otobüsteuyuyanbal - öne çıkan tanımları (2. sayfa)
1.
düğün dernek
gerek düğün dernek, gerek düğün dernek sünnet filmi de bana kalırsa türk sineması adına en keyifli, aile ile izlenebilecek komedi filmerindendir. selçuk aydemir gerçekten komedi işini muazzam bir şekilde yapıyor ki keza filmdeki ekip de oldukça mükemmel. başrol oyuncuları ahmet kural ve murat cemcir beraberinde usta tiyatroculardan rasim öztekin'in yer alması, kardeş payı dizisindeki sezai usta(evet gerçek adını bilmiyorum), sonra kardeş payı dizisine sonradan dahil olan ve işler güçler dizisinde ahmet kural'ın da komşusu olan ayrıca tiyatro oyuncusu olan burak satıbol(ismi aklımda tuttuğum için tanım okurken bir tebrik alkışı) ve daha beraberindeki diğer oyuncular ile her iki film de gerek şive komedisi, gerek durum komedisi açısından mükemmel seyir zevki sunan fimlerdi. aklımda kalan sahnelerden biri de mesela, düğün dernek serisinin ilk filmdeki kalpazanın evine çıktıkları sahne. basamakları çıkmaları, basamakları çıkmanın öncesi ve sonrası. ahmet kural ile rasim özdemir'in o anki ruh hali. gerçektende mükemmeldi. bu ekip film yaptığında hani koşulsuz gülerim diyemiyorum zira çalgı çengi 2 bana çok da keyifli gelmedi diğer filmlerine göre. aile arasında filmi de mesela ortalama bir filmdi. ama yine de güzeldi yani.
bu ekip yapınca bir şekilde güldürmeyi, yer yer kahkaha atmayı başarıyor. ellerine emeklerine sağlık. izlememiş olanlara mutlaka tavsiye ediyorum.
bu ekip yapınca bir şekilde güldürmeyi, yer yer kahkaha atmayı başarıyor. ellerine emeklerine sağlık. izlememiş olanlara mutlaka tavsiye ediyorum.
devamını gör...
2.
mandıra filozofu
müfit can saçıntı tanımında bahsettiğim filme bir de film başlığında tanım girmek istedim. hoşgeldin sayın bu filmden bahsetmemi bekleyen kıymetli yazar.
bu film, filmdeki iş adamının, karakter adını hatırlamıyorum fakat aktör olarak rasim öztekin'in köyde bir arsası olan mandıra filozofunu ikna etmesi amacıyla köye gelmesi ile başlıyor, yani aslında oranın da öncesi var tabii. farklı bir karakter ikna edemediği için kendisi ikna etmeye çalışıyor. genel olarak hikaye de mandıra filozofu ile iş adamı arasında dönüyor. iş adamının ikna çabası, mandıra filozofunun sürekli iş adamına adeta bir şeyler katarcasına sözler söylemesi, farklı düşünürlerden alıntılar yapması filmi çok güzel hale getiriyor. filme dair tat kaçıran detay sunmamak adına, çok ayrıntıya girmek istemiyorum, özetle bu filmde bana göre anlatmak istenen durum, şehir hayatında sürekli olarak bir şeylere bağımlı yaşayan bir iş adamının, köy hayatında birçok şeyden vazgeçmiş olarak hayatını mutlu bir şekilde sürdüren mandıra filozofunu tanıma çabasından ibaret. tanıma çabası çünkü bana göre iş adamı arsayı satın almaya çalışırken, aslında içindeki merak sebebiyle gittikçe tanıma çabası içine giriyor.
bu film vermek istediği mesaj yahut mesajlarıyla da günümüz insanının birçok bağımlılık haline ilaç niteliğinde sunuluyor. günümüzde böyle güzel mesajlar sunan filmler çok sayıda yok gerçekten, bu filmin bu anlamda mutlaka izlenilmesi gerek bir film olduğunu düşünüyorum. birçok eşya bağımlısı, sabah akşam demeden çalışmak bağımlısı insanlar tarafından özellikle izlenilmesi gerek.
bu film, filmdeki iş adamının, karakter adını hatırlamıyorum fakat aktör olarak rasim öztekin'in köyde bir arsası olan mandıra filozofunu ikna etmesi amacıyla köye gelmesi ile başlıyor, yani aslında oranın da öncesi var tabii. farklı bir karakter ikna edemediği için kendisi ikna etmeye çalışıyor. genel olarak hikaye de mandıra filozofu ile iş adamı arasında dönüyor. iş adamının ikna çabası, mandıra filozofunun sürekli iş adamına adeta bir şeyler katarcasına sözler söylemesi, farklı düşünürlerden alıntılar yapması filmi çok güzel hale getiriyor. filme dair tat kaçıran detay sunmamak adına, çok ayrıntıya girmek istemiyorum, özetle bu filmde bana göre anlatmak istenen durum, şehir hayatında sürekli olarak bir şeylere bağımlı yaşayan bir iş adamının, köy hayatında birçok şeyden vazgeçmiş olarak hayatını mutlu bir şekilde sürdüren mandıra filozofunu tanıma çabasından ibaret. tanıma çabası çünkü bana göre iş adamı arsayı satın almaya çalışırken, aslında içindeki merak sebebiyle gittikçe tanıma çabası içine giriyor.
bu film vermek istediği mesaj yahut mesajlarıyla da günümüz insanının birçok bağımlılık haline ilaç niteliğinde sunuluyor. günümüzde böyle güzel mesajlar sunan filmler çok sayıda yok gerçekten, bu filmin bu anlamda mutlaka izlenilmesi gerek bir film olduğunu düşünüyorum. birçok eşya bağımlısı, sabah akşam demeden çalışmak bağımlısı insanlar tarafından özellikle izlenilmesi gerek.
devamını gör...
3.
beyaz show
lisede, özellikle de böyle lise sonlara doğru bazen beyaz show, bazen de okan bayülgen izliyordum tv'de. benim için tv'ye dair en güzel zamanlardan biri, ikisinin de ayrı ayrı programlar yaptığı zamanlardı. ha mesela okan bayülgen halen tv100 ekranlarında yapıyor ama bilmiyorum pek öyle izlemiyorum eskisi gibi, sanki eskiden daha bir güzel geliyordu izlemesi. youtube'da falan kesitlere denk geldikçe bakıyorum.
devamını gör...
4.
organize işler sazan sarmalı
benim için bu film, ilk filmin gerisinde kalan bir yapım olmuştu. yani kötü diyemem, evet güzeldi, evet güldüren bir filmdi, ama ilk filmin güzel ve doğal havasını bu filmde bulamadım. zaten bir devam filmi bence ilk filmden çok çok sonra olmamalı diye düşünüyorum. bu birçok şey için geçerli, dizi için de geçerli. karakterler eskisi gibi olamayabilir, aynı havayı sunamayabilirler. bu sebeple devam filmi yapılacaksa da bence bu kadar uzun bir ara ile olmamalı.
ama netice olarak kötü değildi tabii. zorlama, sırf böyle gülelim diye yapılan sahneler, replikler çokça mevcut. bu gibi sahneler de pek benlik değil fakat yapacak bir şey yok. yılmaz erdoğan'ın oyunculuğu güzeldi bu filmde, ilk filmdeki gibi pek komedi oyuncusu yoktu, yani en azından bana göre komedi türünde adını duyurabilmiş ünlü isimler çok yoktu. evet mesela ezgi mola da gayet iyiydi, ama yükün büyük kısmı filmde yılmaz erdoğan'daydı. eğer birkaç komedyen eklentisi ile bir senaryo yapılsaydı, çok daha güzel bir devam filmi izleyebilirdik.
müzikler açısından ise, müzikler aslında ilk film havasında geldi bana bazı bazı, müzikleri beğenmiştim. bu filmde bir istanbul havası vardı, yani özellikle ilk filmde, ilk filmin tanımında da bunu yazdım diye hatırlıyorum. ama gerçekten öyle, organize işler benim için istanbul demek. devam filminde de bunu biraz biraz gördüm, hissettim.
izlemek isteyenlere tavsiye ederim, ilk film hatrına, ilk film kalitesinden dolayı izlenir, gülünür, eğlenilir.
saygılarımla.
ama netice olarak kötü değildi tabii. zorlama, sırf böyle gülelim diye yapılan sahneler, replikler çokça mevcut. bu gibi sahneler de pek benlik değil fakat yapacak bir şey yok. yılmaz erdoğan'ın oyunculuğu güzeldi bu filmde, ilk filmdeki gibi pek komedi oyuncusu yoktu, yani en azından bana göre komedi türünde adını duyurabilmiş ünlü isimler çok yoktu. evet mesela ezgi mola da gayet iyiydi, ama yükün büyük kısmı filmde yılmaz erdoğan'daydı. eğer birkaç komedyen eklentisi ile bir senaryo yapılsaydı, çok daha güzel bir devam filmi izleyebilirdik.
müzikler açısından ise, müzikler aslında ilk film havasında geldi bana bazı bazı, müzikleri beğenmiştim. bu filmde bir istanbul havası vardı, yani özellikle ilk filmde, ilk filmin tanımında da bunu yazdım diye hatırlıyorum. ama gerçekten öyle, organize işler benim için istanbul demek. devam filminde de bunu biraz biraz gördüm, hissettim.
izlemek isteyenlere tavsiye ederim, ilk film hatrına, ilk film kalitesinden dolayı izlenir, gülünür, eğlenilir.
saygılarımla.
devamını gör...
5.
av mevsimi
yaklaşık 6-7 yıl önce belki de daha evvelden izlemiş olduğum bir filmdi. konu, karakterler ve oyuncu kadrosu ile gerçekten mükemmel bir yapıt. cem yılmaz bu filmde, komedinin de yanında gayet de dram türü filmlerde de ne kadar iyi olduğunu çok iyi şekilde göstermiştir. akıllarda kalan durum da cem yılmaz'ın hayde isimli türküyü seslendirmesidir, ki filmin özellikle yayınlandığı dönem bence çokça dinlenen bir türkü haline gelmişti. hatta yıllar sonra doğa için çal'da aynı türküyü söyleyenlerden biri de kendisi olmuştur, bunu da bilmeyenlere ve dinlememiş olanlara belirtmiş olayım.
cem yılmaz dışında, şener şen de bu filmde gerçekten çok çok iyiydi. filmde yaşı gereği daha bir ağır yapıdaki polisi muazzam bir şekilde canlandırmıştır bana kalırsa.
çetin tekindor, cem yılmaz, şener şen ve daha birçok değerli oyuncu ile bence çok çok güzel bir eser olarak türk sinemasında yerimi almıştır. tabii ki yavuz turgul'un imzasıyla.
son olarak, izlememiş olanlar var ise mutlaka tavsiye ediyorum, şuan yine izler miyim, pek sanmıyorum, çünkü süre açısından artık birçok içeriği uzun bulduğumdan, kolay kolay izlediğim filmleri izlemeyi tercih etmiyorum, fakat dediğim gibi kesinlikle tavsiye ederim.
cem yılmaz dışında, şener şen de bu filmde gerçekten çok çok iyiydi. filmde yaşı gereği daha bir ağır yapıdaki polisi muazzam bir şekilde canlandırmıştır bana kalırsa.
çetin tekindor, cem yılmaz, şener şen ve daha birçok değerli oyuncu ile bence çok çok güzel bir eser olarak türk sinemasında yerimi almıştır. tabii ki yavuz turgul'un imzasıyla.
son olarak, izlememiş olanlar var ise mutlaka tavsiye ediyorum, şuan yine izler miyim, pek sanmıyorum, çünkü süre açısından artık birçok içeriği uzun bulduğumdan, kolay kolay izlediğim filmleri izlemeyi tercih etmiyorum, fakat dediğim gibi kesinlikle tavsiye ederim.
devamını gör...
6.
gibi
gibi dizisinin 4 sezonunu da izlemiş biri olarak bu diziye dair sevdiğim noktalardan bir inceleme yazmak istiyorum.
dizi genel olarak bana göre, benim gibi sorgulamalar yapmayı seven insanlar için ufuk açıcı, önce onu rahatlıkla belirtebilirim. bunu belirtmemin sebebi şu, diziyi izleyenler, gerçekten anlayarak izliyorlarsa fark etmez etmişlerdir ki, olay sadece durum komedisi ile insanları güldürebilmek değil, yer yer diyaloglardaki kurulan cümleler ile düşündürebilmek de var. ki olayı, diziyi haz verici hale de bu durum getiriyor.
örnek vermek gerekirse, dizinin ilk sezonunda apartman sakinleri ile bir konu hakkında konuştukları sırada biri ispanyolca bildiğini söyler ve bildiği şekilde de ispanyolca konuşur yahut konuşmaya çalışır. yılmaz karakteri de orada " kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde, bir insan her şeyi bilebilir." sözünü ortaya atar, ki bu söz bana kalırsa dizideki en anlamlı sözlerden de biridir.
bunun dışında 2 yahut 3. sezonunda olan cosplay ve çaçaya dair bir bölüm vardı. bölümün sonuna kadar işler her ne kadar değişse de, o bölümde de yılmaz diğer karakterlere şöyle bir şey söylüyordu, hatta repliği direkt yazayım.
"ersoy: büşra ile konuştuk sana birini ayarlayacağız.
yılmaz: olmaz. ben hazır değilim ben senin aksine bir bireyim. benim bir karakterim var."
burada yılmaz şunu anlatmak istiyordu, dizide her iki karakter de, yani yılmaz'ın yanında bulunan ersoy ve ilkkan isimli karakterler sırf sevgilileri de seviyor diye bir hobi edinmiş ve onu sevmeye başlamışlar yahut seviyor gibi gösteriyorlar. yılmaz karakterinin de yukarıdaki cevabından kastı, sevdiği bir insan için karakterinden ödün vermediğine dair gayet akla ve mantığa uygun bir cevap. ki bu eminim toplumumuzda çoğu özellikle birey olmayan insanlar için geçerli bir durum. sevgilisine yaranmak için bir hobi edinmek, yahut bir filmi pek bilmese de biliyormuşçasına yorum yapmak şeklinde örnekler arttırılabilir.
bu diziye dair de bu örnekleri çokça arttırabilirim ve zaten bu diziye dair bu tarz kısa kısa repliklere internetten ulaşabilirsiniz, ben sadece sizlere dizinin mantığını ve olayını anlatmaya çalıştım.
beni diziyi izlerken en yoran durumu süresinin bana göre uzun olması, şahsen bu 25-30 dakika olması türüne göre çok daha uygun diye düşünüyorum, fakat elbette bir içeriğin her bir özelliği de istediğimiz gibi olacak diye bir şey yok.
gayet heyecan ve merakla dizinin 5. sezonunu bekliyor, henüz başlamamış olanlara da huzur içinde tavsiye ediyorum.
dizi genel olarak bana göre, benim gibi sorgulamalar yapmayı seven insanlar için ufuk açıcı, önce onu rahatlıkla belirtebilirim. bunu belirtmemin sebebi şu, diziyi izleyenler, gerçekten anlayarak izliyorlarsa fark etmez etmişlerdir ki, olay sadece durum komedisi ile insanları güldürebilmek değil, yer yer diyaloglardaki kurulan cümleler ile düşündürebilmek de var. ki olayı, diziyi haz verici hale de bu durum getiriyor.
örnek vermek gerekirse, dizinin ilk sezonunda apartman sakinleri ile bir konu hakkında konuştukları sırada biri ispanyolca bildiğini söyler ve bildiği şekilde de ispanyolca konuşur yahut konuşmaya çalışır. yılmaz karakteri de orada " kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde, bir insan her şeyi bilebilir." sözünü ortaya atar, ki bu söz bana kalırsa dizideki en anlamlı sözlerden de biridir.
bunun dışında 2 yahut 3. sezonunda olan cosplay ve çaçaya dair bir bölüm vardı. bölümün sonuna kadar işler her ne kadar değişse de, o bölümde de yılmaz diğer karakterlere şöyle bir şey söylüyordu, hatta repliği direkt yazayım.
"ersoy: büşra ile konuştuk sana birini ayarlayacağız.
yılmaz: olmaz. ben hazır değilim ben senin aksine bir bireyim. benim bir karakterim var."
burada yılmaz şunu anlatmak istiyordu, dizide her iki karakter de, yani yılmaz'ın yanında bulunan ersoy ve ilkkan isimli karakterler sırf sevgilileri de seviyor diye bir hobi edinmiş ve onu sevmeye başlamışlar yahut seviyor gibi gösteriyorlar. yılmaz karakterinin de yukarıdaki cevabından kastı, sevdiği bir insan için karakterinden ödün vermediğine dair gayet akla ve mantığa uygun bir cevap. ki bu eminim toplumumuzda çoğu özellikle birey olmayan insanlar için geçerli bir durum. sevgilisine yaranmak için bir hobi edinmek, yahut bir filmi pek bilmese de biliyormuşçasına yorum yapmak şeklinde örnekler arttırılabilir.
bu diziye dair de bu örnekleri çokça arttırabilirim ve zaten bu diziye dair bu tarz kısa kısa repliklere internetten ulaşabilirsiniz, ben sadece sizlere dizinin mantığını ve olayını anlatmaya çalıştım.
beni diziyi izlerken en yoran durumu süresinin bana göre uzun olması, şahsen bu 25-30 dakika olması türüne göre çok daha uygun diye düşünüyorum, fakat elbette bir içeriğin her bir özelliği de istediğimiz gibi olacak diye bir şey yok.
gayet heyecan ve merakla dizinin 5. sezonunu bekliyor, henüz başlamamış olanlara da huzur içinde tavsiye ediyorum.
devamını gör...
7.
aykut enişte 2
ben bu filmi serinin ilk filmine göre çok daha güzel buldum. açıkçası ilk filmlerin önüne geçen genel olarak filmler çok bulunur değillerdir malum, ama en azından benim görüşüm, aykut enişte 2'nin ilk filmden daha iyi olduğu yönünde.
bunu da özellikle şuna bağlıyorum, ilk filmdeki karakterler bana göre bu filmde daha bir oturmuş şekilde bulunuyorlar, yani diğer yan karakterler de rollerine büyük ölçüde bürünmüşler. hatta 2. enişte karakterinin de bu filmde eklenmiş olması filmi çok daha keyifli hale getirmiş. sonra bu filmdeki esas noktalardan olan azeri karakter de bence çok çok iyiydi.
güldürü ve iyi bir hikaye yönünden ben 1 ve 2 arasında tercih yapacak olursam 2. filmi seçerim, çünkü daha bir akan bir hikaye vardı 2. filmde. bunda yeni eklenen enişte karakterinin de payı çok büyük. zira ilk filmde hemen hemen bütün yük cem gelinoğlu'dayken bu filmde hakan yılmaz da yeni gelen enişte olarak benim gözümde cem gelinoğlu'dan bu yükü almış büyük ölçüde. ikisinin birlikte olan sahneleri çoğunlukta ve çok da keyifli. ilk filme göre yanlış da hatırlıyor olabilirim emin değilim ama küçük bir miktar küfür sahnesi artmış olabilir, ama göze batacak tarzda değil.
özetle, serinin ilk filmini beğenenlere mutlaka bu devam filmini de izlemelerini tavsiye ediyorum. keyifli seyirler.
bunu da özellikle şuna bağlıyorum, ilk filmdeki karakterler bana göre bu filmde daha bir oturmuş şekilde bulunuyorlar, yani diğer yan karakterler de rollerine büyük ölçüde bürünmüşler. hatta 2. enişte karakterinin de bu filmde eklenmiş olması filmi çok daha keyifli hale getirmiş. sonra bu filmdeki esas noktalardan olan azeri karakter de bence çok çok iyiydi.
güldürü ve iyi bir hikaye yönünden ben 1 ve 2 arasında tercih yapacak olursam 2. filmi seçerim, çünkü daha bir akan bir hikaye vardı 2. filmde. bunda yeni eklenen enişte karakterinin de payı çok büyük. zira ilk filmde hemen hemen bütün yük cem gelinoğlu'dayken bu filmde hakan yılmaz da yeni gelen enişte olarak benim gözümde cem gelinoğlu'dan bu yükü almış büyük ölçüde. ikisinin birlikte olan sahneleri çoğunlukta ve çok da keyifli. ilk filme göre yanlış da hatırlıyor olabilirim emin değilim ama küçük bir miktar küfür sahnesi artmış olabilir, ama göze batacak tarzda değil.
özetle, serinin ilk filmini beğenenlere mutlaka bu devam filmini de izlemelerini tavsiye ediyorum. keyifli seyirler.
devamını gör...
8.
aykut enişte
cem gelinoğlu'nun başrolünde bulunduğu, ailemle çokça izlemiş olduğum keyifli bir komedi filmi. bana kalırsa esas karakterin, hayatının kadı ile tanışma anı falan gayet güzeldi, diğer komedi ve aşk dizilerindeki gibi saçma bir şekilde olmamıştı bu bana göre. o sebeple ben içten ve samimi buldum. cem gelinoğlu da zaten filmdeki rolüyle çokça güldüren, seyir zevki veren, enişte gibi enişte bir karakterdi.
zengin ailenin kızı, yanlış hatırlamıyorsam ismi gülşah'tı bence o da o bu filmde gayet güzel bir rol sergiledi. filmde cem gelinoğlu ile gayet uyumlu bir iki olduklarını düşünüyorum. filmi en son 1 yahut 2 yıl önce izlemiştim, çokça küfür yoktu diye hatırlıyorum. ki olan anlar da gayet yerinde küfür sahneleriydi.
filmde bir diğer sevdiğim nokta da aykut'un yani cem gelinoğlu'nun, gülşah'ın kardeşi ile olan ilişkisi. oradaki kişinin filmdeki ismini vs unuttum fakat tam anlamıyla enişte bağımlısı bir karakteri canlandırıyordu ve bence o da filmde çok güzel oynamıştı.
ben genel olarak filmi sevdim, bana göre aile ile izlenebilecek keyifli bir komedi filmi, tavsiye ederim.
zengin ailenin kızı, yanlış hatırlamıyorsam ismi gülşah'tı bence o da o bu filmde gayet güzel bir rol sergiledi. filmde cem gelinoğlu ile gayet uyumlu bir iki olduklarını düşünüyorum. filmi en son 1 yahut 2 yıl önce izlemiştim, çokça küfür yoktu diye hatırlıyorum. ki olan anlar da gayet yerinde küfür sahneleriydi.
filmde bir diğer sevdiğim nokta da aykut'un yani cem gelinoğlu'nun, gülşah'ın kardeşi ile olan ilişkisi. oradaki kişinin filmdeki ismini vs unuttum fakat tam anlamıyla enişte bağımlısı bir karakteri canlandırıyordu ve bence o da filmde çok güzel oynamıştı.
ben genel olarak filmi sevdim, bana göre aile ile izlenebilecek keyifli bir komedi filmi, tavsiye ederim.
devamını gör...
9.
tutunamayanlar
ülkemizdeki yerli dizi oluşumlarından herhalde son 10-15 yıllık süreçteki en sevdiğim içerik diyebilirim tutunamayanlar dizisi için, evet ismi gibi belki pek ayakta kalamadı, belki çok uzayamadan bitti ama, maalesef ki bunda dizinin bulunduğu dönemdeki pandeminin de çokça etkisi vardı ve maalesef şöyle bir etki de var ki, ülkemizde kaliteli içerik pek sevilmiyor, evet ne yazık ki durum bu. ülkemiz kaliteli içeriğe pek alışkın değil, anlamsız, manasız diziler izlenmeye devam ediyor o sebeple.
şimdi biraz bu diziye dair tanımıma gelmek istiyorum.
dizide normalde her ne kadar baş karakterler tarık ve irem karakteri olsa da, yan karakterler o kadar özene özene yazılmış ve yan karakterler de o kadar güzel şekilde rollerine uymuşlar ki, bana göre bu dizide yan karakterlerin her biri aslında birer baş karakter gibiydi, kimlerden bahsediyorum. örneğin ilham perisi ilhan abi. eğer dizinin ömrü yetse bu karakterin de muhtemelen derinine inilecek ve karaktere dair daha birçok güzel ayrıntı görebilecektik. ki 10-15 bölümlük süreçte dahi karakter bana göre yerli dizi tarihi açısından çokça güzel etkiler bıraktı. onun dışında şair lütfü, bence ülkemizdeki şiir anlayışının tam olarak karşılığıydı o karakter. karakter bir şekilde şiirler yazıyor, kitap yazıyor fakat o kitapları satılmıyordu. ülkemizde bilirsiniz ki bir şairin tanınması için genellikle ölmesi gerekiyor, öldükten sonra daha çok değer veriyoruz, çünkü bir insana değer vermek hele ki o sanatçı ise, ölümüyle başlar. şairse hele ki kesinlikle ölümüyle başlar. sonra şair lütfü'nün hoşlanmakta olduğu tarık'ın ablası ayşe karakteri. keza o da bence çok güzel bir abla örneğini sergiliyordu dizide. abla olması beraberinde ayrıca şair lütfü karakterine karşı o da gayet ilgi ve aşkla yaklaşıyordu. dizinin ilerlememesine en üzüldüğüm nokta tarık ve irem karakterlerini daha çok bir arada görememek değil de, lütfü ve ayşe karakterlerini bir arada görememek olmuştu.
bu karakterleri, yani lütfü ve ayşe karakterlerini birlikte tanımak isterseniz aşağıdaki bağlantılardan onların sahnelerini de izleyebilirsiniz.
ülkemizdeki dizilerdeki yapış yapış aşıklar dışında, aşk kavramını güzelce yansıtan iki karakterdi lütfü ve ayşe karakteri.
bunlara daha çok değinmek isterdim, bu iki karakteri çok daha fazla tanımak isterdim ancak ne yazık ki dizi bu duruma pek olanak vermedi. erken bitmesi sebebi ile.
bu karakterler dışında eylem karakteri de bence gayet iyiydi, ismi gibi bir şekilde bir şeylere baş kaldırı halinde bir karakterdi. o da yine ülkemizde olması gereken insan profillerinden birine sahipti.
daha fazla uzatıp uzamayan ve genel olarak da kalitesini uzun süre yansıtmasını izin verilemeyen bu diziye dair bir şeyler yazmak istemiyorum zira yazdıkça diziyi izlediğim döneme dönüyorum istemsizce ve bu dizinin devam etmeme haline hep üzülüyorum içten içe. yine de hiç başlamamış olanlara 10-15 bölümlük de olsa bu diziye bir göz atmalarını tavsiye edebilirim rahatlıkla. zaten süre olarak da kısaydı. bir bölüm süresi 70-80 dakika civarındaydı diye hatırlıyorum. şuanki tv dizilerinin muhtemelen yarısından daha kısa bir süreye sahip. belki de bu yüzden tutunamadı, çünkü bir başka tanımda da belirttim geçen, maalesef ülkedeki tv kanallarımız istiyor ki dizi çokça uzun olsun, anlamlı yahut anlamsız olmasının hiç önemi yok, seyirce öylece boş boş, ne izlediğinin farkında olmadan 3-4 saat tv karşsıında zamanını boşa geçirsin. başka bir arzuları yok diye düşünüyorum ne yazık ki. amaç kaliteli yapımların önünü açmak değil ki, amaç izleyiciye boş içerikten bile olsa hitap etmek, izleyici ne istiyor, çarpık ilişkiler dönsün, sürekli sevişmeli sahneler olsun, bilmem ne olsun falan. televizyonda bunlar olunca hep seyredilsin, ama gerçek hayatta olunca "ooo ahlak bozuluyor." çok güzel kafalar bunlar gerçekten. bu yüzden de ülkemizdeki tutunamayanlar gibi diziler hep böyle biraz biraz arada gelir giderler. çünkü hak edecek durumda değiliz, ne eğitim seviyemiz ne de ahlak seviyemiz bu kaliteye alışık değil diye düşünüyorum. istisnalar elbette ki hariçtir.
saygılarımla.
şimdi biraz bu diziye dair tanımıma gelmek istiyorum.
dizide normalde her ne kadar baş karakterler tarık ve irem karakteri olsa da, yan karakterler o kadar özene özene yazılmış ve yan karakterler de o kadar güzel şekilde rollerine uymuşlar ki, bana göre bu dizide yan karakterlerin her biri aslında birer baş karakter gibiydi, kimlerden bahsediyorum. örneğin ilham perisi ilhan abi. eğer dizinin ömrü yetse bu karakterin de muhtemelen derinine inilecek ve karaktere dair daha birçok güzel ayrıntı görebilecektik. ki 10-15 bölümlük süreçte dahi karakter bana göre yerli dizi tarihi açısından çokça güzel etkiler bıraktı. onun dışında şair lütfü, bence ülkemizdeki şiir anlayışının tam olarak karşılığıydı o karakter. karakter bir şekilde şiirler yazıyor, kitap yazıyor fakat o kitapları satılmıyordu. ülkemizde bilirsiniz ki bir şairin tanınması için genellikle ölmesi gerekiyor, öldükten sonra daha çok değer veriyoruz, çünkü bir insana değer vermek hele ki o sanatçı ise, ölümüyle başlar. şairse hele ki kesinlikle ölümüyle başlar. sonra şair lütfü'nün hoşlanmakta olduğu tarık'ın ablası ayşe karakteri. keza o da bence çok güzel bir abla örneğini sergiliyordu dizide. abla olması beraberinde ayrıca şair lütfü karakterine karşı o da gayet ilgi ve aşkla yaklaşıyordu. dizinin ilerlememesine en üzüldüğüm nokta tarık ve irem karakterlerini daha çok bir arada görememek değil de, lütfü ve ayşe karakterlerini bir arada görememek olmuştu.
bu karakterleri, yani lütfü ve ayşe karakterlerini birlikte tanımak isterseniz aşağıdaki bağlantılardan onların sahnelerini de izleyebilirsiniz.
ülkemizdeki dizilerdeki yapış yapış aşıklar dışında, aşk kavramını güzelce yansıtan iki karakterdi lütfü ve ayşe karakteri.
bunlara daha çok değinmek isterdim, bu iki karakteri çok daha fazla tanımak isterdim ancak ne yazık ki dizi bu duruma pek olanak vermedi. erken bitmesi sebebi ile.
bu karakterler dışında eylem karakteri de bence gayet iyiydi, ismi gibi bir şekilde bir şeylere baş kaldırı halinde bir karakterdi. o da yine ülkemizde olması gereken insan profillerinden birine sahipti.
daha fazla uzatıp uzamayan ve genel olarak da kalitesini uzun süre yansıtmasını izin verilemeyen bu diziye dair bir şeyler yazmak istemiyorum zira yazdıkça diziyi izlediğim döneme dönüyorum istemsizce ve bu dizinin devam etmeme haline hep üzülüyorum içten içe. yine de hiç başlamamış olanlara 10-15 bölümlük de olsa bu diziye bir göz atmalarını tavsiye edebilirim rahatlıkla. zaten süre olarak da kısaydı. bir bölüm süresi 70-80 dakika civarındaydı diye hatırlıyorum. şuanki tv dizilerinin muhtemelen yarısından daha kısa bir süreye sahip. belki de bu yüzden tutunamadı, çünkü bir başka tanımda da belirttim geçen, maalesef ülkedeki tv kanallarımız istiyor ki dizi çokça uzun olsun, anlamlı yahut anlamsız olmasının hiç önemi yok, seyirce öylece boş boş, ne izlediğinin farkında olmadan 3-4 saat tv karşsıında zamanını boşa geçirsin. başka bir arzuları yok diye düşünüyorum ne yazık ki. amaç kaliteli yapımların önünü açmak değil ki, amaç izleyiciye boş içerikten bile olsa hitap etmek, izleyici ne istiyor, çarpık ilişkiler dönsün, sürekli sevişmeli sahneler olsun, bilmem ne olsun falan. televizyonda bunlar olunca hep seyredilsin, ama gerçek hayatta olunca "ooo ahlak bozuluyor." çok güzel kafalar bunlar gerçekten. bu yüzden de ülkemizdeki tutunamayanlar gibi diziler hep böyle biraz biraz arada gelir giderler. çünkü hak edecek durumda değiliz, ne eğitim seviyemiz ne de ahlak seviyemiz bu kaliteye alışık değil diye düşünüyorum. istisnalar elbette ki hariçtir.
saygılarımla.
devamını gör...
