asla düzgün çalışmayan uygulama.
veri yükü çok olduğu zamanlar çalışmayı tamamen bırakan uygulama.
çalışamadığı zamanlar aşırı yüklenme sebebiyle kullanıcılarının suçlandığı uygulama.
bir garip yazılım ekibine sahip uygulama.
zor zamanlar herkese göre ne kadar da farklıdır aslında. mide kanaması geçirmiştim bundan 13 yıl önce. o zamanlar çok zor gelmişti bana, bakacak kimsem yoktu. ayakta duramıyor, iş yerinde mobbing yaşıyordum. nasıl hissedeceğimi bilemez bir haldeydim ve kimsenin yardım etmeyeceğini bilmenin üzüntüsünü yaşıyordum.
şimdiye gelirsek temmuz ayında sağ bacağımın femur boynundan tümör aldırdım ve bu tümörü yaratan kemiğin içi boşaldığı için içerisine kemik tozu döküp platin taktılar. 25 cm bir kesiğim var artık. hastalık ilk olarak haziranda ortaya çıktı o kadar aniydiki benim için çok kısa bir zamanda öleceğimden tutun da hangi kanser türüdüre kadar her hikayeyi dinledim.
bakımı zor olan bir süreçten geçiyorum. yürümek yasak, düşmek yasak, sadece sırt üstü uyuyabiliyorum. onu da uyuyamıyorum sürekli aynı pozisyonda yatmaktan sırtım ağrıyor. evde hiç bir işimi kendim yapamıyorum. işe başlamam ne kadar süre alacak bilemiyorum. ben hayatımda ilk defa ortopedi onkolojisi diye bir bölüm olduğunu öğrendim. daha saçması devlet çalışanı olarak devlette randevu bulamadım özelde tedavi oldum. çünkü femur kemiğimin kırılma ihtimali olduğu gibi tümörün patlama ihtimali de vardı. acil müdahale gerekli dediler. iş yerim neden hastasın, raporlusun diye mobbing yapıyor yine.
bunları niye anlattım? ben haziran ayından beri yaşadığım süreci bir gün bile zor görmedim. beni kim bakar diye düşünmedim. artık o evreleri geçeli çok olmuş. saçma sapan güçlü kadın tripleri falan değil yaşadığım dümdüz hayat. hayatta her şey oluyor. üzülmek, kırılmak, beklenti içinde olmak sizin iç dünyanızla ilgili. kendi kendime tüm sorunlarımı çözeceğime inandım. sağolsun ailemde beklemediğim bir şekilde destek verdi. vermeseler de çözerdim sorunlarımı ama destek alabilmek yine de mutlu etti.
aslında anlatmak istediğim, her şey sizin beyninizde başlayıp bitiyor. dünyayı algılamanız, çevrenize ve kendinize bakış açınızla alakalı.
ne diyor kafka "beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür diliyorum." değil bir başkasının, kendinizin bile sizi üzmesine izin vermeyin. hayat üzüntü silsilesi içerisinde geçirebileceğiniz kadar uzun değil. o yüzden mutluluklara, eğlencelere odaklanmak benim için daha değerli.
hayata bakış açısıyla ve yaşadığım şekliyle alakalı. mesela trafik olmasa 15 dakikada vardığım iş yerime 3 saatte gidip 3 saatte döndüğümde hissetmediğim bir hayat olduğunu söyleyebilirim.
şehirden taşındım da eziyetinden kurtuldum. hafta sonları dahil olmak üzere tatil günleri evden çıkmıyordum. evim öyle bir konumdaydı ki okullar kapalıyken bile 2-3 dakikalık mesafeye yarım saate ulaşıyordum.
herkesin güzelleme yapamayacağı başlık.
geç okuduğum bir kitap. devamını da okumayı planlamıyorum doğrusu. devam kitabını pek övmemişler.
gerçekçiliği iliklerinize kadar hissettiğiniz gibi sizi didaktik olarak boğmamış olması okumanız için itmeye devam eden şey bence. artık didaktik kitapları çok boş buluyorum. bu kitap öyle değil. konusunun içerisinde ister istemez bir öğreticilik barındırmakta ve sizi bıktırmamakta.
karakterlere baktığımızda ve yazıldığı döneme baktığımızda döneminin çok ötesinde düşünceler içermekte. insanlar hep ırkçılık, hak-hukuk üzerindeki yorumlarına yoğunlaşmış ama benim dikkatimi çocuklara olan davranışlar, cinsiyetlere olan davranışlar açısından da çekti. şu an bile yazarın bahsettiği örneklerede çocuklarına davranan ebeveyn bulmak öyle zor ki.
romanı okuduğunuzda atticus çocuklara çok ilgisiz gibi davranıyor gibi gözükürken aslında tek amacının kendi yollarını bulmaları ve toplum dayatmaları olmadan kendi istedikleri gibi yaşamaları.
erkek baskın toplumu da eleştirmekten geri kalmamış, kadının kadına olan kötülüğünü dahil ele almış bir kitap olarak bir çok noktaya dikkat çekmiştir.
kitabın ismi bile bana göre oldukça dikkat çekicidir.
scout adlı kızımız toplumsal normlara göre cinsiyetine uygun davranmıyor diye hem kasaba halkı hem halası yüzünden sürekli eleştiriliyor ve baskı görüyor. oysa onun istediği kendi hayal ettiği ve dilediği gibi yaşamak. bu onu kız olmaktan alıkoymuyor ve kendisini eleştirenleri saçma buluyor. pantolon giyiyor diye azarlanıyor. şimdiye baktığımızda kadınlar artık pantolon giymekte ve günümüz normali olarak kabul edilmekte. döneminin ötesinde bir kitap dememin sebebini anlatabiliyor muyum? kumaş parçaları, saçınızın rengi, takılarınız cinsiyetinizle alakalı değil sevdiğiniz şeylerle alakalıdır. bunlara zihnimizde cinsiyet atayan toplum normları doğru ve vazgeçilmez değildir. kitap bu noktalarıyla da kalbimi fethetti.
(bkz: mey)
müslümanlıkta haramdır.
birçok dinde sevaptır.
kutsal sayılan dinlerde mevcuttur.
abartılı içilmesi hiç bir dinde hoş görülmez.
dini olmayan için herhangi bir içecek türüdür.
insanları değerlendirmek bana düşmez ve bir ortamda bulunup bulunmamak kararına sahipseniz buna göre davranabilirsiniz. yine de eleştirmeden duramayacağım.
son zamanlarda daha da çığırından çıkmış bir halde, gece sekizden sonra başlayan cinsiyetçi, cinsel açlık dolu, mastürbasyon çekiyorum mesajı veren, bir de bu başlıklara grup halinde üşüsen erkeklerin olduğu bir akış görüyorum. bu grupların bir kısmı gündüzleri de koyu dindar. büyük çelişkiler içerisinde kıvranan bu güruh ikiyüzlü oluşlarıyla ayrı bir hayranlık yaratıyor.
benim gibi başlıklara bakıp yazacak bir şey bulamayan eminim çok kişi vardır. sözlüğe benim gibi genelde gece bakanlar için eminim şaşkınlık vericidir ama ilk geldiğim zamanlar inanın böyle bir ortam yoktu. elit bir ortam vardı demiyorum yanlış anlaşılmasın. edep ve ahlak kurallarına uygun bir ortam vardı. şimdi sözlüğe girdiğimde gördüğüm başlıklar beni rahatsız ediyor. her gördüğüm cinsiyetçi, cinsel açlık dolu, mastürbasyon çekiyorum mesajlı başlığa (bkz: genç werther'in acıları) yazasım geliyor. kişisel blog gibi kullanılan sözlüğün moderasyonu her şeyden vaz geçmiş bir halde galiba.
bir de bu güruha sürekli olarak cilve yapan bir kadın grubu var. kimisi açık açık, kimisi mesaj yoluyla yapıyor. beni zerre ilgilendirmese de sonradan açılan intikam, nefret, ifşa başlıklarını da görüyoruz. sözlüğün kişisel blog olarak kullanılmasının yanında partner bulma uygulamasına giderek dönüşünü izlemek benim gibi güzel zamanlarını görmüş kişiler için üzücü. yine de bir yazar olarak ne yapacağıma karar vermek dışında elimden bireysel olarak bir şey gelmiyor.
yaratıcı, dinlerde insanlara bu dünyada değil diğer dünyada mutluluk vadetmiştir. şarap dünyada günahtır ama cennette deresinden istediğin kadar içebileceğini söyler. zina dünyada günahtır ama cennette huriler ile istediğin kadar cima yapabileceksin demiştir. dünyada şaşa günahtır ama cennete altından, zümrütten sarayların olacağını söylemiştir.
yaradan dünyada mutlu olacağına garanti vermezken, öldükten sonra mutlu mu yoksa mutsuz mu olacağına bu dünyadaki kurallarına uygun olan davranışlarınla senin karar vereceğini söylemiştir. ayrıca orada hayat sonsuzdur.
üstinsan tanımında geçen güzel bir nokta. yine de kişisel gelişim için doğru mudur kısmına psikoloji katılmıyor. her canlı sevildikçe pozitif bir hale bürünüyor. psikoloji böyle diyor.
nedir bu üstinsan? kendi başınalığıyla yaşayan bir kişi. kimseye ya da hiç bir şeye ihtiyacı yok. kendi başınalığı ona yeten varlık. oysa çiçeğin bile suya ihtiyacı vardır ve ondan bağımsız gelir bu su. işte bu noktada çiçeğin suya ihtiyacının olması çiçeğin yetersizliğidir nietzsche'nin gözünde.
yine de 18-25 yaş arası nietzsche okuduğum için dünyaya bakış açımı ve hayata karşı duruşumu etkilemiş bir görüş.
üstinsan sevginin talep edilmediğini bilir, kendiliğinden geldiğinde dönüp bakmaz, ihtiyaç duymaz. o kendini seviyordur ve bu ona yeter. *
yabancıların bir tanımı var bunun için:energy saving mode
yani diyor ki en az enerjiyi harcayarak günümü tamamlamak istiyorum. tembel mi dersin, bakış açısı mı dersin, hayat felsefi mi dersin bilemem ama yanlış görmüyorum. isteyen bir kat için de asansöre biner. kendini bu kadar kıymetli görmek o kadar da kötü bir şey değil.
felaketin dünyanın neresinde olduğu önemli değil. herhangi bir canlının * ölüyor oluşuna seyirci kalmak, elinizden bir şey gelmediği için üzülmek insani bir duygudur. sizin böyle bir duygunuz yok diye normal bir yorum yapmış olmuyorsunuz.
sene 2005 ösym üniversite sınavım için bu mahalledeki bir okulu uygun gördü. zannımca hayatımda ilk defa böyle bir mahalle görmüştüm. ulustan kalkan bir belediye otobüsü gidiyordu o zamanlar. başka giden vasıta yoktu. taksiler gitmeyi reddetmişti ki sebebini sonradan anladık. otobüse bindik babamla, şoför siz nereye gidiyorsunuz dedi. babam detaylıca açıkladıktan sonra yola koyulduk. o zamanlar belediye otobüsünde hız, sağ-sol sinyal ve fren çalışmıyor. bu arada otobüsteki kimse de bu durumu umursamıyor. neyse yeterince heyecanlı tiplerle çinçin mahallesine ulaştık. silahlı * 2 adam otobüsü durdurdu ve babamla bizi göstererek bunlar kim dedi. şoför açıklama yaptıktan sonra 1-2 dk bize bakıp izin verdiler ve bizim sınava gireceğimiz okulda ineceğimizden emin oldular. biz okula ulaşıp gezip, yerimi bulduktan sonra geri dönüş macerasına da bu şekilde başladık. ama araç o zamanlar yarım saatte bir geçtiği için etrafı inceleme fırsatı buldum. ev demeye dilinizin varmayacağı yapılarda yaşıyordu insanlar. hepsi tek katlı, çatısız. büyük çoğunluğun kapı ve penceresi yok. içeri sinek girmesin diye muhtemelen evin kadınları tarafından tül perde çekilmiş, kapısında çocuk dahi olmayan, güvenli olmasının imkanız olduğu yapılar. çoğu evde su yoktu ve kadınlar 20 kg yağ bidonlarına bir yerlerden su doldurup getiriyorlardı. kısacası ülkede olacağına inanmayacağız ilkellik ve kanunsuzluktaki bir bölge. yarım saat sonra gelen otobüs şoförü de kim olduğumuzu ve neden bu durakta beklediğimizi sormuştu. sonra ulusa bizi geri bırakmıştı, babamla içimizden bir oh demiştik. bu arada ulus caddelerinin telekız kartlarıyla dolu olduğunu, pavyon bölgesi olduğunu söylememe gerek var mı bilmem.
karşılıksız aşk gibi bir şey. bazen sizin için bazen kedi için.
sahiplendiğiniz yavru çok hastaysa yaşatmak için veteriner veteriner gezen siz aşıkken, sağlıklı olan bir yavruda "lan bu da ölürse" diye korkup günlük yemek, sevgi, temizlikten sonra işinize baktığınız yavru hangi odaya geçerseniz beni de al diye miyavlar adeta aşık gibi.
bakıp beslediğim, büyüttüğüm, sahiplendirdiğim, gömdüğüm her bir yavruyu hala sevgiyle hatırlıyorum. umarım hepsi mutlu olduğu bir yerdedir. *
çocukluğumda yattığım yatağımdan gözümü her açtığımda kitabının üstünde adını okuduğum şair. emin olmamakla birlikte beyaz ya da kırık beyaz renkteydi. kütüphanedeki tek kalın ve beyaz renkli kitaptı.
açar açar okur anlamazdım. yirmili yaşlarıma yaklaştığımda tekrar elime aldım. zannedersem bir daha okuyamam. okurken canım acıyor diye kitabı korkuyla açardım. bitince shakespeare'in sonelerinden bile güzel olduğuna karar verdi beynim. bir daha okuyup o özlemi, sevgiyi, acıyı tüm gerçekliğiyle yaşayamazdım ve yazarken öyle süslü kelimeler de kullanmış değildi.
şu parçada ezginin günlüğü grubu şehir isimli şiirin bir kısmını söylemiştir. duyunca hala tüylerim diken diken olmakta.
1999 öncesi yapılmış olan tüm okullar sağlam onayı almış olsa bile geçen yıl tahliye ettirildiği için çok daha büyük sorunların oluşmasını önlemek amacıyla alınmış mantıklı bir karar. bir çok okul geçen yıl olan tahliyeler nedeniyle başka okullara taşınmış, bir binada iki hatta zorunlu durumlarda üç okul birden çalışmakta. tatil kaosu önlemek için kaçınılmaz bir durum.
deprem beklentisi sebebiyle geçen yıl istanbuldan izmit'e taşınmış biriyim. izmit deprem geçirmiş bir şehir ve deprem konutları bölgesinde oturuyorum. hatta bu bölgeye ev yapılmasını 1999 depreminden sonra gelen japon mühendisler önermiş. zemin çok sağlammış ve yıkım olması neredeyse imkansıza yakınmış. deprem 6.2 diyorlar bendeki hissiyatı 7.2 falan. istanbul dümdüz oldu zannettim. sağlam olmayan zeminlerde hissedenlerin neden evlerinden fırladığını çok iyi anlıyorum.
önümüzdeki iki gün okulları istanbulda ve bir gün izmitte tatil ettiler. durumu vahim görmeyen arkadaşların yeterince deprem ve sonrası haberlerine maruz kalmadıklarına inanıyorum. yazımı gerçekçi bakarak ve deneyimlerimle yazıyorum.
2019 istanbul depreminde 5.9 şiddetini gösteren bir durumdayken hayat felç oldu. eşim beni aramış yolda olduğunu ve beni almaya geldiğini söylüyordu. hat nasıl çekti hala bilmem. sonrasını duyamadım telefon kesildi. telefon hatları çalışmıyordu. ben mesleğim icabı görev yerini terk etmemesi gereken bir kişi olduğum için kaosun ortasında bana ulaşan herkesi sakinleştirmeye çalışıyordum. valilik duyuru yaparak herkesi evlerine gönderdi sonrasında. eşim eve 2-3 saat sonra ulaşabilmişti. evimizden çıkıp başka bir şehre gitmek isteseydik bile yollar tıkanmıştı. 5.9 şiddetti bunları yaşattı.
metropol denilen ve dünyanın en büyük şehirleri arasında sayılan bir yerde yaşanacak herhangi bir depremin normal görülmesi için japon inşaat mühendisliği tekniklerine ihtiyacımız olması dışında bir çözüm olamaz.
bu sebepten şu an tahmin edilen ya da öngörülen her şey kaçınılmazdır.
yüzyıllar boyunca kadının okumasının yasak ve günah olduğu, okullardan kovularak nobel ödülü almış ve aldığı nobel ödülü o zamanlar tartışmalara yol açmış kadınların bulunduğu dünyada bu tür cümleler kurulması çok komik. bir çok erkek bu başarıyı bile gösteremediği için o dönemde hırsından kendini yemiştir.
kadının okuma-yazmasına izin verilmeyen dünyada, rönesans-reform* döneminde erkekler bir çok bilimsel keşfe imza atarken dinin öğretileri sonucu nakış yapmak, çocuk bakmak zorunda kalmasalar eminim şu an daha ileride olabilirdik.
senin giydiğin kıyafet, yediğin yemekler, kullandığın bir çok elektronik alet kadınlar tarafından bulunmuştur. bir çok temel ihtiyaç malzemesi erkekler kahvelerde dedikodu yaparken/ barlarda içip içip saçmalarken çalışma görevini üstlenmek zorunda kalan kadınlar tarafından icat edilmiştir.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.