seni seviyorum sözünün anlamını yitirmesi
başlık "karambol" tarafından 23.12.2020 01:58 tarihinde açılmıştır.
1.
insanların dilinde sakız olmasından kaynaklanan durum. daha ilişkiye adım atmadan söylüyoruz sonrası malum her saat kalpli vıcık vıcık emojilerle süslüyoruz. sözün o kutsal anlamını basitlleştiriyoruz ya da işimize geliyor anlamını idrak etmeden tüketmek.çünkü söylemesi çok basit. ağzı olan kurar bu cümleyi . uygulması ise çok zordur.
can yücel, ‘’seni seviyorum ‘’ demek değil ki marifet, marifet önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek.
(bkz: behlül kaçar)
can yücel, ‘’seni seviyorum ‘’ demek değil ki marifet, marifet önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek.
(bkz: behlül kaçar)
devamını gör...
2.
3 gün sonra el olunca anlayacağınız durum. sevmek dile kolay, önemli olan candan sevmek ki o kişi de zaten bu cümleyi idareli kullanır.
devamını gör...
3.
seven sevdiğine sevdiğini söylesin. ben mümkün olan her saniye söylüyorum. bir an sonra beni duyup duyamayacağını ya da benim ona bunu söyleyip söyleyemeyeceğimi bilmiyorum çünkü. söyleyin. korkmayın sevdiğinizi söylemekten. ama sakız da yapmayın bu kutsal cümleyi. sadece sevdiğinize söyleyin. her sevdiğinize ama. annenize, babanıza, kardeşlerinize, arkadaşlarınıza ve sevgilinize. *
devamını gör...
4.
bu iki kelime evladima söylediğim müddetçe anlamını asla kaybetmiyor.
devamını gör...
5.
sevgi, aşk, sevgili, sevmek vb. kelimelerin anlamını yitirmesinden kaynaklı olan bir gerçektir. öyle ki herkes herkese benzer kelimeleri içten olmayan bir şekilde kullanıyor. bu kelimelerin içi boşaltıldı artık. ha demiyorum ki kullanmayın. seven sevdiğine yine söylesin. şahsen ben sevdiğimi "seni seviyorum" dan ziyade başka şekillerde göstermeyi tercih ediyorum. ben biliyorsam, karşıdaki de anlıyorsa hiiç sıkıntı yok.
devamını gör...
6.
günümüz şartlarının ve insanlarının “sevgi” kavramını basitleştirdikleri için oluşan durumdur.
devamını gör...
7.
8.
seni seviyorum demek kolay herkes için. artık çok kolay söylenebiliyor. seni seviyorum demek mesele değil, asıl mesele gerçekten sevmek..
devamını gör...
9.
kime söylediğine bağlı çocuk.
birde kimin söylediğine.
birde kimin söylediğine.
devamını gör...
10.
şimdiki aşklar 3 günde sevip sevişip ayrılmayla sonlanıyor velhasıl kelam 3 günde sevgi olmaz 3 günde biri size seviyorum dediyse ardınıza bakmadan topukları g.te vura vura kaçın derim.
devamını gör...
11.
seven ya da sevmeyen herkes söyleyebilir.
önemli olan hissettirmek, hisler yalan söylemez.
önemli olan hissettirmek, hisler yalan söylemez.
devamını gör...
12.
“seni seviyorum!” cümlesi mi anlamını yitirdi? yoksa biz mi o duyguya değer kişilere söylemiyoruz ya da her önümüze gelene söylediğimizden kaynaklı mı değersizleşti? sorularını düşündüren bir başlık.
