dün akşam saatlerinde aklımı kurcalayan ve beni derin hüzünlere gark eden durumdur.

daha önce bir entrymde bahsetmiştim. bilenler bilir, haftaiçi günde 6 saat taksiye çıkıyorum, haftasonu bir gün de, bireysel direksiyon dersi veriyorum. e haliyle arabada podcasttir, radyo tiyatrosudur dinleyecek çok fazla vaktim oluyor. akşamleyin kumkapı'da bir tane adam bindi taksiye ama nasıl içmiş. iki saat boyunca adamla ücret pazarlığı yaptık. adam elindeki parayı saymayı bile beceremiyor. neyse bunu indirdim bu sefer de başka bir herif bindi. biliyorsunuz dostlar, biz türk halkında hemşeri çıkıp faturayı indirmeye çalışma teşebbüsü bulunmaktadır. tıpkı gözlerini hayata yeni açmış bir süt buzağısının, annesini görür görmez içgüdüsel olarak memesine yapıştığı gibi, karşımızdaki hizmet verenle ahbap-akraba-kanki çıkmaya çalışır ve bir güzellik bekleriz. bereket versin bu işbu hemşericilik olgusu, oldukça işe de yarar. neyse bu herifçioğlu bana soruyor "nerelisin abi?" diye. bir elimle direksiyon sallarken adama dönüp "çorum" dedim. "neresinden?" diye sordu bu sefer. "sungurlu'dayız" dedim. "aa yapma be benim anne tarafı da sungurlu" dedi. gözlerinde zafer kazanmak üzere olan bir roma'lı general parıltısı görünüyordu. boncuk boncuk terledim ama bunu fark ettirmiyordum. çünkü aynı köylü çıkarsak -ki bu sıklıkla başıma geliyordu- ona cüzi bir indirim yapmak zorundaydım. hayatımda çorum'lu olmanın bana bu kadar maliyetli olduğunu bilseydim, gider istanbul'da doğardım anasını satim. tam da bu esnada anneannemin emekli maaşını tek maça yatırmış olup, tek golden yatmanın ezikliği ve kaybetmişliği içinde friedrich engels'in çarlık rusya proleteryası hakkındaki devrimsel düşünceleriyle, hegel'in diyalektiğinin günümüzde işlevselliğinin, geçerliliğinin ne kadar azaldığını düşünüp hayıflandım.

bütün bunlar birkaç saniye içinde olmuştu.

"abi daldın gittin??" dedi hafif sırıtarak. zeki demirkubuz filmi boş bakışı atmıştım önümdeki yola lan. neyse.

"akçındılılar köyündeniz aslanım" dedim.
"harbi mi abi? biz de oradanız. gavurgillerin necip'i tanıyon mu?" diye sordu.
bir süre sessizlik oldu. "iyi adamlı rahmetli" dedim. derin bir nefes vermiştim. adam uzun uzun necip'in köyden kente göçtüğünde yaşadığı zorluklardan bahsetti. ilgimi çekmeyen konuları dinliyormuş gibi yapma huyum vardır. bu muhabbet de ilgimi çekmediği için kulağım kendisindeymiş gibi yaptım. necip'in falanca kişiyi vurup 6 yıl içerde yattığı kısımdan sonrasını dinlemedim. karşındaki kişiye "özet geç p.ç!" de diyemiyorsunuz. ben hayatımda geçen her bir saniyeye değer veriyorum. yavaş konuşan, boş konuşan insanlardan nefret ederim. özellikle mıy mıy mıy konuşan kişilerden... bir keresinde tüyap fuarında ilber ortaylı'yı görmüştüm. adamla ayaküstü iki sohbet ettik. hayatımın en acılı 15 dakikasıydı. yıllarca hep youtube'da 1,75x hızda izlediğim için, ilber hoca'nın gerçek konuşmasını görünce bir şok yaşadım. ceketinin üzerindeki düğmelere basmak istedim belki hızlanır diye.

neyse. adama cüzi bir fiyat indirimi yaptım. yolculuğun son saniyelerinde trt radyo'da picasso'dan bahseden bir sanat konuşması oldu. yanımdaki delikanlı "abi bu picasso da büyük adam hee. biz bu monami pastel boyalarla bir b.k çizemiyoruz afedersin, adam neler neler yapmış yav." dedi gülerek. aynı şekilde "sanki onların zamanında 24'lü pastel boya vardı haha" dedim. sonra vücudum birdenbire kaskatı kesildi ve ani fren yapıp yoldan çıkmamak için e-5'te yana çektim. "abi noldu hayırdır yav?" dedi. yok bir şey dedim derin bir nefes vererek. burada inmen gerekiyor. çocuk oracıkta neye uğradığını şaşırdı. toprakları büsbütün rus çarı tarafından el konulmuş st. petersburg köylüsü gibi suratıma mel mel, hüzünle baktı. para filan istemedim ondan doğruca eve sürdüm. esra'dan bilgisayarımı, sanat tarihi kitaplarımı ve avrupa gezisi notlarımı evin mahzenindeki gizli bölmeye sakladığım yerden çıkarmasını istedim. şifre ne diye sordu whatsapp'tan. "doğru.." diye söylendim içimden. esra'ya hiç kasanın şifresini söylememiştim. sonra ekledi: "tamam buldum 1453'müş". bulmasına şaşırmıştım doğrusu. esra zeki bir kız, o'nu bu yüzden seviyorum.

neyse eve girer girmez üstümü bile çıkarmadan (arabanın anahtarını bile kontakta bırakmışım telaştan, esra almış) direkt olarak bilgisayarın başına geçtim. esra, gözleri parıl parıl bana bakıyordu. üzerindeki hal o kadar kırılgandı ki, bir müddet dönemedim. google'da picasso'nun yaşantısını forumlarda araştırdım.

monami, 1960 yılında kurulmuş bir kırtasiye ürünleri markası.
pablo picasso 1973 yılında ölmüş.
monami güney kore menşeili bir şirket. fakat ne zaman pastel boya ürettiği ile alakalı kesin bir tarih yok. tabii burada dış ticaret yaptığı süre de önemli. picasso yaşamının son yıllarında fransa'da bulunmuş. fransa'da o yıllarda monami boya reklamı ile alakalı herhangi bir veriye ulaşamadım. picasso müzesinin sanal olarak gezdim fakat son yaşlılık dönemindeki kübist çalışmaları dışında herhangi bir veri de yok açıkçası. kafamdaki soru işaretlerini bitirmek için picasso'nun yanındaki asistanı madamoiselle gertrurde'a bir telefon açtım. telefon çalarken, saat farkını hesaplayamadığım için geç bir saatte aramış olduğumu fark ettim. kadın açtı. takma dişlerini taktığını ağzından gelen "locukss" sesiyle anladım. "elloo , qui es-tu?" diye kim olduğumu sordu. "esköze moğa madmozel" diyerek kendimi tanıttım kısa bir konuşma oldu. telefonu kapatırken "mösyö ünal lütfen beni böyle saçma suallerle meşgul etmeyiniz. öyle bir durum olsaydı haberim olurdu. iyi geceler" dedi. o anda cevabını almış ve rahatlamıştım. odaya şöyle bir göz gezdirdiğimde panoda tıpkı dedektiflerin suç ağını kafasına oturtmak için koyduğu birtakım şahıs fotoğrafları ve cümlecikler gibi picasso ve monami kurucusu, madamoiselle gertrude'un fotoğrafları ve birbirleri ile arasındaki ilişki çizgileri vardı. "napıyorum lan ben!!" dedim kendi kendime. bu ben olamazdım. ama kafamdaki bir soru işaretini giderdim. bu soru işareti ile değil uyuyabilmek, bir lokmayı bile rahatlıkla yiyemezdim.

nasıl olur da sanata bu kadar etki etmiş, halen daha imtinayla eserler üretilen kübizm akımının babası olan picasso, yaşamının hiçbir döneminde monami 24'lü boya seti almamış olabilir lan? bu boya hani bir dönem herkeste, bir şekilde vardı? bazı olayları kafamızda kurgulamamalıymışız demek ki, hayatta her şey olabilirmiş.
devamını gör...
güldüren garibanlık anısıdır.
devamını gör...
picasso'nun ressam olmasının önünde bir engel teşkil edebileceğini düşündükleri için böyle bir hata yapmamıştır anası babası, öğretmeni..

ressamların monami 24 ile resim yaptığı görülmüş değildir.

bu seti kullanan birinden en fazla badana ustası olur.
devamını gör...
tam bir ebeyeyn sözü.
hiç aklıma gelmemiş, yazık oldu canım söze.
büyüdü benim çocuklar.
ilkokula giden çocuğu olan kullansın, kaza etmesin.
hatta, veli toplantısında malzeme isteyen resim öğretmenine söylesin.
manzara muhteşem olur, kalakalır hoca.
tüh ya, nasıl aklıma gelmedi.
devamını gör...
ve hep içinde ukde kalması.

yazık sana minik pablo.
devamını gör...
benim hiç pastel boyam olmadı amca diyen küçük em.. aman pablo'dur. guernika'da bunu anlatmak istemiştir aslında.
devamını gör...
bildiğim kadarıyla picasso elit ve eğitimli bir ailenin çocuğu. yaşamı boyunca zorluk ve sıkıntı çekmemiş.(dönem ispanyasının genel şartları ve etkisi dışında.) ve ben de ressamların, okul kırtasiye marka ve ürünleriyle çalışmadıkları yönünde bilgi sahibiyim. özetle picasso için dertlenip, endişelenmeniz gereksiz. nitekim yaşadığı sürede de şöhretinin ve çalışmalarının karşılığını görebilmiş nadir ressamlardan biri.
içiniz rahat olsun.!
devamını gör...
ben de kullanmadım. demek ki benim picasso olma ihtinalim epey fazla.
devamını gör...
o değil de çocukluğumuz çok boş işlerle geçmiş...

hadi pastel boyanın zahmeti yoktu...
o sulu boya işi beni harbiden hasta ederdi. yok su koy fırçayı boyalara daldır, suya daldır...
boya kutusundaki renkler birbirine girerdi.
böyle çilenin ızdırabını seveyim deyip sorgulardım bu durumumuzu...

zaman kaybı. boşa masraf, yorgunluk, stres...
devamını gör...
gece gece üzen olaylar...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"picasso'nun hiç monami 24'lü pastel boya seti almamış olması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim