jeanjacques yazar profili

jeanjacques kapak fotoğrafı
jeanjacques profil fotoğrafı
rozet
karma: 2585 tanım: 161 başlık: 0 takipçi: 33

son tanımları


sorumluluk

ciddi bir birliktelik, o ilişkiye saygıyı gerektiriyor. artık iki kişilik düşünmek zorundasın. eski arkadaşlar, gidilen mekânlar geride kalıyor. istemesen de bir tercih yapmak zorunda kalıyorsun. karşındaki insan seni tanısa da çevrendekileri tanımıyor. senden ilişkinin gerekliliklerini yerine getirmeni bekliyor. bir çok açıdan makul ve karşılıklı bir istek bu. ama elbette her şey gibi bir bedeli var. yardımına ihtiyaç duyulan bir anda orada olamıyorsun. kırdıkların oluyor. ailene dahi ayırdığın vakit azalıyor. ama dediğim gibi artık iki kişilik düşünüyorsun. üç veya dört veya fazlası olmaz.. herkesin kaldırabileceği bir sorumluluk değil bu, buna değen insanı bulmak da kolay değil. ama bulduğun zaman dünyayı bir yana koymuş oluyorsun sanki. seviyorsun ve mutlusun.
devamını gör...

sivas katliamı

bu ülke tarihinde yaşanan en korkunç olaydır.

evet daha önce de kötü olaylar yaşadık, yaşıyoruz. ama söz konusu olayların öyle veya böyle bazı sebepleri vardı. örneğin 6-7 eylül olayları gibi. kıbrıs türklerine yapılanlar, türk-yunan tarihi düşmanlığı, hepsinin üstüne gerilimi tetikleyen gizli eller de eklenince tatsız olayların yaşanması sürpriz değildi.

80 ve öncesindeki sağ-sol çatışması da benzer şekilde. tüm dünyada yaşanan bir kavganın bizdeki tezahürüydü. karşılıklılık vardı. ve elbette kavgalar büyüsün diye el ovuşturan, olaylara müdahale etmek yerine kızıştıran karanlık eller yine oradaydı.

bunlar gibi tarihimizde kötü olaylar var, var ama..

ama arkadaş, şu alevilerden ne istediniz? ta osmanlı zamanından beri itilip kakılmış, ayrıştırılmış, her türlü kötülüğe maruz kalmış insanlar bunlar. tüm bunlara rağmen işine gücüne bakmış, okumuş, çocuklarını okutmuşlar. emeklerinin hakkıyla geçinen, memleketine hizmet eden dürüst insanlar.

neyin düşmanlığıymış arkadaş. sırf farklı bir mezhebe mensup diye masum insanları otelde diri diri yakacak kadar gözü dönmüş insanlar, aklım almıyor bunu. ve fail derin devletin bir tetikçisi değil, dış mihrakların ajanı değil, failler bu ülkenin içinden çıkan, burada yetişen insanlar. unutmayalım bunu.

unutmayalım ki karanlık zihinlerin varacağı yeri görelim. kışkırtmanın, kutuplaştırmanın, düşmanlaştırmanın insanlara neler yaptırabileceğini görelim. bu ülke tarihi boyunca bu kadar zalimce bir şeye şahit olmamıştı. tarihimizde kapkara bir leke olarak kalsın, kalsın ki bir daha hiç yaşanmasın.
devamını gör...

devlet bahçeli'nin sınavlar kaldırılsın çağrısı

önce her bölüme gerekli saygınlığı ve iş imkanını sunacaksın. o zaman zaten sınav bu derece önemli olmaktan çıkar.

bahçeli bey zaten bir planla gelmemiş. olgunlaşma sınavı diye bir şeyden bahsediyor. ee o da sınav değil mi, farkı ne olacak? anlatmamış. öğretmenlere ne gibi görev düşecek? aynı sınıftan bir öğrenci tıp fakültesine diğeri su ürünlerine yönlendirildiğinde bunun sonuçlarıyla nasıl başa çıkılacak. şayet ortaöğretim sınavları baz alınacaksa da okuldan okula fark var. kopya var, denetim sıkıntısı var.

başa dönüyoruz. sen sadece şanslı bir azınlığa iyi kötü güzel bir gelecek sağlayabiliyorsan, geri kalan öğrenciler hayatı hard modda yaşamak zorunda kalıyorsa sınavı kaldıramazsın. kaldırırsan bu ülkede her şeyi daha şaibeli, daha karanlık ve dış müdahaleye açık hale getirirsin. ha amacın zaten oysa bilemem.

işin doğrusu bahçeli'nin zaten böyle bir plan üzerinde düşündüğünü sanmıyorum. olsa olsa gençliğe şirin görünme amaçlı popülist bir çıkış yapmış olabilir.
devamını gör...

muğla barosu seçimlerinde sedat peker'e 7 oy çıkması

sedat peker için 'ne işlere karıştığı unutup yüceltiliyor' demiş başlığı açan arkadaş. peki sormak lazım o zaman. peker o işlere karışırken neredeymiş yargı?

soruyu genişletiyorum. bu ülkede fetö gelip tek tek devlete yerleşirken neredeydi yargı? üniversite soruları çalınırken neredeydi? ergenekon kumpasında neredeydi? ohal zamanında hangi kararnameyi denetledi yargı? adil öksüz'ü serbest bırakan yargı değil miydi? osman kavala'yı defalarca tutuklayıp bırakan yargı değil miydi? doğa talan edilirken; karadeniz sahili, zeytin ağaçları, kaz dağları, hasankeyf, ikizdere, uzungöl ve nicesi müteahhitlere peşkeş çekilirken sözde çed raporlarını kabul eden bu yargı değil miydi?

twit atan gençleri, üniversite öğrencilerini, emekli amiralleri, gazetecileri şak diye tutuklarken; memlekette lağım patladığı halde ölü numarası yapan bu yargı değil mi? sbk ile yemek yiyen yargıtay üyesi değil mi, fetö borsasında adı geçenler, adı dalga dalga rüşvet skandallarına karışanlar yargı mensubu değil mi?

adliyeye bir işiniz düşerse görürsünüz. hukukçuların havasından geçilmiyor. saçlar yapılı, kıyafetler fiyakalı, parfümler o biçim. arkadaşların mesleklerinin içler acısı halini pek umursadıklarını sanmıyorum. tmmob ve ttb'nin sesi barolardan yüksek çıkıyor. yedi tane vicdanı rahatsız adam oynanan tiyatroyu görmüş. biz bu komdedide yokuz demişler. gönül isterdi ki daha yüksek çıksın o oylar.

belki bugünlere gelirken herkesin ihmalleri yanlışları var. ama neydi, adalet mülkün temeliydi. herkes vazgeçse yargı vazgeçmeyecekti. en büyük direnişi yargı vermeliydi. bugün gördüğüm sadece cübbe içinde caka satan adamlar.
devamını gör...

meb'in suriyelilere a2 türkçe zorunluluğunu kaldırması

devletlerin strateji üretirken iç meselelerine dikkat etmeleri gerekir. hemen hatalarımıza dair iki örnek vereyim.

örneğin biz, ülkemizdeki kürt meselesini hiç umursamadan filistin meselesine dahil olduk. netenyahu'nun oğlu sözde kürdistan bayrağıyla yanıt verdi. kaynak. keza ukrayna meselesine de dahil olunca rus dışişleri sözcüsü zaharova "türkiye'nin çözülmemiş etnik, dinsel sorunları var; dikkat çekmek durumunda kalırız" açıklamasını yapmıştı. ve "kırım hatay'a benziyor" diye eklemişti.
kaynak.

türkçe şartı aranmadan mesleki eğitim verilmesi kararı başka sorunlara kapı açabilir. anadilde eğitim isteyen kürtler şimdi çıkıp 'demekki mesleki eğitimde türkçe şart değilmiş' diyebilir. suriyelileri mutlu etmek adına bu zamana kadar anadilde eğitimin sakıncalarına değinen argümanlar boşa çıkabilir. adamlar 'elin suriyeli göçmenine bu hak var da kürde niye yok' derse artık kim ne diyebilir? netice itibariyle meslek eğitimi sadece göçmen kamplarında verilmiyor, meslek liselerimiz ve meslek yüksekokullarımız da var.

burada mesele bu hakkın verilip verilmemesi değil. milliyetçi geçinen bir iktidarın türkçe şartını kaldırması, bunu yaparken de siyasi sonuçlarını değerlendirebilecek kapasiteden yoksun olması. tıpkı kukla gibi oynatıldıkları dış politikada yaptıkları gibi. gerçekten artık devlet kalmadı, hatta hükümet de kalmadı. bir grup devleti istediği gibi yönetiyor. bir kişi istediği kararların altına imza atıp istediğine atmıyor. ne plan var ne strateji. bu durum ülkemiz adına ciddi bir güvenlik riski doğuruyor.
devamını gör...

yks 2021

genç arkadaşlar, sınav elbette önemli ama tercih süreci daha önemli. buraya kendimce önemli gördüklerimi yazmak istiyorum. bir-iki kişiye bile faydası olsa ne mutlu bana.

elbette hepinizin hayali var. ama ola ki sınav puanınız beklediğinizden düşük gelirse hemen umutsuzluğa kapılmayın. olabildiğince soğukkanlı olmaya çalışın. tersine, iyi puan alırsanız da aynı şekilde. ezbere tercihlerden sakının, iyice araştırın.

kendi tercih sürecimi anlatayım. bundan 7 yıl önceydi. o güne kadar çevremde üniversite ve bölümlere dair tüm anlatılanlar kulaktan dolma bilgilerdi. şehir şehir dolaşıp tanıtım günlerine katılmak zor bir işti. yine de istanbul'a gittim ve tercih radarımdaki görüşebildiğim her üniversiteyle görüştüm. her okulun kendini övmesini sabırla dinledim.

inanın üniversite hocası dediğiniz insanlar o denli boş ki. okulların rehberlikçileri, televizyon televizyon gezip kendine eğitimci diyen tipler de bir şey bilmiyor. bir okul hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız öğrencileriyle konuşun. yeni girmiş olanlar pek bişey bilmez, mezunlar da çağın gerisinde kalmıştır. 3. veya 4. sınıf öğrencileri arayın bulun.

ama bunlar yetmez. türkiye'de her şey konjonktüre göre çok hızlı değişir. bir yasayla iş sağlığı bölümü zirve yapar. bir virüs sağlık çalışanlarına büyük atanma fırsatı sunar. elbette her şeyi tahmin edemezsiniz ama bir çoğunu tahmin edebilirsiniz. alın kpss merkezi atama puanlarına bakın. hangi bölümden kaç tane, kaç puanla atama yapılıyor orada veriler var. bunlar size ipucu verir.

örneğin şu an afet ve acil durum 75 puan civarında atanabiliyor. arşiv ve kütüphanecilik de öyle. bunlar üniversite puanı düşük bölümler. mesela size bir ipucu. müsilaj sorunu kolay kolay çözülmeyecek. bu konuyla ilgili devlet önümüzdeki yıllarda istihdam yaratmak durumunda kalabilir. su ve denizle ilgili bölümlere bir şans doğabilir. şayet konjonktürü dikkate almazsanız başınız yanar. yurttan tanıdığım bir arkadaşım 20 binlerle yıldız teknik inşaata girmişti. çıktığında bölüm 70 binleri görmüştü.

ve elbette kendinizi tanıma meselesi var. ben iyi okulu sevdiğim bölüme tercih ettim. artık puanınız yanmadan sonraki yıllarda okul değiştirebiliyorsunuz ama bu maliyeti olan bir iş. bazen hazırlığı atladıktan sonra, bazen 1. sınıftan sonra anlıyorsunuz bölümün size uygun olmadığını. okuduğunuz bölümün piyasada çoğunlukla ne iş yaptığını bilin. söz gelimi siyaset ve kamu mezunlarının bankada çalışanı çoktur. bunu gençler bilemeyebiliyor. birçoğu bürokrat olmak üzere yola çıkıyor. bu mevzuyu derinlemesine araştırın. örneğin ben bölümümden pişman oldum, aman siz olmayın.

diğer taraftan şunu bilin. sosyal bilimler bir meslek değil. sosyoloji, felsefe, siyaset, iletişim, iktisat bir meslek değil. türkiye giderek mesleğin daha da önemli olduğu bir noktaya gidiyor. şayet yurt dışı düşünüyorsanız da şunu bilin: genellikle üç kesim yurtdışına gidip kalıcı olabiliyor. mühendis, tüccar ve işçi(vasıflı-vasıfsız). yani meslek sahibi olmak burada da önem kazanıyor. sakın işçiliği küçümsemeyin, eğer merakınız varsa mutlaka okulunu okuyun, üstüne gidin. sosyal bilimler yurtdışı için çok dezavantajlı, bunu göz önünde bulundurun.

ingilizce bölüm tercih edin. ingilizce hazırlığı olan, programda ingilizce görünen birçok okul neredeyse hiç ingilizce ders yapmıyor. buna köklü okullar da dahil. eğer imkanınız varsa %100 ingilizce bir bölüm okuyun. şayet ingilizceniz çok iyi değilse fransızca ve almanca bölümlere hiç bulaşmayın. artık bir yabancı dil yeterli değil muhabbetinin piyasada henüz tam karşılığı yok. ayrıca ingilizce dışındaki dilleri eğer altyapınız yoksa üniversitede çok zor öğrenirsiniz. elinizde yarım ingilizce ve yarım öteki dille kalırsınız.

apartmandan bozma üniversiteler hariç, büyükşehirleri tercih etmeye özen gösterin. artık stajlar ve üniversite hayatındaki iş tecrübesi çok önemli. büyükşehirden uzak olursanız dezavantaj yaşayabilirsiniz.

devlette çalışan akrabanız varsa bir konuşun. misal öğretmenler atama bekliyor. 2023'te seçimden önce arka arkaya atama sözleri verilebilir. iktidar değişiklikleri dengeleri bozabilir. düşük puan alıp sıradan bir eğitim fakültesi'nden mezun olursunuz. ama bir bakarsınız yaşıtlarınız beş parasız işsiz gezerken siz atanıvermişsiniz. bu işler belli olmaz. velhasılkelam stratejinizi iyi yapın.

evet arkadaşlar. bu sınavın telafisi olur. gerekirse bir daha hazırlanırsınız. tekrar denemekten asla korkmayın. gerekirse 2 defa daha hazırlanırsınız. ben 7 yıl sonra tekrar bölüm okumanın planını yapıyorum. önemli olan benim durumuma düşmemeniz. tercih yaptıktan sonra geri dönüşler çok daha zor oluyor. içinizde ukte kalmasın, pişman olmayın.

cümleten başarılar hepinize.
devamını gör...

katar'ın tıp fakültelerimize çökmesi

anlaşmadaki 'silahlı kuvvetler' ifadesinden algı kasmaya çalışıp şu olayı normalleştirmeye çalışanlar var.

katar silahlı kuvvetlerinin asker veya sivil öğrencileri gelip burada sınavsız tıp eğitimi alacak göründüğü üzere. ister sıradan bir katarlı olsun, ister askeri öğrenci olsun, ister katar emirinin bizzat kendisi olsun benim ülkemde niye gelip sınavsız üniversite eğitimi görüyor arkadaş? ne fark eder? niye bu ülke çocuklarının kontenjanları işgal ediliyor?

mesele katar personelini eğitmek. hamza dağ da güya değişim programı diye bize yutturmaya çalışıyor. aynen aynen, daha kendi personeline tıp eğitimi veremeyen katar'a kesin bizden de öğrenci gider. hani şu daha kendi ülkesini koruyamayan, suud tehdit edince türk askerini ülkesine çağıran katar.

vallahi yazık günah arkadaş. başımızdakilerin milliyetçilik ayakları boşuna değilmiş. gerçekten sağlam arap milliyetçisi bunlar. araplar şaşkındır inanın, neyimizi beğeniyorlar bu kadar diye.
devamını gör...

üniversiteye 1 milyon 679 bin tl’ye kapı yaptırmak

ihale sistemimizi anlatan güzel bir hikaye vardı. kapı deyince onu anımsadım.

bir gün meclisin kapısı bozulur. yeni kapı yaptırılması gerekmektedir. bir bürokrat ihaleden sorumlu olmak üzere görevlendirilir. iki firma başvurur.

ilk firmanın teklifi 500 liradır. ikinci firmanınki 2500 lira. bürokrat şaşırır ve ikinci firma yetkilisine sorar: 'diğer firma 500'e yaparım diyor, sizin teklifiniz nasıl bu kadar yüksek oluyor?'

yetkilinin cevabı nettir. '1000 lira size kalacak, 1000 lira da bizim kârımız olacak. 500'ü de birinci firmaya verip kapıyı yaptıracağız.'

ve bürokrat kararını verirken fazla düşünmez.
devamını gör...

18 haziran 2021 halk tv veyis ateş canlı yayını

konu durduk yere kendisiyle neden uğraşıldığına geldiğinde oldukça bocaladı. kaç gündür neden suskun olduğu konusunda da aynı şekilde. bu iki konunun zeminini doldurmak için gerekli yalanları bulamadı.

dikkatimi çeken diğer bir konu medyada hızlı yükselişi hakkında söyledikleri oldu. 'hiç izlenmeseydim beni ekranda tutarlar mıydı' gibi bir laf etti. güldürme veysi. senin gibi onlarca maaşlı gazeteci var havuz medyasında.

geri kalanı inkardı. devamlı olarak içişleri bakanının sezgin baran korkmaz için 'gelsin ülkeye teslim olsun' dediğini vurguladı. veyis sana tavsiyem, bir dahakine bu kadar belli etme.

zamanının yarısında paraya ihtiyacı olmadığını, olağandışı bir zenginliği olmadığını anlatmaya çalıştı. halbuki sbk'nın da dediği üzere para zaten veysi'ye değil, sorunu çözecek olanlar her kimse onlar için istenmişti. zaten sbk 'bu parayı vermedim' de dedi.

vücut dili, hali ve tavrı çok iticiydi. yüzüne karşı 'yalancı, aşağılık herif' dendiği zaman sessizce sırıtarak dinledi. üzerine iftira atılan bir adamın vereceği tepkiyi vermedi. tersine, yalnızca köşeye sıkışmaya başladığı zaman öfkelendi.

kayıtlara sahte deyip geçmek bu kadar kolay olmamalı artık. bir kişinin birebir ses kaydını yapmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. şayet öyle bir durum varsa bu kumpasın veysi üzerinden yapılmış olması da çok mantıksız. kaydın sahte olup olmadığı kolayca ortaya çıkacaktır.
devamını gör...

deniz benim değil kürdistan’ın kızıdır

ahhhh ah. biliyorum evladını yitirdin, acılısın. ama bu katliamın intikamını almak istiyorsan itidal çağrısı yapmalıydın.

bak mithat sancar'a. 'asla demokratik yoldan ayrılmayacağız' dedi. tuzağa düşmedi. geçmişte hdp bir kez o tuzağa düşmüştü. ne olduğunu hatırla. kan ve gözyaşı. kime yaradı hendek olayları?

bunu yapanların amacının sen ve senin gibi travma yaşamış insanlara bunu söyletmek olduğunu görmüyor musun? sonrası toplumsal kavga ve kutuplaşma. tüm bunlar kimlerin hükümdarlığına yağ sürüyor hala anlamıyor musun?
devamını gör...

17 haziran 2021 hdp izmir il binasına yapılan saldırı

hdp'nin pkk ile ilişkili olduğunu düşünenlerden biriyim. fakat eline silah alıp gözünü kırpmadan adam vurmak ve siyaset yapmak birbirinden çok farklı şeyler.

ısmini hatırlayamadığım bir sosyal bilimcinin güzel bir araştırması vardır. savaş ve çatışmalarda görev alan pilotların psikolojik travma ve stres bozukluğu yaşama oranı karacılara göre çok çok azdır. çünkü karadaki piyade bizzat kan ve vahşeti yaşar. pilot içinse önündeki ekrana bakıp bombayı bırakmak adeta bir oyun gibidir.

siyasetçiler de biraz bu pilotlara benziyor. evet, hdp'li siyasetçilerin bir kısmı doğrudan pkk'dan talimat alıyor olabilir. kendi kitlesini kontrol etmek adına radikal söylemde bulunanlar olabilir. söylemlerinin sonuçlarını iyi analiz edemeyenler, kutuplaşma ve kavgaya körükle gidenler olabilir. siyasetçiler neden oldukları sorunların travmasını halka yaşatırlar, kendileri yaşamazlar.

ama unutmamak gerekir ki bu insanların hiçbiri bir gün eline silah almamıştır. dağlarda dolaşmamışlardır. çatışmaya girmemişlerdir. insan öldürmek ne demek bilmezler. işleri kelimelerledir.

iktidarın 'hdpkk' söylemleri vatandaş gözünde siyasetçi ve teröristi eşit hale getiriyor, bunun sandığımızdan daha büyük tehlikeleri olabilir.

öldürene zaten lafım yok. kimden talimat almıştır, kimin tetikçisidir, kimin tiyatrosunda figürandır bilemem. ama söylemleri ne olursa olsun, hayatında eline silah almamış insanların zalimce öldürülmesine sevinmek ahlaksızlıktır.

saldırının nedenlerine, hükümetin kutuplaştırıcı siyasetine, muhaliflerin tehdit edilmesine filan girmiyorum. bunlar aşağı yukarı belli mevzular. ama sırf hdp'li diye insanların öldürülmesine sevinmek, destek olmak toplumumuz adına sorunun başka bir boyutu.
devamını gör...

kürtleri sevmemek

nefret suçu diye kestirip atmanın mantığı yoktur. suç ve ceza hukuki terimlerdir ve hukuku insanlar yazar. yarın bir gün bakarsınız dünyada milliyetçilik öyle bir artar ki bizim ülkede de kürtleri övmek suç kabul edilir.

dolayısıyla kabullerden ziyade gerçeklerle hareket etmek gerekir.

arkadaşlar, objektif gözlem yapabilen herkes kabul edecektir ki gerçekler ülkemizin tamamı adına acı vericidir. baştan söyleyeyim, her insan kendine özgüdür sözüne inanmam. sosyolojiyi yok sayamam ve genelleme yaparım.

bir karadenizli olarak kendi insanımın ne kadar çıkarcı, geri kafalı, kaba, mafyöz ve eğitimsiz olduğunu gördüm, biliyorum. karadenizliler için derler ya 'deniz görmüş kürt' diye.

bu söz doğru aslında. kürtler de aynı şekilde geri kafalı ve kaba insanlar. bir nebze daha az çıkarcılar, arkadaş için gerçekten can verirler. tarıma dayalı ekonomileri toprak ağalığı düzenini getirmiş. ülkemizde kürtlere karşı olumsuz tavır da buna eklenince iyice içine kapanık bir halk olmuşlar. gittikleri yerde hep kendi mahallelerini kurmuşlar. karadenizliler ise çok sosyaldir, bu nedenle siyasette de etkinlerdir. belki aradaki en büyük fark bu.

anadoluyu hiç saymıyorum. köylerde ensest, pedofili, tecavüz ne ararsan var. köylü kurnazlığı, dışarıya karşı eğik başlı evinde aslan kesilen tipler. aile baskısı, dedikodu, çekememezlik. ve elbette gericilik. ege ve akdenizi çok tanımadım. ama ne yalan söyleyeyim, tanıdıklarım genellikle tembel, rahatına düşkün ve hedonist tiplerdi. egeli stereotipine uyuyorlardı.

inanın bu ülkede en dürüst, ahlaklı kesim aleviler. çocuklarını okuturlar, kendileri okurlar. kızlarına farklı muamele yapmazlar. trajikomiktir ki ülkenin en çok dışlanan ve ayrımcılığa uğrayan kesimi olmuşlardır.

alevileri hariç tutuyorum. eğer sen ülke içinde herhangi bir bölgeye aidiyet hissediyorsan, senin bölgenin de kötü özellikler bakımından kürtlerden aşağı kalır yanı yok bilesin.

şimdi gelelim şehirleşmiş kardeşime. dikkat edersen 'şehirde yaşayan' demedim. çünkü sen şehirde yaşayan x köyünden gelmiş bilmemkim değilsin. sen bireyselleşmiş ama toplu yaşamayı bilen, özgürlüğüne önem veren ama başkalarının özgürlüğüne saygılı, eğitimli bir bireysin. bayramda seyranda babanın memleketine gittiğinde oraya ait olmadığını anlarsın. alakan yoktur, sen şehirlisindir.

eğer özgür iradeye inanıyorsan, kürtlerin tüm siyasi ve sosyo-ekonomik dezavantajlarına rağmen düzgün ve ahlaklı bireyler olabilmeleri gerektiğine inanıyor olabilirsin. neticede köyünden kopup gelen, kendini yetiştirmeye gayret eden kürtler de vardır elbet. çoğunluğu bunu başaramıyorsa, ve senin hayat kaliteni, yaşadığın çevreyi, tatile gittiğin yeri terörize ediyorlarsa sen de onları sevmeyebilirsin. bu senin hakkın. bunu dile getirmekten çekinme, ilerleme ancak eleştiriyle mümkün olur.

diğer bir olasılık da şu. toplumsal düzenin ve ekonomik koşulların kürtleri bu duruma düşürdüğüne inanabilirsin. 'ben de o coğrafyada doğmuş olsam muhtemelen farklı olmazdım' diyebilirsin. toplumu daha iyiye götürecek siyasal sisteme katkı sunarsın.

liberal ve sosyal çerçeveden iki bakış açısıdır bu. esas faşizm sorunu yok saymaktır. esas faşizm insanları 'ya sev ya sus' ikilemine mecbur etmektir. ayrıca sevilmeyecek özellikleri olan tek etnik grup kürtler de değildir zaten. şimdi birileri çıkar 'öyleyse niye kürtler diye ayırıyorsun' der. ayırmasam 'kürtleri yok mu sayıyorsun' demezsin ama. işine gelince kürt milliyetçiliği yap, işine gelmeyince 'bir tek kürtler mi kötü'. e olmaz öyle.
devamını gör...

kitapta sabit fiyat yasası

insan aklıyla alay etmektir. çağa direnmektir. gericiliktir.

neymiş, masrafı daha çok olan fiziksel mağazaları korumak için yapılacakmış. arkadaşım siz delirdiniz mi? adam internet denen naneyi kullanmayı akıl etmiş. şube masrafından, eleman masrafından, avmlerdeki dükkan kiralarından kurtulmuş. insanlar oturduğu yerden kitabını alıyor, evine kadar geliyor, hem de uygun fiyata. bu bir inovasyon lan.

ve bu inovasyon sayesinde hem yayınevi hem de okur mutlu oluyor. ama kardeşim, bu adamlar yemin ediyorum insanlık düşmanı. üretici, vatandaş zerre umurlarında değil bunların.

aynı sabit fiyat uygulamasını tarım ürünlerine uygulamazlar ama, neden? çünkü orada düzen kuruludur. vatandaşı internet aracılığıyla kısa yoldan çiftçiyle buluşturmak burada mümkün değildir. çiftçi 3 kuruş kar edeceğim diye didinir, vatandaşın pazarda cebi yanar. ama aracı vurgunu yapmıştır bir kere.

diyorum ya sana kardeşim, bu adamların zerre umurunda değiliz. sofrayı kurmuşlar yandaşlarıyla, kurulmuşlar başına.

uber lan uber. insanlar taksicilerin rezilliğinden pisliğinden sonra bir nefes almıştı. internetten çağırıyordun vitoyu, kral gibi gidiyordun istediğin yere. üstelik daha az para ödüyordun. ne yaptılar? hemen taksici esnafı ne diyorsa onu yaptılar, yasak koydular.

saymakla bitmez kardeşim. ibb halk ekmek büfesi açmak istedi. gariban ucuz emek yesin diye. belediyenin burnundan getirdiniz. ekmek büfesi kundaklattırdınız. akp'li belediyenin zabıtasıyla ibb zabıtası kavga etti lan, düşünebiliyor musunuz? sırf ucuz ekmek satılmasın diye.

yav belediyeler garibana yardım için para topluyordu, sırf büyükşehirleri chp aldı diye yıllardır süren uygulamaya yasak getirdiniz. para toplanan hesaplara bloke koydurdunuz.

ülkeyi yönetemiyorsunuz anladık. tamam da kardeşim bari bırakın şu garibanı kendi haline ya. vatandaşın köyüne maden yaparsın, barajla su altında bıraktırırsın, dünya güzeli yere taş ocağı diktirirsin, zeytin ağacını kestirirsin. yaşayacak yer bile bırakmadın be. bu kadar zulüm olmaz arkadaş ya.

okuyacağımız bir kitaptı lan bir kitap. zaten indirimli hali bile pahalı. şimdi ona bile gözünü dikiyorsun. niye? e-kitaplara geçilen çağda fiziksel mağazaları korumak için. lan bırakk.
devamını gör...

çalışarak her şey başarılır anlayışının doğru olmaması

üzerinde tartışmaya değer güzel bir konu bu.

her şeyden önce başarının tanımını yapmamız gerek. elbette herkese göre başarının tanımı değişebilir. fakat burada bahsettiğimiz kısmen toplumsal başarıdan bağımsız, bireysel başarı. o halde hazır sedat peker de bize hatırlatmışken maslow gibi hümanist bir filozoftan alıntı yapabiliriz.

neydi maslow'un bize kazandırdığı o güzel kavram: 'kendini gerçekleştirmek'. bence başarı kelimesini en iyi karşılayan kavram da bu. biraz açmak gerekirse, insanın kendini gerçekleştirmesi, kendini tanımasıyla başlar. insan kendi yeteneklerini, ilgi alanını ve potansiyelini fark eder. bu alanlarda kendisini yetiştirir ve toplumsal hayatta bu potansiyeline göre bir yer edinir.

bu her zaman bir meslek olmak zorunda değil. örneğin kimisi için kendini gerçekleştirmek, tüm ömrünü dine adamak, kimisi için iyi bir anne olmak olabilir. ama iş bölümü ve organizasyonun had safhaya ulaştığı, uzmanlaşmanın zirve yaptığı çağımızda kendini gerçekleştirmek yapılan meslekle şüphesiz oldukça ilgili.

peki öyleyse maslow'un bu kavramını ülkemizde meslek edinme ve kariyer yapma süreci açısından değerlendirmeye çalışalım. ama daha başlar başlamaz bir sorunla karşılaşıyoruz. maslow'un ihtiyaçlar piramidini hemen herkes bilir. kendini gerçekleştirmek de bu piramitte yer alan ihtiyaçlardan birisidir, fakat ne yazık ki en üst sırada yer almaktadır. önce alt basamaklar tamamlanmadan kendini gerçekleştirmek mümkün değildir.

ülkemizde daha birçok insan en alt basamaktaki fizyolojik ihtiyaçlar ve barınma ihtiyacını zar zor temin edebilmektedir. onun üzerinde ise aidiyet hissiyle birlikte sevgi ihtiyacı, ve kendini gerçekleştirmekten hemen önce de saygınlık ihtiyacı gelmektedir. nefretin, kutuplaşmanın, çarpık çıkar ilişkilerinin, bozuk şehir yaşamının hakim olduğu bir toplumda bireyler gittikçe içine kapanmakta ve çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kuramamaktadır. haliyle ruh hali bozuk gençlerin başarıya ulaşma şansı zayıflamaktadır.

ve gelelim şu sınav meselesine. biz bütün başarı kıstasımızı bir sınava yani dolayısıyla rekabete endekslemişiz. ezbere ve problem çözme becerisine dayalı sınav mantığının her bireye uygun olmadığı çok açık. ne diyordu maslow, 'insan kendi potansiyelinin farkına varmalı'. herkes problem çözücü olmak zorunda değil. mesela kimisi iyi analizci olabilir. kimisi el becerisiyle, kimisi duygusal zekasıyla, başkası dil öğrenme yeteneğiyle öne çıkar.

sınavda önüne beceremediği trigonometri sorusunu çıkartarak birçok duygusal zekanın psikolog olmasının önüne geçiyorsunuz. birçok insan hayalindeki mesleğe ulaşmak için 'potansiyelini yükseltmek' yerine 'zayıf yönlerini kuvvetlendirmeye' çalışıyor. kimse yetenekli olduğu iş dururken beceremediği işi severek yapmaz.

toparlayalım. evet insanın kendisini gerçekleştirmesi, yani başarılı olabilmesi için potansiyelini yükseltmesi gerekir. ve bu da çalışmak gerektirir. nitekim potansiyelimizi yükseltmek için çalışmak, başarılı oldukça beyindeki hormonlarımızla tatmin duygumuzun oluşmasına sebep olur. yani aslında kendi fizyolojik doğamız da bizi kendimiz için çalışmaya sevk eder.

ama elbette çalışarak her şey başarılamaz. hatta yukarıda saydığımız tüm gerekçeler sebebiyle, sistem bireyin mutluluğunu temel almadığı sürece çalışsanız da başarılı olamıyorsunuz. ha elbette kestirme yollar bulanlar var, sistemin açığından faydalananlar var, hatta illegal yollardan geçenler de var. ama neydi o laf, büyük resmi görmek lazım.
devamını gör...

seri tanım silme özgürlüğü

peşinen söyleyeyim henüz hiçbir entrymi silmiş değilim.

fakat bu yarın silmeyeceğim anlamına gelmez. ekşi'de neler olduğunu hatırlayalım. sansürlenen başlıkları, torpille yazar yapılanları, ip adresi teslim edilen yazarları ve diğer sıkıntılı durumları unutmayalım.

bir gün bu sözlük önemli bir platform haline gelebilir. bir gün bu sözlükte de tepkimizi çekecek bir durum, hoşumuza gitmeyecek bir antidemokratik uygulama hayata geçirilebilir. ve bir yazarın bunlara karşı tek yaptırımı, somut tek manevra alanı entryleriyle beraber hesabını silip mekanı terk etmektir.

yazarların elindeki tek silahın daha en baştan bu şekilde susturulmasını doğru bulmuyorum.

diğer taraftan meselenin türkiye'ye özgü boyutu da var. bir yazar yarın öbür gün yazdıklarının başına iş açacağını düşünebilir, yazdıklarından pişman olabilir. girdiği iş yerinde, aldığı görevde burada yazdıkları başına iş açabilir. sözlük yönetiminin tüm bunları hesaba katarak yazarlara entry ve hesap silme hakkını iade etmesi gerekmektedir.

sözlük, kendisine duyulan ilgi sürdüğü sürece yaşayacak, aksi halde yok olacak. unutmayın yönetim olarak siz demokratik yoldan ayrılmadığınız sürece zaten entry silinmesinden endişe etmeniz gereken bir durum yok. tersine, bu hakkın verilmesi sözlüğe yalnızca olumlu anlamda etki edecektir.
devamını gör...

başörtülü akademisyen neşenur akkaya'ya çirkin saldırı

ne demişti sedat peker?

'faili meçhul kürt işadamlarının hepsi mehmet ağar'ın arkadaşıydı.' aslında türk solunun gayet iyi bildiği gerçekleri içeriden tasdik etmiş oldu. her iki tarafta da uyuşturucu ve silah trafiğinin getirdiği ranttan faydalanan, bu nedenle gerçekte terörün bitmesini hiç istemeyen kişiler var.

peki sadece uyuşturucu ve silahın mı rantı var? başörtüsünün yok mu?

çok basit bir soru. bu hükümet yıllarca başörtüsü sorununu tartıştırıp sonra basit bir tüzük değişikliğiyle kamudaki kısıtlamayı kaldırmadı mı? peki neden onca sene beklemişlerdi? şimdi 'ama ortam hazır değildi' diyen saflar çıkar. onlara da şunu sorayım, peki kabataş yalanının ortaya atılma gerekçesi neydi?

hükümetin halen daha başı sıkışınca ilk başvurduğu yer başörtüsü mağduriyeti ve türevleri oluveriyor. şimdi ilgili olayla konuyu bağlayalım.

sevgili arkadaşım. eğer sen başörtülüye saldırıdan mağduriyet kasarsan, karşındaki cevap olarak ramazanda dayak yiyenden mağduriyet kasarsa, bu işin sonu ne olur?

tam da birilerinin istediği şey olur. iktidarını insanları şuursuzca kutuplaştırmanın temeline oturtmuş bir hükümet var karşımızda. muhalefet ise tam tersi. alabildiğine kucaklamaya çalışıyor. başörtüsü de dahil hiçbir dini değer kutuplaştırma aracı olarak kullanılmasın istiyor. hatta bu uğurda yer yer muhafazakarlaşmak zorunda kalıyor.

hükümetinse buna karşı hamlesi nefreti ve muhafazakarların üzerindeki korkuyu iyice körüklemek oluyor. diğer taraftan da muhalefeti ve muhalifleri tahrik ederek her daim bir kutuplaşma fitilinin peşinde koşuyor. karşılıklı şiddet olayları ayrım olmaksızın bu siyasetin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

şimdi, müslüman kardeşim. sana düşen ülkeyi 'biz ve onlar' olarak görmemek. inan şu saldırıdan seküler kesimin de neredeyse tamamı hoşnutsuz durumda. sence bu saldırı olayının bize bir faydası var mı? sana atılan yemlere atlama artık. ülkenin gerçek gündemini gözardı etme. gel, senin inancını sömürenden, seni korkutup karşı mahallendeki kardeşlerine düşman edenlerden birlikte hesap soralım.

bak, seküler kesim artık başörtülü düşmanlığını yemiyor. elbette bu kesimin içinde de bu kısır tartışmadan nemalananlar vardı. belki hala vardır, ama en azından artık söz hakları yok. şimdi sıra sende.
devamını gör...

kıraç’ın milli takım için yaptığı marş

zehirdir.

sevgili kıraç. niyetin iyi olabilir belki. ama her şeyin fazlası zarar derler ya. bu ülke gençleri yıllardır milliyetçilik ve islamcılık gibi tamamıyla soyut iki değerin yaylım ateşine tabi tutuluyor. bir kısım insan adeta zehirlendi. diğer bir grup milliyetçiliğin ve islamcılığın arkasına her türlü pisliğin gizlendiğini gördü, tiksindi.

bak sevgili kıraç. ben kendini ulusalcı diye tanımlayanlardan biriyim. sen de kendini atatürkçü olarak tanımlıyorsun. peki öyleyse sormak zorundayım, ne yapmıştı atatürk? savaştan sonra üniformasını çıkardı. o pırıl pırıl takım elbiselerini giydi. istese tam takım üniformasıyla orduyu arkasına alıp ittihatçılar gibi askeri diktatörlük kurardı.

ama o ne yaptı, konumuz o diye sadece müzikten örnek verelim. musiki muallim mektebini açtı, istanbul belediye konservatuarını ve ankara devlet konservatuarını kurdu. istanbul opera cemiyetini kurdu. özsoy operası bizzat onun denetimiyle yazıldı. sayısız opera, operet, müzikal, balolar ve bale gösterisi onun döneminde ülkemize girdi. onlarca saygın müzisyenin yetişmesine imkan tanıdı.

müziğe eşlik etti, dans etti, zeybek oynadı. ortadoğu diktatörleri gibi kamuflaj üstüne güneş gözlüğü takmadı. propaganda marşları ezberletmek yerine halka 'beyefendi' nedir, nasıl olunur onu öğretti. sanata saygıyı, beğeni edinmeyi, estetik zevkleri kazandırmak istedi.

ya sen ne yapıyorsun? şu yaptığın müzik hangi heyacanı, hangi coşkuyu, hangi estetik duygumuz uyandıracak içimizde allah aşkına. dandik bir ritim. içine biraz asker koyayım, biraz mehmetçik, biraz savaş, bir tutam da bayrak serpiştirdik mi tamamdır.

tamam değil kıraç kardeşim. yıllar yılı merkez sağ iktidarda. yıllar yılı bayrak ve din pompalanıyor. ama ne ekonomi toparlanıyor, ne yolsuzluğun önü alınabiliyor ne de toplumsal barış ve huzur sağlanabiliyor. gelişmiş ülkelerin çocukları her gün vatan, bayrak diye ortalıkta mı dolanıyor? elin ingilizi bayrak desenli çorap, hatta don giyiyorken senden 40 kat kaliteli hayat yaşıyor.

bu gençlik dünyayı tanıyor sevgili kıraç. artık soyut değerlerin hüküm sürdüğü romantik çağlarda yaşamıyoruz. bayrak deyip durmak karın doyurmuyor. seninse mehmetçikle bir tuttuğun topçu zaten milyonlar kazanıyor. sıkıntıyı çeken biziz yani, yapacaksan bize yap bir şarkı. yoksa da bırak iki maç izeleyecek garibanın sinirini bozma.
devamını gör...

la bu islam ne etti size

oğlum, kızım, inandığın şey hurafe. hurafe olmadığına dair en ufak bir kanıtın var mı? kanıtın olmadığını pekala biliyorsun sen de. senin iman dediğin, kalp ile hissediyorum dediğin gazali felsefesini ben kabul etmiyorum. tanrının varlığı yokluğu ise apayrı bir konu. hal böyleyken islam benim için anderson'dan masallar kadar değerli ancak.

şimdi bir an olsun hayata benim gözümden bakmaya çalış. anderson'dan masallara körü körüne inanmış bir topluluk var karşımda. kendi inandığıyla kalsa 'bana ne, yapacak bir şey yok' dersin. ama durum öyle değil ki, kendi masallarında yazanı hukuk kurallarından üstün görüyor bu topluluğun bir kısmı. benim yaşadığım, çalıştığım, vergimi ödediğim ülkemde beni yok sayıyor.

kimi bu ülke müslüman diyor, kimi kızlara açık giyinme diyor, diğeri ramazanda yemek yeme diyor, beriki el ele tutuşmayın diyor, yönetimdeki içinde alkol var diye belli içeçeklere fahiş vergiler koyuyor.

yeter mi, yetmez. bir de masal toplulukları var. fetö gelir darbe yapar, menzil gelir bakanlığa adam sokar. hükümet yanlısı islami vakıfların sayısı binleri aşmış. imam hatipler sürekli pohpohlanıyor. nereden alırlar bu gücü, işte senin anderson masallarına olan körü körüne inancından.

yani neymiş, senin kendi dünya görüşün yokmuş arkadaşım. oy verirken de, siyasi eğilimini belirlerken de, dost-düşman seçerken de, evlenirken de elinde bir masal kitabı. o kitapta benim için ne diyor peki: kafir. benim senin gözündeki değerim bu tek sözcükten ibaret. ben mücadele edilmesi gereken, bu ülkeyi yozlaştıran, köklerinden kopmuş bir bireyim senin gözünde.

hiç bana 'ama gerçek islam bu değil' ile gelme. barlar sokağı deyince, kızlı erkekli öğrenci evi deyince, rakı-balık deyince, mini etek deyince için cız ediyor mu etmiyor mu? içmesen bile alkollü bir mekanda arkadaşlarınla vakit geçiriyor musun? kendin hiç yapmayacak olsan bile sevgilisiyle birlikte yaşayanlara, açık giyinenlere önyargısız bakabiliyor musun, haklarını savunabiliyor musun?

cevabın evet ise sen zaten bir istisnasın, islam ile ne derdimiz var onu da anlıyorsun.
devamını gör...

youtube erişimi tamamen kapatılsın önerisi

'devlet yıpranıyor' buyurmuş ersan bey. bir süre önce izlediğim bir filmden aklımda kalan bir repliği anımsadım.


film, clint eastwood'un yönetmenliğini yaptığı richard jewell. filmin ismini aldığı kahramanımız richard jewell bir polis memurudur. jewell bir konser esnasında bomba fark ederek binlerce insanın hayatını kurtarır. fakat bombanın failini bulamayan federaller zamanla ibreyi richard'a yöneltir.

richard'ın kahraman olmak için kendi koyduğu bombayı ihbar ettiğine inanılmaktadır. gel zaman git zaman richard'a her türlü baskı yapılır. itirafa zorlanır, evine zorla girilir, medya üstüne salınır. richard tüm bunları yaşarken devlete ve ülkesine sevgisinden tek laf etmez. isyan etmez, şikayet etmez.

ve bir gün yine bir ifade öncesi çekingen görünen richard'ı görünce avukatının sabrı taşar. ve dillere pelesenk olması gereken o sözü söyler: 'onlar devlet değil, devleti yöneten üç hıyar.'
devamını gör...

özgür demirtaş'ın cumhurbaşkanı adayı olması

tartışılması bile memleketin ne kadar sığ bir yerde sıkıştığını gösteriyor. ismi ekonomi bakanlığı için bir öneri olarak gündeme getirilse olabilir diyeceğim.

ama arkadaşım, bu adamın sosyal politikalar hakkında görüşü ne? eğitim hakkında görüşü ne? tarım politikaları, suriye meselesi, amerika ile ilişkiler, hukuk reformu, siyasi partiler kanunu, askeriyeye bakış açısı, özelleştirmeler, yeni ihale kanunu hakkında hangi fikrini belirtmiş? atatürkçülüğe, tarikatlara, imam hatiplere, hdp'ye nasıl bakıyor? akp ile hesaplaşacak mı, beşli çetenin işlerine ket vuracak mı?

elbette muhalefet tabanının gönlünde, aklında özgür demirtaş yok, biliyorum. ama yine de birileri eliyle nabız yoklanmasını dahi kabul edemiyorum. hele hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir adamı cumhurbaşkanlığına sayıca az da olsa layık görenler olduğuna inanmak istemiyorum. bir ara da levent gültekin vardı böyle gazlanan. sosyal medyada ilgi kasan her popülist liberale böyle prim mi vereceğiz yahu?

muhalefetin dikkatli olması gerekiyor. akşener'in desteğine el mahkum muhtaç kaldık tamam dedik. yanına davutoğlu ve babacan geldi. şimdi de akp'yi iktidara taşıyan liberal tayfayı promosyon olarak yanlarında getiriyorlar. yetmiyor bunların cumhurbaşkanlığı için algı kasıyorlar. chp ana muhalefet partisidir, öyle veya böyle yüzde 25'in üzerinde oyu vardır. iktidarın değişmesini istiyorlarsa tavizleri küçük partiler vermelidir.

akp'den kurtuluş akp'lileşerek olmaz. ne olduğu belirsiz yanar döner liberal takımına ihtiyacımız yok. chp sosyal demokrattır, ortanın solundadır. ve öyle de kalmalıdır.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim