#ödüllü filmler
yönetmen koltuğunda nuri bilge ceylan'ın yer aldığı, 2002 yapımlı yerli dram filmidir. konu; mahmut adındaki bir gencin etrafında dönmektedir. reklam fotoğrafları çekerek geçimini sağlayan mahmut, hayallerini gerçekleştirememiştir. öte yandan yusuf adındaki akrabası bazı nedenlerden dolayı mahmut'un yanına yerleşecek ve olaylar karışacaktır.
yönetmen:nuri bilge ceylan
oyuncular:mehmet emin toprak
muzaffer özdemir
fatma ceylan
ebru ceylan
zuhal gencer
nazan kesal
oyuncular:mehmet emin toprak
muzaffer özdemir
fatma ceylan
ebru ceylan
zuhal gencer
nazan kesal
altın portakal ulusal film yarışması en iyi yönetmen ödülü
2002 · nuri bilge ceylan
cannes film festivali en iyi erkek oyuncu ödülü
2003 · mehmet emin toprak, muzaffer özdemir
altın portakal ulusal film yarışması en iyi senaryo ödülü
2002 · nuri bilge ceylan
2002 · nuri bilge ceylan
cannes film festivali en iyi erkek oyuncu ödülü
2003 · mehmet emin toprak, muzaffer özdemir
altın portakal ulusal film yarışması en iyi senaryo ödülü
2002 · nuri bilge ceylan
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "hizlivemubarek" tarafından 23.01.2021 12:24 tarihinde açılmıştır.
1.
nuri bilge ceylan'ın 2002 yapımı ve cannes film festivali'nde büyük ödülü (fr. grand prix) kazanmış olan filmidir. konusu ise istanbul'da fotoğrafçılık yapan mahmut'un evine bir gün köyden akrabası yusuf gelir. istanbul'a iş bulmak için geldiğini bir süre kalmak istediğini söyler ve mahmut'un yanında kalmaya başlar. filmdeki genel tema şehirde yaşayan insanın yozlaşması ve yalnızlığı olarak görülür. bir zamanlar anadolu'da (film) ile birlikte en beğendiğim nuri bilge ceylan filmdir.
devamını gör...
2.
nuri bilge ceylan'a cannes'ın kapılarını bir daha kapanmamak üzere açan filmdir. nbc'nin taşra üçlemesi diye adlandırılan; (kasaba, mayıs sıkıntısı, uzak) serisinin son filmi. grand prix ödülünü sting takdim etmiştir.
taşralı - kentli çatışması çok etkili işlenmiştir.
filmin kamera arkasında zeki demirkubuz'u da sıkça görürüz. o aralar dostane ilişkileri devam etmekteydi.
taşralı - kentli çatışması çok etkili işlenmiştir.
filmin kamera arkasında zeki demirkubuz'u da sıkça görürüz. o aralar dostane ilişkileri devam etmekteydi.
devamını gör...
3.
bir nuri bilge ceylan filmi. nbc'nın bulut dörtlemesinden biri. mahmut'un evinde koca filminin afişinin asılı olması tesadüf değildir.
iki karakterin yabancılaşmasını anlatır biri şehre yeni gelmiş ve gün geçtikçe iş bulma hayalleri kararan yusuf diğeri de geçmişinde başarısızlıkları, vazgeçtiği idealleri ve hüsranla sonuçlanmış aşkları olan mahmut.
film boyunca mahmut'u hep yalnız görürüz.
uzak filminde iki karakter olan yusuf ile mahmut sürekli "sessizce" birbirini değerlendirir, tv izler, sokakta başkalarını izler ve boş gözlerle uzaklara dalar. mahmut seramik fotoğrafları çeker. yani artık büyük resmi de görememektedir.
uzak aynı zamanda, mahmut ve yusuf'un ufak tefek sıkıntı ve dertlerinin gösterdiği gibi, erillik ve erkek ilişkilerinin acınası başarısızlıkları üstüne alaycı bir incelemedir. zoraki fiziksel yakınlıklarına rağmen, hatta tam da bu nedenle, bu tuhaf çift birlikte anlayış ve uyum içinde yaşamayı bile beceremez. dolayısıyla film insanın aslında kendisini küçük düşürecek şekilde rahatsız ve sinir olmasının komedisi, bir acayiplik anatomisi olarak gelişir. iki adam sadece sosyal beceriksizlikleri ve cinsel hüsranlarında ortaklaşır. ikisinin de metropolde eğreti durduğu, buraya uyum sağlayamadığı ortadadır, ama birbirleriyle uyumsuz oldukları da bir o kadar açıktır. kişisel özlemleri hüsranla sonuçlandığı, sadece diğerinin namevcudiyetini amaçladıkları için, ortaklaştıkları yabancılaşmalarında birbirinden ayrıdırlar.
(bkz: nuri bilge ceylan sineması)
yanılsamalardan sıyrılmış sanatçı/entelektüel anadolu yakasını gören bir bankta bir düşünüm ânı yaşar ve belki de taşranın bakış açısını, kendi bastırılmış "ötekisini" görmeye başlar. buradaki anahtar kelime belki. mahmut'un önceden açıkça ve küçümser bir tavırla yusuf'un sigarasını içesi, ikiyüzlülüğünün ve riyakarlığının devam etmesi olarak da okunabilir. uzak'ın son sahnesi, kesinlikten uzaktır. bu filmdeki kurtuluş fikri için mahmut'un nihai büyük dönüşümünden ziyade istanbul manzarasının enfes sinematik işleyişine bakıyoruz
(bkz: dönmez-colin)
iki karakterin yabancılaşmasını anlatır biri şehre yeni gelmiş ve gün geçtikçe iş bulma hayalleri kararan yusuf diğeri de geçmişinde başarısızlıkları, vazgeçtiği idealleri ve hüsranla sonuçlanmış aşkları olan mahmut.
film boyunca mahmut'u hep yalnız görürüz.
uzak filminde iki karakter olan yusuf ile mahmut sürekli "sessizce" birbirini değerlendirir, tv izler, sokakta başkalarını izler ve boş gözlerle uzaklara dalar. mahmut seramik fotoğrafları çeker. yani artık büyük resmi de görememektedir.
uzak aynı zamanda, mahmut ve yusuf'un ufak tefek sıkıntı ve dertlerinin gösterdiği gibi, erillik ve erkek ilişkilerinin acınası başarısızlıkları üstüne alaycı bir incelemedir. zoraki fiziksel yakınlıklarına rağmen, hatta tam da bu nedenle, bu tuhaf çift birlikte anlayış ve uyum içinde yaşamayı bile beceremez. dolayısıyla film insanın aslında kendisini küçük düşürecek şekilde rahatsız ve sinir olmasının komedisi, bir acayiplik anatomisi olarak gelişir. iki adam sadece sosyal beceriksizlikleri ve cinsel hüsranlarında ortaklaşır. ikisinin de metropolde eğreti durduğu, buraya uyum sağlayamadığı ortadadır, ama birbirleriyle uyumsuz oldukları da bir o kadar açıktır. kişisel özlemleri hüsranla sonuçlandığı, sadece diğerinin namevcudiyetini amaçladıkları için, ortaklaştıkları yabancılaşmalarında birbirinden ayrıdırlar.
(bkz: nuri bilge ceylan sineması)
yanılsamalardan sıyrılmış sanatçı/entelektüel anadolu yakasını gören bir bankta bir düşünüm ânı yaşar ve belki de taşranın bakış açısını, kendi bastırılmış "ötekisini" görmeye başlar. buradaki anahtar kelime belki. mahmut'un önceden açıkça ve küçümser bir tavırla yusuf'un sigarasını içesi, ikiyüzlülüğünün ve riyakarlığının devam etmesi olarak da okunabilir. uzak'ın son sahnesi, kesinlikten uzaktır. bu filmdeki kurtuluş fikri için mahmut'un nihai büyük dönüşümünden ziyade istanbul manzarasının enfes sinematik işleyişine bakıyoruz
(bkz: dönmez-colin)
devamını gör...
4.
birbirimizden ne kadar uzaklaştığımızı yalnızlaştığımızı anlatan nuri bilge ceylan filmidir.şehirde yaşayan , görgülü de olsan köyden gelmiş şehir hayatına uzak bir insan da olsan yaşanılan duyguların benzerliği anlatılıyor. iki farklı insanın farklı yaşantıların çevresinde dönüyor. aklıma ilk gelen şuydu hepimizin yalnızlığı birbirimize olan mesafemiz uzaklığımız kim olursak olalım nasıl bir insan olursak olalım bi yerde bi noktada kesişir hepimizin duyguları bir diğerine benzer.
devamını gör...
5.
çok gerçek bulduğum film. "insanlar kendileriyle yaşar kendileriyle ölür." hayatınıza giren bir başkası, kurduğunuz veya kuramadığınız yuva, sahip olduğunuz statü... hepsi sizin önem verdiğin şeyler. hayatımızda meşru gördüklerimiz bizi biz yapıyor. oysa arada çok ince bir çizgi var. dün ak dediğinize bugün kara deseniz bütün emeklerinize rağmen çabalayarak sahip olduklarınızın ne anlamı kalır?
mahmut öyle böyle güvenli bir alan kurmuş kendisine. o alanı aşanlara yakınları da olsa pek tahammülü yok. bu tahammülsüzlüğün sebebi küçük kurallarla inşa ettiği hayatı mı? kişisel alan tanımayan cahil cesaretli dışardan gelenler mi? yoksa taşralı kökenleri ile yüzleşmekten kaçınması mı? sanırım hepsi ya da izleyenler kendine seçeneklerden hangi/hangilerini seçerse.
mahmut'un ilk zamanlarında elinden avucundan bir şey gelmediği için yusuf gibi boş boş şehri gezip çırpındığı zamanları da olmuştur kesin. işte yusuf iken mahmut olanlar veya o geçiş döneminde olanların içselleştirebileceği bir film bu.
bu arada film benim için, yanlış hatırlamıyorsam bir kaza ile yenikapı sahiline oturan ve bir türlü enkazı kaldırılamayan gemi gibi bir çok eski türkiye manzarasını da kartpostal tadındaki o 2002 kışı ile birlikte tekrar hatırlatmasıyla ayrı bir güzeldi.
mahmut öyle böyle güvenli bir alan kurmuş kendisine. o alanı aşanlara yakınları da olsa pek tahammülü yok. bu tahammülsüzlüğün sebebi küçük kurallarla inşa ettiği hayatı mı? kişisel alan tanımayan cahil cesaretli dışardan gelenler mi? yoksa taşralı kökenleri ile yüzleşmekten kaçınması mı? sanırım hepsi ya da izleyenler kendine seçeneklerden hangi/hangilerini seçerse.
mahmut'un ilk zamanlarında elinden avucundan bir şey gelmediği için yusuf gibi boş boş şehri gezip çırpındığı zamanları da olmuştur kesin. işte yusuf iken mahmut olanlar veya o geçiş döneminde olanların içselleştirebileceği bir film bu.
bu arada film benim için, yanlış hatırlamıyorsam bir kaza ile yenikapı sahiline oturan ve bir türlü enkazı kaldırılamayan gemi gibi bir çok eski türkiye manzarasını da kartpostal tadındaki o 2002 kışı ile birlikte tekrar hatırlatmasıyla ayrı bir güzeldi.
devamını gör...
6.
bir nuri bilge ceylan filmidir.
başrollerinde muzaffer özdemir ve mehmet emin toprak oynamaktadır. bu filmin iki başrol oyuncusu da cannes film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmıştır. ancak nuri bilge ceylan’ın yeğeni olan mehmet emin toprak o ödülü almadan önce hayatını kaybetmiştir. filmi izlerken içimden hep “bu çocuk ileride harika işler yapacak” deyip durmuştum. ölümüne çok üzülmüştüm, hala da adını yazmak bile üzer beni.
film bana nedense her izlediğimde sunay akın’ın şiirini anımsatır:
iki rayı gibiyiz bir tren yolunun
yakın olması neyi değiştirir son istasyonun
zamanla uzak düştük birbirimize. ister yaşam tarzlarımız deyin ister kişisel tercihlerimiz ister sınıf ayrımları ister yetişme tarzı. nedeni ne olursa olsun olabildiğince uzak düştük birbirimize. fiziksel yakınlıklar bile kapatmıyor ruhlarımız arasındaki mesafeyi artık. uzaklaştıkça birbirimizi anlama yetimiz de sekteye uğradı sanki. ne kadar uzaksak o kadar nefret etmeye başladık birimizi diğerinden ve her şey karşılıklı olduğu için bu dünyada, nefret katlanarak büyüdü.
bir sigara sahnesi vardı filmde. yusuf, mahmut’a sigara tutunca mahmut “o içilir mi be!” diyerek tersliyordu yusuf’u. sonra o paket filmin sonunda mahmut’un karşısına çıkıyordu bir daha. denize doğru dalıp içtiği sigara o paketten çıkan sigaraydı işte.
durup bir saniye dinlensek, bir sigara yakıp karşılıklı içsek, anlamaya çalışsak birbirimizi belki o kadar da uzak olmayacağız.
başrollerinde muzaffer özdemir ve mehmet emin toprak oynamaktadır. bu filmin iki başrol oyuncusu da cannes film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmıştır. ancak nuri bilge ceylan’ın yeğeni olan mehmet emin toprak o ödülü almadan önce hayatını kaybetmiştir. filmi izlerken içimden hep “bu çocuk ileride harika işler yapacak” deyip durmuştum. ölümüne çok üzülmüştüm, hala da adını yazmak bile üzer beni.
film bana nedense her izlediğimde sunay akın’ın şiirini anımsatır:
iki rayı gibiyiz bir tren yolunun
yakın olması neyi değiştirir son istasyonun
zamanla uzak düştük birbirimize. ister yaşam tarzlarımız deyin ister kişisel tercihlerimiz ister sınıf ayrımları ister yetişme tarzı. nedeni ne olursa olsun olabildiğince uzak düştük birbirimize. fiziksel yakınlıklar bile kapatmıyor ruhlarımız arasındaki mesafeyi artık. uzaklaştıkça birbirimizi anlama yetimiz de sekteye uğradı sanki. ne kadar uzaksak o kadar nefret etmeye başladık birimizi diğerinden ve her şey karşılıklı olduğu için bu dünyada, nefret katlanarak büyüdü.
bir sigara sahnesi vardı filmde. yusuf, mahmut’a sigara tutunca mahmut “o içilir mi be!” diyerek tersliyordu yusuf’u. sonra o paket filmin sonunda mahmut’un karşısına çıkıyordu bir daha. denize doğru dalıp içtiği sigara o paketten çıkan sigaraydı işte.
durup bir saniye dinlensek, bir sigara yakıp karşılıklı içsek, anlamaya çalışsak birbirimizi belki o kadar da uzak olmayacağız.
devamını gör...
7.
nuri bilge ceylan'ın 2002 yapımı filmidir. köyden iş bulmak ümidiyle istanbul'a gelen yusuf'u ve iş bulana kadar yanında kalmayı planladığı istanbul'da yaşayan fotoğrafçı ve aydın sayılabilecek akrabası mahmut'u anlatır. bu iki karakterin birbirleriyle olan ilişkilerini inceler film.
mahmut kendi özüne yabancılaşmış, mutsuz ve yalnız bir karakterdir. yusuf ise kollektif yaşama alışkın, ümidini henüz yitirmemiş ancak bir yandan da mahmut'un sınırlarına gereken şekilde yaklaşamamış biridir. filmin başından sonuna kadar bu iki karakterin ilişkilerindeki gerginlik kır-kent çatışmasını gözler önüne seriyor. mahmut sınırlarının ihlal edilmesinden son derece rahatsızlık duyarken yusuf'un bir an evvel yanından gitmesini umuyor. aynı evin içinden birden fazla kez kapıları açıp kapatmaları karakterlerin birbirlerine ne kadar uzak olduğunu ve mahmut'un sınırlarının içine yusuf'u alamayacağını gösteriyor. metaforik bir anlamı olduğunu düşünüyorum bu yüzden kapı ögesinin ki zaten yaygın bir metafordur. bunun yanı sıra her seferinde yusuf'un açık bıraktığı ışıkları mahmut'un onun arkasından söndürmesi de mahmut'un yusuf'un hayallerine olan yaklaşımı şeklinde yorumlanabilir belki. ya da gereksiz bir ayrıntıdır bilemiyorum sadece dikkatimi çekti.
yusuf'un sürekli olarak kadınlarla konuşmak istemesini ancak buna hiç cesaretinin olmayışını, özgüvensizliğini sonuna kadar hissettim. filmin sonlarına doğru karakterin çözümlemesini daha net yapabilirsiniz ancak burada bahsetmeyim bundan. genel anlamda sevdim, melankolik ancak üzerine düşünmesi güzel bir film.
mahmut'un yusuf'un telefon konuşmasını gizlice dinlerken yanlışlıkla fare için hazırladığı tuzağa takılması ve yusuf'un mahmut'un çantasını karıştırdığını anladıktan sonra evi terk etmesi bu ikisi filmin kilit noktalarıydı bana göre. iki karakter de aslında bu iki durumdan çözümlenebilir.
mahmut kendi özüne yabancılaşmış, mutsuz ve yalnız bir karakterdir. yusuf ise kollektif yaşama alışkın, ümidini henüz yitirmemiş ancak bir yandan da mahmut'un sınırlarına gereken şekilde yaklaşamamış biridir. filmin başından sonuna kadar bu iki karakterin ilişkilerindeki gerginlik kır-kent çatışmasını gözler önüne seriyor. mahmut sınırlarının ihlal edilmesinden son derece rahatsızlık duyarken yusuf'un bir an evvel yanından gitmesini umuyor. aynı evin içinden birden fazla kez kapıları açıp kapatmaları karakterlerin birbirlerine ne kadar uzak olduğunu ve mahmut'un sınırlarının içine yusuf'u alamayacağını gösteriyor. metaforik bir anlamı olduğunu düşünüyorum bu yüzden kapı ögesinin ki zaten yaygın bir metafordur. bunun yanı sıra her seferinde yusuf'un açık bıraktığı ışıkları mahmut'un onun arkasından söndürmesi de mahmut'un yusuf'un hayallerine olan yaklaşımı şeklinde yorumlanabilir belki. ya da gereksiz bir ayrıntıdır bilemiyorum sadece dikkatimi çekti.
yusuf'un sürekli olarak kadınlarla konuşmak istemesini ancak buna hiç cesaretinin olmayışını, özgüvensizliğini sonuna kadar hissettim. filmin sonlarına doğru karakterin çözümlemesini daha net yapabilirsiniz ancak burada bahsetmeyim bundan. genel anlamda sevdim, melankolik ancak üzerine düşünmesi güzel bir film.
mahmut'un yusuf'un telefon konuşmasını gizlice dinlerken yanlışlıkla fare için hazırladığı tuzağa takılması ve yusuf'un mahmut'un çantasını karıştırdığını anladıktan sonra evi terk etmesi bu ikisi filmin kilit noktalarıydı bana göre. iki karakter de aslında bu iki durumdan çözümlenebilir.
devamını gör...
8.
nbc tarzı bir film bu adam birşeyleri yuvarlamayı seviyor kesinlikle..
saati kayboldu sandığında bulduğunu söyleyememesi üzerine çok konuşulabilir ama saddece modern insan da denilebilir
izleyin izletin.
saati kayboldu sandığında bulduğunu söyleyememesi üzerine çok konuşulabilir ama saddece modern insan da denilebilir
izleyin izletin.
devamını gör...