altın, çamura düşünce değerinden birşey kaybeder mi? asla kaybetmez! “seni seviyorum!” cümlesi de böyle bişeydir aslında. genel olarak zaman geçtikçe asıl kıymetli şeyin değerini yitirdiğini, gerçek duyguların anlamsızlaştığını, maddi değerlerin daha fazla önem arzettiğini görüyoruz. eskiden böyle değildi. önemli olan duygulardı, manevi değerlerdi ama şimdi öyle mi? şimdi bu manevi değerlerin yerini maddi değerler aldı. ondandır ki bir zamanlar önemli olan şeyler şimdi önemini yitirmeye başladı. önceden dürüstlüğe, gerçek değere saygı varken şimdi lüks arabalara, paraya, villalara saygı var. ne üzücü değil mi? bizim aslında varoluşumuzu oluşturan duygularımızın değerini zamanla kaybetmeye mahkum olması. şimdi başlığı görünce aklıma bir hikaye geldi. hep anlatılır ya belki siz de biliyorsunuzdur ama ben paylaşmak istedim.
hikaye şöyledir ki;
bir gün bir baba oğlunu yanına çağırır ve: “biliyorsun artık yaşlandım. baban olarak sana hayatım boyunca hep doğruları öğretmeye çalıştım. neyse ki sen de öğrettiklerimi iyi belledin ve hep iyi bir çocuk oldun. bunun için sana bir hediye vermek istiyorum” diyerek cebinden bir saat çıkartır. “bu saat 200 yıldan fazla bir geçmişe sahip. dedemin babasından dedeme, ondan babama, babamdan da bana aile yadigarı. ailemizin bu mirasını, ona gözün gibi bakacağından hiç şüphem olmadığı için ölmeden önce sana vermek istiyorum. bir şartla! önce, sokağın başındaki saatçiye gidip saatin değerini öğreneceksin” der. babasının sözlerinden çok etkilenen oğul saati alır ve saatçiye gider. saatçi saati göz ucuyla inceledikten sonra “çok fazla para edecek bir şey değil, komşuluk hatırına 20 lira vereyim” der. oğul; saati geri alır, cebine yerleştirir ve doğruca babasının yanına döner. kendisini bekleyen babasına saatçi ile aralarında geçen konuşmaları aktarır. baba: “vay be, demek 20 lira. bir de çarşıdaki antikacıya sor bakalım” der. oğul, babasının bu isteğini de yerine getirmek için tereddüt etmeden antikacının yolunu tutar. antikacı saati inceler, inceler, inceler… sonra: “orijinal bir parça, sana bunun için 2 bin lira öderim” der. oğul yine babasının yanına döner ve bu kez de antikacının söylediklerini anlatır. baba: “hmmm… demek 2 bin verdi. madem öyle, o halde son olarak bir de şu şehir merkezindeki müzeye göster bakalım saati” diyerek son isteğini dile getirir. oğul, babasına lafını ikiletmeden hemen yola çıkar. iki saat sonra geri döner. döndüğünde, yüzündeki şaşkınlığı gizleyemeden olanları anlatmaya başlar: “saati önce görevliye gösterdim, biraz inceledikten sonra hemen müdürüne haber verdi. müdürü geldi ve saati bir büyüteç ile inceledi. inceledikçe gözleri büyüdü. sonra saati bana geri verdi. benimle hiç konuşmadan hemen birkaç kişiye telefon etti. yarım saat sonra odaya iki bey daha girdi. müdürle ayak üstü bir şeyler konuştuktan sonra benden tekrar saati istediler. verdim. sonradan öğrendim ki bu beyler saat konusunda uzman kişilermiş. saati epey bir inceledikten sonra hep beraber başka bir odaya geçtiler ve kapıyı kapatıp bir şeyler konuşmaya başladılar. görüşmeleri bitince tekrar benim bulunduğum odaya geldiler ve bana saat için tam 2 milyon teklif ettiler” der. baba, tüm hikayeyi dinledikten sonra oğluna döner ve: “yaaa oğul gördün mü? sana öğretmek istediğim de zaten tam olarak buydu! yaşamda senin gerçek değerini bilenler, her zaman sana en çok kıymet verenlerdir! asla sana layık olmayan, hak ettiğin değeri sana vermeyen yerde durma ki sana değer verilmediği zaman üzülmeyesin!”
“seni seviyorum!” cümlesinin aslında anlamını kaybettiği yok sevgili dostlar. sadece onu hakedene, ona layık olana, ona en çok kıymet verene söyleyin. her önünüze gelene değil !
gerçekten değer verdiklerinize, hayatınızı anlamlandıran insanlara, varlığına şükür edecek kadar çok sevdiklerinize, bir huzur arayıp sığındıklarınıza, sizi siz olduğunuz için sevenlere ve kalbinizi tereddütsüz emanet edebileceklerinize söyleyin.
ve öyle söyleyin ki; gözleriniz bu cümleyi söylerken adeta güneş gibi olsun ışıl ışıl yansın, kalbiniz yerinden çıkarcasına çarpsın, elleriniz heyecandan titresin terlesin. bir rüyadaymışcasına, bir manzara karşısında şaşkınlıkla kaybolurcasına o denli tutkuyla söyleyin, söyleyin ki sözün anlamı yerini bulsun!
kocaman söyleyin bağıra bağıra!
“seni seviyorum!” diye.
her zaman gerçek değerinizi bilenlerle olmanız dileğimle...
altın, çamura düşünce değerinden birşey kaybeder mi? asla kaybetmez! “seni seviyorum!” cümlesi de böyle bişeydir aslında. genel olarak zaman geçtikçe asıl kıymetli şeyin değerini yitirdiğini, gerçek duyguların anlamsızlaştığını, maddi değerlerin daha fazla önem arzettiğini görüyoruz. eskiden böyle değildi. önemli olan duygulardı, manevi değerlerdi ama şimdi öyle mi? şimdi bu manevi değerlerin yerini maddi değerler aldı. ondandır ki bir zamanlar önemli olan şeyler şimdi önemini yitirmeye başladı. önceden dürüstlüğe, gerçek değere saygı varken şimdi lüks arabalara, paraya, villalara saygı var. ne üzücü değil mi? bizim aslında varoluşumuzu oluşturan duygularımızın değerini zamanla kaybetmeye mahkum olması. şimdi başlığı görünce aklıma bir hikaye geldi. hep anlatılır ya belki siz de biliyorsunuzdur ama ben paylaşmak istedim.
hikaye şöyledir ki;
bir gün bir baba oğlunu yanına çağırır ve: “biliyorsun artık yaşlandım. baban olarak sana hayatım boyunca hep doğruları öğretmeye çalıştım. neyse ki sen de öğrettiklerimi iyi belledin ve hep iyi bir çocuk oldun. bunun için sana bir hediye vermek istiyorum” diyerek cebinden bir saat çıkartır. “bu saat 200 yıldan fazla bir geçmişe sahip. dedemin babasından dedeme, ondan babama, babamdan da bana aile yadigarı. ailemizin bu mirasını, ona gözün gibi bakacağından hiç şüphem olmadığı için ölmeden önce sana vermek istiyorum. bir şartla! önce, sokağın başındaki saatçiye gidip saatin değerini öğreneceksin” der. babasının sözlerinden çok etkilenen oğul saati alır ve saatçiye gider. saatçi saati göz ucuyla inceledikten sonra “çok fazla para edecek bir şey değil, komşuluk hatırına 20 lira vereyim” der. oğul; saati geri alır, cebine yerleştirir ve doğruca babasının yanına döner. kendisini bekleyen babasına saatçi ile aralarında geçen konuşmaları aktarır. baba: “vay be, demek 20 lira. bir de çarşıdaki antikacıya sor bakalım” der. oğul, babasının bu isteğini de yerine getirmek için tereddüt etmeden antikacının yolunu tutar. antikacı saati inceler, inceler, inceler… sonra: “orijinal bir parça, sana bunun için 2 bin lira öderim” der. oğul yine babasının yanına döner ve bu kez de antikacının söylediklerini anlatır. baba: “hmmm… demek 2 bin verdi. madem öyle, o halde son olarak bir de şu şehir merkezindeki müzeye göster bakalım saati” diyerek son isteğini dile getirir. oğul, babasına lafını ikiletmeden hemen yola çıkar. iki saat sonra geri döner. döndüğünde, yüzündeki şaşkınlığı gizleyemeden olanları anlatmaya başlar: “saati önce görevliye gösterdim, biraz inceledikten sonra hemen müdürüne haber verdi. müdürü geldi ve saati bir büyüteç ile inceledi. inceledikçe gözleri büyüdü. sonra saati bana geri verdi. benimle hiç konuşmadan hemen birkaç kişiye telefon etti. yarım saat sonra odaya iki bey daha girdi. müdürle ayak üstü bir şeyler konuştuktan sonra benden tekrar saati istediler. verdim. sonradan öğrendim ki bu beyler saat konusunda uzman kişilermiş. saati epey bir inceledikten sonra hep beraber başka bir odaya geçtiler ve kapıyı kapatıp bir şeyler konuşmaya başladılar. görüşmeleri bitince tekrar benim bulunduğum odaya geldiler ve bana saat için tam 2 milyon teklif ettiler” der. baba, tüm hikayeyi dinledikten sonra oğluna döner ve: “yaaa oğul gördün mü? sana öğretmek istediğim de zaten tam olarak buydu! yaşamda senin gerçek değerini bilenler, her zaman sana en çok kıymet verenlerdir! asla sana layık olmayan, hak ettiğin değeri sana vermeyen yerde durma ki sana değer verilmediği zaman üzülmeyesin!”
“seni seviyorum!” cümlesinin aslında anlamını kaybettiği yok sevgili dostlar. sadece onu hakedene, ona layık olana, ona en çok kıymet verene söyleyin. her önünüze gelene değil !
gerçekten değer verdiklerinize, hayatınızı anlamlandıran insanlara, varlığına şükür edecek kadar çok sevdiklerinize, bir huzur arayıp sığındıklarınıza, sizi siz olduğunuz için sevenlere ve kalbinizi tereddütsüz emanet edebileceklerinize söyleyin.
ve öyle söyleyin ki; gözleriniz bu cümleyi söylerken adeta güneş gibi olsun ışıl ışıl yansın, kalbiniz yerinden çıkarcasına çarpsın, elleriniz heyecandan titresin terlesin. bir rüyadaymışcasına, bir manzara karşısında şaşkınlıkla kaybolurcasına o denli tutkuyla söyleyin, söyleyin ki sözün anlamı yerini bulsun!
kocaman söyleyin bağıra bağıra!
“seni seviyorum!” diye.
her zaman gerçek değerinizi bilenlerle olmanız dileğimle...
devamını gör...
13.
anlamını yitirmeyen ne kaldı ki? dediğim başlıktır.
devamını gör...
14.
herkese söylediğiniz zaman yitmesi normaldir.
devamını gör...
15.
sahi neydi onun anlamı ?
devamını gör...
16.
ağlattım ama seni seviyorum.
üzdüm ama seni seviyorum.
kırdım ama seni seviyorum.
hadii abi işine bak.
üzdüm ama seni seviyorum.
kırdım ama seni seviyorum.
hadii abi işine bak.
devamını gör...
17.
herkesin ne yaptigi ne dusundugu hic onemli degil bu cumlenin bendeki anlamini dis etkenler degistiremez. ben onemsiyorum ya bu yeter.
devamını gör...
18.
anlamını yitirip yitirmediğini bu cümleyi ağzınızdan çıksın diye dudaklarınıza bakan insanlara sorun. insan bazen önündekini göremiyor.
devamını gör...
19.
çok kere söylenip , inandırıcılığının kaybolmasının da etkisi vardır bu düşüncede .
devamını gör...
20.
bence yitirmiyor. sevin ve söyleyin sevgili sözlük.
devamını gör...