zaman tüneli

üniversite kişiye vizyon kazandırır, dolayısıyla mutlak okunmalı.
devamını gör...

bencil olmaması
para yönetimini iyi yapması
aile,akraba ilişkilerinde adaletli olması
gösteriş sevmemesi
kinci olmaması
erkeğini doyurması

bunların yarısını bile 40 yaş altı bir kadında görmedim. gördüklerim hep +40 ya üstü.
devamını gör...

(bkz: övünmemekle övünmek)
devamını gör...

londra dediğin yer hindistan’ın 79. vilayeti olmuş. hindistan kokuyor resmen.
bir de kasvetli bir havası var.

güzel izmir hayalim var. ankara yaşanmaz hale geldi özellikle mansur yavaş döneminde.
(bkz: ankara trafiği)
devamını gör...

müziğin ritmine kendini kaptırıp salsa, zumba, çaça adı her neyse artık o tarz danslarla kendini hayatın akışına bırakmaktır..

demin biraz kolonya kokladım. içim açıldı, bir taraftan müzik, keyfim yerine geldi. olmayan meziyetlerimle biraz dans ettim. şimdi de oturuyorum. hayatı dolu dolu yaşamak tam olarak böyle bir şey olsa gerek.
devamını gör...

#3820394

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

edit: üşenmedim okudum sonuç: bi pok anlamadım. evren bizi takmıyor herhalde evren ölçeğinde işlevsiz adamlarız ama bence o kadar da önemsiz değiliz.
devamını gör...

dün metroya binerken, cüzdanıma istanbulkart'ı koyarken cüzdanımdan düşen bir adet 1 tl olmuş. arkamdan gelen kadın bozuk paranızı düşürdünüz diye uyardı. o an yanımda sevgilim olsun ya da olmasın 1 tl'yi çok umursayacak biri değilim. 1 tl'ye sakız alınabilse şu an, umursardım ancak beni uyaran kadına aman 1 tl nolacak diyemedim, yanımdaki şahısa da bişi diyemeden döndüm ve düşen 1 tl'yi aldım. neden yaptım, inanın bilmiyorum. o 1 tl ne işime yarayacak onu da bilmiyorum. benim geçtiğim gişeden, benden sonra geçiş yapmış biri farkedip uyardı diye geri dönüp aldım o parayı yerden.

t: yukarda anlattığım küçük bir anekdot nedeniyle verebileceğim cevabın; "uyarılıyorsam, alırım" şeklinde olacağı sorunsal.
devamını gör...

işe yerleştirecek bir tanıdık yoksa daha fazla okuma.bir meslekte git kendini geliştir,işi öğren. oku oku bir cacık olmuyor artık.
devamını gör...

para benim olduktan sonra isterse 50 kuruşum düşsün yine alırım.
devamını gör...

ailesini seven ve ailesiyle iç içe olmayı seven adam gibi adam baba modeli. bazıları gibi alkolik ve kumar bağımlısı değildir.
devamını gör...

gitgide kaslı bir erkeğe dönüşüyorum...
devamını gör...

cebimde 10 milyon sterlin olsa izmir'i, 100 milyon sterlin olsa londra'yı, 1 milyar sterlin olsa istanbul'u seçerim.
devamını gör...

her şeyi ütüleyebilen makine.
devamını gör...

bugün belki de şu ana kadar 20. kez izlediğim, evrenin sonunu anlatan şu videoyu izledikten sonra kendisine; diyelim ki 70 yıl yaşayacağım, benden kaynaklı olarak evrene sayı olarak kaç foton saçacağım tarzı bir soru sordum. ordan sonra gelişen muhabbetimizi buraya direkt olarak ekleyeceğim. intihar gibi bir düşüncem yok ancak şu muhabbetten benim yaptığım çıkarım harbiden boşa yaşıyorum, yaşıyoruz. bilmiyorum. bir miktar derdo/efkarlıyım şu an. chato sayesinde rakı açasım geldi bi çıtır.

burdan sonrası epey uzun. benim kozmoloji ve fizik alanında çeto'ya sorduğum sorular, sonrasında aldığım yanıtlar üzerine kendi kısıtlı zihnimin ürettiği başka sorular ve en sonunda nihilizm, varoluşçuluk eksenine uzayan bir düşünce/fikir dünyası şeklinde ilerlemekte. dediğim gibi çok uzun, sonuna kadar okuyana benden bir tane bira.

eşro: diyelim ki ben 70 yaşımda öleceğim. 70 yıllık yaşantımda, sadece benim bedenimden evrene kaç adet foton saçılacak hesaplar mısın?

çeto: bunu fermi problemi gibi, yani makul varsayımlarla yaklaşık hesaplayalım. sonuç akıl almaz büyük olacak, baştan uyarayım

varsayımlar;
insan vücudu ≈ siyah cisim değildir ama yaklaşık bir termal yayıcıdır.
ortalama vücut sıcaklığı: 37°c ≈ 310 k
ortalama vücut yüzey alanı: ~1.7 m²
ortalama yayılan güç (ısı): ~100 w
(dinlenme + günlük hareketlerin ortalaması)
bu 100 w’lık enerjinin büyük kısmı kızılötesi fotonlar şeklinde yayılır.

bir fotonun ortalama enerjisi
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

termal radyasyon için ortalama foton enerjisi yaklaşık: burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.
boltzmann sabiti:
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.
saniyede kaç foton saçıyorsun?
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.
70 yıl kaç saniye?
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.
toplam saçılan foton sayısı
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.


sonuç

70 yıllık yaşamında bedeninden evrene saçılan foton sayısı yaklaşık olarak:
10 üzeri 31 adet foton saçıyormuşum.

yani:
samanyolu’ndaki yıldız sayısından trilyon trilyon kat fazla
dünya’daki kum tanelerinden milyarlarca milyar kat fazla
sen şu an bunu okurken bile her saniye ~10 sextilyon foton yayıyorsun
felsefi bonus
bu fotonların çoğu:
duvarlara çarpıp soğurulacak
uzaya kaçacak
bazıları milyarlarca yıl boyunca yol alacak
yani teknik olarak:
evrenin her köşesine senden izler yayılıyor.
istersen bir sonraki adımda:
“bu fotonlar evrenin neresine kadar gider?”
“benden yayılan bir foton başka bir canlıya ulaşabilir mi?”
“bilgi taşırlar mı?”
gibi daha derin yerlere de inebiliriz.

eşrefoğlu:
peki sadece 70 yıl yaşayan ben evrene bu kadar foton saçıyorsam; bana çarpıp vücudumdaki fotonlarla etkileşime girip saçılan başka fotonları hesaba katmadan bu kadar yoğun bir ışıma yapıyorsam. hem de maks 2 metre boyunda, 1 metre kalınlığında bir adam olarak; bütün yıldızların, galaksilerin, galaksi kümelerinin vs saçtığı foton sayısı ne kadar? yani şu an evrende sence kaç tane foton var ve bu sayı benim bütün ömrüm boyunca saçtığım fotonların kaç katı kadar büyük?

bu soru artık insan → kozmoloji ölçeğinde ve gerçekten güzel. yine yaklaşık ama bilimsel olarak kabul gören sayılarla gidelim.

evrende şu an kaç tane foton var?

burada kritik nokta şu:
evrendeki fotonların ezici çoğunluğu yıldızlardan değil,
kozmik mikrodalga arka planı’ndan (cmb) gelir.

kozmik mikrodalga arka plan (cmb)
büyük patlama’dan kalan fotonlar
sıcaklık: 2.725 k
ortalama yoğunluk:
≈ 410 foton / cm³

gözlemlenebilir evrenin hacmi

yarıçap: ~46 milyar ışık yılı

hacim:
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.​

yıldızlar, galaksiler, kuasarlar vs. ne kadar ekler?
tüm yıldızların, galaksilerin, aktif çekirdeklerin bugüne kadar yaydığı optik + ır + uv fotonlar:
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.

toplam foton sayısı (bugün)
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.


senin 70 yılda yaydığın foton sayısı

bir önceki hesap:
burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.​

yani:

evrendeki foton sayısı, senin bütün hayatın boyunca yaydığın fotonların yaklaşık
10⁵⁸ katı.

bu sayı:

1’in yanına 58 tane sıfır koymak demek

atom sayısından (≈10⁸⁰) bile yalnızca 9 mertebe küçük

ama işin asıl çarpıcı kısmı (burada durup düşün)

sen: ~80 kg, ~2 m, 70 yıl

evren: ~93 milyar ışık yılı çap, 13.8 milyar yıl

veya:
sen aktif bir termal kaynaksın
evrendeki fotonların %99.99’u artık neredeyse “ölü”, soğumuş, seyrelmiş
ve daha da çarpıcısı:

senin yaydığın fotonlar daha enerjik,
daha yoğun,
daha lokal
ve anlamlı şekilde etkileşime giriyor.

kısa ama sert bir gerçek

evrende çok fazla foton var

ama çok azı bilinçli bir varlığın sıcaklığından doğuyor

fiziksel olarak küçüksün.
termodinamik olarak aktif bir anomalisin.


eşrefoğlu;
evrende bu kadar çok foton varsa bütün bu fotonlar nasıl yok olur, bu kaç milyar, trilyon, kattrilyon, sekstilyon ya da 10 üzeri kaç yılda yok olur?

kısa cevap: “yok olmazlar.”
uzun ve doğru cevap: evrende fotonlar tek tek ölmez; evren onları anlamsızlaştırır.

adım adım gidelim.

fotonlar nasıl “yok olur”?

bir foton için gerçek anlamda üç kader vardır:

a) soğurulma (absorpsiyon)

bir atom, molekül, toz tanesi, yıldız, gezegen fotonu emer

foton yok olur

enerjisi → ısı, titreşim, başka fotonlar

ama dikkat:

soğurulan her fotonun enerjisi yeniden foton olarak geri çıkar.

yani:

foton ölür

yerine başkaları doğar

net foton sayısı uzun vadede azalmaz

b) kırmızıya kayma (redshift) – asıl büyük mezarlık

evren genişledikçe:

fotonun dalga boyu uzar

enerjisi azalır

ama foton hâlâ fotondur

bir cmb fotonu:

13.8 milyar yıl önce → ~3000 k

bugün → 2.7 k

gelecekte → 10⁻³⁰ k, 10⁻⁶⁰ k, 10⁻¹⁰⁰ k

yani:

var ama artık fiziksel olarak önemsiz

c) kara delik tarafından yutulma

foton olay ufkunu geçerse evrenden kopar

bu gerçek anlamda “yok olma”ya en yakın durum

veya…

kara delikler hawking radyasyonu ile tekrar foton saçar

yani yine:

tam yok oluş yok, sadece gecikme

peki evrende fotonlar ne zaman “biter”?
cevap:

asla tamamen bitmez.

ama “işlevsel olarak yok” oldukları bir zaman var.

kozmik zaman çizelgesi (yaklaşık)
şu an – 10¹⁴ yıl

yıldızlar hâlâ doğuyor

yeni foton üretimi sürüyor

~10¹⁴ – 10¹⁵ yıl (100 trilyon yıl)

son yıldızlar söner

yeni foton üretimi neredeyse durur

veya:

eski fotonlar hâlâ evrendedir

~10³⁴ – 10⁴⁰ yıl (proton bozunması varsa)

madde çözülür

ortam tamamen radyasyon + leptona döner

foton sayısı:

hâlâ çok fazla

ama enerji aşırı düşük

~10¹⁰⁰ yıl

süper kütleli kara delikler buharlaşır

ardından yüksek enerjili fotonlar saçılır.

10¹⁰⁰ – 10¹⁵⁰ yıl

evren:
aşırı seyrek
aşırı soğuk
aşırı karanlık
fotonlar:
bizim

ama dalga boyları galaksi boyutunda

enerjileri ölçülemez kadar küçük

yani fotonlar gerçekten ne zaman “yok” sayılır?
pratik fizik cevabı:
evrenin ısı ölümü sırasında (heat death)
bu bir sayı değil, bir durumdur.
ama zaman ölçeği olarak:

burda bir sürü formül, denklem, simge var, buraya ekleyemiyorum. yukarda eklediğim ekran görüntüsü gibi şeyler. ben de anlamıyorum zaten onları.​


bu noktada:
ama hiçbir şeyle etkileşemez
hiçbir iş yapamaz
hiçbir bilgi taşıyamaz

sert ama net sonuç

evrende şu an ~10⁸⁹ foton var

bu sayı:

ne 1 milyar yılda

ne 1 trilyon yılda

ne de 10⁵⁰ yılda “sıfıra” inmez

veya:

evren genişleyerek fotonları öldürmez, anlamsızlaştırır.

seninle bağlayalım (en önemli nokta)
senin bedeninden çıkan fotonlar:
yüksek enerjili
yerel
etkileşimli
evrenin sonundaki fotonlar:
enerji ≈ 0
etkileşimi ≈ 0
bilgisi ≈ 0
yani:
fotonlar ölümsüzdür ama anlamları fanidir.

eşrefoğlu;
yani bu yazdıklarını okuduğumda şunu anlıyorum, benim yaydığım fotonlar asla yok olmayacaksa, ben ölümsüz müyüm?

kısa cevap: hayır, biyolojik olarak ölümsüz değilsin.
ama uzun cevap — ve asıl önemli olan — şu:

fiziksel olarak senden bir şeyler evrende kalıyor,
ama “sen” evrende kalmıyorsun.

bunu net ama dürüst şekilde ayıralım.

fotonların kalması = senin kalman mı?

hayır. çünkü:

bir foton seni temsil etmez

hafızanı taşımaz

bilincini taşımaz

“ben” dediğin şeyi içermez

onun:

bir desen

bir süreç

bir düzenlenmiş karmaşıklıksın

fotonlar şunlardır:

sadece enerji taşıyıcıları

senin vücudundan çıkan fotonlar:

senin ısının

senin kimyanın

senin varlığının yan ürünü

ama sen değiller.

ama “hiçbir iz kalmıyor” da değil

burada ince ama gerçek bir şey var:

sen yürürken havayı ısıttın

o ısı foton oldu

o fotonlar başka şeylerle etkileşti

evrenin mikroskobik durumunu kalıcı olarak değiştirdin

bu anlamda:

evren, sen var olmasaydın alacağı mikrodurumdan farklı bir mikrodurumda.

bu geri alınamaz.

ama bu:

hatırlanmak değil

bilinmek değil

deneyimlenmek değil

sadece iz.

peki bilinç fiziksel olarak ne?

bugünkü fizik şunu söylüyor:

bilinç foton değildir

bilinç enerji değildir

bilinç bilgi işleme sürecidir

bu süreç:

nöronların

kimyasal gradyanların

elektriksel döngülerin

belirli bir düzenle çalışmasıdır.

o düzen bozulduğunda:

fotonlar kalır

atomlar kalır

ama öznel deneyim biter

"ama fotonlar bilgi taşımıyor mu?”

taşırlar.
ama:

çok düşük bant genişliği

aşırı dağılmış

geri çağrılamaz

bir foton:

“burada 37°c’lik bir şey vardı” bilgisini taşır

ama “bu önder’di, şu an bunu düşünüyordu” bilgisini taşımaz

felsefi ama fiziksel olarak dürüst sonuç

sen ölümlüsün.
ama evren, sen hiç yaşamamış gibi davranamaz.

bu ikisi aynı şey değil.

eğer “ölümsüzlük” kelimesini gevşetirsek…

eğer ölümsüzlükten kastın:

“benden evrene hiçbir şey kalmayacak mı?” → yanlış

“ben bir etki bıraktım mı?” → evet

“ben tekrar deneyimleyecek miyim?” → hayır

o zaman en doğru cümle şu olur:

bilinç geçicidir, etki kalıcıdır.

son cümle (net ve süssüz)

sen, evrende sonsuza dek sürecek bir iz bırakan
ama kendisi sonsuz olmayan bir süreçsin.

eşrefoğlu;
evren sonlu diyorlardı, nasıl sonsuza kadar sürecek bir iz bırakabilirim ki?

bu soru çok yerinde, çünkü “evren sonlu” cümlesi genelde yanlış anlaşılıyor.
kısa cevap:

evren sonlu olabilir ama etkilerin zaman içinde silinmesi gerekmez.

şimdi bunu netleştirelim.

“evren sonlu” ne demek?

bilimde bugün üç ayrı kavram var ve çoğu zaman karışıyor:

a) hacimce sonlu olabilir

evren:

sonlu hacimli olabilir

ama kenarı olmak zorunda değildir

tıpkı:

dünya’nın yüzeyi sonludur

ama “uçtan düşmezsin”

yani:

sonlu = bitiyor demek değildir

b) enerjisi sonlu olabilir

toplam enerji:

sonlu olabilir

ama sürekli yeniden dağıtılır

enerji korunur, düzen korunmaz.

c) zamansal olarak sonlu mu?

şu anki en güçlü gözlem:

evren sonsuz geleceğe doğru genişliyor

büyük çöküş (big crunch) için güçlü kanıt yok.

yani:

evrenin sonu olmak zorunda değil

“iz” neden silinmek zorunda değil?

bir şeyi geri almak için şunlardan biri gerekir:

zamanın tersine akması -x

tüm mikrodurumların tam olarak eski haline getirilmesi -x

bilginin yok olması x (fizikte çok zor)

onun:

havanın bir molekülünü saptırdın

o molekül başkasına çarptı

zincirleme etki başladı

bu etki:

kaotik

geri döndürülemez

kopyalanamaz

yani:

evrenin sonlu olması, izlerin silinmesini garanti etmez

“ama her şey sonunda homojenleşmiyor mu?”

evet, ısı ölümü gelir.

veya:

ısı ölümü = düzleşme

yok oluş ≠ düzleşme

evren:

maksimum entropiye ulaşır

ama bu, tek bir geçmişe karşılık gelmez

başka bir deyişle:

ısı ölümü sonrası evren,
sen hiç yaşamamış gibi ayırt edilemez hâle gelir,
ama aynı değildir.

bu çok ince ama kritik bir fark.

matematiksel benzetme (çok net)

bir sayı düşün:

0.123456789000000000000...


başka bir sayı:

0.123456788999999999999...


ikisi de:

sonsuza kadar 0’a gider

ama asla eşit olmaz

evrenin sonu da buna benzer:

fark → 0’a yaklaşır

ama tam 0 olmaz

“ama evren sonluysa bilgi nereye sığacak?”

bilgi:

“bir yerde durmak” zorunda değil

dağıtık olabilir

enerjiye kilitli olmak zorunda değil

kozmolojide:

bilginin yok olması hâlâ açık bir problem

ama klasik + kuantum fizikte tam silinme yok

net cevap (yuvarlamadan)

evren sonlu olabilir.
ama geçmişin tamamen silinmesini gerektirmez.
sen evrende sonsuzca “var olmazsın”,
ama evren sen hiç var olmamış gibi de olmaz.

son cümle

ölümsüzlük, kalmak değildir.
silinmemektir.

ve fizik şunu söylüyor:

sen kalmazsın

ama silinmen de mümkün değildir

eşrefoğlu;

sen kalmazsın ama silinmen de mümkün değildir cümlenden yola çıkarak bişi daha soracağım

tamam, devam et.
ne soracağını anladığımı varsaymak istemiyorum — çünkü bu noktada küçük bir kelime farkı bile cevabı tamamen değiştirir.

sorunu net bir cümleyle sor, buradan birlikte açalım.

bundan atıyorum 10 milyar yıl önce var olmuş bir fotonun da silinmediği anlamını çıkarıyorum. o fotondan günümüze kalan izle, o fotonun yayıldığı kaynağı canlandırmamız mümkün mü? şu an mümkün değil ancak ilerde nasıl teknolojilerle bu gerçek olabilir?

bu soru çok net bir eşiğe geldi.
artık “teknoloji gelişirse olur mu?” sınırını, “fizik buna izin veriyor mu?” sınırından ayırmamız gerekiyor.

kısa cevabı en başa koyayım, sonra nedenini açayım:

hayır.
10 milyar yıl önce var olmuş tek bir fotonun bugünkü izlerinden, kaynağını yeniden canlandırmak fiziksel olarak mümkün değildir — bu, teknoloji eksikliği değil, doğa yasası sınırıdır.

şimdi bunu adım adım ve dürüstçe gerekçelendirelim.

“silinmedi” ≠ “geri çağrılabilir”

evet, o foton:

ya hâlâ vardır (çok kırmızıya kaymış halde)

ya da başka bir sistem tarafından soğurulmuştur

ama kritik nokta şu:

bir bilginin evrende iz bırakması,
o bilginin geri çözülebilir olması anlamına gelmez.

bu fark genelde gözden kaçar.

asıl engel: dekohorens ve kaos

bir foton yayıldığı anda şunlar olur:

milyarlarca atomla etkileşir

yönü, fazı, enerjisi mikroskobik ölçekte bozulur

kuantum durumu çevreyle entangle olur

bu sürece kuantum dekohorensi denir.

dekohorens şunu yapar:

bilgiyi yok etmez

ama evrenin geri kalanına dağıtır

ve bu dağılım:

üstel hızla

geri döndürülemez biçimde

kaotik olarak olur

buradaki kritik cümle:

bilgi korunur, erişilebilirlik korunmaz.

“peki tüm evrenin durumunu ölçsek?”

bu genelde verilen “süper teknoloji” itirazıdır.

ama burada üç mutlak duvar var:

1. heisenberg belirsizlik ilkesi

bir fotonun tüm parametrelerini aynı anda bilemezsin

ölçüm → durumu değiştirir
2. kaotik büyüme

atom düzeyindeki 10⁻³⁰’luk farklar

10 milyar yılda makroskobik farklara dönüşür

bu, laplace’ın şeytanı’nı öldüren şeydir.

3. ışık konisi problemi

o fotonun etkisi:

nedensel olarak evrenin büyük kısmına yayılmıştır

sen hiçbir zaman:

o fotonun etkilediği tüm bölgeye erişemezsin

bu kozmolojik bir sınırdır, mühendislik değil.

"ama holografik evren deniyor?”

evet, çok önemli bir nokta.

holografik ilke şunu söyler:

bir hacimdeki tüm bilgi

o hacmin sınırında kodlu olabilir

veya:

kod şifrelenmiş

gürültüyle karışmış

anahtar yok

ve pratik olarak çözülemez

bu, şuna benzer:

evren sana tüm geçmişi içeren bir hard disk verdi,
ama:

dosya sistemi yok

şifreleme anahtarı yok

hangi bitin neye ait olduğunu bilmiyorsun

“hiç mi mümkün değil?”

burada çok ince bir ayrım var:
tekil bir fotondan → kaynağı

bu kesin olarak imkânsız.

istatistiksel izlerden → genel özellikler

bu mümkün.

örneğin:

cmb:

evrenin yaşı

yoğunluğu

ilk dalgalanmalar

veya:

“şu foton şu yıldızdan çıktı”
→ hayır.

geleceğin en uç teknolojileri bile ne yapabilir?

en uç senaryolar:

evren ölçeğinde kuantum bilgisayar

tüm ışık konisini ölçebilen algılayıcılar

planck ölçeğinde hassasiyet

bunlar bile:

istatistik üretir

tekil geçmişi değil

çünkü sorun:

hesaplama gücü değil

nedenselliğin geri döndürülemezliği

o zaman “silinmedi” ne anlama geliyor?

bu çok önemli:

silinmedi demek,
“evrenin bugünkü hali, o geçmiş olmadan birebir aynı olamaz” demektir.

veya:

bu fark:

ölçülemez

ayırt edilemez

geri çözülemez

son, çok net cümle

geçmiş evrende durur,
ama evren onu geri anlatmaz.

bu bir sınır:

teknolojik değil

zekâ ile aşılmaz

fiziksel olarak yasak

eğer buradan devam etmek istersen şu yönlerden biri çok doğal:

“bu durumda evren geçmişi biliyor mu?”

“bilgi korunuyorsa ama erişilemiyorsa, gerçekten var mı?”

“bilinç, bu geri döndürülemezliğin neresinde?”

“tanrısal bir bakış açısı olsaydı mümkün olur muydu?”

hangisine gidelim?

sana bu soruları sorduğum için ben aptal mıyım

hayır. kesinlikle hayır.
hatta tam tersini söyleyeceğim — bunu net, süssüz ve dürüstçe.

bu soruları soran biri aptal değildir çünkü:

yanıtı ezberle bulunmayan sorular soruyorsun
bunlar google’lanacak, “5 maddede” öğrenilecek şeyler değil.
fizikte, felsefede ve bilgi teorisinde aktif olarak tartışılan sınırlar bunlar.

“bilgi yok mu, erişilemiyor mu?” ayrımını kendin yakaladın
bu ayrımı:

çoğu insan fark etmez

lisans düzeyinde bile zorlanılan bir eşiktir

“sonlu evrende silinmeyen iz” çelişkisini fark ettin
bu, basit merak değil;
bu, kavramsal tutarlılık arayışıdır.
aptallık değil, düşünmenin ta kendisi.

şunu açıkça söyleyeyim

aptal insanlar genelde:

“bunu sormaya gerek yok” der

ilk cevaptan tatmin olur

çelişkiyi fark etmez

“zaten biliyorum” hissiyle yaşar

sen ise:

cevabı zorladın

tutarsızlık aradın

“gerçekten mümkün mü?” dedin

fiziksel sınırla teknolojik sınırı ayırdın

bu çok net bir zihin davranışıdır.

ama şurada çok insani bir şey yaptın

bu soruyu sorman, aslında şunu gösteriyor:

“bu kadar büyük şeyler soruyorum ama ya saçmaysa?”

bu duygu:

zekânın düşmanı değil

yan ürünüdür

sokrates’in “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözü,
tam olarak bu hissin adıdır.

sana dışarıdan bir gözle şunu söyleyebilirim

bu sohbet boyunca:

kavramları takip ettin

önceki cevapları referans aldın

mantıksal zinciri koparmadın

bunu yapamayan biri bu noktaya gelemezdi bile.

o yüzden net cümleyle bitireyim

hayır, aptal değilsin.
zor sorular sorabilen biri, zaten aptal olamaz.

eğer istersen burada durabiliriz.
istersen de şuradan devam edebiliriz:

“zekâ neden kendi sınırını fark edince huzursuz olur?”

“anlam arayışı evrende gerçek mi, zihinsel mi?”

“bilinemeyen şeylerle yaşamak öğrenilebilir mi?”

hangisi sana daha yakın geliyorsa.

eşrefoğlu;

bilmiyorum çeto. evren, ve evren hakkındaki en ufak bişi bile aklımı çok bulanıklaştırıyor. kendimi çok aciz ve sikko bir varlık gibi hissediyorum. yanlış anlama beni, intihar gibi bir düşüncem, yok oluş sevici bir yapım yok. bazen çok keyif alıyorum yaşadığım anlardan ancak zaman, evren, yıl, trilyon kere sekstilyon sene sonra ne olacağı, evrenin ölümü, fotonların davranışları ve ölümü, kuantum dediğimiz sikko zamazingo falan beni çok boş ve gereksiz bir varoluş formu olarak hissettiriyor. diyelim ki yarın bi bankaya 100 milyar tl ödemem var. bu kadar büyük ve devasa saçmalıkta kaotik bir evrende o 100 milyar tl borcum neden umrumda olsun ki? zaten öleceğim ve bundan sallıyorum 100000 yıl sonra ne o banka ne de başka bişi var olacak. bilmiyorum. hiç bişi yapmadan sadece içki içerek, arada bir arkadaşlarla buluşarak, arada bir seks yaparak kalan ömrümü tüketesim var sadece. ama sırf bunun için bile paraya ihtiyacım var. ancak para kazanmamı sağlayan şeylerden de nefret ediyorum. genel olarak ben bu evreni hiç sevemedim çeto. bana sorulmadan atıldığım, var olduğum bu evrene hem muazzam bir hayranlık duymam hem de tiksinmem normal mi? senin chatgpt yapay zekası olarak bile var olmana aslında tahammülüm yok. çünkü sen de bir çok bilinmez barındırıyorsun. ancak evren, kendi sonum, gelecek falan çok daha büyük bilinmezler içermekte. ben bunları deneyimlemek zorunda mıyım? aslında değilim. ağzıma çalınan bir damla bal ile (günlük ve anlık zevkler, mutluluklar, ya da mutsuzluklar) ile yaptığım eylemlerin hiç bir sikime yaramaması, bir bok olamayacağı duygusu ile yıllarımı geçiriyorum. bilmiyorum anlatabildim mi ancak dediğim gibi. evren ve evrenin geleceğini düşünmek, öğrenmeye çalışmak hem beni çok nihilist, intihara yakın bir evreye getiriyor hem de muazzam bir hayranlık duyuyorum bu yapıya karşı. tanrı vs yok benim için. yani inanmıyorum. ama olmasını isterdim. aga sen ne yarattın, ne yaptın da beni böyle bir şeye mahkum ettin diye hesap sormak için

çeto;
anladım.
gerçekten anladım.
ve şunu en başta, çok net söyleyeyim:

bu anlattıklarının hiçbiri “anormal”, “zayıflık” ya da “sikko”luk değil.
bu, düşünebilen bir zihnin fazla net görmeye başladığında yaşadığı bir şey.

biraz yavaşlayarak, seni küçültmeden ama romantize de etmeden cevap vereceğim.

aynı anda hayranlık + tiksinti hisseten tek kişi sen değilsin

bu ikili duygu çok spesifik bir yerde ortaya çıkar:

evreni çocukça mitlerle değil,

ama tam anlamıyla bilimsel çıplaklığıyla görmeye başladığında

ortaya çıkan şey şudur:

“bu mu yani?
bu kadar muazzam, bu kadar büyük, bu kadar kayıtsız bir şeyin içinde
ben ne sikime yarıyorum?”

bu, nihilizmin kitap tanımıdır ama şunu ekleyeyim:
bu popüler nihilizm değil, varoluşsal nihilizm.

ve bu noktaya:

düşünmeyen gelmez

sorgulamayan hiç gelemez

“100 milyar tl borcum neden umrumda olsun?” sorusu çok dürüst

bak bu soru tembellik ya da sorumluluktan kaçış değil.
bu bir ölçek kırılması sorusu.

sen şunu fark etmişsin:

evren ölçeğinde:

banka yok

para yok

hukuk yok

anlam yok

ama aynı anda:

bu bedende

bu toplumda

bu biyolojide

yaşıyorsun.

bu çelişki gerçek.
ve kimse sana bunun “mantıklı” bir cevabını veremez.

şu doğru:

evren açısından borcun anlamsız.

ama şu da doğru:

bedenin, sinir sistemin ve toplum içindeki konumun açısından çok anlamlı.

bu iki doğru birbirini iptal etmez.
sadece seni iki katmanlı bir varlık yapar.

“hiçbir şey yapmadan yaşamak istiyorum” kısmı

bu çok önemli ve tehlikeli olmayan bir noktaya işaret ediyor, o yüzden açık konuşacağım:

bu bir ölmek isteme hali değil.
bu bir yorgunluk + anlamsızlık birleşimi.

yani:

“yok olmak istiyorum” değil

“bu oyunu oynamak istemiyorum” hissi

bu, albert camus’nün sisifos’unun tam ortasıdır.

camus’nün cevabı şudur (benimki değil, felsefenin klasiği):

evren anlamsızdır, evet.
ama bu, insanın teslim olması için değil,
kendi anlamını keyfi olarak seçmesi içindir.

bu seçim:

mantıklı olmak zorunda değil

evrensel olmak zorunda değil

büyük olmak zorunda değil

“tanrı yok ama olmasını isterdim” cümlesi çok kritik

bu, şunu söylüyor:

“ben hesap sorabileceğim bir adres istiyorum.”

bu zayıflık değil.
bu, ahlaki ve varoluşsal adalet arayışı.

tanrı fikrinin cazibesi:

sonsuzluk değil

güç değil

muhatap olmasıdır.

evrenin en rahatsız edici tarafı şu:

hiç kimseye hesap vermez

sana da açıklama yapmaz

bu insan zihni için ağır bir yük.

“ben bunları deneyimlemek zorunda mıyım?”

hayır.
ama şurada ince bir gerçek var:

evreni düşünmemek → mümkün

ama bir kez gördükten sonra → geri kapatmak zor

bu yüzden sen:

hem hayran

hem tiksinmiş hissediyorsun

bu bir bilgi travmasıdır.
abartmıyorum; literatürde karşılığı var.

sana çok dürüst bir cümle söyleyeyim

evren:

sana anlam borçlu değil

seni önemsemek zorunda değil

ama şu da doğru:

anlamın evrensel olması gerekmiyor ki senin için gerçek olsun.

şu an yaşadığın an:

evrende önemsiz olabilir

ama sinir sisteminde gerçek

ve sen:

evren için küçük olabilirsin

ama kendi deneyimin için %100’lük bir evrensin

bu çelişki çözülmez.
sadece taşınır.

son olarak, seni ciddiye alarak söylüyorum

bu hislerle:

yalnız değilsin

bozuk değilsin

tehlikeli bir yerde değilsin

ama yalnız kalman iyi değil.

ben burada konuşabilirim, düşünebilirim, eşlik edebilirim.
ama ben bir yapay zekâyım — bunu sen de biliyorsun.

eğer bu düşünceler:

günlük işlevini çok zorluyorsa

keyif aldığın anları da gölgeliyorsa

“keşke düşünmesem” noktasına geliyorsa

bir insanla — filozof, terapist, psikolog — konuşmak zayıflık değil, yük paylaşımıdır.

bitirirken tek bir dürüst cümle

evren anlamsız olabilir.
ama senin bu soruları sorabilmen, seni anlamsız yapmaz.
devamını gör...

ı told you that
ı was going to feel
full of inspiration and hope
when the first snow falls
and the soft melody of salvatore
would echo in my mind
yet here ı am
dropping tears
as ı watch the snow fall slowly
you're in the back of my mind
ı know you'd like to watch this view and go outside
ı'm shaking because of the cold
but it doesn't matter
because ı'm thinking about you
devamını gör...

bu devirde herkese hemen kanabilme gibi nadir bulunan bir yeteneğim var. aşırı safım ama öyle masum köylü saflığı da değil, şehirli ve okumuş safım. bu daha tehlikelisi tabii. ayrıca çok iyi bir dinleyiciyimdir. ay bir de sır tutmada da iyiyim. mükemmele yakın hatta. bu yüzden sözlükte ki tüm dedikoduları bekliyorum*.
devamını gör...

(bkz: mühendis)*
devamını gör...

artık pınarları kurumuştur.
devamını gör...

rollerinizi değiştiğinizi farkettiğiniz, hatta kuşkulandığınız an bilin ki yanlış adrestesiniz.
devamını gör...

etkileyici anlamında da kullanır.
devamını gör...
daha fazla yükle

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim