dostoyevski’nin benim değil de bir arkadaşımın başına geldi edasıyla 3. kişi ağzından mahkum yıllarını anlattığını düşündüğüm kitap.birden fazla bambaşka karakterleri anlatıyor. onlar hakkındaki gözlemlerini , yalnızlığını, davranışlarını kısacası müthiş gözlemlerini.keçiyle mahkumların arkadaşlık edişi onu özenle beslemeleri fakat köpeğe her gelen geçenin bir tekme atışı ardından keçi beslediklerinin yakalanışı ve bu yakalanıştan sonra kısa bir sızlanma üzülme ama sonradan keçinin etinin çok lezzetli olduğunu konuşmaları ironikti örneğin.
mahkum olduğu ilk yıllarla ilgili şunları söylüyor:
“ya onlar nasıl?alışabildiler mi?içlerinde huzur bulan var mı? diye sorardım.daha önce de söylediğim gibi mahpuslar burada evlerindeki gibi değil de sanki yolculukları sırasında bir hana uğramış ya da büyük bir evde konaklıyormuş gibi yaşardı. ömür boyu sürgüne gönderilenler bile kaygı, özlem duyarlardı şüphesiz hepsi içinden imkansız hayaller kurardı. sessizce olsa da belli edilen o sürekli tedirginlik o garip öfkeli sabırsızlık kimi zaman kazara ağızdan kaçırılan temelsiz sayıklamayı andıran hepsinden şaşırtıcısı en gerçekçi kafalarda yer etmiş gibi görünen umutlar hepsi bu yere olağandışı bir görünüm ve nitelik verirdi bunca kendine özgü olmasının sebebi de buydu belki.insan ilk bakışta bile bu gibi şeylerin hapishanenin öte yanında olmadığını anlardı. buradakilerin hepsi birer hayalciydi bu hal hemen göze çarpardı. hayal kurmak onlarda hastalık halini almıştı. gerçekten hayal kuran mahpusların çoğu kederli somurtkan hasta gibiydiler.çoğu sessiz içlerinde nefret derecesine varmış bir husumet besleyen, umutlarını açığa vurmaktan hoşlanmayan adamlardı . saflık samimilik küçümsenirdi.umutların gerçekleşmesi ne kadar imkansızsa hayalci de bu imkansızlığı ne kadar fazla hissederse o ölçüde inatla safça bu hayallere dalar , bunlardan bir türlü vazgeçmezdi. “
gözlerimin dolmasına sebep olan şu satırları da eklemek istiyorum.tıraş ettirilmeden getirilen bir mahkumun cezalandırılışı ve yediği dayak hakkında şöyle yazılmıştı.
“birden kapı açıldı ve sapsarı kesilmiş dudakları titreyen j. bir soylunun cezalandırıldığını duyup toplanmış olan mahpusların arasından kimsenin yüzüne bakmadan geçip koğuşa girdi doğruca yerine giderek tek kelime etmeden diz çöküp dua etmeye başladı. mahpuslar şaşkınlık içindeydiler bu olay onlara dokunmuş gibiydi.memleketinde karısını çocuklarını bırakmış bu ak saçlı ihtiyarın böyle şerefsizce cezalandırıldıktan sonra, diz çöküp dua ettiğini görünce koğuştan dışarı fırladım. iki saat kadar kendimi bilmez halde dolandım durdum; delirmiştim sanki...”
devamını gör...