saime sinan
başlık "mercimek çorbasını protesto eden kellepaçacı" tarafından 08.07.2021 16:03 tarihinde açılmıştır.
1.
dinenilesi duru bir sese sahip 11 nisan 1927'de doğan ve 11 nisan 2008'de vefat eden büyük sanat müziği sanatçısı. şimdi alıntılar.
saime sinan 1927 yılında istanbul’da küçükpazar semtinde hacıkadın muhitinde dünyaya gelir.ilkokulu süleymaniye ilkokulunda devam eder.müziğe ilgisi bu küçük yaşlarında başlar.evden okula,okuldan eve dönerken pencerelerden akseden bir müzik parçası işittiğinde, birden bire durur,başını yana çevirip gözlerini kaydırarak,tüm dikkatini bu müziğe verirdi.eve geldikten sonra da kulağı hep radyodaydı.radyo yayını başladığında koşarak radyo önüne çöker ,hoparlörden dökülen şarkıları adeta içer gibi zevkle dinlerdi.
“o zamanlar ‘karnım sancıdı’ diye bir şarkı moda idi.evde taklitli olarak hep bunu söylerdim.sonra mektebe devam edip ilkokulu bitirdim”
babası sesi güzel olmasına rağmen musiki ile sadece dinleyici olarak ilgilenmişti.anne ve babasıyla 19 yaşına gelene kadar birlikte yaşar.aradan geçen bu yıllarda,kulağı ve ruhunu daima musikiye verir. musiki çevresinde yetişmemesine rağmen,çok çalışarak,sesini kullanmayı öğrenir.1946 yılında kendisini musiki camiasını kabul ettirecek radyo sınavına girip kazanmayı başarır.ankara radyosu’nun ikinci kuşak sanatçılarından olan sanatçı beş yıl süreyle burada koroda solo programlarında yer aldı. özellikle behiye tetiker ve berrin erbay ile birlikte yaptığı “üç solistten şarkılar” isimli programda adını duyurur.haftanın belli günlerinde bu üç sanatçı yıllarca programlar icra ederler aynı zamanda hergün öğleden sonra radyodaki derslere devam ederlerdi.bu şartlarda çabalayıp kısa süre içinde kendini kabul ettirdi.
“istanbul’da radyoya giriş müsabakası açılmıştı.bundan bir müddet evvel bir ermeniden aldığım bir musiki dersinden cesaret alarak ben de bu imtihana girdim.ama yinede radyoya gelinceye kadar hiç kimsem,hiçbir öğreticim yoktu,şaşmayın ben kendime hoca oldum,kem hocaydım hem talebe…ankara radyosu için istanbul’da açılan müsabakaya girerken,bir tarafım talebeliğim heyacandan ve korkudan titriyor,bir tarafım hocalığım beni durmadan teşvik ediyordu.kazandıktan sonra hem iftihar duydum,hem zevk hem sevinç…”
ankara radyosu sınavını kazanmasıyla bir başına ankara’ya gelen sanatçı bir süre o yılların ünlü sanatkarı sabite tur hanımın evinde kalır.
“yalnız başıma ankara’ya gelerek çalışmaya başladım.hiç unutmam ilk mikrofon karşısında söylediğim ‘bir dert gibi akşam’ şarkısından sonra tuhaflaşmıştım.fakat korkudan doğan bir heyacan değil;zevkten doğan bir heyacan.zira mikrofon karşısında okumaya bayılıyorum.konserlerde de okumayı severim ama devamlı olarak asla.bana çok güç gibi geliyor.bestekarlardan dede efendi ve şevki bey’in eserlerini okumayı çok severim.piyasa şarkılarıyla da ilgilenirim mesala şu sıralar ‘gözü ceylan gözüdür’ şarkısı aklıma geldi ki,en ziyade sevdiklerimden biri de budur.” ne zaman dinlesem hüzünlendiğim şarkı ise acemaşiran ‘bin cefa görsem ey sanem senden’ isimli bestedir.”
ankara radyosunun ciddi ve disiplinli bir eğitim anlayışı içinde yetişen sinan; mesud cemil,ruşen kam ve ahmet refik sevengil gibi büyük sanat insanlarından feyz alır.
güzel iri gözleri,siyah uzun kaşları ,1.60 boyu ve ince yapılı zarif görüşü ve kendine has okuma tarzıyla hayranlarınca merak edilen sanatkar kısa sürede radyonun takip edilen sesi olur.özellikle erkek hayranlarından her gün onlarca mektup almaktadır.işte çok temiz duygularla yazılmış,belki içeriği günümüzde tuhaf karşılabilecek mektup örneklerini satırlarımıza aktaralım…
çankırı’dan bir bey yazıyor:
“saime hanım,
her türlü sinsi menfaat ve marazi düşüncelerden azade olarak yalnız ve yalnız hayranlık hislerime tercüman olan bu mektubum sizi üzüp muhtelif düşüncelere sevketmesin.nihayet takdir eden bir kimsenin çok samimi duygularının bir tezahürü olarak kabul edin
öyle bir iş alem yaratıyorsunuz ki koskoca dış alem orada ne yer,ne zaman bakımından hiç bir tahdide uğramadan akisler yapıyor.dün yine böyle bir alem yarattınız.zannederim nihavent olacak ‘ben buy-i vefa beklerken’ diye başlayan şarkıyı okurken kendi kendime ,ne olursa olsun bu bayana mektup yazacağım.her ne kadar kendisini tanımıyorsamda hayranlık hislerimin taşmasına engel olamayacağım dedim ve bu satırları yazıyorum.”
bir başka mektup örneği
“sesinizin beni maziye sürükleyen derinliklerinde kalbimin sesini dinledim ve o seste bir ömür ve bir hayat buldum.öyle bir alem ki,tabiatın yeşil dekorlarla süslediği,pembe renklerle bezettiği eşsiz güzelliklerin ilahi manzarasını o seste buldum ve sizi kendimden ayrılmaz bir bütün olarak benliğimde şiddetle ihtiyaç hissettim.bilhassa güzel bir ses,benim için en büyük bedii zevktir.işte saime hanım sizi bunun için sevdim.sizi mütemadiyen rahatsız ettiğim için özür dilerim.bugün ankara’ya gelmekle beraber sizin konserinizi dinlemek saadetinide buldum.size büyük bir istirhamda bulunacağım.müsait bir zamanda sizinle görüşmek istiyorum.size tevdi edilecek bir hatıra da üzerimde bulunmaktadır.bunu kabul lütfunda bulunacağınızdan zaten şüphe etmiyorum.şayet bir mahzuru yoksa cuma günü saat 18.30 da sizi büyük sinemadaki pastanede bekleyeceğim"
saime sinan,istanbul’dan gazinolardan gelen tekliflere olumlu bakınca sahnelerde yer almaya başlar. saime sinan’ın ses volümü geniş, güçlü soprano sesinin rengi çok zevklidir. bu yıllarda hem sanatkarlar hem dinleyicilerde belli bir kalite anlayışı vardı.saime sinan’da günün sevilen moda şarkılarına programlarda yer alsa bile program düzeyine ve detay düzeyine hep dikkat etmişti.
“hayatımın en heyacanlı dakikaları ne zamandı derseniz,radyo imtihanı ve dün gece kristaldeki ilk konserim…bu gibi yerde halkın önünde ilk defa çıkıyordum.heyacanımın tabii idi.neyse fazla heyacan muvaffakiyetime mani olmadı.düşünün ki beni bu ilk gecemde dinleyenler arasında ,başlarında ankara radyosu program müdürü hikmet münir’de vardı.”
istanbul’a gelmesiyle beraber gazinolarda sahne almaya başlayınca radyo idaresinin aldığı prensip kararı gereği bir sene radyoda okuyamaz.mesut cemil beyin hoşgörüsü ile muzaffer-mefharet birtan ve radife erten gibi sanatkarlarla beraber istanbul radyosunda neşriyatlara 29 mart 1952 cumartesi günü tarihi itibariyle yeniden başlar.
saime sinan ağır başlı,etliye sütlüye karışmayan,doğruluğuna inandığı şeyi söylemekten ve yapmaktan çekinmeyen bir sanatkardı.dedikodu yapan ve yapmacık tavırlı insanları sevmezdi.sinemayı özellikle aşk filmlerini izlemeyi çok severdi.dikiş ve örgü bilen,iyi yemek yapabilen bir ev kadınıydı.üstüne yakışanı giyer beyaz ve tirşe renkli kıyafetleri seçerdi.son derece nüktedan biriydi.arkadaşları ile beraberken beş yaşındaki bir çocuk taklidi yaparak elini ağzına götürerek ağlamaya başlar ve yanındakileri güldürmeyi başarırdı.
her yılın haziran ve ekim ayında gazinolar ve gazinodaki sanatçılar arasında büyük bir rekabet yaşanırdı.iyi dost oldukları bilinen birçok sanatçı bu rekabet sırasında kıyasıya rekabete girer,bazen birbirlerine darıldıkları çekişmeler olurdu.bu hadiselerden birinde perihan altındağ sözeri’yi müşkül durumda bırakmak için sabite tur,hamiyet yüceses ve radife erten birlikte hareket eder ve perihan altındağ’ın görev aldığı gazinolara ve konserlerine gitmezler.ancak ortalığı kasıp kavuran ‘her yer karanlık’ şarkısı ortaya çıkınca bu sefer hamiyet yüceses ile radife erten’in arasının açılmasına sebep olur.saime sinan’ın çalıştığı gazinonun patronu bu şarkıyı saime sinan’ın da okumasını istemez ve yasak koyar.ancak gazino izleyicisinden diğer sanatkarların programında olan şarkıları okuması için yoğun talepler gelmektedir. yine bir programı sırasında sahnede şarkılarını okuduktan sonra izleyicilerden gelen istek 'baharın gülleri açtı' şarkısını okumak istediğinde, saz takımı bu şarkıda kendisine eşlik etmez.içlerinden biri ‘bu şarkıyı okuma felanca hanım okuyor zaten’ der.saz takımı sahneyi terk edince, bu müşkül durumda şarkıyı sazsız olarak yorumlar.ancak ertesi gün gazinoyu terkeder.
bu sıralarda nişanlandığı tiyatro sanatçısı vahit öz gibi bir sanatçı için ise istanbul tiyatroları tatmin edici olmayacağından saime sinan; istanbul’da çalışmama kararı alır ve çift anadolu turnelerine çıkarlar. vahi öz ile olan evlilik dönemi uzun sürmeyecektir.bunda sinan’ın son derece sinirli olan tabiatı etkili olduğuna dair yazılar basında yer alır.
istanbul kapalıçarşı yangını ile zarar gören felaketzedeler için yardım kampanyası başlatıldığında şan sineması sahibi turgut demirağ geliri felaketzedelere bağışlanacak bir türk müziği konseri düzenlenirse salonunu severek ücretsiz açarak katkıda bulunabileceğini belirtir.konser gerçekleştirilir ve saime sinan,hamiyet yüceses,sabite tur,mefharet yıldırım,şen kardeşler,ahmet üstün,balarıları,ismail dümbüllü ve topluluğu,kadri şençalar ve arkadaşları konserde yer alır.saime sinan’ın hayır işlerinde hep yardımcı olduğunu basında çıkan haberlerden öğreniyoruz.
bu yıllarda sanatçı birkaç film yapımında yer alır.sanatçı 1954 yılında suavi tedü’nün yönetmenliğini yaptığı leylaklar altında isimli filminde şarkıları seslendirir.
