hep aynı döngüye girmekten gerçekten çok sıkıldım. aylardır evdeyiz, mekanlar batma noktasına geldi. inanın çok umrumda değil bir yerlere gidip oturmak ama özellikle oralarda çalışan ve işsiz kalan insanlara çok üzülüyorum. dün malum bazı şehirlerde normalleşmeye geçildi, bugün bir bakıyorsun starbucks dolmuş, avmlerin yemek katı fecaat. gerçekten bunu özlemiş olamazsınız ya. bazı twitler görürdüm, "açılsın starbucks'ta sandalye yalıcam" falan diye. şaka sanıyordum. değilmiş. küfredebilsem ederdim. tekrar döneceğiz sanırım eski günlere, uzun sürmez bu normalleşme.
devamını gör...
akp kongreleri için normalleşmeye başlandığını düşündürüyor. her gün açıklanan ve artan tablo karşısında “normalleşme” şaka gibi... sağlık bakanının vebalini cb’nı üstlenebilecek mi?
devamını gör...
abartmaktır. normal zamana döndük sanmaktır.şu an hala normalleşiyoruz daha normal değiliz demek isterdim ama normalleşmiyoruz. kendimize bir karantina daha ayarlıyoruz, peki bunu neden yapıyoruz? tadı çok mu damağımızda kaldı?
devamını gör...
sokağa çıkan herkesin sokağı kalabalık bulması durumu.
devamını gör...
vatanın kaç şehirinde insanlar cehennemi yaşarken, çocuklar anne ve babasını, aileler evlatlarını yitirirken bir normale dönme hevesidir ki aman yarabbi! hadi şimdi neyse de, daha depremin birkaç gün sonrasında başladılar bik bik ötmeye.
kendi keyfini -normalleşme ayağına- normalleştirmeye çalışanlardan fenalık geldi.
koskoca bölge cehenneme dönmüş, daha enkaz altında insanlar kurtarılmaya çalışılırken normalleşme paylaşımlarının yapılması, göze sokulması ayıp kardeşim.
ne yapıyorsan yap ama göze sokma, dillendirme. bu da bir saygıdır. kimse de senin keyfine oturup empati yapmak zorunda değil. kendin normale döneceksen dön de ona, bunu niye illa bi kanıtlama derdindesin acaba?
benim yapacak empatim varsa tuzu kuru sana değil depremin vurduğu insanlara var. şımarıklık çekecek tahammülüm kalmadı. olsa dükkan senin!
yakınlarını kaybeden insanlar görse o normalleşme paylaşımlarını üzülmezler mi diye bi empati yap.
çoğu şeyde olduğu gibi bunu da totomuzdan anlıyoruz.

kiminde sanırım bilgisayarlarda olduğu gibi düğme var, basıyorlar ve anında normale dönüş!
devamını gör...
aslında basit,

hepimizin hayatı devam ediyor ve sorumluluklarimiz var. tamam ben de isterim bir ay işyerini kapatıp yas ilan edeyim ama hayat öyle bir şey değil. herkes her kötü olayda elinden geleni yapıyor sonrasında zaten yapacak bir şeyimiz yok ki?

yani ne yapalım orada insanlar öldü diye bizde mi ölelim? orada deprem oldu diye bizde mi evinizi yıkıp göçük altında kalalım anlamıyorum ki? ne yapalım söyleyin o zaman onu yapalım?

herkes tutturmuş orada insanlar ölürken. orada insanlar ölürken ben ölmesinler diye ne yapabilirim? afad denen garabet kurumu ben mi kurdum? orduyu kışla da ben mi tuttum? ben mi yardımları tek elden dağıtacağım derken işi elime yüzüme bulastirdim? ben mi gelen yabancı ekipleri bezdirip hepinizin mk der gibi ülkesine dönmesine sebep oldum? ben mi depremden nemalanmak için toplu alımda 3 usd olan çadırı 25.000 e cakmaya çalıştım? ben mi toplu alımda 37.000 + kdv lik evi 125.000 e cakmaya çalıştım? ben mi kızılay in bedava vermesi gereken çadırı sattım?

bunların hiçbiri bizim suçumuz değil. ha bunlara sebep olan iktidarı destekleyenlerin suçu! bize çaresizliği kaniksatanlarin suçu! bunlarla hesaplasacaksaniz buyrun hesaplasalim. ama bu hesabı bizim gibi insanlarla görmek istiyorsanız kusura bakmayın siz de o g.t yok çünkü asıl hesaplasmaniz gereken kişi ve kurumlar yerine gücünüz yettiği ile hesaplaşma derdindesiniz.
devamını gör...
barış özcan'ın dediği gibi normalleşmek unutmak demek değildir.
devamını gör...
bazı insanlar için normalleşmek sadece günlerdir atamadıkları storyi paylaşabilmek. gittiği mekanı, yediği yemeği, gittiği konseri paylaşabilmek. çatladılar bildiğin bir hafta story atamadilar diye sonra tv kanallarınin ilk normal yayınında hop patlattılar. hepimiz işimize gücümüze gidiyoruz, mecburen yiyoruz içiyoruz, gülmeye de devam ediyoruz yine kendi dertlerimizle dertlenmeye de. aynı normallesmekten bahsetmiyoruz kesinlikle çoğu insanla. insanları anlayamıyorum.
devamını gör...
şu hayatta iki tip insana asla anlam veremedim, veremiyorum:

1) ünlü modellerin fotoğraflarının altına "selam, müsaitsen tanışmak isterim" yazanlar. yani hanımefendi ne zaman müsait olursa florida'dan özel jetine atlayıp cankardeş aile çay bahçesine gelecek, sert toprak zeminde seken plastik top sesi ve bebek ağlayışları eşliğinde beraber bi çay içip tanışacaklar. anlam veremeyişim, hayranlığıma mani değil, o ayrı.

2) ahlaki doğruların göreliğini kabullenmek ile arasında ışık yılları olan insanlar.

incelemesi daha kolay olduğu için ikinciden başlamak istiyorum.

bayanlar, baylar, non-binary bireyler ve spektrumda temsil edildiği ilk harfi bilmediğim diğer tüm gruplar: efendim istirham ediyorum hayatı, bir yerlerde gökdelen boyunda bir kitabın, devasa cam plaklar suretindeki sayfalarında insanlığı ilgilendiren her konuya dair tek bir doğru hüküm varmış ve sizler, her biriniz, doğduğunuz anda bütün bu hükümleri biliyormuşçasına yaşamayın.

siz doğmadan yüzlerce yıl önce zaten bu konu olabilecek en dar çerçeveye kadar indirgendi. gerek dini kitaplar gerek yasalar -yer yer absürt spesifiklikte- neyin doğru neyin yanlış olduğunu tanımladı. lütfen bir de siz kalkıp bunun ötesinde "yazılı olmayan" kurallara dayanarak insanın hangi nefesini nerede alacağını dikte etmeye yeltenmeyin. başkalarına nasıl hissetmeleri gerektiğini söyleme hadsizliğine ise hiç kalkışmayın.

depremin ertesi günü cıvık cıvık paylaşımlarda bulunulması beni de rahatsız etti ilk günlerde. özellikle bilgi akışının hayati olduğu platformlarda alakasız paylaşımlar olması etiği geçtim lojistik olarak da sakıncalı. bunun bastırılmasını anlayabilirim.

fakat mesele o hayati akış bittikten sonraki kısma, yani her bireyin kendi hislerinden sorumlu olduğu döneme geçtiğinde (ki bunun elbette net bir zamanı verilemez ama takriben kurtarma çalışmalarının sonlanması bu aciliyete dair bir değişim göstergesi olabilir) artık bu paylaşımları bastırma kaygısı geçersizleşmeye ve uzun vade düşünüldüğünde ölçekler bulanıklaşmaya başlıyor.

başlıktan kopmamak için "normalleşme" kavramını bir lastiğe benzetirsek tam olarak ne kadar esnemeli mesela bu lastik? orada yaşananlardan doğrudan etkilenen insanlar ömrünün sonuna kadar bunu atlatamayacak. onlardan ikincil olarak etkilenenler 30 yıl, birkaç derece uzaktan etkilenenler 5 yıl derken bir noktada bunun sonlu bir diziye dönüştüğünü, bir yerlerde bazı insanların bundan tamamen uzaklaşması gerektiğini göremiyor musunuz?

ha, matematiksel düşünmeyelim derseniz, bu günlerde "ayıp" adı altında yaftalanan hal ve hareketlerin, mantıken, sonsuza kadar ayıplanması gerekmiyor mu sizce de? bu mantıkla herkes, her şey sonsuza kadar ayıp kalabilir. e her şey ayıplanacaksa, o zaman "ayıp" kelimesi başlı başına anlamını yitirmez mi yine uzun vadede? çizgiyi nerede çekiyorsunuz?

bu "özgürlük lastiği" yalnızca deprem bağlamındaki bir beklenti de değil. örneğin hassas olduğunuz bir konuyu gösterisine katmış bir komedyene mi denk geldiniz? takip etmeyin; hatta edenlerle aranıza mesafe de koyun. sizin alanınıza dair her şey sizin özgürlüğünüzde. ne var ki bu mesafe koyma özgürlüğü, "hayır, benim gülmemem yetmez! başka insanlar da buna gülmemeli!" demeye başladığınız anda sıkıntılı bir boyuta geçiyor. tamam, o spesifik konuyu konuşmayalım. sorduk size "peki sizce komediye ne dahil edilebilir?", dediniz ki "kuşlar. kuşları çok komik buluyorum". şahane. komedyenler güvercinlerden girip akbabalardan çıkar oldular. bu sefer 10 senedir beslediği kartal öldüğü için bu gösteriden rahatsız olan biri gelip sormaz mı "dalga geçecek konu mu bulamadınız vicdansızlar!" diye. sonra ona sorduk "peki sizce komed-...."

sonu yok. komedi biter popüler kültüre, o biter siyasete... hiçbir şey, hiçbir şey konuşulamaz, paylaşılamaz olur. bu fikir bazılarınızın içini ısıtıyor olabilir ama ben bu distopyadan korkuyorum.

not: en bariz kısmı sona bıraktım ama yine de eklemek istiyorum. hiç kimsenin kendi odasında çektiği acı hiç kimseye bir fayda sağlamaz. ailem enkazdan çıkmış ve evsiz barksız soğukta bekliyor olsa, şahsen benim gözümde; onlara kendi parasıyla çadır alıp gönderen ama sosyal hayatını dilediğince yaşayan insan, yalnızca odasında oturup ağlayarak acı çekerken başkalarının paylaşımlarına "yazıklar olsun" yazan insandan çok daha kıymetli olur.

**

birinci maddeyi başka bi zaman konuşuruz.
devamını gör...
çok afedersiniz "domalmak" olarak anladık.
devamını gör...
uyum dediklerine eminim, olmamışsa o olmamıştır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normalleşmeyi yanlış anlamak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim