1.
alman filozof friedrich wilhelm nietzsche‘nin yine kendisi gibi alman bir filozof olan arthur schopenhauer’ın legor legar sözünü tersine çevirdiği halidir. non legor non legar, okumuyorum, okumayacağım anlamına gelir.
bu yazıda nietzsche bambaşka bir bağlamda kullanmış olsa da sözün benim üzerimdeki etkisi farklı oldu elbette.
bu, türkiye’de yaşayan insanların inatla söylediği bir cümle olarak yankılandı beynimde. ben hiç kitap okumadım ama iktidardakiler çok süper diyen bir kadın izlemiştim bir röportajda. bu röportajın gerçek ya da kurgu olması çok da mühim değil. çünkü sokaktaki adam tabirinin içini dolduran insanların çoğu böyle düşünüyor. temelde bir partiyi destekleme fikrine kökünden karşı olduğum için kimin kimi desteklediği ile ilgilenmiyorum, beni ilgilendiren kitap okuma kısmı.
sadece kitap da değil aslında, genel anlamıyla okumak. radikal şıkların sayımı isimli müthiş kitapta da bu okumuyorum ben isyanının sonraki aşamalarında neler olabileceği anlatılmıştı.
okumayan insanların sahip olmadıkları bilgiler üzerinden üzerimize savurdukları fikirlerin enkazı altında sesimi duyan var mı diye bağırmaktan bir hal olduk.
herkes biz hayatı kitaplardan öğrenmedik yaşayarak öğreniyoruz demek için birbiri ile yarışıyor da yaşayarak öğrendiği şeyler ona her konuda fikir beyan etme hakkını vermediğinin farkında bile değil.
ben yaşayarak öğrendim her şeyi, o yüzden dünya dönmüyor demek mantıklı mı?
ben yaşayarak öğrendim, öyle heykel olmaz, hemen yıkılması lazım demek akıllıca mı?
ben yaşayarak öğrendim, pi sayısı o kadar da sonsuz değil diyebilir mi insan?
bunlar sadece bana mı manasız geliyor diye düşünmeden edemiyorum bazen.
türkiye’nin küçük bir minyatürü olan sözlükte de benzer durumlara rastlıyorum çoğu zaman. çok da tartışmaya girmek isteyen bir insan değilim. yazarım, okurum yeter bana ama sürekli bir isyana denk geliyorum. bir tanımda şöyle bir cümle vardı: uzun yazmayın, okumuyoruz. temelde birkaç soru geliyor aklıma bu konuda?
1. siz tam olarak kimsiniz?
2. uzun tanımlarını sizi hedef aldığını neden düşündünüz?
3. siz okumuyorsunuz diye biz neden yazmayalım?
4. kendinizi bu kadar ciddiye almanızın nedeni nedir?
bir de bir başka grup var okumamakla kalmayıp isyanlar içinde kendini yerden yere atan. iki sözcükle anlatılan şeyleri uzun uzun yazmak yanlışmış onlara göre. fikirlerine saygı duyarım ama o fikri aptalca bulmama bir engel değildir bu. haydi bir deneme yapalım. uzun yazıları kısaltmak için:
1. raskolnikov rehinci kadını öldürdü ve sonra pişman oldu.
2. alice tavşanın peşine düştü, bir sürü şey yaşadı, geri döndü.
3. zebercet otel işletirken öldü gitti.
4. dante cehenneme, araf’a, cennete gitti.
oldu mu? olmadı. siz kısa yazsanız, biz uzun yazsak. okumak isteyen okusa, okumak istemeyen işine baksa daha güzel değil mi? yazdığı tanımlarda çocukluğundan beri konuştuğu dili bile doğru düzgün kullanmayan insanların iki cümle ile hayatın özünü açıklama çabalarını takdir ediyorum ama bize de karışmasanız mı acaba?
velhasılı; okumuyorum, okumayacağım isyanını haklı bulabilirim ama bu okumayın, okumayacaksınız isyanına dönerse o zaman uzun bir tanım yazmak zorunda kalırım böyle.
bu yazıda nietzsche bambaşka bir bağlamda kullanmış olsa da sözün benim üzerimdeki etkisi farklı oldu elbette.
bu, türkiye’de yaşayan insanların inatla söylediği bir cümle olarak yankılandı beynimde. ben hiç kitap okumadım ama iktidardakiler çok süper diyen bir kadın izlemiştim bir röportajda. bu röportajın gerçek ya da kurgu olması çok da mühim değil. çünkü sokaktaki adam tabirinin içini dolduran insanların çoğu böyle düşünüyor. temelde bir partiyi destekleme fikrine kökünden karşı olduğum için kimin kimi desteklediği ile ilgilenmiyorum, beni ilgilendiren kitap okuma kısmı.
sadece kitap da değil aslında, genel anlamıyla okumak. radikal şıkların sayımı isimli müthiş kitapta da bu okumuyorum ben isyanının sonraki aşamalarında neler olabileceği anlatılmıştı.
okumayan insanların sahip olmadıkları bilgiler üzerinden üzerimize savurdukları fikirlerin enkazı altında sesimi duyan var mı diye bağırmaktan bir hal olduk.
herkes biz hayatı kitaplardan öğrenmedik yaşayarak öğreniyoruz demek için birbiri ile yarışıyor da yaşayarak öğrendiği şeyler ona her konuda fikir beyan etme hakkını vermediğinin farkında bile değil.
ben yaşayarak öğrendim her şeyi, o yüzden dünya dönmüyor demek mantıklı mı?
ben yaşayarak öğrendim, öyle heykel olmaz, hemen yıkılması lazım demek akıllıca mı?
ben yaşayarak öğrendim, pi sayısı o kadar da sonsuz değil diyebilir mi insan?
bunlar sadece bana mı manasız geliyor diye düşünmeden edemiyorum bazen.
türkiye’nin küçük bir minyatürü olan sözlükte de benzer durumlara rastlıyorum çoğu zaman. çok da tartışmaya girmek isteyen bir insan değilim. yazarım, okurum yeter bana ama sürekli bir isyana denk geliyorum. bir tanımda şöyle bir cümle vardı: uzun yazmayın, okumuyoruz. temelde birkaç soru geliyor aklıma bu konuda?
1. siz tam olarak kimsiniz?
2. uzun tanımlarını sizi hedef aldığını neden düşündünüz?
3. siz okumuyorsunuz diye biz neden yazmayalım?
4. kendinizi bu kadar ciddiye almanızın nedeni nedir?
bir de bir başka grup var okumamakla kalmayıp isyanlar içinde kendini yerden yere atan. iki sözcükle anlatılan şeyleri uzun uzun yazmak yanlışmış onlara göre. fikirlerine saygı duyarım ama o fikri aptalca bulmama bir engel değildir bu. haydi bir deneme yapalım. uzun yazıları kısaltmak için:
1. raskolnikov rehinci kadını öldürdü ve sonra pişman oldu.
2. alice tavşanın peşine düştü, bir sürü şey yaşadı, geri döndü.
3. zebercet otel işletirken öldü gitti.
4. dante cehenneme, araf’a, cennete gitti.
oldu mu? olmadı. siz kısa yazsanız, biz uzun yazsak. okumak isteyen okusa, okumak istemeyen işine baksa daha güzel değil mi? yazdığı tanımlarda çocukluğundan beri konuştuğu dili bile doğru düzgün kullanmayan insanların iki cümle ile hayatın özünü açıklama çabalarını takdir ediyorum ama bize de karışmasanız mı acaba?
velhasılı; okumuyorum, okumayacağım isyanını haklı bulabilirim ama bu okumayın, okumayacaksınız isyanına dönerse o zaman uzun bir tanım yazmak zorunda kalırım böyle.
devamını gör...
"non legor non legar" ile benzer başlıklar
non
1