1955 yılında ise sanatçının rol aldığı “ebediyete kadar” filminin yönetmenliğini turgut etingü üstlenir.metin bükey’in müziklerden sorumlu olduğu filmde sanatçı şarkılarda seslendirir.filmin senaryosu ziya şakir sado’dan alınmıştır.
1956 yılında ise rol aldığı diğer filmi “hayat sokaklarında” filminin yönetmenliğini ve müziklerini ise baki çallıoğlu üstlenir.
sanatkar bu yıldan sonra serbest çalışma hayatına atılır.önce ankara esenpark,dörtyol aile bahçesi ve gençlik parkı’nda sonradan majestik gibi mekanlarda yer alır.sonra ise istanbul’da taksim’de maksim,gar gazinosu,beyoğlu’nda cumhuriyet gazinosu ve yenikapı çakır ve tepebaşı gibi gazinolarda yer alır.
tepebaşı gazinosu günlerine ait bir afişte sabite tur,radife erten,süheyla panseler,ayten arıkan(alpman),celal tokses,tahsin karakuş gibi isimlerle sahneyi paylaşır.tepebaşı’nda bu seslere eşlik eden sazendeler arasında ise nubar tekyay,hakkı derman,şükrü tunar,ahmet yatman,kadri şençalar gibi usta isimler vardır.
çanakkale’de hayatını kaybeden aziz şehitlerin anısına bir anıt dikilmesi gündeme gelir ve gerekli olan yaklaşık 1,5 milyon liranın toplanması için yardım kampanyası düzenlenir.bir çok kurum ve kuruluş yardıma katılırken,bireysel yardım olarak en fazla bağışı gerçekleştiren saime sinan 7500 lira vererek katkıda bulunur:
“muhtelif masraflarımdan kısabildiğim kadar kıstım ve ayırdığım miktarı şehitlerimizin abidesine vermeyi bir memleket hizmeti saydım.bu miktarın çok küçük bir yardım olduğunu biliyorum.halen bir yerde çalışsaydım,sesimle de kampanyaya ayrıca yardımda bulunmak isterdim” şeklinde konuşur.
bu sıralar plak çalışmaları yapar. radyo ile ilgisini tamamen kesmez ve arada istanbul ve ankara radyosunda dışarıdan solist olarak programlara katılır. ankara’da 1962 yılından itibaren lunapark,köşk ve göl gazinolarında sahne alır.izmir’de ise akasyalar ve göl gazinolarında sahneye çıkar.
4 ağustos 1963 tarihinde saime sinan’ın ve saz arkadaşlarının içinde bulunduğu taksi yol kenarında duran bir kamyona çarpar.kazada hafif yaralanan sanatçı bir gece hastanede tutulur.
saime sinan’ın bu gazino günlerinde kıskanç olduğuna dair birçok şey anlatılmıştır.bunlardan birinde henüz ilk gençlik yıllarındaki parla şenol saime hanım ile yaşadığı şu hadiseyi anlatıyor:
“sene 1967. izmir fuarı sırasında, göl gazinosu’nda ilk kez sahneye çıkacağım... anlaşmamızı da benim “assolist” olarak çıkmam üzerine yapmış babam...! oysa o dönemde “gazino” denen yerlerde assolist olarak bir türk sanat müziği solistinin çıkması adetten...ilk gece geliyor. benim bütün kostümlerim hazır. sahnede “üsküdar’a gider iken..” şarkısını söylerken, yaşmaklı, şemsiyeli bir istanbul hanımefendisi kıyafeti giyeceğim... kovboy şarkısı söylerken kovboy kıyafeti, “espanola” şarkısını söylerken de, ispanyol kıyafeti... her ne kadar müzik eğitimi almış biri isem de, sinema’daki şöhretim dolayısı ile sahneye çıktığım için, sesimden çok görsel ögeleri kullanmam gerektiğini düşünmüşüz doğal olarak...
sahneye çıktım, ilk şarkı bitti, alkış gırla gidiyor. keza ikincisi de öyle. üçüncü şarkıda mikrofonun sesi gitti... bağıra bağıra şarkıyı söylemeye çalıştım... arıza giderilir diye bekleme süresi yaratmak için orkestra çalarken ben dansettim... ses ara ara gidip geliyordu sürekli. şarkı aralarında kostüm değiştirmek için kulise girdiğimde hüngür hüngür ağlıyor, sahneye çıktığımda gülücükler dağıtıyordum. son şarkımdan sonra içeri girdiğimde, babamı ses teknisyenini boğazlarken buldum... meğer gazinodaki türk sanat müziği solisti olan saime sinan, sesçiye para vererek, mikrofonları bozdurmuş...!
sebep mi? sebep saime sinan’ın da bir “ispanyol kostümü” olması imiş! tabi bir de benim en son çıkmamı hazmedemedi sanırım...
zaten 2 gün sonra sahneye çıkış sıramı daha önceye aldırdık. çünkü beni izlemeye genellikle çocuklu aileler geliyordu. ben en son çıkınca saat yarıma bire doğru sahne alabiliyordum ve çocuklar uyuya kalıyordu.
işte, o eğlence dünyasının kulisleri böyle olaylarla doludur. koca kadın, küçücük bir çocuğu kıskanır, sabote ettirir...”
saime sinan ile ilgili basında özel hayatına dair pek dedikodu duyulmamış,kendisi de ortalıklarda pek gözükmemiştir.9 şubat 1968 tarihli foto magazin dergisinde sanatçı ile ilgili şu satırlar yer alıyordu:
“saime sinan adı şarkılara karıştı önce.güzel gözleri için şiirler yazıldı.sonra politik bir kadın.londra uçak kazası listesinde adı geçti.oysa,o günlerde saime sinan,bağlarbaşı’nda bir genç ile sevişiyordu…politika ile hiç ilgisi bile yoktu.derken bir gün sahnede şarkı söyleyen saime sinan’a bir çelenk gönderildi.sevgilisi çiçekçiler kapanınca,bir mezarlıktan çaldığı çelengi saime’ye uzattı.şimdi saime sinan,yeni bir evliliğin arifesinde bulunuyor ve hiç ‘dışarıya’bile çıkmıyor.”
saime sinan’ın annesi türk halk müziği sanatçısı ali ekber çiçek’in halası olmaktadır.henüz 11 aylık bebekken erzincan depreminde babasını kaybeden çiçek,istanbul’a geldiğinde halasını bulur.onu radyoya götürüp muzaffer sarısözen’e emanet eden saime sinan’ın annesidir.
saime sinan her zaman assolist olarak sahneye çıkmıştı.sahneye çıktığında çatal-bıçak ve tabak sesine asla tehammülü yoktu.genelde sahnede koyu renkleri tercih eder özellikle siyahlara bürünürdü.çok güzel makyajıyla kıyafetini tamamlardı.sahnede başarılı kadınlara karşı zaafı olan zeki müren söz konusu saime sinan olunca yorum yapmaktan kaçınır ona karşı rekabete girmekten çekinirdi.gerek sahnede,gerek plaklarında ve radyo konserlerinde saime sinan’ın sesinden hafızalara silinmiş birçok eser hayat bulmuştu:
inan inan ki kimse,gel ey denizin nazlı kızı,bülbülün çilesi,bir rüzgardır gelir geçer sanmıştım,sesinde şarkısı aşkın,menekşe gözler hülyalı,yıldızlı semalardaki haşmet…bu şarkılardan sadece bazılarıdır.
mefharet atalay-behiye tetiker(aksoy) -saime sinan
sadun aksüt sanat yaşamı boyunca yaşadığı anılarını aktardığı ‘alkışlarla geçen yıllar’ kitabında saime sinan ile ilgili şunları yazmıştı:
“…saime pire için yorgan yakan cinsinden son derece sinirli bir kadındı.pek ortalıklarda gözükmezdi ve onun içindir ki dedikodusu olmamış gibidir.sinirli oluşundan öyle herkesle uyum sağlayacak bir kişi değildi.en ufak bir şeyden büyük bir olay yaratırdı.bu yüzden de sahne hayatı çağdaşları kadar uzun sürmedi.hatta kısa sürdü diyebiliriz.ben kendisiyle çalıştım.sahnede ciddi bir okuyucuydu.ancak çok asabi bir tabiata sahip olduğu için geçimsizliği de had safhadaydı.radyoda okuduğu zaman çok fevkaladelikler yaratırdı sesiyle.çok yazık oldu,erken solan bir çiçek gibi kaybolup gitti.
uzun yıllar sonra kendisine rastladım.hala güzelliği yerindeydi.yine de konuşurken sinirli idi.boynunun sol tarafında bir yara izi,bir ameliyat izi,bir bıçak yarası gibi bir işret vardı.o sebeple de resim çektiriken sol tarafını hiç göstermezdi.’taş plaktan bugüne’ adlı programı sunarken saime sinan’ı da buldum ve ona çok rica ettim.fakat dil dökmelerim boşa çıktı.gelmedi.şunu da söyleyeyim ki okumaya okumaya epey ürkekleşmiş olduğunu farkettim.mikrofondan ve dinleyici karşısına çıkmaktan çekiniyordu.üzülmüştüm.gerçekten iyi bir okuyucu,iyi bir solistti.şimdilerde gazinolarda assolist olarak geçinenler var ya,saime’nin eline su dökemezlerdi.çağdaşları,hatta kendisinden çok büyük bir ablaları hala okuken,saime’nin ismini dahi çok kişinin bilmemesi inanın musikimiz için esefle anılacak bir olaydır.”
hem yaş olarak hem ses olarak sahneyi ve radyoyu bırakacak yaşta olmamasına rağmen çok erken sahnelerden çekilir.televizyondan basından uzak durduğu yıllarda kendini adeta unutturur.vefat ettiği 11 nisan 2008 tarihinde ölümüyle ilgili gazetelerde haber bile yayınlanmaz.vefatıyla beraber saime sinan’da günümüzün bizi yalnızlaştıran tüketim çağında unuttuğumuz değerlerin arasına katılır. saime hanımdan geriye yalnızca arşivcilerin elindeki plakları ve radyo konserlerinden örnek arşiv kayıtları kaldı.sanatçı ile ilgili eski kayıtlarından oluşan bir albüm çalışması henüz yapılmadı.dileyenler; türk müziği severlerin paylaştıkları youtube videolarından sanatkarı dinleyebilirler.
saime sinan 1927 yılında istanbul’da küçükpazar semtinde hacıkadın muhitinde dünyaya gelir.ilkokulu süleymaniye ilkokulunda devam eder.müziğe ilgisi bu küçük yaşlarında başlar.evden okula,okuldan eve dönerken pencerelerden akseden bir müzik parçası işittiğinde, birden bire durur,başını yana çevirip gözlerini kaydırarak,tüm dikkatini bu müziğe verirdi.eve geldikten sonra da kulağı hep radyodaydı.radyo yayını başladığında koşarak radyo önüne çöker ,hoparlörden dökülen şarkıları adeta içer gibi zevkle dinlerdi.
“o zamanlar ‘karnım sancıdı’ diye bir şarkı moda idi.evde taklitli olarak hep bunu söylerdim.sonra mektebe devam edip ilkokulu bitirdim”
babası sesi güzel olmasına rağmen musiki ile sadece dinleyici olarak ilgilenmişti.anne ve babasıyla 19 yaşına gelene kadar birlikte yaşar.aradan geçen bu yıllarda,kulağı ve ruhunu daima musikiye verir. musiki çevresinde yetişmemesine rağmen,çok çalışarak,sesini kullanmayı öğrenir.1946 yılında kendisini musiki camiasını kabul ettirecek radyo sınavına girip kazanmayı başarır.ankara radyosu’nun ikinci kuşak sanatçılarından olan sanatçı beş yıl süreyle burada koroda solo programlarında yer aldı. özellikle behiye tetiker ve berrin erbay ile birlikte yaptığı “üç solistten şarkılar” isimli programda adını duyurur.haftanın belli günlerinde bu üç sanatçı yıllarca programlar icra ederler aynı zamanda hergün öğleden sonra radyodaki derslere devam ederlerdi.bu şartlarda çabalayıp kısa süre içinde kendini kabul ettirdi.
“istanbul’da radyoya giriş müsabakası açılmıştı.bundan bir müddet evvel bir ermeniden aldığım bir musiki dersinden cesaret alarak ben de bu imtihana girdim.ama yinede radyoya gelinceye kadar hiç kimsem,hiçbir öğreticim yoktu,şaşmayın ben kendime hoca oldum,kem hocaydım hem talebe…ankara radyosu için istanbul’da açılan müsabakaya girerken,bir tarafım talebeliğim heyacandan ve korkudan titriyor,bir tarafım hocalığım beni durmadan teşvik ediyordu.kazandıktan sonra hem iftihar duydum,hem zevk hem sevinç…”
ankara radyosu sınavını kazanmasıyla bir başına ankara’ya gelen sanatçı bir süre o yılların ünlü sanatkarı sabite tur hanımın evinde kalır.
“yalnız başıma ankara’ya gelerek çalışmaya başladım.hiç unutmam ilk mikrofon karşısında söylediğim ‘bir dert gibi akşam’ şarkısından sonra tuhaflaşmıştım.fakat korkudan doğan bir heyacan değil;zevkten doğan bir heyacan.zira mikrofon karşısında okumaya bayılıyorum.konserlerde de okumayı severim ama devamlı olarak asla.bana çok güç gibi geliyor.bestekarlardan dede efendi ve şevki bey’in eserlerini okumayı çok severim.piyasa şarkılarıyla da ilgilenirim mesala şu sıralar ‘gözü ceylan gözüdür’ şarkısı aklıma geldi ki,en ziyade sevdiklerimden biri de budur.” ne zaman dinlesem hüzünlendiğim şarkı ise acemaşiran ‘bin cefa görsem ey sanem senden’ isimli bestedir.”
ankara radyosunun ciddi ve disiplinli bir eğitim anlayışı içinde yetişen sinan; mesud cemil,ruşen kam ve ahmet refik sevengil gibi büyük sanat insanlarından feyz alır.
güzel iri gözleri,siyah uzun kaşları ,1.60 boyu ve ince yapılı zarif görüşü ve kendine has okuma tarzıyla hayranlarınca merak edilen sanatkar kısa sürede radyonun takip edilen sesi olur.özellikle erkek hayranlarından her gün onlarca mektup almaktadır.işte çok temiz duygularla yazılmış,belki içeriği günümüzde tuhaf karşılabilecek mektup örneklerini satırlarımıza aktaralım…
çankırı’dan bir bey yazıyor:
“saime hanım,
her türlü sinsi menfaat ve marazi düşüncelerden azade olarak yalnız ve yalnız hayranlık hislerime tercüman olan bu mektubum sizi üzüp muhtelif düşüncelere sevketmesin.nihayet takdir eden bir kimsenin çok samimi duygularının bir tezahürü olarak kabul edin
öyle bir iş alem yaratıyorsunuz ki koskoca dış alem orada ne yer,ne zaman bakımından hiç bir tahdide uğramadan akisler yapıyor.dün yine böyle bir alem yarattınız.zannederim nihavent olacak ‘ben buy-i vefa beklerken’ diye başlayan şarkıyı okurken kendi kendime ,ne olursa olsun bu bayana mektup yazacağım.her ne kadar kendisini tanımıyorsamda hayranlık hislerimin taşmasına engel olamayacağım dedim ve bu satırları yazıyorum.”
bir başka mektup örneği
“sesinizin beni maziye sürükleyen derinliklerinde kalbimin sesini dinledim ve o seste bir ömür ve bir hayat buldum.öyle bir alem ki,tabiatın yeşil dekorlarla süslediği,pembe renklerle bezettiği eşsiz güzelliklerin ilahi manzarasını o seste buldum ve sizi kendimden ayrılmaz bir bütün olarak benliğimde şiddetle ihtiyaç hissettim.bilhassa güzel bir ses,benim için en büyük bedii zevktir.işte saime hanım sizi bunun için sevdim.sizi mütemadiyen rahatsız ettiğim için özür dilerim.bugün ankara’ya gelmekle beraber sizin konserinizi dinlemek saadetinide buldum.size büyük bir istirhamda bulunacağım.müsait bir zamanda sizinle görüşmek istiyorum.size tevdi edilecek bir hatıra da üzerimde bulunmaktadır.bunu kabul lütfunda bulunacağınızdan zaten şüphe etmiyorum.şayet bir mahzuru yoksa cuma günü saat 18.30 da sizi büyük sinemadaki pastanede bekleyeceğim"
saime sinan,istanbul’dan gazinolardan gelen tekliflere olumlu bakınca sahnelerde yer almaya başlar. saime sinan’ın ses volümü geniş, güçlü soprano sesinin rengi çok zevklidir. bu yıllarda hem sanatkarlar hem dinleyicilerde belli bir kalite anlayışı vardı.saime sinan’da günün sevilen moda şarkılarına programlarda yer alsa bile program düzeyine ve detay düzeyine hep dikkat etmişti.
“hayatımın en heyacanlı dakikaları ne zamandı derseniz,radyo imtihanı ve dün gece kristaldeki ilk konserim…bu gibi yerde halkın önünde ilk defa çıkıyordum.heyacanımın tabii idi.neyse fazla heyacan muvaffakiyetime mani olmadı.düşünün ki beni bu ilk gecemde dinleyenler arasında ,başlarında ankara radyosu program müdürü hikmet münir’de vardı.”
istanbul’a gelmesiyle beraber gazinolarda sahne almaya başlayınca radyo idaresinin aldığı prensip kararı gereği bir sene radyoda okuyamaz.mesut cemil beyin hoşgörüsü ile muzaffer-mefharet birtan ve radife erten gibi sanatkarlarla beraber istanbul radyosunda neşriyatlara 29 mart 1952 cumartesi günü tarihi itibariyle yeniden başlar.
saime sinan ağır başlı,etliye sütlüye karışmayan,doğruluğuna inandığı şeyi söylemekten ve yapmaktan çekinmeyen bir sanatkardı.dedikodu yapan ve yapmacık tavırlı insanları sevmezdi.sinemayı özellikle aşk filmlerini izlemeyi çok severdi.dikiş ve örgü bilen,iyi yemek yapabilen bir ev kadınıydı.üstüne yakışanı giyer beyaz ve tirşe renkli kıyafetleri seçerdi.son derece nüktedan biriydi.arkadaşları ile beraberken beş yaşındaki bir çocuk taklidi yaparak elini ağzına götürerek ağlamaya başlar ve yanındakileri güldürmeyi başarırdı.
her yılın haziran ve ekim ayında gazinolar ve gazinodaki sanatçılar arasında büyük bir rekabet yaşanırdı.iyi dost oldukları bilinen birçok sanatçı bu rekabet sırasında kıyasıya rekabete girer,bazen birbirlerine darıldıkları çekişmeler olurdu.bu hadiselerden birinde perihan altındağ sözeri’yi müşkül durumda bırakmak için sabite tur,hamiyet yüceses ve radife erten birlikte hareket eder ve perihan altındağ’ın görev aldığı gazinolara ve konserlerine gitmezler.ancak ortalığı kasıp kavuran ‘her yer karanlık’ şarkısı ortaya çıkınca bu sefer hamiyet yüceses ile radife erten’in arasının açılmasına sebep olur.saime sinan’ın çalıştığı gazinonun patronu bu şarkıyı saime sinan’ın da okumasını istemez ve yasak koyar.ancak gazino izleyicisinden diğer sanatkarların programında olan şarkıları okuması için yoğun talepler gelmektedir. yine bir programı sırasında sahnede şarkılarını okuduktan sonra izleyicilerden gelen istek 'baharın gülleri açtı' şarkısını okumak istediğinde, saz takımı bu şarkıda kendisine eşlik etmez.içlerinden biri ‘bu şarkıyı okuma felanca hanım okuyor zaten’ der.saz takımı sahneyi terk edince, bu müşkül durumda şarkıyı sazsız olarak yorumlar.ancak ertesi gün gazinoyu terkeder.
bu sıralarda nişanlandığı tiyatro sanatçısı vahit öz gibi bir sanatçı için ise istanbul tiyatroları tatmin edici olmayacağından saime sinan; istanbul’da çalışmama kararı alır ve çift anadolu turnelerine çıkarlar. vahi öz ile olan evlilik dönemi uzun sürmeyecektir.bunda sinan’ın son derece sinirli olan tabiatı etkili olduğuna dair yazılar basında yer alır.
istanbul kapalıçarşı yangını ile zarar gören felaketzedeler için yardım kampanyası başlatıldığında şan sineması sahibi turgut demirağ geliri felaketzedelere bağışlanacak bir türk müziği konseri düzenlenirse salonunu severek ücretsiz açarak katkıda bulunabileceğini belirtir.konser gerçekleştirilir ve saime sinan,hamiyet yüceses,sabite tur,mefharet yıldırım,şen kardeşler,ahmet üstün,balarıları,ismail dümbüllü ve topluluğu,kadri şençalar ve arkadaşları konserde yer alır.saime sinan’ın hayır işlerinde hep yardımcı olduğunu basında çıkan haberlerden öğreniyoruz.
bu yıllarda sanatçı birkaç film yapımında yer alır.sanatçı 1954 yılında suavi tedü’nün yönetmenliğini yaptığı leylaklar altında isimli filminde şarkıları seslendirir.
1955 yılında ise sanatçının rol aldığı “ebediyete kadar” filminin yönetmenliğini turgut etingü üstlenir.metin bükey’in müziklerden sorumlu olduğu filmde sanatçı şarkılarda seslendirir.filmin senaryosu ziya şakir sado’dan alınmıştır.
1956 yılında ise rol aldığı diğer filmi “hayat sokaklarında” filminin yönetmenliğini ve müziklerini ise baki çallıoğlu üstlenir.
sanatkar bu yıldan sonra serbest çalışma hayatına atılır.önce ankara esenpark,dörtyol aile bahçesi ve gençlik parkı’nda sonradan majestik gibi mekanlarda yer alır.sonra ise istanbul’da taksim’de maksim,gar gazinosu,beyoğlu’nda cumhuriyet gazinosu ve yenikapı çakır ve tepebaşı gibi gazinolarda yer alır.
tepebaşı gazinosu günlerine ait bir afişte sabite tur,radife erten,süheyla panseler,ayten arıkan(alpman),celal tokses,tahsin karakuş gibi isimlerle sahneyi paylaşır.tepebaşı’nda bu seslere eşlik eden sazendeler arasında ise nubar tekyay,hakkı derman,şükrü tunar,ahmet yatman,kadri şençalar gibi usta isimler vardır.
çanakkale’de hayatını kaybeden aziz şehitlerin anısına bir anıt dikilmesi gündeme gelir ve gerekli olan yaklaşık 1,5 milyon liranın toplanması için yardım kampanyası düzenlenir.bir çok kurum ve kuruluş yardıma katılırken,bireysel yardım olarak en fazla bağışı gerçekleştiren saime sinan 7500 lira vererek katkıda bulunur:
“muhtelif masraflarımdan kısabildiğim kadar kıstım ve ayırdığım miktarı şehitlerimizin abidesine vermeyi bir memleket hizmeti saydım.bu miktarın çok küçük bir yardım olduğunu biliyorum.halen bir yerde çalışsaydım,sesimle de kampanyaya ayrıca yardımda bulunmak isterdim” şeklinde konuşur.
bu sıralar plak çalışmaları yapar. radyo ile ilgisini tamamen kesmez ve arada istanbul ve ankara radyosunda dışarıdan solist olarak programlara katılır. ankara’da 1962 yılından itibaren lunapark,köşk ve göl gazinolarında sahne alır.izmir’de ise akasyalar ve göl gazinolarında sahneye çıkar.
4 ağustos 1963 tarihinde saime sinan’ın ve saz arkadaşlarının içinde bulunduğu taksi yol kenarında duran bir kamyona çarpar.kazada hafif yaralanan sanatçı bir gece hastanede tutulur.
saime sinan’ın bu gazino günlerinde kıskanç olduğuna dair birçok şey anlatılmıştır.bunlardan birinde henüz ilk gençlik yıllarındaki parla şenol saime hanım ile yaşadığı şu hadiseyi anlatıyor:
“sene 1967. izmir fuarı sırasında, göl gazinosu’nda ilk kez sahneye çıkacağım... anlaşmamızı da benim “assolist” olarak çıkmam üzerine yapmış babam...! oysa o dönemde “gazino” denen yerlerde assolist olarak bir türk sanat müziği solistinin çıkması adetten...ilk gece geliyor. benim bütün kostümlerim hazır. sahnede “üsküdar’a gider iken..” şarkısını söylerken, yaşmaklı, şemsiyeli bir istanbul hanımefendisi kıyafeti giyeceğim... kovboy şarkısı söylerken kovboy kıyafeti, “espanola” şarkısını söylerken de, ispanyol kıyafeti... her ne kadar müzik eğitimi almış biri isem de, sinema’daki şöhretim dolayısı ile sahneye çıktığım için, sesimden çok görsel ögeleri kullanmam gerektiğini düşünmüşüz doğal olarak...
sahneye çıktım, ilk şarkı bitti, alkış gırla gidiyor. keza ikincisi de öyle. üçüncü şarkıda mikrofonun sesi gitti... bağıra bağıra şarkıyı söylemeye çalıştım... arıza giderilir diye bekleme süresi yaratmak için orkestra çalarken ben dansettim... ses ara ara gidip geliyordu sürekli. şarkı aralarında kostüm değiştirmek için kulise girdiğimde hüngür hüngür ağlıyor, sahneye çıktığımda gülücükler dağıtıyordum. son şarkımdan sonra içeri girdiğimde, babamı ses teknisyenini boğazlarken buldum... meğer gazinodaki türk sanat müziği solisti olan saime sinan, sesçiye para vererek, mikrofonları bozdurmuş...!
sebep mi? sebep saime sinan’ın da bir “ispanyol kostümü” olması imiş! tabi bir de benim en son çıkmamı hazmedemedi sanırım...
zaten 2 gün sonra sahneye çıkış sıramı daha önceye aldırdık. çünkü beni izlemeye genellikle çocuklu aileler geliyordu. ben en son çıkınca saat yarıma bire doğru sahne alabiliyordum ve çocuklar uyuya kalıyordu.
