orijinal adı: 活着
yazar: yu hua
yayım yılı: 1993
1993 yılında yayımlanıp hemen ardından yasaklanan bu kitap, yaşamdan vazgeçmek için birçok sebebi olan fugui'nin her şeye rağmen yaşamaya devam etmesini konu alıyor.
kültür devrimi'nin insanlara yaşattığı büyük acıları ve beraberinde getirdiği büyük kıtlık dönemi'nin sefaletini yansıtan roman, fugui'nin köy köy gezerek hikaye toplayan birine hayat öyküsünü anlatmasıyla okuyucuya aktarılıyor.
yazar: yu hua
yayım yılı: 1993
1993 yılında yayımlanıp hemen ardından yasaklanan bu kitap, yaşamdan vazgeçmek için birçok sebebi olan fugui'nin her şeye rağmen yaşamaya devam etmesini konu alıyor.
kültür devrimi'nin insanlara yaşattığı büyük acıları ve beraberinde getirdiği büyük kıtlık dönemi'nin sefaletini yansıtan roman, fugui'nin köy köy gezerek hikaye toplayan birine hayat öyküsünü anlatmasıyla okuyucuya aktarılıyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "armysuzy" tarafından 18.12.2020 20:36 tarihinde açılmıştır.
1.
ilk olarak 1993 yılında yayımlanan (bazı kaynaklarda 1992 olduğu belirtilmiş) çinli yazar yu hua romanıdır.
kitabın iki anlatıcısı var. biri, çin'de köyleri gezip köylülerden öğrendiği hikâyelerle halk şarkıları oluşturan gezgin ve diğeri ise o gezginin köylerden birinde tanıştığı fugui adlı kişi. kitap yaşanmış tarihi döneme ışık tuttuğu için gerçekten değerli bir eser.
başta gayet keyifli başlayan anlatım fugui'nin yaşadıklarıyla buluşunca pek de öyle devam etmiyor. kitabın ismi ''yaşamak'' fakat insana ''yaşamak böyle olur mu?'' sorusunu sorduruyor.
edit: normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile birlikte toplantımızı gerçekleştirdiğimiz üçüncü kitap. bu sayede kitabı tekrar okuma fırsatı buldum. yazar yu hua, sade, net, betimleme ve ruh tahlillerinden uzak bir anlatım seçmiş. fakat kitabı okumadan önce veya okuduktan sonra kitabı daha iyi özümseyebilmek için şu bilgilere sahip olmakta fayda var:
tarih derslerinden ve dizi- filmlerden bildiğimiz üzere çin çok büyük bir geçmişe ve tarihe sahip. ülke 1912'li yıllara kadar hanedanlıkla yürütülüyor, 1912'li yıllarda iç çatışmaların ve afyon savaşları'nın etkisi ile hanedanlıklar yıkılıyor. yerine cumhuriyet gelse de ne yazık ki ülkeye refah ve mutluluk getirmiyor. ülke; milliyetçiler ve komünistler olarak iki zıt kutba ayrılıyor ve çatışmalar devam ediyor. bu çatışmalara bir de japonya ile olan savaş eklenince ''biz ne yapıyoruz, aramızdaki anlaşmazlıklara geçici de olsa bir son verelim'' diyorlar ve japonları ülkelerinden çıkarıyorlar. japonya ile olan savaştan sonra dengeler değişiyor; komünistler güçlenirken milliyetçiler güç kaybediyor ve tom ve jerry gibi kaldıkları yerden savaşmaya devam ediyorlar. sonrasında ise mao dönemi başlıyor ve kitapta mao'yu, devrimi ve yaptığı uygulamaları görüyoruz.
buradan kulübe ve değerli üyelerine de teşekkürlerimi sunmak istiyorum, sesim geliyor mu? kitabın yazarı yu hua ve karakteri fugui'ye zaman zaman sinirlendiğimiz, jiazhen'in sadakatini ve anneliği ile eşliği arasındaki dengeyi eleştirdiğimiz, youqing ve fenxia'ya üzülmekten kendimizi alamadığımız, çin tarihi hakkında kısa da olsa konuştuğumuz ve en önemlisi yine birbirimize bir şeyler kattığımız ve keyifli vakit geçirdiğimiz bir toplantıya olanak sağladıkları için teşekkürü borç bilirim.
kitabın iki anlatıcısı var. biri, çin'de köyleri gezip köylülerden öğrendiği hikâyelerle halk şarkıları oluşturan gezgin ve diğeri ise o gezginin köylerden birinde tanıştığı fugui adlı kişi. kitap yaşanmış tarihi döneme ışık tuttuğu için gerçekten değerli bir eser.
başta gayet keyifli başlayan anlatım fugui'nin yaşadıklarıyla buluşunca pek de öyle devam etmiyor. kitabın ismi ''yaşamak'' fakat insana ''yaşamak böyle olur mu?'' sorusunu sorduruyor.
edit: normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile birlikte toplantımızı gerçekleştirdiğimiz üçüncü kitap. bu sayede kitabı tekrar okuma fırsatı buldum. yazar yu hua, sade, net, betimleme ve ruh tahlillerinden uzak bir anlatım seçmiş. fakat kitabı okumadan önce veya okuduktan sonra kitabı daha iyi özümseyebilmek için şu bilgilere sahip olmakta fayda var:
tarih derslerinden ve dizi- filmlerden bildiğimiz üzere çin çok büyük bir geçmişe ve tarihe sahip. ülke 1912'li yıllara kadar hanedanlıkla yürütülüyor, 1912'li yıllarda iç çatışmaların ve afyon savaşları'nın etkisi ile hanedanlıklar yıkılıyor. yerine cumhuriyet gelse de ne yazık ki ülkeye refah ve mutluluk getirmiyor. ülke; milliyetçiler ve komünistler olarak iki zıt kutba ayrılıyor ve çatışmalar devam ediyor. bu çatışmalara bir de japonya ile olan savaş eklenince ''biz ne yapıyoruz, aramızdaki anlaşmazlıklara geçici de olsa bir son verelim'' diyorlar ve japonları ülkelerinden çıkarıyorlar. japonya ile olan savaştan sonra dengeler değişiyor; komünistler güçlenirken milliyetçiler güç kaybediyor ve tom ve jerry gibi kaldıkları yerden savaşmaya devam ediyorlar. sonrasında ise mao dönemi başlıyor ve kitapta mao'yu, devrimi ve yaptığı uygulamaları görüyoruz.
buradan kulübe ve değerli üyelerine de teşekkürlerimi sunmak istiyorum, sesim geliyor mu? kitabın yazarı yu hua ve karakteri fugui'ye zaman zaman sinirlendiğimiz, jiazhen'in sadakatini ve anneliği ile eşliği arasındaki dengeyi eleştirdiğimiz, youqing ve fenxia'ya üzülmekten kendimizi alamadığımız, çin tarihi hakkında kısa da olsa konuştuğumuz ve en önemlisi yine birbirimize bir şeyler kattığımız ve keyifli vakit geçirdiğimiz bir toplantıya olanak sağladıkları için teşekkürü borç bilirim.
devamını gör...
2.
bir yu hua eseri. kafa sözlük kitap edebiyat kulübü ile okuduğumuz 3. kitap. canım armysuzy' nin önerip seçtiği bir kitap ve gerçekten iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu. filmi de varmış. bugün uzandım ve 3-4 saatte okudum. akıcı bir kitaptı. 209 sayfa.
kitap hakkındaki yorumlarıma gelirsek kitapta genelde fugui'nin zorlu ve hata dolu hayatını okuyoruz. dönemin siyasi ve sosyal ortamına da tanık oluyoruz. bana göre bunca sefalet çekmeleri bu kadar ölüm tamamen fugui'nin suçu. geç olsun güç olmasın deriz ama fugui için her şey hem geç hem güç oldu
. annesi, babası, karısı ve çocukları.. hatta torununu bile fugui kendi elleriyle gömdü.
fugui'nin onca hatasına rağmen hayattaki şansı ailesi oldu gerçekten. her şeye rağmen koşulsuz sevdiler. fugui'nin bu mücadelesinin en büyük yardımcıları..
kitabın dili gayet basit ve akıcı. ve beni ağlatan kitaplardan oldu yu hua'nın yaşamak kitabı. bir çin edebiyatı eseri. onca ölümün, yoksulluğun ardından fugui'nin hayatı öğrenmesi sevindirici. favori karakterim youqing oldu ve en çok ona ağladım. canım youqing..
fugui'nin çocuklarının erken ölmesi, tam torunuyla beraber güzel bir hayatı olur derken onun da ölmesi gerçekten üzücüydü.
içim sökülene kadar ağladım. kızının tam mutlu olmuşken ölmesi.. her hayat ayrı bir dram içeriyordu.
kısacası bu kitaptan öğrendiğim hayatta en sevdiğim söz olan "ne oldum değil, ne olacağım demeli insan." sözünü de hatırlatmış oldu bana.. fugui'nin hayatından birebir görmüş oldum.
şimdi birkaç alıntı paylaşayım..
"sıradan bir hayat en iyisi. onunla savaş, bununla mücadele et derken sonunda hayatından oluyorsun."
"artık öyle noktaya gelmiştik ki yaşamak ya da ölmek önemli değildi."
"geceleri yatağa uzanır ama uyuyamazdım. nefret edecek bir sürü şey gelirdi aklıma ama sonunda yine kendimden nefret ederdim."
gerçekten güzel bir kitaptı. okuyun, okutturun.. sevgiler saygılar..*
kitap hakkındaki yorumlarıma gelirsek kitapta genelde fugui'nin zorlu ve hata dolu hayatını okuyoruz. dönemin siyasi ve sosyal ortamına da tanık oluyoruz. bana göre bunca sefalet çekmeleri bu kadar ölüm tamamen fugui'nin suçu. geç olsun güç olmasın deriz ama fugui için her şey hem geç hem güç oldu
. annesi, babası, karısı ve çocukları.. hatta torununu bile fugui kendi elleriyle gömdü.
kitabın dili gayet basit ve akıcı. ve beni ağlatan kitaplardan oldu yu hua'nın yaşamak kitabı. bir çin edebiyatı eseri. onca ölümün, yoksulluğun ardından fugui'nin hayatı öğrenmesi sevindirici. favori karakterim youqing oldu ve en çok ona ağladım. canım youqing..
fugui'nin çocuklarının erken ölmesi, tam torunuyla beraber güzel bir hayatı olur derken onun da ölmesi gerçekten üzücüydü.
kısacası bu kitaptan öğrendiğim hayatta en sevdiğim söz olan "ne oldum değil, ne olacağım demeli insan." sözünü de hatırlatmış oldu bana.. fugui'nin hayatından birebir görmüş oldum.
şimdi birkaç alıntı paylaşayım..
"sıradan bir hayat en iyisi. onunla savaş, bununla mücadele et derken sonunda hayatından oluyorsun."
"artık öyle noktaya gelmiştik ki yaşamak ya da ölmek önemli değildi."
"geceleri yatağa uzanır ama uyuyamazdım. nefret edecek bir sürü şey gelirdi aklıma ama sonunda yine kendimden nefret ederdim."
gerçekten güzel bir kitaptı. okuyun, okutturun.. sevgiler saygılar..*
devamını gör...
3.
az önce bitirdiğim kitaptır. ne zamandır edebiyat kulübünde olmama rağmen ancak fırsat bulup bir kitap okuyabildim. bu kitap seçildiği içinse çok müteşekkirim. uzun zamandır okumayan bünyeme aşırı iyi geldi.
ah fugui’e neler saydırdım içimden. dedesinin mirasını hiç etti. üzüntüden babası yataklara düşüp öldü. evliyken başka insanların yataklarına girdi. genel ev - kumar - alkol batağında kendini kaybetti. kayınpederini aşağılayıp tüm köye rezil etti. jiazhen o hamile hali ile şehire kadar yürüyüp fugui ile konuşmak istedi ve bunda ısrarcı oldu diye dövdü karısını. onca insanın hayatını bok etti resmen.
* * *
en sonunda kumar oynayacak bakiyesinin kalmadığını öğrenip perperişan kaldırım kenarında ipek gömleğiyle oturup ağladığında hiç üzülmedim. hak ettiğini düşündüm. sonrasında babasının talimatı üzerine ailesinin tüm parasını çuvallarla şehire yürüyerek götürüp döndüğünde omuzları soyulmuşken biraz acıdım. daha çok ailesine üzüldüm. o güzel insanları böylesine perperişan etmeye hakkı yoktu. nitekim olanlar oldu ve hikaye asıl burada başladı benim için.
* * *
fugui ve jiazhen bir kızı ve bir oğlu ile kulübede yaşayıp giderken her “kim bilebilirdi ki” diyişinde gerildim. bu bir felaket haberinin başlangıcı oluyordu kitapta. cümle bittikten sonra biri ölüyordu. fuguinin annesinin ölümüne de üzüldüm ama youqing’in öğretmenine kan vermek için koşarak gidip, kendine yetemeyecek kadar kanının alınması sebebiyle ölüşüne yıkıldım resmen. hüngür şakır ağladım. o yaşam sevincine gıpta ettiğim maraton şampiyonu olabilecek çocuk resmen bilgisiz doktor yüzünden öldü.
her şerde var mıdır bir hayır, bilinmez. tamda orada kan verilen kişinin aslında yanyana savaştığı arkadaşı chungseng’in yani valinin karısı olduğu ortaya çıkıyor.
chungseng ilerleyen sayfalarda şehirdeki siyaset kavgaları yüzünden çıkan kargaşada şamar oğlanına dönüyor. bu durumu kaldıramıyor ve arkadaşı fugui’nin kapısında dert yanıyor. jiazhen oğlunun ölümünden chungseng’i sorumlu tuttuğu halde kulak misafiri oluyor konuşmaya ve adamın intihara meyilli olduğunu öğrendiğinde: “bize bir hayat borçlusun, sana verilen hayatı yaşamak zorundasın” diyor. bu kısımda çok etkilendim, hüzünlendim. nihayetinde fiziksel ve mental acılara katlanamayan chungseng söz dinlemeyip intihar ederek ölüyor.
fuguinin savaşta ölmesini bekliyordum ama onun yerine jiazhen öldü. ilerleyen zamanda fengxia evlendi ve doğum yaparken öldü. o kısımda boğuldum resmen. bir anne olarak, evlat acısını düşmanım bile yaşasın istemem.
“damadın öldü fugui, koş” dediklerinde elindeki işi bırakarak bağıran adama koşan fugui, durumu idrak edemeyip: “ o hastaneye kaldırmasınlar, orası uğur getirmedi bizim ailemize” gibi bir şey söylemişti. çok acıydı. adam bi’ başına torunu ile kaldı. heralde buradan sonrası mutlu mesut yaşayıp gittiler‘e bağlar dedim. yok. torunu hasta yatağında en sevdiği yemeği alelacele yerken boğularak öldü. hayatımın rengi dediği torunu. şimdi bir tek öküzü kaldı elinde fugui’nin. ona da kendi adını vermiş manyak herif.
kitabın içinde fugui’ye çok sinir oldum ama yine kitabın içinde affettim kendisini. velhasıl kelam, karakterlerin sevinci ile mutlu olup, acılarıyla ağladım. bir çırpıda akıp gitti gözlerimin önünde bir ömür.
ah fugui’e neler saydırdım içimden. dedesinin mirasını hiç etti. üzüntüden babası yataklara düşüp öldü. evliyken başka insanların yataklarına girdi. genel ev - kumar - alkol batağında kendini kaybetti. kayınpederini aşağılayıp tüm köye rezil etti. jiazhen o hamile hali ile şehire kadar yürüyüp fugui ile konuşmak istedi ve bunda ısrarcı oldu diye dövdü karısını. onca insanın hayatını bok etti resmen.
* * *
en sonunda kumar oynayacak bakiyesinin kalmadığını öğrenip perperişan kaldırım kenarında ipek gömleğiyle oturup ağladığında hiç üzülmedim. hak ettiğini düşündüm. sonrasında babasının talimatı üzerine ailesinin tüm parasını çuvallarla şehire yürüyerek götürüp döndüğünde omuzları soyulmuşken biraz acıdım. daha çok ailesine üzüldüm. o güzel insanları böylesine perperişan etmeye hakkı yoktu. nitekim olanlar oldu ve hikaye asıl burada başladı benim için.
* * *
fugui ve jiazhen bir kızı ve bir oğlu ile kulübede yaşayıp giderken her “kim bilebilirdi ki” diyişinde gerildim. bu bir felaket haberinin başlangıcı oluyordu kitapta. cümle bittikten sonra biri ölüyordu. fuguinin annesinin ölümüne de üzüldüm ama youqing’in öğretmenine kan vermek için koşarak gidip, kendine yetemeyecek kadar kanının alınması sebebiyle ölüşüne yıkıldım resmen. hüngür şakır ağladım. o yaşam sevincine gıpta ettiğim maraton şampiyonu olabilecek çocuk resmen bilgisiz doktor yüzünden öldü.
her şerde var mıdır bir hayır, bilinmez. tamda orada kan verilen kişinin aslında yanyana savaştığı arkadaşı chungseng’in yani valinin karısı olduğu ortaya çıkıyor.
chungseng ilerleyen sayfalarda şehirdeki siyaset kavgaları yüzünden çıkan kargaşada şamar oğlanına dönüyor. bu durumu kaldıramıyor ve arkadaşı fugui’nin kapısında dert yanıyor. jiazhen oğlunun ölümünden chungseng’i sorumlu tuttuğu halde kulak misafiri oluyor konuşmaya ve adamın intihara meyilli olduğunu öğrendiğinde: “bize bir hayat borçlusun, sana verilen hayatı yaşamak zorundasın” diyor. bu kısımda çok etkilendim, hüzünlendim. nihayetinde fiziksel ve mental acılara katlanamayan chungseng söz dinlemeyip intihar ederek ölüyor.
fuguinin savaşta ölmesini bekliyordum ama onun yerine jiazhen öldü. ilerleyen zamanda fengxia evlendi ve doğum yaparken öldü. o kısımda boğuldum resmen. bir anne olarak, evlat acısını düşmanım bile yaşasın istemem.
“damadın öldü fugui, koş” dediklerinde elindeki işi bırakarak bağıran adama koşan fugui, durumu idrak edemeyip: “ o hastaneye kaldırmasınlar, orası uğur getirmedi bizim ailemize” gibi bir şey söylemişti. çok acıydı. adam bi’ başına torunu ile kaldı. heralde buradan sonrası mutlu mesut yaşayıp gittiler‘e bağlar dedim. yok. torunu hasta yatağında en sevdiği yemeği alelacele yerken boğularak öldü. hayatımın rengi dediği torunu. şimdi bir tek öküzü kaldı elinde fugui’nin. ona da kendi adını vermiş manyak herif.
kitabın içinde fugui’ye çok sinir oldum ama yine kitabın içinde affettim kendisini. velhasıl kelam, karakterlerin sevinci ile mutlu olup, acılarıyla ağladım. bir çırpıda akıp gitti gözlerimin önünde bir ömür.
devamını gör...
4.
kafa sözlük kitap edebiyat kulübüyle birlikte okuduğumuz üçüncü ve kendi adıma çin edebiyatından okuduğum ilk kitaptır kendisi. ayrıca,1993 yılında yayımlanıp hemen ardından yasaklanan bir kitap yaşamak.
yaşamdan vazgeçmek için birçok sebep sunulmuşken önüne, yine de yaşayabildiğin kadar yaşamak.
gençken, anın verdiği coşkuyla, belki de şımarıklıkla elindekilerin kıymetini bilmeden dibine kadar kaybetsen de yaşamak.
her şeye sıfırdan başlayıp yuva kurarak yeniden başlar yaşamak.
açlıkla sınansan, bir avuç pirince muhtaç olsan da yaşamak.
ve tüm sevdiklerini birer birer kaybetsen, hepsini ellerinle toprağa gömsen de yaşamak.
başkarakterimiz fugui'nin öyküsünü okuyoruz kitap boyunca bir anlatıcı olarak. köy köy gezip hikaye toplayan birine tek bir detayı bile atlamadan, sade ama bi' o kadar da içten bir dille anlatıyor hikayesini. defalarca ''nereden bilebilirdim..'' deyişiyle hiç beklemediği acılarına, içinde kalan burukluklarına şahit oluyoruz.
çin'in karanlık tarihinden kültür devrimini; insanlara yaşattırdığı acıları, açlığı, kayıpları okuyoruz.
kısacası yer yer gözlerim dolu olarak, yer yer içimde öfkeyle, umutla okuduğum bir kitaptı yaşamak. çok yüksek beklentilere girilmeden sade ve akıcı diliyle 2-3 saatte okutturdu kendini. bence herkes fugui'nin hikayesine kulak vermeli, en azından 'yaşamak' kavramına derinlik katarak daha farklı bakabilmek adına.
bu arada kitabı okurken bu kadar da olmaz demeyin arkadaşlar oluyormuş..
yaşamdan vazgeçmek için birçok sebep sunulmuşken önüne, yine de yaşayabildiğin kadar yaşamak.
gençken, anın verdiği coşkuyla, belki de şımarıklıkla elindekilerin kıymetini bilmeden dibine kadar kaybetsen de yaşamak.
her şeye sıfırdan başlayıp yuva kurarak yeniden başlar yaşamak.
açlıkla sınansan, bir avuç pirince muhtaç olsan da yaşamak.
ve tüm sevdiklerini birer birer kaybetsen, hepsini ellerinle toprağa gömsen de yaşamak.
başkarakterimiz fugui'nin öyküsünü okuyoruz kitap boyunca bir anlatıcı olarak. köy köy gezip hikaye toplayan birine tek bir detayı bile atlamadan, sade ama bi' o kadar da içten bir dille anlatıyor hikayesini. defalarca ''nereden bilebilirdim..'' deyişiyle hiç beklemediği acılarına, içinde kalan burukluklarına şahit oluyoruz.
çin'in karanlık tarihinden kültür devrimini; insanlara yaşattırdığı acıları, açlığı, kayıpları okuyoruz.
kısacası yer yer gözlerim dolu olarak, yer yer içimde öfkeyle, umutla okuduğum bir kitaptı yaşamak. çok yüksek beklentilere girilmeden sade ve akıcı diliyle 2-3 saatte okutturdu kendini. bence herkes fugui'nin hikayesine kulak vermeli, en azından 'yaşamak' kavramına derinlik katarak daha farklı bakabilmek adına.
bu arada kitabı okurken bu kadar da olmaz demeyin arkadaşlar oluyormuş..
devamını gör...
5.
bir yu hua kitabıdır.
yazarın türkçeye çevrilmiş dört kitabı var sanırım. ben üçünü okudum: kanını satan adam, on sözcükte çin ve yaşamak. beni bütün kitapları çok etkiledi ama yaşamak bambaşka bir kitap. hani hayatınız bazı tehlike anlarında gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçer ya. işte öyle bir kitap bu.
her şey fugui’nin suçu. diğer tanımları okudum. ve ben diğer yazarlardan farklı olarak hep fugui ile eşleştirdim kendimi nedense. çünkü hayatına girdiğim insanları mutsuz ettiğime dair bir duygu var içimde. sanki yol boyu yıka yıka, arkamda enkaz yığınları bıraka bıraka yürüyorum. tıpkı fugui gibi. hikayesini anlatırken çok masum fugui.
ama her şey onun suçu. sonunda bahçesini kazmak için durduğunda ve geri doğru baktığında gördükleri nükleer bir savaşın artıkları gibi ama anlattıkça günah çıkartır gibi. sanki yıkıcı bir hayatın dökümünü yapıyor fugui.
nerden bilebilir ki insan? yaşamak, bir şeyleri ya da birilerini öldüre öldüre hayatta kalma mücadelesi. belki de değil. nerden bilebiliriz ki!
yazarın türkçeye çevrilmiş dört kitabı var sanırım. ben üçünü okudum: kanını satan adam, on sözcükte çin ve yaşamak. beni bütün kitapları çok etkiledi ama yaşamak bambaşka bir kitap. hani hayatınız bazı tehlike anlarında gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçer ya. işte öyle bir kitap bu.
her şey fugui’nin suçu. diğer tanımları okudum. ve ben diğer yazarlardan farklı olarak hep fugui ile eşleştirdim kendimi nedense. çünkü hayatına girdiğim insanları mutsuz ettiğime dair bir duygu var içimde. sanki yol boyu yıka yıka, arkamda enkaz yığınları bıraka bıraka yürüyorum. tıpkı fugui gibi. hikayesini anlatırken çok masum fugui.
ama her şey onun suçu. sonunda bahçesini kazmak için durduğunda ve geri doğru baktığında gördükleri nükleer bir savaşın artıkları gibi ama anlattıkça günah çıkartır gibi. sanki yıkıcı bir hayatın dökümünü yapıyor fugui.
nerden bilebilir ki insan? yaşamak, bir şeyleri ya da birilerini öldüre öldüre hayatta kalma mücadelesi. belki de değil. nerden bilebiliriz ki!
devamını gör...
6.
kitabı bitirdiğimden beri acaba sözlüğe mi bir şeyler yazsam yoksa kitap sitesine mi diye düşünürken kendimi burada buldum.siteden nasılsa kitap seven,araştıran herkes bulur, buraları da bilgilendirmek gerek. neyse konuya geleyim;
kitap bir çırpıda bitirme garantili, akıcı ve yalın.
yazar (bkz: yu-hua) sayesinde çin edebiyatına, çin kültürüne ufaktan bir giriş yapmış oldum.tarihlerinin köklü olduğunu kitap sayesinde diğer okumalarımdan anladım.
kitabın ana karakteri figuinin başından geçenleri öğreniyoruz; bu kadar da olmazki derken daha beteriyle karşılaşıyoruz. umutsuzluğun, mutsuzluğun daniskası.kitap kapağında bulunan 6 siyah çizgi figuinin hayatından kayıp giden insanların sayısını veriyor bize. karakter özelliklerini yazıp spoiler vermek istemiyorum. okuyun, beğeneceksiniz. kitabın adı yaşamak değil de ölmek olsaymış daha yerinde olurmuş. keyifli okumalar.
kitap bir çırpıda bitirme garantili, akıcı ve yalın.
yazar (bkz: yu-hua) sayesinde çin edebiyatına, çin kültürüne ufaktan bir giriş yapmış oldum.tarihlerinin köklü olduğunu kitap sayesinde diğer okumalarımdan anladım.
kitabın ana karakteri figuinin başından geçenleri öğreniyoruz; bu kadar da olmazki derken daha beteriyle karşılaşıyoruz. umutsuzluğun, mutsuzluğun daniskası.kitap kapağında bulunan 6 siyah çizgi figuinin hayatından kayıp giden insanların sayısını veriyor bize. karakter özelliklerini yazıp spoiler vermek istemiyorum. okuyun, beğeneceksiniz. kitabın adı yaşamak değil de ölmek olsaymış daha yerinde olurmuş. keyifli okumalar.
devamını gör...
7.