zaman tüneli

kanadalı söz yazarı müzisyen. bağrı yanık bir sesi var. ayrıca çok güzel bir yüzü var.
chuck berry'nin you never can tell parçasını şahane icra etmiştir. severiz.

dikkat edin de totonuza*batmasın.

(bkz: elise legrow)'un muhteşem sesinden dinlediğimiz blues parçası.
ne zaman içmek istesem açıp açıp dinliyorum.

öncelikle, en geç 17. yüzyıla giden geleneksel bir ingiliz şarkısıdır.



kuzey irlandalı müzisyen gary moore'un pek sevdiğim bir şarkısıdır da.



nightwish cover'ı da güzeldir. zaten moore'un orijinal versiyonu da nordik ülkelerde esas liste başarılarını yakalamıştır. nordik folk havası veriyor parça zaten.



led zeppelin'in de hoş bir parçasının ismidir aynı zamanda.



aynı adda başka parçalar da varmış da hepsini de eklemeyeyim dedim. haha.

benim favorim, gary moore'un bu addaki şarkısı.

oldurmak istemiyorum demek de olabilir

ben yanına şemsiye veya yağmurluk almayıp; yağmurda ıslanan ve ertesi gün büyük ihtimalle salya sümük/ aksırıp tıksıranlardanım.

yoksa sizde hala akıllandıramadıklarımızdan mısınız yoksa yağmurda ıslandıramadıklarımızdan mı?

tam da ben... bazen çok olgunlaşmak iyi değil
aşırı doz hep kötüdür
çürümeyi göze almıyorum
sen olgunlaş banne ben iyiyim böyle

kardeşim bi gün nasreddin hoca pencereden dışarıyı seyrediyormuş. ama nasıl yağmur yağıyor… o an yan komşusu yağmurda daha fazla ıslanmamak ve üşümemek için eve doğru koşuyormuş. nasreddin hoca “hop, nere böyle acelece yahu?” diye sormuş. eh, komşu “görmüyor musun hoca yağmuru, ıslanmamak için” deyivermiş. nasreddin hoca “evladım, yağmur nimettir, şimdi sen koşuyorsun ve nimeti eziyorsun, olur mu hiç?” deyince adamcağız usul adımlarla eve varmış ve soğukta pek kaldığı için ertesi gün hastalanmış. gel zaman git zaman… bir gün hastalanan komşu pencereden dışarıyı seyrederken gürül gürül seslerle yağmur yağmaya başlamış. tam o esnada koşar adam nasreddin hoca gelmekteyken adam sormuş “hoop hoca! nere böyle yahu? koşmak nimeti ezmek değil miydi?” nasreddin hoca durur mu yapıştırmış ağzının üstüne, aman lafı, “evladım sen koşarken nimeti eziyordun, ben ise nimeti ezmemek için koşuyorum.”

yani arkadaşlar onu bunu bilmem de, yağmur nimettir.

yaranamadım yavrum yaranamadımmm

abartmasak mı acep.? kırmızı ışıkta durulacağı da kuranda yazmıyor.. duran dinciler dinden mi çıkıyor.
kuran bu mantık ve bakışla değerlendirilecek bir materyal. din, bu mantıkla mı inanılıp, reddedilecek bir olgu..
ticaretini yapanlar göstermese bile, aydınların gerçek bir ciddiyet anlayışı ile yaklaşmaları gerekmez mi..

belki de gerçek sorun yaranamamak değil de yaranmaya çalışmaktır.

iş yerinden bir arkadaşım gemini pro geçtikten sonra bana yapay zekaya ayırdığı zamanı ve artık birbirimizi daha iyi tanıdığını anlattığında bu filmden örnek vererek bak her olmayasın diye söylenmiştim bu öğlen. balkonda da gizli gizli köşeye pusmuş,gemini ile konuşurken yakalamıştım.

kimse de size yaramaz oldu bitti diyemiyoruz
ben çok çabalıyorum ama kimseye yaranamıyorum o yüzden hayatı sallaaa

kasmasan iyi olur ama yine de sen bilirsin.

menemen soğansız olduğu sürece (bkz: drinking in the day).

uyanınca kollarının boş olduğunu görmek bok gibi hissettirir genelde
sonrası gelen o düşünme perileri ve hayal etme perileri ve en son sıçtık perileri

bazen soru sormuş olmak için sorulur.

sofraya bir nevi kültür salatası koymaktır. 1:4 oranında seyreltilmiş içim ayranla beraber, bursa domatesi, birecik biberi ve missipi yahut texas yöresinden bir blues eserle lezzeti taçlandırmaktır.

albert collins emmi'den geliyor, gönüllerimiz titriyor efenim, ice pick:

aşırı dozda düşünmek içerir