gerçek ismi aristokles olup politik felsefenin babası kabul edilir. platon ismi geniş omuzlarından dolayı ona güreş hocası tarafından verilmiştir.
devamını gör...
“mağara alegorisi” felsefenin en bilinen alegorilerindendir. hocası sokrates’e ilgi duyduğu
-aşık olduğu- rivayet edilir. platonik aşk’ın etimolojik kökeni bu rivayete dayanır.
devamını gör...
ideal devlet yönetimi hakkındaki görüşleri günümüzün modern değerleriyle taban tabana zıt filozof. ancak kendi dönemi içinde değerlendirildiğinde haklı olabileceği kanısına varılabilecek düşünür.
devamını gör...
diğer adı eflatun olan antik yunan filozofu ayrıca sokrates'in öğrencisidir.kurmuş olduğu akademinin kapısına(bkz: geometri bilmeyen giremez) yazar.
devamını gör...
bazı çevrelerce sokrates'in kendisi tarafından yaratılan, gerçekte var olmayan bir karakter olduğu iddia edilir. mağara alegorisinin temeli olan idealar kuramı platon'un felsefeye en kıymetli katkılarından biridir.
devamını gör...
antik klasik yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan atina akademisinin kurucusu
devamını gör...
felsefe ve bilimde bir çok tartışmanın temellerini atmış seyrini değiştirmiş, sokratesin en gözde öğrencisi diye belirttiği düşünürdür. bir çok eserini yaktığı için şu yarım kalmış dizelere sahiptir;

"seni görmek için, gök kubbe gibi,
göz, göz olmak isterdim."
devamını gör...
birkaç nedenden sevemediğim bir adamdır
1. si tümevarımı akademik olarak akademia'da işledi ve tümevarım hem bilimsel bir teknik değil hem de ezber eğitim.
2.asil yalan: filozofların ve devlet büyükleri yalan söyliyebilmesi.
3. kast sistemi.
4.idealar dünyası bilgi paradoksuna mantıksal bir çözüm değil tamamen uydurma.
5.idelar dünyası cennet v1
yanlışım varsa affola
devamını gör...
ideal toplumu üç bölüme ayıran filozof.yöneticiler, askerler ve üreticiler.ideal toplum yapısı bu üç sınıf arasındaki mükemmel uyumla, yani doğru yönetimle, "adaletle" ortaya çıkar.
askerleri-duygularla(yürekli,cesur olmalılar)
üreticileri-arzu ile
yöneticileri-bilgelikle bağdaştırır(adı üstünde ideal olanı.)
devamını gör...
m.ö 5. ve m.ö. 4. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilen, antik yunan felsefesinde sistem felsefesi ya da sistematik felsefenin başlangıcı olarak kabul edilen, neredeyse felsefesinin her alanında eser veren, islam dünyasında eflatun olarak bilinen, sokrates'in öğrencisi aristoteles'in hocası olan kıymetli filozof.
akademia okulunun kurucusudur. hatta öğrencisi aristoteles, platon kendisinden sonra akademianın başına geçmek için platon'un başka bir öğrenciyi seçmesi üzerine platon'a kızmış ve kendisine lykeion okulunu kurmuştur. günümüzde üniversite ve yüksek öğrenim olarak kullanılan akademi kelimesinin etimolojik kökeni platon'un akademiasından gelirken; orta öğretim anlamında kullanılan lise kelimesinin etimolojik kökeni de aristoteles'in lykeionundan gelmektedir. hoca-öğrenci ilişkisinin bilgelik hiyerarşisi burada da kendini göstermiştir.
platon'un en belirgin yazın özelliği eserlerini diyaloglar şeklinde yazmasıdır. bu özellik, sokrates'ten platon'a miras kalan diyalektik yöntemin bir yansımasıdır.
ünlü mağara metaforunda idealar dünyası-yansımalar dünyası ayrımıyla; özellikle ortaçağ patristik ve islam felsefelerinde kendine yer edinmesini sağlayacak düalist dünya felsefesini sistemli olarak işleyen ilk düşünürdür. bozulmaya ve yok olmaya mahkum fani dünya ve ebedi-mutlak ahiret dünyası düalizminin yaratıcısıdır. hatta matrix filmi, temel itibariyle platon düalizmine dayanmaktadır.
platonik kelimesinin platon'dan geldiği doğru olmakla birlikte bunun, sokrates'e ya da bir başkasına olan aşkıyla alakası yoktur. platonik kelimesi yine platon'un felsefesinin imkansızlığıyla ilişkili olarak anlam kazanmıştır. zira platon, idea ya da ideal olan ile yansıma olanı ayırırken, ideal olanın sürekli bozuluşa tabi yansıma dünyasında asla mümkün olmayacağını da belirtir. örneğin ideal devleti anlatır ama bunun namümkünlüğünün de notunu düşer. yani buradaki platoniklik, ideal olana erişmenin mümkün olmamasıyla ilgilidir.
yine idealar felsefesinin bir yansıması olarak, yansımalar dünyasında bozuluşa tabi olmayan, bu nedenle de ideaya en yakın yegane şeyin sayılar ve geometrik şekiller olduğunu düşündüğü için akademianın kapısında geometri bilmeyen giremez yazmaktadır.
devamını gör...
bu şahsa eflatun diyenden kaçacaksın zira irticacı olma ihtimali yüksektir. bütün avrupanın, onun felsefe inşası üzerinde yükseldiği rivayet edilir.
devamını gör...
platon’un sanat ile ilgili düşünceleri -beni zaman zaman sinirlendirse de- aslında varlığa bakışı ve aynı zamanda bilgi anlayışı ile paralel anlatılabilmesi bakımından çok güzel kurulmuş bir sistem. ben bu yazıda, bu konuyu incelemek istiyorum.
platon’da “sanat” kavramına “aşk” ve “güzel” kavramları ile ulaşmayı doğru buluyorum. kendisinin şölen (symposion) adlı yapıtının son konuşmasına, yani sokrates’in söylediklerine şöyle bir bakalım: sokrates konuşmasında mantineialı diotima adında bir “yabancı” (1) kadının aşk hakkında söylediklerini anlatır. aşkın ne kötü ne çirkin, ne bilge ne cahil, ölümlü ile ölümsüz arası bir şey olduğunu ileri sürer. eros bir tanrı değil bir “daimon”dur.(2)diotima eros’un görevinin insanların yaptıklarını, dua ve adaklarını tanrı katına ulaştırma ve bunların karşılıklarını da insanlara aktarmak olduğunu söylemiştir. uyurken de uyanıkken de insanların tanrılar ile konuşması onun aracılığı ile olur.
ona göre aşk; kişinin her zaman iyiye sahip olmaya duyduğu aşktır, güzel sayesinde doğurmanın ve üremenin aşkıdır. beden yolu ile güzel olana kavuşmak, onda doğurmaya, yaratmaya varabilmek kadına yönelir. çocuklar halinde ereğine ulaşmış olur.(3) ruh bakımından gebe olanlar ise gebe kalması ve doğurması ruh için uygun olan şeylere gebe kalırlar, bunlar sağduyu ve genel olarak erdemdir. bütün yaratıcı şairler ve mucit oldukları söylenen bütün zanaatkârlar bunlardandır.
eros’un yöneldiği ilk güzel, bedendir. bütün güzel bedenleri sever. artık bu olgunluğa ulaşmış olan kişi beden güzelliğinin de üzerine çıkarak, ruh (can) güzelliğini sevecektir. eros’un böyle yücelttiği kimse artık tek tek güzellerle yetinemez ve güzelin kendisini arar. eros’un ereği olan mutlak güzellik, aynı zamanda hayatın da ereğidir. çünkü bu salt güzelliğe erişmiş olan kişi ölümsüzlüğe ve mutluluğa da erişmiş olur.(4)
sokrates’in konuşmasından anlaşılacağı üzere platon eros’u iki şekilde açıklamıştır. birincisi, türün devamı ilkesidir. cinsel birleşme arzusu olarak açıklanır. bunu kişinin ölümsüzlük isteğinin bir belirteci sayar. ikincisinde ise bilginin devamı için doğurma – doğurtma işlevi, ruhun düşünce doğurması –doğurtması, işlevine dönüşür.
afşar timuçin’e göre insan ölümlü olduğunu bilen, ölümsüzlüğü özleyen ama hiçbir zaman ölümsüz olamayacağının farkında olan bir varlıktır. bununla birlikte kalıcı olmanın yollarını arayarak başka bir çeşit ölümsüzlüğü gerçekleştirmeye çalışır. ve sanat da bu yollardan biridir.(5) yani sanat, insanın ölümsüzlüğü ve bunun için de saf iyiyi ve güzeli arayışından yani aşktan ortaya çıkar.
güzellik anlayışında platon, cinsel aşka ve dönüştürülmüş cinsel enerjiye felsefesinde merkezi bir yer verir. platon’un eros’u en sıradan insani arzuyu en yüce ahlaklılığa ve evrendeki tanrısal yaratıcılık modellerine bağlayan bir ilkedir.(6)
estetiğin başlangıç koşullarını daha geriye götürebilsek de platon estetiği, estetiğin tarihsel kökeninde yer alır. ancak onu günümüze uygulamak afşar timuçin için pek mümkün değildir.(7)
grek felsefesinde güzel üzerine ilk ciddi düşünme xenophanes ile karşımıza çıkıyor. böyle bir kavram olarak güzeli ele alıp onu temellendirmek isteyen, henüz yavan ve basit olsa da, ilk kişi xenophones olmuştur. güzelin ne olduğu sorusunu sokrates’ten anılar adlı eserinde irdeler. xenophanes’in sözlerinden çıkarılacak sonuç ilkin güzelin bir kavram olduğu ve anlamını belli bir tanımda elde ettiği, ikinci olarak güzel ve iyinin birbirine bağlı oldukları hatta aynı şey olduklarıdır. (9)ancak platon öncesi felsefe için “ti esti to kalon?” (güzel nedir?) sorusu ile karşılaşmayı ummak bir hayal olacaktır. çünkü platon öncesinde bu sorunun sorulabileceği metafizik ortam oluşmamış bulunuyordu. platon ise yaşadığı her düşünme döneminde bu soruyu yeni baştan ele almıştır. güzel kavramı platon’un büyük hippias diyaloğunda ilk kez irdelenmiştir. fakat büyük hippias diyaloğu sokratik diyalogların ortak özelliği olarak sonuçsuz bir şekilde sonlanmıştır. yine de bize kendiliğinden güzel ile tek tek güzel olan şeylerin ayrımını verebilir.(10) “iyi”, devlet’te her türlü varlık ve bilginin nihai kaynağı ve aynı zamanda dünyanın son ereği olarak güneşe benzetilir.(11)
yaşlılık döneminde pythagorasçılığın etkisine giren platon güzeli matematiksel olarak tasvir etmeye yönelir.
aslında platon’un sanat ile ilgili görüşleri devlet’in ııı. ve x. kitaplarında daha ayrıntılı olarak yer almaktadır ancak şölen diyaloğu da sanata dokunur. şölen’de platon’un sanat ve sanatçıya tavrı olumludur. sanatçı değerli ve toplum için yararlı bir kişidir. yaptığı etkinlik de hafife alınmaz. sanatçılar eros’un kılavuzluğu altında adım adım yükselerek halis güzelliğe erişerek onda doğururlar. sanat, bu bakımdan poietik yani yaratma ile ilgili bir etkinliktir. (12)
ancak devlet’in x. kitabında karşılaştığımız sanat belirlemesi böyle derin bir anlamdan çok uzaktır. ve platon’un çizgi analojisi adını verdiğimiz bilgi çeşitlilik sistemi de bu tabanda hazırlanmıştır. en alt bilgi türünün nesnesi olarak sanat ürünleri gösterilir.
devlette sanat “sanı”, “aldatma”, “taklit” anlamlarının yüklendiği mimesis olarak anlaşılır. ancak mimesis’i “temsil” olarak çevirmek belki de daha doğru olacaktır. sanat bize görüntüyü gösterir, gerçeği değil. üstelik ideaların kopyası olan fenomenlerin de kopyası olduğu için, bilgi açısından, en değersizdir. benzetmecilik, taklitçilik akla dayanmadığına göre sanat bizim taşkın yanımızdır, sanatı yönlendiren yeti duygu ve sanılarımızdır. (13) sanat’ın insanın taşkın yanı ile ilgilenmesi durumunu en genel anlamda duyguculuk ile benzeştirebiliriz.
“duyguculuk evrensel gerçeklik diye tanımlayabileceğimiz klasikliğin tükendiği yerde ortaya çıkmış olan ve aşırı bireyci tutumuyla tanınan sanat anlayışıdır. duyguculuk bir akım olmaktan çok bir kavrayış biçimidir. alman aydınlanmasının getirdiği kuralcı ve usçu bakış açısını yıkmaya yönelen aydınlar bir tür zincirleri kırma devinimi başlattılar. bu insanlar özellikle jean-jacques rousseau’nun etkisinde usun yerine gönül’ün, nesnelliğin yerine öznelliğin geçerli olmasını istediler.”(14)
platon, sanatı mimesis algılamakla, sanatı bir bilgi meselesi olarak ele alır. sanat, yetkinlikten uzak, doğruluktan yoksundur. devlet, akla dayanan bir düzen içermelidir. oysa sanatın temelinde duygu ve heyecan bulunur. bu nedenle devlet düzeninde sanat yer almamalıdır.
khaos ve düzen zıtlığı, sanatın devlet ile ilgili alın yazısını belirlemiş olur: sanatın devletten kovulması gerekliliği. (15) ancak platon duygu ve heyecana dayanan sanata karşıdır, mutlak sanata değil… sanatı top yekün kötülediği ve kovduğu söylenemez. gerçek sanat, toplumsal sanattır. bir akıl ve erdem devletinde ancak toplumsal sanat ve şiir yer alabilir. gerçek şiir, toplumsal bağı ve dayanışmayı güçlendirmelidir. mitoslarda tanrıları insan biçimci, birbiriyle boğuşan kavga eden figürler olarak göstermek tanrılara olan saygıyı azaltacaktır. yasaklama ve sansür müziğe de konulur. müzik akla dayanmalı ve ahlaki bir etkinlik olmalıdır. bu nedenle platon, müziğin makamlarını sınırlar. iki çeşit makama izin verir; biri cesareti ve savaş ruhunu canlı tutan dor müziği, diğeri ağırbaşlı ve ölçülü phrygia müziği.(16)
(bu düşüncenin evrilmiş, abartılmış, yanlış anlaşılmış halini, günümüzde de sanata karşı yapılan saldırıda görebiliriz. özellikle resim ve heykel gibi plastik sanatların yaradana karşı gelmek olduğunu savunan ve bu sanat dallarını değersizleştirmeye çalışan bir kesim ne yazık ki “inandıkları” dini yanlış anlamış olmaktan dolayı bu yanılgı içindelerdir...)
ancak martin heidegger, mimesis olarak düşünülen sanata bir karşı çıkış yapar ve der ki:
“eğer biz, eserleri kendi dokunulmamış gerçeklikleri açısından görür ve bunu kafamızdaki bazı hazır düşüncelere uydurmazsak, görürüz ki, eserler de tıpkı nesneler gibi vardırlar.”… “bütün sanat eserlerinin nesnesel bir yönü vardır.” (17)
örnek olarak van gogh’un köylü pabuçları adlı resmini ele alır. bu resimde bir çift ayakkabıdan başka bir şey olmadığını mekansal olarak bir şey öğrenemediğimizi söyler ve ekler: “bu araç yardımıyla ekmeğin güveni, sıkıntıyı atmanın verdiği dile getirilemez sevinci, doğumun verdiği çalkantı ve ölüm tehdidindeki titremenin şikâyetsiz korkusunu hissederiz. … bütün bunları biz, belki yalnızca resimdeki ayakkabıdan çıkarıyoruz.”
yani o ayakkabılarda bir yaşanmışlık vardır. bu yaşanmışlık sanat eserini gerçek yapan şeydir.
“van gogh’un resmi hakikatte aracın yani bir çift çiftçi ayakkabısının açılımıdır.” (18)
sanatın gerçekliği ya da bir kopya oluşu tartışması ile ilgili, sanatçının bir mesajı, bir derdi, anlatmak istediği bir düşüncesi olması gerektiği çıkarımını yaparak da vinci’den bir alıntı ile konuyu sonlandırmak istiyorum: “mantığını kullanmaksızın sadece pratiğine ve gözüne dayanarak resim yapan ressam, o nesnelerin varlığının bilincine varmaksızın önüne konan her şeyi kopya eden bir ayna gibidir.”(19)

1 antik çağ’da yabancı fenomenolojisi” isimli yazıda incelenecektir.
2 murdoch,ıris, ateş ve güneş-platon sanatçıları niçin dışladı?, ayrıntı yay, s 48
3 tunalı, ismail, grek estetiği, remzi kitabevi, s:33
4 tunalı, ismail, grek estetiği, remzi kitabevi, s:35
5 timuçin, afşar, a.g.e, s:56
6 murdoch, ıris, ateş ve güneş-platon sanatçıları niçin dışladı? ayrıntı yay, s 47
7, timuçin, afşar, sorularla estetik kitabı, bulut yay. s:11–12
8 peters; e. francis, antik yunan felsefesi terimleri sözlüğü, çev: hakkı hünler, paradigma yay, s:176
9 tunalı, ismail, grek estetiği, remzi kitabevi, s: 23
10 tunalı, ismail, a.g.e s:31
11 zeller, eduard, grek felsefesi tarihi, çev: ahmet aydoğan, say yayınları, istanbul, 2008, s:205
12 tunalı, ismail, a.g.e s:71
13 tunalı, ismail a.g.e s:83
14 timuçin, afşar, sorularla estetik kitabı, bulut yay. s:29
15 tunalı, ismail a.g.e s:88
16 tunalı, ismail a.g.e s:94
17 heıdegger, martin, sanat eserinin kökeni, de ki yayınevi, s:11
18 heıdegger, martin, a.g.e. , :s 26–29
19 editör:h. anna suh, leonardo’nun defterleri, arkadaş yayınevi, s:18
devamını gör...
akıllı konuşur çünkü söylemek istedikleri vardır,aptal konuşur çünkü kendini bir şeyler söylemek zorunda hisseder. demişliği de vardır.
devamını gör...
ıdealar kuramının babası ve sokratesin öğrencisi ve aristoteles'in öğretmeni olan platon, gerçekliğin mevcut dünyada bulunmadığını öne sürer.

mevcut dünyadaki şeyler gerçekliğin bulunduğu idealardan pay alır. birçok kaleme kalem dediğimiz halde birbirlerine benzememeleri ama kalem olarak kabul edilmelerinin sebebi hepsinin "kalem" ideasından pay almış olmasıdır. ancak kalemin ne olduğunun cevabı kalem ideasından mevcuttur.

kuramını meşhur mağra alegorisi ile açıklayan platon mevcut olan her şeyin, her kavramın idealarda gerkekliği olduğuna inanır. sadece nesneler değil bağımlıları ve duygular da buna dahildir.
devamını gör...
sokrates'in öğrencisi.

hocasını millete salça olacak şekilde sağa sola sataştırarak vücuda getirdiği devlet kitabıyla idealarını evrene serpiştirmiştir. mesela adalet hakkında konuşurken "her hâkimiyet biçimi de yasaları kendi çıkarlarına uyacak biçimde çıkarır. demokraside demokratik yasalar, tiranlıkta tiranca yasalar çıkarılır, vesaire. bu yasaları koyarken yönetici konumunda olanlar, kendi çıkarlarına olan bu yasaların halkın da çıkarına olduğunu öne sürerler. bu yasaları ihlal edenleri de yasaya ve adalete karşı geliyor, diye suçlu bulurlar. yani, sokrates efendi, demek istiyorum ki, her devlette adil olan, aynıdır: kurulu hükümetin çıkarına olan şey adalete, hakka uygundur. buradan da mantığımızı ilerleterek şu sonuca varabiliriz: güçlü olanlar hükümet koltuğunda oturma kabiliyetine sahip olduklarından, onların çıkarına olan şey adildir." der.

bir insan 2500 yıl önce konuşup da hala haklı olabilir mi? sorusunun olumlu cevabıdır.
devamını gör...
"bu ölmüş, bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat olmak daha hoş gelir bana...”
devamını gör...
öğretilerinde en önemli hususlardan birisi biçim kavram'ıdır; günlük dünyamızın dışında olan bu biçimler, zamansızdır, hareketsizdir ve mutlak gerçeklerdir. gerçek bilgi ancak, biçimlerle ilgili bilgi olabilir; duyularımız ise bize sadece bir fikir veya hayal verebilirler.
devamını gör...
nedense sevmediğim yunan filozofu. nedense adama gıcık kaptım, eminim o da yaşasaydı beni sevmezdi. platon, yakışıklı, zengin bir aileden olan bir adamken, sokrates'ten etkilenir* ve onu dinlemeye başlar, 1 dinler, 2 dinler, 3 dinler ve sokrates ölünce onunla ilgili anılarını yazmaya başlar. platon, sokrates ile ilgili devlet kitabını yazdıktan sonra* farklı bir ülkeye gider ve orda ütopya devletini kurmaya çalışır. başarısız olur, üstüne bir de ülkeden kovulur. daha sonra, atina'ya dönmez. bu arada sokrates ölünce platon da sanırsam 28 yaşındadır yani gençtir. neyse işte 40 yaşına kadar gözden uzak bir şekilde yaşar daha sonra da atina'ya geri döner. tabii artık atina eski atina değildir, gençler falan platon'u dinler ve aha bu adam biliyo da konuşuyo derler ve ona saygı beslerler ve platon da tarihe geçer.
devamını gör...
sorgulanmayan bir hayat yaşamaya değmez.


sadece ölüler savaşın sonunu görmüştür.
devamını gör...
asıl adı aristokles'tir. yaşamı, yunan kent devletinin gerileme dönemine rastlar. bu sebepten olsa gerek başarılı olduğu sporu bırakır ve yunan kent devletinin gerilemesinin sebeplerini araştırıp kurtarma yollarını aramaya yönelmiştir.
heros akademikos'un mezarı yanında bir arsa satın alıp burada felsefe dersleri vermek için bir okul açar. akademi'nin isim kökeni buradan gelir.

hocası sokrates'in eşitsizlikçi düşüncelerini -bilgelerin yönetimi düşüncesi- geliştirmiştir. (sokrates toplumu halkın çoğunluğu değil, bilgili ve erdemli bir azınlığın yönetmesini ister.) akademia'da, ya filozoflar kral olmalı ya da krallar filozof olması düşüncesinden hareketle, ileride toplumun başına geçebilecek filozof yöneticiler yetiştirmeye çalışmıştır. buradan da anlaşılacağı üzre platon'un odak noktası siyaset felsefesidir. genel felsefesi, siyasal görüşlerini desteklemek için bir araçtır.

toplumu filozofların yönetmesi gerektiğini düşünen platon, görüşünü temellendirmek amacıyla aklın üstünlüğünü, felsefe düzeyinde açıklamaya çalışır; buna varlığı nesne (madde) ve idea (düşünce) olarak ikiye ayırmakla başlar. buna mukabil, evreni de, duyularla kavranan "nesneler evreni" ve akılla kavranabilen "idealar evreni" olarak ikiye ayırır. gerçek evrende idealar bulunur; nesneler evreni, idealar evreninin kötü bir kopyasıdır. bildiğimiz mağara alegorisi yani, sonra simülakrlar ve simülasyon ve matrix... swh (zamanda müthiş sıçramalar yaptım sanki) idealar yalnızca nesnel karşılığı olan şeylerden ibaret değildir. nesnel karşılığı olmayan adalet, eşitlik, özgürlük gibi idealar da vardır; en tepede tanrı ile özdeşleşmiş "iyi ideası" bulunur.

bilgi felsefesinde ise akıl ile elde edilebilen bilgiye episteme, duyularla elde edilen bilgiye de doksa adını vermiştir. episteme ruhun idealar dünyasında edindiği bilgidir.

platon görüşlerini toplumu yönetecek olanların, dünyanın gerçek olmayan bilgisine yani doksa'ya sahip olan halkın değil, aklı kılavuz edinip episteme'ye ulaşabilen kişilerin yani filozofların içinden seçilmesini ister.

tüm bu fikirlerini diyaloglar'ında, hocası sokrates'in ağzından anlatmıştır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"platon" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim