miktarı önemli olmayan kavramdır.

bereket getirdiğine inanılır.

siftah yapılacak ürün için pazarlık yapılmaz.
devamını gör...

bununla ilgili harika bir video ...yalnız fazla da kalmamak lazım anlaşılan.

devamını gör...

ilişkisinin başladığı tarihi biosuna yazan ve sonuna kilit, sonsuzluk sembolü vb. koyan tiplemelerdir. genel olarak iki ay içerisinde kaldırılır.
bunların bir üst modeli ise ortak hesap açmaktır. uzak durunuz..
devamını gör...

insanın teknolojik ilerlemesinin ruhen ve ahlaken uğradığı çöküntüye ne kadar büyük bir etki ettiğinin en güzel göstergelerinden biri olan bombardıman şekildir.

doygunluk bombardımanı (saturation bombing) aynı zamanda halı bombardımanı (carpet bombing) olarak da bilinir.

tıpkı atom bombası gibi, tıpkı napalm gibi, tıpkı kimyasal silahlarla gibi doygunluk bombardımanı da insan ırkının kötülük için şeytana ihtiyaç duymadığının bir göstergesidir. şeytan dediğimiz şey acaba insan ırkı mı?

tarihteki ilk doygunluk bombardımanı 1938 yılında barcelona üzerinde uygulanır faşist alman ve italyan hava kuvvetleri barcelona’yı 3 gün boyunca bombalar ve tam 1300 sivil hayatını kaybeder. zaten doygunluk bombardımanın amacı da yerle bir etmektir. taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamaktır. sadece insan değil doğaya da kalıcı hasar vermektir.

tıpkı dünya savaşı esnasında 1945 yılında wesel’in bombalanması gibi. çünkü bu bombardımandan sonra şehrin yüzde doksan yedisi yok oldu.

bu bir savaş suçudur elbette. peki şımarık ve kibirli insan ırkının umurunda mı? elbette hayır.

belki bir kişinin umurundadır. ruhumuz, vicdanımız ve yüzümüzdeki kırık gülümseyiş olan kurt vonnegut’ın. çünkü dresden doygunluk bombardımanına uğradığında büyük yazar tam da oradaydı. anlamsızca yerle bir edilen dresden’deki enkazın altından elinde bir başyapıtla çıktı. mezbaha no:5.

doygunluk bombardımanı gibi merhametsiz her eylem dünyadaki “mezbaha” sayısını artıracaktır. kendi bacağımızdan asılmasak mı artık?
devamını gör...

bunu söylemek acı veriyor ama (bkz: hayırlı forumlar).
devamını gör...

birçok kişi biliyordur ama başlığı görünce aklıma ilk “sayende” kelimesi geldi.

farsça “saye” kelimesi “gölge” anlamına geliyormuş. “sayende” kelimesi de “senin gölgen yardımıyla” anlamına gelen çok ince bir teşekkür şekli kesinlikle.
devamını gör...

1968'te kurulan deep purple adlı ingiliz hard rock/heavy metal grubunun ilginç bir havası olan şarkısıdır. sanki efkarlı bir günlerinde öylesine oturup yazmışlar ama ortaya bir efsane çıkacağını düşünmemişlerdir bence!

şarkı akıyor..
devamını gör...

trende tanışan bir kadınla erkeğin viyana'da geçirdikleri bir günü anlatan filmdir. büyük beklentiyle başladığım için beklentimin biraz altında kaldı. filmin büyük çoğunluğunun diyaloglardan oluşmasıyla beraberinde düşündüren, gün boyu gittiği yerleri gösterme tarzlarıyla göze hitap eden bir filmdir. oyunculukları çok beğendim. bazen çok yavaş akan bazense hiç akmayan sahneleri var, o yüzden zaman zaman sıkıldım. aslında diyaloglarda çok güzel konulara değiniyorlar, o açıdan çok hoşuma gitti ancak 1 saat 40 dakikalık bir film olmasından ötürü üzerine çook daha uzun konuşulacak konular biraz hızlı geçilmiş, oradan oraya atlanmış gibiydi. yani diyaloglarda konuştukları bazı konuları daha uzun konuşsalar çok daha güzel olurdu. bu tarz filmleri seviyorsanız izlemelisiniz.
devamını gör...

24 ağustos pazartesi , saat 00.03:
"binlerce kez yapıldığından otomatikleşmiş bir hareketle elindeki sigarayı kül tablasına bastı kadın..."

yok öykü böyle başlamamalıydı. o son sigarananın yakılması-içilmesi-vedası anlatılmalıydı ki hakkı verilmeliydi.

" artık vücudundaki kırgınlığa dayanamıyordu kadın. huzurla nefes alabildiği zaman dilimi haftada dört gün spor yaptığı anlardan ibaretti. üstelik yaşlı insanlar gibi çabucak yoruluyor, kanepede uzun saatler geçirmek zorunda kalıyor, bu durumdan rahatsız olduğu için de huzursuz bir ruh haline bürünüyordu.
artık yeter deyip doktora gittiği gün, yeni bir doktor ile karşılaştı. tüm tetkiklerden sonra uzun uzun anlattı; sebepleri, etkileri, uzak durulması gerekenleri. başını sallayarak dinliyor, iyi olmak için sorularla konuşmayı daha anlaşılır kılmak için uğraşıyordu kadın. doktor anlattı, kadın dinledi. en son doktor dedi ki 'yalnız ameliyatını yapmadan bir ay önce sigarayı bırakmalı ve tekrarlamaması için de bir daha içmemelisin! ' düşüneceğim diyerek ayrıldı kadın.
düşündü de. neydi ki sigaranın hayatındaki yeri. sabahı karşılamanın yoluydu kahveyle beraber. ev işlerinin arasındaki soluklanma anıydı. minik balkonunda öykülerini karalarken düşünme anıydı. dostlarınla tokuşturduğu kadehlerin arkadaşıydı. moralini bozan bir konuşmaya es vermek için kaçma anıydı. kaçış ya da keyifti. hatta keyifli geçirilmiş anların kutlamasıydı.
düşündü. düşündü. çok zor, dedi.
aradan iki ay geçti. bu iki ayda canı sigara istediğinde sonra, dedi. kahveden henüz iki yudum almışken biten sigaranın ikincisini yakmadı. keyif aldığı şeyleri yapmaya devam etti ama sigara ile taçlandırmayı bıraktı. artık tamam, dedi.
ameliyat öncesi son gecesinde saate baktı. tam olarak on ikiye on kala kendine koyu bir americano yaptı. müziğini açtı. bir sigara yaktı. hızlıca çekti içine. saate göz attı, bardaktaki yarım kahveye baktı. bir tane daha, dedi. bir sigara daha yaktı. keyfini çıkara çıkara çekti içine zehri. ve son kez - binlerce kez yapıldığından otomatikleşmiş bir hareketle- elindeki sigarayı kül tablasına bastı kadın..."
devamını gör...

benim için,tekerleğin icadıyla yarışır
devamını gör...

bebeklerimi severdim, erkeksi bir çocuk değildim. o bebekleri hâlâ da saklarım. içimde büyümeyen bir çocuk var.
devamını gör...

zeki mürenin seslendirdiği harika şarkıdır. sözleri şu şekildedir.
ne mektup geliyor ne haber senden
söyle de bileyim bıktın mı benden
ne mektup geliyor ne haber senden
söyle de bileyim bıktın mı benden
her akşam güneşin battığı yerden
her akşam güneşin battığı yerden
gözlerin doğuyor gecelerime
gözlerin doğuyor gecelerime
devamını gör...

cogito ergo sum. descartes böyle demiş. lakin burada sadece insanların düşündükleri için farklı olduğu ve varoluşlarını gerçekleştirdiklerini anlattığını sanmıyorum. çünkü , descartes "mükemmel" kavramı üstünden tanrıyı kanıtladığını düşünmüştür. bu fikre göre ; mükemmellik kavramını göremese ve deneyimleyemese bile , bunu düşünebildiği için mükemmelin gerçek olduğunu ve bunun sadece tanrı da olabileceğini dolayısıyla tanrının olduğunu ve mükemmel olduğunu söylemiştir. yüzeysel düşününce mantıklı. demek ki descartes düşünülebilen şeylerin gerçekten var olduğunu anlatıyor. tanrı , zaman vb. olgular düşünülebiliyorsa vardır. ancak bu olgular sadece düşünülebilen ama görülemeyen ve dünya hayatında hiç bir zaman deneyimlenemeyen şeyler olmalıdır bence. peki o zaman ya dinler ? dinleri görüyoruz , içlerine girip deneyimleyebiliriz. bu düşünceye göre demek ki dinler sadece bu dünya için geçerli olmalıdır. tanrı katında hükmü bulunmamalıdır.
devamını gör...

kendileri bir zamanlar kariyerinden dolayı jürgen klopp'un veliahtı olarak görülüyordu ancak henüz o kadar başarılı değil. sebeplerinden birisi ise biraz oyuncular ile iletişim konusunda yaşadığı sıkıntılar olabilir. bunun altında yatan şey ise kendisinin inanılmaz derecede detaycı olmasından kaynaklanmaktadır. kendisinin chelsea dönemini naçizane değerlendirmeye çalışayım.

-öncelikle lampard sonrası chelsea tekrardan 3'lü savunma hattına geçti. bu yönü conte dönemiyle bir benzerlik göstermektedir. 3'lü stoperin merkezinde thiago silva var, bu tarz savunma kurgusu için merkez stoper olarak oldukça ideal bir isim ancak rüdiger'e biraz daha dikkat etmek gerekir. bu arkadaşın atletizmi iyi ve bazı chelsea hücümlarında rakip ceza sahasına kadar girdiğini görebilirsiniz. azpilicueta ise gerçekten değişik bir arkadaş. adamın sağ bek mi sağ stoper mi olduğu hiç belli değil, öyle ki bu sağ kanat beklerinin daha çok çizgiyi kullanmasına yol açıyor.* yani bu chelsea hücumlarının dikine ve geniş bir alana yayılmasına yol açıyor. marcos alonso sadece 3'lü savunma hattında bek olabilir, o sebepten tam onun formasyonu bu.*

- tuchel geldikten sonra kovacic ve jorginho'nun oyunu inanılmaz değişti. bu arkadaşlar özellikle şimdi daha dikine paslar ve koşular ile rakip ceza sahasında daha efektif hale geldi. az önce bahsettiğim şeyi* bu arkadaşlar inanılmaz destekliyor. ayrıca ziyech'in de öldürücü paslarını da unutmamak gerekir.

-şu an için en büyük sorun bence santrafor gibi görünüyor. werner atletizmi ve boş alanlara attığı koşular ile öne çıkan bir oyuncu ancak bitiriciliğini biraz yetersiz buluyorum. abraham ve giroud bu seviye için yeterli değil bence. bir de havertz gerçeği var. adamın oynayabileceği pozisyon henüz bulunamadı. bir joao felix vakası olabilir.

chelsea - tuchel kimyası tutmuş gibi gözüküyor çünkü beklentiler bir tık daha düşük ve genç bir kadro var. uzun vadede oldukça iyi bir birliktelik olacağını düşünüyorum. adam hakikaten göze hoş gelen bir futbol oynatıyor.
devamını gör...

akit başlı başına kendini sansürlesin dediğim gazete benzeri gazete olmayan kagit parçalarıdır.
devamını gör...

işte bu bakış açısının bir benzeri de israillilerde var. bir filistinli öldürürsem cennetlik olurum diyorlar. bu durumda fark?
devamını gör...

öznesi olmayan akşam vakti bu
bakma ben varım da öylesine işte
dört sandalye var üçü boş, biri sen
bir miktar kedi, üstleri hep yasemin
altı biraz içki, makam kürdilihicazkar
ikinci yeniciler isyan, bura basmane
dön de bas git lan deve diyor biri birine
tehdit içeren cümleler için çok verimliyiz
üstelik esas tehdidi de kendimizden biliriz
yok yolu, akşam öyle ya da böyle geceye varacak
ya bir dakika, bana verdiğin sözler piç mi olacak?
devamını gör...

"neyse geçiştirme cümlesidir" dedi adam, gözleri çoktan kan çanağı kıvamına gelmişti içmekten. inceleşen sesi ile devam etti sonra "gitmek tamam kalmak da kabulüm ama neyse nedir, açık ol bana" diye devam etti. zar zor ayakta duruyordu, cümlesini bitirip koltuğuna soluk soluğa geri oturdu. arkasındaki kadın tepkisiz kaldı önce, sonra fikrini değiştirip "ama.." diye bir cümle kurmaya kalktı, sesi içine kaçtı, vazgeçti sustu. neden sonra adam kadının odada olmadığını fark etti, ayağa kalkmaya çalıştı, beceremedi. içinden sadece "neyse" diyebildi, "gitmesi iyi oldu" cümlesini bile kuramadan sızdı. masal değildi ve mutlu bitmesi beklenmiyordu zaten.
devamını gör...

bir ben var benden içeri. anlatsam kimse inanmaz. hey gidi günler be...
devamını gör...

"dinleyeni olmadığından değil anlayanı olmadığından sessizleşir insan."
osho
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim