-annemin beni öperek ' güzel gözlüm hadi uyan ''demesi
-babamın ceketinin cebindeki bademlerden bana gülümseyerek vermesi

ölürüm ikisini de...
devamını gör...
mahalle maçında atılan golün ezan vaktine denk gelmesi . son dakika golü budur işte mahallenin galibiyetinde en önemli rolü oynarsınız. o an hissettiğiniz duygu şampiyonlar ligi finalinde gol atan futbolcunun hissettiği duyguyla aynıdır.
devamını gör...
mahalle maçları finalinde beraberliğin bozulması için atılan penaltılarda karşı takımın önüne geçicek golü ve kurtarışı yapmağımdır. mahalleler arası saygı ve minnet kazandıran olaydır hem iyi golcü hem iyi kaleci olmaktır.
devamını gör...
hepimizin yaşamı roman olmayı hak eder. hangisinin best seller olacağı, hangisinin klasikler arasında yer alacağı ise anlatıcının hünerine bağlıdır. aslında yazmak en iyi yaptığım şeylerden birisi. herkes böyle söyler. ben de buna inanırım. amma velâkin iyi yaptığım başka bir şey ise, hünerlerimi çeşitli bahanelerle sergilemekten kaçınma istikrarım.

bugüne kadar bunu yaptığım için hayatımı bir roman haline getirebilme becerisini gösteremedim.

kâh göstermeye pek niyetim olduğunu da sanmıyorum.

aslında benim için işler tıkırında başlamış. çocukken dâhiymişim. deham 1500, havam 3500 imiş.

neden sonra aptallaşma sürecine girmişim. içinde bulunduğunuz toplumun da bunda önemli etkisi var.

düşünün, gayet kıvrak bir zekâya sahipsiniz. yaşıtlarınızdan hep bir adım öndesiniz ama çevrenizde size sürekli pipinizi amcalarınıza ve teyzelerinize göstermeniz gerektiğini salık veren bir kitle var.

bu nasıl bir manyaklıktır arkadaş! teşhire, teşrifinizin bunalımsal iz düşümü…

ulan şimdi bunlar neden benden böyle bir şey istiyor?

bu pipi denen şey çok önemli bir şey olsa gerek.

o andan itibaren pipinin kutsallığına inanmaya başlıyorsunuz. onu takip eden süreç sizin kızlardan daha uzağa işeyebileceğiniz gerçeğini kavramanızla şekilleniyor. erkek egemen yapının kutsallığına da böylece mazhar oluyorsunuz.

hayır, yani daha uzağa işseniz ne olacak? başınız göğe mi erecek?

eriyor olmalı ki, o yaş grubundaki herkes bunu övünç kaynağı olarak görüyor.

ve sonraki yaşamlarında hep daha uzağa işeyebilmek için uğraşıyorlar.

ben bu pipi işinde keramet olmadığını erken fark edenlerdenim. o yüzden aptallaşma sürecim kısa bir süre içinde olsa kesintiye uğramıştır.

neyse…

anlatacaklarımı dinleyecekseniz evvela nerede doğduğumu, nasıl bir çocukluk geçirdiğimi, benden önce ailemin ne durumunda olduğunu falan merak ediyor olmalısınız. ama ben bu zırvaların hiç birisini sizlere anlatmak istemiyorum. esasen bunları niye merak ettiğinizi de bugüne kadar anlamış değilim.

her şeye burnunuzu sokmak gibi bir huyunuz var. yani bunları bilseniz ne olacak ki? başınız göğe mi erecek? ( yine baş ve gök metaforunu kullandığımı fark etmişsinizdir. seviyorum arkadaş ne yapayım yani? )çoğunuz yaşamlarınızı bir fanusun içerisinde size sunulan şeylerle idame ettiriyorsunuz. size öğretilenler dışında hiçbir şeye ilgi duymuyorsunuz. aslında tamamen ön koşullanma dumuru sizinki, ama bundan haberiniz dahi yok. hayatlarınızın sınırını başka insanlar çiziyor. olaylara, kişilere bakışınızı, içerisinde yetiştiğiniz çevre belirliyor.

hepinizin bir cv’si var. hep başkaları tarafından belirlenmiş. iyi bir evlatsınız, iyi bir eşsiniz, sadık bir çalışansınız falan filan. kaçınız gerçekten kendinizsiniz merak etmiyor değilim. ama çoğunuzun olmadığını biliyorum.

bu ön koşullanma meselesinin sırrına mazhar olmam 5-6 yaşlarında yaşadığım bir olayla ilintilidir. tam da ilginizi çekebilecek şekilde bir giriş yaparsam fena olmaz. en azından şu ana kadar yazdıklarım hoşunuza gitmemişken bu kısımdan sonra, merak ivmeniz yükselip, biraz olsun yatışabilirsiniz diye düşünüyorum.

efendim o sıralar babamın görevi dolayısıyla bilecik denen şirin ilimizde ikamet ediyoruz. aslında oraya şehir demek için 80 bin şahit lazım. şimdide bilecikliler kızacak ama yapabileceğim bir şey yok. olanı yazmak zorundayım. gerçekler acıtır derler ama ben acıttığı kısmına katılmıyorum. genelde kızdırıyor. bu kalpsiz dünya da, acıyan tek yeriniz, güvende olduğunu düşündüğünüz koca popolarınız. zaten tek derdiniz de, popolarınızı kurtarmak değil mi?

neyse sadede geleyim; o dönemler mahalle kültürü denen bir şey var. şimdilerde ruhuna el fatiha dedik. itinayla gömdük. rahmetli, aslında kültürel açıdan bir zenginlikti. ammavelâkin bize fazla geldi.

herkesin birbirini tanıdığı bir sokakta yaşıyorduk. ilişkiler o kadar sıcak ve candan gözüküyordu ki, matrix’in bu yanıltıcı gerçekliğine bende aldanmıştım. herkes birbirini koruyor, kolluyor, çocuklar kardeş gibi yetişiyordu.

o zamanlar insanları sevmek için elimde yığınla materyal vardı. örneğin hayriye teyzenin börekleri, cemil amca’nın şekerlemeleri bende dünyanın muhteşem bir yer olduğu algısı yaratmıştı. iki katlı ahşap bir evimiz vardı. biraz eski olsa da, bugüne kadar oturduğumuz en muhteşem ev oymuş gibi hissederim.

benim mesaim babam evden çıktıktan yarım saat sonra başlardı. hemen kendimi sokağa atar, arkadaşlarımı örgütler ve çeşitli oyunların oynanmasına öncülük ederdim. mahallemiz çok güvenli bir yer olduğu içinde kimse bize karışmazdı.

yalnız bu güvenli sokağın bir defosu vardı. mahallemizin delisinin geçiş saati. bizim delimiz çok dakik bir adamdı. her gün aynı vakitlerde sokaktan geçer, mahalleyi felce uğratırdı. anneler çocuklarını o gelmeden biraz önce evlerine çağırır, güvenliği tesis ederlerdi.

deli nedir? nasıl olunur? şartları nelerdir? bunların hiç birisini bilmiyorduk. bildiğimiz tek şey o sokağa girdiğinde bizim orada olmamamız gerektiğiydi. zira tehlikeli biri olmalıydı. yoksa o kadar insan neden çocuklarını ondan korumaya çalışsındı ki?

aslında ne annem, ne de babam mahallemizin kadrolu delisi hakkında beni uyarmamıştı. benimkisi kendiliğinden oluşan bir reaksiyondu. mahalleyi boşalt kararı alındı. boşaltılacak. tüm çocuklar evlerine doğru koşarken, ben de istemsizce, içgüdüsel olarak aynı ritüeli gerçekleştiriyordum. o gün de aynısı olmuştu. oyun oynarken bir anda çil yavruları gibi dağılmıştık. eve doğru koşmaya başladım. nefes nefese kalmış bir vaziyette kapıyı çaldım. annem olanca sakinliğiyle kapıyı açtı.

- anne deli geliyor.

- öyle söyleme evladım.

- ama deli

annem o adama deli denmesine kızıyordu. ‘’garip’’ derdi. bunu söylerken, ses tonunda hafiften bir sızı hissederdim. lakin umurumda olmazdı. zira o tehlikeli biriydi. içeri girer girmez üst kata doğru yöneldim. merdivenleri hızlıca çıktım. ve pencerenin kenarına geldim. sokağı gözlüyordum. deli’nin geçişini izlemek tüm çocuklar için rutin bir durum halini almıştı.

uzun saçları vardı. saçı ve sakalı birbirine karışmıştı. boylu poslu bir adamdı. sokaktan geçerken kafasını önüne eğer. kendi kendisine söylenirdi. kadife bir pantolonu ve yeşil bir parkası olduğunu hatırlıyorum. birde o meşhur boğazlı kazağı. üniforma gibi hep aynı şeyleri giyiyordu. parkasının yanından sarkan çantasının içinde neler olduğunu hep merak etmiştik.

başka mahallenin çocuklarına ait eşyaları toplamış olabilirdi. ama biz ona zırnık koklatmamıştık. çünkü işimizi biliyorduk. deli bizi yakalayamıyor, hal böyle olunca da, oyuncuklarımızı ona kaptırmıyorduk. o tam anlamıyla bir çocuk düşmanı olmalıydı. gulyabaninin insana benzeyen versiyonu sokağı terk ettiğinde heyecanla aşağı indim.

- oğlum nereye?

- deli gitti anne. dışarı çıkıyorum.

- geç kalma.

- tamam anne.

sokağın güvenli olduğuna kanaat etmiş olan ben, zafer kazanmış komutan edasıyla sokağa doğru vakur adımlarla ilerliyordum. sahi sizler bu hissi iyi bilirsiniz değil mi? hep kaçarak zafer kazandınız ne de olsa. bana dokunmayan yılan kırk yıl yaşasın mantığı hüküm sürdü yaşamınızda. sakın şimdi yok öyle bir şey, vesaire gibi söylemlerin arkasına sığınmayın. dürüst olun! zira popolarınız halen rahat ve keyifli bir şekilde hüküm sürmekteyse ve oturduğunuz zemin poponuzun altından kaymıyorsa, hep bu sayede… bu arada istisna kardeş, sen bu sözleri üzerine zaten alınmamışsındır.

neyse devam edeyim.

sokak güvenli demiştim. hakikaten de öyle idi. diğer arkadaşlarıma haber vermek için freni boşalmış kamyon gibi koşturuyordum ki, ayağım bir taşa takıldı. yüz üstü yere kapaklandım. başım fena halde acıyor ve debisi çıldırmış bir nehir misali şarıl şarıl kanıyordu. neden sonra birisinin beni kolumdan kavrayarak ayağa kaldırmaya çalıştığını fark ettim.

-haydi, kalk evlat.

canımın yandığına mı üzüleyim yoksa mahallenin delisine yakalandığıma mı bilemiyordum. içimden bir ses kaç kurtul diye böğürüyor, kalbim deli gibi çarpıyordu. bu arada kalbim deli değil. bu bir mecazdır. altını çizmek isterim. ben hayatım da, o ana kadar yaşadığım ilk ve derin ikilemle boğuşurken, kendimi kadrolu delimizin kucaklarında buluveriyorum.

-evin ne tarafta?

ses yok. ağlayamıyorum bile. lakin bir şeyi fark ediyorum, o an benim için mühim bir şey bu. mahallemizin delisi bana bir şey yapmıyor. elimle sokağın köşesindeki evimizi işaret ediyorum. beni eve doğru taşıyor. çektiğim acı üst boyutlarda. ama merakım acımın yerini almış ve onu saf dışı bırakmış durumda. hafifçe başımı okşuyor. kapıya geliyoruz. zili çalıyor. annemin kapıya doğru geldiğini ayak seslerinden anlıyorum.

annem beni o halde mahallemizin delisinin kucağında görünce, panikliyor.

-ne oldu sana, ne oldu?

delimiz cevap veriyor.

-çocuk yere düştü ve başını çarptı hanımefendi. hastaneye götürsek iyi olur.

annem apar topar paltosunu üzerine geçiriyor. ayakkabılarını giyiyor ve dışarı fırlıyor.

annem önde, ben delimizin kucağında arkadan ilerliyoruz. annemin yoldan geçen arabalara el işareti yaptığını görüyorum. ama nafile hiçbir araba durmuyor. korunaklı mahallemizden kimse ortalarda yok. annem panik halde oraya buraya sesleniyor.

sonra nasıl oluyor, ne oluyor kucak değiştirdiğimi fark ediyorum. bir arabanın içerisindeyiz. annemin kucağındayım. az kaldı birazdan hastaneye varacağız diye fısıldıyor bana.

ben o hastaneden başımda altı dikiş ile çıktım. ama asıl mesele bu değil. asıl mesele benim o hastaneden tüm ön yargılardan sıyrılarak çıkmış olmamdır.

sizlerin deli dediğiniz adam yetiştirdi beni o hastaneye. sonra öğrendim. beni annemin kucağına bırakıp, yolun ortasında durmuş. arabanın birini bu şekilde durdurmuş. o araba ile gitmişiz hastaneye.

o olaydan sonra mahallemizin delisi benim için turgut ağabey oldu. onun turgut ağabey olduğu zamanlara da geleceğiz ama önce sizinle aramızdaki meseleyi çözelim.

söylediğim gibi bir fanusun içindesiniz. size garip gelen insanlara farklı etiketler yapıştırıyorsunuz. farklı farklı canavarlar yaratıyor ve bunlardan korkuyorsunuz. oysa asıl canavarlar sizlersiniz. ortalama insan dediğimiz sizler.

sevgisi vasati kırk çöp olan, çakma korkuların hükümdarı, dâhiyane nefretin mucidi hepinizi deliler öpsün…

bana bir şey olmasın...

istisna bey / istisna hanım sizlere de bir şey olmasın.
devamını gör...
küçükken geceleri korktuğum zaman annemlerin yatak odasına gidip yanlarında olmayı çok isterdim. ama onlar bunun çok ayıp olduğunu saçma olduğunu söyleyip beni reddederlerdi. fakat öyle korktuğum zamanlar olurdu ki kapılarını sessizce açar onların uyudugunden emin olduktan sonra yataklarının ucuna kıvrılırdim. ayaklarına değmeden olduğum yere top böceği gibi kıvrılır uyurdum. gece yarısı beni farkettiklerinde uyandırıp yerime gonderirlerdi. fakat ben her korktugum gece bunu yapmaya devam ederdim. o yatağın ucunda üstüm açık yatmak benim için o kadar güvenli olurdu ki, çıt çıkarmadan orada uyuyabilmek beni çok huzurlu hissettirirdi.
devamını gör...
yazar adı verilen kişilerin çocukluk döneminde muhtemelen 05-13 yaş aralığında yaşamış olduğu anlar bütünüdür.
devamını gör...
yaş kaç hatırlamıyorum ama baya küçük olduğmuzu hatırlıyorum. bir bayram kuzenimle şeker toplamaya karar veriyoruz. halamdan izin alıyoruz halam da sadece apartmanı dolaşmak şartıyla şeker toplamamıza izin veriyor. sonra bütün apartmanı dolaşıyoruz 1 ya da 2 evin kapısı açılıp komşular bize şeker veriyor. biz de apartman dışına açılmaya karar veriyoruz. yandaki apartmanı ziyaret edip şeker toplamak varken biz evimize 2 dk uzaklıkta olan markete gidiyoruz çünkü neden olmasın? şeker çikolata standı var, çocuk aklı; gözümüzde şekere çikolataya en hızlı ve kolay ulaşılacak orası var. marketteki standdan şeker toplamaya yeltenen kuzenimi "bırak şekeri şimdi burada çikolata var" diyerek uyarıyor, elimle tam çikolataya dokunduğum an omzumda bir el hissediyorum: babam. gmfnfnnfnffnnf. eniştemle bizi takip ederek markete kadar gelmişler. o ana ait en son hatırladığım şey yakalandığımız anda yaşadığım dehşetti. gerisini hatırlamıyorum. ama üstünden yaklaşık 16 sene geçmiş bu olay, her bayram hatırlayıp kahkahalarla güldüğümüz bir andır.
devamını gör...
çoçukken her bayram annem 1 gün önceden ellerimizi kına yakardı sabah ezanında yıkardık kıpkırmızı olurdu. camiden adamlar namazdan cikinca çocuklar elimizde poşet bütün köyü dolaşıp şeker toplardık eve gelince onları tek tek sayardım . eski bayramlar cidden güzeldi
eskide çocuk olmakta güzelmiş. keşke eskiye dönebilsek
devamını gör...
otoyolda arabayla giderken, orta refüjdeki çalıların arasında cücelerden oluşan bir köy halkının yaşadığını hayal ederek yol boyunca düşlere dalmak.
devamını gör...
çok seneler geçti, dönen yok seferinden.
devamını gör...
çoğu kötü olduğundan hatırlanmak istenmeyen anılardır.
devamını gör...
7 yasyaşındayım, sömestr tatili için köye gidiyoruz. yollar kötuymüs kim dinler? maaile bize hiçbir şey engel olamıyor. illa ki gidilecek o köye...
kar, buz, yollarda don olsa da gidilecek! gidin, gidin de, görün ebemin örekesini...*
neyse...

köye gidince benim başıma bir bekçi dikin, sonra ne yaparsanız yapın. insan geçmiş yıllardan ders alır değil mi?
ama nerdeeee? *
köye giriş yaptık annemler eşyaları taşıyor, babam içeride dedemle sohbet ediyor. daha bir saat dolmadan ben üst katın balkonunun gider borusundaki boyum kadar sarkıta kafayı taktım. illa onu kıracağım. yerden bir taş aldım, sarkıta attım ama...
aması o gitti babam ve dedemin oturdugu odanın camını kırdı. kırılan yerden babamla göz göze geldik. babam gözüyle kaç işareti yaptı. ben kaçtım üst kata... dedem alt kattan sinirle dışarı fırladı. babamın camı kırarken gördüğü 8-9 yaşlarındaki oğlan çocuğunu aramak için köyü dolaşmaya gitti.

ben diyorum ama kimse dinlemiyor.
anneeeee!
anneeeee!!
bana sahip çık!
beni sakın gözünden ayırma!!!
zaten köyde adim çıkmış kıyamet alametine, herkes benim hakkımda;
-"o kıvırcık var ya, o kıvırcık, tam deccal, ocaklardan ırak!" falan diyor.
az bak bana, bu kız nerede ne yapıyor? öyle başımı boş bırakma!

ama annem yine aynı tas, aynı hamam. saldım çayıra, mevlam kayıra diye attı ortaya... iyi o zaman, olacaklardan ben sorumlu değilim.
.....
annemler ertesi gün yufka ekmek yaptılar. öyle az buz değil. en az yüz kilo undan yaptılar. sonraki günlerde ekmeğe yardim eden komşulara yardim ettiler. imece usulü tüm mahalle ekmek yaptı. birgün sobanın başında otururken dışarıda iki keçinin dolaştığını gördüm. kış günü dışarıda keçi olmaz ki... kesin bunlar başka köyden gelmiş, açlardır deyip annemlerin koca gün uğraştıkları ekmeklerin olduğu üst kata keçileri çıkardım. sonra odadaki ayva dolu kovayı onların önüne çektim. onlar biraz ayvadan yedi sonra büyük olan yufkalari yemeye başladı. diğeri de ona katıldı. bunlar yiyorken birden o koca yığın yufka tüm heybetiyle yere serildi...
keçiler yufkaları yerken o sıra üst kata yengem geldi. gözleri kocaman açılmış. ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

en uydurugundan yengeme bir yalan;
-yenge, bunlar girmiş buraya korktum büyük olan keçiden çıkaramadım bir türlü.
yengem keçileri kovdu.
odanın halini gören annemlerde matem havası, kim yardım eder bir daha, hem herkesin ekmeği var?
şunların derdine bak!
yalan dünya bir vaaar, bir yok.
bizim yörede her evin kendine ait tek göz bir ekmek evi vardır. içinde devasa bir sac ocağı, yapılan ekmeği koyarlar ve kapılari çok sağlam kilitli olmaz. sağlam yapın işte ne olur ne olmaz?

keçileri ertesi gün yine gördüm. e bunlar aaaaç!
her gün onlar geldi, bende başka başka komşuların ekmel evine soktum. zaten sonrasını onlar halletti. hala kimse bütün bunları benim yaptığımı bilmiyor.

bak anne "herkesin ekmeği var" diyordun. umudunu yitirme, boşuna dememişler 'gün doğmadan ,neler doğar.'
devamını gör...
küçükken oturduğumuz mahalleye seyyar dönme dolap gelirdi. adam gözümüze bakarak beklerdi arkadaşlarla gidip annelerimize yalvarır para alıp gelirdik. ona bindiğimde aldığım zevki hiçbir parkta veya oyun parkında almamıştım.
devamını gör...
çok küçük değildim 13-14 yaşlarındaydım.

yine bir gün hastaneye ilaçlı film* çektirmeye gittik sabahtan. annemle sıra aldık bekliyoruz ama enjeksiyon yapılan yerden de hemen almamız gerekiyormuş sonradan öğrendik, oraya 5 dk geç gittiğimiz için bizden sonra gelen birkaç kişi önümüze geçmiş oldu. sıra geldi gittim hemşirenin yanına, benim adım iki kelime ve birleşik yazılıyor ayşegül* gibi. hemşire "ayşe?" dedi, evet dedim oturdum ama "ayşegül" diye düzelttim. düzeltme amacım da enjeksiyon bölümüne geç gittiğimiz için benden önceki hastalarla karışmasın, yanlış ilaç verilmesin diye çünkü hepsi kız idi ve isim benzerliği olma ihtimalini düşündüm. hemşire onu yanlış anladı, "bana ayşe değil ayşegül diyeceksin" diye kompleks yaptım sandı. "adını tam söylemedim diye ne bu tavırlar" dedi, durumu anlatmaya çalıştım ama bir türlü ikna olmuyor. 30 yaşındaki kadın 13 yaşındaki bana sinirleniyor laf söylüyor. beni yanlış anladınız diyerek araya girdim sıra olayını söyledim, sus konuşma demeye getirdi inanmadı. bir yandan da etime iğne batıracak diye tersleyemiyorum.* çok uyuz olduğum bir andı. bittiğinde sinirli sinirli uzaklaştım.
devamını gör...
baya küçüktüm, dilimin ucunu makasla kesmiştim felaket kanamıştı. bu kadar.
devamını gör...
en güzel anılarımın çocukluk yıllarıma dayanması sebebiyle sık sık geleceğim başlık olacaktır.
bir gün annem ve ben şehirler arası bir yolculuğa çıkmıştık. araç dinlenme tesisinde mola verdi ve biz annemle birlikte lavaboya gittik. aracın kalkmasını dışarıda bekleyelim dedik, evet buraya kadar her şey normal. ardından, aracın kalkmasına yakın kapıya yaklaştık, tam o sırada bir kalabalık oldu ve ben annemin elini kaybettim. tekrar annemin elini bulduğumda annemin elinde bir gariplik hissettim. sanki biraz daha büyük, biraz daha tüylüydü ve ısrarla benim elimi tutmak istemiyordu. bu olaya o an anlam veremedim ama çok da önemsemedim, ısrarla sıkı sıkı tuttum annemin elini, elimi zorla tuttuğunu hissettiğim annem de bırakmadı sağ olsun anne yüreği sonuçta.
sonra otobüse bindik ve ben yerimizi bulabilmek için anneme baktım "yerimiz neredeydi?" dercesine. ama annemi görünce annemde de bir değişiklik olduğunu gördüm, annem annem gibi değildi biraz değişmişti. bir hayli esmerleşmiş bıyıkları ve sakalları çıkmıştı. işte o an anladım elini tutmaya çalıştığım kişinin annem olmadığını ve avazım çıktığı kadar tıpkı şu şekilde ağlamaya başladım "senin ellerin kıllı benim annemin elleri kıllı değildi, annneeeğğğ nerdesin kıllı elli adam var buradaaaağğğğ".
şimdi gözünüzün önüne şöyle bir manzara getirin lütfen;
adam bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan otobüstekiler ne olduğunu anlamaya çalışıyor bir taraftan da arkadan annemin sesi geliyor "buradayım buradayım sana seslenmeye çalışıyorum beni duymuyorsun annem, tuttun amcanın elini yürüdün gittin."
meğerse ben o kalabalıkta annemin eli diye amcanın elini tutmuşum, amca elimi bırakmak istemiş ama ben ısrarla amcanın elini bırakmamışım. bu olayın sonrasında sanki elini zorla tutmaya çalıştığım amca suçluymuş gibi adama kötü kötü bakmış "senin ellerin kıllı anneminkiler değil" demiştim. * annem amcadan özür dilemiş bana olayı anlatmaya çalışmıştı ama neden bilmem ben asla ikna olmamıştım. o gün bugündür el takıntım var sözlük, eller benim için önemli.
devamını gör...
3. sınıfa gidiyordum bir cuma günü istiklal marşı okunacak, bilirsiniz müzik öğretmeni garip gurup el hareketleri yapar orkestra şefiymişçesine. ona çok özendim iyi bir şey yapıyorum sanıp aynılarını yapmaya çalıştım ve marş biter bitmez hayvan gibi cüsseli okul müdürünün tokadı yanağımda patladı, kulağım bile kıpkırmızı olmuştu sızlıyordu. nereden geldiğimi şaşırdım 9 yaşında çocuğa öyle vurulur mu ornitorenk evladı ya kulak zarım delinseydi. utanıp aileme anlatamadım top çarptı dedim, tüm hafta sonu aklıma geldikçe hüngür hüngür ağladım. düzgünce uyarsa zaten bir daha yapmayacağım kendi halinde cılız bir kız çocuğuydum. çok içerledim bak aklıma geldi yine çok kötüsünüz lan.
devamını gör...
neden çocukluk anıları diyince hep kötüler geliyor aklıma?
10-12 yaşında falandım abim kendine bisiklet aldı. ben de nasıl heves ediyorum bisiklete. mahalleden yaşıt arkadaşlarım var onlar sürüyor. tam abim bisikleti aldı bunların anneleri izin vermemeye başladı. bir gün üç arkadaş sözleştik gizli gizli arka sokakta bisiklet sürmek için onlar da bana öğretecekti. bisiklete oturdum daha pedala basmadan biri saçıma yapıştı bir baktım annem. saçımı kurtardığımda öyle sert tokat attı ki bisikletle birlikte düştüm. evde bir güzel dayak yedim. diğer iki arkadaşım da aynı şekilde. meşhur bisikletten düşen kız dedikodusunu bilen bilir o yüzden binemezmişim.
devamını gör...
annemin sinirleri bozuktu galiba çünkü normalde iyi bir anne sayılırdı. çok çocuklu olduğundan ev genelde daginikti ve çok yorulurdu. en azından girizgahi böyle yapıp hak vermeye çalışıyorum . bir gün çiçek topladım öyle böyle değil kocaman bir buket oldu. hepsi papatya. kapıyı çaldım, annem açtı. çiçekleri uzattım. aldı ve kafama vurdu. bıktım evin pisliginden daha da getiriyorsunuz gibi bir şey dedi. bok gibi kaldım orda. bunu da hiç unutamadım.
devamını gör...
aklıma geldikçe kendime üzülüp acıdığım bir anıdır.
çocukları bol bir lojmandayız. babaları afili meslekli bir sürü şımarık arkadaşım var. ama yaşıtım herkesin abisi ablası var, bense neredeyse abla doğmuşum. bu ablalar işte birlik olup bir kağıda uzaylı resmi çiziyolar, bana ve kardeşime gece pencerelerine gelen uzaylılarla ilgili korkunç hikayeler anlatıyolar. ben 7 yaşındayım, kardeşim 5 yaşında. inanıp ağlıyoruz. uzaylıların varlığına da emin bir çocuktum. neyse bir gece analar babalar topluca bir misafirlipe gittiğinde evde kardeşimleyken bunlar aşağıdan sigortaları falan attırıp garip gurup sesler, telefonla aramalar ile iyice korkutmuşlardı bizi. sonra karşı dairedeki sevimli bir ablanın kapısını çalmıştım. o da 13 yaşında bir kızdı. düşünüyorum da bazen çocuklar çok acımasız olabiliyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların çocukluk anıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim