lilithinkizi yazar profili

lilithinkizi kapak fotoğrafı
lilithinkizi profil fotoğrafı
rozet
karma: 4713 tanım: 235 başlık: 22 takipçi: 90
Biz başı yastıkta ölecek insanlar değiliz.

son tanımları


depresyon

bu sıralar içine düştüğüm girdap. yalnız da değil. travma sonrası stres bozukluğu ve anksiyete de onunla birlikte girdi hayatıma.

son iki buçuk aydır hayatım altüst oldu ve aklımın iplerini saldım. ne zaman yeniden mutlu ve sağlıklı olurum bilmiyorum.
her gün avuç avuç ilaç içiyorum uyku ilacı olmadan asla uyuyamıyorum. ama bir gün iyi olacağım fakat bana bunca kötülüğü reva görenleri asla affetmeyeceğim.
devamını gör...

çağla tuğaltay

henüz burada yeterince gündem olmamasına oldukça şaşırdığım dava.

konu hakkında bir süredir çok fazla okuyup, yazıp, çiziyorum. konuyu gündem etme girişimime burada da başlayayım.

eğer gündeme girerse ve talep olursa daha fazla yazar, bildiklerimi daha ayrıntılı anlatırım.

bu başlığa gelmiş herkesin kısaca bildiği gibi çağla tuğaltay, 5 haziran 2000 günü kendi evinde vahşice katledilmiş bir kız çocuğu. cinayet izlediğinde çağla 14 yaşında. cinayete tecavüz süsü verilmiş ama tecavüz bulgusu mevcut değil.

cinayetle ilgili birtakım ihtimallere ve gözden kaçan kimi hususlara dikkat çekerek başlayayım.

öncelikle bu cinayette kapıda en ufak bir zorlama mevcut değil. bu kesin bir bilgi çünkü o yıllarda maymuncuk vb. anahtar dışında bir yolla kapı açıldığında bu çok rahat polis tarafından fark edilebiliyordu. yani katilin hırsız ya da dışarıdan bir sapık olması ihtimallerinin tümü bence kapıda zorlama olmaması yüzünden değerini yitiriyor. zaten evde de çalınan bir eşya mevcut değil.

bence bu olayda katil yabancı biri değil.
zira bence olayda şüphe çeken birçok ayrıntı mevcut.

mesela bakın ceset bulunuyor alt komşu anneyi arayıp "acil gelin!" diyor.
ve anne katıldığı bir televizyon programında kendi dediğine göre arkadan çığlık sesleri duyuyor.

fakat anne ve babanın 5 dk mesafedeki babanın iş yerinde eve ulaşmalar ile haberi almaları arasında ciddi bir zaman farkı var.
anne komşuyu 17.20'de çağla'ya bakması için arıyor. ardından 17.25'te ailenin durumdan haberi oluyor. polis 18.30'da binaya intikal ediyor. ailenin geldiği saat ise komşuların iddiasına göre 18.55. hadi diyelim komşular yalan söylüyor. tutanaklara baktığımızda polisin intikal saati 18.30. ve babanın ifadesinden aile geldiğinde polisin evde olduğu bilgisine ulaşılıyor. yani aile en iyi ihtimalle bile 1 saat sonra binaya geliyorlar. tekrar hatırlatıyorum olduklarını söyledikleri yerle ev arası 5 dk'lık bir mesafe.
bir hayal edin çocuğunuza ulaşamamış, komşuya baktırmışsınız. sonra da arkadan çığlık seslerinin geldiği bir acil gelin telefonu almışsınız. normalde insan koşarak oraya gider. değil 1 saat, 1 buçuk saat sonra, ailenin dakikalar içinde orada olmasıdır akla yatkın olan.

hadi bunu da bir kenara bıraktık diyelim, bir de babanın cinayet mahalline girmiş, cesedin yerini değiştirmiş ve bütün eve kan bulaştırmış olması var. bu da yine çok ciddi bir tartışma konusu.
emniyetin ciddi ihmali olduğu çok açık ama birinin cinayet mahalini bozmasının oldukça şüphe uyandıran bir davranış olduğunu düşünüyorum.
zaten ailenin o kayıp 1, 1 buçuk saatlik zaman diliminde ne yaptığı da açıklığa kavuşturulmuş değil.

bir de çağla'nın günlüğü bahsi var. elde edilen bulgularda çocuğun günlüğünden kimi sayfaların koparılmış olduğunu öğreniyoruz.

ben bu ayrıntıdan çocuğun bir tanıklığının ortadan kaldırılmak istediğini çıkarıyorum. bu da katilin bir tanıdık olması ihtimalini benim gözümde ciddi oranda kuvvetlendiriyor.

bir de abi meselesi var tabii. abinin de medyaya yansıyan ifadelerinde çok ciddi tuhaflıklar ve çelişkiler mevcut.

mesela abi bana "annanen hastalandı" dediler ve "ordu ünye'den 8 saate otobüsle istanbul'a geldim." diyor. ve "haberi ise yolculuk sırasında otobüs radyosundan aldım." şeklinde beyanlarını sürdürüyor.

fakat bugün yeni yapılan tünel ve yollarla hiç mola vermeden özel araçla gelindiği varsayılsa bile aradaki mesafe 10 saatten daha uzun. o yıllarda o yolun minimum 13 saat sürdüğü biliniyor.
fakat bu 8 saat meselesi, kimse tarafından sorgulanmıyor. radyodan duydum lafına gelince o yıllarda gece yolculuklarında radyo açılmadığını bilmeyen var mı arkadaşlar?
ayrıca abi o tarihte final sınavları olduğu için ünye'de olduğunu söylüyor. ama o yıllardaki ktü iktisat fakültesi akademik takvimine baktığımızda finallerin 31 mayıs'ta bittiğini, bütlerin ise 12 haziran'da başlayacağını öğreniyoruz.

soruyorum! bu kadar tuhaflık tesadüf, yanlış hatırlama olabilir mi?


bunların yanında bana kafayı kırdıran bir diğer mesele ise anne gülnur saygı'nın katıldığı bir televizyon programında o günü anlatırken sanki o sabah abi de istanbul'daki evde imiş gibi "sabah kalktım çocukların kahvaltısını hazırladım" demesi.
dil sürşmesi de olabilir elbette.
kesin olarak böyledir diyemem. ama bu bende çok ciddi bir şüphe uyandırdı.
zira abinin son derece baskıcı olduğu, aralarının çağla ile gergin olduğu da biliniyor.
konu ise çağla'nın bir sevgilisinin olması. bunca kadın cinayetinin namus adı altında işlendiği bir ülkede bu ayrıntılar sadece benim mi midemi bulandırıyor?

buna ek olarak bir de elimizde bu cinayette aileden kimsenin şüpheli olarak düşünülmemiş olduğu bilgisi var. aileden kimse soruşturma sırasında şüpheliler içine alınmamış ve sorgulanmamış.
bu konu serap toköz'ün programında babanın şüpheliler arasında tutulup tutulmadığı sorusuyla gündeme geliyor. ve anne gülnur saygı, asla aileden kimsenin şüpheli olarak düşünülmediğini, sorgulanmadığını kamuoyu ile paylaşıyor. ve biz bu bilgiyi birinci ağızdan ediniyoruz.

arkadaşlar bu ülkede kadın cinayetlerinin büyük çoğunluğu aile fertleri tarafından işleniyor. adına da namus deniyor, ahlak deniyor, töre deniyor.
bu gerçeklere rağmen ailenin hiç şüpheli olarak düşünülmemiş olmasını ben anlayamıyorum.

bir diğer içimi ürperten iddia da bu akad apartmanında o tarihte abi adına tutulduğu iddia edilen daire. iddia'ya göre anne oğlu için 1 nisan 2000 tarihinde cinayetin işlendiği sokakta bir ev kiralamış.
bu abi ordu'da okuyorsa, niçin çağla'nın öldürüldüğü evin sokağında üzerine kontrat yapılmış bir daire var?

bunca cevapsız soru elbette kafa karışıklığı yaratır. elbette şüpheleri körükler.
lakin tabii ki bu şüpheler, aileyi suçlu yapmaz. fakat araştırılmaları için ciddi bir gerekçe oluşturur.
zaten yargı mensubu olmayan alelade bir vatandaş olarak benim kesin biçimde suçlu ailedir diyebilmem söz konusu olamaz..
zira ben savcı veya hâkim değilim.

benim izlenimlerin tümü, halka açık verilerden ve ailenin beyanlarından kaynaklanıyor. ki yargı mensuplarının elinde çok daha fazla veri olmalı. fakat ben bu kadarını bile mantık süzgecinden geçirince ailenin araştırılmasının gerekli olduğu kanaatine vardım.

ayrıca aile 24 yıldır katıldıkları her televizyon programında çelişkili ve tutarsız açıklamalar yapmaya devam ediyor. ben bu çelişkilerin ciddi anlamda şüphe sebebi olduğunu düşünüyorum.

ayrıca komşular da aileyi şüpheli görüyorlar. kendi iddiaları kaynaklığında katıldıkları programlarda ailenin çok geç gelmesini, annenin ne oldu diye bile sormamasını, soğuk kanlılığını, cenazeden 3 gün sonra saçını boyatıp, tırnak yaptırmasını, babanın olay yerini bozmasını ve ailenin ölmüş evlatlarının kalan kıyafet ve oyuncaklarını çöpe atmasını sorguluyorlar.
zaten komşular aileye sırt çevirmiş durumdalar.
bunun sebebinin katilin onlardan biri olabileceğine yorganlar da var. zaten aile de onları suçluyor.
hatta bu ihtimal, bir dönem polisler tarafından en ciddi şekilde göz önüne alınan konu.
polis zamanın da adeta o apartmanda yaşamış. herkesten örnek almış. hepsini sorguya çekmiş.

uyuşan tek bir dna, tek bir parmak izi yok.
ayrıca komşuların ifadelerinden elde edilmiş tek ipucu mevcut değil.
zaten bu cinayette polisin bulduğu ve komşuları işaret eden makul bir gerekçe ya da motivasyon da yok.

bir diğer ihtimal ise dışarıdan alakasız bir katilin mevcudiyeti bahsi. elbette bu da ihtimaller arasında tutulmalı.

fakat ben okuduğum bazı bilgiler yüzünden katilin yabancı biri olmasına daha az ihtimal vermiyorum.

zira yabancı, bir katilin her ayrıntısı planlanmış bu denli taksir içeren bir cinayeti, böyle kusursuz bir biçimde işleyebilmesi bana olağan gelmiyor.
çünkü yabancı birinin bu cinayeti böyle kusursuz organize edebilmesi için çok fazla bilgiye ihtiyacı var. tüm aparatmanın eve giriş çıkış saatleri, çağla'nın ders programı, annenin doktora gittiği gelmeyeceği bilgisi vs. katilin tüm bu bilgilere hakim olması için aylarca bu evi ve apartmanı gözetlemesi gerekirdi. ben bu uzun gözlem sürecinin mutlaka dikkat çekeceğini düşünüyorum. sonuçta orası bir aile apartmanı ve 2000 yılında bir mahallede bir yabancı, bütün bu gözlemleri yapacak kadar uzun süre bulunsa mutlaka fark edilirdi. hiç kimsenin ne olay günü ne de gözlem sürecinde bir yabancıyı fark etmemiş, tedirginlik duymamış olması, bence yabancı katil zanlısı ihtimalini azaltan en önemli sebep.

ayrıca biz biliyoruz ki kapı zorlanmamış, çocuğun bedeninde boğuşma kaynaklı herhangi bir darp izi mevcut değil, evde ciddi bir dağınıklık yok ve cinayet sonrası çağla'nın günlüğünden kimi sayfalar koparılmış. ayrıca çağla'nın eve gelişini, girdiğindeki şaşırma tepkisini ve evdeki ufak çaplı koşuşturma sesini duyan komşular, asla bir imdat bağırşı ya da bir çığlık sesi duyulmamış.
ben bütün bu sebeplerden katilin tanıdık ve çağla'nın güvendiği biri olduğunu düşünüyorum.

çünkü bir yabancı kapıya gelmişse çağla'nın ona kapıyı açması ve eve alması baba mantıklı gelmiyor.
çağla eve geldiğinde çoktan evde bir yabancının olması ihtimali ise bence çağla'nın bağırmaması, çığlık atmaması ya da evde yoğun bir boğuşma izinin olmaması ile çelişen bir varsayım.
çünkü katil bir yabancı olsa çağla refleks olarak çığlık atar, elindeki eşyaları fırlatır ya da imdat diye bağırırdı. ya da çağla ile katil arasında mutlaka can hafliyle bir boğuşma olurdu.
fakat evde sadece bir halı yerinden oynamış. tek boğuşma izi bu. bu hiç akla yatkın değil.

bütün bu ayrıntılar bana kızın tanıdık ve onu sindiren bir yetişkin tarafindan katledildiğini düşündürüyor. bir çocuğun böyle sessiz kalması bence ancak tanıdık ve çağla'nın daha evvel istismar edildiği ya da sistematik şiddetine maruz kaldığı bir yetişkin söz konusuysa mantıksal tutarlılık kazanıyor.

çünkü bir çocuk ancak bir yakını karşısında susar. çünkü çocuklar aralarında bağ bulunan yetişkinler karşısında savunmasızdırlar. düşünün yabancı biri bir çocuğa vursa çocuk mutlaka bağırır tepki gösterir. ama şiddet aileden geldiğinde çocuk susar, ağlar, durması için karşısında çaresiz olduğu yetişkine yalvarır. ötesi elinden gelmez. ben çağla'nın çığlık atmamasını, direnmemesini, dışarıdan yardım istemeye çalışmamasını bu çaresizliğe yoruyorum.

sizin varsa başka bir fikriniz, dinlemek isterim.

sonuç olarak katil şudur budur demem mümkün değil ama bütün bu anlattıklarım izleğinde; çağla'nın tüm ailesinin ve yakınlarının detaylı olarak incelenmesini, hepsinin 5 haziran 2000 günü bulundukları yerlerin delillendirilmesini, hepsinden parmak izi, kan ve dna önerileri alınmasını ve şüpheler yersizse bu ailenin üzerindeki şüphelerin dağıtılmasını ya da katil gerçekten yakın çevreden biriyse gerçeğin ortaya çıkmasını, bir vatandaş olarak talep ediyorum.

bu 24 yıl sonra hala yapılmadı mı diyeceksiniz, evet yapılmadı.
biz abiden hiçbir zaman örnek alınmadığını 2017'de bir televizyon programında öğrendik. o dönem programın ısrarı ile abi ve başka şüphelilerden örnek alınması için anne bir dilekçe verdi. ama o dilekçeyi ertesi gün gidip geri çekti.
ve bugün hala abiden ve belki de başka bir çok akraba ve aile yakınından örnek alınmış değil.

ben bir vatandaş olarak kamu vicdanını derinden yaralayan bu davanın bir an evvel aydınlatılmasını talep ediyorum.

burada aileyi itham etmek niyetinde değilim. fakat bir katilin tanıdık olduğuna işaret eden bunca bulgu varken aile ve yakınların incelenmesinin çok ciddi bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
zaten bu yöntem, masumlarsa ailenin lehine bir sonuç verecek ve onları da bu şüphelerden azledecektir.
yoksa bu denli çelişki, sürekli olarak kendileri hakkında yarınlara sebep olmayı sürdürecektir.

tekrar söylüyorum ben asla kimsenin katil olduğunu iddia etmiyorum. bu benim işim değil. ben sadece kamu vicdanını 24 yıldır kanatan bu davayı gündem etmek için kamuya açık bilgileri ve çelişkileri dile getiriyorum.
bu şüphe ve kişisel kanaatlerin hiçbiri kimseyibkimseyi katil yapmaz ya da aklamaz .

lütfen siz de bir iki cümle olsun bir şey yazın.
bu davanın 24 yıldır tek bir duruşması bile görülmedi, tek bir sanık yok. 14 yaşında bir çocuk katili aramızda dolaşıyor 24 yıldır.

bir teoriniz, fikriniz, katkınız varsa lütfen yazın.
bu ülkede insanlar tarafından gündem edildiğinde adaletin tecelli edebildiğini defalarca gördük.
belki bir faydamız olur.

adaletin bir an evvel tecelli etmesi dileğiyle...
devamını gör...

sokak köpeklerinin uyutulmasına yönelik yasa teklifi

malum sözlükten yazdığımı aynen alıntılıyorum.
bu kabul edilemez yasa teklifi, asla ama asla geçmemelidir.

tane tane yazayım.

sokak hayvanları da candır. ve yaşam hakları vardır.

insan türü gezegenin sahibi değil, gezegenimizdeki binlerce türden biridir.

insan kadar insan dışı türlerin de yaşamaya hakkı vardır.

gezegeni işgal edip yaşam alanlarını yok ettiğimiz tüm canlılar gibi sokaklarımızdaki sahipsiz köpekler de bu gezegenin bizim kadar bir parçasıdır.

peki gelelim yürütülen dezenformasyon kampanyasının özüne ve bunu çözmenin yöntemine.

bir tutturmuşlar köpekler saldırıyor diye. neymiş sokak hayvanları sürekli olarak insanları yaralıyormuş. ve bu son derece yaygınmış.

arkadaşlar çocukluğumdan beri sokak hayvanları ile ilgilenirim. bahsedilen olaylar üzücü olmakla birlikte kesin olarak münferit olaylardır.
insan türü ile köpekler binlerce yıldır yan yana yaşamıştır. bizim evrimsel dostluğumuz gereği bu gibi örnekler münferittir. zira aksi köpeklerin insanlarla kurdukları evrimsel ilişkiyle uyuşmaz.
bu olaylar, elbette üzücüdür ama sosyal medyada hayvan düşmanlarının lanse ettiği gibi yaygın değil, açık biçimiyle münferit hadiselerden başka bir şey değildir.

ki bu münferit olayların sebebi de yine insanlardır.

çünkü hiçbir köpek, insanlar tarafından şiddete ya da istismara maruz bırakılmadığı veya eziyet görmediği takdirde durduk yere kimseye saldırmaz.
bu üzücü olaylardaki köpeklerin insanlar tarafından eziyet gördükleri için saldırgan tavırlar sergilediklerinden adım gibi eminim.
yapılması gereken bu hayvanların tespit edilip rehabilite edilmesidir.

tabii ki bu da yetmez. bu münferit olayların önlenmesi için asıl yapılması gereken hayvanlara şiddet uygulayan, eziyet eden mahlukların cezalandırılmasıdır.
bu mahluklar hakkında caydırıcı cezalar uygulanması başka hayvanların da eziyet görüp, saldırganlaşmasının önünü kesmenin en kesin yoludur.

peki kim bu katliamın çığırtkanları?

onlar bu kadar ayan beyan ortada olan gerçekleri büküp buradan hareketle hayvan katliamı arzu edenlerdir.

onlar, en basit tabiriyle hayvan düşmanıdır.

bu insanların yorumlarını gördükçe insanlığımdan utanıyorum. birazcık bile vicdan sahibi herkes bu toplumsal histeriye karşı çıkmalıdır.

bu gezegen hepimizindir. bizim kadar köpeklerin, kedilerin, kırlangıçların ve karıncaların da yaşamaya hakkı vardır.

bu konuda katliam çığırtkanlığı yapan insanların vasat, cahil, bencil, türcü ve vicdan yoksunu kişiler olduğu açıktır. gören gözler için bu ayan beyan ortadadır.

hani sadi şirazi der ya "güzel bakmayana yusuf bile çirkin görünür" diye. bu insanlar, tam olarak onlardır.

başka bir yerde veli gürcan'nın "onlar ki bir gün bile bir sokak köpeğinin başını okşamamış, merhamet duymamış!" dediği kişiler, yine bu cenahtır.

bu zulme ve zorbalık düzenine sessiz kalmayın arkadaşlar. ben isterim ki evladım bir sokak köpeğinin başını okşayabilsin. yemeğini onunla paylaşabilsin, merhametin en karşılıksızını onlarla öğrenebilsin.

eğer engel olamazsak bu katliam gerçekleşecek sokaklarda köpekler kalmayacak, sonra sıra kedilere, kırlangıçlara, güvercinlere gelecek...

diyor ya sait faik "bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. sizin için kötü olacak. benden hikayesi." aynen öyle işte ahvalimiz...

son kuşlar'ın üzerinden tam yetmiş sene geçti, dile kolay yetmiş sene... ben isterim ki bu defa konstantin efendi gibiler kazanmasın.

bilirim ki köpeklerin katledilme düşüncesine alkış tutanlar, hiç son kuşlar okumamış, hiç yitip giden kahverengi lekelere üzülmemiştir. onlar hep kendi pilavının derdindedirler... tıpkı konstantin efendi gibi.

ama biz buradayız, asla bu yasanın geçmesine izin vermeyeceğiz!
konstantin efendiler değil, biz kazanacağız!
devamını gör...

31 mart 2024 yerel seçim sonuçları

bir yerel seçimle hayatımıza giren akp'nin bir yerel seçimle yerle yeksan olduğu türkiye cumhuriyeti tarihinin dönüm noktası olan seçim.

bu başarı kimselere yazmasın, bu başarı her yerde doğru adayı bulup risk alıp gösteren özgür özelin'dir ve toplumsal barış için yeni bir yol açan ekrem imamoğlu'nundur.
fakat bence seçimin gizli kahramanı, kürtler akp ile anlaşacak diyenleri yerin dibine sokan, kürt halkıdır. kürt halkı bölgede kayyumaları tarihin çöplüğüne göndermekle kalmamış yeni belediyeler kazanmıştır. ve bunu binlerce taşıma seçmene, zulme ve haksızlığa karşı, inatla yapmıştır. batıdaysa dem parti bilinçli olarak güçsüz adaylar göstererek, seçim çalışması yapmayarak de facto olarak akp'nin düşlerini karabasanlara evriltmiştir. kürt halkı manayı anlamış ve akp'ye kaybettirmek için stratejik oy kullanmıştır. şu an oyları düşmüş gibi görünse de batı oyları bu seçimde hesaba girmediği için de aslında dem'in oyları yükselmiştir.
son olarak dem parti, hizbullahçıları batman'da gencecik bir kadın adayla yenerek bize bambaşka umutlar aşılamıştır.

şimdi yeni bir yol, yeni bir devir açıldı. bakalım ne olacak. yine de türkiye'nin muhalefeti dün gece bir tarih yazdı. bunu bilip bundan sonra böyle hareket etmeli.

seçimin kaybedenine gelince kesin olarak kaybeden akp ve mhp'dir. iyi parti tahmin edildiği ve üzre yok olmuş hüdapar, zafer, deva, gelecek ve memleket partisi ise akp ve chp olmaksızın bir siyasal odak olmadıkları ile yüzleşmiştir.

son olarak kendi cenahi için başarı yakalayan bir diğer isim ise yeniden refah partisi'dir. görünen o ki akp oyları tüm sağ partiler arasında bölüşülürken fatih erbakan pastadan büyük bir dilim almaya adaydır. fakat parti yapısı ve aşırı radikal fikirleri göz önüne alındığında yrp, bu ülkede genel seçmenden takdir alması mümkün olmayan bir partidir ve kendileri yeni bir sağ odak olmaya aday değildir. muhtemelen yrp, akp'den bir miktar daha oy koparacak ve %6 %9 bandında bir oyla yeni bir muhalefet partisi olarak türk siyasetinde yer tutacaktır.

herkesle hayırlı, uğurlu olsun.
devamını gör...

bir üstteki yazar hakkında düşünülenler

yazacak bir şeyi anca 2022 de çalıkuşu alıntısında bulabildim. çalıkuşu sevdiysen kitap okuyor olmalısın. o zaman sana bir bilgi: aslında çalıkuşu istanbul kızı adıyla tiyatro olarak yazılmış ve darülbayi'de oynanmış çok sevilince reşat nuri romana çevirip 1922'de tefrika etmeye başlamış. *

düşünceme gelince çalıkuşu'ndan umut bulduysa iyi biri olmalı blumer kişisi.
devamını gör...

suat taşer

1919 istanbul doğumlu toplumcu gerçekçi şair, yazar ve oyuncu.

ben de bir şiirini bırakayım.

"ummaktır yaşamak.
çık bu saatte evinden
kilitle odanın ve kalbinin kapılarını,
keder seni evde bulmasın,
pişmanlık geri dönsün kapından.

vehimlerini azat et;
soyun hatıralarından,
tazelensin adımlarındaki kuvvet
doğacak günü yolda karşıla:
yeni umutlarla başlar yeni gün;
tahammül umuttan doğar.
zaman bizim dostumuzdur, unutma
en az hürriyet kadar.

ummaktır yaşamak.
ibret al, ders al geceden
çevir başını gökyüzüne
yıldızlara bak.
güneşli sabahların umududur yıldızlar."
devamını gör...

gazze

işgalci siyonist israil tarafından paramparça edilen bir filistin kenti. aksini iddia eden etmesin.
bu sözlükte kimseyle hakaret etmedim ama edebilirim.

filistin vardır ve filistinlilerin bin yıllık memleketidir. zenginlerin sattığı toprak falan beni bağlamaz. bu konuda kesin olarak taraf tutuyorum. gazze'deki kanın susmasının tek yolu barıştır evet. ama bu barış ancak filistin halkların işgalden kurtulmaları ile gerçek bir anlam kazanabilir.

elbet değişecek bu rüzgarın yönü, sapanlarla çarpışan filistin'in evlatları kazanacak. leyla halid'in yoldaşları kazanacak. çünkü savaşan örgütlü bir halkın önünde hiçbir güç duramaz.
nehirden denize özgür filistin! birgün mutlaka!
devamını gör...

normal sözlük yazarlarını ağlatan türküler

hasret gültekin, acıyı bal eyledik.

o sesin yangınlara boğulmuş olduğunu bilmek ve şiiri yazanın *çektiği acıları en derinde duyumsamak ciğerimi delip geçiyor her dinleyişte...
devamını gör...

8 aralık 2023 popeyes mücadelesi

başımıza gelen popeyes rezaletini rayuela bey geyet net açıklamış. ben de bir kaç şey ekleyeyim. insan canının kıymetsizliği ve leş gibi kokan tavuğu gayet rahat göndermeleri bir mesele, ama ayan beyan bir şekilde halk sağlığını tehdit etmeleri bambaşka bir mesele. bence işin en tehlikeli tarafı da bu.

bu konuda olayın yaşandığı gün avukatlarımızla da görüştüm. aslında işleyebilecek derli toplu bir hukuki süreç de yokmuş. onların tavsiyeleri üzerine cimer üzerinden sağlık bakanlığına belediyeye ve tüketici haklarına da şikayetlerde bulundum. fakat sonuç ne olur muamma.

burası müthiş bir hukuksuzluk devleti olduğu için muhtemelen bu işletme daha insanları zehirlemeye devam eder. işin korkunç tarafı hakikaten bir çocuk hayvan vs. yese kaçınılmaz bir şekilde hastanelik olurdu. belki de ölürdü bile..
ki bu zincir firmaların fast food yemeklerin en büyük alıcısının çocuklar olduğunu unutmayalım.

daha önce tavuktan zehirlenmişliğim olduğu için biliyorum ne kadar beter bir zehirlenme türü olduğunu. ve beni kaç gün hastanelik ettiyse bir çocuğa ne yapar düşünemiyorum bile. yani uzun lafın kısası bu firma alenen halk sağlığını tehdit edebiliyor ve her şey yanına kar kalıyor bu ülkede.

velhasıl konu para değil, hatta konu benim için rayuela beyin aksine saygısızlık ve utanmazlık bile değil.
benim asıl içime dokunan her şeyin bu kadar mümkün olması. insanların canını, sağlığını tehdit edip hayatınıza devam edebiliyorsunuz bu ülkede.

öyle bir vasatlık, iğrençlik çağı ki bir yanda instagram'da "makul" olmayan fotoğraf attı diye ters kelepçe ile gözaltına alınan kadınlar bir yanda insanlara bozuk tavuk gönderip "kapanışta oluyor bazen öyle" diyip ayağına taş değmeden yaşayan büyük şirketler...
devamını gör...

zorbalara adalet dağıtmanın verdiği dayanılmaz keyif

bugün akşam izmir tramvayında bir kere daha deneyimlediğim keyif.
bu günün hatırası olarak buraya not düşmek istiyorum izninizle.

olay şöyle cereyan etti, alsancak'ta işlerimizi bitirip eve dönmek için hocazade durağından tramvaya binmiştik. bilenler vardır akşam saatlerinde oldukça kalabalık olur izmir tramvayı.

bizimle birlikte bir tane maganda kılıklı adam da bindi. tramvayda o sırada bulunan iki tane 8 10 yaşlarında çocuk vardı, çocuklar güya arapça küfretmişler. adam çocuğa tokat atıp kulağını çekiştirmeye başladı.
ben gördüğüm an napıyorsun sen diyip müdahale ettim.
neyse önce adamla kavga etmeye başladık.
bu arada çocukların arapça küfrettiğini iddia etse de çocuklar kürtçe konuşuyorlardı.
neyse çocukları aldık elinden herif başladı benle kavga etmeye.

adama ısrarla karşısındaki kişilerin bacak kadar çocuklar olduğunu ve şiddet uygulayamayacağını anlatmaya başladım. sonra tartışma alevlendi ve bütün tramvaya yayıldı. öğretmen olduğumu ve çocuk denilen canlının küfür de edebileceğini hata da yapabileceğini bunun ona çocuklara şiddet uygulama hakkı vermediğini de ifade etmem sonucunda kavga kontrolden çıktı.
alenen galeyana getirmem sonucu tramvaydaki laik teyzeler, çocuğu olan yetişkin ebeveynler ve genç kadınlarla kurduğumuz ittifakla bütün tramvayca adamla kavga etmeye başladık.

en son maganda kılıklı yetişkin zorba, trenin bitimine sıkışmış bütün tramvay tarafından azarlanıyordu.

arkadan sen elalemin çocuğuna hangi hakla vuruyorsun diye bağıran teyzeler, benim çocuğum var internetten öğrenmiş küfrediyor çocuktur uyarırsın vurmak ne demek diye yükselen babalar, bacak kadar çocuk yanlış da yapar, koca adamsın vuramazsın diye haykıran anneler, zorbalığın çocuğa mı kesiyor sen kendini ne sanıyorsun diye bağıran genç kadınlar ve en önde de ben.

sonuçsa adamı rezil rüsva ederek zorbalığa karşı hep birlikte kazandığımız kesin bir zafer.

en son adam, tramvaydan inerek hızlıca uzaklaştı. umarım bir daha ki sefer gariban çocuklara zorbalık etmeden önce iki kere düşünür. bu arada bu keyif ve tatmin hissini hiçbir şeye değişmem gerçekten.

bu cüreti kendinde bulan, güçsüz gördüğüne zorbalık edebileceğini sanan ucubelere gördüğüm hiçbir yerde geçit vermedim, vermeyeceğim.

bu ülkede bu dünyada iyi insanlar hala var. bunu bilsinler ve bir şey yaparken iki kere düşünsünler.

son olarak kaç yaşına gelmiş bir adama bacak kadar çocuklara ne olursa olsun şiddet uygulayamayacağını anlatmaktan duyduğum utanç da ağzımda kekremsi bir tat burakmadı değil. fakat yalnız olmadığımı hissetmek bu tadı bastırıyor az da olsa.

bu arada çocukları merak eden olduysa onları adamdan uzaklaştırıp sakinleştirdik. sonra da tramvaydan indiler.

bence kavga etmek, dövüşmekten öte bu şekilde rezil etmek ve bütün tramvayı organize ederek adamı toplum içinde utandırmak en etkili olan yöntemdi. ama yine de nişanlım adamın bir kaç uzvunu kırmadığı için bir miktar pişman. yine de bence mevcut durum, dayaktan çok daha iyi bir ders oldu.

uzun lafın kısası bu hayatta ne para pul, ne mal mülk, ne mevki makam, hiçbir şey bir zorbaya haddini bildirmek kadar keyif vermiyor.
devamını gör...

yazarların çocukluk anıları

bu hikayeyi anlattığım için garip hissediyorum ama 2 kasım 2002'den aşırı sayko bir anım var.

yaşım 6, o dönem annem chp nazilli ilçe yönetiminde. bir de ibo abi var o da gençlik kolları başkanı. işte abimle beni dondurma yemeye götüren annem seçim çalışmalarındayken işte bana lokalde oralet içiren insan ibo abi. yaş 6 olunca favori karakterim tabii.

neyse 2 kasım günü ibo abi resmen bizim evde ufak çaplı bir sinir krizi geçirmişti. o gün ilk defa recep tayyip erdoğan adını duymuştum. hani pek anlamıyorum ama demiştim ki başımıza büyük bir felaket geldi galiba. öyleymiş.

şimdilerde ibo abinin sinir krizi ile çocukluk travmam olan adamı başımızdan atmaya çok yakınız. umarım her şey çok güzel olacak...

dip not: chp'li değilim, hiç olmadım. annem hala tam bir chp'li teyzedir ama ben ve abim tertemiz enternasyonalist komünistler olmayı başardık. bu konuda da kendimizi tebrik ediyorum her gün.
devamını gör...

yeşil sol parti

burayı da boş bırakmayalım.
yeşil sol parti, emek ve özgürlük ittifakı bileşenlerinin seçime gireceği partimiz.
gölgesinde herkesin yer bulabildiği ağacımız.

bilenler bilmeyenlere anlatsın bütün kumpasları, ayak oyunlarını ve bizi denklemden çıkarmaya çalışanların oyununu yeşil sol parti ile seçimlere girerek bozacağız.

yeşil sol parti 81 ilde seçime girecek. ve hakkari'den amed'e, amed'den izmir'e, izmir'den mersin'e kadar onlarca bölgeden yine vekil çıkaracağız.
bizi denklemden çıkarıp yeniden iktidara gelme hayalleri kuranlara yeşil sol parti ile haddini bildireceğiz!

en efsunlu rüyalarında bizsiz bir seçim hayal edenlerin 14 mayıs'ta en büyük kabusları olacağız.
ve onları o koltuklarından indireceğiz. sarayları saltanatları yerle yeksan olacak. malum şahsın yerine de bütün muhalefetin desteği ve birliğiyle dersimli, yoksul memur çocuğu piro geçecek.
altın varaklı mutfaklarda yaşayanlar yerine bizden olanı başa getireceğiz.

velhasıl kelam bir oy yeşil sol parti'ye bir oy piroya vereceğiz ve bu ülkeye baharı getireceğiz.
devamını gör...

sevdiğiniz şarkıdan en sevdiğiniz söz

iki şarkı var.

ilki; "sana söz baharlar gelecek, sana söz umut bitmeyecek..."

ikincisi; "korkma bağır! olmadı hızırı çağır, hızır senin kalbindedir, hızır sensin ve güzelim..."

evet manidar, ama ben şuan öyle bir fokuslandım ki gözüm bir şey görmüyor.
devamını gör...

15 mayıs 2023 sabahı hissedilenler

seçim kurulunda ya da bir parti bürosunda veri girişi yaparak sabahlamışım, deliler gibi yorgunum. bir kumru almışım onu yiyerek eve dönüyorum. gökyüzü daha mavi, deniz daha bir güzel kokuyor. içimde bir huzur var, karabasan gibi üzerimize çökmüş bir kötülükten kurtulmuş olmanın huzuru bu... bir yandan kumru kemiriyorum, bir yandan da akşam yapacağımız kutlamada dinç olmak için eve yol alıyorum.
bir de merak duygusu var içimde haramiler hangi deliklere saklandı acaba kimler yargılanır kafamın içinde müzakere edip duruyorum.
merak, huzur, umut ve sevinç içinde eve gidip hayatımda hiç olmadığı kadar huzurlu bir uykuya dalıyorum...
devamını gör...

ahmet atakan

bugün şehri enkaza dönmüş, hatıraları yitip gitmiş bir genç... fakat yaşayacak zihnimizde, kalbimizde ve öfkemizde...

yıllar önce tanıştığımızda babasına söylediğim gibi binlerce kardeşi var onun, aynı göğe inanıyoruz çünkü...
devamını gör...

kimse umudunu kaybetmesin

kimse umudunu kaybetmesin!

depremin 72. saatine yaklaşırken size umudu, dayanışmayı ve bunların gücünü anlatmak istiyorum sevgili yazarlar.

bugün 9 şubat, depremin üzerinden geçen üçüncü gün gitmek üzere. hepimiz büyük bir toplumsal travmanın içinden geçiyoruz. öncelikle hepimizin başı sağolsun, hepimize geçmiş olsun.

üç gündür gece gündüz izmir'de yardım toplamakla uğraşıyorum. benim de elimden gelen bu çünkü. öncelikle canım sevgilim sözlüğümüzün de yazarı olan @rayuela'da halen deprem bölgesinde. ailelerinden kayıplar olsa da şu an görece iyiler, bölgeden çıkmayı bekliyorlar. bu yazının temelini aramızdaki kısıtlı iletişim şansı içinde ona anlattığım olaylar oluşturacak.

kimse umudunu kaybetmesin diyerek başladım, çünkü bu ülkede müthiş bir dayanışma ruhu var. twitter'ı kapatanlara, yardım tırlarına el koyanlara, aç çocuklarına yıkık marketlerden süt alanlara ateş açılsın diyenlere inat, bu ülkede dayanışmanın mayası var.

dediğim gibi üç gündür gece gündüz yardım topluyorum. dün bayraklı da azad diye bir çocuk geldi babasıyla. bacak kadar bir çocuk azad, bir koli hazırlamış en sevdiği oyuncaklarını koymuş içine. güzelce kolilemiş getirmiş vermedi bize, tıra kendi elleriyle koydu. gözümden yaşlar aktı gitti.

ondan önceki gün de menemendeydim yaşlı bir teyze bütün yüklüğünü çarşafa sarıp sırtında getirmiş. alın bunu dedi, bizim evimiz vardır. gönderin ki onlar ısınsın dedi. ellerimle koliledim.
kurban olduğum teyzem senin bu yüreğin kurtaracak bu ülkeyi dedim kendi kendime.

bugünde hem karabağlarda hem de buca çamlıkule'deydim. insanlar çoluk çocuk bütün enerjileriyle yardım taşıyor, ayırıyor koliliyordu. bir sürü koliden, poşeten türkçe, kürtçe dayanışma notları çıktı. hepsi yanınızdayız diyordu kendi lisanında.
çamlıkule de bir kız çocuğu ile tanıştım. berfin. ah benim canım berfin. annesine bende gelcem yardım edicem demiş. sekiz yaşına yeni basmış. kolileri bantladı, üzerlerine ne olduklarını yazdı. ben niye yardım etmiyim abla dedi, hem ben okuma yazma bile öğrendim. siz söyleyin yazarım ben üstlerine hepsini dedi. verdik kalemi yazdı.
sarıldım berfin'ne, bütün korkum, acım, endişem bir yana kocaman sarıldım ona. esmer yüzüde parlayan kocaman yeşil gözleriyle gülümsedi.
8 yaşındaki berfin'in inadı ve umuduyla bir kere daha doğdum sanki.

son bir güzel haber daha aldım bugün, annem depremde ailesiz kalan çocuklar için koruyucu ailelik başvurusu yapmış. eğer verirlerse 26 yaşından sonra bir kardeşim daha olacak.

yani kimse umudunu kaybetmesin arkadaşlar. umut dimdik ayaktadır. umut türkiye halklarının ördüğü dayanışmadadır. umut oyuncaklarını kendi eliyle yardım tırına yükleyen azad'ın çocuk yüreğindedir. umut bütün gün yardım malzemesi kolileyen berfin'in inadında, gülen gözlerindedir. umut bütün yüklüğünü sırtlayıp getiren o yaşlı teyzenin omuzlarındadır. umut 58 yaşından sonra ben çocuk büyütürüm, çiçek gibi bakarım ona diyip evlat edinme başvurusu yapan annemde, yap bakarız, evladımız bilir büyütürüz diyen 65 yaşındaki babamdadır.

umut gece gündüz demeden, çalışan çabalayan insanlardadır.
ve umut, enkazlar içinde iki tane muhabbet kuşunu kurtarıp, üç gündür, bu yavrucaklar da yaşayacak inadıyla onları yattıkları arabada barındıran rayuela kişisindedir. belki kendisi o cehennemden çıkabilirlerse bu iki muhabbet kuşunu da paylaşır sizinle. umarım paylaşır.
ve yeniden söylüyorum, kimse umudunu kaybetmesin! umut dayanışmadadır.

velhasılı kelam bugün dayanışmayı ve umudu örgütleyip yaralarımızı birlikte saracağız. ve yarın mutlaka bize bunları yaşatanlardan hesap soracağız. kimse unutmasın bu günleri, zulmü ve dayanışmayı, bu memleketin dostlarını ve düşmanlarını kimse unutmasın. hem dayanışma ve umudu hem de zulüm ve alçaklığı mıh gibi işleyin zihninize.

sözlerimi gülten akın ve nazım hikmetle bitireyim.
"karayı kaldırın, mavi koyun, umudumu yitirmedim!"
"benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır."
devamını gör...

kitaplardaki en etkileyici giriş cümlesi

önce eru vardı.

jrr tolkien, silmarillion
devamını gör...

yeni başlayanlar için felsefe

sofie'nin dünyasını ve "felsefespri" denilen yaklaşımın kitaplarını okumak bence harika bir başlangıç. kitapları da belirteyim, belki felsefespri yazınca çıkmaz.
"platon bir gün kolunda bir ornitorenkle bara girer"
"nietzsche öldü! bir hipopotam olarak yeniden doğdu"
ve son olarak"aristoteles ile bir karıncayiyen washington'a gider"

sanırım daha soft ve eğlenceli bir başlangıç olamaz. bu arada kitapların yazarları daniel klein ve thomas cathcard.
devamını gör...

ne olursa olsun pozitif olan insan

benim galiba, istisnai vakitler olsa da genel olarak böyle olduğumu düşünüyorum.

sanırım benim hayatla mücadele etme yöntemim de bu.

yoksa hayat yeterince kötülüğü barındıran bir yer, ama yinede yaşamalı ve daha iyi bir ihtimal için ısrar etmeliyiz. tam cismiyle "aklın kötümserliği iradenin iyimserliği" aslında benimki.
çünkü böyle kavrayınca kolay kolay hayat ve şartlar yıldıramıyor sizi. bu bakış insanı yetmişinde bile olsa zeytin dikecek umutla donatıyor.

velhasılı kelam iyimserlik iyidir. hele ki iradenin iyimserliği hayat kurtarıcıdır.
fakat aklın kötümserliği de mecburidir.
yoksa temelsiz bir iyimserliğe kapılıp hayatın gerçeğine yabancılaşırsınız. ve yabancılaşmaya dayanan iyimserlik, hakiki bir iyimserlik değildir.
devamını gör...

zor günlerden geçenlerin en iyi bildiği şey

her gecenin bir sabahı var. her şey geçiyor bir kertede.

insanın en tılsımlı yetisinin unutmak olduğunu öğreniyoruz zamanla.

bir zamanlar nefes aldırmayan belalar soluk anılar gibi görünüyor şimdi. bir de şer görünende hayır, hayır bilinende şer buluyor insan çoğu zaman.

mesela zaman içinde bütün imtihanlarıyla barışmalı, bugün buysam bu sayede diyip, en kötü anıyı bile bağrına basmalı insan. en azından ben böyle yaptım. öteki türlüsü ızdırap çünkü insana. acı yalnızca onunla kavga etmeyi bırakıp onu kabullendiğinde, dikenleri görmeden gülistanda yürümenin mümkün olmadığını kabul edip, dikenlerin seni gülistana çıkardığını anladığında gerçekten geçiyor.

aksi ihtimalin ise yaradığına ben şahit olmadım. insan bence iç huzurunu ancak böyle yakalayabiliyor. çünkü kabullenmek aynı zamanda geride bırakmak da demek.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim