tanrı’ya biraz daha fazla yakın olalım diyen bu tarikat, bir zamanlar barış ve sevgi sloganıyla hareket etmişti fakat işler öyle olmadı. başlangıçta, günümüzün yoga akımlarından bile daha saf ve temiz olan bir fikirle başladılar: yoksulluk, alçakgönüllülük ve doğayla barış. ama bu adamlara bakınca, zamanla işler biraz karıştı. hani bizde de vardır ya "göz var nizam var" kafası, işte onlar da aynı şekilde bir yerlerde gözden kaybolmuş nizamı bulmaya çalışırken işler fazlasıyla kaydı.
bu zatlar, orta çağ’da yoksulluk yeminini alan, kendilerini tanrı’ya adayan bir grup. "her şey tanrı’ya ait, o zaman niye mal mülk peşinde koşalım" diye diye yollarını kaybetmişler. ama yola çıkarken, zenginliği ve gücü ele geçirmeye başlamaları çok ironik değil mi? bir zamanlar "ne olursa olsun sadık olacağım, dünya işlerine bulaşmayacağım. malım mülküm yolunda feda olsun" dedikleri halde, bir anda kendilerini roma’daki en büyük kilise yapılarından birine dönüşmüş buldular.
mesela, bu tarikattan biri olan
bernard de clairvaux, zamanında savaşçı gibi tanrı için dövüşen biriymiş. hatta uzaktan bakınca bu kavruk din adamı biraz ‘gönüllü’ gibi duruyor ama baktığınızda aslında papalık için ciddi güç elde etmeye çalışan bir adam. bu da gösteriyor ki; "sağlam bir inanç ve sadakat" la başlayıp, "o zaman dans deyip, bu dünyayı biraz ele geçirelim" noktasına gelmek kolay olabiliyor. yani, başta zenginlik değil, tanrı’nın sevgi ve barışı vardı ama zamanla, durum cebimin zenginliği her şeyden daha önemi durumuna dönüştü.
bir diğer örnek de fransiskenler’in doğayla barış dediği ama ondan bir hayli uzaklaşıp, kendi iç mücadelelerine sürüklendikleri anlar. bu kadar kasvetli bir yazıyı okurken insan bir kere de "doğa dostu" olan bu tarikatın içindeki hizmetlerin de karanlık yönlerini görmeye başlıyor. zamanında papalığın kontrolünü ele alıp, çok daha fazla güç elde etmeye başlamışlardı.
bu arada bir zamanlar içkiyi yasakladılar, içkinin zararlarından bahsettiler. kim bilir, belki de ıv. murat bunları idol olarak kendine benimsemiş olabilir. ama en sonunda baktılar, içkiden kaçtıkları kadar cennet köşklerine ulaşamayacaklar. sonra ne yaptılar? sizce? kaçak içki işinde trakyalılara taş çıkartan bir eylemde bulunup, yeniden gözler açılsın: içkiyi yasaklamayı unutup, ucuza satmak için büyük anlaşmalar yapmaya başladılar. aradıkları "maddi kazanç" bir şekilde asıl işleri oldu. kilisenin içinde tekel bayii açmış bile olabilirler.
evet, düşününce fransiskenler başta samimi ve barışçıl bir yol izlerken, zamanla hem kişisel çıkarlarını hem de kilise politikalarını güçlendirip, orta çağ’da "kötü örnek" haline geldiler. bu yüzden, onlardan "tartışmasız sevgi" beklemek yerine, biraz "kendi çıkarlarını peşinden koşuyorlar" dedik, yapacak bir şey yok. her kim sizi ben tanrıya daha fazla yaklaştırırım dediyse kaçın uzaklaşın onlardan. bu kafa 10 asır önce de aynıydı şimdi de aynı. bir bebeğin doğduğu anda ki saf ve temizliği başkalarının kirli ellerinde aramayın…
devamını gör...