dedim ölüm vardır yazar profili

dedim ölüm vardır kapak fotoğrafı
dedim ölüm vardır profil fotoğrafı
rozet
karma: 1865 tanım: 108 başlık: 0 takipçi: 89

son tanımları


tevrat

ve yehova "bunların hepsi tek kavim," dedi. "konuştukları dil aynı, giriştikleri işi yarıda bırakacağa benzemiyorlar. gelin de toprağa inelim, dillerini ayıralım şunların: birbirlerini anlayamaz olsunlar" ve ademoğulları kentlerini kuramadılar. oraya babil dendi. babil, yani karışıklık.
devamını gör...

yavuz sultan selim

"nemiz kaldı bizim mülk-i arap'ta
nice bir dururuz şam u halep'te
cihan halkı kam u iyş ü tarebde
gel gel ahi gidelim rum illerine."
devamını gör...

baki

seni yûsufla güzellikde sorarlarsa bana
yusufi bilmezin amma seni râ'nâ bilürin
devamını gör...

ahmet haşim

ölümcül hastalığının son dönemlerinde özel bir killi toprak yiyen şair.
devamını gör...

televizyon

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1984 (kitap)


proleterler ve hayvanlar özgürdür.
devamını gör...

mustafa kemal atatürk

atagov
devamını gör...

iz bırakan kitap cümleleri

bütün kadınlar yalnızca dudaklardan oluşur, yalnızca dudaklardan.. dudaklar. birinin dudakları dolgun, yuvarlak, pembe, tüm dünyaya karşı zarif. ama bunlar: bir saniye önce yoktu; şimdiyse... bir bıçak yarığı, tatlı kan damlayacakmış gibi kıpkırmızı.
yaklaştı, omzunu bana yasladı; tek bir beden gibiydik. onu içimde hissediyordum; biliyordum, her şey olması gerektiği gibiydi. bunu, tüm sinir uçlarımda, saçımın her telinde, yüreğimin her vuruşunda duyuyordum. acıya yakın bir zevk. olması gerekene teslim olmak zevki! demir, kendisini mıknatısa çeken bu kesin, kaçınılmaz yasaya boyun eğdiğinde böyle bir zevk duyuyor olmalı. ya da yukarıya fırlatılan bir taş, bir an durakladıktan sonra toprağa düşerken ya da bir adam uzun ıstıraplardan sonra son bir derin nefes alıp ölürken...
-yevgeni zamyatin, biz
devamını gör...

nazan bekiroğlu

''yağmurdan sonra toprağın kokusu olsun diye,yoktu suyun kokusu...''
devamını gör...

der himmel über berlin


çocuk çocukken kollarını sallayarak yürürdü.

çocuk çocukken çocuk olduğunu bilmezdi. her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam bir'di. çocuk çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu. bağdaş kurup otururdu. sonra koşmaya başlardı. saçının bir tutamı hiç yatmazdı ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi.

çocuk çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı. şimdi hep tekrar uyanıyor. bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazen. cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor. hiçliği düşünmezdi bugünse ondan ürküyor. çocuk çocukken zevkle oyun oynardı, şimdi ise ancak iş yapınca yoğunlaşabiliyor.
devamını gör...

aylak adam


dün ona en sevdiği yemeği sormuştu.
baktım bugün sofraya salçalı makarna geldi. kuşkulandım. sonra tabağına dokunmuyordu. mühendis sordu: '- neden yemiyorsun kızım?' '- doydum baba.'
'- öyleyse ver de ben yiyeyim.'
duraksama ... tabağı uzatan eldeki kızgınlık! ah, anlayışsız baba, kızın onu sevdiği adama verecekti, önündekini bitirsin
diye bekliyordu. bundan sonra seni daha az severse yakınma!
devamını gör...

rıza tevfik bölükbaşı

rıza nur'un daha enteli.
yüz elliliklerden.
vatan haini hekim.
felsefe alanında pek bi' etkinliği de yoktur.
ingiliz hayranligiyla abd'ye yerleşip genel afla ihtiyarken yurda dönmüştür.
pismanliginin da gözümüzde pek ehemmiyeti yoktur.
devamını gör...

doktor

biliriz nedir bizi hasta eden!
söylenir bizi senin iyileştireceğin
hastalandığımız zaman.

diyorlar ki, sen, tam on yılda
öğrenmişsin hastaları iyi etmesini
halkın parasıyla yapılan
güzel okullarda.
dünyanın parasını dökmüşsün
olmak için bilgi sahibi.
senin elinde öyleyse iyileştirmek bizi.

ne dersin, elinde mi?

seni gelince görmeye,
çıkartıyorlar üstümüzdekileri,
zor değil hastalığımızın nedenini anlamak,
şöyle bir bak üstümüze başımıza,
o saat öğrenirsin her şeyi.
çünkü elbiselerimizi yopratan neyse,
odur vücudumuzu da yıpratan.

rutubetten, diyorsun, vücudunuzdaki ağrı.
duvarlarımızdaki leke de ondan.
söyle öyleyse bize:
rutubet nerden?

ezdi bitirdi bizi
çok çalışmak, az yemek.
sense öğüt verirsin,
dersin, olun kanlı canlı!
suda büyüyen kamışa
demeye benzer bu:
çık başka yerde yaşa.

ne kadar vakit ayırırsın bizim için?
baksana, evinde bir halın var,
en azından beş bin muayene eder.

haklı çıkarmak için kendini
bundan benim suçum yok
diyeceksin ister istemez.
bizim evin duvarındaki
ıslak lekeye git sor:
o da bundan başka bir şey demez.

-brecht
devamını gör...

avustralya

poe'nin bi' öyküsünde, 19. y.y.'in başlarında yeni hollanda adiyla anıldığını öğrendiğim
über kıta.
devamını gör...

selahaddin-i eyyubi

kudüs'ün ele geçirilmesi çok yakınken şehrin kurmayları selahaddin ile barış koşullarını konuşmak için geldiler. selahaddin geçmişte haçlıların kudüs'te yaptığı katliamın körukledigi intikam duygusu nedeniyle ilk etapta pazarlığı reddetti ve onlara şu sözlerle karşılık verdi: "91 yıl önce hiristiyanlarin kudüs'ü müslümanlardan alırken yaptığını yapacağım. erkekler katledilecek, kadınlar ise köle olacak." balian (kudüs'ü savunan fransız komutan) dehşete kapılmıştı. selahaddin'e şehri bizzat kendisinin yerle bir edeceğini ve ona tek bir çakıl taşı bile bırakmayacağını belirtti.
"utanç ve yoksulluk içinden şehri teslim etmektense kendimizi diri diri ateşe atmayı tercih ederiz." dedi. bu sözler selahaddin'in saygisini kazandı ve kan dökmekten vazgeçti.
fidye olarak her bir hiristiyan erkek için 10, kadınlar için 5, çocuklar için 1 dinar ödenecek, ne kadar at ve silah varsa müslümanlara teslim edilecekti. ödeme yapamayan yaşlı ve yoksulların yerine ise balian tam 30.000 dinar ödedi.
şehrin terk etmesi esnasında bir karmaşa yaşandı. af paralarını toplayan kurmaylar tutanaklarda hata yaptığı için hesaplar birbirine karışmıştı. halk para bulabilmek için mallarını yok pahasına satmaya çalışıyordu. selahaddin bir kez daha izin verdi ve fidyeleri muhtaçlara dağıttı. kurmayları onun bu comertligine karşı gelmek istedikilerindeyse "hiristiyanlar gittikleri her yerde kendilerine ne kadar merhametli davrandigimizi anlatacak." dedi. o dönemde müslümanlar ve hiristiyanlar arasında ezeli düşmanlık nedeniyle dehşet verici kanlı bir son olabilirdi ama o buna izin vermedi ve haklı çıktı.
müslümanların kudüs zaferi dilden dile dolaştı ve ne kadar erdemli bi lider olduğunu tüm dünya öğrendi.
kudüs'ün fethi onun davasının zirve noktasıydı ve bundan sonra hiçbir şey onun itibarını zedelemeyecekti.

selahaddin kudüs'ün fethi'nden sonra hiristiyanlarin şehri terk etmelerini izliyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

freddie mercury

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkiye

bu ülke, tehlikeden tehlikeye atlayarak kanlarını döken açık fikirli ve yiğit evlatlarına ve kutsal düşünceleri hiç güç kaybetmeyen savaşçılarına kazanç sağlamalıdır.
faust'dan.
devamını gör...

aşk-ı memnu


''... aşk-ı memnu yazılırken istanbul'un muayyen muhitlerinde, hususiyetle boğaziçi'nde melih bey takımını andıran aileler vardı...
bu demek değildir ki aşk-ı memnu hakikatte mevcut birtakım temasilden istihsal edilmiştir. eserde birçok eşhas vardır. bunlardan hiçbiri muayyen birtakım şahsiyetlerin tasviri değildir, fakat heyeti mecmuası itibariyle birçok şahsiyetlerden istiare edilmiş müteferrik eczadan terekküp eden bir mevcuttur. doğruluğu da bundan ibarettir. mesela eserin başlıca şahsiyetlerinden biri olan behlül, benim hususiyetlerini tanıdığım bir iki belki de üç gençten toplanmış bir gençtir; filan ve falana çok benzer, fakat mutlaka filan değildir. firdevs hanım ve kızları, hele nihal ve babası, bunlar da öyle...
vakaya gelince, o tamamiyle hayal mahsulüdür. bir kere hayal bu muhtelif şahısları o vakanın içine atıp da yaşatmaya başlayınca, hele sanatkâr vakanın muhtelif safhalarında şahısların her birinde temessül edip onları ayniyle bir sahne sanatkarı gibi oynatınca artık hikaye canlı bir levha olarak kendi kendine bir hayat kesbetmiş olur...
firdevs hanım, nihal, bihter, hele bedbaht beşir, şimdi uzaktan bunları düşünürken hepsini ayrı ayrı görüyor zannındayım. hele nihal gözlerimin önünde, sapsarı süzgün simasiyle hep ada çamlıklarında, babasının yanında dolaşıyor gibidir. beşir'in öksürüklerini işitiyorum...''


-suut kemal yetkin'e mektup
-halit ziya uşaklıgil
devamını gör...

jacques derrida

''bütün harfler yokluğu oluşturur.
o zaman tanrı da kendi adının çocuğudur.''
devamını gör...

şeyh bedreddin

hareketinin fikir temelleri şöyle özetlenebilir:
"tanrı'nın özüyle (zat) yaratılanlar (mahlukat) birdir, arada varlık ve oluş bakımından bir ayrılık yoktur. evren yaratılmamıştır (kadimdir), yok da olmayacaktır. ilahi irade yanlış yorumlanan bir kavramdır. çünkü gerçek tanrı iradesi bir varlığın özünde olanı, gerçekleşebilecek güç ve nitelik taşıyanı, tanrı'nın istemesinden başka bir şey değildir. tanrı iradesi varlığın özünde sınırlıdır. bir varlığın özünde bulunmayan tanrı da isteyemez, istese de yaratamaz.
varlık alemi birdir.
dünya ve ahiret iki ayrı varlık değildir. ölümden sonra dirilme (haşr) olmadığı gibi, dünyanın dışında başka bir alem de yoktur. cennet ve cehennem birer kavram olmaktan öteye geçemez. her ikisi de insanın dünyadaki mutluluğu ve mutsuzluğuyla ilgilidir. dünyada mutlu olan cennette; olmayan cehennemde yaşıyor demektir. (bkz: l'enfer c'est les autres)
kuran'da geçen bütün kavramlar, buyruklar birer örnektir. gerçek amaç insanlara doğruyu anlatmaktır. bütün dünya malları insanların ortaklaşa yararlanması içindir. dünyada doğal sınırlar, senin benim diye gerçekten bölünmüş toprak parçaları yoktur. (keşke haklı olsan)
insan yaşar ölür. doğumla başlayan hayat ölümle biter. ruh bedenden ayrı, bağımsız bir varlık değildir. bedenle ruh da göçer gider. bütün manevi varlıklar insan düşüncesinin özünden doğmuştur. gerçek olan insandır."
dönemine ve şeyh olmasına bakılınca bi garip geldi bunlar.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim