1.
eğer beyin ve nörobilime meraklıysanız sizin için iyi bir yol göstericidir.
devamını gör...
2.
profesör. ayrıca kendisinin birçok kitabı da vardır.
devamını gör...
3.
önce can sonra canan serisininin cananı.
devamını gör...
4.
önceleri kendisine karşı epey önyargılı olduğum türk araştırmacı, yazardır kendisi. bazı kitaplarına okumak için şans verilebilir sanırım.
insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik nedir sorusuna şöyle bir cevap vermiştir:
--- alıntı ---
her gün en az iki kez iyi bildiğini düşündüğü bir şeye karşı nereden biliyorum diye sormaktır. eğer bu iyiliği her gün bir kere olsun yapabilirseniz bir ay sonra bambaşka bir insan olursunuz.
--- alıntı ---
insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik nedir sorusuna şöyle bir cevap vermiştir:
--- alıntı ---
her gün en az iki kez iyi bildiğini düşündüğü bir şeye karşı nereden biliyorum diye sormaktır. eğer bu iyiliği her gün bir kere olsun yapabilirseniz bir ay sonra bambaşka bir insan olursunuz.
--- alıntı ---
devamını gör...
5.
çok kaliteli bir bilim insanı. insan beyni ile ilgili mükemmel görüşleri vardır efendim. kısa özgeçmişi ise şöyle hocamızın:
dr. sinan canan 1972 yılında ankara’da doğdu. ilk, orta ve üniversite eğitimini ankara’da tamamlayarak 1995 yılında hacettepe üniversitesi fen fakültesi biyoloji bölümü’nden mezun oldu. ardından ondokuz mayıs üniversitesi tıp fakültesi histoloji-embriyoloji anabilim dalı’nda yüksek lisans, aynı kurumun fizyoloji anabilim dalı’nda ise doktora eğitimini tamamladı. bu süreçte sinirbilimleri ve deneysel epilepsi konuları üzerinde çalıştı. dr. sinan canan, 2010 yılında fizyoloji doçenti ünvanını aldı ve ankara başkent üniversitesi tıp fakültesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 5 yıl; ankara turgut özal üniversitesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 1 yıl; ankara yıldırım beyazıt üniversitesi tıp fakültesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 4 yıl öğretim üyesi olarak çalıştı. bilimsel araştırmalarını son yıllarda sinir sisteminde kaotik ve fraktal özellikler konularında yoğunlaştıran dr. sinan canan aynı zamanda kaos teorisi, karmaşıklık, fraktal geometri, doğadaki biçimler, öğrenme, lisan ve afazi, zihin ve beyin gibi konularda ülke çapında genel dinleyiciye yönelik konferans ve programlar da düzenlemektedir. dr. sinan canan’ın “kimsenin bilemeyeceği şeyler” ve değişen be(y)nim adlı kitapları da bulunmaktadır. 2013 yılında bir bilimsel anları ve araştırma merkezi olan [n]beyin‘i kurmuştur ve halen [n]beyin’de bilimsel kurul başkanlığı görevini sürdürmektedir. dr. sinan canan, bige canan ile evli; aybike, metehan ve melike canan’ın da babasıdır. sinan canan, “hayatın, tek bir işle uğraşmak için fazla uzun; insanın ise, tek bir işle ömrünü tüketmek için fazla karmaşık olduğuna” inanmakta ve bu yönde çalışmalarına elinden geldiğince devam etmektedir. kaynak .
dr. sinan canan 1972 yılında ankara’da doğdu. ilk, orta ve üniversite eğitimini ankara’da tamamlayarak 1995 yılında hacettepe üniversitesi fen fakültesi biyoloji bölümü’nden mezun oldu. ardından ondokuz mayıs üniversitesi tıp fakültesi histoloji-embriyoloji anabilim dalı’nda yüksek lisans, aynı kurumun fizyoloji anabilim dalı’nda ise doktora eğitimini tamamladı. bu süreçte sinirbilimleri ve deneysel epilepsi konuları üzerinde çalıştı. dr. sinan canan, 2010 yılında fizyoloji doçenti ünvanını aldı ve ankara başkent üniversitesi tıp fakültesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 5 yıl; ankara turgut özal üniversitesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 1 yıl; ankara yıldırım beyazıt üniversitesi tıp fakültesi fizyoloji anabilim dalı‘nda 4 yıl öğretim üyesi olarak çalıştı. bilimsel araştırmalarını son yıllarda sinir sisteminde kaotik ve fraktal özellikler konularında yoğunlaştıran dr. sinan canan aynı zamanda kaos teorisi, karmaşıklık, fraktal geometri, doğadaki biçimler, öğrenme, lisan ve afazi, zihin ve beyin gibi konularda ülke çapında genel dinleyiciye yönelik konferans ve programlar da düzenlemektedir. dr. sinan canan’ın “kimsenin bilemeyeceği şeyler” ve değişen be(y)nim adlı kitapları da bulunmaktadır. 2013 yılında bir bilimsel anları ve araştırma merkezi olan [n]beyin‘i kurmuştur ve halen [n]beyin’de bilimsel kurul başkanlığı görevini sürdürmektedir. dr. sinan canan, bige canan ile evli; aybike, metehan ve melike canan’ın da babasıdır. sinan canan, “hayatın, tek bir işle uğraşmak için fazla uzun; insanın ise, tek bir işle ömrünü tüketmek için fazla karmaşık olduğuna” inanmakta ve bu yönde çalışmalarına elinden geldiğince devam etmektedir. kaynak .
devamını gör...
6.
vücudunun yüzde 90 ı zekadan oluşan abidir.
kendisinin konuşmalarını youtube dan keyif alarak takip ediyorum.
kendisinin konuşmalarını youtube dan keyif alarak takip ediyorum.
devamını gör...
7.
sanılanın aksine pek da kaliteli bir bilim insanı olmayan şahıstır.
din ile bilim gibi zıt olguları inatla birleştirmeye çalışması fazlasıyla gülünç bir hâl almıştır. bunun yanında cinsiyet ve beyin yapısı hakkındaki çoğu söylemi aralarında doğrular da bulunmakla birlikte güncel değildir ve taraflıdır. zira bu konuda çok çeşitli ve farklı sonuçlar veren binlerce araştırma mevcuttur. bunun yanında araştırmaların yorumlanış biçimleri de büyük önem arz etmektedir. yine bu hususta kendisinin sosyal darwinizme varan görüşleri de mevcuttur.
ne yazık ki bu toplumda; görüşler ve şahıslar radikalce savunulduğu ve desteklendiği için; özellikle alana dair bilgi birikimi yeterli olmayan veya sadece belirli bir grup kaynakları takip eden insanlar nezdinde bu tür şahsiyetler tamamıyla farklı bir görünüm uyandırabilmektedir.
din ile bilim gibi zıt olguları inatla birleştirmeye çalışması fazlasıyla gülünç bir hâl almıştır. bunun yanında cinsiyet ve beyin yapısı hakkındaki çoğu söylemi aralarında doğrular da bulunmakla birlikte güncel değildir ve taraflıdır. zira bu konuda çok çeşitli ve farklı sonuçlar veren binlerce araştırma mevcuttur. bunun yanında araştırmaların yorumlanış biçimleri de büyük önem arz etmektedir. yine bu hususta kendisinin sosyal darwinizme varan görüşleri de mevcuttur.
ne yazık ki bu toplumda; görüşler ve şahıslar radikalce savunulduğu ve desteklendiği için; özellikle alana dair bilgi birikimi yeterli olmayan veya sadece belirli bir grup kaynakları takip eden insanlar nezdinde bu tür şahsiyetler tamamıyla farklı bir görünüm uyandırabilmektedir.
devamını gör...
8.
sinan canan ve dücane cündioğlu söyleşisi! son dönemlerde en keyif alarak izlediğim tartışma oldu, efsane bir boks maçı izlesem bu kadar hoşuma gitmezdi herhalde! izlemek isteyenler için link :
-----spoiler-----
3 saate yakın bir söyleşi yapmışlar tüm detaylarıyla analiz etmek istedim. izlenimlerimi aktaracağım bunlar benim şahsi kanaatlerim.
sinan canan, malum evrim, bilim, islam, felsefe, ezoterizim, kuantum, nörofizyoloji, vs hepsini harmanlayıp akademik bir zikir fikir ve bilim tarikatı kurmaya çalışıyormuş izlenimi uyandıran aydın elit dr. prof pratisyen vs bir abimiz.
dücane cündioğlu ise özellikle evrim, ezoterizim, new age, münazara olayları vs vs gibi hep kaçındığı muhtemelen itbarını korumak adına pek yanaşmadığı ama felsefe, ve din gibi konularda pek dolu piyasada benim diyen herkesi bu konularda tokatlayacak bir abimiz.
şimdiiii efendim iki boksörde ringe çıktı, sinan canan el sıkışmak babında dücaneye yanaşıp 15 dk falan methiyeler düzdü, şöyle büyüksün, böyle bilgesin hocamsın bilmem ne, dücaneden çok ben rahatsız oldum bu saçma girişten, kısaca hoşgeldin dersin, üç beş kelimeyle tanıtırsın konuya girersin. sinan boş adam değil baya kurnaz kıvrak bir zekası var aslında ikisi farklı görüşlerin adamı peki sinan, dücaneyi neden yayına çağırdı??
sinan canan, din-bilim sentezcilerinden biri, caner taslamanla aynı kulvardalar. dücane ise "dinleyen insanlar olsun ben sürekli öğrendiklerimi anlatayım" kafasında sonsuza kadar konuşabilecek bir garip adam, normalde tartışmalardan vs kaçınır akıllı adamdır. sinan canan fikirlerini aşılamak için sürekli yeni kitleler devşirmek isteyen biri bence, niye derseniz önüne gelenle canlı yayın yapıp din bilim vs temalı yayınlar yapıp duruyor. dücaneyi yayına çağırma sebebi bence hem dücanenin kitlesini devşirmek, hemde dücaneden ufakta olsa bir şeyler koparıp din-bilim sentezi için argüman, referans, söylem vs geliştirmek yoksa dücaneyle bilgi anlamında aşık atabilecek gücü kabiliyet olmadığını en baştan biliyor, bir umut manipüle edip üç beş bir şey söyletebilirim diye umutlanmış olmalı. peki dücane deplasmana neden gitti normalde bu tarz olaylara girmez ama sinandan gelen teklifi boş bulunup değerlendirmiş olabilir, belkide bu tayfaya karşı dolmuşsa eğer pataklamak için iyi bir fırsat olarakta görmüş olabilir bence pataklamak için iyi bir fırsat diyip sinanın yayına katılmayı kabul etti.
yayının başında sinan dücaneye olan hayranlığından bahsetti, övdü, yüceletti sıvazladı, pohpohladı falan az daha ben boşalacaktım böyle bir muamele yok. sinancım kimse kimseyi bu kadar övemez, bu kadar övmek ben boş bir adamım demekle eş değerdir. sende bunu neden yapasın, boş bir adam değilsin bence bu tevazuda değil nezakette? belki dücanenin başını döndürürüm, aklını kurcalarım, bilinç altına daha kolay erişirim falan diye düşünüp bu kadar övmediysen bende bir şey bilmiyorum. tabi bunlar sonuçta benim şahsi sanrılarım hatırlatayım.
dücane bu övgü kombolarına fazlasıyla alışık olduğu için, kibrinden ötürü sahip olduğu yüksek tevazusu ile kibarca; bokunu çıkardın hatta çıtayı yükselttin manasında entelce bir karşılık verdi.
dücane biliyor sinan referans almaya gelmiş, ebele hübele sinan lafı evrime getirdi (bu arada ben dücaneyi tutuyorum bu maçta ama sinan kesinlikle boş bir boksör değil dücaneden elli tane aparkat yesede ringde zıplamaya devam etti hep) lafı evrime getirdi dedik. sinan;"ben başta evrime karşıydım ihtimal vermiyordum sonra birden bakış açımı değiştirdim ve gözden kaçırdığım şeyleri inceleyip evrime ikna oldum ve inancımla evrimin birbirine karşı olmadığını anlatmak ikisini uzlaştırmak istedim" diye bir giriş yaptı topu dücanenin ayağına bıraktı. bekliyor ki dücane evet evrim var desin vursun topa gol olsun. dücane ne yaptı peki lafı evirdi çevirdi otuz tane kavram anlattı bunları tanımladı, sinanı kulağından tutup ufak bir gezintiye çıkardı sanki "siz bu işi anlatıyorsunuz ama yönteminiz yanlış bu iş öyle olmaz" dedi dücane, sinan "abi yol göster nasıl yaparım evrimi dinle nasıl kabul edilebilir bi şekilde birleştiririm yöntem arıyorum" dedi açıkça, dücane, bunlara ne anlatırsan anlat seni kabul etmezler herkese anlatamazsın bunu kabullen körü körüne ideolojisine bağlı insanların bir kulağından girer ötekinden çıkar boşa kürek çekiyorsun, dedi sinana.
sinan yılmadı tabi din ve bilim spesifik olarak evrim ve din arasında güçlü bir sentez kurma isteğini yineleyince, dücane dayanamadı, din başka bilim başka felsefe başka bir şey dedi kesin ayrımını yaptı kavramları masaya yatırdı, baştan tek tek açıkladı "bunlar ayrı ve bir araya getirilmemesi gereken şeyler" diye izah etti, bir araya getirmek için ikisinide yamultman eğip bükmen gerekir dedi, sinana. baktı ki sinan kem küm ediyor, kardeş dedi evrim ve din mevzusunu birleştirmeye çalışan ya bilgisiz, yetersiz konuya tam hakim değildir, yada müşterisi çok olduğu için bu işle uğraşıyordur dedi. yani sinana iki ucu boklu bir değnek sundu karıncayı belini incitmeden sevmeye çalışıyor ama yinede bu çok sert bir karşılıktı bence. ya malsın yada kurnaz bir tüccarsın demeye getirdi. sinan tabi hiç üzerine alınmadan kendini üçüncü bir seçenekle sıyırmaya çalıştı ben insanları toplumu aydınlatmak için bu yola girdim demeye getirdi.
dücane lafını dolaylasada esirgemiyor, sinanın söyletmek istediklerini biliyor, sözlerini cımbızla seçip öyle konuşuyor, sinan ufakta olsa bir şey yakaladığında heh işte dücanede bizim kafada demeye getirecek hatta aynı fikirde olmasa bile dücaneyle iletişim kurarken sanki dücaneyi kendi fikirlerini destekleyen şeyler söylüyormuş gibi gösterecek bir tarzda yönlendirmeye çalışıyor konuşmayı. bu noktadan sonra dücanenin tarafınıda tutmayı bıraktım. çünkü hem olayı temelden ele almıyor, hem çözümlemesi yanlış, hemde adama ya şu ya bu diyor üstelik kendi fikrini açıkça söylemiyor ne evrim var diyebiliyor ne de yoktur diyebiliyor. hep bi çetrefilli.
yahu adam seni konuk etmiş, sana diyor ki ben evrim ve din konusunu uzlaştırmak istiyorum, ha eğer uzlaşmayacaksada neden uzlaşmaz onu bari anlat, sen bilge birisin bana izah et ben yoruldum bu keşmekeşten diyor. dücanede diyorki benim için din bilim ve felsefe ayrı ve uzlaşamaz şeylerdir benim böyle inandığım bir üçleme teslis var. bunları birleştirmek isteyende ya cahildir yada tüccardır. bu söylemini desteklemek içinde bir sürü teferruata girişti kavramları tanımlama silahını kullandı. bu neden bir silahtır, çünkü kavramları tanımlamak kesinkes ayrım yapmak demektir. kavramlar farklı şekillerde tanımlanabilir fakat eğer buna yeteneğiniz varsa. sinan bu konuda yetersiz olduğu için karşılık veremedi. tanımları kabul etti reddedersem ve beni haksız çıkaracak başka argümanlar sunarsa itibarım zedelenir diye korktu.
şimdi birazda kendi düşüncelerimden bahsedeyim ben olsam sinan'a derdim ki kardeş evrim yaratılışla ilgili bir konu madem sen önce bi bana varlık felsefenden bahset ontolojin nedir diye sorardım. muhtemelen o da bana evrim tabanlı bir ontoloji anlatırdı, yani derdiki yıldız tozları, kimyasal tepkimeler algler, oksijen, karbon, su, balık kurbağa falan falan. eyvallah kardeş peki uzlaştırmak istediğin dindeki ontolojik yorum nedir onuda bir izah et diye sorardım. muhtemelen kutsal kitapta bunun aksi, çelişen bir ontolojik yorum yok derdi bir sürü argüman sunardı. peki senin şahsi bir ontolojik yorumun var mı varlık felsefeni kendin yaptın mı diye sorardım ve muhtemelen yok derdi çünkü mevcut hazır iki konsepti harmanlamaya çalışıyor. eğerki kendi ontolojisini yapmış olsaydı bununla beraber tartışması ve açıklaması gereken yüzlerce kavramla karşılaşırdı. mesela elementlerin kaynağı, mesela zaman, mesela elementlerin reaksiyonlarının ilkeleri, mesela yaratılış ilkeleri, mesela bu ilkelere etki eden ikincil hatta üçüncül ilkeler, mesela varlığın zıttı? (burda aklınıza varlığın zıttı olarak yokluk yada hiçlik gelebilir ama kastettiğim varlığın ilkelerinin zıttıyla varolan farklı bir enerji, titreşim frekansıyla belki izah edilebilecek bir şey), mesela kutsal kitaptan referans alıp mantık yürüterek ulaşılabilecek daha bir çok ilke ve kaide var. sevgili sinan kardeşim bu yollardan geçtin mi? belkide geçtin belkide geçmedin.
bir diğer husus olarak şunuda açıklamasını beklerdim günümüz evrim modeli, modern bilimin sahiplendiği ve himayesi altında gelişen bir konu. peki modern bilim doktrini, felsefesi, yöntemi neden, ne zaman ve nasıl oluşturuldu? muhtemelen medeniyet seviyesi geliştikçe insanlar daha rasyonel yöntemlere ihtiyaç duydular ve yakın tarihte modern bilimin esaslarını oluşturdular diyecek belkide başka bir şey anlatacak. bende o zaman derdim ki modern bilim kiliseye bir tepki olarak rönesans öncesi ve rönesansla birlikte gelişen dogmatik baskıdan vs kurtulmak ve arasına bir duvar örmek adına, tamamen materyalist bir anlayışla inşaa edildi, bunu cümle alem biliyor. evrenin oluşumunuda dinlerden bağımsız bir şekilde açıklamak adına, evrim teorisini destekledi, geliştirdi ve rasyonel bir model oluşturmak için her şeyi yaptılar.
yani evrim teorisi materyalist bir anlayışın, kiliseden tanrıdan kaçan bir anlayışın boşluk doldurmacası iken, bunu tam karşısındaki dogmatik anlayışla neden birleştirmeye çalışıyorsun ki? neden birleştirmeye çalışıyorsun aslında ben biliyorum, dücane seni anlamadı ya bilgisizsin ya tüccarsın sandı yani bilgisiz olmadığına eminde tüccar olabilitene dem vurdu. sonuçta bununla ilgili bir kaç kitap basarsan satarsın. o ayrı bir konu seni bu yollara sokan şey sinan kardeş tamamamiyle imaj mevzusu müslüman doğmuşsun materyalist bir felsefenin ürünü olan bir bilimle eğitim görmüşsün, bunların uyuşmadığınıda görüyorsun, evrim konusunu tartışırken akedemik ortamlarda dini argümanları olduğu gibi kullanamazsın dalga geçerler, camiye gidip evrimide anlatamazsın kafir derler, bu meselenin özü bir kimlik çatışmasıdır. kültür şokudur, sentezleyip işi çözeyim çabasındasın, ama derdin aslında ikisini bir araya getirip dinbilimsel bir ütopya kurmak değil, yaşamın sana verdiği bu iki kimliği, elbiseyi üzerine şık bir şekilde giyip ucube gibi görünmek istemiyorsun, belki saçmalıyorumdur ama benim kurduğum neden sonuç ilişkisinden çözümlemeden çıkan bu. burda samimiyet göremiyorum sen samimi olduğuna inanıyorsundur elbette ama bu arkaplanda bir imaj meselesi malesef. aynı problemden dücane cündioğluda muzdarip daha önceki bir yazımda uzun uzun onunla ilgli mevzuyu izah etmiştim onunki farklı biraz ama temelde ikinizinde problemi imaj. bu da siz kısıtlıyor samimiyete pranga vuruyor. nasıl göründüğüne insanların sana nasıl bakacağına takılman demek bozuk bir yolda ilerlemen demek yol seni çok yorar, bunlardan sıyrılıp yola çıkarsan pürüzsüz bir yolda ışık hızıyla ilerleybilirsin, ne yazıkki insan şekilci bir yaratık, saf bilgiye erişmenin bedeli ağır bir şeydir, ne ayranım dökülsün ne de yoğurdum ekşisin diye yola çıkarsan bi yere varamazsın o yol ya seni cahil yapar yada tüccar belkide dücanenin demek istediği buydu ahahha, her neyse alternatif üretecek kapasitemiz mevcut ama doğru düzgün neden sonuç ilişkisi kurmadan kendini bilmeden, anlamadan bu işler çözülemez. hem hacılar beni beğensin hem hocalar sevsin diyorsan sadece dini ve bilimi değil bütün bir yaşamı tarihi ve olayları birlikte ele alıp çözümlemek gerek. herkes farklı bir pencereden bakıyor pencereden içeri giren ışık tek bir kaynağa ait bunu kavramak lazım.
alternatif bir yaratım modeli ortaya konulamaz mı birazcık felsefeyle, tefekkürle, tanrı size bütün kapıları açar, birazcık bilimle ise en fazla ordinaryus olursun üniversitede kürsü verirler fark bu.