10.
olmamış kahraman emeklisi
ali lidar'a dair okumaktan çokça hoşlandığım bir şiir kitabı. bu kitaptaki en sevdiğim şiir de "ismail'in kendi kendine delirmişlişine dair hikayat" isimli şiirdir, adeta bayılmaktayım. kitabı bütünüyle de zaten çokça severim, mükemmel şiirler yazmaktadır bana göre, eline, zihnine sağlık sayın ali lidar.
devamını gör...
11.
40 yıllık bekar
steve carell'ı the office dizisinden izlemiş biri olarak bir de bu filmini izleyeyim diyerek başladığım bir film oldu. bu gece başladım, biraz evvel de bitti.
gayet de keyifli bir seyir zevki veren filmdi. steve carell filmdeki partneri ile de bence çok iyi uyumluydu. filmi güzel yapan en önemli etkenlerden biri bana göre bu. yoksa ben esas karakter olan andy(steve carell)'nin çevresindeki arkadaşlarının çabasını falan öyle çok da keyifli bulmadım. filmde beni en çok içine çeken andy karakterinin hayatının kadınıyla tanışması, buluşmaları, buluşma süreci vs gibi durumlardı. onun dışında filmle çok ilgilendiğim söylenemez.
filmi ilk yarı ve ikinci yarı diye bölecek olursak, ilk 30-40 dakika falan değil ama ondan sonraki kısımları daha çok sevdim. dediğim gibi ilk kısımlar bana göre ilgi çekici değildi. ha belki tam tersi düşünenler vardır bilemiyorum, ancak bana göre değildi. steve carell yönünden değerlendirirsem çok çok iyi oynamış gerçekten. bakir bir erkeği adeta yaşamış diyebilirim. hem kendisi, hem de filmdeki partneri çok çok iyiydi, farklı tür bir film arayanlara tavsiye ederim.
not: uykum olması ve gözlerim kapanması sebebiyle direkt olarak filmi yorumlamaya geçtim ve çok ayrıntıya giremedim, görüşmek üzere sayın okur.
gayet de keyifli bir seyir zevki veren filmdi. steve carell filmdeki partneri ile de bence çok iyi uyumluydu. filmi güzel yapan en önemli etkenlerden biri bana göre bu. yoksa ben esas karakter olan andy(steve carell)'nin çevresindeki arkadaşlarının çabasını falan öyle çok da keyifli bulmadım. filmde beni en çok içine çeken andy karakterinin hayatının kadınıyla tanışması, buluşmaları, buluşma süreci vs gibi durumlardı. onun dışında filmle çok ilgilendiğim söylenemez.
filmi ilk yarı ve ikinci yarı diye bölecek olursak, ilk 30-40 dakika falan değil ama ondan sonraki kısımları daha çok sevdim. dediğim gibi ilk kısımlar bana göre ilgi çekici değildi. ha belki tam tersi düşünenler vardır bilemiyorum, ancak bana göre değildi. steve carell yönünden değerlendirirsem çok çok iyi oynamış gerçekten. bakir bir erkeği adeta yaşamış diyebilirim. hem kendisi, hem de filmdeki partneri çok çok iyiydi, farklı tür bir film arayanlara tavsiye ederim.
not: uykum olması ve gözlerim kapanması sebebiyle direkt olarak filmi yorumlamaya geçtim ve çok ayrıntıya giremedim, görüşmek üzere sayın okur.
devamını gör...
12.
kaybedenler kulübü
2011 yılında çıkmış filmi 2024 yılında izlemeyi başarmam sebebiyle ilk olarak sayın pek değerli okurdan küçük bir alkış rica edeceğim bana. tanımlarımı okuyanlar bileceklerdir ki hemen tanıma başlayamam öyle, özellikle hikayesi olanlara.
şimdi ben kaybedenler kulübü filmini içten içe hep bir merak ederdim, zira hayatta en sevdiğim şeylerden olan radyoculuk unsurunun bulunması bu filmde esas noktaydı. hep böyle ertele ertele falan, bugün deep turkish web kanalındaki "gerçek kaybedenler kulübü" videosunu tekrar izlemem ardından da educutdear(umarım doğru yazmışımdır, hayır yazamamışım doğrusu educatedear imiş) kanalındaki kaybedenler kulübü videosu vardı, bilenler bilir çok da keyiflidir onu izledim. dedim artık bu filmi izleyeyim.
bu aralar yalnız bana bir film izleme aşkısı geldi. 2 gün evvel mi ne şeyi izlemiştim, ıssız adam, hatta izler izlemez hemen tanım ekledim. şimdi de dedim kaybedenler kulübünü izleyeyim. güzel de oldu izlediğim, yani sevdim açıkçası. hatta filmi izlemem sonrası ironisi olması açısından whatsapp durumumda şunu yazdım biraz evvel onu da sizlerle paylaşayım.
"merhaba değerli kent dinleyenleri, kaybedenler kulübünü henüz yeni izleyip bitirmem sebebi ile, bir süre nasılsın sorusuna "standart" cevabını verip bazı bazı "kim bu erol egemen" diyeceğim. çünkü kaybedenler kulübü izlediğimi belli etmem gerek. saygılarımla, kent fm'i dinlediniz."
şöyle bir şey paylaştım. whatsapp kullanırken eğlenmeyi seviyorum, bu da benim tarzım diyelim, ne ise. artık filme dair yorumlamaya geçebilirim.
kaybedenler kulübü bana göre içeriği bakımından bir hayat aslında, hayat süreci. hayatta başımıza gelebilecek durumların bir özeti. seks mesela. kaybedenler kulübü filmindeki seks sahneleri bildiğimiz artık porno filmi türüne de kaymış gibiydi. ben rahatsız olmadım, güzeldi. onun dışında radyoda mete ve kaan'ın radyoda bir anda farklı kafalara bürünüp hayatın içinden konuşmaları vs bence gayet hoş ya. genel olarak eğlendiğim, sevdiğim bir film oldu. bu filmi izlerken zamanım kaliteli geçti diyebilirim.
her iki karakterde de mesela böyle hayatı pek umursamama hali var. şu ekonomik şartlarda bu ne denli yapılır bilmiyorum. ancak şu şartlarda muhtemelen radyo programı yapıyor olsalardı, film için söylüyorum, hani film olarak yani, ama günümüzde olan bir film olarak. bence her iki karakter çok daha yüksek maaş isterdi. fakat daha gerçekçi bakacak olursak günümüzde de böyle bir programı biraz zor yaparlardı. neyse neyse neyse.
sevdim, filmi dram türünden değerlendirirsem güzel, porno türünden değerlendirirsem güzel, komedi türünden değerlendirirsem de güzel. genel olarak güzel. çokça sevdim, çokça güzel. bu üç türü, ağırlıklı olarak da porno ve dram türünü sevenlere ayrıca aynı zamanda radyo programı dinlemekten keyifli alanlara huzur içinde tavsiye ederim. başka incelemede görüşürüz umarım.
şimdi ben kaybedenler kulübü filmini içten içe hep bir merak ederdim, zira hayatta en sevdiğim şeylerden olan radyoculuk unsurunun bulunması bu filmde esas noktaydı. hep böyle ertele ertele falan, bugün deep turkish web kanalındaki "gerçek kaybedenler kulübü" videosunu tekrar izlemem ardından da educutdear(umarım doğru yazmışımdır, hayır yazamamışım doğrusu educatedear imiş) kanalındaki kaybedenler kulübü videosu vardı, bilenler bilir çok da keyiflidir onu izledim. dedim artık bu filmi izleyeyim.
bu aralar yalnız bana bir film izleme aşkısı geldi. 2 gün evvel mi ne şeyi izlemiştim, ıssız adam, hatta izler izlemez hemen tanım ekledim. şimdi de dedim kaybedenler kulübünü izleyeyim. güzel de oldu izlediğim, yani sevdim açıkçası. hatta filmi izlemem sonrası ironisi olması açısından whatsapp durumumda şunu yazdım biraz evvel onu da sizlerle paylaşayım.
"merhaba değerli kent dinleyenleri, kaybedenler kulübünü henüz yeni izleyip bitirmem sebebi ile, bir süre nasılsın sorusuna "standart" cevabını verip bazı bazı "kim bu erol egemen" diyeceğim. çünkü kaybedenler kulübü izlediğimi belli etmem gerek. saygılarımla, kent fm'i dinlediniz."
şöyle bir şey paylaştım. whatsapp kullanırken eğlenmeyi seviyorum, bu da benim tarzım diyelim, ne ise. artık filme dair yorumlamaya geçebilirim.
kaybedenler kulübü bana göre içeriği bakımından bir hayat aslında, hayat süreci. hayatta başımıza gelebilecek durumların bir özeti. seks mesela. kaybedenler kulübü filmindeki seks sahneleri bildiğimiz artık porno filmi türüne de kaymış gibiydi. ben rahatsız olmadım, güzeldi. onun dışında radyoda mete ve kaan'ın radyoda bir anda farklı kafalara bürünüp hayatın içinden konuşmaları vs bence gayet hoş ya. genel olarak eğlendiğim, sevdiğim bir film oldu. bu filmi izlerken zamanım kaliteli geçti diyebilirim.
her iki karakterde de mesela böyle hayatı pek umursamama hali var. şu ekonomik şartlarda bu ne denli yapılır bilmiyorum. ancak şu şartlarda muhtemelen radyo programı yapıyor olsalardı, film için söylüyorum, hani film olarak yani, ama günümüzde olan bir film olarak. bence her iki karakter çok daha yüksek maaş isterdi. fakat daha gerçekçi bakacak olursak günümüzde de böyle bir programı biraz zor yaparlardı. neyse neyse neyse.
sevdim, filmi dram türünden değerlendirirsem güzel, porno türünden değerlendirirsem güzel, komedi türünden değerlendirirsem de güzel. genel olarak güzel. çokça sevdim, çokça güzel. bu üç türü, ağırlıklı olarak da porno ve dram türünü sevenlere ayrıca aynı zamanda radyo programı dinlemekten keyifli alanlara huzur içinde tavsiye ederim. başka incelemede görüşürüz umarım.
devamını gör...
13.
ıssız adam
filmi henüz biraz evvel bitirdim, 26 yıldan azıcık fazla olan hayatıma bir de ıssız adam filmini de sığdırmış oldum. filmi izlemeden evvel youtube'da sadece "ada ben ayrılmak istiyorum" sahnesine denk gelmiş ve birkaç kez o sahneyi izlemiştim. melis birkan'ın oyunculuğu o sahnede hoşuma gittiği için filmi izleme arzum de hep vardı fakat aşk filmlerine olan ön yargım sebebiyle izlememiştim ki bu ön yargımı en azından bu film yönünden bugün itibariyle kırdım. baştan belirtmiş olayım ki bu filme yönelik sadece. aşk filmlerine dair ön yargım devamlılığının sürdürmektedir.
alper(cemal hünal) ve ada(melis birkan) dizinin esas karakterleri malum. alper karakteri de oyunculuk anlamında bence gayet iyiydi, filmin gayet iyi bir kısmı bir şekilde kadınların koynunda geçiyor. sonra da ada karakteriyle neyse. filme dair tat kaçıran ayrıntı vermek istemiyorum ama özetlemek gerekir aşk kavramı bence bu filmde gayet tadında işlenmiş. abartılardan uzak hoş bir aşk kavramı. ikilinin beraber olan sahnelerini sevdim. final sahnesi bence gayet iyi. birbirlerine karşı her şeyin iyi olduğunu söyleyip de içten içe farklı şeyler söylemeleri falan.
final sahnesinin evvelinde alper'in ada ile tanışma çabası da gayet iyi bence. yani çok da zorlama bir tanışma durumu değil bence gayet hayatta insanın başına gelebilecek bir tanışma durumu. ayrıntıya girmek istemiyorum zira dediğim gibi dilme dair tat kaçıran detay sunmak istemiyorum kimseye.
aşk türünde filmi hiç hiç sevmiyorsanız hani tavsiye etmem, ancak benim gibi yalnızca ön yargınız var ise tavsiye ederim, şahsen beğendim, güzel oldu benim için.
sevgilimle beraber izlemek isterdim, bir başka film incelenmesinde görüşmek üzere.
alper(cemal hünal) ve ada(melis birkan) dizinin esas karakterleri malum. alper karakteri de oyunculuk anlamında bence gayet iyiydi, filmin gayet iyi bir kısmı bir şekilde kadınların koynunda geçiyor. sonra da ada karakteriyle neyse. filme dair tat kaçıran ayrıntı vermek istemiyorum ama özetlemek gerekir aşk kavramı bence bu filmde gayet tadında işlenmiş. abartılardan uzak hoş bir aşk kavramı. ikilinin beraber olan sahnelerini sevdim. final sahnesi bence gayet iyi. birbirlerine karşı her şeyin iyi olduğunu söyleyip de içten içe farklı şeyler söylemeleri falan.
final sahnesinin evvelinde alper'in ada ile tanışma çabası da gayet iyi bence. yani çok da zorlama bir tanışma durumu değil bence gayet hayatta insanın başına gelebilecek bir tanışma durumu. ayrıntıya girmek istemiyorum zira dediğim gibi dilme dair tat kaçıran detay sunmak istemiyorum kimseye.
aşk türünde filmi hiç hiç sevmiyorsanız hani tavsiye etmem, ancak benim gibi yalnızca ön yargınız var ise tavsiye ederim, şahsen beğendim, güzel oldu benim için.
sevgilimle beraber izlemek isterdim, bir başka film incelenmesinde görüşmek üzere.
devamını gör...
14.
mahsun j
her bölüm bir sonraki bölüme kıyasla çok daha iyi gerçekten, özellikle 5. bölüm gerçekten efsaneydi, dizide kesinlikle en çok güldüğüm bölüm oldu. henüz başlamamış olanlara mutlaka tavsiye ederim.
devamını gör...
15.
g.d.o karakedi
şafak sezer'e dair, kolpaçino serisinin ilk filminden sonra en çok sevdiğim ve güldüğüm filmdir muhtemelen.
filmde genel olarak ailesini korumaya çalışan bir abi, ki bu şafak sezer oluyor ve kardeşlerinin farklı farklı sıkıntılı durumlar içerisine girmesi ve bu durumların gelişimiyle ilerliyor. yer yer kardeşlerine çokça sert çıkışsa da netice olarak bırakamıyor onları şafak sezer.
bu gibi filmlere artık durum komedisi mi denir bilmiyorum ancak gerçekten olayların her birinde ayrı bir kahkaha unsuru vardı yani. filmin ilk sahnesinden tutun son sahnelerine dek hemen hemen çoğu yerinde bir durum komedisi oluşuyor. sadece şafak sezer de değil kardeşleri ve bu olayların dışındaki diğer karakter de bu komedi durumuna oldukça katkı sağlıyor. bu tarz mesela şeyi sevmiştim bir de sağ salim serisinin birinci filmi. o da bence çok hoş akan bir filmdi. sonra oldukça bozsa da bana göre yine de ilk filmi iyiydi.
ama zaten gdo karakedi tek filmden oluşmakta, ki zaten filmde anlatılmak istenen olay da bir filmde tamamlanmakta olduğundan tadında bitiyor. bazı filmlerin gereksiz uzamasına karşıyım, özellikle de hikayesini bitirmiş olanlar. bana göre kolpaçino da her ne kadar çok keyifli olsa da ilk filmden sonra bence devamı gelmemeliydi. bu gibi sırf serinin hayranları için yapılan filmleri pek mantıklı bulmuyorum.
gdo karakedi filmine de yeniden dönecek olursam, izlemek isteyenlerin sıkılacağını düşünmüyorum, çünkü dediğim gibi baştan sona gayet kendisini izleten bir film, ne olacak diye bir merak ederek izliyorsunuz.
filmde genel olarak ailesini korumaya çalışan bir abi, ki bu şafak sezer oluyor ve kardeşlerinin farklı farklı sıkıntılı durumlar içerisine girmesi ve bu durumların gelişimiyle ilerliyor. yer yer kardeşlerine çokça sert çıkışsa da netice olarak bırakamıyor onları şafak sezer.
bu gibi filmlere artık durum komedisi mi denir bilmiyorum ancak gerçekten olayların her birinde ayrı bir kahkaha unsuru vardı yani. filmin ilk sahnesinden tutun son sahnelerine dek hemen hemen çoğu yerinde bir durum komedisi oluşuyor. sadece şafak sezer de değil kardeşleri ve bu olayların dışındaki diğer karakter de bu komedi durumuna oldukça katkı sağlıyor. bu tarz mesela şeyi sevmiştim bir de sağ salim serisinin birinci filmi. o da bence çok hoş akan bir filmdi. sonra oldukça bozsa da bana göre yine de ilk filmi iyiydi.
ama zaten gdo karakedi tek filmden oluşmakta, ki zaten filmde anlatılmak istenen olay da bir filmde tamamlanmakta olduğundan tadında bitiyor. bazı filmlerin gereksiz uzamasına karşıyım, özellikle de hikayesini bitirmiş olanlar. bana göre kolpaçino da her ne kadar çok keyifli olsa da ilk filmden sonra bence devamı gelmemeliydi. bu gibi sırf serinin hayranları için yapılan filmleri pek mantıklı bulmuyorum.
gdo karakedi filmine de yeniden dönecek olursam, izlemek isteyenlerin sıkılacağını düşünmüyorum, çünkü dediğim gibi baştan sona gayet kendisini izleten bir film, ne olacak diye bir merak ederek izliyorsunuz.
devamını gör...
16.
çıplak
çıplak dizisi blutv'de yayınlanmış olan 2 sezondan ibaret keyifli bir dizidir, ikinci sezonu çok beğenemesem de ilk sezonu oldukça keyifliydi, bu gibi diziler ülkemizi muasırlaştıracak ve güncellenecektir diye düşünüyorum, bu gibi dizilerin normalleştirilmesinden yanayım.
dizideki eylül isimli baş karakterimizin eskort olması ve bu eskortluğundaki maceralarını görmekteyiz. keyifli mi evet, gerçekçi mi bana göre öyle. eskortluk bu ülke ve birçok ülkenin gerçeklerinden biridir, bu gerçek yadsınamazdır.
eskortluk tercih midir, seçim midir bilmiyorum, hani keyif için yapılabilir mi emin değilim, bana zor gibi geliyor. zira bu dizideki eylül karakteri de genel olarak para kazanmak amacıyla bu işe girişmekte, başarılı da olmakta. dizinin olayı da eskortluk için buluştuğu bir grup erkek arasındaki bir erkekle arasındaki olay sonrası gelişiyor ve ilerliyor.
bir de sanırım dizi iphone ile mi çekilmişti neydi, gayet de güzel. favori karakterim de şuan ismini hatırlamasam da, eylül karakterinin bekarlığa vedada gittiği erkeğin asıl evleneceği kadındır. yan karakter olarak görülmemeli gayet de önemli bir karakterdir bana göre. sevdiği erkek için neler yapabileceğini sunmaktadır, cinsel anlamda.
dizideki eylül isimli baş karakterimizin eskort olması ve bu eskortluğundaki maceralarını görmekteyiz. keyifli mi evet, gerçekçi mi bana göre öyle. eskortluk bu ülke ve birçok ülkenin gerçeklerinden biridir, bu gerçek yadsınamazdır.
eskortluk tercih midir, seçim midir bilmiyorum, hani keyif için yapılabilir mi emin değilim, bana zor gibi geliyor. zira bu dizideki eylül karakteri de genel olarak para kazanmak amacıyla bu işe girişmekte, başarılı da olmakta. dizinin olayı da eskortluk için buluştuğu bir grup erkek arasındaki bir erkekle arasındaki olay sonrası gelişiyor ve ilerliyor.
bir de sanırım dizi iphone ile mi çekilmişti neydi, gayet de güzel. favori karakterim de şuan ismini hatırlamasam da, eylül karakterinin bekarlığa vedada gittiği erkeğin asıl evleneceği kadındır. yan karakter olarak görülmemeli gayet de önemli bir karakterdir bana göre. sevdiği erkek için neler yapabileceğini sunmaktadır, cinsel anlamda.
devamını gör...
17.
death proof
tarantino'nun belki de en az bilinen filmi olabilir, jackie brown ya da death proof arasında seçim yapmam gerekirse, en az bilinen bana göre death proof olurdu.
filmin başrolünde kurt russel bulunmakta, bu adamın filmdeki amacını şuan unutmuş olsam da, bir çeşit seri katil gibiydi. değişik bir aracı var işte, bu katil olma durumlarını da bu aracıyla gerçekleştiriyor. filmin hikayesi diğer tarantino filmlerine kıyasla oldukça ilginç, dediğim gibi çok aklımda kalmadı ama genel olarak baş karakterimiz farklı bir tip, dublörlük yaptığını falan söylüyordu hatta film içerisinde tanışmış olduğu bir kadına. filme dair böyle bir an hatırlıyorum. ama bir yandan tarantino ayak fetişistliği halini bu filme de yansıtmış olacak ki, direkt olarak bu filmde kurt russel, ayağını arabanın açık camından uzatmış olan bir kadının ayağıyla temas kuruyordu, evet temas, öyle diyeyim siz izlerseniz anlarsınız işte. bir çeşit dikkat çekmek için yapıyordu onu o an. kadınlar tarafından.
diyorum işte başrolümüz kurt russel değişik bir rolü canlandırmakta. onun dışında da filmde genelde hep kadın karakterler göz önünde zaten. neden arabasıyla böyle seri katilliğe soyunan bir karakterdi anlamış değilim. filmin hikayesini bir tarafa bırakınca seyir zevki iyi mi dersek, normaldi. tarantino'nun filmlerini baştan sona sıralasam son sırada olurdu benim için.
ha yine de bu düşünceme kapılıp çok kötü diyerek geçmeyiniz bence, zevk meselesi yani, belki çok seveceksiniz bir şey diyemem, netice olarak zaten konusu farklı. tarantino'nun diğer filmlerine göre de farklı yani.
filmin başrolünde kurt russel bulunmakta, bu adamın filmdeki amacını şuan unutmuş olsam da, bir çeşit seri katil gibiydi. değişik bir aracı var işte, bu katil olma durumlarını da bu aracıyla gerçekleştiriyor. filmin hikayesi diğer tarantino filmlerine kıyasla oldukça ilginç, dediğim gibi çok aklımda kalmadı ama genel olarak baş karakterimiz farklı bir tip, dublörlük yaptığını falan söylüyordu hatta film içerisinde tanışmış olduğu bir kadına. filme dair böyle bir an hatırlıyorum. ama bir yandan tarantino ayak fetişistliği halini bu filme de yansıtmış olacak ki, direkt olarak bu filmde kurt russel, ayağını arabanın açık camından uzatmış olan bir kadının ayağıyla temas kuruyordu, evet temas, öyle diyeyim siz izlerseniz anlarsınız işte. bir çeşit dikkat çekmek için yapıyordu onu o an. kadınlar tarafından.
diyorum işte başrolümüz kurt russel değişik bir rolü canlandırmakta. onun dışında da filmde genelde hep kadın karakterler göz önünde zaten. neden arabasıyla böyle seri katilliğe soyunan bir karakterdi anlamış değilim. filmin hikayesini bir tarafa bırakınca seyir zevki iyi mi dersek, normaldi. tarantino'nun filmlerini baştan sona sıralasam son sırada olurdu benim için.
ha yine de bu düşünceme kapılıp çok kötü diyerek geçmeyiniz bence, zevk meselesi yani, belki çok seveceksiniz bir şey diyemem, netice olarak zaten konusu farklı. tarantino'nun diğer filmlerine göre de farklı yani.
devamını gör...
18.
mahsun j
biraz önce gain'de dizinin ilk bölümünü izledim, açıkçası bana keyifli geldi, mahsun karakteri dizinin tanıtımından da anlaşılacağı gibi bir jigolo, daha doğrusu jigoloya dönüş hikayesi denebilir, kurye normalde. fakat borçları vs sebebi ile ve şans eseri denk geldiği bir kadından dolayı jigololuğu araştırıp böyle bir işe giriyor, bu işte tek de değil aslında yakın bir kız arkadaşı ile de ortak oldular, hikaye henüz başlarda, kız arkadaşı olan kişiyi de daha önce dizi yahut filmlerde gördüğümü hatırlamıyorum ancak bence gayet iyiydi o da ilk bölüm. zamanla karakterler oturdukça keyifli bir dizi haline gelebilir. merakı olanlara izlemeyi tavsiye ederim, mahsun karaca zaten genel olarak komedi işini çok çok iyi yapmakta. ancak bu diziye sadece komedi olarak bakmamak gerek diye düşünüyorum, ortada gerçekçi bir boyutta var. jigololuk yani, bunun yanında da hayatın herkeste olduğu gibi bazı zorlukları vs.
bakalım diğer bölümler nasıl olacak, ikinci bölümü de yayında, onu da muhtemelen yarın ya da yakın bir zamanda izlerim.
bakalım diğer bölümler nasıl olacak, ikinci bölümü de yayında, onu da muhtemelen yarın ya da yakın bir zamanda izlerim.
devamını gör...
19.
breaking bad
üniversite okumakta olduğum dönem içerisinde bitirdiğim ve öyle bir dönemde bitirdiğime de çokça mutlu olduğum bir dizi.
birbirinden kıymetli 5 sezondan oluşan bu dizi, iyi bir insan olan kimya öğretmeninin, sezonlar içerisinde bölüm bölüm nasıl bir suç imparatoruna dönüştüğünü göstermekte özetle. evet, imparatoru. bunu da bir de lise öğrencisi ile beraber yapmakta(yanlış değilsem lise öğrencisi. iki karakter başlarda çok anlaşamasalar da zaman zaman birbirlerine daha yakın hale geliyor, tabii ki her ortaklık durumunda olduğu gibi yer yer kötü durumları da olabiliyor elbette.
fakat dizi genel olarak başta da belirttiğim gibi gerçek anlamda iyi bir insanın, istediğinde nasıl değişebildiğini gözler önüne seriyor ve adeta diyor ki, eğer iyi bir insan isterse, en iyi kötü de olabilir. bunu demekten kastım şu, bazen toplum ve insanın karşılaştığı tavırlar o kadar kötü oluyor ki, bir insan iyiyken ne kadar iyi ise, kötüyken de o denli acımasız bir kötü olabiliyor. bu aslında gerçek hayatta da böyle.
o sebeple bu diziyi çokça seviyorum, bu tarz gerçekle iç içe olan diziler bana izlemesinde daha bir seyir zevki vermekte, izlemeyenlere kesinlikle tavsiye ediyorum walter white'ın hikayesini ve tabii ki jesse pinkman.
"jesse pinkman in the house!"
birbirinden kıymetli 5 sezondan oluşan bu dizi, iyi bir insan olan kimya öğretmeninin, sezonlar içerisinde bölüm bölüm nasıl bir suç imparatoruna dönüştüğünü göstermekte özetle. evet, imparatoru. bunu da bir de lise öğrencisi ile beraber yapmakta(yanlış değilsem lise öğrencisi. iki karakter başlarda çok anlaşamasalar da zaman zaman birbirlerine daha yakın hale geliyor, tabii ki her ortaklık durumunda olduğu gibi yer yer kötü durumları da olabiliyor elbette.
fakat dizi genel olarak başta da belirttiğim gibi gerçek anlamda iyi bir insanın, istediğinde nasıl değişebildiğini gözler önüne seriyor ve adeta diyor ki, eğer iyi bir insan isterse, en iyi kötü de olabilir. bunu demekten kastım şu, bazen toplum ve insanın karşılaştığı tavırlar o kadar kötü oluyor ki, bir insan iyiyken ne kadar iyi ise, kötüyken de o denli acımasız bir kötü olabiliyor. bu aslında gerçek hayatta da böyle.
o sebeple bu diziyi çokça seviyorum, bu tarz gerçekle iç içe olan diziler bana izlemesinde daha bir seyir zevki vermekte, izlemeyenlere kesinlikle tavsiye ediyorum walter white'ın hikayesini ve tabii ki jesse pinkman.
"jesse pinkman in the house!"
devamını gör...
20.
jackie brown
tarantino'ya dair keyifle izlediğim ve tarantino'ya dair çok da bilinmeyen filmlerden biridir.
bu filmde robert de niro'nun oyunculuğu bana göre çok güzeldi, bunun yanında samuel l. jackson da çok iyiydi, hatta açıkçası samuel daha iyiydi diyebilirim. roberd de niro bu filmde biraz nasıl denir, duruşu için oyunculuk yapmış sanki, duruşu, mimikleri, tepkileri için. hani tarantino sanki şey demiş gibi kendisine, sen öylece dur, sahnelerde kendine göre tepkiler ver, bırak sahneler öylece aksın ser gibi.
yani adeta robert de niro sanki filmi bizimle izliyormuşçasına duruyor, zaman zaman tepkiler veriyor, ancak buna rağmen oyunculuğunu ben çokça beğenmiştim, hani dursa da izletir denilen oyunculuk kavramını robert de niro bu filmde resmen gösteriyor. ama buna bir de şunu eklemek istiyorum ki, samuel l jackson bu filmde o kadar iyi ki, belki de robert de niro da filmdeki sahnelerde samuel'i bizim gibi hayranlıkla izlemiş olabilir.
onun dışında filmdeki baş karakterimiz jackie brown'ın bir çeşit yasa dışı işe girmesini ve bu süreçte geçen olayları konu alıyor. kadının rolü hani böyle bana çok çok iyi gelmedi, samuel l jackson ve robet de niro varken onlardan daha aşağıda bir roldeydi, her ne kadar başrol olsa da.
filmdeki hareketleri ile izlettiren bir oyuncu da, filmdeki adını şuan hatırlamıyorum ancak gerçek ismi bridget fonda imiş. ama bazen kadının tavırları sinir bozucu ki film içerisinde buna karşı robert de niro'nun tepkisi adeta sinema tarihindeki epik sahnelerden biridir bana göre, izlemeyenlere filmi izleyiniz ve görünüz demek istiyorum.
tavsiyemdir, tarantino'ya dair güzel bir filmdir. bir rezervuar köpekleri yahut ucuz roman değil bana göre ya da nefret sekizlisi, ancak güzeldir.
bu filmde robert de niro'nun oyunculuğu bana göre çok güzeldi, bunun yanında samuel l. jackson da çok iyiydi, hatta açıkçası samuel daha iyiydi diyebilirim. roberd de niro bu filmde biraz nasıl denir, duruşu için oyunculuk yapmış sanki, duruşu, mimikleri, tepkileri için. hani tarantino sanki şey demiş gibi kendisine, sen öylece dur, sahnelerde kendine göre tepkiler ver, bırak sahneler öylece aksın ser gibi.
yani adeta robert de niro sanki filmi bizimle izliyormuşçasına duruyor, zaman zaman tepkiler veriyor, ancak buna rağmen oyunculuğunu ben çokça beğenmiştim, hani dursa da izletir denilen oyunculuk kavramını robert de niro bu filmde resmen gösteriyor. ama buna bir de şunu eklemek istiyorum ki, samuel l jackson bu filmde o kadar iyi ki, belki de robert de niro da filmdeki sahnelerde samuel'i bizim gibi hayranlıkla izlemiş olabilir.
onun dışında filmdeki baş karakterimiz jackie brown'ın bir çeşit yasa dışı işe girmesini ve bu süreçte geçen olayları konu alıyor. kadının rolü hani böyle bana çok çok iyi gelmedi, samuel l jackson ve robet de niro varken onlardan daha aşağıda bir roldeydi, her ne kadar başrol olsa da.
filmdeki hareketleri ile izlettiren bir oyuncu da, filmdeki adını şuan hatırlamıyorum ancak gerçek ismi bridget fonda imiş. ama bazen kadının tavırları sinir bozucu ki film içerisinde buna karşı robert de niro'nun tepkisi adeta sinema tarihindeki epik sahnelerden biridir bana göre, izlemeyenlere filmi izleyiniz ve görünüz demek istiyorum.
tavsiyemdir, tarantino'ya dair güzel bir filmdir. bir rezervuar köpekleri yahut ucuz roman değil bana göre ya da nefret sekizlisi, ancak güzeldir.
devamını gör...