sakın hainlerin savunucusu olma
başlık "rosadolujoe" tarafından 19.03.2021 10:27 tarihinde açılmıştır.
1.
nisa suresi 105. ayet'te geçen peygamberi uyarmak amacıyla inmiş ayet kısmı.
zaferoğullarından ve ensar’dan tu‘me b. übeyrık, komşusu katâde b. numân’ın evinden bir zırh çalmıştı. zırh, içinde un bulunan bir çuvalda idi. çuval da yırtık olduğundan evine kadar un dökülerek gitmişti. sonra çaldığı zırhı yahudilerden zeyd b. semîn adında bir adamın yanına sakladı. çalınan zırh tu‘me’nin yanında aranıp bulunamayınca o:
“– vallahi ben almadım ve onun hakkında bir bilgim de yok” diye yemin etti. zırhın sahipleri:
“– hayır, vallahi zırhı o çaldı. gece karanlıkta bize geldiğini gördük, zırhı aldı, evine girinceye kadar da izini sürdük, zaten un izini de görmüştük” dediler. ancak efendimiz hırsızlık suçlamasını reddeden tu‘me’ye yemin teklif edip, o da çalmadığına dâir yemin edince zırhın sahipleri mecburen tu‘me’yi serbest bıraktılar. un izini takip ederek nihâyet yahudinin evine geldiler ve onu tutup allah resûlü’ne getirdiler. yahudi:
“– zırhı bana tu‘me b. übeyrık verdi” dedi ve yahudilerden bir cemâat da buna şâhitlik ettiler. tu‘me’nin kabilesi olan zaferoğulları ise:
“– gelin, resûlullah’a gidelim” dediler ve efendimiz’e gelip tu‘me’nin durumunu anlattılar. arkadaşlarını müdafaa sadedinde:
“– ey allah’ın rasûlü! eğer hırsızlığı yahudinin yaptığını ilân ederek onu cezalandırmazsan arkadaşımız helâk olacak, rezil rüsvâ olacak, yahudi de suçsuz çıkacak” dediler. bunun üzerine allah teâlâ bu âyetleri indirerek, kimin hâin, kimin temiz ve günahsız olduğunu açıkça bildirdi ve resûlullah (s.a.s.)’e de doğruyu gösterdi. buna karşı tu‘me hakk’a teslîm olup tevbekâr olacak yerde mekke’ye kaçarak dinden döndü. (taberî, câmi‘u’l-beyân, v, 362-364; vâhidî, esbâbu’n-nüzûl, s. 183)
buna göre hırsızlık veya herhangi bir suç işlendiğinde, sanık veya sanıkların tayininde bir belirsizlik ve zorluk söz konusu olursa hâkimin, sanıkların din ve milliyetine bakmaksızın tam bir adâlet duygusuyla konuya yaklaşması ve tarafsız bir şekilde konuyu araştırarak hüküm vermesi gerekir. çünkü onun vazifesi, hakkın yerine getirilmesi ve gerçek sahibini bulması için gayret göstermektir. dolayısıyla davacının makamı, şöhreti, serveti ve sağladığı menfaat ne olursa olsun, haksız olduğu takdirde herhangi bir hakim veya avukat onun tarafını tutamaz, lehinde hüküm çıkarmak için çalışamaz. haklı olduğunu bilmediği bir kimseyi başkası karşısında savunamaz. bu, caiz değildir. dolayısıyla, vereceği hükmün yanlış olma ihtimaline karşılık cenab-ı hak peygamberinden istiğfar etmesini istemektedir:
zaferoğullarından ve ensar’dan tu‘me b. übeyrık, komşusu katâde b. numân’ın evinden bir zırh çalmıştı. zırh, içinde un bulunan bir çuvalda idi. çuval da yırtık olduğundan evine kadar un dökülerek gitmişti. sonra çaldığı zırhı yahudilerden zeyd b. semîn adında bir adamın yanına sakladı. çalınan zırh tu‘me’nin yanında aranıp bulunamayınca o:
“– vallahi ben almadım ve onun hakkında bir bilgim de yok” diye yemin etti. zırhın sahipleri:
“– hayır, vallahi zırhı o çaldı. gece karanlıkta bize geldiğini gördük, zırhı aldı, evine girinceye kadar da izini sürdük, zaten un izini de görmüştük” dediler. ancak efendimiz hırsızlık suçlamasını reddeden tu‘me’ye yemin teklif edip, o da çalmadığına dâir yemin edince zırhın sahipleri mecburen tu‘me’yi serbest bıraktılar. un izini takip ederek nihâyet yahudinin evine geldiler ve onu tutup allah resûlü’ne getirdiler. yahudi:
“– zırhı bana tu‘me b. übeyrık verdi” dedi ve yahudilerden bir cemâat da buna şâhitlik ettiler. tu‘me’nin kabilesi olan zaferoğulları ise:
“– gelin, resûlullah’a gidelim” dediler ve efendimiz’e gelip tu‘me’nin durumunu anlattılar. arkadaşlarını müdafaa sadedinde:
“– ey allah’ın rasûlü! eğer hırsızlığı yahudinin yaptığını ilân ederek onu cezalandırmazsan arkadaşımız helâk olacak, rezil rüsvâ olacak, yahudi de suçsuz çıkacak” dediler. bunun üzerine allah teâlâ bu âyetleri indirerek, kimin hâin, kimin temiz ve günahsız olduğunu açıkça bildirdi ve resûlullah (s.a.s.)’e de doğruyu gösterdi. buna karşı tu‘me hakk’a teslîm olup tevbekâr olacak yerde mekke’ye kaçarak dinden döndü. (taberî, câmi‘u’l-beyân, v, 362-364; vâhidî, esbâbu’n-nüzûl, s. 183)
buna göre hırsızlık veya herhangi bir suç işlendiğinde, sanık veya sanıkların tayininde bir belirsizlik ve zorluk söz konusu olursa hâkimin, sanıkların din ve milliyetine bakmaksızın tam bir adâlet duygusuyla konuya yaklaşması ve tarafsız bir şekilde konuyu araştırarak hüküm vermesi gerekir. çünkü onun vazifesi, hakkın yerine getirilmesi ve gerçek sahibini bulması için gayret göstermektir. dolayısıyla davacının makamı, şöhreti, serveti ve sağladığı menfaat ne olursa olsun, haksız olduğu takdirde herhangi bir hakim veya avukat onun tarafını tutamaz, lehinde hüküm çıkarmak için çalışamaz. haklı olduğunu bilmediği bir kimseyi başkası karşısında savunamaz. bu, caiz değildir. dolayısıyla, vereceği hükmün yanlış olma ihtimaline karşılık cenab-ı hak peygamberinden istiğfar etmesini istemektedir:
devamını gör...