işte, o eğlence dünyasının kulisleri böyle olaylarla doludur. koca kadın, küçücük bir çocuğu kıskanır, sabote ettirir...”
saime sinan ile ilgili basında özel hayatına dair pek dedikodu duyulmamış,kendisi de ortalıklarda pek gözükmemiştir.9 şubat 1968 tarihli foto magazin dergisinde sanatçı ile ilgili şu satırlar yer alıyordu:
“saime sinan adı şarkılara karıştı önce.güzel gözleri için şiirler yazıldı.sonra politik bir kadın.londra uçak kazası listesinde adı geçti.oysa,o günlerde saime sinan,bağlarbaşı’nda bir genç ile sevişiyordu…politika ile hiç ilgisi bile yoktu.derken bir gün sahnede şarkı söyleyen saime sinan’a bir çelenk gönderildi.sevgilisi çiçekçiler kapanınca,bir mezarlıktan çaldığı çelengi saime’ye uzattı.şimdi saime sinan,yeni bir evliliğin arifesinde bulunuyor ve hiç ‘dışarıya’bile çıkmıyor.”
saime sinan’ın annesi türk halk müziği sanatçısı ali ekber çiçek’in halası olmaktadır.henüz 11 aylık bebekken erzincan depreminde babasını kaybeden çiçek,istanbul’a geldiğinde halasını bulur.onu radyoya götürüp muzaffer sarısözen’e emanet eden saime sinan’ın annesidir.
saime sinan her zaman assolist olarak sahneye çıkmıştı.sahneye çıktığında çatal-bıçak ve tabak sesine asla tehammülü yoktu.genelde sahnede koyu renkleri tercih eder özellikle siyahlara bürünürdü.çok güzel makyajıyla kıyafetini tamamlardı.sahnede başarılı kadınlara karşı zaafı olan zeki müren söz konusu saime sinan olunca yorum yapmaktan kaçınır ona karşı rekabete girmekten çekinirdi.gerek sahnede,gerek plaklarında ve radyo konserlerinde saime sinan’ın sesinden hafızalara silinmiş birçok eser hayat bulmuştu:
inan inan ki kimse,gel ey denizin nazlı kızı,bülbülün çilesi,bir rüzgardır gelir geçer sanmıştım,sesinde şarkısı aşkın,menekşe gözler hülyalı,yıldızlı semalardaki haşmet…bu şarkılardan sadece bazılarıdır.
mefharet atalay-behiye tetiker(aksoy) -saime sinan
sadun aksüt sanat yaşamı boyunca yaşadığı anılarını aktardığı ‘alkışlarla geçen yıllar’ kitabında saime sinan ile ilgili şunları yazmıştı:
“…saime pire için yorgan yakan cinsinden son derece sinirli bir kadındı.pek ortalıklarda gözükmezdi ve onun içindir ki dedikodusu olmamış gibidir.sinirli oluşundan öyle herkesle uyum sağlayacak bir kişi değildi.en ufak bir şeyden büyük bir olay yaratırdı.bu yüzden de sahne hayatı çağdaşları kadar uzun sürmedi.hatta kısa sürdü diyebiliriz.ben kendisiyle çalıştım.sahnede ciddi bir okuyucuydu.ancak çok asabi bir tabiata sahip olduğu için geçimsizliği de had safhadaydı.radyoda okuduğu zaman çok fevkaladelikler yaratırdı sesiyle.çok yazık oldu,erken solan bir çiçek gibi kaybolup gitti.
uzun yıllar sonra kendisine rastladım.hala güzelliği yerindeydi.yine de konuşurken sinirli idi.boynunun sol tarafında bir yara izi,bir ameliyat izi,bir bıçak yarası gibi bir işret vardı.o sebeple de resim çektiriken sol tarafını hiç göstermezdi.’taş plaktan bugüne’ adlı programı sunarken saime sinan’ı da buldum ve ona çok rica ettim.fakat dil dökmelerim boşa çıktı.gelmedi.şunu da söyleyeyim ki okumaya okumaya epey ürkekleşmiş olduğunu farkettim.mikrofondan ve dinleyici karşısına çıkmaktan çekiniyordu.üzülmüştüm.gerçekten iyi bir okuyucu,iyi bir solistti.şimdilerde gazinolarda assolist olarak geçinenler var ya,saime’nin eline su dökemezlerdi.çağdaşları,hatta kendisinden çok büyük bir ablaları hala okuken,saime’nin ismini dahi çok kişinin bilmemesi inanın musikimiz için esefle anılacak bir olaydır.”
hem yaş olarak hem ses olarak sahneyi ve radyoyu bırakacak yaşta olmamasına rağmen çok erken sahnelerden çekilir.televizyondan basından uzak durduğu yıllarda kendini adeta unutturur.vefat ettiği 11 nisan 2008 tarihinde ölümüyle ilgili gazetelerde haber bile yayınlanmaz.vefatıyla beraber saime sinan’da günümüzün bizi yalnızlaştıran tüketim çağında unuttuğumuz değerlerin arasına katılır. saime hanımdan geriye yalnızca arşivcilerin elindeki plakları ve radyo konserlerinden örnek arşiv kayıtları kaldı.sanatçı ile ilgili eski kayıtlarından oluşan bir albüm çalışması henüz yapılmadı.dileyenler; türk müziği severlerin paylaştıkları youtube videolarından sanatkarı dinleyebilirler.
devamını gör...