bilisselpsikodinamiksaruman yazar profili

bilisselpsikodinamiksaruman kapak fotoğrafı
bilisselpsikodinamiksaruman profil fotoğrafı
rozet
karma: 814 tanım: 31 başlık: 7 takipçi: 17

son tanımları


satranç

son zamanlarda oldukça gönül verdiğim, vermişken işim gereği bazı hastalarıma da önerdiğim, bu doğrultuda da hakkında araştırma yaptığım bir dikkat, kompleks düşünsel süreç oyunu.

özellikle dikkatimi çekenlerden biri de şu oldu, bazı eğitim gören kişilerin veya sınavlara hazırlanan belli bir insan grubunun uyarıcı ilaçlara gereksinim duyduğunu, bunları biz psikiyatristlerden talep ettiğini görüyorum. bununla ilgili literatürü biraz taradığımda satrançla ilgili olarak yapılmış zihinsel süreç çalışmalarına baktım.

2017'de yapılan bir çalışmada ayrı ayrı metilfenidat(ritalin, concerta), modafinil(modiwake), kafein alan ve hiçbir ilaç almayan sağlıklı kişiler satranç performansları açısından nöropsikolojik olarak kontrol edilmiş. ortaya çıkan sonuç aslında ilginç, çünkü satranç zaman kısıtlı bir oyun, yani çoğunlukla "rapid, bullet, ultrabullet" gibi turnuvalar yoğunlukta son zamanlarda gördüğüm üzere, haliyle bu zaman kısıtlı turnuvalarda bu uyarıcı maddeleri kullanmanın satranç performansında olumsuz yaratabildiği görülmüş.

satrançta hamle başına olan düşünme sayısı artmış ve kişilerin buna bağlı zaman kısalığı nedeniyle performansları düşmüş.

zamansız yapılan oyunlardaysa performans her 3 uyarıcı madde verilen grupta da artış göstermiş. yani burada aslında işler iyi, doğru düşünme kısmında geliştirme sağlamış demek ki. ama yine de zaman önemli.

burdan da şuna geleceğim, sınavlar gibi yine zaman odaklı hadiselerde düşünme süresinin artması nedeniyle aslında bu uyarıcı maddeler zamanı doğru kullanamamaya sebebiyet verip kişide başarıya giden yolda zorluk oluşturabilir, hemen bu maddelere sarılmamak lazım.

satrancı seviyorum, kognitif geliştirmeler için yapılacak çalışmalarını zevkle takip ediyorum. çoğu çalışmada demansiyel sürecin de belirgin önüne geçtiği gösterilmiş. yani bunama için ya da zihinsel tembellik için de birebir.

umarım hamle kayıplarına, uyumalara rastlamadan güzelce oyunu oynayabiliriz.

saygılarımla, sağlıklı günler.
devamını gör...

delirium tremens

17 gün alkol yasağının ortaya çıkmasıyla beraber oldukça fazla görebileceğimizi düşündüğüm için bu başlığı açmak istedim, belki aranızda hiç bilgi sahibi olmayanlar vardır.
delirium tremens uzun süreli ve yüksek miktarda alkol kullanan kişilerin, alkol kullanımını aniden kesmesiyle ortaya çıkan, genelde alkol kesilmesi sonrasındaki 48-72. saatte görülme sıklığı artış gösteren; oryantasyon kaybı(kişinin nerede olduğunu şaşırma-bilememe, etrafındaki insanları tanıyamama veya zamanı karıştırması), yürümede zorluk, denge kaybı, görsel halüsinasyonlar(etrafta böcek olduğunu söyleme, yataktaysa yorganını çekiştirme, sanki etraftan meyve topluyormuş gibi el hareketleri yapma), işitsel halüsinasyonlar(sesler duyma), kusma-bulantı, konuşurken peltekleşme, uyku-uyanıklık döngüsünün bozulması şikayetleriyle giden bir alkol yoksunluk hastalığıdır.
niye anlattım bunları, işin püf noktası yasak yoluyla veya istemli olarak kişinin aniden alkolü bırakması sonrasında maalesef böyle bir tablo görülebiliyor ki tablonun ölümcül olma oranı %20.
yani alkolü aniden kesip delirium tremens olan 5 kişiden biri çeşitli sebeplerle hayatını kaybediyor. ülkenin muhafazakar-dindar politikayla birlikte "ramazanda alkol içilmez, biz de o yüzden bunu yasaklıyoruz" diyerek yaptığı yasaklar maalesef sevdiğiniz bazı insanları aramızdan alıp götürecek.
eğer çevrenizde böyle semptomlar yaşayan birini görürseniz hızlıca amatem birimi olan bir yere götürmeniz gerekir. çünkü çoğu aile hekimi, acil hekimi bu tabloyu tanımaz, sıradan bir hastaneye götürürseniz bu kişiyi doğru tanı konma oranı oldukça düşük.
herkese sağlıklı günler dilerim, umarım olumsuz tablolarla karşılaşmayız, saygılarımla.
devamını gör...

covid-19'un yararları

insanların görüntülü konuşma teknolojisinin nimetlerini fark etmesi ve bundan faydalanması. ülkenin hatta dünyanın her yerinden konferansa katılabilme, konuşma yapabilme yetisinin ortaya çıkabilmesi.
kendi açımdan bakarsak da ruhsal anlamda tedavi verme imkanının da tüm dünyaya açılabilmesi.
insanlar hastaneye gelme zorunluluğu olmadan da rahatça muayene olabiliyor, sorunlarından kurtulabiliyor.
devamını gör...

kadınların mutsuzken saçını kesmesi

kişilik örüntüsü olarak borderline ve antisosyal kişiliklerde daha fazla gördüğüm bir eylem. dürtüsellikle çok kol kola bir hareket çünkü, bir sıkıntı halinde olduğunu, sancılı olduğunu kendine ve etrafa hissettirebileceği görece "en yapılabilir" zarar verme eylemi diyebiliriz.
bunu self-mutilatif(kendine zarar verici) davranış kapsamında değerlendiririm ben, çünkü kişinin kendi vücut bütünlüğüyle ilgili bir değişiklik söz konusu. kimi bu dürtüsel zamanlarda yüzeyel kesiler atar kendine, kimi kafasına vurur kimi saçlarını yolar kimi tırnaklarını koparır kimi de saçlarını keser.
sıkıntı durumunda kişide bu sıkıntıyı ani bir boşaltma hissi olur, kompülsif bir şey aslında, anlık rahatlama sağlayacak bir şey aranır, zarar verici davranış geldikten sonra da hızlıca düşer sıkıntının seviyesi, bu öğrenilmiş bir davranış olur bundan sonra.
gelelim bunu dürtüsel olarak yapmayan, planlayarak yapan kişiye(ki bu bence nadirdir) bu kişiler için saç kesme davranışı bana bir yardım çığlığı gibi gelir. çevresindekilerin bunu sorması beklentisi belki istemsizce kişiye yerleşir, kapalı bir odada kalırsanız yardım ararsınız bu çok doğal. kadınların uzun saçlı olması toplumsal bir kabul haline geldiğinden aksi bir durumda hızlıca geri dönüş alır, insanların meraklı bakışları üzerinde toplanıverir.
oldukça kısa kestiren kadınlarda belki bilinçdışı oedipal sorunlara bile tekabül edebilir. "erkek gibi" olma isteği, penis hasediyle ilintili olabilir. bu yüzden de zaten kişilik patolojilerinde görülmesi tesadüf değildir.
ezcümle bunu yapan kadının verdiği mesajı anlamak öyle kolay olmayabilir ama yine de bir yerinde "duyulma beklentisi" yoğun bir şekilde yatar. bu davranışı yapan çoğu hastamdan "evde sözlerimin dinlendiğini hiç hissetmiyorum" cümlesini duymuşumdur ve onu yalnızca iyice dinlemek bile ona iyi gelmiştir.
devamını gör...

knut hamsun tipi açlık

evet arkadaşlar bu yazıda son zamanlarda çok sorulan, ramazanın da girmesiyle iftarda yemek yapma derdi, sahurda da gece uyanma problemi sebebiyle nasıl beslenmeliyiz konusuyla ilgili bir öneri vereceğim.

farklı tip açlıklara değinsek de burada iftar ve sahur derdine son diyorum ve çığır açacak bir açlık türünü ortaya atıyorum, knut hamsun tipi açlık.

cebinizi ve mutfağınızı hatta ve hatta ağzınızı hiç yormayacak bir "bayağı uzun aralıklı oruç" tipi.

knut hamsun tipi oruçta amacımız karbonhidrat, protein, yağdan arınmak, komple hiçbirini almıyoruz. diyetin tarzı çok kolay. diyelim bir sabah yazdığımız üç beş makaleyi bir yayınevine sattık mı hemen onunla ekmek alıp gömüyoruz, heh işte ondan sonra 4-5 gün açız arkadaşlar en az, arada evsiz barınaklarında çeşme suyu serbest, isteyen arkadaşlarımız için sabah öğlen akşam "talaş kemirme" vücuttaki 4 elementten biri olan "tahta" ihtiyacını giderecektir. anahtarı ağzına sokma yine kalem kemirme, kağıdı dilin üzerinde gezdirip tadını emme gibi şeyler de karb ve protein ihtiyacı için iyi besin kaynakları olabilir.

evet arkadaşlar bu kolay diyet sayesinde 1 aya siz de sağlığınızdan kolaylıkla olabilirsiniz.
herkese hayırlı günler dilerim, böyle yazıların gelmesini istiyorsanız 1'e, istemiyorsanız takip et but....
devamını gör...

ölüm

zaman zaman günlük hayattaki kaygılarım, koşturmacalarım, uğraşlarımdan çekilip ölümle ilgili düşünüyorum ve ne yaptıysam da ölümün korkutuculuğunu kendim için aşamadım.

evet ben varsam ölüm yok, ruh ve beden ayrı şeyler ve ölümden sonra şimdi duyduğum elem ve kaygıyı o zaman duymayacağım ama yine de zihnimde koşturup duruyor düşünceler.

morgda gördüğüm cesetleri düşünüyorum, tabutla mezarlıktaki çukura indirilen bedenleri hatırlıyorum, huzur dolamıyorum, kaygı duyuyorum nedense, daha yapacak çok şeyim var, bu hayatta göreceğim birsürü şey var diyorum. madem böyle ölüm korkusuyla yaşayacaktım bu hayatı, o zaman neden dünyaya getirildim diyorum. hiç bilmeseydim dünyanın tadını, ölmek için de bir endişem olmayacaktı.

aslında kozmosun zamansallığına baktığımızda benim doğup ölmem okyanustaki bir su damlası kadar bile değerli değil, hiçbir şeyim evren için ama kendim için öyle mi? kendi bilincim için bu ızdırap katlanılamaz bir şey oluyor bazı zamanlarda. ölünce bilincim şimdiki gibi çalışmayacak ama ya çalışırsa?

bir yandan da şunu düşünüyorum, milyarlarca insan doğdu-öldü, kayboldu gitti, ben de onlar kadarım sadece, herkes kadar yaşayıp öleceğim, bu önem verme durumu niye? keşke o kitlesel düşünmeyi hayata geçirebilsem zihnimde ve ölümü olağanlaştırabilsem, ruhsal enerjimin büyük kısmını bu endişeyle tüketmesem.

doğmadan önce geçen zamanlarla ilgili hiç kaygı duymamıştım ki, aynı şekilde ölüm sonrası da rahat olacağım diyorum ama beceremiyorum.

acaba ölüm, insanlarca deneyimlenebilen bir şey olsaydı nasıl anlatılırdı? maalesef bir deneyim, bir yaşantı değil ölüm, bir son gibi gözükse de son da değil, bilinemezliği onun ürkütücülüğünü arttırıyor, bilmek de buhrana sürüklüyor.

bu fikirler zaman zaman alıp beni götürüyor, semalarda dolanıp evime dönüyorum ama döndüğümde suratımdaki asıklık uzun zaman hiç geçmiyor. tekrar günlük hayata dönebilmek dileğiyle şimdilik bırakıyorum.
devamını gör...

aşk

aşkı ruhsal düzlemde tanımlamak için tanımlarına da bakmak lazım. kitlelerde görülen lidere bağlılıkla duyulan aşk, dini lidere duyulan imani aşk ve sevgiliye duyulan libidinal aşk sözde ayrı olsa da ruhsal mekanizması açısından benzerdir.

freud bu aşk olayını benlik ve benlik ideali kavramlarıyla açıklamaya çalışmış.
benlik ideali de şu oluyor, kişinin ilk nesne ilişkileriyle yani oedipus kompleksi sonrasında özdeşleştiği ebeveyninin özelliklerini yüceleştirmesi sonucunda ulaşmak istediği, kusursuz olarak gördüğü ruhsal yapı, tabi bilinçdışı bir durum benlik ideali, kişi fark etmeden oluşan bir hal.

aşkta da aşık olunan kişiyi, hipnozdaki hipnoz eden kişiye benzetir freud, kişinin bu benlik idealine ulaşma ihtiyacından bahseder. yani kişi aşık olduğu kişiyi, o özdeşleştiği ilk bakımvericilerinin yerine sever, onu yüceleştirir, kusursuzlaştırır ve gelen eleştirilere de tepki gösterir. aslında bir yandan bunu kendi narsisizmi için yapar, onda görmek istediği özellikler aslında kendisinin oluşmak istediği idealdir. zeki bir kıza aşık olan, onun özelliklerini idealize eden bir erkek, kendisindeki zeki benlik idealini(artık annesi mi bu babası mı öğretmeni mi bilinmez) yakalamaya çalışır. düzenli, disiplinli bir erkeğe aşık olan kadın, belki de bilinçdışı olarak babasındaki o düzen aşkına tutkunluğu sebebiyle sevmiştir o erkeği, öte yandan da kendi olamadığı ama olmak istediği düzenliliğe sahip olduğu için de sevmiştir, kendi narsisizmini besler.

narsisistik uzantı da geliyor burada aklıma, çocuklarını yanında taşıyıp onun bilgiçliğiyle övünüp kendi narsisizmini besleyen anneler gibi misal. burada libidinal bir aşk yatırımı olmasa da kendi narsisizminin enerjisini, çocuğundan alır.

çok güzel bir kıza aşık olmakla, onunla birlikte olmakla övünür mesela bazı kişiler, belki de alt mesaj şudur, "işte ben buna layığım, başkası da düşünülemezdi, o bebeklikteki kusursuz annem gibi aşık olduğum kadın da harika güzellikte."

şimdi bir dönüp bakmak lazım o zaman, ben aşık olduğum ya da birlikte olduğum kişide kendimin hangi ihtiyacını gideriyorum veya benim geçmişimde nereye dokunuyor bu ilişkinin dinamiği de ben bu ilişkide kalmaya devam ediyorum? kopmak isterken kopamaz bazı çiftler, ne kadar sevmese de ebeveyninin o üzerine yapışan özelliklerinden kopamadığı gibi, belki sevdiği kişi de ona bir miras kalmıştır anne-babasından.

umarım doğru kişiyi bulursunuz veya hiç bulmadan mutlu bir hayat yaşarsınız, saygılarımla.
devamını gör...

vajinismus

öncelikle üstteki en çok favorilenen yazarın söylemiş olduğu yanlışlıkları düzelterek konuya başlamak istiyorum. vajinismusta "genellikle kızların küçük evlendirilmesi, partner kötü davranması" gibi bir durum kesinlikle görülmez. cinsel travma sonrasında vajinismus hadiseleri varsa bile bu çoğunluğu kesinlikle oluşturmaz, keza küçük evlendirmeyle pek bir ilgisi yoktur, takip ettiğim vajinismus hastalarının eşlerinin birçoğu halim selim beyefendiler, eşinin üzerine titreyen adamlardır, böyle bilgiler vermek kişilerde "damgalanma" oluşturabilir. böyle bir yazıyı okuduğunuzu düşünün, bir eş(erkek) olarak kötü hissetmez misiniz? o yüzden kaynakçamızı sağlam göstermeden bilgi vermenin kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum. zaten böyle cinsel mitler, cinsel terapinin temel konusudur, bunları aşmaya çalışırız.

evet "vajinismus nedir"e gelelim; vajinismus, vaginal giriş kaslarında, vaginaya dışarıdan bir cisim veya penis her neyse dokunduğunda veya yerleşmeye çalıştığında gerçekleşen "istemsiz, kişinin kontrolünde olmayan" kasılmadır. kişi bunu bile isteye yapmaz, kocasını beğenmediği için kendi vajinasını kapatmaz, erken evlendiği için kendini saklamaz, bunların hepsi cinsel yanlış inanışlardır.

geçmişte yaşanan olumsuz cinsel deneyimler buna sebep olabilir tabi ki, yanlış inanışlar da keza öyle. ilk birleşmesinin çok ağrılı olacağı, kanamasının çok fazla olacağını düşünen bir kişi nasıl rahat bir cinsel birleşme yaşayabilir ki sonuçta?

vajinismus psikiyatrik bir rahatsızlıktır öncelikle, bunun başka bir alternatifi yoktur. bir fizyoterapist, bir kadın doğumcu her kimse artık, psikiyatrist olmadan vajinismus tedavi etmeye kalkıyorsa hata ediyordur, iki iki dört. burada amacımız vajina bölgesini kanırtarak açmak ve penisin yerleşebileceği alanı sağlamak kesinlikle değildir. amacımız kişiye vajinal kaslarındaki o istemsiz kasılmaya aşina olmayı ve bu kasları eğitmeyi öğretmektir.

vajinismusta bazı bilinen mitler vardır, misal "benim dar bir vajinam var, penis girince içerde kalırsa ve çıkmazsa ne olur?" bunlardan biridir. biz biliyoruz ki vajina oldukça genişleyebilen bir organdır, penis de vajinaya yerleştiğinde penisi çepeçevre sarar. normal doğum yapan kadınlarda oradan çapı 50cm olan bir bebek kafası geçiyor, penis nasıl yerleşmesin?

diğer bir mit de yukarıda yazdığım "vajinam çok kanayacak, hastanelik olacağım"dır. kızlık zarı dokusunun(ona zar diyoruz ama zar değil kalıntı dokulardır.) penisin sürtünmesi sonucu damlama şeklinde ufak sıyrılmalar sonucu olan kanaması, eğer bir kanama bozukluğunuz yoksa, toplu iğneyi parmağınıza batırdığınızda çıkan kan kadar olacaktır. hali hazırda bu sizi kesinlikle hastanelik etmez.

en son konu da vajinismusun tedavisi. bu tedavi cinsel terapidir ve aksi bir durum yoksa kesinlikle partnerle birlikte yapılır. bu hastalık kadınların hastalığı olmasına rağmen tedavisi çift olarak yapılır. iki tarafa da büyük sorumluluk düşüyor. iyi bir terapiyle başarı oranları %100'e yakındır, yeter ki verilen egzersizleri vakit ayırarak yapabilsin çift.

eğer ekleyeceğim bir şeyler olursa daha sonra ekleyeyim, entry'i daha da uzatmayayım.

herkese sağlıklı günler dilerim, saygılarımla.
devamını gör...

aktarım

psikanalizde aktarım olgusu üstteki yazarın dediği gibi bir şey maalesef değildir.
aslında aktarım terimi freud'la birlikte başlamıştır, karşı-aktarım hakkında da ferenczi'nin yazıları, çalışmaları vardır.
aktarımı kabaca şöyle tanımlarız, bir kişinin geçmişteki bir figürüyle, nesnesiyle bu annesi olabilir, bakım veren kişilerden biri olabilir sahnelediği yaşadığı bir olayı, şimdi ve bu zamanda terapistiyle veya çevresindeki diğer kişilerle de yaşıyor olması demektir.
misal geçmişte annesi tarafından yeterli bakımı alamamış, evde dinlenmemiş, sözü yok sayılmış biri terapistinin bu minvaldeki yaptığı en ufak bir hareketi "terapistim beni dinlemiyor, beni yeterince sahiplenmiyor" olarak algılayabilir ancak o düşüncesi aslında geçmiştek annesiyle kurduğu ilişkideki davranışın tekrarlanmasıdır, yani aktarımdır. "transferans" da denir.
biz bunu yorumlarken şöyle düşünürüz, hasta bir şey söyledi, acaba bu durum geçmişinde nereye dayanıyor, bu olguda onun geçmişindeki hangi anı tekrar sahneleniyor?
psikanalizde gel zaman git zaman aktarım olgusu terapinin ana konusu haline gelmiş, aktarımda terapist aldığı rolle birlikte eski meseleleri gündeme alıp bilinçdışı süreçleri bilince aktarmayı ve burada çözmeyi hedeflemiştir.
uzun lafın kısası umarım herkes kendi aktarımını bulup çözümleyebilir ve iyi hisseder.
sağlıklı günler, saygılarımla.
devamını gör...

atipik depresyon


maalesef atipik depresyon üstteki yazarın belirttiği gibi bir olgu değildir.
major depresif bozukluğun dsm-5 kriterlerine göre atipik özellikler gösteren kısmı, yani "atipik depresyon" diyeceğimiz hastalık türü, tanıdığımız depresyona göre bazı kriterler açısından farklılık gösterir.
atipik dendiğine da bakmayın, bu belirtiler bende varsa ben çok atipiğim, zor hastayım diye düşünenler olabilir, bu tarihsel bağlamda verilmiş bir isimdir. gelelim atipik depresyon kriterlerine;
ilk kriterimiz üstteki yazarı kısmen destekler belki de ama kişide aşırı mutlu olma hali yoktur. normal depresif kişi depresyonda olduğunda genel bir anhedoni, yani keyif almama durumu hissederken bu anhedoni hali durumsal değildir, yani her halde kişi keyifsiz, mutsuz, isteksizdir; atipik depresyonda ise arada gerçekleşen "olumlu" durumlara karşı kişi iyi tepki verebilir haldedir, arada duygudurum açılır, kişi birkaç gün keyifli hissedebilir haldedir. diyelim aldığı altcoin iyi kazandırdı, kişi üç beş gün mutlu gezebilir sonra yine kötüleşir.
diğer atipik depresyon kriterlerimizden biri ise hipersomni, yani fazla uyumadır; kişi depresif durumdayken "genellikle" uykuya dalmada, uykuyu sürdürmede güçlük çeker hatta melankolik durumda çok erken uyanır ve bir daha da dalamaz. atipik depresyonda kişinin sürekli uyuduğunu görebiliriz. motor devinimdeki azalma belirgindir.
üçüncü kriterimiz hiperfaji veya kilo alımı. yani çok yer, çok kilo alır hasta. depresyonda genelde iştahta azalma beklenirken atipikte tam tersi.
dördüncü olarak kurşun paralizisi dediğimiz bir durum mevcut. kolları bacakları ağırlaşmıştır, hareket ettirmekte zorluk hissi yoğundur.
son kriterimiz de depresyon dönemleri dışında da, belki de geçmişten bu yana var olan bir durum olan bir şeydir, kişi genel toplumsal kabul ve işlevsellikle ilgili sorun yaşamaya devam edebilir, bu konuda duyarlılığı vardır.

herkese sağlıklı günler dilerim, saygılarımla.
devamını gör...

dünyanın en yakışıklı erkeği olduğu düşünülen erkekler

her sözlük gibi bu sözlük de "sözlük" olma amacıyla yola çıkmış, ancak daha sonrasında forum sitesine dönecek gibi duruyor.
anket benzeri başlıkların sıklaşmaması dileğiyle.
devamını gör...

prozac

son zamanlarda eczanelerde prozac'ın az olduğunu hatta olmadığını görüyorum, muadil olarak depreks, fulsac gibi ilaçları reçete etmek zorunda kalıyoruz.
prozac'a dönersek de etken maddesi fluoksetin olan seçici serotonin geri alım inhibitörü olan ilaçtır.
yan etki profili olarak oldukça masum bir ilaçtır aslında, anksiyete ve depresyon hastalarının yan etkiye duyarlı olmasından mütevellit belki normalde var olan bulguları ya da spontane bulguları da yan etki yönünde deneyimleme eğilimi oluyor.
en sık görülen yan etkileri bulantı ve cinsel yan etkiler aslında tecrübelerime göre.
anksiyete yatıştırıcı etkisi daha arka sırada, antidepresan etkisi daha fazla olan bir ilaç.
el alışkanlığı olarak yine yazılıyor ancak kanaatimce sertralin, paroksetin, vortioksetin daha etkili antidepresanlar, her hekimin kendi kanaatidir tabii.
herkese sağlıklı günler dilerim.
devamını gör...

anksiyete

aslında dilimizde kullanımında almanca kökenli olan "angst" yani "kaygı, endişe" iyi bir karşılayıcı olmasına rağmen, anksiyetenin türkçe'ye uygun çevrimini prof. dr. orhan öztürk, "bunaltı" olarak yapmıştır.

kliniklere başvuran birsürü hastanın veya danışanın(hangisini söylemeyi seviyorsanız) tanı kitabı dsm'ye uymayan kriterlerinin olması nedeniyle aslında "tanısız danışan" dediğimiz kimselere "anksiyete bozukluğu" deme eğiliminde oluyoruz. hepsi tam manasıyla o bilinen yaygın anksiyete bozukluğu veya panik bozukluk benzeri sempatik sinir sistemi bulgularını karşılamaz, haliyle o kişiyle kendini kıyaslar ve bende anksiyete yok bu tanı yanlış konuldu gibi düşünür. oysa ki dediğim gibi mevcut durumda "hastaya bir tanı verelim, kendini boşlukta hissetmesin" tanısı da olabilir anksiyete bozukluğu.

gelelim nedir anksiyete ve anksiyete bozukluğu. anksiyete bozukluğunda kişi, öncelikle otonom sinir sistemi nedir, sempatik-parasempatik sinir sistemi nedir bunları çok iyi bilmelidir. vücudundaki tepkiler neden kaynaklanıyor, savaş-kaç tepkisi nedir bunları iyice anlatmalıdır hekim veya psikolog. kendinde ne olduğunu bilmeyen bir insan, öz-yardımı nasıl yapabilir ki? bunu iyice oturttuktan sonra anksiyeteye neden olan düşünceleri yakalamayı ve bu düşünceler neticesinde duygu ve davranışlarındaki değişmeyi nasıl oluşturduğunu kesinlikle öğrenmelidir. çoğu hastadan şunu duyarız, "bilmiyorum işte bir anda geliyor, durdurmaya çalışıyorum durduramıyorum." oysa ki mikroskopla yaklaştırıp düşünceleri tek tek yakalayınca altındaki meseleyi anlayabiliriz.

güncel yaklaşım olarak metakognitif beceriler ilgimi çekiyor bir yandan da. anksiyetenin kişiye kazancı, anksiyete yaratan semptomlara uzun uzun odaklanma, düşünceleri hemen kabul etmeden uzaktan inceleme gibi konularda hastayla konuşulmalı ve yine psikoeğitim etraflıca yapılmalı.

anksiyetede amacımız kişiyi gamsız biri yapmak değil, var olan mizacı kökten değiştirmek çok zor bir mesele. buradaki asıl gayemiz anksiyeteyi nasıl yöneteceğini, kontrol altına alacağını bilmek. bunu bilerek tedavi yapmak, kişinin üzerindeki baskıyı da alacak, beklentiyi gerçekçi konuma sokacaktır.

herkese sağlıklı günler dilerim. anksiyete düşman değildir, bazen koruyucudur bunu da unutmamak lazım.
devamını gör...

cetad

cinsel eğitim tedavi ve araştırma derneği.
ülkemizde cinsellikle ilgili problemlerin oldukça fazla olduğu düşünüldüğünde nitelikli cinsel terapist yetiştirmek de bir o kadar gerekli hale geliyor. bu işi iyi bir şekilde yapmaya çalışan cetad, farklı şehirlerden katılımcıları da zoom etkinlikleri sayesinde kabul edebiliyor.
vajinismus, erken-geç boşalma, kadında orgazm bozuklukları, eşcinselliğe yaklaşım, sertleşme bozukluğu, istek bozukluğu gibi cinsel terapinin içeriği olan konuları takribi 2 yıl süren eğitim ve süpervizyonla ele alan nitelikli bir dernektir.
muadillerine göre kalitesini ciddiyetinden alır.
bünyesinde bulunduğum için kendimi de şanslı sayıyorum.
devamını gör...

kendini geliştirmek adına okunabilecek kitaplar

david burns'ün "iyi hissetmek" kitabı düşünceleri fark etmeyi, düşüncelerin sonucunda ortaya çıkan duyguları ve davranışları yönetebilmek için önlemler almayı, insanın olaylara bakış açısının salt ona karşı geliştirdiği düşüncelerden ileri geldiğini anlatarak nice insanın ufkunda genişlemeler yaratabilir diye düşünüyorum.
evet bazılarına mantıksız geliyor bu kitap ama bir kitabın tüm sayfalarının eş değerde manalı olması imkansızdır diye düşünüyorum. baştaki hastalık testleri kısımlarını, sondaki ilaç kısımlarını hızlıca atlayıp orta sayfalardaki kendinize ait olan semptomlara ilişkin nasıl iyileştirmeler yapılabilir buna bakmak lazım.
saygılarımla.
devamını gör...

denetimli serbestlik

uyuşturucu madde kullanan veya üzerinde, aracında, yanında, arkadaşında uyuşturucu madde olup da aramada yakalanan kişilere devletin hemen cezalandırmayalım, bir bakalım bu insan belki de madde kullanmıyordur, kullanıyorsa da bağımlılık düzeyinde değil de birkaç kere kullanmıştır diyerek tck'nın 191/3. maddesi gereğince 1 yıl belli aralıklarla idrar ve danışma takibiyle birlikte denetim koyması haline "denetimli serbestlik" deniyor.
burada 2 haftalık, aylık takiplerle idrar verilip buna göre denetimli serbestlik müdürlüğüne, hastanelerin amatem birimleri tarafından yazılar yazılıyor. eğer düzenli takiplerde idrarı temizse kişi yasal olarak ceza almaktan kurtulabiliyor.
avantajları-dezavantajları olan bir şey aslında. kişi belli dönemlerde ayık kalarak idrarlarını temiz çıkarıp sonra tekrar kullanıma devam edebilir ama buradaki asıl düşünce de şu olmalı. "kişinin bizi kandırması mı önemli yoksa maddeden arınması mı?" bizi kandırıp idrarı negatif çıkartabilir ancak yüce yaradanı kandırabilir mi kandıramaz diyerek entry'nin sonunda da biraz saçmalayayım. şaka bir yana madde kullanmayın arkadaşlar, daha güzel şeyler var hayatta.
saygılarımla.

dipnot: bu yazdığım yalnızca madde kullanımı ve bağımlılıkla ilgili olan denetimli serbestlik mantığını içermektedir.
devamını gör...

yalnız ölmek

insanin kendisini tanımlaması için ilişki içinde olduğu bir dış nesnenin olması nasıl gerekliyse, bence ölümün anlamlı olması için de ölümünü değerli kılacak yakın ilişkilerinin olması da öyle gereklidir.
yalnız ölmek bu açıdan sadece maddesel anlamda "yok olmak" durumu gibi geliyor bana. öldüğünü bilip buna duygusal yatırım yapabilecek kimsen yoksa, var olup olmamanın salt bilinçli olma hissinden farkı ne ki? insan bilinçli olduğunu fark etmek için mi yaşar sadece, yoksa ikili ilişkide bulunmak mıdır amacı? kimseyle iletişime girmeden yaşamanın boş evde bulunan saksıdaki bitkiden farkı nedir?
devamını gör...

listag

lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks + aileleri ve yakınları derneği.
lgbti+ bireylerin toplum içindeki dışlanmışlıkları, zorluklarını bir yana bırakın kendi ailelerinin bile ilk zamanlarda bu durumla baş başa kalmalarının ne kadar zor olabildiğini bildiğimiz için bu tip bilinçlendirici derneklere ihtiyaç var diye düşünüyorum.
lgbti+ bireylerin aileleri ve yakınlarının kurduğu, hali hazırda içindeki aktivistlerle bu konuda zorluk yaşayan bireylere destek veren bir oluşum.
ruh sağlığı çalışanı olarak yaptıkları işleri takdirle izliyorum, umarım bilgilendirici aktiviteleri devam eder, politik engellemelere karşı dik durmaya devam ederler.
devamını gör...

ölüm kitabı

kaan h. ökten'in "ölüm kitabı" ilk çağlardan bugüne ölümle ilgili fikirler beyan etmiş yazarların düşüncelerini derlediği kitap.

ölüm geçmişten bu yana konuşulagelmiş ancak gizemi bir türlü çözülememiş, insan ruhu için bilinemezliğin ta kendisi. insanın ölüm öyküsünün doğduğunda başladığını bilip her an yanımızda, geleceği kesin olan bu zamanı yaşıyoruz.
bu kitapta özellikle schopenhauer'in ölümle ilgili fikirlerinin olduğu kısmı severim. o karamsar adam, ölüm gibi ciddi bir meseleyi de kafasında çözümlediği için çözecek bir şey kalmadığından mütevellit bu kadar karamsar belki de kim bilir.
okunmasını şiddetle önereceğim bir kitap sözün özü bu kitap.
ilerleyen zamanlarda belki entry'i genişletip kitapla ilgili bilgileri ayrıntılandırırım.
saygılarımla.
devamını gör...

metakognitif terapi

başka bir platformdaki yazımı buraya alıyorum.

bilişsel davranışçı terapi ile yoğun ilgilerim ve uğraşlarım sonrasında rotayı biraz da metakognitif terapiye çevirdim. çünkü tanı odaklı, yapılandırılmış bir terapi yöntemi olan bdt ile kapsamlı şekilde ele alınamayan hastaların olduğunu görüyorum. işte metakognitif terapi, "transdiagnostic" terapi yöntemlerinin başında geliyor, yani ne demek bu, hastanın tanısı ne olursa olsun odaklanılan şey o tanı neticesinde çıkan biliş ve üstbilişlerdir.
metakognitif terapinin bir diğer avantajı da mevcut "durum-olay"la ilgili kanıt-aksi kanıt ihtimallerini düşünmek yerine, metakognisyonlara odaklanarak durumun gerçekliğini yadsımadan terapiye devam edebilmek. misal bir kişi ele alalım, kalp krizi geçirmekten endişe edip panik ataklar geçiren sağlıklı, genç, kalp hastalığı olmayan bir birey. bununla bilişsel terapi kapsamında kalp krizi geçirmesinin kanıtları - aksi kanıtları ve durumun realitesi hakkında konuşulabilir. başka bir kişiyi ele alalım, bu da kalp yetmezliği olan, daha önce 2 kez kalp krizi geçirmiş, şu anda da tıkalı damarları olduğu bilinip kalp krizi geçirmekten endişe eden bir hasta. burada kalp krizi geçirmesinin olasılığının az olması üzerine konuşamayız, o zaman "transdiagnostic" gitmek ve endişe-ruminasyonun doğası üzerine terapiyi odaklamak daha mantıklı olacaktır.

şimdi gelelim metakognitif terapi nedir sorusuna. adrian wells adlı bir ağabeyimizin ortaya attığı, kognisyon, yani bilişler üzerine odaklanmaktansa bu bilişler üzerine yüklenen bilişleri, bu bilişleri yöneten mekanizmaları temel olarak ele alan bir terapi yöntemidir.
terapi yönteminin hepsini baştan aşağı anlatmak mümkün değil ancak kabaca bahsetmek istiyorum.
öncelikle bdt'de a-b-c formülasyonu dediğimiz (durum veya olay) - (duygu) - (düşünce) - (davranış) nedir bunu açmak gerekir. bizim duygularımız ve tepkilerimiz, durumların kendisinden ziyade bizim onlara verdiğimiz yorumlar-düşünceler-bilişler ile oluşur. bir durum, birçok farklı düşünce neticesinde birçok farklı duyguyu ortaya çıkartıp farklı davranışlara ve alternatif temalara yöneltebilir bizleri. bdt'de düşünce kısmını ele alıp hastanın duygusunu değiştirmeye çalışırız.

yine bir örnekle ele alalım bunu, "dışarıda para dilenen birini görmek" bir durum olsun, bunun neticesinde bazıları "parası yok, zor durumda olmalı, yardım etmeliyim" diye düşünür ve "üzüntü" duygusu taşır ve dilenen kişiye para verir. bir diğer kişiyi ele alırsak da "bunlarda zaten birsürü para var, dileneceğine çalışsa keşke, eli ayağı tutuyor." diye düşünür, "öfke-kızgınlık" duygusu oluşturur ve dilenciyi kovarak hayatına devam eder. görüyoruz ki aynı durum, farklı iki insanda farklı tepkiler oluşturmuş ve farklı davranışlara sevk etmiştir insanı.

işte bu bdt'nin mantığıdır, şimdi gelelim metakognisyonun mantığına. burada da biz direk bilişi ele almak yerine, üstte örnekteki insanın üstbilişini ele alırız. misal para veren kişi, tüm gün o dilenciye üzülüp bu durumun kendi başına da gelebileceğiyle ilgili kaygı duyabilir ve endişe etmeye, tekrar tekrar bu durum üzerine düşünmeye devam edebilir. biz bu insanın başına dilenmekle ilgili gelebilecekler durumlar üzerine konuşmayız, kişinin endişe ve tekrar tekrar düşünme, yani ruminasyonunu ele alırız mkt'de. hastayı ikna etmek değildir derdimiz, bir şey kanıtlamak da değildir, sadece endişe etmenin ona faydaları - zararları - katkıları üzerine konuşulur.

kısaca seans düzenine bakarsak ilk seanslarda mkt nedir, mkt'nin hedefi nedir bunlar açıklanıp hastayla beraber yapılan örneklerle seans alıştırması yapılır. hastanın üstbiliş farkındalığı arttırılır.
daha sonra olumsuz metakognitif inançlar, olumlu metakognitif inançlar ortaya çıkarılır ve formülasyon dediğimiz, kişinin "hastalık krokisi" çizilir.
mkt'de önemli diyebileceğimiz 3 tane eleman var. bunların birincisi kişinin mevcut durumda var olan endişe - ruminasyon - tehdit tarama - kaygıdan kaçınma - kaygıyı bastırma davranışlarının tekrarlamasını sağlayan, kişinin bunlarla uğraşmayı bırakmamasını da ifade eden, vaktinin çoğunu bu olumsuz üstbilişlerle geçirmesini sağlayan "bilişsel dikkat sendromu veya cognitive attentional syndrome".

ikincisi bu "bilişsel dikkat sendromuna" takılan hastaların bu ruminasyon ve endişelerine çözüm bulmaya çalışmasını bırakıp dikkatlerinin kontrolünü arttırmayı amaçlayan "dikkat eğitimi teknikleri veya attentional training technique”. 3 farklı tarz egzersizi olan, önce yakındaki uyaranlara tam dikkat, daha sonra uyaranlar arasında dikkati değiştirme ve tüm uyaranları aynı anda almaya çalışarak dikkatin yönünü arttırma şeklinde bir alıştırması 12 dakika süren, evde de yapılabilecek bir yöntemdir. burada hedef, bilişsel dikkat sendromu neticesinde kafamızı yoran düşüncelerden, dikkatimizi onlara mesafeli konuma sokmaya götürmeye ön ayak olmak.

üçüncüsü de "mesafeli kendindelik veya detached mindfulness”. bu olumlu - olumsuz metakognitif inançlara karşı, onlara dokunmadan, üstbilişsel işlemleme yapmadan, bir adım geriden endişe ve ruminasyonlarımıza bakabilmemizi sağlayan teknik. zurnanın zırt deliği burası bence. çünkü çoğu hastadan şunu duyarım, "hocam ben bunları düşünmek istemiyorum zaten, kendi kendilerine geliyorlar, ben de zaten durduramıyorum diye size geldim, durdursam niye geleyim". bu düşüncenin alt metni, "düşüncelerime hakim olamam, onları durduramamdır." olumsuz metakognitif inanç olan bu düşünce üzerine çalışmak da epey zor aslında.

bu üç doneden başka bir de olumlu metakognitif inançlar var ki bunlar için çabalamak da zordur. kişinin "endişe etmek beni olabilecek tehlikelere karşı hazırlıklı yapar." düşüncesi gibi, endişe etmenin veya ruminasyonun veya tehdit taramanın kendisine olan faydaları neticesinde bu yaptıklarını içselleştirmesidir. ilerideki seanslarda bunlar üzerine konuşulur.

sonlara doğru da eksik kalan kalıntı bulgular üzerine konuşulur ve nüks önleme amaçlı öğretilen teknikler elden geçirilip mkt sonlandırılır. bdt'ye göre görece kısadır, ortalama 45-50 dakikalık 8 seanstan oluşur ve bdt ile kıyaslanan çalışmalarda başarı oranı oldukça yüksektir. burada sadece 1 entry'nin olmasını oldukça şaşırtıcı buldum. bundan sonra adını sık sık duyacağız gibi geliyor mkt'nin.

evet çok karman çorman anlattım, belki ilerleyen günlerce bunu iyice toplayabilir bir düzene sokabilirim. umarım faydalı olur, araştırmalarım-çalışmalarım devam ediyor benim de. ek bilgiler geldikçe güncelleyeceğim, saygılarımla.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim