şükran yiğit'in ankara mon amour kitabında rast geldiğim ve beni eski zamanlara götüren cümledir.

ülkenin yağmura en aşina şehrinde büyüdüm ben. o kadar yağmur yağardı ki sokağa çıkıp da ıslanmadığım tek bir gün hatırlamam nerdeyse. çocukluk hatırlarımın nerdeyse tamamı ıslak, cıvık cıvık ve sırılsıklam.

özellikle haftasonu sabahları, ama pazar olmayan haftasonu sabahları, annemle kahvaltı yapardık. babam da olurdu masada. hava da bulanık bir hallerde olurdu genelde. ha unutmadan ben dünyayı üç sene arşınladıktan sonra bana kardeş diye getirdikleri sarışın çocuk da olurdu masada. onun deyişiyle sayısın. r ve ş harflerini söyleyemeyen çocuk mu olur!

pazar günleri banyo ve ütü günü olduğu için günleri bir gün geri alıp cumartesi kahvaltısı yapıyorduk biz. babam televizyonun sesini isviçreli bilim insanlarının hassasiyeti ile ayarlarken, annem sofrayı tetris oynar gibi düzenlemekle meşgul olurdu. ben gözümü yumurtanın patlamayan sarısına dikmişken kardeşim ekmeğin üzerine sana yağı sürmekle uğraşırdı, yağlı boya tablo yapar gibi.

sonra annem yemeğin en huzurlu anında başlayan yağmurla bahçeye doğru bakar ve:

- pencereyi aç da toprak kokusu gelsin derdi.

huzur buymuş meğer.
devamını gör...
yağmur yağarken ya da yağmurdan sonra yapılması farklı bir aleme götüren eylem.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"pencereyi aç da toprak kokusu gelsin" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim