1.
leopold von ranke
ranke’nin resmi tarih, belge vurgulu tarihçilik anlayışında eğer dindarsa dindar olması etkili bence. hristiyanlık’ta hatta genel olarak semavi dinlerde hakikat tektir ya, tek tanrı vs. şeklinde ve önemsenir bu teklik hali çünkü sonsuz süren ölüm sonrası yaşamı belirliyor. yani dinin çok önemsediği tek/mutlak hakikat durumu dindar ranke’nin tarihçiliğini de etkilemiştir, “bir belgeye bakan her tarihçi aynı şeyi görür” diye bir sözü var diye biliyorum mesela. çok sünni/ortodoks bi tarihçilik vadediyor bu ama tam öyle değil aslında, bir konu hakkında çakışan devlet arşivleri de olabilir gayet: mesela 1683-99 arasındaki kutsal ittifak savaşları ile ilgili viyana arşivinde de istanbul arşivinde de belgeler var. iki tarafın tarihçileri de eğer rankeci olursa bu asla çözümlenemeyecek bir ayrım yaratır; avusturyalı tarihçi viyana, osmanlı tarihçisi istanbul belgeleri ile yetinir. yani teklik, kusursuz bir ortak tarih yaratıyormuş gibi görünüyor ranke’nin metodolojisi ama bu sadece mikro ölçekte böyle; makro ölçekte de çok ciddi ayrımlar yaratıyor.
gerçi mikro ölçekte de problem yaratıyor; alt sınıflarla kadınları komple atlamış oluyor ki zaten dinin bunlara özellikle kadınlara bakışı da belli. kadın “aşağı”, “ebleh” ve “baştan çıkarıcı/günaha sevk edici” bir varlık ve bu yüzden hareket alanı sınırlandırılmış; tarih ve diğer birçok bilim bu hareket alanına girmiyor. din bayağı etkili bence ranke tarihçiliğinde, ana akım bir mezhebe inanması özellikle. nasıl diğer mezhepler “heresy” yani sapkınlık oluyorsa diğer bilimlerden faydalanmak/yorumlama yapmak da bir çeşit sapkınlık oluyor. ranke’nin tıkandığı yerlere de annales, marxian, feminist hatta postmodern tarih yazım anlayışları cevap veriyor işte. gerçeğin tekliği çokluğu tahterevallisi gibi, bir uçta tek gerçekle ranke diğer uçta çok hatta sonsuz yani hiç gerçekle postmodern. ranke’nin teklik ısrarı tüm tarihçileri yani insanları birleştiren bir değer ortaya çıkarsa olabilir; her hristiyan olursa veya alman olursa vs. bu durumda bile farklı bakışlar olacaktır muhtemelen, bu dediklerim minimize olmasını sağlar. dünya üzerinde son kalan insan rankeci olabilir bence, onun metodolojisine göre bir tarihyazımı yürütebilir.
gerçi mikro ölçekte de problem yaratıyor; alt sınıflarla kadınları komple atlamış oluyor ki zaten dinin bunlara özellikle kadınlara bakışı da belli. kadın “aşağı”, “ebleh” ve “baştan çıkarıcı/günaha sevk edici” bir varlık ve bu yüzden hareket alanı sınırlandırılmış; tarih ve diğer birçok bilim bu hareket alanına girmiyor. din bayağı etkili bence ranke tarihçiliğinde, ana akım bir mezhebe inanması özellikle. nasıl diğer mezhepler “heresy” yani sapkınlık oluyorsa diğer bilimlerden faydalanmak/yorumlama yapmak da bir çeşit sapkınlık oluyor. ranke’nin tıkandığı yerlere de annales, marxian, feminist hatta postmodern tarih yazım anlayışları cevap veriyor işte. gerçeğin tekliği çokluğu tahterevallisi gibi, bir uçta tek gerçekle ranke diğer uçta çok hatta sonsuz yani hiç gerçekle postmodern. ranke’nin teklik ısrarı tüm tarihçileri yani insanları birleştiren bir değer ortaya çıkarsa olabilir; her hristiyan olursa veya alman olursa vs. bu durumda bile farklı bakışlar olacaktır muhtemelen, bu dediklerim minimize olmasını sağlar. dünya üzerinde son kalan insan rankeci olabilir bence, onun metodolojisine göre bir tarihyazımı yürütebilir.
devamını gör...