francisco de goya yazar profili

francisco de goya kapak fotoğrafı
francisco de goya profil fotoğrafı
rozet
karma: 1837 tanım: 43 başlık: 14 takipçi: 88

son tanımları


tavsiye

herkesten alınmaz, herkese de verilmez. ki çoğu insanın da "tavsiye" adı altında ego tatmini yaptığını düşünüyorum açıkçası. sıcak bir "seni anlıyorum, dinle" ile "ben her şeyi anlar ve bilirim. şimdi beni dinle" arasında dağlar kadar fark var. bu tip insanlar kendi eksiltilerini, senin eksiltilerine yukarıdan bakıp kendince tüm sırrı çözmüş gibi davranarak kapatmaya çalışırlar. küçük büyük tüm dağları siz yarattınız tamam gidin piknik yapın.
devamını gör...

tesettürden çıkma isteği

öncelikle galiba bir tık yanlış anlaşılmışım. tesettürden çıkarsam kendimi daha "ben" hissetmeyeceğim. bu yapmak istemediğim ama itildiğimi hissettiğim bir durum. ki elbette bunu bir tek ben yaşamıyorum her kimlikten insan yaşıyor. sadece benim tecrübe ettiğim kısım bu doğal olarak da bundan bahsettim. yarın öbür gün pembe bereli insanlar, berelerinin rengi beğenilmedi diye de yargılanabilir ve berelerinin renklerini değiştirmek çözüm olmaz.
kendime karşı eleştirel bir dönemimdeyim bu yüzden içten içe kendimi kanıtlama çabamı ve bunun çok büyük bir problem olduğunu farkında olarak yazdım o cümleleri zaten. elbette hayatım sadece bu his çevresinde şekillenmiyor. yine de diğer insanların bu konudaki fikirlerini ve hislerini merak ettim. ve sorun yok yazdıklarınız sert ya da anlayışsız cümleler değil
devamını gör...

tesettürden çıkma isteği

15 yaşında tesettüre kendi isteyerek girmiş biri olarak zaman zaman açılmayı düşündüğüm oluyor. nedenlerine geçmeden önce; bunu aileme söylesem başta biraz üzülüp sonrasında gayet ılımlı yaklaşacaklarını, arkadaşlarımın da beni asla yargılamayacaklarını biliyorum.

ben büyürken gördüğüm müslümanlar ailemdi. bizimkiler çevreleri tarafından çok sevilip sayılan, her yaşam biçimine saygılı, hoşgörülü, kitaplıklarında kendilerine zıt görüşlü birçok kitap olan, okuyan, bilgili insanlardı. küçük bir ilçede yaşıyorduk ve ben dışarının ayrıştırıcılığından bihaberdim. en basitinden, gittiğim okul alevi mahallesine yakındı ve çoğu arkadaşım aleviydi. bazen onlarla cem evine gider orda oynardım, onlar bize gelir, ben onlara giderdim. ve ben ülkede alevi ayrımı olduğunu büyük şehire taşındığımızda öğrendim.

tesettüre girmemden birkaç ay sonra farkettim ki gittiğim her yere benden önce müslüman kimliğim gidiyor. yeni girdiğim her ortamda bilgili olduğumu kanıtlamaya çabalardım. sinema, tarih, felsefe hepsinden az az bir şeyler anlatırdım rastgele. bu benim " hey bak ben aptal değilim, benim de fikirlerim düşüncelerim var bağnaz biri değilim" deme şeklimdi. şimdi bakıyorum da sırf bu hissiyatım yüzünden hep kendi ideolojimden çok uzak dostlar edinmişim. hepsini de çok severim o ayrı ama kendileri bile "seni ilk gördüğümde bu kadar açık görüşlü olacağını düşünmemiştim" falan diyorlar. sırf bu yüzden demek ki insanlar benim hakkımda ilk bağnaz olduğumu düşünüyor. basit görünebilir ama bu korkunç bir his. sürekli kendini kanıtlama ihtiyacı duyuyorsun. eskiden bu tip geri dönütlere gülümser, biri daha yargılamayı kesti derdim ama en son üniversitede yeni tanıştığım bir arkadaşla rastgele bir konuda ufak bir sürtüşmemiz oldu. ertesi gün yanıma gelip gereksiz üzerime geldiği için özür diledi. özürünün sonunda da kendince iyi bir şey dediğini sanıp " ya biliyosun ben konya'dan geldim ve oradaki tanıdığım kapalılar çok bağnaz ama sen benim tüm ön yargılarımı kırdın gerçekten" dedi. elbette kötü bir niyeti olmadığını biliyorum ama sürekli bunu duymak bana illallah ettirmişti ve hayatın onun tecrübe ettiği şeyler ve tanıdığı insanlardan ibaret olmadığıyla alakalı sert bir çıkış yapıp okkalı bir gerizekağlı olduğunu söyledim.

sonra farkettim ki bunca zaman sırf temsil ettiğim dinden dolayı herkese ultra iyi olmaya çalışıyordum. o günden beridir zaman zaman açılmayı ve görünmez olmayı düşünüyorum. insanlarla konuşmadan benim hakkımda bir fikirleri oluşmasın, yaptığım her hareket söylediğim her söz eleştiriye ve sorgulanmaya ekstra açık olmasın istiyorum. çünkü böyle kendimi ikinci sınıf insan gibi hissetmekten alıkoyamıyorum.

bazı insanlar son zamanlarda sosyal medyada ve çevrelerinde gördükleri açılan kadınların baskıdan kurtulduklarını söyleyip onların özgürlüklerini kutluyorlar. sevgili kendini aydın zanneden seküler kesim: çoğu tesettürlü kadın (aile zoruyla ve küçük yaşta istemeyerek kapananları tenzil ediyorum) toplumda kendi kimliklerini daha özgürce yaşayabilmek için açılıyor. birilerinin anası karısı bacısı değil de birey olarak görülmek için.

bunların içinde en çok da siyasal islamcılara öfkeliyim. tüm bu gerilim ortamının bizzat faili bunlar.

özetle dostlar, bazı dönemler kafam karışsa da tesettürden çıkarsam bunu kendi isteğimle değil de toplum yüzünden yapacak olmak vazgeçiriyor beni. henüz 20 yaşındayım ve yaş aldıkça toplumu hiçbir yerime takmayacağımı biliyorum. son olarak kendime söz veriyorum hiçbir zaman ikiyüzlü bir özgürlüğü savunmayacağım. sesim sadece oklar bana döndüğünde çıkmayacak. diğer kimlikleri, ideolojileri, yaşayış biçimleri yüzünden kendini sıkışmış hisseden herkese kocaman sarılıyorum<3
devamını gör...

an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu

yurttaki çamaşır odasına geldim. çamaşır makinelerini izliyorum. anksiyeteye birebir. şiddetle tavsiye edilir.
devamını gör...

uğur böcekli pasta

küçükken arada halamlarda kalmaya bırakırdı babam beni. halamların evinin yanında da vitrininde böyle binsürü uğur böcekli pasta olan bir pastane vardı. çok hoşuma giderdi ama utandığımdan isteyemezdim. gel zaman git zaman hiç yiyemedim o pastadan. şimdiki pastanelerde de hiç görmüyorum ondan. ölmeden önce bulup yiyeceğim ama kendime söz:)
devamını gör...

refakatçi

en iyisi benimdir. amcam bugün fıtık ameliyatı oldu. doktor da sabaha kadar bir şey yemek içmek yok dedi. birkaç saat sonra amcamın boynunu büküp "yemek su neyse de cigarasız olmuyo" demesiyle dünya üzerindeki en iyi refakatçi olarak amcamı sigara içmeye gizlice yangın merdivenine çıkardım. ben sağlık personeli geliyor mu diye kapıyı kollarken, amcam keyifle tüttürdü sigarasını. şimdi de ziyaretçilerin getirdiği meyve sularını içip keklerini yiyorum. tadım yerinde.
devamını gör...

