orijinal adı : les misérables
yazar : victor hugo
yayım yılı : 1862
eski mahkum jean valjean'ın karakterinin dönüşümünün işlendiği klasik eserdir. yazar eserinde jean valjean üzerinden yoksulluk, adalet, iyilik, vicdan ve pişmanlık gibi kavramları anlatır.
yazar : victor hugo
yayım yılı : 1862
eski mahkum jean valjean'ın karakterinin dönüşümünün işlendiği klasik eserdir. yazar eserinde jean valjean üzerinden yoksulluk, adalet, iyilik, vicdan ve pişmanlık gibi kavramları anlatır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kaşkolnikov" tarafından 17.03.2022 22:01 tarihinde açılmıştır.
21.
sürükleyici sayılabilecek bir roman, okumaktan keyif aldım.
gel gör ki, romandan yapılacak ciddi bir çıkarım yok.
belirgin bir sınıf çelişkisi vurgusu roman boyunca sürüyor.
romanın kahramanı hasbel kader tanıştığı rahibin karşılıksız iyiliği ile ciddi bir dönüşüm yaşayarak ‘iyi’ olmaya karar veriyor. bunu onun için mümkün kılan tek yol zenginleşmesi. zengileştikçe daha fazla iyilik yapıyor.
eski bir mahkum olduğunu sisteme itiraf ederek kendi ayağına sıkıyor. iyilik olgusu yürürlükteki kanun’a uygunlukla bağdaştırılıyor, sonuçlarına katlanılıyor, sonra yine zengin hayata dönüş…
kötü adam kanun’a kör körüne uyan bir komiser, en son vicdanı kanunu uygulamaya el vermeyince yaşadığı içsel çelişki nedeniyle intihar ediyor.
evlat edindiği kızla evlenen damadına “ben eski bir mahkumum” dendiğinde eleman “o zaman karımla -üvey kızınızla- görüşmeseniz daha iyi” cevabını veriyor!
sonra devrim denemesinde birkaç hayat kurtarma ve çeşitli kahramanlıkların varlığı öğrenilince “eyvah ben ne yaptım, bu kadar güzel bir kayınpederi nasıl dışladım” deyip damat kayınbabaya koşuyor ama bazı şeyler için çok geç, kahramanınız (kayınbaba) yine de mutlu ölüyor. “bıraktığım 600 bin bankınot da helaldir, çatır çatır yiyin” mesajıyla aralarından ayrılıyor.
devrimciler iyi mi, kötü mü, belli değil mesela. dahası, müesses nizam taraftarları için de durum aynı. herkes iyilik tarafında esasında. ama açlıktan bir ekmek çalmış adamın ömrünün çürümesi gayet olağan gibi gözüküyor.
vicdani çelişkiler ‘yasa’ya uydum/uymadım, uymasam da kötü değilim galiba, yasa’yı uygulamadım ama yasa’ya bağlılık da mühim’ çerçevesinin dışına asla çıkamıyor.
sosyal yapıya, sınıflaşmaya yönelik en ufak bir eleştiri yok; müesses nizam’a dair net bir tutum yok; karakterlerin ciddi bir psikolojik çelişkisi, içsel mücadelesi yok ve nihayetinde romanın ahlak/adalet üzerine ciddiye alınır bir konumlanması yok.
batı edebiyatının bu tın tın’lığı öldürüyor beni.
gel gör ki, romandan yapılacak ciddi bir çıkarım yok.
belirgin bir sınıf çelişkisi vurgusu roman boyunca sürüyor.
romanın kahramanı hasbel kader tanıştığı rahibin karşılıksız iyiliği ile ciddi bir dönüşüm yaşayarak ‘iyi’ olmaya karar veriyor. bunu onun için mümkün kılan tek yol zenginleşmesi. zengileştikçe daha fazla iyilik yapıyor.
eski bir mahkum olduğunu sisteme itiraf ederek kendi ayağına sıkıyor. iyilik olgusu yürürlükteki kanun’a uygunlukla bağdaştırılıyor, sonuçlarına katlanılıyor, sonra yine zengin hayata dönüş…
kötü adam kanun’a kör körüne uyan bir komiser, en son vicdanı kanunu uygulamaya el vermeyince yaşadığı içsel çelişki nedeniyle intihar ediyor.
evlat edindiği kızla evlenen damadına “ben eski bir mahkumum” dendiğinde eleman “o zaman karımla -üvey kızınızla- görüşmeseniz daha iyi” cevabını veriyor!
sonra devrim denemesinde birkaç hayat kurtarma ve çeşitli kahramanlıkların varlığı öğrenilince “eyvah ben ne yaptım, bu kadar güzel bir kayınpederi nasıl dışladım” deyip damat kayınbabaya koşuyor ama bazı şeyler için çok geç, kahramanınız (kayınbaba) yine de mutlu ölüyor. “bıraktığım 600 bin bankınot da helaldir, çatır çatır yiyin” mesajıyla aralarından ayrılıyor.
devrimciler iyi mi, kötü mü, belli değil mesela. dahası, müesses nizam taraftarları için de durum aynı. herkes iyilik tarafında esasında. ama açlıktan bir ekmek çalmış adamın ömrünün çürümesi gayet olağan gibi gözüküyor.
vicdani çelişkiler ‘yasa’ya uydum/uymadım, uymasam da kötü değilim galiba, yasa’yı uygulamadım ama yasa’ya bağlılık da mühim’ çerçevesinin dışına asla çıkamıyor.
sosyal yapıya, sınıflaşmaya yönelik en ufak bir eleştiri yok; müesses nizam’a dair net bir tutum yok; karakterlerin ciddi bir psikolojik çelişkisi, içsel mücadelesi yok ve nihayetinde romanın ahlak/adalet üzerine ciddiye alınır bir konumlanması yok.
batı edebiyatının bu tın tın’lığı öldürüyor beni.
devamını gör...