1.
albrecht dürer’e ait bir gravürdür.
sanatla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanları bile büyüleyebilecek güzellikte bir eserdir. sanatçı gravürü kırk iki yaşındayken 1513 yılında bitirmiştir ve bu eser sanat ve teoloji dünyasını derinden etkilemiştir.
simgelerle dolup taşan bir gravürdür ve esin kaynağı konusunda muhtelif bilgiler vardır. bir tanesine göre bu 23. mezmurda geçen:
“ karanlık ölüm vadisinden geçsem bile kötülükten korkmam. çünkü sen benimlesin.”
gravürü bakınca gerçekten de ölüm ve şeytanın arasında yolculuk yapan şövalyenin kendinden emin ve korkusuz bir şekilde yolculuk yaptığı net bir şekilde görülmektedir. inancına olan güveni ile ne ölümden ne de şeytandan korkmaktadır.
diğer bir iddia ise erasmus’un bir pasajından esinlenilmiş olabileceğine dairdir:
“zor ve kasvetli göründüğü için erdem yolundan caydırılmayasınız diye... ve sürekli olarak üç haksız düşmanla -et, şeytan ve dünyayla- savaşmanız gerektiğinden, bu üçüncü kural size önerilecektir: hades'in boğazlarındaymışsınız gibi üzerinize gelen tüm o hayaletler ve hayaletler, virgil'in aeneas örneğinden sonra boşuna sayılmalıdır… arkanıza bakmayın.
aslında bu parça da mezmurda anlatılana benzer bir hikayeyi anlatmaktadır. et, şeytan ve dünya gravürde neredeyse aynen yer almaktadır.
üçüncü bir iddia ise andrea del verrochio’ya ait atlı bartolomeo colleoni heykelinden ilham alınmış olabileceğine dairdir.
gravürde ölüm elinde bir kum saati tutarak insan hayatının kısa ve sonlu olduğunu anlatır. şeytan şövalyenin ardında kalmıştır. korkusuz şövalye inancını simgeleyen bir zırh ile korunmakta ve zırh ışıl ışıl parlamaktadır.
görkemi tartışılmaz bir gravürdür ve insanda stendhal sendromuna neden olabilir.
sanatla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanları bile büyüleyebilecek güzellikte bir eserdir. sanatçı gravürü kırk iki yaşındayken 1513 yılında bitirmiştir ve bu eser sanat ve teoloji dünyasını derinden etkilemiştir.
simgelerle dolup taşan bir gravürdür ve esin kaynağı konusunda muhtelif bilgiler vardır. bir tanesine göre bu 23. mezmurda geçen:
“ karanlık ölüm vadisinden geçsem bile kötülükten korkmam. çünkü sen benimlesin.”
gravürü bakınca gerçekten de ölüm ve şeytanın arasında yolculuk yapan şövalyenin kendinden emin ve korkusuz bir şekilde yolculuk yaptığı net bir şekilde görülmektedir. inancına olan güveni ile ne ölümden ne de şeytandan korkmaktadır.
diğer bir iddia ise erasmus’un bir pasajından esinlenilmiş olabileceğine dairdir:
“zor ve kasvetli göründüğü için erdem yolundan caydırılmayasınız diye... ve sürekli olarak üç haksız düşmanla -et, şeytan ve dünyayla- savaşmanız gerektiğinden, bu üçüncü kural size önerilecektir: hades'in boğazlarındaymışsınız gibi üzerinize gelen tüm o hayaletler ve hayaletler, virgil'in aeneas örneğinden sonra boşuna sayılmalıdır… arkanıza bakmayın.
aslında bu parça da mezmurda anlatılana benzer bir hikayeyi anlatmaktadır. et, şeytan ve dünya gravürde neredeyse aynen yer almaktadır.
üçüncü bir iddia ise andrea del verrochio’ya ait atlı bartolomeo colleoni heykelinden ilham alınmış olabileceğine dairdir.
gravürde ölüm elinde bir kum saati tutarak insan hayatının kısa ve sonlu olduğunu anlatır. şeytan şövalyenin ardında kalmıştır. korkusuz şövalye inancını simgeleyen bir zırh ile korunmakta ve zırh ışıl ışıl parlamaktadır.
görkemi tartışılmaz bir gravürdür ve insanda stendhal sendromuna neden olabilir.
devamını gör...
2.
gravüre bakınca enteresan şeyler görüyorsunuz aslında. misal şu tepedeki kale ne ayak? oraya takıldım bir kere. aşağıda ki, kompozisyona bakınca her şeyi tepeden izleyen tanrının mekanı gibi duruyor. cennetin krallığı falan gibi bir metafor falan olsa gerek. siz kendi aranızda takılın ben hiç bir şeye karışmam der gibi. değilse de o tepe mekanı ben öyle gördüm geçtim gittim. * şövalye kararlı, mağrur, karizmasına laf söyletmeyecek şekilde ilerlese de ölümün ona doğru olan bakışı ve dalga geçer gibi boyun büküşü cidden fena. zırhlarını da kuşansan, yenilmez savaşçı pozlarına da bürünsen gittiğin yolun sonu bana çıkıyor aslanım dercesine resmen kafa buluyor. kum saati de bu mesajın pekiştiricisi olmuş. ölümün bindiği atta aynı şekilde ilerleyişe ket vuracak bir boyun hareketinde bulunuyor. ölüm ve şeytan arasında kalmışsın ama burnundan kıl aldırmıyorsun be abicim helal vallahi sana. ama tabi hep ihale şeytana bırakılır ya öyle bir mevzu sanki oradaki mevzu. şeytan abimizi ayartamamış, yolundan ayıramamış ki, şövalye abimizin arkasında kalmış. o yüzden sıkışmışlık hissini biraz atmış gibi duruyor. köpeğe gelirsek konumlandırıldığı yere bakınca bende şeytanı engelleyen sadakatin timsali gibi bir hava uyandırdı. yani şövalyenin saf imanı ve inancı gibi bir şey olabilir. olmayabilir de ama sanki olsa fena olmaz. *
özetle şeytandan kurtuluş, ölüme saf bir imanla yürüyüş ve göklerdeki babanın bu idealize edilmiş manzarayı izlemesi gibi bir görüntü beliriyor benim zihnimde. albert dürer'in anlatmak istediği şey kadar bizim gördüğümüz ve anladığımız şey de mühim. beğendim ben özetle.
özetle şeytandan kurtuluş, ölüme saf bir imanla yürüyüş ve göklerdeki babanın bu idealize edilmiş manzarayı izlemesi gibi bir görüntü beliriyor benim zihnimde. albert dürer'in anlatmak istediği şey kadar bizim gördüğümüz ve anladığımız şey de mühim. beğendim ben özetle.
devamını gör...
"şövalye ölüm ve şeytan" ile benzer başlıklar
şövalye
4