imaninsanıinsaneder yazar profili

imaninsanıinsaneder kapak fotoğrafı
imaninsanıinsaneder profil fotoğrafı
rozet
karma: 766 tanım: 39 başlık: 128 takipçi: 16
hey there i am using whatsapp

son tanımları


benlik

ene'ye(ben, benlik) hitap:

zannediyorsun ki biz sana allah'ı ispat ederken sebepleri sırayla geçip bir ilk sebep olarak allah'ı işaret ediyoruz. hayır! biz arada senin gösterdiğin sebeplerin harici ve hakiki bir kuvvet ve etki sahibi olduğunu da kabul etmiyoruz. mesela ağacın kökünden dallarına suyu taşıyanın adezyon ve kohezyon olduğunu söylüyorsun. biz diyoruz ki kohezyon özelliğini su damlalarına, adezyon özelliğini kuru oduna veren bir rab(terbiye edici) lazım.

ne kadar aptalsın ki; bir, tek ilahın zatının özellikleri olan isim ve sıfatlarıyla ezeliyetini kabul etmiyorsun ama sonsuz maddenin hepsine ayrı ayrı özellikler atfederek bir nevi ilahlık verebiliyorsun. maddeleri sürekli aynı şekilde ve özelliklerde gördüğün için o özellikleri onların malı zannediyorsun. böylece o özellikleri sonucu, o maddeleri etki sahibi olarak varsayıyorsun.

senin bu zırvanın kökeni enaniyet(benlik) duygunu yanlış anlamandan kaynaklanıyor. sen sadece sıfatları sonsuz olan yaratıcıyı tanımak için oransal olarak küçük özellikler emanet edilmiş bir cetvelsin. nasıl ilkokul çocuğuna "sonsuz" kavramını anlatmak için bir sayı doğrusu çizilip bir kaç sayı işaret edilip, sayı doğrusunun sonsuza gittiği söylenir. sen de öylesin. evet bir mantığın var. ama bu mantık, kâinatta azami bir şekilde tecelli eden yaratıcının mutlak hikmetini anlamak için var.

sen kendinin ve fiillerinin yaratıcısı değilsin. sadece niyetle onlara sahip olan bir cüz'i irade sahibisin. oysa sonucu yaratan yine allah'tır. kendini kendine sahip zannettiğin için her şeyi kendine sahip zannediyorsun. bu da sebeplere bir ilahlık vermene sebep oluyor.

şunu anla: ne sen, ne de diğer sebepler bir kuvvet ve özellik sahibi değilsiniz. sadece allah'ın hakiki varlığını anlamak ve sonsuz ve kapsayıcı özelliklerini kavramak için yaratılmışsınız. bu yüzden enaniyeti bırak. kul olduğunu bil. eğer tek bir ilahı kabul etmezsen her şeye bir ilahlık vermek zorunda kalırsın. her şeye kul olan bir firavun olursun.

allah bizi ihsan ettiği bütün kuvve ve latifelerimizle sırat-ı müstakime hidayet eylesin. amin.
devamını gör...

evrim ağacı

bir ağacın çekirdeğinde olmayan ve kodlanmamış bir şey, meyvesinde ortaya çıkabilir mi?

varoluş bir ağaç olarak nitelenebilir, okey. ama bu niteleme bile bize gösterir ki; ağacın meyvesi olan insan türündeki canlılık ve bilinç, bu varoluş ağacının çekirdeğinde(özünde, başında, ilk ortaya çıkışında) da vardır.

meyve canlıysa odun ve kök de canlıdır. meyvede bilinç varsa çekirdekte de vardır.

canlılık ve bilinç kendi kendine neden varoldukları açıklanamayan bazı fiziksel durumlar sonucu ortaya çıkmış değillerdir. hayat ve şuur bu ağacın çekirdeğinde mevcuttur.

o yüzden gelin bu ağaca; evrim ağacı veya varoluş ağacı değil de yaratılış ağacı diyelim. bu ağacın meyvesi ise hz. muhammed özelinde insan türü olsun.

(risale-i nur okurken aklıma gelenler)
devamını gör...

takva


senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latîfeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latîfe, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. hattâ bazan söner ve ölür.

madem öyledir;
hazer et,
dikkatle bas,
batmaktan kork.

bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma!
dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma.
çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. nasıl küçük bir cam parçasında; gök, yıldızlarıyla beraber içine girip garkoluyor. hardal gibi küçük kuvve-i hâfızanda, senin sahife-i a'malin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi; çok cüz'î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.
lemalar / risale-i nur
devamını gör...

sahabe

kaynağa en yakın insanlar.

bir tarafta kezzap(yalancı) lakabıyla tanınan müseylime'nin diğer tarafta emin lakabıyla anılan hz. muhammed'in (sav) bulunduğu

bir tarafta ebu cehil'in diğer tarafta ebu bekir-i sıddık'ın bulunduğu

doğru ile yalanın, iyi ile kötünün, iman ile küfrün arasının sonuna kadar açıldığı bir dönemin canlı şahitleri...

bütün dünya karşılarında iken imanları sıradağlar gibi sağlam duran insanlar...

hayatlarında en büyük amaçları "allah'ın rızası nerede" sorusunun cevabını bulmakla geçen insanlar...

nefsi öldürerek, dünyayı terkederek değil nefsi ve dünyayı ahiretin tarlası olarak kullanan insanlar...

allah bizi onlara komşu eylesin. amin

(risale-i nur'dan 27. söz'ün bir kısmı, sahabeler'in fazileti hakkındadır. dileyen müracaat edebilir.)
devamını gör...

ölüm anı

"lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!"
(hadis)

bu dünyadan, gözlerimizden, kulaklarımızdan, zevklerimizden, aile ve akrabalarımızdan, telefon ve oyuncaklarımızdan, arkadaşlardan, mal mülkten ayrılma anı. bizimle gidecek tek şey amellerimiz(niyet dahil) olacak.

allah iman ve şehadet ile noktalamayı nasib etsin. amin
devamını gör...

amaç

tanım: hedef, gaye


amelinizde rıza-yı ilahî olmalı. eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. o razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.

lemalar


rahmanu'r-rahîm ismiyle, hurilerle müzeyyen cennet gibi senin bütün arzularına câmi' bir meskeni, senin cismanî hevesatına ihzar eden ve sair esmasıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve sair letaifin arzularını tatmin edecek ebedî ihsanatını o cennette sana müheyya eden ve her bir isminde manevî çok hazine-i ihsan ve kerem bulunan bir mahbub-u ezelî'nin elbette bir zerre muhabbeti, kâinata bedel olabilir. kâinat onun bir cüz'î tecelli-i muhabbetine bedel olamaz.

sözler


"allah birdir. başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. çünki sultan-ı kâinat birdir, herşey'in anahtarı onun yanında, her şey'in dizgini onun elindedir; herşey onun emriyle halledilir. onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun."

mektubat
devamını gör...

takva

allahın yasakladığı şeylerden kaçınmak.

hz. mevlana, mesnevi-i şerifinde bir kıssa anlatıyor: bir gün mecnun leylasına kavuşmak için deveye binip yola çıkmış. yolda her durduğunda, dizginleri bıraktığında deve arkada bıraktığı yavrusuna doğru gidiyormuş. birinin sevgilisi önde, diğerininki arkada. tabi mecnun bir türlü ilerleyememiş. hz. mevlana bu kıssayı anlattıktan sonra nefis ve ruhun çelişkisinden bahsediyor. nefis(id) bu dünyayı sever. maddeyi sever. ruh ise bu dünya ile tatmin olmaz. manayı ve hakikati arar. bu şekilde açıklıyor.

nefsine esir olan insan, hz. yunus'un balık karnındaki durumundan daha tehlikeli bir haldedir. çünkü onun balığı o'nun yüz senelik hayatını tehdit ediyordu. oysa bizim nefsimiz ebedi bir hayatı tehdit ediyor. bu yüzden nefsin ve şeytanın şerrine karşı daima allah'a sığınmalıyız.

insan, nefsine uyarsa hakikat yolunda ilerleyemez. gerçek aşkı bulamaz.

takva
- kalbi korur,
- aklı korur,
- imanı korur,
- hayatı korur,
- nefse zulmetmeyi engeller.
devamını gör...

def-i mefasid celb-i menafiden evladır

evet, dini noktadan bakarsak; bir haramı terk etmek farzdır. farz ise sünnet ve nafile ibadetlere göre çok daha sevaplıdır.
ayrıca günahların kalbi kirletmek, alışkanlık yapmak, inkara götürmek gibi tehlikeleri vardır.
devamını gör...

hadid suresi

mealen şöyle başlamaktadır:

göklerde ve yerde bulunan her şey allah'ı tesbih etmektedir. o, azîzdir, hakîmdir.

(hadid/1)

bu ayet birden bire çevremizdeki her şeyi canlandırıp bir zikir arkadaşı haline getiriyor. herşeyin dizgininin allah'ın elinde olduğunu fark ettiriyor. yıldızlar, denizler, hayvanlar ve bitkiler yabanilikten çıkıp bir nevi kardeş halini alıyor.

bir de bunu cahiliye karanlığı içindeyken duyduğunuzu düşünün. düşman ve ölü olan mevcudat birden dost ve hayat sahibi oluyor.

işte kur'an-ı kerim'in benzeri yazılamaz cümlesine bir de burdan bakmak lazım. kur'an öyle büyük bir düşünsel ve hissel devrimi öyle mükemmel bir sanatla yapmış ki üstüne çıkacak bir konu, bir iddia, bir tez, bir üslup bulmak imkansız!
devamını gör...

enbiya suresi 46. ayet

meâli:
andolsun, onlara rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, "vah bize! hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler.

(enbiya/46.ayet)

bu ayette şu ifade geçer: وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ
yani mealen: and olsun, rabbinin azâbından en küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa...


burada ayette kullanılan, seçilen kelimeler hep hafifleştiricidir. azabın en azını göstermekle gerçeğinden sakındırmak için farklı kaynaklardan akıp birleşen nehirler gibi azabı niteleyen bütün kelimeler hafifleştirici seçilerek anlama kuvvet vermiş.

işte kur'an'ın her ayeti böyle bir edebiyat harikasıdır ki 1400 küsur yıldır milyarları kendisine hayran bırakıyor.

bu bilgileri direk aldığım kaynak olan risale-i nur'un yirmibeşinci söz'ünden aktarayım:

"bu cümlede, azabı dehşetli göstermek için en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. demek taklili ifade edecek cümlenin bütün heyetleri de bu taklile bakıp ona kuvvet verecek. işte لَئِنْ lafzı, teşkiktir. şek, kıllete bakar. مَسَّ lafzı, azıcık dokunmaktır. yine kılleti ifade eder. نَفْحَةٌ lafzı maddesi, bir kokucuk olup kılleti ifade ettiği gibi, sîgası bire delalet eder. masdar-ı merre tabir-i sarfiyesinde biricik demektir, kılleti ifade eder. نَفْحَةٌ deki tenvin-i tenkirî, taklili içindir ki; o kadar küçük ki, bilinemiyor demektir. مِنْ lafzı, teb'iz içindir, bir parça demektir. kılleti ifade eder. عَذَابِ lafzı; nekal, ikaba nisbeten hafif bir nevi cezadır ki, kıllete işaret eder. رَبِّكَ lafzı; kahhar, cebbar, müntakim'e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor. işte bu kadar kılletteki bir parça azab böyle tesirli ise, ikab-ı ilahî ne kadar dehşetli olur kıyas edebilirsiniz diye ifade eder. işte şu cümlede küçük heyetler nasıl birbirine bakıp yardım eder. maksad-ı küllîyi, herbiri kendi lisanıyla takviye eder. şu misal bir derece lafz ve maksada bakar."

sözler / risale-i nur
devamını gör...

kur'an-ı kerim

ön not: parantez içindeki ifadeler, kelime lugatları, sözlük anlamları orijinal metinde yoktur. yazıyı çok beğendiğim için faydalanabilecek kesimi genişletmek amacıyla ekledim. anlamda ne yazık ki kayıplar oldu. allah affetsin...

kur'an,
şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi(büyük kâinat kitabının ezeli tercümesi)..

ve âyât-ı tekviniyeyi(yaradılış ayetlerini) okuyan mütenevvi(çeşitli) dillerinin tercüman-ı ebedîsi..

ve şu âlem-i gayb ve şehadet(görünen ve görünmeyen alemler) kitabının müfessiri...

ve zeminde ve gökte gizli esma-i ilahiyenin(allah'ın isimlerinin) manevî hazinelerinin keşşafı(kaşifi)..

ve sutûr-u hâdisatın(olaylar dizisinin) altında muzmer(gizli) hakaikın(hakikatlerin) miftahı(anahtarı)..

ve âlem-i şehadette(görünen âlemde) âlem-i gaybın(görünmeyen âlemin) lisanı

.. ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i rahmaniye(rahman'ın ebedi lutufları) ve hitabat-ı ezeliye-i sübhaniyenin(süphan'ın ezeli hitaplarının) hazinesi..

ve şu islâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi, temeli, hendesesi..

ve avalim-i uhreviyenin(ahiret alemlerinin) mukaddes haritası...

ve zât ve sıfât ve esma ve şuun-u ilahiyenin(allah'ın icraatlarının) kavl-i şârihi(açıklayıcısı), tefsir-i vâzıhı(apaçık tefsiri), bürhan-ı kàtı'ı(kesin delili), tercüman-ı sâtı'ı(parlak tercümanı)...

ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi(terbiye edicisi)..

ve insaniyet-i kübra(büyük insanlık) olan islâmiyetin mâ(su) ve ziyası(ışığı)..

ve nev'-i beşerin(insan türünün) hikmet-i hakikiyesi(hakiki hikmeti).. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi(doğru yola sevk edicisi)...

ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hâcat-ı maneviyesine(manevi ihtiyaçlarına) merci' olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi'(kapsayıcı) bir kitab-ı mukaddes'tir.

hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına(zevklerine) lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına(gayesine) muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhane hükmünde bir kitab-ı semavî'dir.

yirmibeşinci söz / risale-i nur külliyatı
* parantez içindeki notlar suser'a aittir. orijinal metinde yoktur.
devamını gör...

esma'ül hüsna

mesela bir çiçek "ya cemil" "ya musavvir" "ya müzeyyin" der.

bir deprem "ya cebbar" "ya kahhar" "ya mümit" isimlerini okur.

bir hadis-i kudside "ben kulumun zannı üzereyim" buyruluyor. biz de her şeyde allah'ın rahmetini, cemalini, güzelliğini görmeye çalışalım. rabbimizi rahman, rahim, cemil bilelim ki öyle muamele görelim.
devamını gör...

dua

fatiha suresinde iyyake nestain ifadesi geçer. yani "yalnız senden yardım dileriz." evet öyledir. alarmı kurmak fiili bir duadır. uyandırıp uyandırmamak allah'ın elindedir. çift sürmek fiili bir duadır. mahsulü vermek duanın kabulüdür.

kâinatta her şey kendi diliyle dua eder. atomlar kararlı hale gelmek için, hücre bölünmek için, ağaç meyve vermek için... insan halife olduğu için hepsinin vekili gibidir. bu yüzden iyyake nestain der. "ben yalnızca senden isterim" değil, "biz yalnız senden yardım isteriz" der.

dua bir ibadettir. dünyevi meyvesi rab ile sohbet etmek, huzur bulmaktır. onun dışındaki faydaları ahirettedir. istenilen şeyler ise duanın vesilesidirler. hayırlı ise allah verir, değilse daha güzelini verir.

dua kulluğun zirvesidir. kur'an'da mealen "duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var" ifadesi geçer. insanın rabbi katındaki değeri acz ve fakrının farkındalığı seviyesindedir.

(risale-i nur'dan yirmiüçüncü söz'den aklımda kalanlar
devamını gör...

iman insanı insan eder

anladığım kadarıyla şöyle açıklanmıştır:

hayvanlar dünyaya geldikleri anda genellikle yaşama hazır olarak gelirler. bir kaç saatte veya günde veya haftada ihtiyaçları olan bütün yetenekleri kazanmış olurlar.

oysa insan 1 yıl yürüyemez, 2 yıl konuşamaz, fayda ile zararı 15-20 yılda anca farkeder. hatta ömrünün sonuna kadar öğrenmeye muhtaçtır.

demek ki insan'ın hayvandan en büyük farkı öğrenmeye olan ihtiyaç ve geniş yelpazeli bir güçsüzlüktür. o zaman insanın görevi de ilim ve dua'dır. elbette ki ilmin başında da nerden geldiğini, nereye gideceğini, kimin gönderdiğini bulma çabası olmalıdır. bu yüzden tefekküre ve ilme dayalı bir iman, insanı vazifesini yerine getirmiş, gerçek bir insan yapar.
devamını gör...

insan

bir kağıt ve biraz boyanın maddi değeri ne kadardır?
-fazla bir şey değildir.

ama o eşyalar da vinci'nin elinde milyonluk bir esere dönüşebilir. şimdi da vinci'nin tablosunu bir eskiciye göstersen ne kadar değer biçer?
- çok cüzi bir meblağ verir.

çünkü o tablodaki sanatı anlayacak kapasitesi yoktur. resimdeki anlamları göremez ve da vinci'yi de tanımaz. o yüzden sadece madde üzerinden bir değer biçer.

işte insan, iman ile yaratıcısına intisab eder. değeri ona göre olur. sonsuz güzel bir bedi'nin sanatı olur. sonsuz kudret sahibi birinin kulu olur. sonsuz hikmet sahibi bir yaratıcının muhatabı olur. kendisinde tecelli eden sanat ve isimleri okur ve okutturur.

ama inkar ve küfür bu değeri siler, atar. insan hayvandan daha aciz ve kederli bir canlı seviyesine düşer.

işte dostum kendine fiziksel özelliklerin, maddi gücün, sağlık durumun üzerinden bir değer biçme. kimin eseri olduğunu bil. ne kadar değerli olduğunu anla. ha tabi gururlanma. sendeki güzellikler gerçekte kime aitse o'na şükret.

(risale-i nur'dan 23. söz'den aklımda kalanlar)
devamını gör...

bakara suresi 31. ayet

meâli:
allah âdem'e bütün isimleri, öğretti. sonra onları önce meleklere arzedip: eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. (bakara-31)

bu ayette ifade edilen hz. adem'e bütün isimlerin öğretilmesi ifadesinin, insanoğlunun elde edeceği bütün bilimlere bir işaret olduğu söyleniyor. gerçekten de insanoğlu kâinattaki her şeyi keşfetme yolunda ilerliyor.

öte yandan allah'ın bütün isimlerini anlama kapasitesinin de yalnızca insana verildiğini gösteriyor. (doğrusunu allah bilir)

(risale-i nur'dan yirminci söz'ü okurken aklımda kalanlar)
devamını gör...

vaid

vaîd: iyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kat'î hâdiseleri haber vererek korkutmak. tehdit etmek, cehennemi haber vermek.

şimdi bir sultanın büyük bir bahçesinde çalışan çok kişi içinde bir kişinin görevi de bahçeyi sulayan kaynağın kapağını açmak olsun. eğer o kişi vazifesini yapmazsa diğer kişilerin emekleri heba olur. sultan da adamı işinin küçüklüğü yönünden değil, ihmalinin sonuçlarının büyüklüğü yönünden tehdit eder.

insan bu kâinatta gerçi küçüktür. ama onun tefekkür ve iman ve ibadet gibi görevleri kâinatın yaratılış amaçlarının gerçekleşmesini sağlar. bu yüzden allah u tealanın insanı kur'an'da çok ve büyük tehdit etmesi mantıklıdır.

risale-i nur'dan 14. söz'de geçen bir soru cevaptan anladıklarım)
devamını gör...

hava

aynı anda seslerin nakli, görüntülerin iletimi, elektrik, radyo, manyetizma, çekim kuvveti, solunum, bitkilerin üremesi vs o kadar farklı işi yapıyor ki "bu kadarı da tesadüf olamaz" dedirtiyor.

(risale-i nur'dan hüve nüktesi'ni okurken aklıma gelenler)
devamını gör...

felsefe

risale-i nur'dan 12. söz'de çok güzel bir örnek veriliyor. anladığım kadarıyla yazarsam şöyle:

bir zaman hem çok kudretli hem çok dindar bir hükümdar bir kur'an yazmak istedi. mana ile uyumlu olacak şekilde kimi yerini elmasla kimi yerini mercanla, yakutla vesaire çeşit çeşit zinetlerle süslü bir şekilde yazdı. daha sonra bir islam alimine ve bir ecnebi feylesofa tefsir yazmaları için verdi. filozof hiç manalara bakmayarak sadece taşların değerlerinden, şekillerin güzelliğinden bahseden bir eser yazdı. müslüman ise taşlarla nerdeyse hiç ilgilenmedi. kur'an-ı kerim'in hikmet kaynağı yönüne yöneldi ve manevi bir tefsir yazdı. hükümdar ecnebi feylesofu kur'anın manalarına edepsizlik yaptığı için huzurundan kovdu, müslüman alimin tefsirini ise her harfine on altınla ödüllendirdi.

bu hikayedeki kur'an kâinata işaret etmektedir. kâinat aslında bir allah'ın ayetlerini gösteren bir kitaptır. ona bu yönüyle bakılması gerekir. hikayedeki müslümanın tefsiri ise gerçekte kur'an-ı kerime işaret eder. kur'an kâinatı olması gerektiği gibi yani ilahi manaları yönünden açıklar ve tefsir eder. felsefe ise sadece maddi özelliklerine bakar manasına dikkat etmez. bu yüzden dinsiz felsefe bir safsata iken kur'an her harfinde 10 sevap olan bir hakikat kaynağıdır. felsefe ancak maddeye mana-i harfi ile yani allah hesabına baktığı zaman dikkate alınabilir.
devamını gör...

peygamber

einstein, g. s. viereck'in büyüklüğün parıltıları isimli kitabıyla ilgili olarak 1930 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle demiştir:"ben bir ateist değilim. panteist olarak adlandırılabileceğimi de sanmıyorum. bahsedilen sorun bizim zihinlerimiz için aşırı engindir. birçok dilde yazılmış kitaplarla dolu olan devasa bir kütüphaneye giren küçük bir çocuk konumundayız. nasıl yapıldığını bilmiyoruz. hangi dilde yazıldığını bilmiyoruz. çocuk, çaresizce kitapların dizilişinde gizemli bir sıra olduğu hissine kapılıyor; ama bunun ne olduğunu bilmiyor. bu, bana kalırsa, en zeki insanın bile tanrı'ya bakış açısını göstermektedir. evren'in büyüleyici bir şekilde düzenlendiğini ve belli başlı yasalara uyduğunu görüyoruz ancak bu yasaları sadece bulanık bir şekilde anlayabiliyoruz. sınırlı zihinlerimiz, yıldızları hareket ettiren gizemli kuvveti algılayabiliyor. "

einstein ayrıca her zaman evrenin ihtişamına karşı dindarca bir hayret duyduğunu da ifade etmiştir.

evet, röportajda söylediği gibi bu evren bir kütüphanedir. hatta tek bir büyük kitaptır. bizler ise küçük bir çocuk gibiyiz. işte peygamberler kelime anlamının da işaret ettiği gibi bu kitabı okumayı öğreten rehberlerdir.

yaratıcı, bu evreni, muazzam bir seyir, tefekkür, ziyafet alanı olarak yaratmış ve biz kullarını bu misafirhaneye ibret, temaşa ve şükür için göndermiştir.

risale-i nur'da bir örnek verilir: bir efendi iki hizmetkârını çağırır. bir hizmetkarına 1 altın verip bir kıyafet almasını ister, diğerine ise 1000 altın ve bir mektup verir. ikinci hizmetçi eğer hiç mektuba bakmayıp o bin altını diğer hizmetçi gibi kıyafet almak için kullanırsa aptallık yapmış olur. bu örnek hayvanların ve insanların farklarına işaret eder. insana verilen nimetler, insanın da görevinin hayvan gibi yemek ve üremek olmadığına, insanın daha ulvi görevleri olduğuna işaret ediyor.

işte insanın bu görevlerini(tefekkür, şükür, ibadet, ilahi aşk) ve nasıl yapılacaklarını öğretenler peygamberlerdir.

allah hepsine salat ve selam eylesin.

(risale-i nur'dan 11. sözü okurken aklıma gelenler...)
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim