1.
bruce baba'nın en sevdiğim şarkıları arasındadır. ilk 10'uma garanti alırım. ilk 5'ime de alırım. hatta ilk 3'üme bile alabilirim. bir tek 1. olarak seçmem sanırım zira o belli: omega, [accident of birth] albümünden. aslında böyle sıralama yapmayı da sevmiyorum pek. favori bruce dickinson şarkılarım diye bir liste yaparsam bunu başa da yazabilirim. hem bana güven olmaz zaten. *
neyse, bu parça 1998 çıkışlı the chemical wedding albümünün kapanış şarkısıdır. chemical wedding şarkısından bir pasaj da içerir içinde (daha alt key'lerden birinden modülasyon yapılmış sonlarında o part, pasaj da yumuşatılarak) ve bence albümün en etkileyici işidir. ya, the tower da var mesela... herhalde başlığında bahsetmişimdir, bu albüm bana göre dickinson'ın herhangi zayıf veya kötü bir şarkı içermeyen tek solo albümüdür. bazı şarkılar öne çıkıyor tabii ama hepsi çocuğum gibidir bu şarkıların aslında... ya da geyiği bırakırsam, bütün olarak çok seviyorum ben bu albümü ve şarkı ayırt etmek de istemem pek.
komik bir anım da var bu albümle ve spesifik olarak şarkıyla da ilgili: 1998 senesi ve lisedeyim. kuşadası'ndaki d&r'da the chemical wedding albümünü görür görmez kapmıştım ve dil bölümünde olduğumdan sınıfımızda kasetçalar teyp de vardı. listening dersleri, malum.
neyse bir boş dersteydi galiba... ben bu albümü koydum ve sınıftaki metal dinlemeyenler bile beğendiler. bir elektronikçi arkadaşım bile coştu hatta. başlığın konusu olan son parça the alchemist'e geldik ve böyle sınıfça coşuyoruz. yalnız çok abarttık, sıraları kaldırıp daan diye yere bırakmaya başladık ve altımızda müdür odası var. müdür sınıfı bastı ve çok öfkeli olsa da hiçbir şey demeden kasetçaları alıp kendi odasına götürdü. çaktırmadan takip ettik. eheh. yani müdür odasına götürdü işte... dedim, eyvah. yani listening dersleri için lazım o kasetçalar ama benim asıl olayım şuydu: kaset orijinal ve benim için çok değerli. söke'de oturuyorum ve o kaseti orada bulamam. kuşadası'na gitsem bile kalmış mıdır belli olmaz ve bir ton para vermem gerekecek, ellerinde başka varsa bile.
öğle arasında biz o kaseti alalım bir şekilde müdürün odasından dedik ve zaten radyo dinliyorduk, kaset yoktu bahanesi de muhtemelen ikna edici olurdu. ki müdür fark etmemiştir bile kaseti herhalde. ama müdür odasının etrafında müdür yardımcısı odaları da var. ve müdürümüz aslında inanılmaz öfkeli, herkesin korktuğu biriydi, bize o anda bir şey demese de. gene de tüm riskleri aldık, müdürün odada olmadığı ve müdür yardımcılarının görünürde olmadığı bir anı kolladık ve kazandık! yani girip kurtarabilmiştim kasetimi. haha
işte bana o riski aldıran efsane albümdeki müthiş güzel kapanış şarkısı:
neyse, bu parça 1998 çıkışlı the chemical wedding albümünün kapanış şarkısıdır. chemical wedding şarkısından bir pasaj da içerir içinde (daha alt key'lerden birinden modülasyon yapılmış sonlarında o part, pasaj da yumuşatılarak) ve bence albümün en etkileyici işidir. ya, the tower da var mesela... herhalde başlığında bahsetmişimdir, bu albüm bana göre dickinson'ın herhangi zayıf veya kötü bir şarkı içermeyen tek solo albümüdür. bazı şarkılar öne çıkıyor tabii ama hepsi çocuğum gibidir bu şarkıların aslında... ya da geyiği bırakırsam, bütün olarak çok seviyorum ben bu albümü ve şarkı ayırt etmek de istemem pek.
komik bir anım da var bu albümle ve spesifik olarak şarkıyla da ilgili: 1998 senesi ve lisedeyim. kuşadası'ndaki d&r'da the chemical wedding albümünü görür görmez kapmıştım ve dil bölümünde olduğumdan sınıfımızda kasetçalar teyp de vardı. listening dersleri, malum.
neyse bir boş dersteydi galiba... ben bu albümü koydum ve sınıftaki metal dinlemeyenler bile beğendiler. bir elektronikçi arkadaşım bile coştu hatta. başlığın konusu olan son parça the alchemist'e geldik ve böyle sınıfça coşuyoruz. yalnız çok abarttık, sıraları kaldırıp daan diye yere bırakmaya başladık ve altımızda müdür odası var. müdür sınıfı bastı ve çok öfkeli olsa da hiçbir şey demeden kasetçaları alıp kendi odasına götürdü. çaktırmadan takip ettik. eheh. yani müdür odasına götürdü işte... dedim, eyvah. yani listening dersleri için lazım o kasetçalar ama benim asıl olayım şuydu: kaset orijinal ve benim için çok değerli. söke'de oturuyorum ve o kaseti orada bulamam. kuşadası'na gitsem bile kalmış mıdır belli olmaz ve bir ton para vermem gerekecek, ellerinde başka varsa bile.
öğle arasında biz o kaseti alalım bir şekilde müdürün odasından dedik ve zaten radyo dinliyorduk, kaset yoktu bahanesi de muhtemelen ikna edici olurdu. ki müdür fark etmemiştir bile kaseti herhalde. ama müdür odasının etrafında müdür yardımcısı odaları da var. ve müdürümüz aslında inanılmaz öfkeli, herkesin korktuğu biriydi, bize o anda bir şey demese de. gene de tüm riskleri aldık, müdürün odada olmadığı ve müdür yardımcılarının görünürde olmadığı bir anı kolladık ve kazandık! yani girip kurtarabilmiştim kasetimi. haha
işte bana o riski aldıran efsane albümdeki müthiş güzel kapanış şarkısı:
devamını gör...