en son kısımda ruha inanıyormusun diye olaya girdi dücane, sinan mevzuyu açmadan orayıda halledeyim dedi herhalde, kendi fikirleriyle konuşmayı pek tercih etmez dücane illa ordan burdan referans verecek malum imaj itibar mühim hadise tanrıda ona göre hesaba çekicekte ben mi bilmiyorum neyse ruh ve bedeni birleştirmek din ve evrimi bir araya getirmek olacağı için ruha inanıyorsun ve kuantumla falan açıklıyorsun oysa spirit psüke gayz pönoma bilmem ne otuz tane mevzuya girdi dücane hepsine hakimim şovu mudur nedir, anlamadım ruh o değildir şudur, burda anlatılan budur falan bir sürü şey ama ruh nedir sorusunun cevabı yok. biliyorum ama söylemem minvalinde bir konuşmaya boğdu adamı. insan bedeni bir hosttur host ing. yani ev sahibi, insan demek fiziksel bir makine demek değildir, insan dediğimiz varlığın kullandığı araçtır beden ve yalnızca insan yerleşik değildir bu bedende, birden çok varlığa ev sahipliği yapar beden, insan ise bu makinenin bedenin aracın maliki olması için yaratılandır. ruh ise bu şahsiyetin tanrıyla arasındaki bağdır. ruhundan üflemek rabıta kurmak bağ kurmaktır bence. can ise şahsiyetin, yani nefsin, yani üflenenin bedenle arasındaki bağdır can. bilinç ise algıların ve toplanan ve mevcut kaynakların işlevselliğiyle birlikte oluşan işleyen mekanizmadır bilinç, bu işlerlik sekteye uğradığında bilinç kaybı olur falan. bak mesela bu kadar basit bir şekilde açıklanabilir. anlayan anlar anlamayan anlamaz ama bir mantığa oturtmak yada ifade etmesi imkansız şeyler değil.
yıl olmuş 2020 hala üstün körü tartışmalara devam ediyoruz belkide bu işin bu şekilde yürümesi gerekiyordur zonk diye bir aydınlanma yaşanması absürt olur belki ama hiç mi ilerlemez bazı şeyler yahu sıkıldık bu yalan dolan paradokslardan. her neyse en azından insanı düşündüren az da olsa yeni şeyler öğreten bakış açısı sunan bir söyleşiydi biraz saygısızca ve hunharca girişmiş olabilirim olaylara ve kişilere, şahsen herhangi bir imaj kaygısı gütmeden yaşadığıma inanıyorum öyle olmasına gayret ediyorum belki bu da bir imajdır bilemedim ama uslubum için özür dilerim.
-----spoiler-----
3 saate yakın bir söyleşi yapmışlar tüm detaylarıyla analiz etmek istedim. izlenimlerimi aktaracağım bunlar benim şahsi kanaatlerim.
sinan canan, malum evrim, bilim, islam, felsefe, ezoterizim, kuantum, nörofizyoloji, vs hepsini harmanlayıp akademik bir zikir fikir ve bilim tarikatı kurmaya çalışıyormuş izlenimi uyandıran aydın elit dr. prof pratisyen vs bir abimiz.
dücane cündioğlu ise özellikle evrim, ezoterizim, new age, münazara olayları vs vs gibi hep kaçındığı muhtemelen itbarını korumak adına pek yanaşmadığı ama felsefe, ve din gibi konularda pek dolu piyasada benim diyen herkesi bu konularda tokatlayacak bir abimiz.
şimdiiii efendim iki boksörde ringe çıktı, sinan canan el sıkışmak babında dücaneye yanaşıp 15 dk falan methiyeler düzdü, şöyle büyüksün, böyle bilgesin hocamsın bilmem ne, dücaneden çok ben rahatsız oldum bu saçma girişten, kısaca hoşgeldin dersin, üç beş kelimeyle tanıtırsın konuya girersin. sinan boş adam değil baya kurnaz kıvrak bir zekası var aslında ikisi farklı görüşlerin adamı peki sinan, dücaneyi neden yayına çağırdı??
sinan canan, din-bilim sentezcilerinden biri, caner taslamanla aynı kulvardalar. dücane ise "dinleyen insanlar olsun ben sürekli öğrendiklerimi anlatayım" kafasında sonsuza kadar konuşabilecek bir garip adam, normalde tartışmalardan vs kaçınır akıllı adamdır. sinan canan fikirlerini aşılamak için sürekli yeni kitleler devşirmek isteyen biri bence, niye derseniz önüne gelenle canlı yayın yapıp din bilim vs temalı yayınlar yapıp duruyor. dücaneyi yayına çağırma sebebi bence hem dücanenin kitlesini devşirmek, hemde dücaneden ufakta olsa bir şeyler koparıp din-bilim sentezi için argüman, referans, söylem vs geliştirmek yoksa dücaneyle bilgi anlamında aşık atabilecek gücü kabiliyet olmadığını en baştan biliyor, bir umut manipüle edip üç beş bir şey söyletebilirim diye umutlanmış olmalı. peki dücane deplasmana neden gitti normalde bu tarz olaylara girmez ama sinandan gelen teklifi boş bulunup değerlendirmiş olabilir, belkide bu tayfaya karşı dolmuşsa eğer pataklamak için iyi bir fırsat olarakta görmüş olabilir bence pataklamak için iyi bir fırsat diyip sinanın yayına katılmayı kabul etti.
yayının başında sinan dücaneye olan hayranlığından bahsetti, övdü, yüceletti sıvazladı, pohpohladı falan az daha ben boşalacaktım böyle bir muamele yok. sinancım kimse kimseyi bu kadar övemez, bu kadar övmek ben boş bir adamım demekle eş değerdir. sende bunu neden yapasın, boş bir adam değilsin bence bu tevazuda değil nezakette? belki dücanenin başını döndürürüm, aklını kurcalarım, bilinç altına daha kolay erişirim falan diye düşünüp bu kadar övmediysen bende bir şey bilmiyorum. tabi bunlar sonuçta benim şahsi sanrılarım hatırlatayım.
dücane bu övgü kombolarına fazlasıyla alışık olduğu için, kibrinden ötürü sahip olduğu yüksek tevazusu ile kibarca; bokunu çıkardın hatta çıtayı yükselttin manasında entelce bir karşılık verdi.
dücane biliyor sinan referans almaya gelmiş, ebele hübele sinan lafı evrime getirdi (bu arada ben dücaneyi tutuyorum bu maçta ama sinan kesinlikle boş bir boksör değil dücaneden elli tane aparkat yesede ringde zıplamaya devam etti hep) lafı evrime getirdi dedik. sinan;"ben başta evrime karşıydım ihtimal vermiyordum sonra birden bakış açımı değiştirdim ve gözden kaçırdığım şeyleri inceleyip evrime ikna oldum ve inancımla evrimin birbirine karşı olmadığını anlatmak ikisini uzlaştırmak istedim" diye bir giriş yaptı topu dücanenin ayağına bıraktı. bekliyor ki dücane evet evrim var desin vursun topa gol olsun. dücane ne yaptı peki lafı evirdi çevirdi otuz tane kavram anlattı bunları tanımladı, sinanı kulağından tutup ufak bir gezintiye çıkardı sanki "siz bu işi anlatıyorsunuz ama yönteminiz yanlış bu iş öyle olmaz" dedi dücane, sinan "abi yol göster nasıl yaparım evrimi dinle nasıl kabul edilebilir bi şekilde birleştiririm yöntem arıyorum" dedi açıkça, dücane, bunlara ne anlatırsan anlat seni kabul etmezler herkese anlatamazsın bunu kabullen körü körüne ideolojisine bağlı insanların bir kulağından girer ötekinden çıkar boşa kürek çekiyorsun, dedi sinana.
sinan yılmadı tabi din ve bilim spesifik olarak evrim ve din arasında güçlü bir sentez kurma isteğini yineleyince, dücane dayanamadı, din başka bilim başka felsefe başka bir şey dedi kesin ayrımını yaptı kavramları masaya yatırdı, baştan tek tek açıkladı "bunlar ayrı ve bir araya getirilmemesi gereken şeyler" diye izah etti, bir araya getirmek için ikisinide yamultman eğip bükmen gerekir dedi, sinana. baktı ki sinan kem küm ediyor, kardeş dedi evrim ve din mevzusunu birleştirmeye çalışan ya bilgisiz, yetersiz konuya tam hakim değildir, yada müşterisi çok olduğu için bu işle uğraşıyordur dedi. yani sinana iki ucu boklu bir değnek sundu karıncayı belini incitmeden sevmeye çalışıyor ama yinede bu çok sert bir karşılıktı bence. ya malsın yada kurnaz bir tüccarsın demeye getirdi. sinan tabi hiç üzerine alınmadan kendini üçüncü bir seçenekle sıyırmaya çalıştı ben insanları toplumu aydınlatmak için bu yola girdim demeye getirdi.
dücane lafını dolaylasada esirgemiyor, sinanın söyletmek istediklerini biliyor, sözlerini cımbızla seçip öyle konuşuyor, sinan ufakta olsa bir şey yakaladığında heh işte dücanede bizim kafada demeye getirecek hatta aynı fikirde olmasa bile dücaneyle iletişim kurarken sanki dücaneyi kendi fikirlerini destekleyen şeyler söylüyormuş gibi gösterecek bir tarzda yönlendirmeye çalışıyor konuşmayı. bu noktadan sonra dücanenin tarafınıda tutmayı bıraktım. çünkü hem olayı temelden ele almıyor, hem çözümlemesi yanlış, hemde adama ya şu ya bu diyor üstelik kendi fikrini açıkça söylemiyor ne evrim var diyebiliyor ne de yoktur diyebiliyor. hep bi çetrefilli.
yahu adam seni konuk etmiş, sana diyor ki ben evrim ve din konusunu uzlaştırmak istiyorum, ha eğer uzlaşmayacaksada neden uzlaşmaz onu bari anlat, sen bilge birisin bana izah et ben yoruldum bu keşmekeşten diyor. dücanede diyorki benim için din bilim ve felsefe ayrı ve uzlaşamaz şeylerdir benim böyle inandığım bir üçleme teslis var. bunları birleştirmek isteyende ya cahildir yada tüccardır. bu söylemini desteklemek içinde bir sürü teferruata girişti kavramları tanımlama silahını kullandı. bu neden bir silahtır, çünkü kavramları tanımlamak kesinkes ayrım yapmak demektir. kavramlar farklı şekillerde tanımlanabilir fakat eğer buna yeteneğiniz varsa. sinan bu konuda yetersiz olduğu için karşılık veremedi. tanımları kabul etti reddedersem ve beni haksız çıkaracak başka argümanlar sunarsa itibarım zedelenir diye korktu.