çok düşünmek

kafamı duvarlara vurup kurtulmak istediğim o şey. özellikle geceleri beynimi çıkarıp bir köşeye koymak çok istiyorum. uykusuzluktan ölsem dahi minimum bir iki saatlik düşünme seansım var. illet ettim artık. koyun moyun hak getire.
devamını gör...

abla

evde bunaldığı ve tek de çıkmak istemediği için beni peşinden sürükleyen kişidir. şimdi sahilde ben avel avel karanlık denizi izlerken o da telefonda sevgilisiyle konuşuyor. sevgili cilveleşmesi dinlemek kadar berbat bir şey yok. hayır dramatik de bir insanımdır ama. neyse artık dönüşte dondurma ısmarlatırım geçer.
devamını gör...

ablalar

ay ablamdan bahsetmek için gelmiştim. tarikatçı ablalar içinmiş başlık. gidiyorum.
devamını gör...

antika dükkanları

gezmeye bayıldığım yerlerdir. içeri adım attığınız an zamanda yolculuk yapıyor gibi hissedersiniz. parçaların neredeyse hepsinin fiyatı dudak uçuklattığından biraz bakınır inceler ve çıkarım.
aşağıya da bugün keşfettiğim tatlış bir dükkan bırakıyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sert üsluplu insanlar

beni çok geriyorlar. tavırlarını bir tık kırabilmek için daha nazik ve sevecen yaklaşıyorum genelde. ama bazıları var ki sanırsın anasını kör kuyulara ittik öyle bir üslup. gel iki de tokat at rahatla diyesim geliyor. soğuk nevaleler bir de. iletişim de kuramıyorsun. tanrı var sanki karşımızda. tabi bazılarının mizacı öyledir bilemem. yine de nezaket önemlidir. kişiyi daha insan kılar.
devamını gör...

yazarların yaşadığı paranormal olaylar

cinler beni pek sever. ondandır ki çokça anılar biriktirdik kendileriyle. şimdi anlatacağım da benim favorilerimden:) efenim ılık bir bahar gecesi. evde pinekliyorum. babam nöbette, annemle ablamı da salonda dizi izliyor diye biliyorum. saat de 11 falan annemlerin yatağına uzanmış telefonla oynuyorum. biraz sonra annem geldi yanıma arkamdan sarıldı yatıyoruz öyle. nefesini de ensemde hissediyorum ha. azcık homurdanıp bir elimi elinin üzerine attım uyuya kalmışım öyle. zil sesiyle uyandım yanımda kimse yok. açtım kapıyı annemle ablam. dedim siz nerdeydiniz daha yeni uyuduk ya beraber. dediler yatsıdan beri karşı komşudayız biz. o kadar ürktüm ki nas felak okuyup üflüyorum üzerlerine. cin mi yoksa harbi annem mi diye anlamak için. sonra öğreniyorum biz kiralamadan önce ev sıkıntılı falan diye söylemiş mahalleli. adı çıkmış evin ondan ucuza kiraya veriyorlarmış. babam da yalan hikayedir o ne işi var cinin şehrin ortasındaki evde diyerekten kiralıyor evi. baya yıllardır özellikle annemlerin odasında böyle şeyler oluyormuş bize söylememişler. bı de bir kaç olaydan daha sonra hocaya gitti babamla annem. hoca demiş iyi huylu cinler. babam da e iyi huyluysa bir şey yok devam demiş ve biz yaklaşık 7 yıldır falan aynı evde yaşıyoruz. canım babam kendini hayalet avcısı falan sanıyor herhalde. olsun ama alıştık biz. tür ırkçılığı yapmaya gerek yok. kırılabilirler. cinlerin de duyguları vardır. size aşık olmadıkları sürece sorun yoktur. bir gün de elimde kınayla uyanmıştım ama üşendim şimdi anlatmaya. zaten ilerde torunlarımla ateş başında otururken anlatmak için topluyorum hepsini. korkudan altlarına etsin haşere veletler:)
devamını gör...

