1.
kafa sözlük
zamanında*** son derece fevri bir kararla üye olduğum, bugünse en az onun kadar fevri bir kararla süresini önceden kestiremediğim bir yolculuğa çıkacağım; eskinin vadedilmiş topraklar'ı, yeninin tövbeestağfurullahnoldulanburaya'sı.
peki bu son derece kişisel kararı neden sizinle paylaşıyorum? bundan size ne? yoksa dikkat çekmeye mi çalışıyorum? vay ilgi budalası vay... yoksa yazmaya başlarken boynuma iliştiriverdiğim fularımın hakkını mı vermeye çalışıyorum? vay entel bozuntusu vay...
cevap: e, hiçbiri! sadece "ben demiştim" demeyi çok severim* ve bu huyuma paralel olarak size naçizane bir miras bırakmak istedim. evet, kesinlikle iyi ya da üretken bir yazar sayılmam ama herhâlde yeteri kadar vakit geçirmiş, okumuş ve gözlemlemiş sayılabilirim. ve bütün bu geçirilen vaktin sonunda, ilk başlarda büyük bir merak, ilgi ve hevesle takip ettiğim platformu, bugün büyük bir hayal kırıklığıyla izlemekle yetiniyorum. çünkü sözlüğü açtığımda ne yazacak başlık, ne de okuyacak giri bulabiliyorum. sadece takip ettiğim bir avuç yazarın yazdıklarını okuyabiliyor*, sol frame ya da portakal üzerinden sözlüğün genelinde maruz kaldığım içeriklerden ve barındırmaya başladığı yazar skalasından ise çoğunlukla hazzetmiyorum.
normalde, içerik kalitesini sağlayabilmek adına yaratılan "sözlük formatı" ve bu kaliteden sorumlu insanlar olmasa, hatta sırf bu işe yaramak adına koca bir ekip oluşturulmasa; bu durumu kafa sözlük'ün kendisine bağlayamazdım. fakat mademki bir "sözlük formatı" ve bunun uygulayıcısı olmakla mükellef bir "moderasyon" ekibimiz var**, geleneksel yöntemle bir araya getirildiler ve afili rengârenk mahlaslarıyla aramızdalar; o hâlde şu anda kafa sözlük'e hakim olan içeriğin kalitesinden bizzat kendileri sorumlu olmazlar mı? ilgili gelenek zamanında tam da bunun için var edilmedi mi? o hâlde koca bir eleştiriyi hak etmezler mi? bence ederler. fakat yine de kendilerine asla kızamıyorum, zira onlardan da "yönetim" sorumlu ve belli ki mevzubahis içerik vasatlığı bizzat yönetimin, yani karar vericilerin kendileri tarafından isteniyor. eh, peki.
ama haklarını yemeyeyim, bu vasat içeriklerden, üreticilerinden ve destekçilerinden de çok şey öğrendim. mesela meşhur bir sözlük troll'ünden öğrendiğim üzere: bir kadın gördüğümde ilk iş olarak kendisini etiketleyip, yaftalayıp, kendimce iğrenç çıkarımlarda bulunmam ve hemen taciz etmeye başlamam gerekiyormuş meğerse, erkekler böyle olurmuş. kusura bakmayın, ben bilmiyordum. karşımdaki insana "potansiyel sevişilecek insan" gözüyle bakmam gerektiği, üstelik bunu "düzenli cinsel hayata sahip bir erkek" olduğumu kanıtlamam için yapmam gerektiği hiç aklıma gelmemişti. özür dilerim. ben daha çok insan denen meredin, (özellikle cinsellikle ilgili olanlar dahil olmak üzere) vahşi içgüdülerini dizginlemeyi öğrendiği için insan olabildiğini, bunun adına "insanlık" dendiğini, insanın insanlığını kaybettiğinde başıboş bir hayvandan farkı kalmayacağı yanılgısındaydım.