şimdi birazda kendi düşüncelerimden bahsedeyim ben olsam sinan'a derdim ki kardeş evrim yaratılışla ilgili bir konu madem sen önce bi bana varlık felsefenden bahset ontolojin nedir diye sorardım. muhtemelen o da bana evrim tabanlı bir ontoloji anlatırdı, yani derdiki yıldız tozları, kimyasal tepkimeler algler, oksijen, karbon, su, balık kurbağa falan falan. eyvallah kardeş peki uzlaştırmak istediğin dindeki ontolojik yorum nedir onuda bir izah et diye sorardım. muhtemelen kutsal kitapta bunun aksi, çelişen bir ontolojik yorum yok derdi bir sürü argüman sunardı. peki senin şahsi bir ontolojik yorumun var mı varlık felsefeni kendin yaptın mı diye sorardım ve muhtemelen yok derdi çünkü mevcut hazır iki konsepti harmanlamaya çalışıyor. eğerki kendi ontolojisini yapmış olsaydı bununla beraber tartışması ve açıklaması gereken yüzlerce kavramla karşılaşırdı. mesela elementlerin kaynağı, mesela zaman, mesela elementlerin reaksiyonlarının ilkeleri, mesela yaratılış ilkeleri, mesela bu ilkelere etki eden ikincil hatta üçüncül ilkeler, mesela varlığın zıttı? (burda aklınıza varlığın zıttı olarak yokluk yada hiçlik gelebilir ama kastettiğim varlığın ilkelerinin zıttıyla varolan farklı bir enerji, titreşim frekansıyla belki izah edilebilecek bir şey), mesela kutsal kitaptan referans alıp mantık yürüterek ulaşılabilecek daha bir çok ilke ve kaide var. sevgili sinan kardeşim bu yollardan geçtin mi? belkide geçtin belkide geçmedin.
bir diğer husus olarak şunuda açıklamasını beklerdim günümüz evrim modeli, modern bilimin sahiplendiği ve himayesi altında gelişen bir konu. peki modern bilim doktrini, felsefesi, yöntemi neden, ne zaman ve nasıl oluşturuldu? muhtemelen medeniyet seviyesi geliştikçe insanlar daha rasyonel yöntemlere ihtiyaç duydular ve yakın tarihte modern bilimin esaslarını oluşturdular diyecek belkide başka bir şey anlatacak. bende o zaman derdim ki modern bilim kiliseye bir tepki olarak rönesans öncesi ve rönesansla birlikte gelişen dogmatik baskıdan vs kurtulmak ve arasına bir duvar örmek adına, tamamen materyalist bir anlayışla inşaa edildi, bunu cümle alem biliyor. evrenin oluşumunuda dinlerden bağımsız bir şekilde açıklamak adına, evrim teorisini destekledi, geliştirdi ve rasyonel bir model oluşturmak için her şeyi yaptılar.
yani evrim teorisi materyalist bir anlayışın, kiliseden tanrıdan kaçan bir anlayışın boşluk doldurmacası iken, bunu tam karşısındaki dogmatik anlayışla neden birleştirmeye çalışıyorsun ki? neden birleştirmeye çalışıyorsun aslında ben biliyorum, dücane seni anlamadı ya bilgisizsin ya tüccarsın sandı yani bilgisiz olmadığına eminde tüccar olabilitene dem vurdu. sonuçta bununla ilgili bir kaç kitap basarsan satarsın. o ayrı bir konu seni bu yollara sokan şey sinan kardeş tamamamiyle imaj mevzusu müslüman doğmuşsun materyalist bir felsefenin ürünü olan bir bilimle eğitim görmüşsün, bunların uyuşmadığınıda görüyorsun, evrim konusunu tartışırken akedemik ortamlarda dini argümanları olduğu gibi kullanamazsın dalga geçerler, camiye gidip evrimide anlatamazsın kafir derler, bu meselenin özü bir kimlik çatışmasıdır. kültür şokudur, sentezleyip işi çözeyim çabasındasın, ama derdin aslında ikisini bir araya getirip dinbilimsel bir ütopya kurmak değil, yaşamın sana verdiği bu iki kimliği, elbiseyi üzerine şık bir şekilde giyip ucube gibi görünmek istemiyorsun, belki saçmalıyorumdur ama benim kurduğum neden sonuç ilişkisinden çözümlemeden çıkan bu. burda samimiyet göremiyorum sen samimi olduğuna inanıyorsundur elbette ama bu arkaplanda bir imaj meselesi malesef. aynı problemden dücane cündioğluda muzdarip daha önceki bir yazımda uzun uzun onunla ilgli mevzuyu izah etmiştim onunki farklı biraz ama temelde ikinizinde problemi imaj. bu da siz kısıtlıyor samimiyete pranga vuruyor. nasıl göründüğüne insanların sana nasıl bakacağına takılman demek bozuk bir yolda ilerlemen demek yol seni çok yorar, bunlardan sıyrılıp yola çıkarsan pürüzsüz bir yolda ışık hızıyla ilerleybilirsin, ne yazıkki insan şekilci bir yaratık, saf bilgiye erişmenin bedeli ağır bir şeydir, ne ayranım dökülsün ne de yoğurdum ekşisin diye yola çıkarsan bi yere varamazsın o yol ya seni cahil yapar yada tüccar belkide dücanenin demek istediği buydu ahahha, her neyse alternatif üretecek kapasitemiz mevcut ama doğru düzgün neden sonuç ilişkisi kurmadan kendini bilmeden, anlamadan bu işler çözülemez. hem hacılar beni beğensin hem hocalar sevsin diyorsan sadece dini ve bilimi değil bütün bir yaşamı tarihi ve olayları birlikte ele alıp çözümlemek gerek. herkes farklı bir pencereden bakıyor pencereden içeri giren ışık tek bir kaynağa ait bunu kavramak lazım.
alternatif bir yaratım modeli ortaya konulamaz mı birazcık felsefeyle, tefekkürle, tanrı size bütün kapıları açar, birazcık bilimle ise en fazla ordinaryus olursun üniversitede kürsü verirler fark bu.
en son kısımda ruha inanıyormusun diye olaya girdi dücane, sinan mevzuyu açmadan orayıda halledeyim dedi herhalde, kendi fikirleriyle konuşmayı pek tercih etmez dücane illa ordan burdan referans verecek malum imaj itibar mühim hadise tanrıda ona göre hesaba çekicekte ben mi bilmiyorum neyse ruh ve bedeni birleştirmek din ve evrimi bir araya getirmek olacağı için ruha inanıyorsun ve kuantumla falan açıklıyorsun oysa spirit psüke gayz pönoma bilmem ne otuz tane mevzuya girdi dücane hepsine hakimim şovu mudur nedir, anlamadım ruh o değildir şudur, burda anlatılan budur falan bir sürü şey ama ruh nedir sorusunun cevabı yok. biliyorum ama söylemem minvalinde bir konuşmaya boğdu adamı. insan bedeni bir hosttur host ing. yani ev sahibi, insan demek fiziksel bir makine demek değildir, insan dediğimiz varlığın kullandığı araçtır beden ve yalnızca insan yerleşik değildir bu bedende, birden çok varlığa ev sahipliği yapar beden, insan ise bu makinenin bedenin aracın maliki olması için yaratılandır. ruh ise bu şahsiyetin tanrıyla arasındaki bağdır. ruhundan üflemek rabıta kurmak bağ kurmaktır bence. can ise şahsiyetin, yani nefsin, yani üflenenin bedenle arasındaki bağdır can. bilinç ise algıların ve toplanan ve mevcut kaynakların işlevselliğiyle birlikte oluşan işleyen mekanizmadır bilinç, bu işlerlik sekteye uğradığında bilinç kaybı olur falan. bak mesela bu kadar basit bir şekilde açıklanabilir. anlayan anlar anlamayan anlamaz ama bir mantığa oturtmak yada ifade etmesi imkansız şeyler değil.
yıl olmuş 2020 hala üstün körü tartışmalara devam ediyoruz belkide bu işin bu şekilde yürümesi gerekiyordur zonk diye bir aydınlanma yaşanması absürt olur belki ama hiç mi ilerlemez bazı şeyler yahu sıkıldık bu yalan dolan paradokslardan. her neyse en azından insanı düşündüren az da olsa yeni şeyler öğreten bakış açısı sunan bir söyleşiydi biraz saygısızca ve hunharca girişmiş olabilirim olaylara ve kişilere, şahsen herhangi bir imaj kaygısı gütmeden yaşadığıma inanıyorum öyle olmasına gayret ediyorum belki bu da bir imajdır bilemedim ama uslubum için özür dilerim.
devamını gör...
9.
iyi bi esnaf olur hocamızdan
devamını gör...
10.
twitter profilinde yazdığı gibi "kendi görüşüne yakın birisini arıyorsan, o muhtemelen ben değilim..." bir kişiliktir. sevdiğim bir insandır. seveni çoktur sevmeyeni de çoktur. iyi konuşur sarar.
devamını gör...
11.
din ve bilimi birleştiren sinirbilimci. 5-6 adet kitabı var ve hiç yorulmadan, sürekli konuşuyor.
çoğu konuda düşüncelerini beğenmesem ve kendime yakın bulmasam da dinlemek hoşuma gidiyor. farklı bakış açıları sunuyor.
çoğu konuda düşüncelerini beğenmesem ve kendime yakın bulmasam da dinlemek hoşuma gidiyor. farklı bakış açıları sunuyor.
devamını gör...
12.
sevdiğim ve başarılı bulduğum araştırmacı ve biyolog. birçok insan, birçok görüşüne katılmaz sinan canan'ın. bu da onu farklı kılıyor.
devamını gör...
13.
konul olduğu bir programı hocamın önerisiyle izlemiştim. muhabbetine ve tavrına hayran kaldım. yine de kimdir değildir tam bilmem biraz araştırmam lazım. kitapları da varmış sanırım. onlara da göz atacağım. oldukça çalışkan birisi olduğunu biliyorum. küçük yaştan beri birçok şey okumuş. babasının dükkanının karşısındaki fotokopicide atılmayı bekleyen dökümanları bile..
devamını gör...
14.
insanın fabrika ayarları adlı kitap üçlemesi , açık beyin adlı youtube kanalı olan bir bilim insanı. konuşmaları sürekli düşünmeye yönlendiriyor ve ufuk açıcı gerçekten . pek çok şey öğrenebilirsiniz yazılarından da , konuşmalarından da. aslında en önemlisi kendini , insanlığı , yaşamı anlamada yazıları ve konuşmaları yol gösterir nitelikte. takip edilmeye oldukça değer , herkese katkı sağlayabilecek önemli bir kişi olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
15.
üniversiteden hocam. çok severim. hatta bir ara birlikte de çalışacaktık.
edit: 32 fava whatsapptan öpücük atarım.
edit: 32 fava whatsapptan öpücük atarım.
devamını gör...
16.
özellikle "önce can sonra canan" programıyla ufuklar açan akademisyen.
devamını gör...
17.
programlarını izlediğim kitaplarını okuduğum biyolog sinirbilimci.
devamını gör...
18.
çok güzel gitar da çalar kendisi
devamını gör...
19.
amigdalayla kavga etmememi öğreten kişidir.
allah razı olsun.
allah razı olsun.
devamını gör...
20.
ali şeriati'yi refarans almış modern ve gelenekselci islamcı değil salt bir metin olan kuran'ın anlaşılmasıyla ilgilenen, psikoloji ve nöropsikoloji üzerinde çalışan yazar, araştırmacı. kadim medeniyet gibi o dönemin sosyal sınıf karakterini iyi çözümlemiş kişi. dinlenmeli, okunmalı.
devamını gör...