unutkanlık
unutulmaması gerekenlerin olağan akışta akla gelmemesi, anımsayamamak. unutmak için çabalamıyoruz bir bakıma hatırlanmıyor çaba gösterilse de. ya da gereken zamanda hatırlanmıyor. bu da ciddi sorunlara yol açabiliyor.
mesela ben sınavda hatırlamam gereken bir kelimeyi sınav kağıdımı teslim ettikten sonra ve kapıdan çıkmadan hemen önce hatırlamıştım. ama sınav esnasında zihnimin kıvrımlarında gezintiye çıkmış bu bilgi tanesi bir türlü gelmek bilmemişti. bu gizemi bir türlü çözemiyoruz.
mesela ben sınavda hatırlamam gereken bir kelimeyi sınav kağıdımı teslim ettikten sonra ve kapıdan çıkmadan hemen önce hatırlamıştım. ama sınav esnasında zihnimin kıvrımlarında gezintiye çıkmış bu bilgi tanesi bir türlü gelmek bilmemişti. bu gizemi bir türlü çözemiyoruz.
devamını gör...
islam'ı bilmeyen yazarların islam'ı kötüleyici başlıklar açması
kafa sözlüğe girdiğimden beri henüz islam üzerine fazla bir başlıkla karşılaşmadım fakat buna karşı başlıklarla daha fazla karşılaştım. acaba durum sizin kendi inanışlarınızdan dolayı bu başlıklardan rahatsızluk duyuyor ve "kötüleyici" olarak nitelendiriyor olabilir misiniz? inançlar için de türkiye'de yasalarda tam olarak geçerli olmasa da, olması gereken bence kişisel hak ve hürriyetlerin korunması, tabuların korunması değil. bir inanç hakkında bir eleştiri yapılamıyorsa zaten o inancı kabul etmişiz, etmemişiz bir önemi var mı?
devamını gör...
kadınların kendilerini çok değerli hissetmesi
"bunu bir de sabah akşam dayak yiyen kadınlara sormak gerek" düşüncesine yol açan iddia.
normal şartlarda sadece kadınlar değil, herkes değerli hissetmek ister. bunu anormal ya da psikolojik bir rahatsızlık gibi ele almanın anlamı yok. normal bir şey bu. birlikte olduğunuz kişinin de size bunu hissettirecek gibi davranmasını istersiniz elbette. "şununla evleneyim de bana pislik muamelesi yapsın" demezsiniz, akıl sağlığınız yerindeyse.
adet, gelenek, görenek... bunlar kadına değerli gibi hissetirmez. ettirse de uzun sürmez. "kız alırken kendini gösteren adaletsiz ritüeller" kısa sürer. sonra gelsin o kızı tepesi atınca dövmeler, kıza tüm sülalenin hizmetçiliğini yaptırmalar, sürekli çocuk doğurtmalar... şu ülkedeki çoğu evliliğin sonu bu. bırakın da kısacık da olsa değerli hissetsin böyle yaşayan kadınlar. keşke elimizden gelse de hepsine ömür boyu değerli olduklarını hissetirebilsek. bunu biz çözemeyiz, eğitim sistemi çözer ancak.
normal evliliği olanlara gelince... onların da zaten "bana bak, seni istemeye geldiğimizde değerli hissettin. şimdi sıra bende" gibi bir hesabı olamaz. onlar olması gerektiği gibi, karşılıklı şekilde değerli hissettirir zaten.
özetle, tartışılması bile abes bir konu bu bence. biraz rahat mı bıraksanız artık diğer insanları da kendinizi de?
normal şartlarda sadece kadınlar değil, herkes değerli hissetmek ister. bunu anormal ya da psikolojik bir rahatsızlık gibi ele almanın anlamı yok. normal bir şey bu. birlikte olduğunuz kişinin de size bunu hissettirecek gibi davranmasını istersiniz elbette. "şununla evleneyim de bana pislik muamelesi yapsın" demezsiniz, akıl sağlığınız yerindeyse.
adet, gelenek, görenek... bunlar kadına değerli gibi hissetirmez. ettirse de uzun sürmez. "kız alırken kendini gösteren adaletsiz ritüeller" kısa sürer. sonra gelsin o kızı tepesi atınca dövmeler, kıza tüm sülalenin hizmetçiliğini yaptırmalar, sürekli çocuk doğurtmalar... şu ülkedeki çoğu evliliğin sonu bu. bırakın da kısacık da olsa değerli hissetsin böyle yaşayan kadınlar. keşke elimizden gelse de hepsine ömür boyu değerli olduklarını hissetirebilsek. bunu biz çözemeyiz, eğitim sistemi çözer ancak.
normal evliliği olanlara gelince... onların da zaten "bana bak, seni istemeye geldiğimizde değerli hissettin. şimdi sıra bende" gibi bir hesabı olamaz. onlar olması gerektiği gibi, karşılıklı şekilde değerli hissettirir zaten.
özetle, tartışılması bile abes bir konu bu bence. biraz rahat mı bıraksanız artık diğer insanları da kendinizi de?
devamını gör...
bir evi yuva yapan unsurlar
sevgi ve iletişim bence. evin içindeki bireyler birbirlerini gerçekten sevemediği sürece, o ev varsın dünyanın en güzel evi olsun, yine de o yuva hissini veremez. gerçekten sevmekten kastım da, yanlışıyla doğrusuyla karşındakini tamamen kabul edebilmektir bence. her halini kabul edemediğin kişiyi tam sevmiş olamazsın. yanlışa yanlış demek lazım tabii ki, uyarmak, karşındaki kişinin yanlışını düzeltmek için ona istiyorsa yardım etmeye çalışmak gerek ancak karşındaki kişi yanlış yaptı diye onu muhattap almıyorsan, karşısına geçip seni sevmiyorum diyebiliyorsan, ben seni böyle mi yetiştirdim diye bağırıp çağırabiliyorsan veya farklı versiyonu olan benim evlendiğim ... bu değil diyebiliyorsan işte bu gerçek sevgi değildir. ki yanlışlık doğruluk kavramı da kişiden kişiye değişir, çoğu “yanlış” görülen şey aile içinde hayat görüşü oluyor genellikle. benim de bahsetmek istediğim şey tam da bu zaten.
bir diğer unsur da üstte dediğim gibi iletişim kurabilmek, karşındakini anlamaya çalışabilmek. sırf karşındakinin düşündüğü şeyler aynı değil diye karşıdaki kişiye dinlememezlik yapılmamalı, ona sahip olunan fikirler empoze edilmeye çalışılmamalı, olduğu gibi kabul edilmeli insan. üstte bahsettiklerimle az çok aynı oldu bu dediklerim de zaten.
uzun lafın kısası ev içindeki bireyler birbirlerini oldukları gibi kabul edip sevdiği, çekinmeden her şeyi konuşabildiği sürece o ev yuva olabilir. en azından ben böyle düşünüyorum. belki de yuva tanımını değil de kendi evimde niye yuvamdaymışım gibi hissetmiyorum, onu anlattım. gerçi her halükarda pek bir şey fark etmez sanırım.
bir diğer unsur da üstte dediğim gibi iletişim kurabilmek, karşındakini anlamaya çalışabilmek. sırf karşındakinin düşündüğü şeyler aynı değil diye karşıdaki kişiye dinlememezlik yapılmamalı, ona sahip olunan fikirler empoze edilmeye çalışılmamalı, olduğu gibi kabul edilmeli insan. üstte bahsettiklerimle az çok aynı oldu bu dediklerim de zaten.
uzun lafın kısası ev içindeki bireyler birbirlerini oldukları gibi kabul edip sevdiği, çekinmeden her şeyi konuşabildiği sürece o ev yuva olabilir. en azından ben böyle düşünüyorum. belki de yuva tanımını değil de kendi evimde niye yuvamdaymışım gibi hissetmiyorum, onu anlattım. gerçi her halükarda pek bir şey fark etmez sanırım.
devamını gör...
gürcistan
ruslar kafkasya'yı işgal etmeye çalışırken, çerkesler, çeçenler... ruslara karşı direnmiş, savaşmış ama gürcistan tam tersi ruslara yanaşmış, onlarla birlik olmuştu.
son yıllarda a.b.d ve avrupa birliğinin arkanızdayız muhabbetine güvenip, ruslara karşı onları destekleyeceğini düşünerek, ruslara posta koydular. tabiki el alem gazı verdi ama o kadar. ruslar gürcistan'dan güney osetya'yı ve abhazya topraklarını aldılar.
son yıllarda a.b.d ve avrupa birliğinin arkanızdayız muhabbetine güvenip, ruslara karşı onları destekleyeceğini düşünerek, ruslara posta koydular. tabiki el alem gazı verdi ama o kadar. ruslar gürcistan'dan güney osetya'yı ve abhazya topraklarını aldılar.
devamını gör...
yabgu
islamiyet öncesi türk devletlerinde han'dan sonra gelen en yüksek unvan. kağanın kardeşlerinden yaşça en büyük olanına verilirdi. yabgular kendi yönetimleri altında olan bölgelerde karar ve icraatlarında serbest olup, elçi gönderip elçi kabul edebilirler, savaşa ve barışa karar verebilirlerdi.
örneğin göktürk devletinde egemenliğin bölünebilirliği ilkesi kabul edilmişti; kurucu bumin kağan, sınırlar genişleyince devletin batı bölümünü kardeşi istemi han'a vermiştir. (bkz: istemi yabgu) lakin bu bölünme beraberinde devletin bir kısmının çin hakimiyetine geçmesiyle sonuçlanıyor. fakat çok geçmeden kutluk han ikinci göktürk devletini kurar.
sonraysa ikinci göktürk devleti de fiilen 8. yüzyılda sona ermiştir, uygur-karluk-basmil ittifakına karşı yenilerek.
örneğin göktürk devletinde egemenliğin bölünebilirliği ilkesi kabul edilmişti; kurucu bumin kağan, sınırlar genişleyince devletin batı bölümünü kardeşi istemi han'a vermiştir. (bkz: istemi yabgu) lakin bu bölünme beraberinde devletin bir kısmının çin hakimiyetine geçmesiyle sonuçlanıyor. fakat çok geçmeden kutluk han ikinci göktürk devletini kurar.
sonraysa ikinci göktürk devleti de fiilen 8. yüzyılda sona ermiştir, uygur-karluk-basmil ittifakına karşı yenilerek.
devamını gör...
oluruna bırakılan şeyler
devamını gör...
avşar
türkiye türkleri'nin ataları olan oğuzların en kalabalık boyu. oğuz kağan destanı'nda adı geçen 24 boydan biridir. avşar boyu, oğuz kağan'ın oğlu yıldız han'ın dört oğlundan en büyüğü olan afşar (avşar)'ın soyundan gelir. tarihin akışı içerisinde oğuzların hüküm sürdüğü geniş bir coğrafyaya dağılan avşarlar, günümüzde yoğunluk olarak en fazla orta anadolu'da, kısmen anadolu'nun diğer bölgeleri, azerbaycan, suriye, ırak ve iran'da yaşamaktadırlar.
devamını gör...
sevgilin ya da eşin tarafından aldatılsan affeder misin sorunsalı
başıma gelmeden asla yorum yapamayacağım durumdur.
devamını gör...
aynı evde yaşıyormuş gibi entryler
biriniz kahvaltı hazırlayın lütfen.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
senede her haftada bir gün, dünyanın bir yerinde, mutlaka ve kesinlikle, ingiliz sömürgesinden kurtuluş günü kutlanmaktadır.
devamını gör...
bizim yaşımızda ebeveynlerimiz
babam askerdeymiş annem de evlilik hazırlıklarıyla uğraşıyormuş. bense hâlâ hayatımda ne yapacağımı çözemedim.
devamını gör...
turkovac
yerli aşının ismi 'turkovac' olmuş. çok yaratıcı gerçekten.
devamını gör...
beğenileriyle mutlu eden yazar
belki de gerçekten samimidir duygular..
devamını gör...
süleyman soylu tarzı soru cevaplamak
soru: sedat peker'in akp ile ilişkisini açıklar mısınız?
sülü : biz zorlu yollardan geçtik. 20 yılda ülkeye çok kazanımlar yaptık.
soru: efendim sedat peker?
sülü: doğu akdeniz'de biz de varız.
adeta sınav kağıdı dolu gözüksün diye karalamalardan ibaret.
sülü : biz zorlu yollardan geçtik. 20 yılda ülkeye çok kazanımlar yaptık.
soru: efendim sedat peker?
sülü: doğu akdeniz'de biz de varız.
adeta sınav kağıdı dolu gözüksün diye karalamalardan ibaret.
devamını gör...
kitap fiyatlarının her geçen gün artması
her geçen gün katlanarak devam eden durumdur. birkaç ay önce 30 tl civarı olan test kitabı bugün 84 tl ile satışa sunulmuş. eskiden sınavları çalışanlar kazanırdı şimdi kitap alabilenler kazanacak gibi duruyor. geçmiş olsun hepimize.
#1076824
caydırma konusunda da arkadaşın şüphesine katılıyorum.
#1076824
caydırma konusunda da arkadaşın şüphesine katılıyorum.
devamını gör...
agnostisizm
hem monoteist dindarları hem ateistleri tek çatı altında toplayabilmiş doğruculuktur. kelime kökeni bilinmezcilik olduğu için gelişmemiş toplumlarda alay konusudur. lakin olgunun bilinmiyor oluşu, mutlak doğruya olan erişememezlikten kaynaklıdır.