bisiklet sürmeyi nasıl öğrendiniz sorusu

bana bisiklet sürmeyi en yakın arkadaşım öğretti:) o zamanlar 7_8 yaşlarındayız. benim bisiklet dört teker. öyle olunca çok hakimiyeti sağlayamıyorsunuz. virajları daha geniş almanız falan gerekiyor. neyse işte bisiklet süren büyüklerden birine çarptım yanlışlıkla. o da 12 yaşında falan anca vardır. beni öyle bir azarladı ki orda. kafam önde ağlayarak bizim parka gittim. orda da canım arkadaşım "dostikim nooolduu" diye koştur koştur yamacıma geldi. dedim böyle böyle dört teker olunca hemen dönemedim köşeyi. ayy ben sana öğretirim yarın kapak yaparız falancalara dedi o da:) bir gazladı beni. eve gidince babama çıkarttırdım arkadaki fazla tekerleri. ertesi gün sabahın köründe binamızın yanındaki arazide buluştuk. elimde iki teker olmuş bisikletim. tüm gün akşama kadar uğraştı benimle. ben düşüyorum o kaldırıyor, ağlıyorum yapacaksın diye gaz veriyor. öyle böyle derken yara bere içinde kalmış sızlayan dizlerimle bi bakmışım sürüyorum. o anı o kadar net hatırlıyorum ki:) rüzgarın yüzüme vuruşunu, uçuyor gibi hissetmemi, arkadaşımın arkamdan ismimi sevinçle bağırarak koşturmasını... yıllar yılı kovaladı ve biz her konuda birbirimize bisiklet sürmeyi öğretmeye devam ettik. iyi ki var<3
devamını gör...

ülkeye şeriat gelmesini isteyenler hakkında

bu konuda iki zıt düşüncem var.

birincisi; bir müslümanın şeriat istemesi bence çok normal ve olası bir durumdur. ha belki bencilce olduğunu düşünebilirsiniz ama inandıkları kitabın hükümleriyle yaşamak istemelerinde çelişkili bir durum yoktur.

ikincisi ise; şuan ki müslüman profiline baktığımızda durum pek iç açıcı değil. farkında olunmalıdır ki şeriat geldiğinde sizi islam değil müslüman aklı yönetir. eğer bir gün müslümanlar islamın felsefesini kavrayıp hoşgörüyü sevgiyi bünyelerinde barındırıp ilim yolunda ilerleyen ve sürekli olarak bir şeyler üreten araştıran sorgulayan bireyler olursa bu şeriat meselesini tekrar konuşuruz dostlarım.

ha bir de tabi inançlı olmayan kesim var. yani çoğunluk unicornlara inanıyor diye bu insanlar unicorn yasalarına uymak zorunda değiller ki zaten özgürlüklerinin bu denli kısıtlanmasını istemezler. onlar da haklılardır.

son olarak ben unicornlara inanıyorum lakin inanmayan canımcımları hor görecek değiliz. koca ülkede binsürü insanız ideolojiler çatışsa da bu kadar rengin birlikte huzur içinde barınabileceği en kapsayıcı düzen laikliktir. en azından ben öyle düşünmekteyimdir. siz farklı da düşünebilirsinizdir. düşüncelerinizi yiyebilirimdir. ham.
devamını gör...

dedenin ölmesi

ikindi vakti cami avlusunda dut ağacının altındaki bankta dedemin tabutuna bakıyorum. feryat figan ağlayan karadeniz kadınları, köşede uzaktan akrabalara onun bunun kim olduğunu anlatanlar, ateist kuzenime ayaküstü cenaze namazını öğreten dayım, hepsinin sesleri birleşmiş fonda çalıyor ve ben hâlâ dedemin tabutuna bakıyorum. sonra küçük dayım geliyor yanıma. çocuğunu ilk kez görüşüm. şen şakrak koşturuyor avluda. bak bu da benimki diyor. biraz onu izliyoruz. bir iç çekişin ardından omuzları titremeye başlıyor. anlıyorum ağladığını ama bakmıyorum yanıma. bakarsam ben de ağlarım biliyorum. annemi tutamam sonra. sakin kalmam lazım çünkü oradaki ilk görevim bu. kalanları toplamak. anneannem var bir de. bülbül gibi etrafa bakınıyor. canımın içi. koklaya koklaya öpüyorum onu. yetmiyor ama. korkuyorum onu da kaybetmekten. yine de kulağına fısıldıyorum; topraktan geldik toprağa gideceğiz, varacağımız yer orası, rabbim daha fazla acı çektirmedi, kurtardı onu, çektiği acılar günahlarına kefaret olsun. ezbere okuyorum işte. yoksa benim de bağıra çağıra ağlayasım var ama sessizce tutuyorum yasımı. babam hep öyle der. "ölünün ardından isyan edilmez, sakin ve asil bir şekilde tutulmalı yas"
şuan ise dağın başındaki evde ilk defa buraya gelip bir arada olan akrabalarımla oturuyorum. dedemin mezarı hemen yanıbaşımızda. yakarışlar devam ediyor ve yıllar sonra bu sessiz sedasız ev dedemin ölümü ile hayatının en gürültülü anını yaşıyor.
devamını gör...

mayıs sıkıntısı

dün pek sevmediğim bir arkadaş gömmüştü filmi. ben de o zevksiz beğenmediyse kesin güzeldir diyip izledim bu sabah. iyi ki de izlemişim. müthiş keyif aldım çünkü. dinlenmiş hissettim yahu. bir de nedense rahmetli babaannemi özledim. film bitince garip bir burukluk oluştu yüreğimde. dedim allah allah bu da nesi yav. köyüme hasret kaldım ondan herhal. korkmayın taşra edebiyatı yapmayacağım hemen filme dönüyorum.

ilk dakikalarda ekranda göze sokulmak istenen bir ayak görünce çıtırından tarantino hissiyatı almadım değil. sonra çok ayak görmedik şükür (ayak fobim var o yüzden diyorum yoksa sanat sanattır canim)

bodozlama gireceğim biraz ama, kusuruma bakmayın lütfen.

devlet, tarlasındaki ağaçları kesmesin diye uğraşan ve köy senedine güvenen canım emin amcanın hayıflanmasına karşın inatla müşterisinin yayık g*tünden bahseden terzi bey arasındaki diyaloğa baya kahkaha attım. oyunculuklar da biraz amatör olunca pek sevimli durmuş. zaten nuri bilge ailesini ve yakın çevresini oynatmış filmde.

diğer yandan benim favori karakterim ali. halası müzikli saat için yanıp tutuşan ali'mize bir yumurta veriyor. eğer 40 gün bu yumurtayı kırmandan taşıyabilirsen babanı ikna ederim saati almaya diyor. hala da biliyor 40 gün kırmadan taşıyamayacağını. kırıyor da zaten. bir büyüğü tarafından falanca yere götürmesi için verilen sepetten düşen domatesi almak suretiyle eğildiginde kırılıyor yumurta. o hayal kırıklığıyla birleşmiş öfke ile bir tane tekme geçiriyor sepete. onun o çocuksu öfkesini iliklerime kadar hissettim. daha çok ali'den bahsetmek istiyorum ama kısaca bir de saffet'e (rahmetli mehmet emin toprak) değinip bitiriyorum.

film zaten saffet'in üniversiteyi kazanamadığını öğrenmesiyle başlıyor. sonrasında bir fabrikaya giriyor ama istanbul'a gitmek var kafasında. muzaffer'le de (kendisi filmdeki yönetmen, kasabaya film çekmek için geliyor) bana iş bulur musun oralardan falan muhabbeti yapınca bırakıyor fabrikayı film çekimlerine yardım ediyor. nuri bilge de bir röportajında saffet için "kasabada genellikle şöyle olur: liseden sonra birinci sene, mezunların yarısı bir üniversiteyi kazanıp gider, ikinci sene diğer yarısı gider, üç sene üst üste kazanamayan yalnız kalır. dolayısıyla emin'in yaşıtları kalmamıştı kasabada, bu yüzden ekstra biri yalnızlık çekiyordu." diyor.

küçük bir yerde yaşamış olanlar bilir. uzaktan "farklı" biri ya da bir şey geldiğinde onu keşfetme dönemi olur. tadı da bir başkadır onun. bundandır ki bir yönetmenin elinde kamera ile kasabasına gelip ailesiyle, çevresiyle bir şeyler çekmeye çalışması, ara ara gerilip ara ara kahkahalarla gülmeleri, o doğallık o tanıdık görüntü beni asıl ekranda tutan şeydi.

son olarak nuri bilge ceylan bu filmi anton çehov'a adamış. hadi yine iyisin çehov:)
devamını gör...

babaların kızlarına hitap biçimleri

ortanca çiçeğim (ortanca çocuk olmamdan mütevellit)
şaziye (adımı unutunca sallıyo bunu)
berduş (eski ve gariban bir hırkam var onu giyince diyo)
ismail abi ( hoop diye cevap vereyim diye söylüyo arada)
direkt ismimle hitap ediyorsa da kritik bir mesele konuşulacaktır halı desenini hafızama kazıma vaktim gelmiştir.
devamını gör...

durduk yere ağlatan şeyler

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
dostlarımla gelecekteki kendimize mektup yazarız diye almıştım bu zarfları. iki yıldan fazla oldu yazmadık. nedendir bilmiyorum ama hep erteledik. dolabımın üstündeki kutulardan birinde buldum uzun zaman sonra. buruk bir hatırlayışın ardından üç tane yeşil zarfa hüngür hüngür ağladım. saatlerce...
ölüm var dedim kendi kendime. çok şükür hâlâ hayattalar ama ya olmasalar. yazacakları iki üç cümle ne kadar değerli farkında mısın dedim. eskiden bu kadar korkmazdım ben ölümden. şimdi ise içimi titretiyor. zarfların içinin boş olması öyle sarstı ki beni. neyin bu kadar tetiklediğini de bilmiyorum. ihtimali böyle hissettiriyorsa ölümün kendisi nasıl hissettirir düşüncesi kemiriyor beynimi.
devamını gör...

konuşurken başka birinin sözünüzü kesmesi

eğer heyecanlı ve hararetli olduğu bir konu ise kesmesini hiç sorun etmem hatta gülümseyerek dinlerim genelde. amma velakin saygısız ve şımarıkça bir laf kesmeyse kendisine muhabbetin sohbetin nasıl edildiğiyle alakalı uzun bir tirat atarım. gerçi onu da kesmişti eski bi tanıdık:)
devamını gör...

ritüel (film)

beni pek sevgili yönetmen_senarist ari aster ile tanıştıran film. tüm filmi ciddi anlamda hayranlıkla izledim. başından sonuna merak duygususunu dipdiri tutmayı pekala başarmış aster. ama benim asıl ayılıp bayıldığım şey ise renk paletinin aşırı aydınlık ve cıvıl cıvıl olmasına karşın insanı kasvete sürüklemesiydi. keza o topluluktaki insanların devamlı gülümsemesi ve mutlu mutlu ortalıkta gezinmelerinin, izleyiciyi gerim gerim germesiyle de o iki zıtlık çok güzel verilmiş. ekranda bu tür absürt ve keskin yansıtmalar görmek bana müthiş bir estetik haz veriyor. son olarak her sahne bir fotoğrafçının karesinden, ressamın fırçasından fışkırmış gibiydi. çok iyiydi çok.
not: yönetmen babamın oğlu değil.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim