1.
son tanımları
2.
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
bir taraftan da hissediyordu ki odasının intizamı, ruhundaki iğtişaşın neticesine bağlıydo; günlerden beri süren ve bugün son haddine gelen bu dersi ihtilâl bitmeden odasını düzeltmeye kalkmak nafile bir hareketti; hatta kendi ruhunu bir aynada seyreder gibi görebilmesi için odayı daha fazla dağıtmak ve tabapı bardağı yere atıp kırmak, notaları da yırtmak istiyordu.
*iğtişaş:kargaşa,karışıklık
sy36
fatih harbiye
peyami safa
*iğtişaş:kargaşa,karışıklık
sy36
fatih harbiye
peyami safa
devamını gör...
3.
domuz/tonuz
klasik türk şiirinde domuz hemen hemen sadece sevgiliye göz koyan üçünçü şahıs için yani ''rakip'' için kullanılır.şair yani aşık sevgilisine ortak olan ''rakip'' için en ağır kelimeleri seçer, hatta küfürlü sözler söyler.eşek,köpek,it,şeytan,domuz gibi hayvanların isimlerini ''rakip için bir isim veya sıfat olarak rahatça kullanılır.
kaynak: divan edebiyatının kaynakları
devamını gör...
4.
martin luther
martin luther 1483'te almanya'da doğdu.fırtınalı bir havada yıldırım çarpma tehlikesi geçirdikten sonra, keşiş olmak için hukuk okulundan ayrıldı.1508'de wittenberg üniversitesinde teoloji dersleri veriyordu ve aynı zamanda papazdı.
luther'ın araştırmaları onu temel içgörüsüne götürdü; bu içgörü gelişip iman yoluyla aklanma öğretisine dönüşecekti: tanrı hıristiyanları yapabildikleri (ya da endüljans örneğinde olduğu gibi satın alabildikleri) ''iyi'' bir şeyden ötürü değil, kendisine inanmaları nedeniyle haklı ilan eder.luther'ın papanın otoritesine meydan okuması, onu kaçak haline getirdi, ama düşüncelerinden vazgeçmedi.
geri kalan ömrünü vaaz vererek ve yazarak geçirdi ve 1546'da öldüğü sırada lutherci kilise iyice yerleşmişti.
''sevgi ne kadar küçükse, korku o kadar büyüktür.''
luther'ın araştırmaları onu temel içgörüsüne götürdü; bu içgörü gelişip iman yoluyla aklanma öğretisine dönüşecekti: tanrı hıristiyanları yapabildikleri (ya da endüljans örneğinde olduğu gibi satın alabildikleri) ''iyi'' bir şeyden ötürü değil, kendisine inanmaları nedeniyle haklı ilan eder.luther'ın papanın otoritesine meydan okuması, onu kaçak haline getirdi, ama düşüncelerinden vazgeçmedi.
geri kalan ömrünü vaaz vererek ve yazarak geçirdi ve 1546'da öldüğü sırada lutherci kilise iyice yerleşmişti.
''sevgi ne kadar küçükse, korku o kadar büyüktür.''
devamını gör...
5.
buhûr-ı meryem
bahûr-ı meryem.sıklamen.pençe şeklinde bir cins çiçek.
rivâyete göre (bkz: hz. isa)'yı doğururken şiddetli sancılar çeken hz. meryem, acılarını hafifletmek için bu çiçeği tutmuştur.bu yüzden (bkz: anadolu)'da ebeler,çantalarında bu çiçeğin kurusunu taşırlar.doğum esnasında suya atılan bu çiçeğin yaprakları açıldıkça doğumun kolay geçeceği düşünülür.günümüzde,batı dünyasındaki adıyla (bkz: sıklamen) olarak bilinir.eski edebiyatımızda şekli,kokusu ve mitolojik geçmişi ile şairlerin ilgisini çekmiştir.
dem-i îsâ dirilir bûy-ı bûhûr-ı meryem
açtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i mûsâ-vâr
(bkz: bâkî)
rivâyete göre (bkz: hz. isa)'yı doğururken şiddetli sancılar çeken hz. meryem, acılarını hafifletmek için bu çiçeği tutmuştur.bu yüzden (bkz: anadolu)'da ebeler,çantalarında bu çiçeğin kurusunu taşırlar.doğum esnasında suya atılan bu çiçeğin yaprakları açıldıkça doğumun kolay geçeceği düşünülür.günümüzde,batı dünyasındaki adıyla (bkz: sıklamen) olarak bilinir.eski edebiyatımızda şekli,kokusu ve mitolojik geçmişi ile şairlerin ilgisini çekmiştir.
dem-i îsâ dirilir bûy-ı bûhûr-ı meryem
açtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i mûsâ-vâr
(bkz: bâkî)
devamını gör...
6.
ölümsüz koschei
koschei(eski kemikler) (bkz: slav mitolojisi)ne ait bir efsanenin kötü ruhlu, tanınmış bir karakteridir.baba yaga ona da şeytanın cisimleşmiş hali olarak bakılır.savunmasız genç kızları kaçırmak gibi bir alışkanlığı olduğundan ve onu öldürmenin neredeyse imkansız olduğuna inanıldığından,bu iskelete benzer figürden çok korkulur.
koschei hakkında en çok bilinen hikayelerden biri,kaçırdığı kocasını kurtarmak için yılmadan kendisini takip eden cesur bir savaşçı kraliçeyle (marya morevna)karşılaşıp marya'nın eşini kurtarıp koschei'yi kılıçtan geçirip yakması galibiyetlyle son bulur.
koschei hakkında en çok bilinen hikayelerden biri,kaçırdığı kocasını kurtarmak için yılmadan kendisini takip eden cesur bir savaşçı kraliçeyle (marya morevna)karşılaşıp marya'nın eşini kurtarıp koschei'yi kılıçtan geçirip yakması galibiyetlyle son bulur.
devamını gör...
7.
olvido
ey unutuş! kapat artık pencereni,
çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
çıkmaz artık sular altından o dünya.
bir duman yükselir gibidir kederden
macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
amansız gecenle yayıl dört yanıma
ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
ahmet muhip dıranas
buradan
çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
çıkmaz artık sular altından o dünya.
bir duman yükselir gibidir kederden
macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
amansız gecenle yayıl dört yanıma
ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
ahmet muhip dıranas
buradan
devamını gör...
8.
nef'i'den bir beyit
nef'i
belâ budur ki alışdı belâlarınla gönül,
gamın da gelse dile bâ’is-i meserret olur.
(asıl bela şudur ki gönlüm belalarına alıştı.artık derdin de gelse gönlüme bir sevinç sebebi olur.)
bâ’is-i meserret:mutluluk sebebi
dil:gönül
belâ budur ki alışdı belâlarınla gönül,
gamın da gelse dile bâ’is-i meserret olur.
(asıl bela şudur ki gönlüm belalarına alıştı.artık derdin de gelse gönlüme bir sevinç sebebi olur.)
bâ’is-i meserret:mutluluk sebebi
dil:gönül
devamını gör...
9.
kintaro
japon mitolojisinde en popüler hikayelerden biri de şinto hiyerarşisinin büyük tanrıları hakkında değil,çocukken bile insanüstü bir güce sahip olan ve büyüyünce cesur bir çocuksamuray haline gelen kintaro (altın çocuk) adındaki bu kahramandır.
her ne kadar kintaro'nun samuray geçmişi,büyük savaşçı sakata no kintoki'nin gerçek hayatına dayansa bile o aslında efsanevi bir karakterdir.ormanda yetişmiş gençken bile hayvanlarla dost olup ormandakileri canavarlara karşı savunmuştur.daha sonra bir samuray olarak maceralarındajaponya'yı birçok düşmana karşı korumuştur.
kintaro'nun doğumu
kintoki,genç ve güzel bir kadına aşık olup evlenmiş kyotolu bir savaşçıdır.bir süre sonra onun gücünü kıskanan birtakım saraylıların yaydığı kötü dedikodular yüzünden bir saray entrikasına karışarak ormana sürülür.burada bir zaman sonra ölür ve karısı da bir oğlan doğurur adını kintaro koyar.kintaro bebekken bile güçlü ve yaş aldıkça odun kesmede çabucak ustalaşmış biridir.
dev örümceği öldürmek
kintaro tarafından öldürülen tsuchigumo diğer japon efsanelerinde de bir canavar olarak karşımıza çıkar.örümcek kurbanlarını zehirleyerek ya da geniş bir ağ ile tutarak öldürür.
som balığıyla güreş
kintaro karada olduğu kadar suda da yetenekli bir güreşçidir.güreştiği hayvanlar arasında sazan ve som gibi devasa balıklar bulunur.
her ne kadar kintaro'nun samuray geçmişi,büyük savaşçı sakata no kintoki'nin gerçek hayatına dayansa bile o aslında efsanevi bir karakterdir.ormanda yetişmiş gençken bile hayvanlarla dost olup ormandakileri canavarlara karşı savunmuştur.daha sonra bir samuray olarak maceralarındajaponya'yı birçok düşmana karşı korumuştur.
kintaro'nun doğumu
kintoki,genç ve güzel bir kadına aşık olup evlenmiş kyotolu bir savaşçıdır.bir süre sonra onun gücünü kıskanan birtakım saraylıların yaydığı kötü dedikodular yüzünden bir saray entrikasına karışarak ormana sürülür.burada bir zaman sonra ölür ve karısı da bir oğlan doğurur adını kintaro koyar.kintaro bebekken bile güçlü ve yaş aldıkça odun kesmede çabucak ustalaşmış biridir.
dev örümceği öldürmek
kintaro tarafından öldürülen tsuchigumo diğer japon efsanelerinde de bir canavar olarak karşımıza çıkar.örümcek kurbanlarını zehirleyerek ya da geniş bir ağ ile tutarak öldürür.
som balığıyla güreş
kintaro karada olduğu kadar suda da yetenekli bir güreşçidir.güreştiği hayvanlar arasında sazan ve som gibi devasa balıklar bulunur.
devamını gör...
10.
ya kebikeç
kebîkeç
haşarat ve zararlı böceklerin iş ve hareketlerini düzenleyen meleğin adıdır. kitap kurdu ve güvelerde bu meleğe bağlı olup izinsiz iş yapamazlarmış. bu inanış sonucunda eskiden kitaplara "yâ kebîkeç" yazılır ve artık kitabın her türlü haşarâta karşı sigortası yapılırmış. nitekim el yazma eserlerin pek çoğunun cilt kapağında, zahriye yahut rastgele bir yerinde bu isme rastlanır. genellikle tuğra biçiminde yazılan kebîkec bir nevi haşarat ilacı yerine geçerdi.
rivâyete göre mollanın biri, kitabını kurtların yediğinden şikâyetle hocasına gider. o da kitabın sonuna "yâ kebikeç" yazmasını tavsiye eder. molla denileni yapar. ama ne çâre kitabı hâlâ kurt yemektedir. kurt, çok geçmeden son sayfaya da dadanınca molla soluğu hocasının yanında alır. yine şikâyetle söze başlar. hoca sorar:
- "ya kebikec" yazmadın mı?
- yazdım efendim yazdım... ama önce kebikec'i yemişler şimdi kitabı yiyorlar.
eskiden kitapları güve ve haşarattan korumak oldukça zor imiş. bir ara mürekkeplere ilaç karıştırılmış veya kâğıdın âherine böceklerin hoşlanmayacağı koku ifraz eden maddeler konulmuştur.
mülk-i fâs içre odu müevvectir
ahir-i nüsha-i kebikec'tir
münîf
devamını gör...
11.
mecdelli meryem
mecdeli meryem
mecdelli meryem veya maria magdelana, isa'nın en göze çarpan havarilerinden biriydi ve şüphesiz üzerinde en çok tartışılan kadın havarisiydi. kilise incili, isa'nın mecdelli meryem'den yedi iblisi çıkardığı zaman isa’nın takipçileri arasına katıldığını nakleder.
muhtemelen en önemlisi, mecdelli meryem isa çarmıha gerildiği sırada oradaydı ve onun yeniden dirilişinin ilk tanığıydı. isa'nın ölümünün üçüncü sabahında, onun türbesine gitti ve orayı boş buldu. derken isa birden onun önüne çıktı. ilk başta meryem onu tanımadı, ama isa ona adıyla seslendi. isa, onu mucizeyi diğer havarilere anlatması için görevlendirdi.
meryem'in hayatının detayları, pek çok tartışmaya konudur. bazı bilginler, mecdelli meryem'in aslında incil'de sözü edilen diğer kadınla aynı kişi olduğunu iddia ederler. örneğin, bir yerde ferisi evinde yaşayan günahkâr bir kadından bahsedilir. fahişelik yaparak günah işleyen bu kadının bir adı yoktu, ama 3. ve 4. yüzyılların başlarında bilginler, onun aslında mecdelli meryem olduğunu ileri sürmeye başladılar.
meryem'in hayatının diğer teorik ana hikâyesi, onun isa'nın eşi olduğuydu. bu tartışmanın her iki yanında da pek az kanıt olmasına rağmen destekçileri, isa'nın hiçbir zaman açıkça evli olmadığının söylenmediğini iddia ettiler. meryem ona diğer havarilerden daha yakındı ve bir kadınla yalnız seyahat etmesi ve bir kadına öğretmesi o zamanlar yahudi bir erkek için son derece nadir bir durumdu. diğer taraftan meryem'in isa'nın eşi olduğunu iddia etmek için yeterince delil yoktur ve isa'nın devrimci dünya görüşü göz önünde bulundurulduğunda onun, evli olmayan bir öğretmen olmasının çok da tuhaf olmadığı düşünülebilir.
devamını gör...
12.
baba yaga
baba yaga
baba yaga adındaki cadı, hikâyelerde genellikle ya tahtadan bir bankta oturan ya da bir sobanın başında kendisini ısıtmaya çalışan buruş buruş yaşlı bir kadın olarak tasvir edilmektedir. yolculuk yaparken geniş bir havan topunun üzerine oturur ve elindeki havan tokmağıyla kendisini gökyüzüne doğru fırlatır. uçarken ardında vahşi fırtınalar yaratır. özellikle yakalayıp yiyebileceği küçük çocukları arar. bazı insanlar bakışlarıyla insanları taşa çevirdiğine ve eve döndüğünde yemek için onları tekrar insana dönüştürdüğüne inanır. baba yaga yediği insanların kemiklerini, kendine insanların yüzlerce mil öteden bile ödlerini patlatacak korkunç görünüşlü ve tılsımlı bir ev yapmak için kullanır. bahçesindeki çit öldürdüğü çocukların kafataslarıyla dekore edilmiştir ve cadı onları fener gibi yakmaktadır.
kötü kalpli yaşlı cadı ormanda dolaşmak için havan topu ile tokmağını kullanır.orada ağaçların arkasına saklanarak önünden geçen her şeyden habersiz kurbanlarını pusuya düşürür.
dilek gülleri
baba yaga efsanelerinden bazıları ona güller sunulursa cadının insanların isteklerini yerine getirdiğini söylerken çoğu hikaye de cadıya güvenilmemesi gerektiği hakkında uyarılar yapar.
dehşet evi
baba yaga'nın evi,cadının bir emriyle etrafta koşarak insanları yakalayabilecek bir çift tavuk ayağının üzerinde durmaktadır.
devamını gör...
13.
cimri (kitap)
moliere-cimri
para para para
paradan başka bir şey önemsemeyen harpagon'un cimriliğinin yarattığı trajikomik olaylarla büyük bir eleştirel tiyatrodur.
harpagon ne kadar zengin olsa da hiçbir zaman parasını harcayamaması parasını daha değerli dokunulmaz kılmış.hatta paraya oğlu cleante ve kızı elise'den daha çok değer vermiştir.bu olaylar ile başlayarak okuyucuya yahut izleyiciye aslında 'elinde olan bir şeyin aslında senin mi onun elinde olduğu' sorusunu sorar.bir şeyin çokluğuyla beraber o şeyi biriktirme ve dokunmamanın insanı dönüştürdüğü şey cimri kelimesiyle tanımlansa da kelimenin kulağa gelişi kadar bu tamahkarlıkta büyük bir iğrençlik barındırıyor.
bu kontrolün kişiden çıktığı anlamanın yolu da kişidedir.çünkü bir cimri kendini cimri görmemekte ısrarcıdır.
cimrilik konusu aklımda kalan dinlediğim şehinşahın şarkısından bir alıntı ile bitiriyorum.
-hayallerin varsa satın al takılma fiyata.
kitap alıntıları
param bulunmayacak olursa bütün mahkemeleri mahkemeye vereceğim.
hem dünyada kim var,bir kez olsun aklını kaybetmeyen.
bakıyorum da insanların kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek,doğru dediklerine doğru demek,kusurlarını övmek,her yaptıklarını alkışlamak.
para para para
paradan başka bir şey önemsemeyen harpagon'un cimriliğinin yarattığı trajikomik olaylarla büyük bir eleştirel tiyatrodur.
harpagon ne kadar zengin olsa da hiçbir zaman parasını harcayamaması parasını daha değerli dokunulmaz kılmış.hatta paraya oğlu cleante ve kızı elise'den daha çok değer vermiştir.bu olaylar ile başlayarak okuyucuya yahut izleyiciye aslında 'elinde olan bir şeyin aslında senin mi onun elinde olduğu' sorusunu sorar.bir şeyin çokluğuyla beraber o şeyi biriktirme ve dokunmamanın insanı dönüştürdüğü şey cimri kelimesiyle tanımlansa da kelimenin kulağa gelişi kadar bu tamahkarlıkta büyük bir iğrençlik barındırıyor.
bu kontrolün kişiden çıktığı anlamanın yolu da kişidedir.çünkü bir cimri kendini cimri görmemekte ısrarcıdır.
cimrilik konusu aklımda kalan dinlediğim şehinşahın şarkısından bir alıntı ile bitiriyorum.
-hayallerin varsa satın al takılma fiyata.
kitap alıntıları
param bulunmayacak olursa bütün mahkemeleri mahkemeye vereceğim.
hem dünyada kim var,bir kez olsun aklını kaybetmeyen.
bakıyorum da insanların kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek,doğru dediklerine doğru demek,kusurlarını övmek,her yaptıklarını alkışlamak.
devamını gör...
14.
deniz kurdu
deniz kurdu / jack london
zengin bir aileden gelen humphrey van weyden denizde karşılaştığı bir kaza sonucu hayalet adlı gemiye düşer.bu geminin kaptanı wolf larsen'dır.
wolf larsen kendi ayakları üzerinde durabilen cesur,güçlü,acımasız ve zeki bir kaptandır.çünkü onun yaşadığı dünyada sadece gerçekler vardır.ve gerçekler hayal dünyasıyla kontrol edilemeyecek kadar vahşidir.böylece van weyden'da onun gemisinde olduğu süreçte alabora olan gemiden kurtarılıp yaşamında bir alabora yaşamış ve dünyaya bakış açısı wolf larsen'la değişmeye başlamıştır.kurgusu çok güzeldir bir çırpıda okunabilir.kitaptaki karakterler jack london'un kurgusunun bazı yönlerini karşılar.
idealizm ve materyalizm karşıtlığı...
kitap alıntıları
...insanın yaşamında her şeye değecek, bu uğurda ölmekten kaçınmayacağı bir şeye yol açacaksa, sevmek, sevilmekten daha iyi ve güzeldir.
mantığın sıkıntıya değip değmediğinden sık sık kuşkuya düşerim. düşler daha elle tutulur, daha tatminkâr olmalı. duygusal zevk, zihinsel zevkten daha doyurucu ve kalıcı; ayrıca da zihinsel zevk anlarınızın bedelini bunalıma düşerek ödüyorsunuz. zihinsel zevki, hızla yenilenen yavan duygulardan başkası izlemez.
bugünlerde insanlar öyle bir hale geldiler ki artık yaşama kapasiteleri sahip oldukları paraya göre belirleniyor.
bu arada bu satırları yazarken öğrendim 1993 yapımı bir filmi de varmış.kitabı 2 sene önce okumuştum.okuyanlar ya da okumayanlar kısacası isteyenler izleyebilir.ben de umarım yakında izleyeceğim.
zengin bir aileden gelen humphrey van weyden denizde karşılaştığı bir kaza sonucu hayalet adlı gemiye düşer.bu geminin kaptanı wolf larsen'dır.
wolf larsen kendi ayakları üzerinde durabilen cesur,güçlü,acımasız ve zeki bir kaptandır.çünkü onun yaşadığı dünyada sadece gerçekler vardır.ve gerçekler hayal dünyasıyla kontrol edilemeyecek kadar vahşidir.böylece van weyden'da onun gemisinde olduğu süreçte alabora olan gemiden kurtarılıp yaşamında bir alabora yaşamış ve dünyaya bakış açısı wolf larsen'la değişmeye başlamıştır.kurgusu çok güzeldir bir çırpıda okunabilir.kitaptaki karakterler jack london'un kurgusunun bazı yönlerini karşılar.
idealizm ve materyalizm karşıtlığı...
kitap alıntıları
...insanın yaşamında her şeye değecek, bu uğurda ölmekten kaçınmayacağı bir şeye yol açacaksa, sevmek, sevilmekten daha iyi ve güzeldir.
mantığın sıkıntıya değip değmediğinden sık sık kuşkuya düşerim. düşler daha elle tutulur, daha tatminkâr olmalı. duygusal zevk, zihinsel zevkten daha doyurucu ve kalıcı; ayrıca da zihinsel zevk anlarınızın bedelini bunalıma düşerek ödüyorsunuz. zihinsel zevki, hızla yenilenen yavan duygulardan başkası izlemez.
bugünlerde insanlar öyle bir hale geldiler ki artık yaşama kapasiteleri sahip oldukları paraya göre belirleniyor.
bu arada bu satırları yazarken öğrendim 1993 yapımı bir filmi de varmış.kitabı 2 sene önce okumuştum.okuyanlar ya da okumayanlar kısacası isteyenler izleyebilir.ben de umarım yakında izleyeceğim.
devamını gör...
15.
kırmızı saçlı kadın
kırmızı saçlı kadın/orhan pamuk
eserde seksenlerde babası evi terkettiği için maddi açıdan sıkıntıya düşen cem'in hem okul hem evin durumunun daha iyiye gitmesi için mahmut ustanın yanında çalışmasıyla başlar.öngören'de kuyu mahmut usta ve cem mecburi ihtiyaçlar için kasabaya uğrarlar.kasaba yakınında tiyatro çadırı kurulmuş cem ise burada gördüğü kırmızı saçlı kadın'a ilk görüşte âşık olmuştur.
daha sonra iş ile uğraşsa da aklından çıkaramaz ve bir gün gittiğinde onun dostlarıyla yemek yediğini sanır aslında ailesidir. cem'e gülümser bir tavırla davet eder.cem heyecanlanır.onunda kendisini sevdiğini düşünür ve tiyatroya gider.kadın evlidir.ancak birlikte olmuşlardır.çıraklardan diğeri olan ali su çıkmayacak diyerek işi bırakmıştır.cem ve mahmut devam eder geceleri birbirlerine hikaye anlatırlar.kral oipidus ve şehname kitaplarındaki olan "babayı öldürmek" olayı finali ve kitabın genelinde büyük bir etkidir.orhan pamuk metaforları iyi birleştirmiş ve ortaya geçmiş hikayelerin birleşimiyle akışkan bir roman ortaya çıkarmıştır.
kitap alıntıları
mutlu günlerim arasından bazen küçük bir şey ruhumdaki karanlığı ortaya çıkarıverirdi.
herkes gibi olmak için her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi yapmalıyım.
tiyatrobabaoğulefsanemitmodern roman aşkkuyu
06.01.2021
eserde seksenlerde babası evi terkettiği için maddi açıdan sıkıntıya düşen cem'in hem okul hem evin durumunun daha iyiye gitmesi için mahmut ustanın yanında çalışmasıyla başlar.öngören'de kuyu mahmut usta ve cem mecburi ihtiyaçlar için kasabaya uğrarlar.kasaba yakınında tiyatro çadırı kurulmuş cem ise burada gördüğü kırmızı saçlı kadın'a ilk görüşte âşık olmuştur.
daha sonra iş ile uğraşsa da aklından çıkaramaz ve bir gün gittiğinde onun dostlarıyla yemek yediğini sanır aslında ailesidir. cem'e gülümser bir tavırla davet eder.cem heyecanlanır.onunda kendisini sevdiğini düşünür ve tiyatroya gider.kadın evlidir.ancak birlikte olmuşlardır.çıraklardan diğeri olan ali su çıkmayacak diyerek işi bırakmıştır.cem ve mahmut devam eder geceleri birbirlerine hikaye anlatırlar.kral oipidus ve şehname kitaplarındaki olan "babayı öldürmek" olayı finali ve kitabın genelinde büyük bir etkidir.orhan pamuk metaforları iyi birleştirmiş ve ortaya geçmiş hikayelerin birleşimiyle akışkan bir roman ortaya çıkarmıştır.
kitap alıntıları
mutlu günlerim arasından bazen küçük bir şey ruhumdaki karanlığı ortaya çıkarıverirdi.
herkes gibi olmak için her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi yapmalıyım.
tiyatrobabaoğulefsanemitmodern roman aşkkuyu
06.01.2021
devamını gör...
16.
salvador dali
salvador dali
salvador dali (1904-1989), yirminci yüzyılın en kışkırtıcı ve acayip sanat eserlerinin bir kısmını üretmek için gerçeküstücü fantezinin vahşi uçuşlarıyla saf, akademik tekniği birleştirdi.
dali, ispanya, katalonya'da doğdu. 1921'de şair garcia lorca ve yönetmen luis bunuel st. anthony ile tanıştığı madrid'te san fernando güzel sanatlar akademisi'ne kaydoldu. iki yıl içinde dalì, öğrencileri isyana teşvik etmekten ve öğretmenlerinin eserlerinin değerlendirecek kadar bile nitelikli olmadığını iddia etmekten akademiden atıldı.
1929'da dali, gerçeküstücü akıma katıldığı paris'e hareket etti. paranoyanın yaratıcı potansiyeli ile merakı uyanan dali, "paranoyak eleştirel yöntem" adını verdiği bir yöntem geliştirdi. gerçeküstücü felsefeye göre paranoya, şeyleri çoklu açılardan kavrama becerisiyle nitelendirildi ve bu yüzden dünyayı istikrarsızlaştırmanın bir aracıydı. bundan ilham alan dali, daha güçlü bir sanat yaratabileceğine inandı.
dali'nin klasik eserlerinden olan hafızanın dayanıklılığı (1931), şekli çarpıtılmış bir kafanın üstünde eriyen bir cep saatindeki yalın bir manzaradır. yakınlarında, bir üçüncüsü sürünen karıncalarla kaplı olan iki tane daha eriyen saat vardır. tuhaf sahne, bir rüya halinde zamanın çarpıtılmasını andırır.
1929'da dali, aynı zamanda bunuel ile yaptığı iki filmden biri olan endülüs köpeği adlı bir gerçeküstücü film üzerinde de çalıştı. aynı yıl, eşi olan gala ile tanıştı ve gala elli yıldan fazla onun ilham perisi oldu. bir yıl sonra o ve bunuel, altın çağ filmini yazdılar ve çektiler.
(endülüs köpeği)
yıllar boyunca dali, insanları şok edip büyülemeye devam etti. 1936'da time dergisine kapak oldu ve 1937'de marx kardeşler için hiçbir zaman çekilmeyen bir senaryo yazdı. 1930'ların sonlarında sağ kanat siyasi görüşlerinden ve hırslı bir şekilde ticarî başarı peşinde koşmasından dolayı gerçeküstücüler tarafından kabul görmedi. 1940'da dali, 1955'e kadar yaşayacağı amerika birleşik devletleri'ne taşındı. amerika'da kalışı süresince dali, walt disney tarafından fantezi adlı bir çizgi filmi tasarlamak üzere davet edildi. katkıları ancak 2003'de, 1940'dakinin revize edilmiş bir versiyonu çıkarıldığı zaman, halkla paylaşıldı. dali, aynı zamanda alfred hitchcock'un klasik filmi büyülenmiş
(1945) için bir rüya bölümü de yarattı. dikkat çekmeyi her zaman arzulayan dali, benim misram ne? adlı 1950'lerin popüler bir televizyon programında gizemli misafir olarak iki kez halkın karşısına çıktı.
dalı, yaşamının son yıllarını ispanya'da geçirdi. 1984'te esrarengiz bir yangında kötü şekilde yanarak yaralandı. beş yıl sonra, tüm servetini ve sanatını ispanyol hükümetine bırakarak öldü. bugün st. petersburg ve florida'da birer tane ve ispanya'da üç tane olmak üzere, eserlerine geniş ölçüde yer veren çeşitli müzeler bulunur.
devamını gör...
17.
dahhak
dahhâk
iran'ın pişdâdiyan sülalesi hükümdarlarından biridir. iki omuzu üstünde kendisine acı veren iki yılan otururmuş. bu yılanlara her gün iki çocuk beyni getirilerek yedirilirmiş. sıra demirci gave'nin onsekizinci çocuğuna gelince, demirci deri önlüğünü bayrak gibi kullanarak (drefş-i gâveyânî*) arkasına topladığı insanlarla ayaklanıp dahhâk'ı tahttan indirmiş ve yerine feridun'u geçirmiştir. dahhâk-i mârî (yılanlı dahhâk) de denilen bu kişi zulmüyle meşhurdur. rivayete göre dahhâk, mirsâd adlı bir arap beyinin oğludur.
bir gün şeytan iyi bir insan kılığına girerek ona telkinde bulunmuş ve babasını öldürtmüştür. sonuçta şeytan padişah olan dahhâk'a bir aşçı olmuş ve bir yolunu bulup iki omuzundan öpmüş. sonra omuzlarından yılanlar çıkmış ve bu yılanları ne kadar kestilerse yerinden daima yenisi çıkmış. şeytan bu sefer de doktor kılığına girerek bu yılanların başlarını kesmek yerine onlara insan beyni yedirmeyi tavsiye etmiş. böylece zâlim bir hükümdar olan dahhâk, halktan insanların beyinlerini yemeğe başlamış.
dahhâk, iran mitolojisine hint mitolojisinden girmiştir. dahhâk ile feridun arasındaki savaşların kaynağı da zendavesta'dır. bu kitapta azıdahâka adlı bir ejderle onu öldüren seritun'dan bahsedilir. dahhâk-ı tâzî (arap dahhâk) kelimesinin azidahâka'dan bozma olması seritun'un ise feridun olması ihtimali kuvvetlidir.
başın götürürken iki omzunda mâr-ı zülf
dahhâk gibi lebleri nice aceb güler
(sevgilinin) yılana benzeyen saçı, iki omzunda baş götürürken, dudakları dahhak gibi ne kadar acayip, şaşılacak bir şekilde güler!
necati
iran'ın pişdâdiyan sülalesi hükümdarlarından biridir. iki omuzu üstünde kendisine acı veren iki yılan otururmuş. bu yılanlara her gün iki çocuk beyni getirilerek yedirilirmiş. sıra demirci gave'nin onsekizinci çocuğuna gelince, demirci deri önlüğünü bayrak gibi kullanarak (drefş-i gâveyânî*) arkasına topladığı insanlarla ayaklanıp dahhâk'ı tahttan indirmiş ve yerine feridun'u geçirmiştir. dahhâk-i mârî (yılanlı dahhâk) de denilen bu kişi zulmüyle meşhurdur. rivayete göre dahhâk, mirsâd adlı bir arap beyinin oğludur.
bir gün şeytan iyi bir insan kılığına girerek ona telkinde bulunmuş ve babasını öldürtmüştür. sonuçta şeytan padişah olan dahhâk'a bir aşçı olmuş ve bir yolunu bulup iki omuzundan öpmüş. sonra omuzlarından yılanlar çıkmış ve bu yılanları ne kadar kestilerse yerinden daima yenisi çıkmış. şeytan bu sefer de doktor kılığına girerek bu yılanların başlarını kesmek yerine onlara insan beyni yedirmeyi tavsiye etmiş. böylece zâlim bir hükümdar olan dahhâk, halktan insanların beyinlerini yemeğe başlamış.
dahhâk, iran mitolojisine hint mitolojisinden girmiştir. dahhâk ile feridun arasındaki savaşların kaynağı da zendavesta'dır. bu kitapta azıdahâka adlı bir ejderle onu öldüren seritun'dan bahsedilir. dahhâk-ı tâzî (arap dahhâk) kelimesinin azidahâka'dan bozma olması seritun'un ise feridun olması ihtimali kuvvetlidir.
başın götürürken iki omzunda mâr-ı zülf
dahhâk gibi lebleri nice aceb güler
(sevgilinin) yılana benzeyen saçı, iki omzunda baş götürürken, dudakları dahhak gibi ne kadar acayip, şaşılacak bir şekilde güler!
necati
devamını gör...
18.
câdû
câdû: cadı, büyücü. divân edebiyatında sevgilinin gözü, gamzesi, saçı, kakülü ve ayva tüyleri cadılık özelliklerine sahiptir. büyücülerin pîri harut ile maruttur. cadû büyü yaptığını hiç belli etmez. büyüsü çeşit çeşittir. rüzgåra, süpürgeye veya küpe binerek uçabilir. su üzerinde durabilir,ateşte yanmaz. kötülük, zulüm, kan dökme, onun işidir. sâhir, sehhâr, füsûnger gibi eşanlamlılarıyla da edebiyatta yer edinen cadu,daha çok fitne, hile. bâbîl*, hårüt*, gibi kelimelerle birlikte kullanılır.
cadu veya büyücü bir de şâirin kendisine yakıştırdığı sıfat olarak karşımıza çıkar. bunun nedeni ise söylediği şiirin sihir gibi oluşudur. (bkz. bábil,harut,marut,sihr)
“gamze-i fettanın, koydun ki yıkdı âlemi
bahse dalmışken çeh-i babil’de câdûlarla sen”
sen babil kuyusunda cadılarla sohbete dalmışken fitneci gamzen de boş durmadı ve bütün âlemi harap eyledi.
nedim
devamını gör...
19.
the shining (kitap)
stephen king medyum kitap
the shining
jack torrance bir öğretmendir ancak okulda yarattığı bir problem yüzünden okuldan atılır.atıldığı için hem sorunlarından (alkol ve şiddet) uzaklaşmak hem de yazdığı kitabı tamamlamaya da vakit bulacağı işi bulur.işi, kış boyunca overlook otelinin bakımını ve oteli ayakta tutmaktır.ancak bu aile otelin geçmişiyle ilgili olayları tam anlamıyla bilmezler.bir gün bulunan otelin eski belgelerinde bu otelde zamanında mafyalar,hırsızlar,fahişelerin kalmış bulunduğu ve sürüsüyle cinayet,ölümün gerçekleştiğini okumuştur.zaten otelin olan konumu da göz önünde bulundurulduğunda insanın kaçmak için çok zorlanacağı ıssız bir tepededir.jack'in oğlu danny'nin ise farkkı bir özelliği vardır.ışıltı bu özelliği sayesinde danny içgüdüsel olarak olduğu yerde nelerin yaşandığını,yaşanacağını gözleriyle görür ve korkar.anne ve babasına anlatır.ilk başta çocuk olduğu için pek önemsenmez ancak babası jack danny'nin vücudundaki morluk izini görünce o otel odasına girer ve otel onu da içine çeker çünkü jack kendini bırakmaya meyillidir aklı birden gelir gider tıpkı otelin eski yıllarındaki insanlar gibi...
danny annesine bababsının da gelecek zamanda iyice kötüleşeceğini söyler bunun üzerine wendy(annesi) ve danny jack'ten kaçarlar.otele ilk uğradığında gördükleri aşçı dick halloran da danny gibi ışıltı özelliğine sahiptir.danny ondan içsel olarak yardım ister.dick uzun bir yoldan gelip danny ve wendy'yi kurtarır.jack otelin içinde yanar ve ölür.
1977 yılında yazılmıştır.
bu eserin devam eseri olan kitap ise yıllar sonra yazılan doktor uyku kitabıdır.
aynı zamanda eserden esinlenilerek the shining (cinnet) adında stanley kubrickin filmi vardır.stephen king romanında büyük değişiklikler yapılmasından nefret etmiş ve bunu sıklıkla dile getirmiştir.
kubrick'e göre romanın aynısının film olması saçmadır.kubrick romanın özünü alıp farklı bir bakış açısı getirmiştir.
ikisi de ayrı ayrı king korku edebiyatı olarak,kubrick ise korku gerilim türünde film olarak ortaya şaheserler bırakmışlardır.
kitap alıntıları
pek çok maskesi vardı ama hepsi tekti.
(tanrım eski yaralar hiç kabuk bağlamayacak mı?)
keşke ben de annem gibi olabilseydim,herkesin iyi yanını görürdü o.
bir şeyin olması gereken biçimiyle olduğu biçim hiçbir zaman aynı değildir.dünya yaşanması güç bir yerdir danny.
the shining
jack torrance bir öğretmendir ancak okulda yarattığı bir problem yüzünden okuldan atılır.atıldığı için hem sorunlarından (alkol ve şiddet) uzaklaşmak hem de yazdığı kitabı tamamlamaya da vakit bulacağı işi bulur.işi, kış boyunca overlook otelinin bakımını ve oteli ayakta tutmaktır.ancak bu aile otelin geçmişiyle ilgili olayları tam anlamıyla bilmezler.bir gün bulunan otelin eski belgelerinde bu otelde zamanında mafyalar,hırsızlar,fahişelerin kalmış bulunduğu ve sürüsüyle cinayet,ölümün gerçekleştiğini okumuştur.zaten otelin olan konumu da göz önünde bulundurulduğunda insanın kaçmak için çok zorlanacağı ıssız bir tepededir.jack'in oğlu danny'nin ise farkkı bir özelliği vardır.ışıltı bu özelliği sayesinde danny içgüdüsel olarak olduğu yerde nelerin yaşandığını,yaşanacağını gözleriyle görür ve korkar.anne ve babasına anlatır.ilk başta çocuk olduğu için pek önemsenmez ancak babası jack danny'nin vücudundaki morluk izini görünce o otel odasına girer ve otel onu da içine çeker çünkü jack kendini bırakmaya meyillidir aklı birden gelir gider tıpkı otelin eski yıllarındaki insanlar gibi...
danny annesine bababsının da gelecek zamanda iyice kötüleşeceğini söyler bunun üzerine wendy(annesi) ve danny jack'ten kaçarlar.otele ilk uğradığında gördükleri aşçı dick halloran da danny gibi ışıltı özelliğine sahiptir.danny ondan içsel olarak yardım ister.dick uzun bir yoldan gelip danny ve wendy'yi kurtarır.jack otelin içinde yanar ve ölür.
1977 yılında yazılmıştır.
bu eserin devam eseri olan kitap ise yıllar sonra yazılan doktor uyku kitabıdır.
aynı zamanda eserden esinlenilerek the shining (cinnet) adında stanley kubrickin filmi vardır.stephen king romanında büyük değişiklikler yapılmasından nefret etmiş ve bunu sıklıkla dile getirmiştir.
kubrick'e göre romanın aynısının film olması saçmadır.kubrick romanın özünü alıp farklı bir bakış açısı getirmiştir.
ikisi de ayrı ayrı king korku edebiyatı olarak,kubrick ise korku gerilim türünde film olarak ortaya şaheserler bırakmışlardır.
kitap alıntıları
pek çok maskesi vardı ama hepsi tekti.
(tanrım eski yaralar hiç kabuk bağlamayacak mı?)
keşke ben de annem gibi olabilseydim,herkesin iyi yanını görürdü o.
bir şeyin olması gereken biçimiyle olduğu biçim hiçbir zaman aynı değildir.dünya yaşanması güç bir yerdir danny.
devamını gör...
20.
yabancı (kitap)
yabancı albert camus
"hiçbir şeyin öneminin olmamasının önemi...''
meursault cezayir'de yalnız yaşayan ve yıllar önce annesini bakımevine bırakmış bir memurdur.bir gün telgraf alır.telgrafta annesinin öldüğü ve cenaze işlemleri için gelmesi gerektiği yazılıdır.o bu duruma üzülmez ve tepkisiz kalır.insanlara ise bunu söyleyip hiçbir şey olmamış sıradan bir gün gibi davranması onu çevresine "hayırsız evlat,ruhsuz" gibi tanımlarla anlatılmasına iter.
meursault duygular ile verilen tepkiler arasındaki ilişkiyi anlamakta ortadadır.ona göre her şey olacaktır,biliniyordur ve o zaman üzüntü de mutlulukta elbet onu bulacaktır.onun için şaşırmanın pek bir anlam ifade etmediğini düşünür.bir süre sonra bir olaya karışan meursault bir arabı öldürür ve hapse düşer.hapiste insanlar onun insan öldürmesi ile ilgili değil de sanki annesinin ölümü ardına verilen tepkisizliğinin üzerinden yargılamaya başlar.mahkemede "annesinin cenazesinde ağlamayan bir katil" olarak giyotinle öldürülmesine karar verilir.
bunun üzerine rahip son kez günahlarının affedilebileceğinden bahseder ancak o kararlı bir şekilde bu isteği reddeder.
kitap alıntıları
bütün mesele yine vakit öldürmekti.hatırlamayı öğrendiğim andan itibaren hiç canım sıkılmaz oldu.
bütün bu taş duvarlardan ter gibi ıstırap akıyor,bunu biliyorum.bu duvarlara hiçbir zaman yüreğim sızlamadan bakamadım.
insan eninde sonunda her şeye alışır.
"hiçbir şeyin öneminin olmamasının önemi...''
meursault cezayir'de yalnız yaşayan ve yıllar önce annesini bakımevine bırakmış bir memurdur.bir gün telgraf alır.telgrafta annesinin öldüğü ve cenaze işlemleri için gelmesi gerektiği yazılıdır.o bu duruma üzülmez ve tepkisiz kalır.insanlara ise bunu söyleyip hiçbir şey olmamış sıradan bir gün gibi davranması onu çevresine "hayırsız evlat,ruhsuz" gibi tanımlarla anlatılmasına iter.
meursault duygular ile verilen tepkiler arasındaki ilişkiyi anlamakta ortadadır.ona göre her şey olacaktır,biliniyordur ve o zaman üzüntü de mutlulukta elbet onu bulacaktır.onun için şaşırmanın pek bir anlam ifade etmediğini düşünür.bir süre sonra bir olaya karışan meursault bir arabı öldürür ve hapse düşer.hapiste insanlar onun insan öldürmesi ile ilgili değil de sanki annesinin ölümü ardına verilen tepkisizliğinin üzerinden yargılamaya başlar.mahkemede "annesinin cenazesinde ağlamayan bir katil" olarak giyotinle öldürülmesine karar verilir.
bunun üzerine rahip son kez günahlarının affedilebileceğinden bahseder ancak o kararlı bir şekilde bu isteği reddeder.
kitap alıntıları
bütün mesele yine vakit öldürmekti.hatırlamayı öğrendiğim andan itibaren hiç canım sıkılmaz oldu.
bütün bu taş duvarlardan ter gibi ıstırap akıyor,bunu biliyorum.bu duvarlara hiçbir zaman yüreğim sızlamadan bakamadım.
insan eninde sonunda her şeye alışır.
devamını gör...