larisalisa yazar profili

larisalisa kapak fotoğrafı
larisalisa profil fotoğrafı
rozet
karma: 684 tanım: 39 başlık: 6 takipçi: 9

son tanımları


anın fotoğrafı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

doğu edebiyatında homoerotizm

homoerotisizm, aynı cinsiyetler arasındaki erotik ya da romantik duyguların edebi eserlerde işlenmesi anlamına gelir.

doğu edebiyatı, özellikle de arap, fars ve osmanlı şiir ve edebiyatında, homoerotik temalar bazen metaforlar aracılığıyla, aşk ve güzellik anlayışını geniş bir spektrumda anlatmıştır. şairler, özellikle tasavvuf ve divan edebiyatında, aşkı ilahi veya dünyevi olarak iki ayrı düzlemde işlerken, bu aşk temaları, bazen açık bir şekilde olmasa da homoerotik içerik taşıyabilir. doğu edebiyatında özellikle de yüzünde tüy çıkmamış ya da yeni çıkmaya başlayan 15-20 yaşındaki erkekleri cinsel bir obje olarak tasvir etmek oldukça yaygındır. şeriat kurallarına göre bu durum yasak olmasına rağmen, şairler bu gençleri tutkulu bir şekilde tasvir etmekten hiçbir utanma ya da rahatsızlık duymamışlardır.

vurgulanmalıdır ki, doğu edebiyatında 'türk' denildiğinde çoğu zaman erkek cinsi kastedilmiştir ve 'türk' kelimesi erkek güzelliğinin eşanlamlısı olarak kabul edilmiştir, kadın değil. bunun sebebi de abbâsîler hilafetinin döneminde orta asya'dan, kafkasya bölgesinden, hindistan'dan getirilen kölelerin bir kısmının orduyu oluşturmak için kullanılması, diğer bir kısmının ise köle olarak satılmasıdır. güzelliğine, çekiciliğine göre türk kölelerine daha fazla üstünlük verilmiştir. bu bağlamda, özellikle osmanlı imparatorluğu döneminde erkek kölelerin, özellikle genç ve güzel olanlarının, harem ve diğer sosyal alanlarda önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. farklı kültürlerde, genç erkeklerin cinsel objeler olarak tasvir edilmesi, edebiyatta sıkça rastlanan bir temadır. bu durum, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerde farklı şekillerde gözlemlenmiştir.

bu bilgiler yalnızca edebiyattaki durumu yansıtmamakta. 20. yüzyılın başlarına kadar doğu'da homoseksüellik yaygındı, özellikle üst elit tabaka arasında. gelibolulu mustafa'nın 'künhü'l-ahbar' adlı eserinde, osmanlı hükümdarı sultan ıı. mehmet'in geceleri kadınlarla, gündüzleri ise erkeklerle eğlence toplantıları düzenlediği yazılır ve bu konuda erkeklere yazdığı şiirlerin varlığı iddia edilmektedir. sultan ıv. murad hakkında da benzer iddialar mevcuttur. doğu'da homoseksüel ilişkiler, çağdaşlarından farklı olarak çoğu zaman genç erkek ile yaşlı erkek arasında gerçekleşirdi.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

bulanık hüznün deryasında kalbim,
dalgalandı ama hiç durulmadı.
dert ve mihnetten yoruldum,
ama aşk usanmadan yoluna devam etti.

mecnun gibi ayrılığın oyununda kaldım,
yaralı sinemle, ellerim boşlukta.
leyla'yı andım, zencir boynumda,
aşkın prangası hiç kırılmadı.

her gece yıldızlarla dertleştim,
ama onların ışığı bile teselli olmadı.
gecenin karanlığında kayboldum,
ama sabahın ışığına hiç ulaşamadım.

sevda bir ateş, yaktı her zerremi,
ama közlerin altında bile soğumadı.
gönül yarası büyüdü, dallandı,
ama bu derin yara hiç kapanmadı.

her an, her nefeste seni andım,
ama hatıraların bile beni avutmadı.
hangi çareye sarılsam, derman olmadı,
aşkın ilacı bulunmadı, çare olmadı.

bu dünya bir zindan, zindan içinde,
kalbim mahpus, ellerim kelepçeli.
her çırpınışım boş, her çığlığım sessiz,
zindan duvarları hiç yıkılmadı.

bir umman oldu gözlerim, yaşlarla doldu,
ama taşmadı, akmadı gözyaşlarım.
senin için ağladım, sessiz sessiz,
ama bu feryadım yankılanmadı hiç.

her adımımda sen varsın, her düşümde,
ama sana ulaşmak hayal oldu,
zaman aktı geçti, ben kaldım,
ama bu sevda, hiçbir zaman bitmedi.

her vuslat bir hayal oldu, her ayrılık gerçek,
ama gönlüm hiç yılmadı, pes etmedi.
senin adını anarken, dilimde bir dua,
ama bu dua kabul olmadı, ulaşmadı.

sonsuz bir çile gibi, döndü durdu kaderim,
ama ne vakit yoluma ışık doğdu,
o ışık bir daha görünmedi, kayboldu,
ve ben, seni bekledim, hiç gelmedin.

her gece bir ağıt, her sabah bir umut,
ama o umut hiç gerçekleşmedi.
sevdam hep sürdü, yorulmadı,
ve ben de, senden hiç vazgeçmedim...
devamını gör...

eloisa to abelard

alexander pope’un 1717 yılında yazdığı şiir.

iki sevgilinin mektuplarından esinlenerek oluşturulmuştur. bu şiir, fransız rahibe heloise ile onun öğretmeni ve aşığı abelard’ın trajik aşkını konu alır. heloise ve abelard, büyük bir aşk yaşamış, gizlice evlenmiş ve heloise hamile kalmıştır. ancak, bu durumu öğrenen heloise’nin ailesi büyük bir öfkeyle karşılık verir. aile, heloise’yi zorla manastıra rahibe olarak gönderir, abelard ise kısırlaştırılarak manastır yaşamına hapsedilir.

abelard, manastırdayken yaşadığı zorlukları ve hayat hikâyesini anlattığı otobiyografik eseri historia calamitatum’u yazar. heloise, bu eseri okuduğunda derin bir duygusal bağ kurar ve abelard’a bir mektup yazarak sevgisini ve düşüncelerini paylaşır. bu mektupla birlikte, iki aşığın yazışmaları başlar. heloise mektuplarında, abelard’a olan tutkulu aşkını içtenlikle dile getirir. ancak bir yandan da tanrı’ya olan inancını daha kutsal görür ve sevgilisine olan özlemini düşünmenin günah olduğunu bilse de bu duygulardan vazgeçemez. kendisini manastır yaşamına adasa da, abelard’a olan aşkı ve içsel mücadelesi arasında sıkışıp kalır.
devamını gör...

edebiyatta kadının yeri

kadınlar uzun süre boyunca edebi eserlerde çoğunlukla erkek yazarlar tarafından idealize edilmiş / nesneleştirilmiş bir biçimde yer almışlardır. kimi zaman masum ve saf bir sevgili, kimi zaman da tehlikeli bir baştan çıkarıcı olarak karşımıza çıkarlar eserlerde. ancak bu, kadının edebiyattaki rolünün yavaş yavaş değişmeye başlamasının önünde tabii ki duramamıştır. özellikle 19. yüzyıldan itibaren kadınlar sadece yazın dünyasında bir nesne olmaktan çıkmış, aynı zamanda eserlerin arkasındaki yaratıcı güçler olmaya başlamışlardır.

rönesans ve aydınlanma çağına bakarsak, kadınlar için toplumsal sınırlamalar devam etse de, mary wollstonecraft gibi isimler kadın haklarını savunan eserler vermeye başlamış ve kadınların edebi üretime dahil olmalarının önündeki engelleri tartışmaya açmıştır. 19. yüzyıla geldiğimizde jane austen, charlotte brontë gibi yazarlar kadınların iç dünyasına ve toplumsal rollerine daha derinlikli bakışlar sunmuşlar. özellikle bu dönemde kadın karakterler, evlilik baskıları, toplumsal kısıtlamalar gibi temalar etrafında şekillendirilmiş ve kadınların bireysel özgürlükleri için verdikleri mücadele işlenmiştir.

20. yüzyıla gelindiğinde ise kadınlar artık sadece toplumsal rolleriyle değil; kimliklerini ve cinsiyetlerini sorgulayan, daha özgür bir sesle yazmaya başlamışlardır. virginia woolf gibi yazarlar, kadınların edebiyatta daha fazla varlık göstermesi gerektiğini savunmuş ve "kendine ait bir oda" gibi eserlerle kadının yaratıcı potansiyelini özgür bırakmasının önemini vurgulamışlardır. aynı dönemde simone de beauvoir’ın "ikinci cins" adlı kitabı, kadının toplumda nasıl ikincil bir konuma itildiğini anlatmış ve bu konunun edebiyat ve felsefe üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemiş.

bugün ise kadınlar, elbette, edebiyatın her alanında güçlü bir varlık göstermektedir. toni morrison, margaret atwood gibi yazarlar, kadınların farklı toplumsal ve kültürel bağlamlarda yaşadıkları deneyimleri merkezine alan eserler yazmışlar. morrison’un "sevilen" kitabı siyahi kadınların kölelik dönemi sonrası yaşadıkları zorlukları anlatırken, atwood’un "damızlık kızın hikayesi" patriyarkal baskıyı distopik bir gelecekte ele alıyor. günümüzde kadın karakterler artık sadece toplumsal baskılar altında ezilen figürler değil yani. kadınlar, aynı zamanda bağımsız, güçlü ve çok yönlü olarak edebiyatta yer almaktadır.
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

geçmişte yaşananlar, bize tatlı ve acı hatıralarla dolu geçmişimizle her an bir bağ kurmamızda birer aracıdır. kimisi bu güzel hayallerde teselli bulur, kimisi huzurunu kaybeder, kimisi de dinlenir, ruhunu okşar, duygularına özgürlük verir.

bazı anlar o güzel anıları düşünerek teselli buluyorum, ama bazen huzurum tamamen kaçıyor. yine de, ruhuma biraz olsun sakinlik vermek için o anıları hatırlamak zorundayım. bazen de sadece duygularımı özgür bırakıp o geçmişin içinde kayboluyorum.

buradan bir kişiye şunu da deyim: efendilik arayan beyaz show'a gitsin. badminton topuyla döverim seni.
devamını gör...

moderatör ile sevişip ay şunu atsana çok gıcık demek

nerede ahlak? nerede terbiye? nerede edep? nerede link????
devamını gör...

beyin ödemi

beyin ödemi, beyin dokusunda sıvı birikmesi sonucu yaranan anormal bir şişliktir. bu durum, kafa içi basıncın ("intrakraniyal basınç" deniliyor) artmasına yol açar ve ciddi nörolojik bozukluklarla birlikte komplikasyonlar doğurabilir.

beyin, kafatası tarafından sıkı bir şekilde korunan kapalı bir yapıdır. bu yapı içinde herhangi bir sıvı artışı, kafatası tarafından kısıtlanır ve beyin dokusunda baskıya neden olur. beyin dokusunda sıvı birikmesi iki ana mekanizmayla gerçekleşir:
vazojenik ödem: kan-beyin bariyerinin bozulması ile damar dışına sıvı sızar. bu genellikle travma, tümörler veya inflamasyon sonrası görülür.
sitotoksik ödem: beyin hücrelerinin içeriye sıvı çekerek şişmesi sonucu oluşur. iskemik inme veya hipoksi bu tip ödemin sık görülen nedenlerindendir.

beyin ödeminin tedavisinde ilk olarak ilaç tedavisi uygulanır ve yaygın olarak kullanılan ilaçlar arasında kortikosteroidler , osmotik diüretikler ve antiepileptik ilaçlar yer alır. kortikosteroidler, beyin dokusundaki iltihabı azaltarak ödemi kontrol altına alır. osmotik diüretikler ise vücutta sıvı dengesini sağlamak için kullanılır. eğer ödem beyin dokusunda yüksek basınca neden oluyorsa ve ilaç tedavisi yeterli gelmiyorsa, cerrahi müdahale gerekli olur. kraniotomi, beyin dokusuna erişim sağlamak için açılan bir cerrahi prosedürdür. bu işlem zamanı ödemin bulunduğu bölgeye doğrudan müdahale edilir, bu ise basıncı azaltır. felç ve benzeri nörolojik sorunlar yaşayan hastalar için fizik tedavi ve rehabilitasyon programlarının başlatılması da önemlidir. motor becerilerini, dengeyi sağlamaya ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığı artırmak için büyük desteği ve gereği vardır.


beyin ödeminin en zorlu yanlarından biri, zaman zaman geri dönmesi ve farklı komplikasyonlara neden olma riskinin her an var olmasıdır (mesela: doktorum bugün ödemin tekrar büyüdüğünü söyledi. tam delirmelik). bu süreçte yaşanan baş ağrıları, baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma, bazen de nefes almakta zorlanma gibi semptomlar, günlük hayatı oldukça zorlaştırabiliyor. son olarak, bu süreç insanı hem fiziksel hem de ruhsal anlamda yoran bir yolculuk. tedavi sürecinde sabırlı olmak ve doktorların önerdiği tedavilere uymak, sürecin başarıyla atlatılmasında çok önemli. ödemin baskısını hissetmek, vücudunuzun size nasıl işaretler verdiğini anlamak zamanla daha kolay hale geliyor, ancak erken müdahale her zaman en kritik nokta.
devamını gör...

güzel kadın isimleri

larisalisa..
devamını gör...

cotard sendromu

cotard sendromu (cotard delüzyonu), bireylerin kendi varlıklarını, organlarının işlevini veya bazen tüm dünyanın varlığını reddettikleri nadir ve ciddi bir zihinsel sağlık bozukluğudur. bu sendroma sahip kişiler, ölü olduklarına, vücutlarının bazı parçalarının var olmadığına veya ruhlarının kaybolduğuna inanabilirler.
cotard sendromu olan bir kişi, doktorlarına kalbinin attığına dair hiçbir kanıt olmadığını iddia edebilir veya ailesine, tüm organlarının çürüdüğünü ve aslında ölü olduğunu söyleyebilir. bu tür sanrılar, kişinin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve intihar riskini artırabilir.
cotard sendromu, nadir görülen ancak ciddi sonuçlara yol açabilecek bir zihinsel sağlık bozukluğudur. bu sendrom hakkında farkındalık artırmak, erken teşhis ve tedaviye olanak tanıyarak hastaların yaşamlarını kurtarabilir ve iyileştirebilir. bu tür sanrılarla başa çıkmak, kapsamlı ve multidisipliner bir yaklaşımla mümkündür.
devamını gör...

sosyalist rejimler altındaki katliamlar

sosyalizm, ideolojik olarak eşitlik, adalet ve toplumsal refahı ön planda tutan bir yaklaşım olarak tanımlanır. ancak tarih boyunca sosyalizmin uygulandığı çoğu (neredeyse hepsi) rejimlerde, bu ideallerin gölgesinde kalarak ciddi insan hakları ihlalleri ve katliamlar yaşanmıştır.

1. rusya'da bolşevik devrimi ve sonrası dönem:
1917 rus devrimi ile başlayan süreç, rus imparatorluğu'nu yıkmış ve sovyetler birliği'nin temellerini atmıştır. ancak devrimin ardından iktidara gelen bolşevikler, muhalif gruplara ve karşı devrimciler olarak görülenlere karşı sert önlemler almıştır. özellikle kızıl ordu'nun kurulmasıyla birlikte, çarlık rejimine ve muhalefete karşı büyük ölçekli baskı ve katliamlar yaşanmıştır.

2. stalin dönemi sovyetler birliği:
1920'lerin sonlarından itibaren joseph stalin'in liderliği altında sovyetler birliği'nde gerçekleşen büyük terör dönemi, sosyalizmin otoriter yüzünü göstermiştir. politik muhalifler, entelektüeller, köylüler ve diğer gruplar sistematik olarak baskıya maruz kalmış, toplama kamplarına gönderilmiş veya infaz edilmiştir. özellikle holodomor olarak bilinen ukrayna'daki büyük kıtlık, stalin'in politikalarının acımasızlığının bir göstergesi olarak hatırlanır.

3. çin kültür devrimi:
mao zedong'un liderliğindeki çin kültür devrimi (1966-76), sosyalizmin radikal bir versiyonunun uygulandığı bir dönem diyebiliriz. burada; entelektüeller, sanatçılar, yabancı düşmanları ve eski rejim yandaşları hedef alınmış, toplum büyük bir kaos ve şiddet dalgasına sürüklenmiştir.

4. kamboçya'da kızıl kmerler dönemi:
1975-1979 yılları arasında kamboçya'da iktidarda olan kızıl kmerler rejimi, sosyalist idealler adı altında ülkede büyük bir insanlık dramına yol açmıştı. kentler boşaltılmış, insanlar zorla kırsal bölgelere gönderilmiş ve binlerce kişi öldürülmüştür. savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla suçlanan liderler, sonradan yargılanmıştır.

sosyalizmin teorik idealizmi ile pratik uygulaması arasındaki bu çelişki, tarihsel olarak önemli insan hakları ihlallerine ve katliamlara yol açtığını görebiliyoruz. her ne kadar sosyalizm eşitlik ve adaleti savunsa da, ideolojinin uygulanmasında otoriterleşme ve baskının artması, bu ideallerin gerçek dünyada ne kadar zor gerçekleştirilebildiğini de gösteriyor elbette.
devamını gör...

anın fotoğrafı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

roma imparatorluğu

roma imparatorluğu - güçlü ordusu, görkemli yapıları ve hukuku ile tanınırken, cinsellik konusundaki yaklaşımları da oldukça ilginçtir. eşcinsellik, roma toplumunda karmaşık bir yer tutuyordu ve bu konuda çeşitli görüşler bulunuyordu.

roma’da eşcinsel ilişkiler genellikle hiyerarşik bir yapıya dayanıyordu. örneğin, zengin ve güçlü bir adamın, köle veya alt sınıf bir erkekle ilişkiye girmesi toplumda yaygın bir durumdu. bu tür ilişkilerde, erkeğin cinsel rolü büyük önem taşıyordu; "aktif" rol üstlenen kişi genellikle saygınlık kazanırken, "pasif" olan kişinin durumu ise sorgulanıyordu. bu, cinselliğin sosyal statü ile doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyordu.
kadınlar açısından bakıldığında ise durum daha karmaşık bir hale geliyordu. eşcinsel ilişkilerin kadınlar arasında nasıl bir algı yarattığına dair belgeler sınırlıydı. ancak, bazı kadınların eşcinsel deneyimler yaşadığı ve bu durumun bazı sosyal çevrelerde kabul gördüğü bilinmektedir. yine de, bu ilişkiler çoğunlukla yargılanıyordu ve kadınlar, erkeklere kıyasla daha fazla eleştiriye maruz kalıyordu.
devamını gör...

mahammad hadi

25 yaşına kadar hiç şiir yazmamış, daha sonralar ise oldukça profesyonel düzeyde şiirler yazmaya başlayan, 40 yaşında evlenmeden vefat eden, mezarı olmayan, azerbaycan edebiyatında romantizm ve karamsarlık akımlarının temsilcisidir.
pessimist olmasına ve evlenmemesine sebep olarak ramiz rövşen, hadi'nin çocukken baba tarafından yetim kalmasının ve annesinin onu terk edip başka bir erkekle evlenmesinin yanı sıra, sevdiği kızın onun yerine bir tüccarla evlenmesini düşünüyor. annesi hakkında yazdığı eser, azerbaycan edebiyatında anneyi kinaye ve kinle tasvir eden neredeyse tek eserdir.
hadi'nin edebiyatın teorik ve pratik meselelerine dair makaleleri, azerbaycan edebiyatının gelecekteki gelişimi hakkındaki düşünceleri ilgi çekiyor. 'ədibi şəhir həsənbəyin ruhuna ithaf', 'a. səhhətin üfuli əbidəsi', 'sabirin yadigarına ithaf', 'seyid əzim və aşarı', 'mehmed səid ordubadi cənablarına açıq məktub' ve diğer eserlerde şairi, edebiyatın amaç ve görevleri, sanatçı ve çevre, satir, eleştiri, genel olarak yaratıcılık meseleleri üzerine düşündürüyor. hadi'nin tekrar tekrar andığı düşünürler; nizami, fuzuli, hugo, namık kemal ve başkalarıdır. o, seyid azim ve abbas sıhhat gibi yerli klasiklere özel makaleler, 'molla nesreddin' dergisine ise sempati ve sevgi dolu bir şiir ithaf etmiştir.
hadi, en iyi eserlerinde klasiklerin geleneklerini sürdürmüş, onların tasvir araçlarını yaratıcı bir sanatçı olarak kullanmıştır. hadi, edebiyattaki ilk adımlarından itibaren kendini aydınlanmacı, düşünür bir şair ve gazeteci olarak tanıtmıştır. en ileri düşüncelerini vatanla bağdaştırır, en değerli sözlerini vatanı övgüyle anlatarak kullanır. bir kelimeyle, 'vatan' figürü hadi için temeldir ve kıymetlidir. vatanla birlikte ele alınan konu ise halktır. hadi'de bu iki konu birbirine organik bir şekilde bağlıdır.
devamını gör...

ingilizce fonetik

fonetik ( ses bilgisi ), konuşulan dilin seslerini inceleyen bir bilim dalıdır. ingilizcenin kendine özgü fonetik yapısı var. fonetik seslerden bahsetmeden önce, ingilizce alfabesi hakkında kısa bir bilgi vereyim. ingilizce'de seslerin sayısı, harflerin sayısından fazladır. yani, 26 harf, 44 ses vardır. ingilizce'de iki veya daha fazla harfin birleşimi tek bir ses olarak telaffuz edilebilir. örneğin:
tea [ti] — çay. "ea" harf birleşimi tek bir ses, [i;] olarak telaffuz edilir.
bu örnekten açıkça görülüyor ki, ingilizce'de kelimeler yazıldığı gibi telaffuz edilmez. bu yüzden, her bir kelimenin nasıl yazıldığını ve nasıl telaffuz edildiğini çok iyi öğrenmek gerekir. çünkü, kelime doğru telaffuz edilmediğinde anlamı değişebilir.
konuşma sesleri (speech sounds):
ingilizce'de 44 fonetik (konuşma) sesi vardır. sesleri söyler ve duyarız. sesleri göremediğimiz için onları büyük parantez içinde (transkripsiyonda) "[]" şeklinde yazarız. örneğin: [ı], [i:], [ɔ], [ɔ:], vb.
fonetik sesler esas olarak aşağıdaki gruplara ayrılır:
ünlü sesler (vowels)
ünsüz sesler (consonants).
ünlü sesler (vowels) esasen iki gruba ayrılır:
monoftong (monophthong)
diftong (diphthong)
monoftonglar da iki yere ayrılır:
kısa monohtong sesler (short monophthongs)
uzun monohtong sesler (long monophthongs)
bu seslere sadece 'kısa ünlü sesler (short vowels)' veya 'uzun ünlü sesler (long vowels)' denilebilir. kısa monoftong sesler uzatılmadan telaffuz edilir. bu seslerin sayısı yedidir: [ı], [e], [u], [æ], [ʌ], [ɔ], [ə].
sesin uzunluğunu göstermek için transkripsiyonda sesin yanında çift nokta "[:]" işaretinden kullanılır ve bu sesler nispeten uzatılarak telaffuz edilir. uzun monoftong seslerin sayısı beştir: [i:], [u:], [a:], [ɔ:], [ə:].


*
devamını gör...

kraliçe victoria

24 mayıs 1819, yani 205 yıl önce bugün dünyaya gelen büyük britanya kraliçesi.
20 haziran 1837'den ölümüne kadar büyük britanya ve irlanda birleşik krallığı'nın kraliçesiydi. 1 mayıs 1876'da ise hindistan imparatoriçesi ek unvanını kazandı. victoria dönemi olarak bilinen 63 yıl ve yedi aylık hükümdarlığı seleflerinin hükümdarlığından daha uzundu. bu, birleşik krallık'ta endüstriyel, kültürel, politik, bilimsel ve askeri bir değişim dönemiydi ve britanya imparatorluğu'nun büyük ölçüde genişlediği bir dönemdi.
victoria, kent ve strathearn dükü prens edward (kral ııı. george'un dördüncü oğlu) ve saxe-coburg-saalfeld prensesi victoria'nın kızıydı. babası 1820'de öldükten sonra, annesi ve denetçisi john conroy tarafından yakın gözetim altında büyütülmüştü. babasının üç ağabeyinin hayatta kalan meşru bir çocuğu olmadan ölmesinin ardından 18 yaşında tahtı miras aldı. anayasal bir monark olmasına rağmen, victoria, özel olarak hükümet politikasını ve bakanlık atamalarını etkilemeye çalıştı; kamuoyu önünde, katı kişisel ahlak standartlarıyla özdeşleşen ulusal bir simge haline gelmişti.
victoria 1840 yılında kuzeni saxe-coburg ve gotha prensi albert ile evlendi. çocukları kıtanın dört bir yanındaki kraliyet aileleri ve soylu ailelerle evlenerek victoria'ya “avrupa'nın büyükannesi” lakabını kazandırdı ve hemofili hastalığını avrupa kraliyet ailelerine yaydı. albert'in 1861'deki ölümünden sonra victoria derin bir yasa gömüldü ve halkın karşısına çıkmaktan kaçındı. 1901'de wight adası'nda öldü. hannover hanedanı'nın son britanya hükümdarı olarak yerine saxe-coburg & gotha hanedanı'ndan oğlu edward vıı geçti.
devamını gör...

victoria dönemi

viktorya dönemi, kraliçe victoria'nın 1837-1901 yıllarını kapsayan hükümdarlığı döneminde büyük siyasi, sosyal ve kültürel değişimlerin yaşandığı bir dönemdir.
viktorya dönemi, ingiltere'de parlamentarizmin güçlendiği ve demokratik reformların gerçekleştiği bir dönemdi. reform kanunları ile seçim sistemi değiştirilmiş, seçme ve seçilme hakları genişletilmiş, temsil oranları yeniden düzenlenmiştir. bu dönem aynı zamanda britanya imparatorluğu'nun dünya çapında kurulan kolonilerle genişlemesine de tanık oldu: hindistan, afrika, avustralya ve kanada gibi büyük bölgelerde yenişlenmiş ve yeni koloniler yaratılmıştı. özellikle hindistan, doğu hindistan şirketi'nin etkisi altında ingiliz kolonisi haline gelmişti. ek olarak, afrika'da "cape colony" ve kanada'da "ingiliz kuzey amerika yasası" ile bir federasyon oluşturulmuştu.
victoria döneminde, moda, giyim ve sanat/kültür olarak da önemli değişiklikler yapılmıştı. bu dönemde kadınlar genellikle geniş etekli elbiseler ve korseler giyerken, erkekler ise frak, şapka gibi klasik kıyafetleri tercih ediyordu. tekstil sanayi ve giyim üretimi de oldukça gelişmişti. romancılık, şiir, resim, müzik ve tiyatro gibi sanat dallarında birçok önemli eser ve sanatçı ortaya çıkmıştır. özellikle gotik rönesans tarzı, victoria döneminin mimari ve sanatsal tarzını etkilemiştir.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

kemanın tellerinden dökülen nağmeler,
yüreğimin en derin köşelerine dokunur.
kemanın melodisiyle yankılanır şehir,
sessiz sokaklar, hüzünlü ezgilere eşlik eder.
kemanın nağmeleriyle birleşir, gözlerimde biriken yaşlar
ve kaybolur ruhum, kemanın hüzünlü sesinde.
geçmişin hatıralarını canlandırır, kemanın melodisi.
kaybolmuş aşklar, unutulmuş anılar geri gelir.
her bir nota, bir zamanlar yaşanmış bir duyguyu yansıtır,
ve kemanın sesi, yüreğimdeki derin duyguları uyandırır.
kemanın eşliğinde dökülen sözler,
sevginin, ayrılığın ve özlemin şiiri olur.
ve her nağme, yüreğimin en derininden yükselen bir feryat,
kemanın hüzünlü melodisiyle dolar dudaklarım.
devamını gör...

bakıcı

bakıcılar sadece bakıcı değil aynı zamanda bir dost, bir destek ve bir sırdaştır. bakıcımla sohbet etmek, dertleşmek, gülmek benim için çok değerli. her sabah gözlerimi açtığımda, evimde, yanımda olduğunu bilmek bile beni mutlu ediyor ve yalnız olmadığımı hatırlatıyor.
devamını gör...

the lunatic of etretat

fransız ressamı hugues merle'nin 1871'de çizdiği tablo.
eserde en dikkat çeken unsur kadının delici bakışlarıdır. bu bakışlara, "üç beyaz" anlamına gelen sanpaku gözleri denir. kadının bakışlarında sanpaku gözleri, kompozisyondaki renkler ve detaylarla oldukça yoğun ve gergin bir atmosfer yaratıyor. tablonun bize aktardığı hikayeye göre ilk bakışta saçları darmadağınık, kıyafetleri darmadağın, kucağında bebek tutan deli bir kadın görüyoruz. bebeğin ölmüş olabileceğini ve bu yüzden aklını kaybettiğini düşünebiliriz. fakat dikkatli baktığımız zaman bunun bir bebek değil, bir ağaç kütüğü olduğu ortaya çıkıyor. anne olmak istediği halde çocuğunun olmaması ya da ölü olarak doğan çocuğunu bu şekilde kendisinde yaşatıyor olabilir. ancak tüm bu yorumların dışında bu tabloyla ilgili daha mantıklı ve ilginç alternatif analizler de var. bunu anlamak için tablonun yaratılış tarihine, yani 1871 yılına bakmamız gerekiyor:
fransa'nın 1870-1 fransa-prusya savaşında aldığı ağır yenilgi, muhtemelen sanatçı üzerinde unutulmaz bir etki yarattı. bu yenilginin ardından fransa birçok bölgeyi teslim etmek zorunda kaldı. sanpaku gözleri fransa'da yaşanan yıkımı temsil ediyor. fransa, yaptığı savaşlardan ve kaybettiği topraklardan yüzünden öfke dolu. ellerindeki, bacaklarındaki, bileklerindeki gerginlik, vücudundaki deformasyonlar aslında mağlup bir milletin öfkesini simgeliyor. kadının vücudu o kadar gergin bir durumda ki bir saldırıyla dengesiz bir hareket sergileyecekmiş gibi görünüyor. bu duruş aynı zamanda fransa'nın almanya'ya karşı bir intikam saldırısı arzusunu da temsil ediyor. kütükten çıkan bebek fransa'nın kayıp toprakları, dağınık saçları ise fransa'nın dalgalanan bayrağı olarak yorumlanıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim