edit: ne var bu twitte demeyin, sırrı'nın kardeşinin** bu twiti atmasıyla bir vekilin** bu twiti atması oldukça farklı şeyler. kendisi de böyle düşünüyor olmalı ki attı ve sildi sonra.
avrupa’daki tek sosyalizm deneyimidir çünkü
kabaca bu sınırların dışında kalan yani ingiltere, fransa, benelüks, almanya, isviçre, avusturya, italya, ispanya ve portekiz* ülkelerinden biri olmayan bir avrupa ülkesi sadece coğrafi olarak avrupa’nın bir parçasıdır; sosyoekonomik olarak değildir.
keriz milletime bilezik gibi geçirilen. milletime çok daha büyük bilezikler geçirilmiş bulunduğu için bu bileziğin geçirilmesini önemsiz görmemek lazım*. sırrı’nın elbet kendini 2 milyona tedavi ettirecek networkü vardır, 2 milyon para bile değildir onlar için ancak paradan bile saymadıklarını milletime geçirmenin hazzı… işte bunu milyarlarla satın alamayacaklarını bildiklerinden yapıyorlar her şeyi.
sizden etleriyle kemikleriyle nefret eden bir ittifakın işgali* altındasınız. bildiğin kanınızı içmek istiyorlar; 2 milyon, kanal, 128 milyar, çökülen arsalar vb birer aşama sadece. bu coğrafyada aldığınız nefesten bile rahatsızlar. bakanın dilenci muamelesi yaptığı kanser hastası dilek, ağlayan şehit çocuğunun suratına gülen rte, milleti pkk’ya boğdurmak isteyen hdpli, inönü’ye ileride para için geldiğinizde burada* reddettiklerinizi yüzünüze vuracağım diyen curzon, sendika başkanına sen bir yevmiyenin peşinde koşan adamsın diyen p.çron, ormanını korumak isterken çekilip vurulan reşit kibar, parasız eğitim istedi diye biber gazıyla boğulan* metin lokumcu ve daha nicesi…
türk milleti emperyalizmin birincil hedefi, yeminli düşmanıdır. bundan dolayıdır ki türk milletini savunmayan, onunla ve çıkarlarıyla savaş halinde bulunan her oluşum/ideoloji emperyalizmin köpeğidir.
aortun yırtılacak, iki kere kalbin duracak ve hâlâ hayatta tutulacaksın. sıradan vatandaş bin kere öldüydü şimdiye, kullanışlı aparatlarının üstünde iyi titriyor devletlular.
ütopya mı distopya mı olduğuna bir türlü karar veremediğim. özellikle de son kısımlarda, mustafa mond ile john*’un diyaloğunda çeşitli kısımlarda ikisine de hak verdim: mond ideal toplumu bir buzdağına benzeterek açıkladığında pek haksız sayılmazdı, john da konuşmasının ana temasını oluşturan özgürlükte ısrarında haklıydı. yazar kendisine sorulan iki alternatif dünya arasından hangisini tercih edeceği sorusuna ikisi arasında bir dengeyi arzuladığını söylüyordu, açıkçası yazar haklı denebilir. hakkında net bir hükme varılamaması*, ki kitabın kahramanlarında da gördük bunu, kitabı kurgusal açıdan bence oldukça başarılı; 1984’ten daha başarılı kılar: burada insanlar içinde yaşadıkları sistemin mükemmel olduğuna, bir tür ütopyada yaşadıklarından eminler; 1984’te bu yok. bu da bu kitaptaki düzeni* yıkılamaz kılıyor, 1984’teki düzen için ise bence aynı şeyler geçerli değil. ilkokul ya da ortaokul kitabımızda bir öykü vardı, bir adama üzerindeki paltoyu çıkartmaya çalışan rüzgar ile güneşin rekabetine değiniyordu; şaşırılmayacak şekilde güneş kazanmıştı. 1984 ile cesur yeni dünya’yı da bu rüzgar ile güneşe benzettim ben. cesur yeni dünya sıcaklığı yavaş yavaş arttırıldığı için gittikçe ısındığını anlayamadıkları bir kovanın içinde bulunan kurbağalara da benzetilebilir, 1984 bu kurbağaları direkt ateşe atmaktır sanırım.
boun müdürü. bbc'nin yaptığı belgeselde* "gizli de olsa alkol alıyorlar ve kız öğrencilerin dirençleri daha zayıf olduğundan iradelerini kaybediyorlar ve istismara uğruyorlar." gibisinden bir laf etmiş kayyum*. alkol tüketmeleri bir özgürlüktür, istismara uğramalarından dolayı kendileri asla suçlanamaz.
boş gerekçelerle istenen. sayın cumbaja söylediği laflar ifade özgürlüğüdür*. kayseri'deki olaylarda ise evlere çekilme/sükunet çağrısı yapmıştı*. adı konulmayan çözülme sürecinde içeride olması gerekiyor, o kadar. başka bir sebep yok.
okul yaptırırım tuvalet kabinleri kapılı sabunlukları sabunlu olan. ücretsiz olması da önemli tabii, devlete falan bağışlamadan ücretsiz ama devlet içine eder çünkü benim adam gibi diktiğim okulun*.
bir sahnesi hariç hiçbir sahnesi duygusal olarak sarsmayan güzel ve gayet realist film çünkü o sahne hariç hiçbirinde şaşırmamıştım yaşananlara. film boyunca birçok sahnede ceketinin yakasında nazi rozeti gördük schindler'in, işçilere geceyarısı ile birlikte hür olduklarını duyurduğu sahne de dahil. o sahnede "çıkarsana artık şu rozeti, numara yapmalık bir şey kalmadı." dedim kendi kendime, en sonlara doğru rozeti çıkarıp "bu rozet altın, 2 yahudi ederdi." deyip dağ gibi cüssesiyle kendisinin yarı boyutunda adamın kollarında bağıra bağıra ağlayınca gözyaşı döktüm.
genel kanının aksine ise filmin yahudi akladığını düşünmüyorum, rejimle işbirliği yapan kaypak yahudi bir karakter de vardı. "insan" merkezli bir film. zone of interest'e benziyor*.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.