suç ve cezaların şahsiliği ilkesi, temelini latince "nulla poena sine culpa", yani “kusur olmadan ceza olmaz” prensibinden alan temel bir hukuk ilkesidir. günümüz modern ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan bu ilke, bir kişinin yalnızca kendi eylemlerinden sorumlu tutulabileceği ve suç teşkil eden fiillerinden dolayı da yalnızca kendisinin cezalandırılabileceği anlamına geliyor. ilke, anayasanın 38. maddesinde “ceza sorumluluğu şahsidir." hükmü ile, ceza kanununda "ceza sorumluluğu şahsidir. kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz." hükmü ile pozitif hukukumuzda da korunmaktadır.

ceza sorumluluğunun şahsi olması, bir suçun yalnızca tek bir kişi tarafından işlenebileceği anlamına gelmez. bir suçun iştirak halinde işlenmesi, işleyenlerin her birinin şerik olarak ayrı ayrı fakat yine şahsi olarak sorumlu tutulmalarını gerektirir. suçun şahsiliği yine aynı şekilde bir suçun koordineli şekilde, örgütlü olarak, sistematik biçimde veya çoklu olarak işlenmesini de yok sayan bir ilke değildir. iştirak edildiyse, örgütlenildiyse, sistematik ve kolektif bir suçluluk söz konusuysa da yine suçu işleyenlerin her biri iştirak hükümlerine göre, örgütlü suçların ve suçu nitelikli hale getiren diğer unsurların özel olarak düzenlendiği kanunlara göre ama her şekilde fiili işleyenin sorumluluğunun şahsiliği gözetilerek cezalandırılır. ilkenin diğer ayağı olan cezaların şahsiliği gereğince de ailesi, çevresi, komşusu vs. değil bizzat kendisi cezalandırılır.

bu ilkeler, üç beş aklı evvelin bir araya gelip kahvehane sohbeti esnasında hadi şöyle bi ilke getirelim diye ortaya çıkmıyor. bugün sosyal medyadaki ergen kalabalığı tarafından günlük siyasetin basit argümanlarıyla tartışmaları karşısında tepemin atmasının sebebi bu. bilimsel dayanaklar gösterin, teorik bir zemin oluşturun, üstüne koyduğunuz şey ne ise tartışalım. diğer türlüsü alınabilirsiniz elbette ama cahillik, üzgünüm.
devamını gör...
hukuku nalıncı keserine çevirip kendine yontunca olduğu zannedilendir.
türkiye cumhuriyeti anayasası filanca maddede vardır der geçersin.
tabii olarak sayın başlık sahibinin tepesini attıranın ve yukarıda yazılanların hakan çakır cinayetine istinaden yazıldığının notunu düşmek bana düştü ise ona da eyvallah.
bir topluluğa veya güruha sağlanmış gözüken ayrıcalığı içeriden bakınca dayanışma zannetme kolaycılığının, o ayrıcalığı elde ettiğini düşünen güruhun çok küçük bir kısmını rahatsız ettiğinin itirafı olan işbu başlığın ilk entrysi, buradan yani dışarıdan bakınca ise ayrımcılık talebi olarak gözüküyor.
gözükmekle kalmıyor, buram buram kokuyor, ben buradayım nidaları duyuluyor.
o kadar somut.
burada sosyolojiye giriş dersi vermek üzere gelmedik ama insanların inandığı soyut mekanizmaları parça parça ettiğinizde, en azından buna kalkıştığınızda elinize geçecek olan parçalara ayrılmış kitleler olur.
çünkü o soyut mekanizmalar aslında -bazılarının anlayabileceği en basit tabirle- güven inşa eder.
o zaman da o "üç beş aklıevvel" bir anda genlerine işlemiş şuuru buluverir ve belli bir güruhun başkalarının gazıyla elde ettiklerini zannetiği ayrıcalıkların/imtiyazların aslında kimin izniyle kendilerine bahşedilmiş olduğunu ve anında geri alınabileceğini, sergiledikleri akıl dışı şımarıklığı da dahil ederek hatırlatıverir.
yukarıda görüleceği üzere ben son derece basit düşünen bir insanım.
ben ve benim gibiler hukuk ve adalet istiyoruz.
hukuku nalıncı keserine çevirip kendine yontunca olduğu zannına düşenler için bile...
devamını gör...
katılmadığım başlık. herkes dostoyevski okumalı bence.
devamını gör...
yazarın hukukun en temel ilkelerinden birini bir başlık altında izah etme çabası, ilk bakışta aydınlatıcı bir akademik içerik gibi görünse de, bu ansiklopedik bilginin, hakan çakır cinayeti ile ilgili https://normalsozluk.com/b/oldurdukleri-gencin-babasini-tehdit-eden-hirtlar--420640 başlığında yazdığı garabet entry için aklama çalışması olarak, bir savunma mekanizması halinde yazılmış.

yazara önceki başlıkta cevaben yazılan hiçbir söylemde, kimse ona "suçun şahsiliği ilkesi yoktur" demedi veya bir babanın, oğlunun işlediği cinayetten hapse atılması gerektiğini iddia etmedi. eleştirinin odağı, yazarın bu ilkeyi, bir ailenin kolektif bir vahşete dönüşmesini ve bu eylemin ardındaki ahlaki çürümeyi tartışmaktan kaçmak için bir kalkan olarak kullanmasıydı.  

toplumun vicdanını yaralayan şey, ceza hukukunun teknik bir detayı değil; bir babanın ve üç oğlunun, bir kızı taciz ettikten sonra , onu korumaya çalışan abisini organize bir şekilde katledebilme cüreti olduğunu tekrar hatırlatayım. bu, hukukun "iştirak" parantezine alıp cezalandıracağı, ancak sosyolojinin ve ahlakın sorgulaması gereken derin bir toplumsal patoloji çünkü. yazarın burada yapmaya çalıştığı şey ise bu korkunç sosyolojik ve ahlaki sorunu, herhangi bir hukuk öğrencisinin ezberinden öteye geçmeyen bir ilke anlatımı ile perdelemeye çalışmaktan ibarettir.  

yazarın başlığı açma niyeti bile, bilgi paylaşmak yerine, kişisel hezeyanlarına hukuki terimleri kalkan etme çabası iken, hakan çakır cinayeti ile ilgili söylemleri üzerine bunları yazması argümanlarının ahlaki ve entelektüel olarak iflası ettiğinin farkındalığıdır. charlotte ritter ismini bir kullanıcı adı olarak seçen kişinin bu yazdıklarındaki ironi de ayrıca manidar. bahsi geçen isim, berlin'in karanlık sokaklarında somut delillerin ve acı gerçeklerin peşine düşerken, yazarımız ankara'da işlenmiş bir cinayetin en temel gerçeğini "tacizi" görmezden gelip soyut sosyoloji teorilerinin arkasına saklanmıştır.

kendisine ve tüm hukukla ilgilenen kişilere hatırlatayım.
hukuku, vicdanın sesini bastırmak için kullandığınızda, ne hukukçu kalırsınız ne de aydın. sembolünüzün gözünün neden bağlı kaldığını asla unutmayın.
devamını gör...
başkan olunca tanımayacağım ilke.
hırtların işlediği suçlardan aileleri de sorumlu olacak. nesiller boyunca hem de…
sokağa sıçılmış her çocuğun anası babası amcası dayısı vs fişlenecek.
devamını gör...
suçun ve cezanın şahsiliği ile, tetikçi kullanan gerçek suçlu odakların suçtaki rolü ve payını birbirinden ayırmak gerekir.
aslında sistemin üretip, gerektiğinde kendi ayakişlerinde kullandığı gruplar, sistemden aldıkları cesaret ve dolaylı koruma sonucunda gelişerek örgütlü suç makinalarına dönüşür. bu örgütler suçların çoğunda kiralık tetikçi maşlar kullanırlar. bu gibi durumlarda suçlu kavramı görünen tetikçi ile sınırlı bırakılamaz orada sonlandırılamaz.
suç ve cezanın şahsiliği ilkesi, örgütlü suçlar bakımından geniş kapsamlıdır. ve öyle de olması gerekir. örgütlü suçlarda örgütler hukukçu ve basındaki destekçileri ile, bilinçli biçimde sahte bir hukuk savunuculuğuna soyunup "suçun ve cezanın şahsiliği" propagandasına başlar.
örn: her atatürk büst veya heykeline saldıranın istisnasız "bireysel meczup"luğa terfi olunup dosyasının kapatılması size ilginç gelmiyor mu. çünkü her biri bir tarikat veya cemaatin müridi ve oralarda aslında bunun için yetiştiriliyorlar.
kısaca suç ve cezanın şahsiliği, örgütlü yapılar için farklı yorumlanacak bir hukuki kavramdır. kısaca hukuk, asla gerçek suç ve suçluları koruyan bir anlayışla yorumlanamaz.. bu hukukun kendini inkarı demek olur.
kavramarı bütünden koparmadan yorumlamak gerekir.
yaşanan ekonomik ve kültürel yıkım, kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve saldırıları, seri yangınları, uyuşturucu ve sentetik madde ticaret ve kullanımını, akran şiddeti ve okul mafyacılığını sıradan hale getirmiştir. hukuk ve güvenlik birimleri sadece iyi vatandaş açısından var sayılmaktadır. sözde müebbet hükümlüsü iki mafya lideri, gece pavyonda ön masa kapışmasında birbirini vurduğunda ancak nasıl cezalandırıldıklarını! öğrenebiliyoruz. ama bunu yazan gazeteci şafak operasyonu ile evinden alınabiliyor.
suç örgütleri adliye kantin işletmeciliği yapıp hukuk! dağıtıyor. savcı hakim istihdam ettiriyor, karar satıyorlar..
hiçbir suç ve suçlu bu gerçeklikten kopuk bir "şahsilik" içinde değil. yüzmilyarlarca vurgun yapıp kaybolan suçlu, yakalansa da yakalanmasa da "şahsi" bir eylemin sorumlusu değil.. onu üreten, kollayan, koruyan yapının bir parçası çünkü..
hukuk gerçek anlamda işletilebildiğinde, suç ve cezanın şahsiliğini savunmanın bir anlamı var.
devamını gör...
evet kulağa hoş geliyor ama durum hiç öyle değil. bir sıkıntı sürekli aynı yerden çıkıyorsa burada şahsi bir meselenin ötesi vardır. charlotteye bu konu da katılmıyorum çünkü bahsettiği şey bugün sadece birilerini koruma amaçlı bir kılıf olarak kullanılmaktan başka hiçbir boka yaramıyor.

önümüz, ardımız hatta kulağımızın arkası bile bu gerçekle dolup taşarken hayır canım bu evrensel ilkedir diyemeyeceğim. cahillikse cahillik kör olmaktan iyidir.
devamını gör...
tas kafalı oe leri aklamak için açılmış başlık.

#3696575

burada bunu yazan şimdi de bunu yazıyor. mevzuyu kürt /türk çatışmasına çekerek çorum morum bir şeyler saçmalamış.

hayır sorun suçluların arsızlaşma sorunu,

geçtiğimiz günlerde 90 larda bu işin ankara da nasıl sonlandırıldığını anlatmıştım. dileyen bakabilir ben de bulup eklerim. aha da burada #3696999

aslında kendisinin anlamak istemediği de şu (tüm hukukçular gibi.) bir kötülükle ondan daha kötü olarak başedebilirsin kötülükle baş edebilmek erdemdir iyi olmak değil.hayatında hiçbir şeyin bedelini ödememiş,fanusundan çıkamamış, güvenli sitesinde oturup solculuk oynayan iş kavgaya gelince moda daki kafelerden ahkam kesenlerden de akıl falan almayın.

son olarak kendini her sektörde olduğu gibi avukatlık sektöründe de mesleğine hakaret edenler bulunur lütfen itibar etmeyiniz ülke de adalet iktidar ve ortaklarının kevaşesi olsa da devran bir şekilde döndüğünde yüz karası olmayan avukatlara da ihtiyacımız olacak.
devamını gör...
20. yüzyıl pozitif hukuk anlayışının, sosyolojiyi gözardı eder yapısı nedeniyle, kolektif suçların icrasında arkasına sığınılan bir ilke.

şimdi buraya 10 sayfa da izahat yazılır, ancak gerek yok.

bu ilke, bir komünitenin herhangi bir ferdinin işlediği suçtan o komünitenin değil, doğrudan bireyin sorumlu tutulmasıdır.

çok basitleştirirsek, kan davalarının önlenmesi için ortaya konmuştur.

a kabilesinden bir kişi, b kabilesinden bir kişiyi öldürdü diye, a kabilesinin değil, doğrudan failin sorumlu olmasını öngörür.

aksi durumda, fail cezasız kalacağı, karşılık olarak masum birinin öldürüleceği, bunun da doğuracağı haksızlığın kabileler arası bir savaşa evrildiği tarihsel bir gerçek.

ancak burada bir ayrım vardır. bu olay, a kabilesinden birinin münferit bir olayı ise bu ilke anlam kazanır.

a kabilesi, kabilece verilen bir suç işleme kararına binaen bir kişiyi öldürdüyse, bu durumda suç ve cezanın şahsiliğinden söz edilemez.

işte modern hukuk, özellikle ulus-devlet sistemiyle birlikte insanları kağıt üstünde tamamen eşit gören, tek farklılığın vatandaşlık olduğu bir sistem üzerine bina edildiğinden, halen var olan komüniteleri, kabileleri, aşiretleri, yapılaşmaları gözardı ediyor.

şehirlerdeki gettolaşmanın neticesinde de adı olmayan, sınırını çizemediğimiz, en kaba tabiriyle çete diyebileceğimiz komüniteler oluşuyor.

bu son olayda da görüldüğü üzere külli bir suç işleme iradesiyle, tüm aile fertlerince bir suç işleniyor.

suça teşvik, yardım yataklık, suç sonrası sahiplenme, suçu örtbas etmeye yarar başka suçlar işleme gibi topluca icra edilen eylemler var.

burada sırf tetiği çeken ya da bıçağı tutana fail senmişsin, gel cezayı da sen çek, diğerleri masum demek mümkün değil zira failin her an herhangi biri olabileceği bir oluşum var ortada.

bunun çözümü, ilk olarak kişileri suça iten bu yapılaşmanın ekonomik olarak kırılması.
ülkede vasıfsız bir kişi, ne çalışarak hayatını idame ettirecek parayı kazanabiliyor, ne yaşamasına yeter bir sosyal yardım mevcut.

suç dışında bir para kazanma yolu bilmeyen kişileri assan da kessen de suç işliyor. öyle görmüş, gördüğünün dışına çıkarabilecek bir mekanizma da yok. adam gibi bir meslek edindirme kursu bile yok ülkede.

bir ikincisi de bu oluşumları külli olarak irdelemek.

misal baba evde oturuyor, çocuklara hırsızlık yaptırıyor. devlet çocuklara sen hırsızsın diyip ceza kesiyor, baba keyfine bakıyor.
bu çocuk hırsızlık yapıyor, malı, parayı eve getiriyor. evde anne de, baba da bu parayla geçiniyor, yiyor içiyor. paranın kaynağını da biliyorlar.

artık bu noktada ebeveynlerin şerik yahut azmettirici sıfatıyla yargılanması, cezalandırılması şart.
tamam, ebeveynlerin suç işleyen çocuklarını ihbar etmesi beklenmez ancak suçlardan nemalanma varsa, bu noktada işin değişmesi şart.

ha bunu pozitif hukukla yapabilir miyiz? çok zor. kodifike etmek, kitabını yazmak neredeyse imkansız. ama kitabına uydurmak imkansız değil.

devletin de bu noktada biraz elini taşın altına koyması gerekiyor.
devamını gör...
yazara ağdalı ve son derece kişisel metni için teşekkürler. ne yazık ki, yazarın argümanları merkezindeki ahlaki ve mantıksal boşlukları doldurmak yerine, onları daha da derinleştirmesi gayet trajikomik bir hal almaya başlamış.

eleştirilerin odağının "kürtleri savunması" olmadığını, aksine bir annenin ve kız kardeşin onurunu korurken katledilen hakan çakır'ın trajedisinin en can alıcı noktasını "taciz gerçeğini" defalarca ve ısrarla görmezden gelmesi olduğunu anlamamakta ısrar etmesinin sebeplerini irdelemeyeceğim, ama manasız olduğu aşikar. kimse "kürtleri kriminalize etme özgürlüğü" talep etmiyor, insanlar bu ve benzeri yazarlardan, entelektüel dürüstlük adına, bir cinayetin tüm boyutlarıyla yüzleşmelerini bekliyor. (velev ki kürtleri kriminalize etmek isteyen birisi de var, o kişi neden yazardan bir talepte bulunsun ki? kendimizi neden bu kadar çok önemsiyoruz?) yazar ise bu meşru beklentiyi, kendisine bir mağduriyet zırhı örmek için kullanmayı çok seviyor.  

"suçların şahsiliği" ilkesini, iştirak halini açıklamak için değil, tam da bu vakanın özündeki organize aile şiddetini tartışmaktan kaçmak için bir sis perdesi olarak absürt bir şekilde kullanan yazara kimse "kuzeninizin suçu yüzünden evladınız ölsün" demedi. bu absürt karikatür, hiç güldürücü değil, zaten mesele de birbirimize gülmek, sataşmak vb şeyler değil. asıl mesele, bir babanın ve üç oğlunun nasıl olup da kolektif bir cinayet makinesine dönüşebildiği. yazarın mütemadiyen hukuk dersi verme çabası, bu korkunç sosyolojik sorudan kaçışının en bariz kanıtı.  

marksist eleştiriden, gettolaşmadan, ekonomik belirleyicilikten bahsetmesi, bir cinayetin soğuk gerçekliği karşısında ne kadar yalıtılmış bir pseudo-entelektüel alanda durduğunu gösteriyor. toplumun ahlaki isyanını "nefretle kirlenmiş bir algı" olarak küçümserken, asıl yazarın ta kendisi, teorilerinin rahatlığına sığınarak hakan çakır'ın ailesinin acısına karşı en temel insani duyarlılığı göstermeyi reddediyor. gerçek entelektüel çaba, teorileri acı gerçekleri örtbas etmek için kullanmak değil, o gerçeklerle yüzleşmek için teorileri sorgulamaktır.

metnin en trajikomik yanı ise "kimlik siyaseti yapmam" dedikten hemen sonra, bütün bir savunmayı kimlikleri üzerine inşa etmesi. eleştirilince "kürt kimliği" üzerinden mağduriyet, meşruiyet arayışında "kuvayımilliyeci dedeleri", ahlaki üstünlük kurarken de yozlaşmış "türk" meslektaşlarınızı reddeden "onurlu meslek kimliği"... kimlik siyasetini reddetmiyor, bilakis onu bir orkestra şefi gibi yönetiyor yazarımız. bu, ilkesel bir duruş değil, performatif bir çelişkidir. bir karar vermesinde fayda var.

reddedilen iş teklifleri, kişisel ahlak beyanları, aile yadigârı anılar... bir sözlük başlığını, hakan çakır'ın adının geçtiği bir trajediyi, kişisel bir cv'ye ve adeta bir forum ortamına çevirmiş. argümanları tükendiğinde, karakterini bir delil gibi sunmaya çalışması, içinde bulunduğu entelektüel çaresizliğin en net göstergesi. burada kimse bir başkasının kişisel erdemlerini alkışlayacağı bir izleyici değil. çünkü burası sahne değil.

ve son olarak, metni bir sağlık beyanıyla bitirerek başvurulan duygusal manipülasyon... bu, bir tartışmada yapılabilecek en son, en üzücü hamledir. uzun, kışkırtıcı ve küçümseyici bir metin yazıp, ardından gelebilecek her türlü cevabı "hasta bir insana saldırı" olarak çerçeveleyerek kendini eleştiriden muaf kılmaya çalışmak çok eskide kalmış bir taktiktir. yazarın sağlığına elbette saygımız var. ancak onu, ahlaken savunulamaz bir pozisyonu korumak için bir kalkan olarak kullanması, en başta kendisine, sonra bu platformun okurlarına ve en önemlisi, trajedisini kendi kişisel draması için bir sahne tasarımına dönüştürdüğü hakan çakır'ın anısına saygısızlıktır.

edit : yazar bu metni yazmama neden olan cevabını silmil, umarım anlatılanı anladığından silmiştir. profilinde hoş durmadığı için sildiyse boşa silmiş çünkü. benim yazı da boşta kalmış gibi dursa da, yazarın nasıl bir yazı yazdığını anlatan anı olarak burada bırakayım.
devamını gör...
“kusur olmadan ceza olmaz” cümlesi başımı koparmıştır. kusurlu olan ceza almıyor, kusuru olmayan ceza alıyor.
devamını gör...
ilk tanımın üzerinden iki gün geçtiği için flood sayılamayacak tanımdır: bu da tanımdır.

madem anlayana sivrisinek saz;
hakan çakır'ın kızkardeşini taciz ediyorlar,
hakan çakır'ı katlediyorlar
babasını kafa kesmekle, mazot döküp yakmakla tehdit ediyorlar.
anlat şimdi...
suçun şahsiliğini bilmiyoruz, birilerini kriminalize ediyoruz, almanyadaki türklerle bir tutmamız gerektiği halde tutmuyoruz, ne pis insanlarız biz değil mi?
hatta o kadar pis insanlarız ki bir grup hırtın taciz etme, 16 yaşında bir çocuğu tasarlayarak öldürme ve babalarını tehdit etme özgürlüklerine karışıyoruz.
bir ağız tadıyla suç işletmiyoruz ne pislik insanlarız biz yaa...
tırnak içinde türk yazarak tamamen tarafsız olduğunuzu ne de güzel belli etmişsiniz siz öyle.
hastasıyım ilk sıkıştıkları yerde kendilerini öne süren insanların.
ironisi bir tarafa da almanyaya çalışmaya giden kendi hallerindeki insanlarla bu vahşileri aynı kefeye koymaya çalışanlar değil hukuk dalında "taşrada" akademik kariyer yapmak bütün hukuk kuramını yıkıp baştan yazsalar kaç para eder ki?
o çok cazip olduğunu iddia ettiği tekliflerin ise pazarlık tıkanmasından olmadığını iddia edecek densizler olursa arkanızdayız sayın yazar.
hatta şuraya yazdığınız iki satır yazıdan ne olduğunuzla ilgili çıkarımlar yapan deyyusların ise tam karşısındayız.
allah seni inandırsın bak ya, valla bak...
ben çözdüm olayı arkadaşlar, suç dediğin şey tamamen şahsidir, ssç suça sürüklenmiş çocuk şeyidir ve biz bir kısım insanı kriminalize etmişiz.
yatacak yerimiz yok olm bizim.
biz neymişim yaa.
tamam.
devamını gör...
valla yargıtay'da bu kadar konuşulmamıştır bu ilke he
devamını gör...
normal şartlarda olması gereken bir şey evet. sonuçta herkes kendisinden sorumlu. başkalarının günahını suçunu niye başkası çeksin.
peki her kanuni yasal olan şey meşru mu.
bir terör örgütü liderinin yeğenlerinin meclise girmesi kanuna uygun olabilir ama meşru mudur.
demek ki burda suça devam övgü teşvik vb şeyler var.
suç şahsi olmaktan çıkmış çıkıyor.
diyelim ki bir askeri mülakata girdiniz ailenizdeki herkes ya da birkaç kişi terör örgütü üyesi sizi işe alırlar mı. almalılar mi.
siz evleneceksiniz sizin aileniz iyi normal bir aile. karşı taraf suç makinesi . her tür suçu işleyen bir aile var karşında ama sizin sevdiğiniz çocukları iyi bir insan seviyorsunuz . kaç kişi bunu göze alıp evlilik yapar. böyle akrabaları kim ister.

dinde de var suç şahsi ceza şahsi günahlar kişisel.
ölen yakınlarına kısas hakkı var . bir bedel alma hakkı verilmiş.
bir de bazı mahalleler var içinde suç işleyenler var ama bazı evler temiz. bunu güvenlik güçleri nasıl ayarlayacak anlayacak . ilk baskında elbet bayağı bir güç kullanıp girerler o mekanlara.
demek ki neymiş kanunda yazdığı gibi uygulama olamıyormuş.
üstteki yazıları da pek okuyamadım başlıktan ben bunları anladım yazdım.
devamını gör...
toplumsal gelişim topyekün kural birliği ile olur.
suç ve ceza şahsidir ama şahsa verilen ceza kamu vicdanını ilgilendirir.
caydırıcılık ne kadar yüksekse vicdanlar o kadar rahat hisseder.
bu da güveni getirir, toplumsal barışı getirir.

fail 18 yaşından küçükse velileri olarak ailesi de suçludur.
18 yaşından küçüklerin reşit sayılmadığı bir ortamda suç da şahsi sayılamaz.
aksi halde 18 yaş sınırının bir anlamı kalmaz.

yani ceza her ne kadar faile verilse de asıl amaç "sonun böyle olur" diyerek kamuyu hizaya getirmektir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"suçun ve cezanın şahsiliği ilkesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim