ilhan irem
anlasana ve konuşamıyorum mükemmel şarkılar...
spiritüel konulara epey meraklı olan mistik bir sanatcımız.hayranları kendilerine iremist der. ışık ve sevgiyle....(şarkılarının sonunda kullandığı cümle)
spiritüel konulara epey meraklı olan mistik bir sanatcımız.hayranları kendilerine iremist der. ışık ve sevgiyle....(şarkılarının sonunda kullandığı cümle)
devamını gör...
portrait of johanna staude
gustav klimt'in tamamlayamamış olduğu, gölgeler içerisinde kalmış tablosu. turuncu ve kırmızının mavi ile yoğrulduğu ölümsüzlük timsali. klimt, fırça darbeleri ile zamanı adeta dondurmuş, gençliği ve güzelliği boyalar ile ölümsüz bir anıya dönüştürmüş.
éluard'ın dizelerinde söylediği gibi: "la terre est bleue comme une orange." ( bir portakal gibi mavi dünya)
portrait of johanna staude
éluard'ın dizelerinde söylediği gibi: "la terre est bleue comme une orange." ( bir portakal gibi mavi dünya)
portrait of johanna staude
devamını gör...
kuran’ın insan yapısı olduğu gerçeği
meryem suresinde isa'nın annesi bakire meryem'den uzun uzun bahsederken 28. ayette birden bire "ey harun'un kız kardeşi" şeklinde bir giriş yapar. halbuki harun ve musa'nın kardeşi olan meryem ile isa'nın annesi olan meryem farklı kişilerdir. hatta aralarında 1500 yıl falan var. burada açıkça muhammed'in tarihi bir olaydan bahsederken kişileri karıştırdığı görülüyor.
garanik hadisesi olarak geçen olayda muhammed peygamber, o sıralar halen putperest olan kureyş kabilesinin desteğini almak için kabe'deki 3 büyük putu öven ayetler (necm 19-20-21) okumuş ve bunun üzerine müşrikler de secde etmiş fakat bir grup mümin putlara tapılmasını kabul etmeyince ortalık karışmış bunun üzerine ayetlere tekzip getirilmiş ve muhammed'in şeytan tarafından yanıltıldığı için bu ayetleri okuduğu ifade edilmiştir.
kuran'daki miras ayetleri matematiksel olarak hatalıdır. mirasçıların paylarını topladığınızda çoğu zaman 1'den büyük bazen de 1'den küçük çıkar, nadiren 1'e eşit çıkar. bu hata daha ilk zamanlar farkedilmiş ama kimse ağzını açıp da bu hatalıdır diyememiş fakat sorun öylesine içinden çıkılmaz bir hal almış ki çok geçmeden daha hz. ömer'in halifeliği sırasında (muhammed'in ölümünden bir kaç yıl sonrası) avliye yöntemi denen bir yöntemle sorun giderilmeye çalışılmış. fakat bu yöntemin sorunu kuran'da vadedilen oranları değiştirmesidir. yani aslında kuran'ın apaçık emrine karşı gelmektedir. öte yandan matematiğin de şakası yoktur.
hz muhammed'in pek çok eşi var. sayıları tam bilinmiyor fakat cariyeleri hariç en az 9 evlilik yaptığı düşünülüyor. 16 diyen de var. bütün eşlerin bir sırası var, her geceyi farklı biriyle geçiriyor. eşleri içinde en çok bildiğimiz ve bence çok ilginç bir karakter olan ayşe biraz inatçı, sözünü asla sakınmıyor. muhammed ile daha fazla gece geçirmek için ayrıcalık istediğinde bir anda ahzab 51 suresi iniyor: "(ey muhammed) onlardan (yani karılarından) diledigini geriye bırakır, diledigini öne alabilirsin..." yani kişiye özgü ve cimayla ilgili bir ayet iniyor?!?!
peygambere helal kılınan kadınlar muhteviyatlı ahzab 50 inince ise hz. ayşe dayanamıyor ve "görüyorum ki rabbin senin keyfine koşturuyor" diyor. ahzab 50 o günün standartlarına göre bile skandal bir ayet: "ey peygamber! mehirlerini verdigin eşlerini , allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve peygamber nikâhlamayı diledigi takdirde -müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere- kendisinin mehrini peygambere hibe eden mü'min kadını almanı helâl kılmışızdır..”
peygamber, cariyesi mariya ile cima halindeyken eşlerinden biri ve aynı zamanda hz. ömer'in de kızı olan hafsa tarafından basılır. olay hafsa'nın evinde ve hatta hafsa'nın yatağında gerçekleştiği için hafsa hakarete uğramış hisseder ve bu olaydan sonra deyim yerindeyse çarşı karışır. hz muhammed bir daha mariya ile yatmayacağına dair hafsa'ya yemin eder, olayı da kimseye anlatma der ama hafsa gidip ayşe'ye anlatır. hz muhammed eşlerini terkeder. onları boşadığı dedikodusu yayılır. bunun üzerine bir anda tahrim suresi'nin ilk beş ayeti iner. kaynak: taberi, camiu’l-beyân, 28/102
peygamber evlat edindiği zeyd'in karısını beğenir. zeyd bunu anlayınca durumu kendine yediremez ve karısını boşar. normalde o günün arap toplumu için bile yuh denebilecek bir girişim olan kendi evladının hanımıyla evlenme olayının önünü açmak için ahzab 37 iner.
pek çok ayette "allah'a andolsun ki" diyerek allah kendine and içer: meryem 68, mearic 40, nahl 56, nahl 63. bu ayetlerin apaçık bir insan tarafından söylendiği ortadadır.
hicr 72'de allah peygambere and içmektedir: “resulüm! ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı”
kuran'da kimin konuştuğu belli değil. bazı yerlerde allah konuşuyor. bazı yerlerde "o" diyor. bazı yerlerde muhammed konuşurken bazı yerlerde biz diyor?!?!
kaf 1 "şanı yüce kur’an’a yemin olsun!" diye başlar. fakat ortada henüz bir kuran yoktur. ayetlerin toplanıp ciltlenmesi ve kuran adının verilmesi çok sonraları olduğundan bu ayet ciltleme sırasında eklenmiş olabilir.
pek çok ayette gündüze, geceye, güneşe, aya, göğe, şafağa yemin etmektedir. allah niçin bunlara yemin etmektedir ki?
kuran sayısız yerde yemin ediyor, bazen yeminler yetmiyor olacak ki pekiştirme ihtiyacı hissediyor: "nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?" (fecr 5)
tevbe 30: "yahudiler üzeyir allah’ın oğludur dediler, hıristiyanlar da "mesih (isa) allah’ın oğludur" dediler. bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. allah onları kahretsin! (gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!" bu ayette allah, "allah onları kahretsin" diyor?!?
kalem ve müdessir surelerinde velid için pek çok kereler sövüyor. soysuz diyor, aşağılık diyor, piç diyor, kaba saba diyor, saldırgan diyor. peki kim bu velid? acaba o mu? evet ta kendisi: halid bin velid. müminlerin yenilmez komutanı. aslında babasından bahsediyor ama ayette oğlundan da bahis var. kendisi olmasa bu kadar yayılamayacak olan, mükemmel bir askeri kariyeri olan, islami perspektiften bakınca çok değerli ve mübarek bir şahıs olması gereken halid bin velid'in islam sancağını zaferlere taşıyacağını önceden göremiyor allah ve babasına küfrediyor!
ay, güneş, dünya ve bunların hareketlerine dair son derece kafa karıştırıcı bilgiler vermektedir. bırakın sıradan bir insanı, eğitimli bir insanın dahi bu ayetleri okuyup bütünlüklü bir sonuca ulaşması imkansızdır. zaten ayetlerin tefsiri konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkmaktadır. muhammed'in astronomi bilgisinin kulaktan dolma olduğu barizdir.
sperm ve yumurta hücrelerinin kaynağını yanlış vermektedir. (tarık 5-7)
göğü tıpkı antik filozoflar ve pagan dinlerindeki gibi tasvir etmektedir. yani dik duran ve düşmeyen bir kubbe gibi. hacc 65 "görmüyor musun ki, allah yeryüzündekileri ve o’nun emriyle denizde akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi! kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da o’dur."
bakara 62'de yahudilere ve hristiyanlara korkmasınlar, onlar da doğru yolda derken diğer pek çok ayette bu dedikleriyle çelişiyor. örneğin ali imran 85, tevbe 30, maide 64
nahl 101'de açıkça ayetlerin değişebileceğinden bahsediyor. bu da haliyle pek çok ayetin değiştirilmiş olabileceğine işarettir.
pek çok ayette göğü ve yeri 6 günde yarattığından bahsediyor. burada klasik savunma orada zaman algısı farklıdır şeklinde. peki bir de şu ayetlere bakalım:
mearic 4: “melekler ve ruh, miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar”
hacc 47: “..muhakkak ki, rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”
secde 5: “allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde o'nun nezdine çıkar.”
fussilet 9-10'da sabit dağlar yerleştirdiğinden bahsediyor fakat dağlar sabit değildir, jeolojik oluşumlardır.
anlayın diye arapça indirdik diyor. zaten araplara inen bir kitap için neden bunu söylüyor? evrensel bir dinse o zaman neden arapça indiriyor?
kamer suresi ayın yarılmasından bahseder. ne var ki islam alimleri 1400 yıldır bu işin içinden çıkamamıştır. ayeti herkes farklı yorumlamakta ve bir sonuca varılamamaktadır. kuran'da bunun gibi yüzlerce ihtilaflı ayet vardır. mezhepler de zaten böyle doğmuştur. birinin ak dediğine diğeri kara demektedir. oysa ki kuran bizzat kendi ifadesiyle apaçıktır. hiçbir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. pratikte ise bir satırlık ayetler paragraflarca süren tefsirlerle açıklanmaktadır. üstelik her mezhep ve mezheplerin de her kolu kendi bildiğince açıklamaktadır.
ahzab 53'te zırt pırt peygamberin evine gelip de çok oturmayın der. peygamber kendisi söylemekten çekindiği için allah'a söyletiyor.
kuran'da 29 ayet sadece harflerden oluşmaktadır. evet bildiğiniz harfler. yani kelime, cümle falan yok. elif lam mim (e-l-m) ya da ya sin (y-s) gibi. bunların ne olduğuna dair bugüne kadar doyurucu bir açıklama yapılmış değil. kimileri bunları allah ile elçisi arasında şifreli bir mesajlaşma olarak kabul ediyor. kimilerine göreyse bunlar hz muhammed'in sara krizlerine girdiği sırada ağzından çıkan anlamsız sözler. bu konuda bir kanıt yok fakat her konuda soru sormaktan çekinmeyen, gusül nasıl alınır bize göstersene diye hz ayşe'nin kapısına bile giden müminlerin bu harflerin anlamlarını bir kere bile sormaması ilginç.
kuran'da en sık geçen ve tekrardan ibaret olan ayetlerin sayısı yaklaşık 2 bin. toplam 6 bin küsür ayet olduğunu düşünürsek çok fazla boşluk doldurma var diyebiliriz. "her şey kuran'da anlatılamazdı, bu bir biyoloji ya da astronomi kitabı değil" diyenler için üzerinde düşünülmesini gerektirecek kadar büyük bir sayı.
bunların haricinde kuran'da pek çok gramer hatası var, arapça bilmediğim için o konulara girmek istemedim.
garanik hadisesi olarak geçen olayda muhammed peygamber, o sıralar halen putperest olan kureyş kabilesinin desteğini almak için kabe'deki 3 büyük putu öven ayetler (necm 19-20-21) okumuş ve bunun üzerine müşrikler de secde etmiş fakat bir grup mümin putlara tapılmasını kabul etmeyince ortalık karışmış bunun üzerine ayetlere tekzip getirilmiş ve muhammed'in şeytan tarafından yanıltıldığı için bu ayetleri okuduğu ifade edilmiştir.
kuran'daki miras ayetleri matematiksel olarak hatalıdır. mirasçıların paylarını topladığınızda çoğu zaman 1'den büyük bazen de 1'den küçük çıkar, nadiren 1'e eşit çıkar. bu hata daha ilk zamanlar farkedilmiş ama kimse ağzını açıp da bu hatalıdır diyememiş fakat sorun öylesine içinden çıkılmaz bir hal almış ki çok geçmeden daha hz. ömer'in halifeliği sırasında (muhammed'in ölümünden bir kaç yıl sonrası) avliye yöntemi denen bir yöntemle sorun giderilmeye çalışılmış. fakat bu yöntemin sorunu kuran'da vadedilen oranları değiştirmesidir. yani aslında kuran'ın apaçık emrine karşı gelmektedir. öte yandan matematiğin de şakası yoktur.
hz muhammed'in pek çok eşi var. sayıları tam bilinmiyor fakat cariyeleri hariç en az 9 evlilik yaptığı düşünülüyor. 16 diyen de var. bütün eşlerin bir sırası var, her geceyi farklı biriyle geçiriyor. eşleri içinde en çok bildiğimiz ve bence çok ilginç bir karakter olan ayşe biraz inatçı, sözünü asla sakınmıyor. muhammed ile daha fazla gece geçirmek için ayrıcalık istediğinde bir anda ahzab 51 suresi iniyor: "(ey muhammed) onlardan (yani karılarından) diledigini geriye bırakır, diledigini öne alabilirsin..." yani kişiye özgü ve cimayla ilgili bir ayet iniyor?!?!
peygambere helal kılınan kadınlar muhteviyatlı ahzab 50 inince ise hz. ayşe dayanamıyor ve "görüyorum ki rabbin senin keyfine koşturuyor" diyor. ahzab 50 o günün standartlarına göre bile skandal bir ayet: "ey peygamber! mehirlerini verdigin eşlerini , allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve peygamber nikâhlamayı diledigi takdirde -müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere- kendisinin mehrini peygambere hibe eden mü'min kadını almanı helâl kılmışızdır..”
peygamber, cariyesi mariya ile cima halindeyken eşlerinden biri ve aynı zamanda hz. ömer'in de kızı olan hafsa tarafından basılır. olay hafsa'nın evinde ve hatta hafsa'nın yatağında gerçekleştiği için hafsa hakarete uğramış hisseder ve bu olaydan sonra deyim yerindeyse çarşı karışır. hz muhammed bir daha mariya ile yatmayacağına dair hafsa'ya yemin eder, olayı da kimseye anlatma der ama hafsa gidip ayşe'ye anlatır. hz muhammed eşlerini terkeder. onları boşadığı dedikodusu yayılır. bunun üzerine bir anda tahrim suresi'nin ilk beş ayeti iner. kaynak: taberi, camiu’l-beyân, 28/102
peygamber evlat edindiği zeyd'in karısını beğenir. zeyd bunu anlayınca durumu kendine yediremez ve karısını boşar. normalde o günün arap toplumu için bile yuh denebilecek bir girişim olan kendi evladının hanımıyla evlenme olayının önünü açmak için ahzab 37 iner.
pek çok ayette "allah'a andolsun ki" diyerek allah kendine and içer: meryem 68, mearic 40, nahl 56, nahl 63. bu ayetlerin apaçık bir insan tarafından söylendiği ortadadır.
hicr 72'de allah peygambere and içmektedir: “resulüm! ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı”
kuran'da kimin konuştuğu belli değil. bazı yerlerde allah konuşuyor. bazı yerlerde "o" diyor. bazı yerlerde muhammed konuşurken bazı yerlerde biz diyor?!?!
kaf 1 "şanı yüce kur’an’a yemin olsun!" diye başlar. fakat ortada henüz bir kuran yoktur. ayetlerin toplanıp ciltlenmesi ve kuran adının verilmesi çok sonraları olduğundan bu ayet ciltleme sırasında eklenmiş olabilir.
pek çok ayette gündüze, geceye, güneşe, aya, göğe, şafağa yemin etmektedir. allah niçin bunlara yemin etmektedir ki?
kuran sayısız yerde yemin ediyor, bazen yeminler yetmiyor olacak ki pekiştirme ihtiyacı hissediyor: "nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?" (fecr 5)
tevbe 30: "yahudiler üzeyir allah’ın oğludur dediler, hıristiyanlar da "mesih (isa) allah’ın oğludur" dediler. bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. allah onları kahretsin! (gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!" bu ayette allah, "allah onları kahretsin" diyor?!?
kalem ve müdessir surelerinde velid için pek çok kereler sövüyor. soysuz diyor, aşağılık diyor, piç diyor, kaba saba diyor, saldırgan diyor. peki kim bu velid? acaba o mu? evet ta kendisi: halid bin velid. müminlerin yenilmez komutanı. aslında babasından bahsediyor ama ayette oğlundan da bahis var. kendisi olmasa bu kadar yayılamayacak olan, mükemmel bir askeri kariyeri olan, islami perspektiften bakınca çok değerli ve mübarek bir şahıs olması gereken halid bin velid'in islam sancağını zaferlere taşıyacağını önceden göremiyor allah ve babasına küfrediyor!
ay, güneş, dünya ve bunların hareketlerine dair son derece kafa karıştırıcı bilgiler vermektedir. bırakın sıradan bir insanı, eğitimli bir insanın dahi bu ayetleri okuyup bütünlüklü bir sonuca ulaşması imkansızdır. zaten ayetlerin tefsiri konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkmaktadır. muhammed'in astronomi bilgisinin kulaktan dolma olduğu barizdir.
sperm ve yumurta hücrelerinin kaynağını yanlış vermektedir. (tarık 5-7)
göğü tıpkı antik filozoflar ve pagan dinlerindeki gibi tasvir etmektedir. yani dik duran ve düşmeyen bir kubbe gibi. hacc 65 "görmüyor musun ki, allah yeryüzündekileri ve o’nun emriyle denizde akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi! kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da o’dur."
bakara 62'de yahudilere ve hristiyanlara korkmasınlar, onlar da doğru yolda derken diğer pek çok ayette bu dedikleriyle çelişiyor. örneğin ali imran 85, tevbe 30, maide 64
nahl 101'de açıkça ayetlerin değişebileceğinden bahsediyor. bu da haliyle pek çok ayetin değiştirilmiş olabileceğine işarettir.
pek çok ayette göğü ve yeri 6 günde yarattığından bahsediyor. burada klasik savunma orada zaman algısı farklıdır şeklinde. peki bir de şu ayetlere bakalım:
mearic 4: “melekler ve ruh, miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar”
hacc 47: “..muhakkak ki, rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”
secde 5: “allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde o'nun nezdine çıkar.”
fussilet 9-10'da sabit dağlar yerleştirdiğinden bahsediyor fakat dağlar sabit değildir, jeolojik oluşumlardır.
anlayın diye arapça indirdik diyor. zaten araplara inen bir kitap için neden bunu söylüyor? evrensel bir dinse o zaman neden arapça indiriyor?
kamer suresi ayın yarılmasından bahseder. ne var ki islam alimleri 1400 yıldır bu işin içinden çıkamamıştır. ayeti herkes farklı yorumlamakta ve bir sonuca varılamamaktadır. kuran'da bunun gibi yüzlerce ihtilaflı ayet vardır. mezhepler de zaten böyle doğmuştur. birinin ak dediğine diğeri kara demektedir. oysa ki kuran bizzat kendi ifadesiyle apaçıktır. hiçbir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. pratikte ise bir satırlık ayetler paragraflarca süren tefsirlerle açıklanmaktadır. üstelik her mezhep ve mezheplerin de her kolu kendi bildiğince açıklamaktadır.
ahzab 53'te zırt pırt peygamberin evine gelip de çok oturmayın der. peygamber kendisi söylemekten çekindiği için allah'a söyletiyor.
kuran'da 29 ayet sadece harflerden oluşmaktadır. evet bildiğiniz harfler. yani kelime, cümle falan yok. elif lam mim (e-l-m) ya da ya sin (y-s) gibi. bunların ne olduğuna dair bugüne kadar doyurucu bir açıklama yapılmış değil. kimileri bunları allah ile elçisi arasında şifreli bir mesajlaşma olarak kabul ediyor. kimilerine göreyse bunlar hz muhammed'in sara krizlerine girdiği sırada ağzından çıkan anlamsız sözler. bu konuda bir kanıt yok fakat her konuda soru sormaktan çekinmeyen, gusül nasıl alınır bize göstersene diye hz ayşe'nin kapısına bile giden müminlerin bu harflerin anlamlarını bir kere bile sormaması ilginç.
kuran'da en sık geçen ve tekrardan ibaret olan ayetlerin sayısı yaklaşık 2 bin. toplam 6 bin küsür ayet olduğunu düşünürsek çok fazla boşluk doldurma var diyebiliriz. "her şey kuran'da anlatılamazdı, bu bir biyoloji ya da astronomi kitabı değil" diyenler için üzerinde düşünülmesini gerektirecek kadar büyük bir sayı.
bunların haricinde kuran'da pek çok gramer hatası var, arapça bilmediğim için o konulara girmek istemedim.
devamını gör...
bugün bu ülkede bir kadın yakılarak katledildi
insanlar artık devekuşu gibi kafasını sokmaktan başka bir şey yapmıyor.
futbol kavgası, akp-chp kavgası yapmaktan başka bir şey yapmıyor. kimse sorunları düşünmüyor,sadece zaman geçiriyor.
futbol kavgası, akp-chp kavgası yapmaktan başka bir şey yapmıyor. kimse sorunları düşünmüyor,sadece zaman geçiriyor.
devamını gör...
muhammed
ahmed, mahmud, mehmed isimlerinde olduğu gibi hamd kökünden mufa''al vezniyle türetilmiş arapça isimdir.
devamını gör...
euthyphron ikilemi
kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" sorusundan oluşan bir ikilemdir. bu soru din felsefesinin temel sorularından birisidir. bu soruyu "bir şey tanrı iyi dediği için mi iyidir, yoksa zaten iyi olduğu için mi tanrı o şeye iyi demektedir" şeklinde de sorabiliriz.
eğer birinci seçeneği kabul edersek, iyiliğin ve kötülüğün tek mutlak kriteri olarak tanrı'yı kabul ederiz. yani hiçbir şey kendiliğinden iyi ya da kötü olmadığını kabul etmiş oluruz. yani iyi şeylerin kendiliğinden bir anlamı yoktur ve tanrı bunları iyi kabul ettiği için iyidir demek zorunda kalırız. bu noktada gelen eleştiriler ise ilahi emirlerin keyfi olduğudur. "tanrı x yerine neden y'yi emretmiştir?" sorusunun cevabı sadece "çünkü tanrı öyle istiyor" olacaktır. bu noktada bir de david hume tarafından ortaya atılmış olgu-değer problemi eleştirisi vardır. david hume bulgusunu şöyle açıklar: "şimdiye kadar karşılaştığım bütün ahlak sistemlerinde şuna tanık oldum. ahlakçı, belli bir yere kadar normal bir biçimde akıl yürütmeye koyulmakta fakat sonunda tanrının varlığına veya insani faaliyetlere ilişkin bir dizi yargılara varmaktadır. burada insanı hayrete düşüren bir husus vardır. şöyle ki, varılan sonuçlara ilişkin ifadelerde “…dır” (is) veya “değildir” (is not) gibi yer alması gereken bağlantılar yerine zorunluluk ve ödev bildiren ifadeleri ("meli" veya "malı" takılarıyla ifade edilen fiilleri) görmekteyiz. son derece önemli olan bu değişikliğin nasıl olduğunu açıklamak mümkün değildir. her şeyden önce bu değişiklik yeni bir ilişkiyi dile getirmektedir. bunun bir gerekçesi olmalıdır. bu yeni ilişki, kendisinden tam anlamıyla farklı olan yargılardan nasıl doğmaktadır?" burda anlatılan problem sonucunda olay tamamen tanrı x'i yapmamı istiyor o halde x'i yapmalıyım durumuna dönüşmesidir. yani olgudan değere geçiş söz konusudur. burdaki geçiş ise keyfilik olarak adlandırılmıştır.
şayet ikinci seçeneği kabul edersek, bir şey kendiliğinden iyi olduğu için tanrı ona iyi demiştir olarak kabul ederiz. bu da tanrı'nın iradesinden bağımsız bir iyilik kötülük kavramı ortaya çıkarır. her şeyi tanrı yaratmış olsa da, yarattığı şeylerin iyi ya da kötü olması tanrı'ya bağlı değildir bu görüşe göre. yarattıklarının bazıları kendiliğinden iyi veya kötüdür. bu durum da temellendirmede sorunlar ortaya çıkarır. burda düşünmemiz gereken ise eğer tanrı'nın emirlerinden bağımsız ahlaki kurallar var ise, bu da tanrı'nın hakimiyetinin sınırsız olmadığını ortaya çıkarır. bu da tanrı'dan bağımsız ahlaki kuralların varlığının bir de bu kuralı ortaya koyanlar olacağını gösterir bizlere. teizmin temel argümanlarından birisi tanrısız bir ahlaki düzenin imkansız olduğudur. eğer bu seçeneği kabul edersek, bu da bizleri tanrısız ahlaki kurallarının varlığına ulaştırır.
mesela bir şeyin iyi veya kötü olması tanrı'ya bağlıdır seçeneğini kabul ettikten sonra, tanrı mutlak iyidir, kötü buyurmaz demek de bir mantık hatası ortaya çıkarır. çünkü ilk seçenekte bir şeyin kötü olmasının tanrı'ya bağlı olduğunu kabul etmiştik. diğer seçenekte kötü buyurmaz demek ortaya bir çelişki çıkarır.
iki durumda da mutlak iyinin tanımına ulaşamayız. ilk seçenekte tanrı iyi dediği için iyidir olarak kabul ederiz, ikinci seçenekte ise iyi olduğu için tanrı emretmiştir deriz.
eğer birinci seçeneği kabul edersek, iyiliğin ve kötülüğün tek mutlak kriteri olarak tanrı'yı kabul ederiz. yani hiçbir şey kendiliğinden iyi ya da kötü olmadığını kabul etmiş oluruz. yani iyi şeylerin kendiliğinden bir anlamı yoktur ve tanrı bunları iyi kabul ettiği için iyidir demek zorunda kalırız. bu noktada gelen eleştiriler ise ilahi emirlerin keyfi olduğudur. "tanrı x yerine neden y'yi emretmiştir?" sorusunun cevabı sadece "çünkü tanrı öyle istiyor" olacaktır. bu noktada bir de david hume tarafından ortaya atılmış olgu-değer problemi eleştirisi vardır. david hume bulgusunu şöyle açıklar: "şimdiye kadar karşılaştığım bütün ahlak sistemlerinde şuna tanık oldum. ahlakçı, belli bir yere kadar normal bir biçimde akıl yürütmeye koyulmakta fakat sonunda tanrının varlığına veya insani faaliyetlere ilişkin bir dizi yargılara varmaktadır. burada insanı hayrete düşüren bir husus vardır. şöyle ki, varılan sonuçlara ilişkin ifadelerde “…dır” (is) veya “değildir” (is not) gibi yer alması gereken bağlantılar yerine zorunluluk ve ödev bildiren ifadeleri ("meli" veya "malı" takılarıyla ifade edilen fiilleri) görmekteyiz. son derece önemli olan bu değişikliğin nasıl olduğunu açıklamak mümkün değildir. her şeyden önce bu değişiklik yeni bir ilişkiyi dile getirmektedir. bunun bir gerekçesi olmalıdır. bu yeni ilişki, kendisinden tam anlamıyla farklı olan yargılardan nasıl doğmaktadır?" burda anlatılan problem sonucunda olay tamamen tanrı x'i yapmamı istiyor o halde x'i yapmalıyım durumuna dönüşmesidir. yani olgudan değere geçiş söz konusudur. burdaki geçiş ise keyfilik olarak adlandırılmıştır.
şayet ikinci seçeneği kabul edersek, bir şey kendiliğinden iyi olduğu için tanrı ona iyi demiştir olarak kabul ederiz. bu da tanrı'nın iradesinden bağımsız bir iyilik kötülük kavramı ortaya çıkarır. her şeyi tanrı yaratmış olsa da, yarattığı şeylerin iyi ya da kötü olması tanrı'ya bağlı değildir bu görüşe göre. yarattıklarının bazıları kendiliğinden iyi veya kötüdür. bu durum da temellendirmede sorunlar ortaya çıkarır. burda düşünmemiz gereken ise eğer tanrı'nın emirlerinden bağımsız ahlaki kurallar var ise, bu da tanrı'nın hakimiyetinin sınırsız olmadığını ortaya çıkarır. bu da tanrı'dan bağımsız ahlaki kuralların varlığının bir de bu kuralı ortaya koyanlar olacağını gösterir bizlere. teizmin temel argümanlarından birisi tanrısız bir ahlaki düzenin imkansız olduğudur. eğer bu seçeneği kabul edersek, bu da bizleri tanrısız ahlaki kurallarının varlığına ulaştırır.
mesela bir şeyin iyi veya kötü olması tanrı'ya bağlıdır seçeneğini kabul ettikten sonra, tanrı mutlak iyidir, kötü buyurmaz demek de bir mantık hatası ortaya çıkarır. çünkü ilk seçenekte bir şeyin kötü olmasının tanrı'ya bağlı olduğunu kabul etmiştik. diğer seçenekte kötü buyurmaz demek ortaya bir çelişki çıkarır.
iki durumda da mutlak iyinin tanımına ulaşamayız. ilk seçenekte tanrı iyi dediği için iyidir olarak kabul ederiz, ikinci seçenekte ise iyi olduğu için tanrı emretmiştir deriz.
devamını gör...
iq
beş yıl önce 138 di. tüm çevrem hayatım boyunca çok zekisin dedi. bence zeka ile pratikliği karıştırıyor insanlar. iq testleri ne kadar ilmek ilmek ölçebilir ki beynin içini? ben alınmazdım ama gurur kırıcı bir şey olabilir bence. mantıklı davranabilmek, pratik olmak bence özelliktir zeka değil.
yine de şimdilerde kaç iq olduğumu öğrenmek isterim. sırf meraktan.
içilen onca sigara, uzun süre eğitim almamak, sağlıksız beslenmek etkiler mi bu ölçütü onu da bilmek isterim. nitekim; sonuç ne çıkarsa çıksın insan kendini sevmeli ama çok zekiyim, en mükemmel insan benim gibi böbürlenip, araştırmayı da elden bırakmamalı.
yine de şimdilerde kaç iq olduğumu öğrenmek isterim. sırf meraktan.
içilen onca sigara, uzun süre eğitim almamak, sağlıksız beslenmek etkiler mi bu ölçütü onu da bilmek isterim. nitekim; sonuç ne çıkarsa çıksın insan kendini sevmeli ama çok zekiyim, en mükemmel insan benim gibi böbürlenip, araştırmayı da elden bırakmamalı.
devamını gör...
nickaltı
bir whatsapp'a bakarım mesaj var mı diye bir de nickaltıma bakarım nickaltı mı diye
devamını gör...
hz. eyyub
ibranice eyob olarak geçen isim, kitab-ı mukaddes'de hiob arapçada eyüp olarak geçmiştir. harran bölgesinde yaşamış olan eyyub peygamber hz. isak'ın soyundan gelir. sabır denince akla gelen ilk isimdir. eyüp sabrı insanlar arasında örnek gösterilecek ve ibret alınacak bir sınavın adıdır. günümüzde insanlar hz. eyyub ismini yoğun şekilde kullanmakta, eyyub ile beraber sabrı hatırlamak için eyüp sabri olarak iki isim konulmaktadır.
eyyub peygamber'in yedi oğlu üç kızı vardı. deve, sığır ve koyun sürüleri olan oldukça zengin bir kimse idi. sonrasında gerek tabii âfetler, gerekse düşman kavimler tarafından çocukları ile bütün malı mülkü telef edildi, kendisi de ağır bir hastalığa yakalandı. ancak o, bu felâketleri büyük bir sabır ve tevekkülle karşılayarak allah’a secde etti. eyyûb, başına gelen bütün musibetlere rağmen şikâyet etmeyen sabır timsali olarak bilinen bir peygamberdir. hak teâlâ da onu sağlığına kavuşturdu, kendisine önceki çocuklarının sayısı kadar çocuk ve önceki malından daha çok mal verdi.
istanbul'da eyyub el ensari ile karıştırılmamalıdır. o hz. muhammed zamanında yaşamış medineli ensardır. peygamberimiz medineye göç ettiğinde mescid yapılana kadar eyyub el ensari'nin evinde misafir kalmış bu sebeple kendisine mihmandar denilmiştir. hz. muhammed'i evinde misafir eden eyyub el ensari'nin kabri'de istanbulu'un en güzel yerindedir.
eyyub peygamber'in yedi oğlu üç kızı vardı. deve, sığır ve koyun sürüleri olan oldukça zengin bir kimse idi. sonrasında gerek tabii âfetler, gerekse düşman kavimler tarafından çocukları ile bütün malı mülkü telef edildi, kendisi de ağır bir hastalığa yakalandı. ancak o, bu felâketleri büyük bir sabır ve tevekkülle karşılayarak allah’a secde etti. eyyûb, başına gelen bütün musibetlere rağmen şikâyet etmeyen sabır timsali olarak bilinen bir peygamberdir. hak teâlâ da onu sağlığına kavuşturdu, kendisine önceki çocuklarının sayısı kadar çocuk ve önceki malından daha çok mal verdi.
istanbul'da eyyub el ensari ile karıştırılmamalıdır. o hz. muhammed zamanında yaşamış medineli ensardır. peygamberimiz medineye göç ettiğinde mescid yapılana kadar eyyub el ensari'nin evinde misafir kalmış bu sebeple kendisine mihmandar denilmiştir. hz. muhammed'i evinde misafir eden eyyub el ensari'nin kabri'de istanbulu'un en güzel yerindedir.
devamını gör...
deli yusuf
ilginç bir filmdir bu 1975 yapımı atıf yılmaz şaheseri 
modern bir köroğlu uyarlamasıdır. başrollerde bütün karizması ile cüneyt arkın abimiz ve efsane güzelliği ile zerrin arbaş ablamız oynar. ama kadroda kimler yoktur ki ali şen, kadir savun, osman alyanak, erol keskin, kudret karadağ ....vb
konusuna gelecek olursak :
abbas bolulu(ali şen) yasadışı işler yapan bir fabrikatördür. çamlıbel’deki gecekonduları yıkmak ister. halk, bolulu abbas’a karşı deli yusuf'tan ( kadir savun) yardım ister. suikaste uğrayıp ölüm korkusuna düşen abbas da deli yusuf’a kendisi için kurşun geçirmeyen bir araba sipariş eder. yusuf araba karşılığında abbas’ın mahalleliye tapularını vermesini ister abbas bey kabul eder. deli yusuf ve oğlu ali (cüneyt arkın) araba için çalışmalara başlarlar fakat mahallelinin ilgi odağı olurlar. bu arada bolulunun kızı (zerrin arbaş ile) aralarında bir yakınlaşma başlar. deli yusuf arabayı bitirip boluluya götürdüğünde arabanın beğenilmemesi üzerine dayak yer oğlu alide bu olaylardan dolayı intikam mücadelesi başlatır. mahalleliden ilk önceleri herkes bolulu'dan korktuğu için kimse yanında yer almaz ama ali evi basar arabayı ve sevgilisini kaçırır bolulu ise ali ve arabayı teslim ederlerse tapuları vereceğini söyler. ali mahallelinin zulüm görmemesi için arabayı ve kızı teslim eder ama bolulu oyun yaparak tapular yerine aldın mı yazılı boş kağıtlar verir mahalleliye sonrasında ali tekrar bolulunun evini basarak arabayı ve kızı kurtarır ama bu sefer yanında bütün çamlıbel vardır.
filmde efsane komik sahneler vardır hele arabanın yaptıkları, gerdeğe giremeyen çift, araba yapılırken yayılan dedikodular, kudret karadağ ile cüneyt arkının kavga sahneleri.

modern bir köroğlu uyarlamasıdır. başrollerde bütün karizması ile cüneyt arkın abimiz ve efsane güzelliği ile zerrin arbaş ablamız oynar. ama kadroda kimler yoktur ki ali şen, kadir savun, osman alyanak, erol keskin, kudret karadağ ....vb
konusuna gelecek olursak :
abbas bolulu(ali şen) yasadışı işler yapan bir fabrikatördür. çamlıbel’deki gecekonduları yıkmak ister. halk, bolulu abbas’a karşı deli yusuf'tan ( kadir savun) yardım ister. suikaste uğrayıp ölüm korkusuna düşen abbas da deli yusuf’a kendisi için kurşun geçirmeyen bir araba sipariş eder. yusuf araba karşılığında abbas’ın mahalleliye tapularını vermesini ister abbas bey kabul eder. deli yusuf ve oğlu ali (cüneyt arkın) araba için çalışmalara başlarlar fakat mahallelinin ilgi odağı olurlar. bu arada bolulunun kızı (zerrin arbaş ile) aralarında bir yakınlaşma başlar. deli yusuf arabayı bitirip boluluya götürdüğünde arabanın beğenilmemesi üzerine dayak yer oğlu alide bu olaylardan dolayı intikam mücadelesi başlatır. mahalleliden ilk önceleri herkes bolulu'dan korktuğu için kimse yanında yer almaz ama ali evi basar arabayı ve sevgilisini kaçırır bolulu ise ali ve arabayı teslim ederlerse tapuları vereceğini söyler. ali mahallelinin zulüm görmemesi için arabayı ve kızı teslim eder ama bolulu oyun yaparak tapular yerine aldın mı yazılı boş kağıtlar verir mahalleliye sonrasında ali tekrar bolulunun evini basarak arabayı ve kızı kurtarır ama bu sefer yanında bütün çamlıbel vardır.
filmde efsane komik sahneler vardır hele arabanın yaptıkları, gerdeğe giremeyen çift, araba yapılırken yayılan dedikodular, kudret karadağ ile cüneyt arkının kavga sahneleri.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
"aşkınla ne garip hallere düştüm
her şeyim tamamdı bir sendin noksan
yağmur yaş demeden yollara düştüm
içim ürperiyor ya evde yoksan..."
(bkz: ya evde yoksan)
(bkz: cemal safi)
her şeyim tamamdı bir sendin noksan
yağmur yaş demeden yollara düştüm
içim ürperiyor ya evde yoksan..."
(bkz: ya evde yoksan)
(bkz: cemal safi)
devamını gör...
sözlükte bir şeyler oluyor ortalık karışmış gibi
çok özür dileyerek söylüyorum ama çok güldüm başlığa. canım fena sıkkındı ta ki bu başlığı görene kadar. teşekkürü bir borç bilirim.
(bkz: hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu)
(bkz: hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu)
devamını gör...
geceye neşeli bir şarkı bırak
gözleri aşka gülen
taze söğüt dalısın
...
gel bana her gece sen
gönlüme dolmalısın
...
tatlı gülüş pek yaraşır
gözlerin ömre bedel
ah ne güzel ne güzel
seni sevmek
ah ne güzel ne güzel...
taze söğüt dalısın
...
gel bana her gece sen
gönlüme dolmalısın
...
tatlı gülüş pek yaraşır
gözlerin ömre bedel
ah ne güzel ne güzel
seni sevmek
ah ne güzel ne güzel...
devamını gör...
saat takmayan erkek
yazları fazla geldiği için takmazdım.telefona alışınca aramıyorum.aylardır kenarda duruyor saatler.
devamını gör...
insanlara soyadıyla hitap etmek
avrupa birliğine ne zaman girdik, diye düşünmeme sebep olan başlık.*
şaka maka bizim ülkede tutmaz. yani çok absürd soyadları var o yüzden. adamın soyadı lale, cinsiyeti erkek. lale diye çağırsan o adamı kavga çıkabilir.*
şaka maka bizim ülkede tutmaz. yani çok absürd soyadları var o yüzden. adamın soyadı lale, cinsiyeti erkek. lale diye çağırsan o adamı kavga çıkabilir.*
devamını gör...
aşı üretse korkmadan alınacak markalar
(bkz: torku)
devamını gör...
geceye bir süleyman demirel sözü bırak
türkiye 70 cente muhtaç.
devamını gör...
unutulmayan lise anıları
9. sınıftaydık, 4 kişi okuldan kaçmaya niyetlenmiştik. içlerinden bir tanesine de yanıktım. neyse sakin sakin tellere yürürken arkamızdan hocanın geldiğini görüp daha da hızlandık. tam tellerden atlarken ve benim de biraz tombiş olmamın etkisiyle tellere pantolonum takılıp yırtılmıştı...
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
yazarların zihinlerinde farklı bir örnek vatandaş karmaşasına sebep olmamak için, daha doğrusu hayallere darbe vurmak için başvurduğum tercih.
devamını gör...
