmen geldi. rob senin misafirini değiştiriyoruz bir kız öğrenciyi ismi sebebiyle erkek sanmışlar, seninkini alıp bunu veriyoruz dediler. * tamam, deyip aldım misafirimi. evde erkek misafir yalnızlık çekmesin diye davet ettiğimiz, alt kattaki apartman boy'umuz * ile birlikte kocaman bir grup ile ilk akşam yemeğimizi yedik.
ertesi gün kutlu gelip beni buldu, sen benim kaderim olmalıydın diyerek. güldük. üç gün boyunca koskocaman bir grup halinde yapılan etkinliklerde, akşamları kişisel zamanlarda birlikte takıldık. yirmi kişi falan dolaşıyorduk ortalıkta. şimdi siz duymuyorsunuz ama benim kulağımda kahkahalar, söylenen şarkılar var o günlerin izi olan. ve bu satırları koskocaman bir gülümseme ile yazıyorum.
üçüncü günün sonunda kutlu ve en yakın arkadaşı pucky * geldi. hadi seç birimizi, dediler. nasıl yani, dedim. çünkü bana şaka yaptıklarını düşünüyordum. biz karar veremedik, ikimiz de vazgeçmek istemiyoruz, seç birimizi dediler. ve bunu o koskocaman kalabalığın içinde yaptılar. hayır, yani seçecek olsam bile ben o kalabalığın içinde tamam sen, diyemezdim. demedim de.
sonra onlar gitti, uzunca bir süre mektup arkadaşı olduk. ve pucky ile daha çok mektup arkadaşıydık. *
aradan yıllar geçti. ben bu kez lisedeyken onların şehrine gittim. kutlu yoktu. memleketine gitmişti. ve pucky benim erkek arladaşım olmuştu. yaz sonunda da bize geldi. * ve kutlu o zamandan sonra kayboldu hayatımdan uzun bir süre. ve pucky de ayrılınca elbette.
aradan bir dört-beş yıl daha geçti. * facebook trend oldu. biz tekrar etkileşime geçtik bu sayede. uzun uzun konuştuk. ama benim bir erkek arkadaşım vardı. hasret giderdik, aradaki zamanda yaşananları paylaştık. yeni öğretmen olduğum şehirde benim için birçok düzenlemeler yaptı ve ben onun sayesinde gitmeden daha evimi, yapılacakları ayarlamıştım. * sonra hiç kopmadık. ama yüz yüze görüşme fırsatımız olmamıştı. geçen yaz tatil fotoğraflarımı görünce, şehrime gelmişsiniz *, önceden haber vermeliydin, şehir dışındayım, bekle, dedi. onun dönüşü, bizim ayrılış günümüzdü. çünkü eşimin iş başı yapması gerekiyordu. planı yaptık. ama o akşam gelmedi. aramadı da.
sonra dün bir video paylaştım instagramda, kaybolan köpeğimle, ailemin yaşadığı yerde, hüzünle.
saatler sonra girdiğimde bir mesaj gördüm.
"hem çok sevdiğim hem çok üzüldüğüm yer... bana verdiğinin değerini bilemedim." demiş.
ne kadar hüzünlü bir mesaj olmuş, geçmişin hüznüne değil de yaşanmışlıkların güzelliğine mi baksak, dedim.
" yaşanamamışların güzelliği desek?" demiş.
22 yıl sonra... yaşamadıklarımız kadar yaşadıklarımız da vardı. hem de çok neşeli, çok kahkahalı idi benim için. ikimizde farklı yer etmiş bir hikaye. ona sadece bir gülen yüz yolladım. sözün sonu idi. ama çok eskilere gittim- geldim ben bir mesajla.
deprem sonrası, deprem bölgesinde yaşayan bizim gibi ortaokul öğrencileri için düzenlenen bir öğrenci ağırlama projesine gönüllü olmuştum. neden bilmem bizim okula sadece erkek öğrencileri vermişler. hocalar "olmaz erkek çocuk rahat edemez sizde" deseler de yılmadım, ısrar kıyamet kabul ettirdim.
misafirlerimizin geleceği gün kocaman bir grup halinde bekledik. benim misafirim "kutlu"* idi ama o esnada bir öğretmen geldi. rob senin misafirini değiştiriyoruz bir kız öğrenciyi ismi sebebiyle erkek sanmışlar, seninkini alıp bunu veriyoruz dediler. * tamam, deyip aldım misafirimi. evde erkek misafir yalnızlık çekmesin diye davet ettiğimiz, alt kattaki apartman boy'umuz * ile birlikte kocaman bir grup ile ilk akşam yemeğimizi yedik.
ertesi gün kutlu gelip beni buldu, sen benim kaderim olmalıydın diyerek. güldük. üç gün boyunca koskocaman bir grup halinde yapılan etkinliklerde, akşamları kişisel zamanlarda birlikte takıldık. yirmi kişi falan dolaşıyorduk ortalıkta. şimdi siz duymuyorsunuz ama benim kulağımda kahkahalar, söylenen şarkılar var o günlerin izi olan. ve bu satırları koskocaman bir gülümseme ile yazıyorum.
üçüncü günün sonunda kutlu ve en yakın arkadaşı pucky * geldi. hadi seç birimizi, dediler. nasıl yani, dedim. çünkü bana şaka yaptıklarını düşünüyordum. biz karar veremedik, ikimiz de vazgeçmek istemiyoruz, seç birimizi dediler. ve bunu o koskocaman kalabalığın içinde yaptılar. hayır, yani seçecek olsam bile ben o kalabalığın içinde tamam sen, diyemezdim. demedim de.
sonra onlar gitti, uzunca bir süre mektup arkadaşı olduk. ve pucky ile daha çok mektup arkadaşıydık. *
aradan yıllar geçti. ben bu kez lisedeyken onların şehrine gittim. kutlu yoktu. memleketine gitmişti. ve pucky benim erkek arladaşım olmuştu. yaz sonunda da bize geldi. * ve kutlu o zamandan sonra kayboldu hayatımdan uzun bir süre. ve pucky de ayrılınca elbette.
aradan bir dört-beş yıl daha geçti. * facebook trend oldu. biz tekrar etkileşime geçtik bu sayede. uzun uzun konuştuk. ama benim bir erkek arkadaşım vardı. hasret giderdik, aradaki zamanda yaşananları paylaştık. yeni öğretmen olduğum şehirde benim için birçok düzenlemeler yaptı ve ben onun sayesinde gitmeden daha evimi, yapılacakları ayarlamıştım. * sonra hiç kopmadık. ama yüz yüze görüşme fırsatımız olmamıştı. geçen yaz tatil fotoğraflarımı görünce, şehrime gelmişsiniz *, önceden haber vermeliydin, şehir dışındayım, bekle, dedi. onun dönüşü, bizim ayrılış günümüzdü. çünkü eşimin iş başı yapması gerekiyordu. planı yaptık. ama o akşam gelmedi. aramadı da.
sonra dün bir video paylaştım instagramda, kaybolan köpeğimle, ailemin yaşadığı yerde, hüzünle.
saatler sonra girdiğimde bir mesaj gördüm.
"hem çok sevdiğim hem çok üzüldüğüm yer... bana verdiğinin değerini bilemedim." demiş.
ne kadar hüzünlü bir mesaj olmuş, geçmişin hüznüne değil de yaşanmışlıkların güzelliğine mi baksak, dedim.
" yaşanamamışların güzelliği desek?" demiş.
22 yıl sonra... yaşamadıklarımız kadar yaşadıklarımız da vardı. hem de çok neşeli, çok kahkahalı idi benim için. ikimizde farklı yer etmiş bir hikaye. ona sadece bir gülen yüz yolladım. sözün sonu idi. ama çok eskilere gittim- geldim ben bir mesajla.
devamını gör...
az bilinen muhteşem şarkılar
eskilerden. ben çocukken abim çok dinlerdi. hatta o kadar çok dinledi ki kaset bozuldu tekrar aldı.
devamını gör...