bunların rastladığım bazı erkek ve özellikle kadın yazarlar tarafından "eheh toplumsal konularda ironi yaparak farkındalık yaratmaya çalışıyor işte, çok tatlı." görüşüyle karşılandığını görünce de ufkum nihayet iki katına çıktı. dedim ya, bir kör cahil olarak, hiç de böyle düşünmezdim. ilerideki potansiyel eşime bizzat psikolojik, ekonomik ve hatta fiziksel şiddet uygulayarak toplumun bir başka kanayan yarasına parmak basacağım zamanları sabırsızlıkla bekliyorum(!).****** çok sağ olun gerçekten.
bir olası yanlış anlaşılmayı da düzelteyim, benim derdim bu içeriğin üretilmesiyle ya da üreticileriyle değil. kendi kendime ifade özgürlüğü diye sayıklar dururken aksini iddia etmem ikiyüzlülük olurdu ve kendimden alabildiğine iğrenirdim. bu ifade özgürlüğü savunusunun bir getirisi olarak, insanların iğrenç varlıklar olduğunu uzun zaman önce anladım ve kendime aksini istemedikçe tepkisiz kalabilmeyi öğrettim. o sebepten açıp okuduğumda sinirlenmiyorum, gülmüyorum da; ekrana birkaç dakika bomboş bakmış oluyorum sadece, hayatımdan zaman çalınmış oluyor. hayatım ya da geçirdiğim zaman çok önemli olduğundan da değil, neticede atomu parçalamıyorum, ama herkesin, her zaman, her şekilde bunları konuşuyor olması; bir süre sonra, tertemiz bir suya atılan azcık bir çamur gibi, etrafı da bulanıklaştırıyor. mesele de burada başlıyor.
benim asıl derdim, her nedense bu içeriğin belli başlı temsilcilerinin ve onlardan ilham ya da güç alarak bu vasata soyunabilen insanlara gösterilen müsamaha, görmezden gelme ve hatta affetme ile. çünkü bu gerçekten ikiyüzlülük olur. herhangi bir yere, herhangi bir kurallar silsilesi getirip, o yerdeki belli başlı insanların bu silsileye uymamasını görmezden gelir, sıradan bir insanın cezalandırılacağı yerde o kişilere iltimas gösterirseniz; hem o kuralların uygulanması sırasında elinizi zayıflatmış*, hem de alenen insan kayırarak tarafınızı belli etmiş olursunuz. böylece ister istemez cephe aldığınız taraf da size karşı cephe alır ve siz bizzat kendinizin yarattığı kurallara karşı geliyor konuma düşersiniz. işte bu ikiyüzlülükten alabildiğine iğreniyorum.
neyse. sözün özü, troll'lerden de, her ne hikmetse her yanlışlarının yok sayılmasından da; sadece onlardan da değil, genel anlamda bir bayağılığa övgüden de çok sıkıldım: takla atarken işve yapan kız, nargilesini çekerken bakış atan erkek, geceye bir kürek bırak, eniştemin tekerlekleri olması sorunsalı gibi başlıkların çoğunluğu teşkil ettiğini görmekten ve bunların arasında kaliteli içerik aramaya çalışmaktan hakikaten çok sıkıldım. çünkü ben bunları daha önce de gördüm zaten. zamanında buraya gelirken tam da bu kuru kalabalıktan kaçarak geldim. ekşi sözlük'ün yıllar içerisinde büründüğü hâli zaten günbegün gördüm, neden burada tekrar göreyim? zamanında bundan yakındım, "bakın şimdilik göze batmıyor ama bir süre sonra, biz ne olduğunu anlamadan, birdenbire her şey değişiverecek." dedim. şimdi neden bundan hayıflanayım, tekrar bunun mücadelesine girişeyim, hiddetli bir tepki göstereyim ki? elimden gelebilecek tek şey sadece kendimi ilgilendiren bir karar alabilmek olur, bu durumda o da, (en azından bir süreliğine) ara vermek oluyor.
ayrıca ekşi sözlük konusunda başlı başına; nitelikten ziyade niceliğe, istatistiklere ve bilimum ıvır zıvır sayısal değere önem atfeden yönetim tarafının unuttuğu çok önemli bir gerçek var: iki platformun da içerik kalitesinin aynı seviyelerde olduğu varsayımında, kim ekşi sözlük yerine kafa sözlük'ü tercih eder ki? burası oranın direkt bir kopyası, gerçekten bir klonu olursa; insanlar neden on binlerce okunacakları devasa bir platform yerine küçücük bir platformu tercih etsinler? zamanında hangimiz facebook yerine myspace kullandık mesela? bu durumda, ya ekşi sözlük kadar aktif kullanıcı sağlayabilmeniz ya da ekşi sözlük'ten daha kaliteli bir içerik sunabilmeniz gerekir. aklıselim insanlar ikincisinin daha kolay olduğunu düşündüler, bunu savundular ve bunun için çabaladılar. kendimden bahsettiğim falan düşünülmesin sakın, şimdiye kadar harika şeyler yazan ve bugünlerde ya tek tek bırakan ya da kendini nispeten geriye çeken harika insanlardan bahsediyorum. onların her bir girisini üzüntüyle arıyorum ve sizin de iş işten geçtikten sonra arayacağınızı çok iyi biliyorum. ama, eh madem, peki.
her neyse. daha anlatsam muhtemelen akşama kadar sürer ama herhâlde meramımı anlatabilmişimdir. peki neden anlattım? çünkü içimi dökmesem kendime haksızlık etmiş olurdum. geldiğimde ilk girimi bizzat kendi başlığıma yazarak ne kadar narsist olduğumu zaten göstermiştim [#101452], elbette son girim de benimle ilgili olacaktı.* ayrıca bu sefer, bir süreliğine değer verdiğim ve muhteşem insanlara rastlamama vesile olduğu için müteşekkir kaldığım bir şeyden de bahsetme fırsatı buldum. hadi gene iyisiniz.*
işbu vesileyle, bana kalbiniz kadar temiz bu sayfayı...** bir şekilde rastlaştığımız, okuduğum, takip ettiğim, beni okuyan, beni takip eden*, benden iki satır sohbetini esirgemeyen her bir yazara tek tek sonsuz teşekkür ederim. ayrıca sözlük dergisine yazmaya niyetlendiğimde gerek mesajlarıyla, gerekse beğenileriyle beni yüreklendiren herkese; hatta yetinmeyip, konu önerilerinde bulunma inceliğini dahi gösteren o akılalmaz üç insana* büyük bir özür borçluyum, farkındayım. hemen kendimi affettirmek için süperötesi bir espri patlatayım: kıspet değilmiş.***
zaten bütün bu giriyi burada rastladığım insanlara teşekkür etmek ve bir şekilde söz vermiş bulunup da tutamadığım insanlardan* ya da herhangi bir şekilde kalbini kırmış olduğum birileri varsa özür dilemek için yazdım. yoksa pek tanıyanım edenim yok burada, deli miyim ben kendi kendime konuşayım?* her birinizden sahiden çok şey öğrendim, çok şey okudum, kâh güldüm, kâh duygulandım, çok keyifli zaman geçirmişliğim vardır. iyi ki vardınız. her birinize ayrı ayrı veda etmeyi çok isterdim ama takdir edersiniz ki, bu da can, nasıl uğraşayım be tek tek?*
ve işte benim adıma gayet de hüzünlü olan böyle saçmasapan bir girinin daha sonuna geldik. bitti!
"troll'ler", "entellere" karşı hanelerine bir puan daha yazabilirler. fularlı ve alabildiğine aptal bir entel daha terk-i diyar*** eyledi. ne kutlu gün bugün! kınalarınızı da hazır edin.*
"médiocrité partout !"
---
ulan o kadar laf ettik de, neredeydi şu meşhur "kafa izni" butonu ya?* heh, buldum. bastık bakalım bilahare...
peki bu son derece kişisel kararı neden sizinle paylaşıyorum? bundan size ne? yoksa dikkat çekmeye mi çalışıyorum? vay ilgi budalası vay... yoksa yazmaya başlarken boynuma iliştiriverdiğim fularımın hakkını mı vermeye çalışıyorum? vay entel bozuntusu vay...
cevap: e, hiçbiri! sadece "ben demiştim" demeyi çok severim* ve bu huyuma paralel olarak size naçizane bir miras bırakmak istedim. evet, kesinlikle iyi ya da üretken bir yazar sayılmam ama herhâlde yeteri kadar vakit geçirmiş, okumuş ve gözlemlemiş sayılabilirim. ve bütün bu geçirilen vaktin sonunda, ilk başlarda büyük bir merak, ilgi ve hevesle takip ettiğim platformu, bugün büyük bir hayal kırıklığıyla izlemekle yetiniyorum. çünkü sözlüğü açtığımda ne yazacak başlık, ne de okuyacak giri bulabiliyorum. sadece takip ettiğim bir avuç yazarın yazdıklarını okuyabiliyor*, sol frame ya da portakal üzerinden sözlüğün genelinde maruz kaldığım içeriklerden ve barındırmaya başladığı yazar skalasından ise çoğunlukla hazzetmiyorum.
normalde, içerik kalitesini sağlayabilmek adına yaratılan "sözlük formatı" ve bu kaliteden sorumlu insanlar olmasa, hatta sırf bu işe yaramak adına koca bir ekip oluşturulmasa; bu durumu kafa sözlük'ün kendisine bağlayamazdım. fakat mademki bir "sözlük formatı" ve bunun uygulayıcısı olmakla mükellef bir "moderasyon" ekibimiz var**, geleneksel yöntemle bir araya getirildiler ve afili rengârenk mahlaslarıyla aramızdalar; o hâlde şu anda kafa sözlük'e hakim olan içeriğin kalitesinden bizzat kendileri sorumlu olmazlar mı? ilgili gelenek zamanında tam da bunun için var edilmedi mi? o hâlde koca bir eleştiriyi hak etmezler mi? bence ederler. fakat yine de kendilerine asla kızamıyorum, zira onlardan da "yönetim" sorumlu ve belli ki mevzubahis içerik vasatlığı bizzat yönetimin, yani karar vericilerin kendileri tarafından isteniyor. eh, peki.
ama haklarını yemeyeyim, bu vasat içeriklerden, üreticilerinden ve destekçilerinden de çok şey öğrendim. mesela meşhur bir sözlük troll'ünden öğrendiğim üzere: bir kadın gördüğümde ilk iş olarak kendisini etiketleyip, yaftalayıp, kendimce iğrenç çıkarımlarda bulunmam ve hemen taciz etmeye başlamam gerekiyormuş meğerse, erkekler böyle olurmuş. kusura bakmayın, ben bilmiyordum. karşımdaki insana "potansiyel sevişilecek insan" gözüyle bakmam gerektiği, üstelik bunu "düzenli cinsel hayata sahip bir erkek" olduğumu kanıtlamam için yapmam gerektiği hiç aklıma gelmemişti. özür dilerim. ben daha çok insan denen meredin, (özellikle cinsellikle ilgili olanlar dahil olmak üzere) vahşi içgüdülerini dizginlemeyi öğrendiği için insan olabildiğini, bunun adına "insanlık" dendiğini, insanın insanlığını kaybettiğinde başıboş bir hayvandan farkı kalmayacağı yanılgısındaydım.
bunların rastladığım bazı erkek ve özellikle kadın yazarlar tarafından "eheh toplumsal konularda ironi yaparak farkındalık yaratmaya çalışıyor işte, çok tatlı." görüşüyle karşılandığını görünce de ufkum nihayet iki katına çıktı. dedim ya, bir kör cahil olarak, hiç de böyle düşünmezdim. ilerideki potansiyel eşime bizzat psikolojik, ekonomik ve hatta fiziksel şiddet uygulayarak toplumun bir başka kanayan yarasına parmak basacağım zamanları sabırsızlıkla bekliyorum(!).****** çok sağ olun gerçekten.
bir olası yanlış anlaşılmayı da düzelteyim, benim derdim bu içeriğin üretilmesiyle ya da üreticileriyle değil. kendi kendime ifade özgürlüğü diye sayıklar dururken aksini iddia etmem ikiyüzlülük olurdu ve kendimden alabildiğine iğrenirdim. bu ifade özgürlüğü savunusunun bir getirisi olarak, insanların iğrenç varlıklar olduğunu uzun zaman önce anladım ve kendime aksini istemedikçe tepkisiz kalabilmeyi öğrettim. o sebepten açıp okuduğumda sinirlenmiyorum, gülmüyorum da; ekrana birkaç dakika bomboş bakmış oluyorum sadece, hayatımdan zaman çalınmış oluyor. hayatım ya da geçirdiğim zaman çok önemli olduğundan da değil, neticede atomu parçalamıyorum, ama herkesin, her zaman, her şekilde bunları konuşuyor olması; bir süre sonra, tertemiz bir suya atılan azcık bir çamur gibi, etrafı da bulanıklaştırıyor. mesele de burada başlıyor.
benim asıl derdim, her nedense bu içeriğin belli başlı temsilcilerinin ve onlardan ilham ya da güç alarak bu vasata soyunabilen insanlara gösterilen müsamaha, görmezden gelme ve hatta affetme ile. çünkü bu gerçekten ikiyüzlülük olur. herhangi bir yere, herhangi bir kurallar silsilesi getirip, o yerdeki belli başlı insanların bu silsileye uymamasını görmezden gelir, sıradan bir insanın cezalandırılacağı yerde o kişilere iltimas gösterirseniz; hem o kuralların uygulanması sırasında elinizi zayıflatmış*, hem de alenen insan kayırarak tarafınızı belli etmiş olursunuz. böylece ister istemez cephe aldığınız taraf da size karşı cephe alır ve siz bizzat kendinizin yarattığı kurallara karşı geliyor konuma düşersiniz. işte bu ikiyüzlülükten alabildiğine iğreniyorum.
neyse. sözün özü, troll'lerden de, her ne hikmetse her yanlışlarının yok sayılmasından da; sadece onlardan da değil, genel anlamda bir bayağılığa övgüden de çok sıkıldım: takla atarken işve yapan kız, nargilesini çekerken bakış atan erkek, geceye bir kürek bırak, eniştemin tekerlekleri olması sorunsalı gibi başlıkların çoğunluğu teşkil ettiğini görmekten ve bunların arasında kaliteli içerik aramaya çalışmaktan hakikaten çok sıkıldım. çünkü ben bunları daha önce de gördüm zaten. zamanında buraya gelirken tam da bu kuru kalabalıktan kaçarak geldim. ekşi sözlük'ün yıllar içerisinde büründüğü hâli zaten günbegün gördüm, neden burada tekrar göreyim? zamanında bundan yakındım, "bakın şimdilik göze batmıyor ama bir süre sonra, biz ne olduğunu anlamadan, birdenbire her şey değişiverecek." dedim. şimdi neden bundan hayıflanayım, tekrar bunun mücadelesine girişeyim, hiddetli bir tepki göstereyim ki? elimden gelebilecek tek şey sadece kendimi ilgilendiren bir karar alabilmek olur, bu durumda o da, (en azından bir süreliğine) ara vermek oluyor.
ayrıca ekşi sözlük konusunda başlı başına; nitelikten ziyade niceliğe, istatistiklere ve bilimum ıvır zıvır sayısal değere önem atfeden yönetim tarafının unuttuğu çok önemli bir gerçek var: iki platformun da içerik kalitesinin aynı seviyelerde olduğu varsayımında, kim ekşi sözlük yerine kafa sözlük'ü tercih eder ki? burası oranın direkt bir kopyası, gerçekten bir klonu olursa; insanlar neden on binlerce okunacakları devasa bir platform yerine küçücük bir platformu tercih etsinler? zamanında hangimiz facebook yerine myspace kullandık mesela? bu durumda, ya ekşi sözlük kadar aktif kullanıcı sağlayabilmeniz ya da ekşi sözlük'ten daha kaliteli bir içerik sunabilmeniz gerekir. aklıselim insanlar ikincisinin daha kolay olduğunu düşündüler, bunu savundular ve bunun için çabaladılar. kendimden bahsettiğim falan düşünülmesin sakın, şimdiye kadar harika şeyler yazan ve bugünlerde ya tek tek bırakan ya da kendini nispeten geriye çeken harika insanlardan bahsediyorum. onların her bir girisini üzüntüyle arıyorum ve sizin de iş işten geçtikten sonra arayacağınızı çok iyi biliyorum. ama, eh madem, peki.
her neyse. daha anlatsam muhtemelen akşama kadar sürer ama herhâlde meramımı anlatabilmişimdir. peki neden anlattım? çünkü içimi dökmesem kendime haksızlık etmiş olurdum. geldiğimde ilk girimi bizzat kendi başlığıma yazarak ne kadar narsist olduğumu zaten göstermiştim [#101452], elbette son girim de benimle ilgili olacaktı.* ayrıca bu sefer, bir süreliğine değer verdiğim ve muhteşem insanlara rastlamama vesile olduğu için müteşekkir kaldığım bir şeyden de bahsetme fırsatı buldum. hadi gene iyisiniz.*
işbu vesileyle, bana kalbiniz kadar temiz bu sayfayı...** bir şekilde rastlaştığımız, okuduğum, takip ettiğim, beni okuyan, beni takip eden*, benden iki satır sohbetini esirgemeyen her bir yazara tek tek sonsuz teşekkür ederim. ayrıca sözlük dergisine yazmaya niyetlendiğimde gerek mesajlarıyla, gerekse beğenileriyle beni yüreklendiren herkese; hatta yetinmeyip, konu önerilerinde bulunma inceliğini dahi gösteren o akılalmaz üç insana* büyük bir özür borçluyum, farkındayım. hemen kendimi affettirmek için süperötesi bir espri patlatayım: kıspet değilmiş.***
zaten bütün bu giriyi burada rastladığım insanlara teşekkür etmek ve bir şekilde söz vermiş bulunup da tutamadığım insanlardan* ya da herhangi bir şekilde kalbini kırmış olduğum birileri varsa özür dilemek için yazdım. yoksa pek tanıyanım edenim yok burada, deli miyim ben kendi kendime konuşayım?* her birinizden sahiden çok şey öğrendim, çok şey okudum, kâh güldüm, kâh duygulandım, çok keyifli zaman geçirmişliğim vardır. iyi ki vardınız. her birinize ayrı ayrı veda etmeyi çok isterdim ama takdir edersiniz ki, bu da can, nasıl uğraşayım be tek tek?*
ve işte benim adıma gayet de hüzünlü olan böyle saçmasapan bir girinin daha sonuna geldik. bitti!
"troll'ler", "entellere" karşı hanelerine bir puan daha yazabilirler. fularlı ve alabildiğine aptal bir entel daha terk-i diyar*** eyledi. ne kutlu gün bugün! kınalarınızı da hazır edin.*
"médiocrité partout !"
---
ulan o kadar laf ettik de, neredeydi şu meşhur "kafa izni" butonu ya?* heh, buldum. bastık bakalım bilahare...
devamını gör...