agnostisizm insan merkezli bir tanrıdan ziyade, her şeye hakim bir gücün varlığını kovalar. aslında hikaye basit. sağ kolunuzu yere paralel şekilde omzunuz seviyesine kaldırın. parmak ucunuzdan, diğer omzunuzun bittiği yere kadar olan kısım 1 metre. bildiğimiz en geniş şey 10²⁷* metreyken en küçüğü ise 10¯³⁴* metre boyunda. biz bu genişlikte, kendi imkanlarımızla belli bi noktaya kadar erişebilirken, erişemediğimiz mesafeler hakkında da yaklaşık bi tahminde bulunabiliyoruz. bizim bu küçük başarımızın yanında, her uzunluğu ve her zamanı tahmin/kontrol eden, tasarlayan veya yöneten bir üst akılın olması da korkunç bi fikir olarak gözükmüyor. james webb uzay teleskobunun bazı insanları 'fazladan' heyecanlandırmasının sebebi de bu aslında. büyük patlamanın ilk kalıntılarına baktığımızda, nah yapan tanrı görürsek şaşırmayacaklardır. simülasyon teorisinin popüler olması da bundan kaynaklı. 2 galaksinin x zaman sonra birleşeceğini öngören şu varlıktan daha kudretli bir varlığın olması gayet mümkün.
einstein bugün yaşasaydı simülasyon teorisinin en ciddi fanboyu olurdu. nitekim agnostisizmi de zamanında en iyi şekilde o özetlemiştir.
"ben bir ateist değilim. kendime bir panteist diyebileceğimi de düşünmüyorum. ilgili soru bizim kısıtlı akıllarımız için çok geniş. biz, pek çok değişik dilde kitapla doldurulmuş bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğun durumundayız. çocuk kütüphanedeki kitapları birisinin yazmış olması gerektiğini bilir. nasıl yazıldıklarını bilmez. yazıldıkları dilleri anlamaz. çocuk, kitapların sıralanmasında esrarengiz bir düzen olduğundan şüphe eder ama ne olduğunu bilmez. bu durum, bana göre, en zeki insanın bile tanrıya göstereceği yaklaşımdır. biz, evrenin muhteşem bir şekilde düzenlendiğini ve belirli kanunlara uyduğunu görmekteyiz, ancak bu kanunları çok bulanık bir şekilde anlayabilmekteyiz."
albert einstein
agnostisizm insan merkezli bir tanrıdan ziyade, her şeye hakim bir gücün varlığını kovalar. aslında hikaye basit. sağ kolunuzu yere paralel şekilde omzunuz seviyesine kaldırın. parmak ucunuzdan, diğer omzunuzun bittiği yere kadar olan kısım 1 metre. bildiğimiz en geniş şey 10²⁷* metreyken en küçüğü ise 10¯³⁴* metre boyunda. biz bu genişlikte, kendi imkanlarımızla belli bi noktaya kadar erişebilirken, erişemediğimiz mesafeler hakkında da yaklaşık bi tahminde bulunabiliyoruz. bizim bu küçük başarımızın yanında, her uzunluğu ve her zamanı tahmin/kontrol eden, tasarlayan veya yöneten bir üst akılın olması da korkunç bi fikir olarak gözükmüyor. james webb uzay teleskobunun bazı insanları 'fazladan' heyecanlandırmasının sebebi de bu aslında. büyük patlamanın ilk kalıntılarına baktığımızda, nah yapan tanrı görürsek şaşırmayacaklardır. simülasyon teorisinin popüler olması da bundan kaynaklı. 2 galaksinin x zaman sonra birleşeceğini öngören şu varlıktan daha kudretli bir varlığın olması gayet mümkün.
einstein bugün yaşasaydı simülasyon teorisinin en ciddi fanboyu olurdu. nitekim agnostisizmi de zamanında en iyi şekilde o özetlemiştir.
"ben bir ateist değilim. kendime bir panteist diyebileceğimi de düşünmüyorum. ilgili soru bizim kısıtlı akıllarımız için çok geniş. biz, pek çok değişik dilde kitapla doldurulmuş bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğun durumundayız. çocuk kütüphanedeki kitapları birisinin yazmış olması gerektiğini bilir. nasıl yazıldıklarını bilmez. yazıldıkları dilleri anlamaz. çocuk, kitapların sıralanmasında esrarengiz bir düzen olduğundan şüphe eder ama ne olduğunu bilmez. bu durum, bana göre, en zeki insanın bile tanrıya göstereceği yaklaşımdır. biz, evrenin muhteşem bir şekilde düzenlendiğini ve belirli kanunlara uyduğunu görmekteyiz, ancak bu kanunları çok bulanık bir şekilde anlayabilmekteyiz."
albert einstein
devamını gör...
en sevilen atatürk inkılabı
türk medeni kanunu
hukuk alanında yapılan inkılapların ana amacı laik, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, akla, bilimsel esaslara ve en önemlisi eşitliğe dayanan bir devlet sistemi ve yaşam biçimi oluşturabilmektir.
hukuk alanında yapılan inkılapların ana amacı laik, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, akla, bilimsel esaslara ve en önemlisi eşitliğe dayanan bir devlet sistemi ve yaşam biçimi oluşturabilmektir.
devamını gör...

