1.
çocuksuz restoran
durup durup yapay konular uydurmakta üstümüze yok. bir lokanta çocuklu müşteri kabul etmeyeceğini söyleyince ülkemin tatlı sularında yaşayan ne kadar demokrasi havarisi varsa seferber olup değerli fikirlerini paylaştı. haktı, hukuktu, çocuk candı, olamazdı...
konuyla ilgili siyasetçilere anlı şanlı hukukçulara görüşleri soruldu, onlar da hiç düşünmeden toplumu aydınlattı. hayırdı, olamazdı, çocuklu ailelerin lokantalara girişi engellenemezdi...
ulan, neden her boka anahtar deliğinden bakıp içeride gördüğünüzün manzaranın tamamı sanıyorsunuz? neden işin bütününü düşünmeden önünüze atılan yeme tavuk gibi zıplıyorsunuz? biraz cehalet, biraz bu cehaletin verdiği eziklik, biraz toplum içinde işe yarar bir yere gelememe kompleksi. hepsi bu.
öyle lokantalar var ki, yemek saatlerinde ciddi işadamları orada buluşuyor, iş görüşmeleri yapıyor, konuşuyor, anlaşıyor. çok düşük volumda klasik müzik, sessiz, sakin bir ortam. yemek aslında iş görüşmesini yapmak için bahane. ve daha samimi bir ortamda iş konuşmak taraflara güven veriyor. şimdi düşünsenize öyle bir lokantada masalarda üçlü beşli iş adamları trilyonluk projeleri tartışıyor, iki masa ötelerinde şımarık mı şımarık bir velet avazı çıktığı kadar yüksek sesle anırıyor. üç masa ötede de bir başka velet yerinden kalkmış, masa masa dolaşarak ortalığı birbirine katıyor. hiç karşılaşmadınız mı böyle velet tayfalarıyla? karşılaşmışsınızdır.
peki o lokantanın 'iş adamları lokantası' olması özelliği ne olacak? o lokantanın kendine özgü bir tarzı olmasına neden saygı gösterilmeyecek? sümüklü, boklu veletlerinizi her yere götürmek zorunda mısınız* ya da siz, hiç başka yer yokmuş gibi zırıltılarınızla birlikte o lokantaya gitmeye mecbur musunuz? ille her yeri karıştırıp bok etmek zorunda mısınız?
bu tür turistik tesisler de var, çocuksuz müşteri kabul eden oteller gibi... özellikle belli yaşın üzerindeki avrupalı turistlerin gelip sessiz sedasız tatil yaparak kafa dinleyip kitap okuduğu oteller. yok, bıraksalar siz inatla gidip oraların da içine sıçmak istersiniz. o sevimsiz, sevgisiz, şımartılmış, ama eğitilmemiş veletlerinizle altını üstüne getirmek, tüm diğer konukların kafasını şişirmek istersiniz. neden? çocuklu müşteri kabul eden otel yok mu? bu ne inat? bu ne magandalık? bu ne saygısızlık?
bir de türk anne babalarda avrupalılara hiç benzemeyen rezil bir 'çocukla ilgilenme biçimi' var. bir ara dedikoduya, telefona, başkalarını kesmeye dalıp veletlerin boldozer gibi her türlü yıkımı yapmasını görmezden gelirler. bir ara da şımarık çocukları sakatmış ya da acıkınca yemek yemeye kafaları basmıyormuş gibi yemek tabağı ellerinde, kaşık kaşık ağzına tıkarak otelin dört bir yanını turlarlar. çocuk yarısını yer, yarısını tükürür, içeceğini gidip birilerinin üzerine döker, ama anne; özellikle anne çocuğuna hiç kızmaz. çünkü o otele tonla para vermişlerdir ve de zaten senede bir tatil yapmaktadırlar, bundan dolayı da çocukları her yerin içine sıçsa yeridir.
emekli misafirler akşam yatıp sakin bir şekilde uyumak isterler ama her odadan bir zırıltı kulaklarını oyar.
olmaz arkadaş, olmaz! her yerin bir adabı var. o ne dangalak bir düşünce öyle! her yer aynı mı olacak? her yer herkesi mi kabul edecek? bu mu sizin özgürlük ve demokrasi anlayışınız? hamamları da birleştirin o zaman, kadın-erkek ayrımı kalmasın. lokantaların yemek listelerine de karışın, sokun o koca burnunuzu, korkutun, bundan sonra tüm lokantalar aynı yemekleri pişirsin. öyle ya o maganda amcanız ya da bacınız nezih bir balık lokantasına giderse yanlışlıkla ve orada lahmacun ile adana kebap yemek isterse ne olacak? evet, kimseye kendi olma, özel olma hakkı tanımayın. herkese tek tip üniforma giydirin hatta. herkes her gün sizin seçtiğiniz yemekleri yesin. sağ eliyle mi yoksa sol eliyle mi yiyecek, zaten ona karışıyorsunuz, kaç yudum yiyecek onu da belirleyin.
ve burası çok çokomelli, bütün bunları hak, hukuk, demokrasi, eşitlik adına yapın ki alkışınız çok olsun. alıklarınız da. tüm faşistler böyle başlıyor, siz de öyle yapın çok değerli yasakçı teyzeler, ablalar, amcalar.
konuyla ilgili siyasetçilere anlı şanlı hukukçulara görüşleri soruldu, onlar da hiç düşünmeden toplumu aydınlattı. hayırdı, olamazdı, çocuklu ailelerin lokantalara girişi engellenemezdi...
ulan, neden her boka anahtar deliğinden bakıp içeride gördüğünüzün manzaranın tamamı sanıyorsunuz? neden işin bütününü düşünmeden önünüze atılan yeme tavuk gibi zıplıyorsunuz? biraz cehalet, biraz bu cehaletin verdiği eziklik, biraz toplum içinde işe yarar bir yere gelememe kompleksi. hepsi bu.
öyle lokantalar var ki, yemek saatlerinde ciddi işadamları orada buluşuyor, iş görüşmeleri yapıyor, konuşuyor, anlaşıyor. çok düşük volumda klasik müzik, sessiz, sakin bir ortam. yemek aslında iş görüşmesini yapmak için bahane. ve daha samimi bir ortamda iş konuşmak taraflara güven veriyor. şimdi düşünsenize öyle bir lokantada masalarda üçlü beşli iş adamları trilyonluk projeleri tartışıyor, iki masa ötelerinde şımarık mı şımarık bir velet avazı çıktığı kadar yüksek sesle anırıyor. üç masa ötede de bir başka velet yerinden kalkmış, masa masa dolaşarak ortalığı birbirine katıyor. hiç karşılaşmadınız mı böyle velet tayfalarıyla? karşılaşmışsınızdır.
peki o lokantanın 'iş adamları lokantası' olması özelliği ne olacak? o lokantanın kendine özgü bir tarzı olmasına neden saygı gösterilmeyecek? sümüklü, boklu veletlerinizi her yere götürmek zorunda mısınız* ya da siz, hiç başka yer yokmuş gibi zırıltılarınızla birlikte o lokantaya gitmeye mecbur musunuz? ille her yeri karıştırıp bok etmek zorunda mısınız?
bu tür turistik tesisler de var, çocuksuz müşteri kabul eden oteller gibi... özellikle belli yaşın üzerindeki avrupalı turistlerin gelip sessiz sedasız tatil yaparak kafa dinleyip kitap okuduğu oteller. yok, bıraksalar siz inatla gidip oraların da içine sıçmak istersiniz. o sevimsiz, sevgisiz, şımartılmış, ama eğitilmemiş veletlerinizle altını üstüne getirmek, tüm diğer konukların kafasını şişirmek istersiniz. neden? çocuklu müşteri kabul eden otel yok mu? bu ne inat? bu ne magandalık? bu ne saygısızlık?
bir de türk anne babalarda avrupalılara hiç benzemeyen rezil bir 'çocukla ilgilenme biçimi' var. bir ara dedikoduya, telefona, başkalarını kesmeye dalıp veletlerin boldozer gibi her türlü yıkımı yapmasını görmezden gelirler. bir ara da şımarık çocukları sakatmış ya da acıkınca yemek yemeye kafaları basmıyormuş gibi yemek tabağı ellerinde, kaşık kaşık ağzına tıkarak otelin dört bir yanını turlarlar. çocuk yarısını yer, yarısını tükürür, içeceğini gidip birilerinin üzerine döker, ama anne; özellikle anne çocuğuna hiç kızmaz. çünkü o otele tonla para vermişlerdir ve de zaten senede bir tatil yapmaktadırlar, bundan dolayı da çocukları her yerin içine sıçsa yeridir.
emekli misafirler akşam yatıp sakin bir şekilde uyumak isterler ama her odadan bir zırıltı kulaklarını oyar.
olmaz arkadaş, olmaz! her yerin bir adabı var. o ne dangalak bir düşünce öyle! her yer aynı mı olacak? her yer herkesi mi kabul edecek? bu mu sizin özgürlük ve demokrasi anlayışınız? hamamları da birleştirin o zaman, kadın-erkek ayrımı kalmasın. lokantaların yemek listelerine de karışın, sokun o koca burnunuzu, korkutun, bundan sonra tüm lokantalar aynı yemekleri pişirsin. öyle ya o maganda amcanız ya da bacınız nezih bir balık lokantasına giderse yanlışlıkla ve orada lahmacun ile adana kebap yemek isterse ne olacak? evet, kimseye kendi olma, özel olma hakkı tanımayın. herkese tek tip üniforma giydirin hatta. herkes her gün sizin seçtiğiniz yemekleri yesin. sağ eliyle mi yoksa sol eliyle mi yiyecek, zaten ona karışıyorsunuz, kaç yudum yiyecek onu da belirleyin.
ve burası çok çokomelli, bütün bunları hak, hukuk, demokrasi, eşitlik adına yapın ki alkışınız çok olsun. alıklarınız da. tüm faşistler böyle başlıyor, siz de öyle yapın çok değerli yasakçı teyzeler, ablalar, amcalar.
devamını gör...