aeneas yazar profili

aeneas kapak fotoğrafı
aeneas profil fotoğrafı
rozet
karma: 1377 tanım: 94 başlık: 13 takipçi: 6

son tanımları | başucu eserleri


belediyenin almanya'ya gönderdiği 43 kişinin geri dönmemesi

baştan sona her halkası para ile dönmeye devam eden yargı süreçlerinde rant elde edilecek son kapıyı da akp'lilerin kimseye yar etmediğini gösterir hadise.

baştan başlayalım. fetonun daha hocaefendi olduğu zamanlarda bunlarla ilişki kurmuş bir kişi ele alalım. darbe oldu hakkınızda dava açıldı. fakat o kadar da göze batan bir insan değilsiniz. elazığ'da ekmeğinden bir esnafını misal. fakat akp'nin atadığı savcılık size dava açtı. ılk kritik geçiş burası. savcıya üç beş bir şey yedirip dosyanın düşmesini sağlayabilirsiniz. diyelimki durumunuz savcıyı biraz aşan bir seviyede yahut savcı namuslu bir insan. işini yapıyor rüşvet yemiyor. ok. davanız görüşüldü ceza aldınız ve şimdi yargıtaya gitti. hop feto borsasına gidiyorsunuz(akp'li şamîl tayyar'in iddiasidir) . belli kişilere(politik bağlantıları olan insanlar) daha kalın bir ödeme yapıp o dosyanın ortadan kaybolmasını sagliyorsunuz.
diyelim ki bunu başaramadıniz. o kadar paranız yok veyahut oralardan güvenilir birini bulamadınız. yurtdisina kaçmayı düşündünüz. kaçakçılara koştunuz 6000 euro para istediler. fakat sahte kimlik vesair sıkıntılı, riskli işler hep bunlar. hop burda da bakınız iktidarın ceperindeki insanlar piyasaya adım atıyor. garanti, gerçek pasaport. vize derdi yok. 10/10 hizmet. 6000 euronuzu verin almanya'ya business class yolculuk yapın.

şu olay şuanda akp'lilerin kanunla alakalı kaygılarının 0 olduğunu gosteriyor. kimsenin hukukun üstünlüğü vesair taktiği yok. bu konu muhalif bir belediye meclis üyesi sayesinde gündeme gelmese bu çarka itiraz edecek bir tane yetkili yok ortada.
velhasil şu iktidarın devamının kimlerin çıkarına olduğunu en güzel bu olay gösteriyor.
devamını gör...

onur ünlü

şiiri arabesk, senaryoları dağınık, yönetmenliği siradişı olmanın siradanligina sahip olan çok yönlü arkadaş. her şeyi yapmaya çalışan hemen herkes gibi her birinden biraz başarmış olur.
yine de en azından sinema için varlığı yokluğundan iyidir gibime gelir. bir parça farklı durur en azindan. o da kar sinema için.
devamını gör...

ahmet altan'ın tahliye olması

daha önce çıkıp bi dürüm yedikten sonra tekrar tutuklanmıştı. aynı senaryo gerçekleşebilir.

onun dışında ister fetocu olun ister tayyipçi, durup düşünenler için bu durumda büyük bir ibret gizlidir. adil yargılama kavramının ne kadar önemli olduğunun altını tekrar çizmiş oluyoruz burada.
diyelim ki kişiye göre ahmet altan fetocudur. bu durumda bu kişinin isteyeceği ilk şey adil bir mahkeme olmalıdır. çünkü adil bir mahkemenin alacağı karara hiç bir yerden itiraz gelmez. aıhm'e de gitseler suçlusun deyip geri gönderirler. ama şuan türkiye hukuk sisteminin hukukla o kadar alakası kalmadı ki, suçlu olduğu kesin olan insan bile "yargilama adil değil" deyip haklı cikabiliyor.
yani ayarı bozulan terazinin tarttigi şey hayır getirmiyor.

ha şimdi iktidarın umrunda değil bu durum zaten. onların derdi suçlu olanları hapse atmak değil, karşısındakini cezalandırmak. onlar için hükmün adaleti öncelik değil. hukuk sistemi değil rakibe karşı sopa olarak kullanacakları tiyatrolar lazım.

ahmet altan'in etkisiz hale geldiğini düşünüyorlar ise salarlar. yok hala kendilerine zarar verecek bir kapasitesi olduğunu dusunurlerse de yine içeri tıkarlar.
devamını gör...

atom bombasını engellemenin yolları

geniş bir örtü ya da file ile havada yakalama opsiyonu düşünülebilir. senkronize uçabilen 4 tane helikopterin arasina bir file geriyoruz. helikopterler bombayı göğsüne yumuşatma hareketiyle yakalıyor, atom bombasi yere değmediği için patlamiyor.
bu yöntem daha da geliştirilebilir. misal, ağ lastikten yapılabilir. böylece misal atom bombası geldiği yere geri de firlatilabilir. tabi pilotlar, bombanin tam ağa degdigi anda helikopterleri merkeze dogru hareket ettirip birbirine yaklaştirma, sonra ağ maksimum esneklige geldiğinde aniden perifere açılmak gibi komplike hareketleri yapabilmeli.
devamını gör...

genç nüfusun yüzde 68'inin türkiye'den gitmek istemesi

mevcut iktidarın alternatifin de kendisinin light versiyonu olduğu düşünülürse gençlerin hayli mantıklı olduğunu gösterir istatistik.
belli elitlerin 80 sene yönettiği ülke bu. asla demokrasiyi oturtamamis, devlet kurumlarının güçlü ve bağımsız olmasına asla musaade etmemiş bir yapıydi bu. o yapının ürettiği sakat sistem akp tarafindan ele geçirilip daha da sakatlanarak bir silah olarak halka yöneltildi. 80 senede güçlü bir hukuksal sistem oturtmuş olsan, özgür bir akademi ve dolayısıyla özgür gazetecilik(medya) ahlakı oturtmuş olsan kimse bu sistemi yıkamazdi.
gelgelelim, yök gibi devletin eli olan kurumlarla her alanda tahakküm kurarsan, akademiyi dar bir çerçevede tutarsan, aykırı fikirleri sürekli cezaevlerine mahkum eder ya da daha kötüsü öldürürsen gün gelir devran döner o sistem seni de yutar.

gelelim son 20 yıla. işte bir kesim çıktı, dövüle dövüle dövmeyi öğrendi ve eski muktedirleri tahtından indirdi. o sistemi hiç bozmadan olduğu gibi ele geçirdi. eskiden kendilerine karşı işlenen hukuksuzlukların intikamını aynı şekilde aldı. hukuk sistemini güçlendirip yargıyı ozgurlerstirmek onlar için mantıklı değil tabi. neden yapsınlar ki? mis gibi silah var elinde neden onu yok edesin?

etti sana 100 senelik ülke. hukuku yok, özgür düşünce yok. yeniliğe açık bir tane siyasi zihniyet yok. herkes bu sistemi ele geçirip kullanma derdinde. kimse o sistemi yok edip yerine eşitlikçi, özgürlükçü bir sistem kurmak istemiyor.

ınsan 100 sene yaşamıyor bak. ortalama 60-70 yılda ölüp gidiyorsun. kısır kavgaların olduğu bir sahada neden ömrünü tüketesin?

akp yarın gitse yerine gelecek alternatiflerin bu ülkedeki kronik sorunlara önerdiği ne çözümleri var?

ekonomik kriz vs çözülür. bunlar semptom, sorun değil? ülkenin siyaseti semptomlara odaklanmış durumda. kimse bu ülkenin esas sorunlarına bakmıyor.
kişisel ve toplumsal özgürlükler hala tabulara takılıyor. ınsanlar bu sorunları konuşmaz duruma geldi.
akademinin ve eğitim sisteminin çağa uydurulmasi, bağımsız yargı kurumlari, bağımsız basınin inşası gibi büyük problemler ile bireyleri ilgilendiren cinsel kimlik, dil, düşünce özgürlüğü gibi problemler birincil olarak görülmüyor bile. muhalefetin söylemi akp gitsin önce sonra çözülür bunlar. yani sorun akademinin verimsiz oluşu değil de akp'li rektör zannediyor. sorun hukuk sisteminin sakatlığı değil akp'li yargıtay üyesi zannediyor. sanki akp'den önce kurumlar çok iyiymiş gibi akp'den sonra her şey düzelecek deniliyor.

ülkenin gençliğinin önüne kurtarıcı olarak sunulanlar eski bir muteahhit ile ülkücü geleneğe sirtini dayayan bir sağcı... beyefendiler hangi platformda ırkçılık problemini konuşacak, hangi tabanla lgbt bireylerin sorunlarini çözecekler?

velhasıl, istatistik gerçekse, ülke gençleri düşündüğümden daha akıllı demektir.
devamını gör...

umeyr bin ebi vakkas

anladığımız kadarıyla çocuk asker olarak savaşa alınmış kişi. ağlıyor diye, kılıç kaldıramayacak kadar ufak çocuğu savaşa götürmüşler.
devamını gör...

daniel brühl

bir alman artist. 3-4 yıl oncesine kadar bu herif almanya'daki tek erkek oyuncu zannederdim. bütün alman sinemasını tek başına çeviriyormuscasina her taşın altından çıkardı.
kendisi almanca dışında, fransizca, ingizilizce ve ispanyolca da konuşur ve bu dillerde çekilmiş bir kaç filmde rol almisliğı da vardır.

(bkz: good bye lenin)
(bkz: ınglourious basterds)
(bkz: rush)
devamını gör...

28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi

gerçek tek kazanımı, gezi parkındaki ağaçlar olan, onun dışında fazlasıyla abartilan yaz aksiyonu. geriye kapsayıcı bir miras bırakmamış. yeni bir reflex olusturmamistir. istisnadır. öyle olmasında bir sakınca var mı? bence yok. ıtiraz edeceğim nokta bu direnişin çerçevesini genişletme cabası olacak.

direniş dediğin şeyin çıkışı, ilk sebebi gezi parkını korumaktı. bu noktada başarılı görülebilir. onun dışında ne politik olarak ne de toplumsal olarak bir etkisi kalmamıştır. beklendiği gibi ötekine karşı empati olusturmamistir. sağ-sol, dinsiz-dindar, kürt-turk yanyana direniyor algısı 2 sene dahi dayanamamıştır. ıktidar yine iktidar, muhalefet yine aynı muhalefettir.
50 sene sonra dönüp bakınca çok daha rahat söylenebilir ki ülkenin gidişatı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
abartilmasinin sebebi de türkiye'nin yakın tarihinde direniş denebilecek bir şeyin olmaması. kıyaslanacak bir şey bulmak için 60'lara ya da 70'lere gitmek gerekiyor.
2013'te sokaklarda olanlarin 90'larda çocuk olduğunu düşünürsek geziyi destanlastirmalari normalleşmiş olur.
devamını gör...

kırklar dağının düzü

suzan nam bir kadın ile "ahlaksızlığı" kadına yükleyip erkeği aklayan erkek egemen toplumun reflekslerinden dolayi adı anilmayan erkek bireyin sevistikleri düzlüktür. suzan, sanki tekbasina seks eylemiş gibi bir de kör olası denilerek beddua yemiştir.

tabi bu iki arkadaşın da koca memlekette yer yokmuş gibi gidip ziyaretin çarpma alanında halvet olmalarına bi açıklama getirmek zor. kırklar dağı dediğin yer yol üstü bir yer değil. şehrin bugünki imkanları dahilinde bile ancak özel araçla gidilecek bir konumda burası(ki evet şuan ev bulamayan sevişken gençler kırklar dağı civarına gidip suzan'la sevdiceginin hatırasını anarlar).
neyse konuyu toparlayalım. hikayenin popüler versiyonuna göre, adil adında müslüman bir bay ve suzan adında gayri muslim bir bayan burada sevisirler. olay duyulunca(nasıl duyuldu bilen yok ama bana bu adil ibnesi gidip kahvede anlatmış gibi geliyor) suzan utancından köprüden dicle nehrine atlamak suretiyle intihar eder. adil de ya sevgisinden ya da kahvede anlattığı hikayenin sonuçlarına katlanamadigi için ardı sıra köprüden atlar.

dönemin gündemsizligi sebebiyle konu bulamayan bir şarkıcı da bu fırsatı kacirmayip listelere en tepeden giren ve tam tamına 256 hafta top100 listesinin ilk sırasını kaptirmayacak olan bu türküyü yapar. telif hakkı kavramı henüz yerlesmedigi icin bu keriz şarkıcı bu başarıyı paraya çeviremez. bırak parasını şarkıyi kendisinin yazıp bestelediğini bile ispat edemez. bu acı ile o da köprüden...
devamını gör...

volkswagen

çin'de açtıkları yeni fabrika ile kendi tarihine selam çakan firma.

bunların kuruluşu nazi dönemine gidiyor. hitler kuruluşuna yardımcı oluyor. fabrikasının kurulması için arazi falan veriyor. bu fabrikada o dönemin "mahkumları" çalıştırılıyor. volkswagen kendine ait arazilerinde bulunan 4 tane konsantrasyon kampı, 8 tane de zorla çalıştırma kampıni yönetiyor. burdan.

volkswagen brazilya'da 1964-1985 yılları arasinda ülkeyi yöneten askeri iktidarla beraber çalışıyor. bildiğin kendi işçilerinden iktidar karşıtı olanları fişleyip listeler veriyor. burdan

bunlar apartheid rejimi ile de iyi anlaşıyorlar. burada ne bok yediklerina dair internette öyle kısa arama ile pek bir şey bulamadim ama yine de 1994'te özür dilemisler. burdan

şimdi de çin'de xinjiang bölgesinde fabrika açmışlar. burda uygular için kurulan "eğitim kampları" var. bölge bildiğin distopya yani. başka bazı firmalar sirf bu kaygılarla o bölgeden uzak dururken, dünyada toprak parçası kalmamış gibi gidip oraya fabrika açmışlar.
buradan
devamını gör...

x şehirde kara gece hashtag'lerinin kabak tadı vermesi

futbol diye oynatılan bu tiyatro oyununu bir güzel yiyen 10 milyonlarca insanın boş yakınmalarindan başka bir şey değildir bu haştaglar.

kalitesi çavuşesku romanyasi ya da franko îspanyasi döneminden farksiz bir şey çıktı ortaya. bizim önümüze sunulan oyunun bundan tek farkı şudur: amaç 1 tane favori takımı kollamak değil "oyunun" sürekliliğini sağlamak. bu kadar.
federasyonun başında kamu ihaleleri ile servetine servet katan ve siyasetin 1 dediğini 2 etmeyecek adamlar gelir. kulüp başkanları ortadaki sefil kalitenin artırılmasni umursamadan sadece ötekine saldırarak destek elde etmeyi çabalar. teknik direktörler dünyada futbolun gittiği noktayı görmezden gelip sahaya koydukları ilkellik sonuç getirmezse hakemlere saldırarak yerini korumaya çalışır. futbolcuları suçlayacak bir nokta kalmıyor bile, çünkü yani herkes bu haldeyken parasına bakıp kendisine yap denileni yapmaktan fazlasını neden arasın?

geriye işte esas suçlu kalıyor. onlar da taraftar dediğin müşteriler oluyor. bugün kendisine sunulan üründen şikayet etmeyen müşterinin savunulacak bir tarafı yok. bütün bu endüstrinin çarklarını çeviren paranın kaynağı olan müşteri, "bu kalitesiz malı almam" demiyor. ıki kişi lokantaya gidiyorsunuz, aynı mutfaktan iki tabak bir halta benzemeyen yemek geliyor. lokantadan şikayetçi olup paranızın karşılığını istemek yerine, arkadaşınıza dönüp, senin önündeki tabak benimkinden daha bloktan deyip tatmin oluyorsunuz. düpedüz mallık düpedüz.

işte bu çarkın sahipleri de bu düzeni devam ettirmek istiyor böylece. çünkü yani hiç çalışmadan hiç uğraşmadan maksimum kar elde ediliyor bu düzende. müşteri, bu oyunu değiştir demeye başlarsa o federasyonun başı orda duramaz, o kulübün başkanı orda duramaz ve o teknik direktör, götüne teneke bağlanıp gönderilir. hepsi bunun farkında, o yüzden de hepsi işlerinde daha iyi olmak yerine sizin aranızdaki bu kavgayı körüklemekle meşkul.

bu durum sadece futbol endüstrisine özgü de değil. şuan ülkede hemen her şey bu levelde tutuluyor. vasatlarin diğer vasatlarla kavgasında taraf oldukça daha fazlasını beklemek anlamsız.
devamını gör...

yazarların hayatlarını devam ettirme motivasyonları

intiharın bir türlü mantıklı gelemeyişidir.
yani yaşamak için sebep olmayışı ölüme sebep olmuyor. ölüm ebi sonu gelecek. yani gönüllülük manasız. askerlik gibi bir şey bu. zaten zorunlu cagiriyorlar işte. gönüllü olsan ne olmasan ne. o yüzden bekle sıran gelecek zaten.
yaşamak devam ettiği sürece bir şey olma ihtimali var. yaşamaya anlam katabilecek bir fikir değişikliği mesela. ya da gayet basit bir şey, misal can sıkıntısına iyi gelen bir söz söyleyen çıkabilir.
devamını gör...

konfor alanı haline gelen diziler

can sıkıntısının değişik bir leveli var. hani yapacak bir şey bulunmaz. yeni bir diziye başlamak gelmez içinden. biraz böyle keyif vermesi cepte olan dizileri açıp 30. kez bir iki bölüm izlemek istersin. işte 27 temmuz 1967 yılında toplanan birleşmiş milletler kültür komitesinin oy birliği ile aldığı karara göre bu diziilere "comfort zone dizileri" adı verilmiştir. fransizcasi; le seğies de coğmfoğtue"

ıki örneği şunlardır:

sherlock: hepsi hepsi iki elin parmaklari kadar sayıda olan bölümleri bir süre sonra aynı heyecanı vermese de görüntü yönetmeninin başarılı çalışmalarını görmek de can sıkıntısını hafifletici etkiye sahiptir.

house md: bölüm sayısı hayli fazla olduğu için 10. seferde de aradan birini seçip izlerken olayların en azından bir kısmı yabancı gelebilir. yeni izliyormuş taklidi yapıp sonunda iyiymiş bu denilebilir.
devamını gör...

liberalizm

devlet elini eteğini çeksin her şeyden, piyasa kendi akışını bulur zaten der bunlar teoride. serbest rekabet sayesinde en iyi ürün üretilip en ucuza satılabilir böylece.
teoride tabi.
pratikte mis gibi sömürü düzeni kurulacağını, güçlünün piyasayı ele geçireceğini, kamu hizmetleri ticari meta haline gelince yoksul vatandaşların ölüme terkedilmis olacağını falan ön görmek zor değil.
liberallere göre sağlık hizmetleri de satılsın, eğitim de ozellestirilsin. zenginin gittiği hastane ile fakirin (bulursa o da) 10 liraya muayene olacağı hastane arasındaki devasa uçurum oluşmuş kime ne. zenginin çocuğunu gönderdiği özel okul ile fakirin üstüne para verip yine yüksek ihtimalle şu andaki devlet okulu seviyesini bile belki tutturamayacak okul arasındaki uçurum da önemli değildir. nihayetinde piyasa talep ölçüsünde arz yaratacaktır.

bütün bunları geçtim bunların öyle her hıyar tutana tuzla koşmak gibi de bir huyu vardır. piyasaci ise eğer siyasal islamciyi da destekleyebilir misal. çünkü piyasaci insan kesin özgürlükçüdür. hiç öyle diktatorlesmez piyasaci insan. piyasa önemli.

dünya genelini bilmem de bunların yerli versiyonlarının sağ siyaset ile aralarındaki mesafenin sol siyaset ile olandan daha kısa olması da işin ekonomik boyutunun hak ve özgürlüklerden önce tutulduğunun güzel bir işaretidir. ülke 100 yaşına geldi, bu kadar siyasi tarih birikti, hala daha sağın özgürlük vaatlerine her seferinde ağızları sulana sulana atarlar. çünkü bilirler ki soldan ekonomi alanında istediklerini alamayacaklarken sağın başbakanı " ülkeyi pazarlamak benim görevim" diyecektir.
devamını gör...

alman aşısı yerine neden çin aşısı aldık sorunsalı

konuyla alakası olabilecek veyahut belki de olamayacak şöyle bir link var.

ucuzluk konusunda ise, oxford'un geliştirdiği aşı maliyetine satılacak diye bir şey okumuştum. yani aslında çin firmasından gelen aşı en ucuzu değil. fakat totalde taşınmasi vesair hesaplanirsa bekki daha ucuza geliyordur. çünkü mrna aşıları özel şartlarda taşınmalı. pamuklara sarılıp sarmalanmali. o yüzden aşının kendisinin fiyatından başka bu özel saklanma dolaplari falan pahalıya geliyor olabilir.
amma bana yine de konu sadece fiyat değilmiş gibi geliyor. çin firmasi, hacım al elin bollaştiginda ödersin diyen mahalle esnafı gibi yaklaşmış olabilir.
devamını gör...

ayrılığı anlatan en güzel söz

sevdaya dahil olduğunu tespit eden attila ilhan'a ait olan sözdür.

"hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sahili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var"
devamını gör...

12 ocak 2021 rte'den sosyal medya değerlendirmesi

(bkz: clickbait habercilik)
(bkz: clickbait yazarlık)
tayyip erdoğan'in sadece mynete yaptığı ve sözlüğe taşınması kesinlikle yasak olan açıklamalardir.
bütün telif haklari mynettedir. aman sözlüğe iki kelime açıklama yazmayın ki herkes mynete gitsin.
devamını gör...

vahdet-i vücud

ıslamin pantesit yorumu ya da panteizmin islami yorumu diyebiliriz.

özünde tanrıyı bir çöl gibi düşünürsek, varlıkların tamamı da o çöldeki kum taneleridir der. çöl dedigin bu kum tanelerinin toplamına verilen addır. onlar yoksa çöl de yoktur. ancak herhangi bir kum tanesi de kendini çölden ayrı tutup ben çölüm diyemez. kendine çöl diyebilen * kum tanesinin ise çölün bütün bu varoluşunu kavramış olmasi gerekir.
yani cahil cahil ben allahim derseniz cehennemde yanarsınız; ancak şeriat, tarikât, marifet ve hakikât kapılarından geçerseniz o zaman gönül rahatlığı ile enel hak diyebilirsiniz. o levelde şeriat hükmü geçilmiştir artık siz sırrı öğrenmiş, içsellestirmis ve artık varlığınız tanrının varlığında bir parça olduğu gibi bilinciniz de tanrı leveline erişmiştir. haliyle konuşan siz değil tanridir. ya da siz tanrının sözünü seslendiriyorsunuzdur. *

bana hep, o katı fundamentalist islam yorumcularınin ortacag kilisesini andırır şekilde statüsünü koruma refleksleri yüzünden bu yorum daha yumuşak daha geniş gönüllü olarak gelir. bir de tabi hep otelenen, osmanlı'da bir dönem devlet desteği aldıysa da genel itibariyle sopayla durtulerek uzaklastirilan bir ekip oldukları için sempatik görünürler. * * ama tabi özünde eni sonu islam sınırlarında kalacaktır o yüzden de itirazımız bakidir.
devamını gör...

intörn

dramlarinin sebebi doktor egosunun kırılmasından başka bir şey olmayan, tıp fakültesi 6.sinif 'öğrencilerine' verilen ad.

şimdi demeyeceğim ki her şey idel. doktor eğitiminin türkiye'de özellikle son 15 yılda gerilediğini, doktor yetistiren kişilerin tamamıyla doğru bir metot kullanamadıklarıni inkar etmiyorum.
ama intornlerin, pratisyenlerin ve asistanlarin kendilerini köle muamelesi görüyormuş gibi anlatmaları ajitasyondur.

asistan size kan gazı aldırır tabi. yarin tek basiniza kan gazı alabilmek için belki 100 defa pratik yapmanız gerekir de ondan. hastanede hata yaparsanız, asistan, hemşire, hoca vardır hatanızı anında telafi ederler sonra hoca herkesin önünde içinizden geçer çünkü periferde tek başınıza hata yapınca zarar görecek olan insanlar olacak ve orada sizi kollayan kimse olmayacaktır.
pratisyen devreciligi dediğiniz ise işte bu egosu şişmiş diğer meslektaşınızın salaklığından başka bir şey değildir. ıkisi de pratisyen işte. nöbet mi kilitliyor? alma kardeşim. hasta mı kilitliyor? hastaya bakmakla yükümlü hekimin işinden kaytarmasina müsaade etme sen de.

gelelim asistanliğa evet mesleğin en çok somuruleceginiz kısmı burası. hoca her işi size yaptırır. kliniğe arada uğrayıp şunu şöyle yapın deyip gider. poliklinikte onun adına hasta bakarsınız. ameliyatta fırça yersiniz falan. ancak tıp eğitimi özünde bir pratik egitimdir. eni sonu bunların hepsini yerinde görmeden kitaptan okuyarak öğrenilmez.
bu dersi de intornlukte alırsınız işte. öyle ben hemen doktor oldum, hadi bana hasta doktor bey/hanım desin diyorsunuz ya. bütün çevreniz size der ki paşam hele dur. 5 yıl okudun biriktirin ama doktorluk o kadarla bitmiyor. hadi bakalım bi anamnez al. bi order doldur, bi damar yolu aç. hele sen bi kendi başına kalmadan, tek başına sorumluluk almadan meslektaşlarinla, iş arkadaşlarınla beraber çalışmayı öğren.
doktorluk öyle tek kişi işi değil, takım olmayı öğren.

ağlamanın manası yok. sümüklü sümüklü böyle. bu kadar baskıyı kaldıramayan insan yarın karşısına trafik kazasından hasta alıp getirdiklerinde hastaya mudahele etmek için zamanla yarışacak. iç kanama geçiren insanın hayatını kurtarmak için koca bir takımın içinde birey olarak uyum içinde çalışması gerekecek. hemşiresi, asistani, intornu ve hocası birbirinin ayağına basmadan, bildigin performans sergilemesi gerekecek.

baskıyı da kaldırmayı böyle böyle öğreniyor insan. intornlere son çağrıdır. gidip bir köşede ağlayacaksanız, hiç doktor da olmayın kardeşim. işten de kaytarmayin, her şey işinize yarayacak her şey. mesleğiniz sadece kitabi bilgiden ibaret değil. kitabi bilgi olmazsa olmaz evet. ama diğer boyutları da bir o kadar önemli. o egonuzu bi kırın, muhatabınızın hayatının söz konusu olfugunu da hiç unutmayın.
devamını gör...

alper canıgüz

eğlendiren kitapların yazarı. özgün değil. kendisinin röportajıni vs okumadım ama tahminim özgünlük iddiası da taşımıyordur. oğullar ve rencide ruhlar, cehennem çiçeği ve gizli ajans* kitaplarından edindiğim izlenime göre karakterlerin çok boyutlu olmasını çok önemsemiyor. kitaplarını polisiye sınıfına alacaksak zaten bu biraz normal kabul ediliyor. karakterini derinlestiren polisiye edebiyat, biraz janrinin dışını da hedefleyip taşıyor zaten. olaylar gayet hızlı gelişir ki bu da yine kendisinin yazımı açısından mantıklı olan sonuçtur. ancak tabi böyle yazınca olaylar tek boyutlu, hikaye de yüzeysel kalıyor.
ancak dediğim gibi nereden baktığınıza göre bütün bunlar arti olarak da görülebilir. misal sherlock holmes'un orijinal hikayeleri de aynı böyle anlatılabilir ki klasik olmasına engel olmamıştır.
toplarsak, yazar bir çırpıda okunabilecek, okurken yüzünüzde sürekli bir sırıtma yaratan bir mizah eşliğinde keyifli bir kitap çıkarıyor ortaya.
fevkalade değilse de hoştur, tatlı rüyalar ile okumaya devam ediyorum kendisinin eserlerini.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim