öncelikle hâlâ bitmedi: #367088. az önce 50. bölümü izlerken, nedendir bilinmez çok hoşuma giden bir diyalog oldu. "madem hoşuma gitti neden bunu sözlükle de paylaşmayayım ki?" dedim.


kenan birkan ile selma hünel yıllar sonra ilk defa karşılaşmıştır. aşağıdaki diyalog da, kendilerinin birbirlerine son sözleridir.**


kenan birkan: "beni seç." demiştim sana. hatırladın mı? bütün bunlardan önce. "beni seç..." sen de?
selma hünel: "seçtim bile," dedim, "başından beri seni seçtim bile."
kenan birkan: "yalan söyleme," dedim sana. "aşık değilsen, yalan söyleme. aşık değilsen katlanırım. üzülürüm ama yaşarım. yok ama aşığım dersen, bir de yalansa..." sen ne dedin?
selma hünel: "aşığım," dedim, "başından beri sana aşığım." dedim.
kenan birkan: öyle güzel söyledin ki... öyle güzel baktın ki... inanmamak aklıma bile gelmedi. yalan mıydı?
selma hünel: evet.
kenan birkan: teşekkür ederim. aşkı bana bıraktığın için teşekkür ederim.

selma hünel: kadın kim?
kenan birkan: nasıl?
selma hünel: uğruna şimdi beni terk ettiğin kadın... kim?
kenan birkan: dünyalar güzeli bir kadın. ama o da senin gibi, zehirli. senin gibi mahvedecek beni.
selma hünel: aşık mı sana?
kenan birkan: tabii ki hayır. ama ben galiba ona... şans dile bana.

devamını gör...

oğuz atay'ın öykülerini topladığı kitabı. beyaz mantolu adam, unutulan, korkuyu beklerken, bir mektup, ne evet ne hayır, tahta at, babama mektup ve demiryolu hikâyecileri - bir rüya öykülerini ihtiva eder.

kitaba ismini de veren "korkuyu beklerken" herkesin daha bir gözünün önündedir ama "unutulan" da pek bir şahanedir.

"seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?"

ayrıca atay'ın o meşhur "ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" alıntısı da bu kitaptan işte. hatta son hikayenin son cümlesi.
devamını gör...

cemal kafadar'ın metis yayınları'ndan çıkan harikulade mikro tarih çalışması. alt başlığı konusunu da nispeten anlatıyor zaten: "dört osmanlı: yeniçeri, tüccar, derviş ve hatun". adını karacaoğlan'ın şu dörtlüğünden alır:

"karac'oğlan der ki bakın olana
ömrümün yarısı gitti talana
sual eylen bizden evvel gelene
kim var imiş biz burada yoğ iken"


kitap esasında kafadar'ın daha önce yazdığı dört makalenin bir derlemesidir. her bir makale zamanında yaşamış ve arşivin tozlu sayfalarında saklanmış olan kanlı canlı insanların hayatlarının tahayyülü, analizi ve yorumlanmasıdır.

özellikle "hatun" başlığına denk düşen, üsküplü asiye hatun'un anlatıldığı son bölüm, osmanlı öteki tarihi üzerine çok güzel bir denemedir. bu bölümde, "mütereddit bir mutasavvıf" anlatılır. asiye hatun'un şeyhine gönderdiği rüya mektuplarından yararlanılarak* yazılmıştır. kendisi bu mektuplarda şeyhinden rüyalarını yorumlamasını ister. buna göre asiye hatun; rüyalarında kendini peygamberin zevcesi olarak gören, allah aşkından sapıp küfre düşeceğinden korkan, ve daha da ilgi çekicisi, gerçekte şeyhinden romantik anlamda düpedüz etkilenen ve tereddüt içinde de olsa bunu açıkça belli eden bir kadındır. ilgili bölüm de böylece kitap için harika bir nokta niteliğindedir.

neticede, herhalde tarihe ilgi duyan herkes tarafından okunması gereken bir kitaptır. hele ki tarihçilik hevesinde olan her öğrencinin kütüphanesinde bulunması elzemdir. zira sadece kafadar'ın yazmış olduğu muhteşem mukaddimesi bile; tarihin amacı, metodu ve ne olduğuyla ilgili şahane tespitler barındırır. o girişten zamanında okurken altını çizmiş olduğum satırları da şöyle bırakayım:



"tarih, yok olanla değil bir zamanlar var olanla ilgilidir."

"... yoksa, tarihli toplumlar ütopyadan çok distopyaya meyleder."

"... sonuç olarak tarih, toplum ve insan bilimleri arasında kendine salıncak kurmayı yeğledi, hatta bilimsellikle hikâye etme arasında tercih yapmanın da şart olmadığına kanaat getirdi."

"insanların ve toplumların geçmişini anlama derdi taşıyan tarihçinin en önemli melekeleri arasında empati vardır, yani kendini başkalarının yerine koyma, başka hayatları, başka tecrübeleri adeta kendi bedeninde duyma yetisi. bu açıdan tarihçi, bir romancı veya bir tiyatro-sinema oyuncusu gibidir."

"... tarihsel olanın doğallaştırılmasına ("büyük balık küçük balığı yutar, dünyanın kanunu bu") izin vermemek, bunların başında gelir. bazı söylemlerde doğallaştırmanın yerini kutsallaştırma alır, ya da bu iki tavır birbiriyle harmanlanır: "kadınla erkek eşit olur mu? tanrı böyle yaratmış." oysa tarih, bir şey gösterirse eğer, her düzenin, her sömürü biçiminin, her kurumun, her kavramın, her hiyerarşinin, her karşı çıkış imkânının ve söyleminin, insanlar eliyle başka başka biçimlerde inşa edildiğini, usul usul da olsa tekrar tekrar dönüştürüldüğünü, yapılıp bozulduğunu gösterir."


devamını gör...

2021 itibarıyla hala daha en iyi türk bilim kurgu filmi. vizyona girdiği 2004'ten bu yana onlarca bilimsel buluşa şahit olduk, bir kara deliğin fotoğrafını dahi gördük; görsel efekt imkanları resmen çağ atladı, gerçekçilikten de öte bir boyuta ulaştı ama hala daha iyisini yapamadık. gerek komedi dili, gerek verdiği mesajları, gerek dilimize yerleştirmeyi başardığı lügatla harika bir eser gora.

"uzaylı da olsa insan insandır."

her şeyden önce harika bir tahayyül. olası dünya dışı yaşam formlarının insanları keşfetmesi ve köleleştirmesi gibi aslında klişe bir konu üzerine gördüğüm en sıra dışı fikir yürütme. düşünsenize, bütün bunlar 14 temmuz 1789'da aksaray'da komutan kubar'ın* robotuna tecavüz eden türk köylüsü yüzünden.

"dünyalılardan tiskiniyorum."

böyle bir klişeyi komikle bağdaştıran ve izlenebilir kılan esas şey karakterlerin müthiş şekilde başarılı yaratılması bana kalırsa. şark kurnazı esnaf arif ışık, sinemaya küsmüş bilim kurgu yazarı bob marley faruk, dünyalılara özenen uzaylı genç kız ceku, kör havacı pilot garavel, gezegenin başına geçmeye hevesli genç komutan logar ve onun ekürisi, koskoca erşan kuneri ve daha niceleri. ve bir de robot 216.

"speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yes, i have a dream. imagine all the people dancing and touching each other, communicate in a joyful harmony. (çırağa döner) oğlum çay söyle, bakma sığır gibi. (müşterilere döner) tea? ("no thanks" cevabını alır, tekrar çırağa) sen söyle, s*kt*r et."

çocukluğumda show tv deli gibi yayınlardı. hemen hemen her bayramda mesela ya da yayın akışlarına koyacak bir şey bulamadıkları her gün. ilk izlediğimden beri vurulmuştum resmen. istisnasız her çıktığında izlerdim. o zaman internet, dvd falan öyle bildiğim teknolojiler değil. gördüğüm en ileri teknoloji vcd'ye taktığım cd'lerle oynadığım çakma atari oyunları. hayrete düşerdim haliyle. bizden çok daha uzaklarda bir yerlerde yaşam olabileceği, bir şekilde oralara seyahat edebileceğimiz ve hatta onlarla iletişim kurabileceğimizin düşüncesi bile çok garip gelirdi. herhalde bugün bilim kurguya ve ondan etkilenerek uzaya olan merakımın herhalde en büyük sebebidir.

tamam da niye oradasın?

bugün cem yılmaz hala daha bilim kurguya meraklı tek senaristimiz ve yönetmenimiz gibi görünüyor. en son karakomik filmler'de mesela böyle bir deneme görmüştük iyi kötü. öyle saçmasapan büyülü tılsımlı fantastik işlerden bahsetmiyorum elbette, türleri karıştırmamak gerek. her neyse. halbuki, uzayla ilgili bir şey anlatmak amacı dahi gütmeyen böyle bir film bile ne kadar ufkunu açabiliyor insanın, kendi örneğimden yola çıkarak özellikle çocukların.

ufo gören masum köylü, koçum benim!

sinema insanların hayal gücünü genişletebilmek, onlara yeni şeyler gösterebilmek, vizyonlarını genişletebilmek adına en etkili araçlardan biri. bizse hala daha "çocuklar etkileniyor" bahanesiyle aptal saptal sansürler uyguluyor, kısıtlıyoruz bir şeyler yaratmaya çalışan insanları. aslında kendilerini özgür hissetseler, gerekli maddi desteği alarak gelir kaygısı yerine mesaj kaygısı gütseler, dertlerini anlatabilseler belki nice şeyler anlatacaklar daha.

"bir de diyorlar ki 'uzayda hayat yok', al."

dedim ya, çocuktum. hiç de etkilenmedim öyle. "aa anne bak filmde küfretti ben de edicem eheh" diye gezinmedim de ortalıkta gerizekalı gibi. aksine, gora'ya çok ama çok şey borçluyum. hem mizah, hem de bakış açısı konusunda çok şey kazandırmıştır bana. çocuğunuz bildiğin uzaya çıkılan bir filmi izlerken o kadar şeyi atlayıp küfüre dikkatini veriyorsa, resmen gerizekalıdır. filmin bir suçu yok. çok şey yapmayın yani.

"hadi bakim!"

devamını gör...

bitmiyor.

izlemeye başladığım güne lanet olsun. tamam iyi hoş, tamam güzel dizi, tamam hatta en süper türk dizisi; ama bitmiyor. bahar'ın sahnelerini atlıyorum, mümtaz'ın, meliha'nın; bitmiyor. uzun bakışma sahnelerini, son ses müzik dayanan diğer doldurma sahneleri, insafsız dram sahnelerini de atlıyorum; gene bitmiyor.

şu dizi zamanında televizyona çekileceği yerde şimdilerin dijital platformlarında çekilse ne güzel olacakmış halbuki. bu haliyle varı yoğu bırakıp, hayatla bütün ilişiğinizi kesseniz bile bitirmek ortalama 15 günü buluyor. 15 gün!

bitmiyor.
devamını gör...

okurken ta o zamanlarda bile* avrupa insanı üzerindeki antik yunan esintilerinin bu denli fazla olduğunu görünce çok şaşırmıştım. ayrıca fransız ihtilali'ne henüz iki yüzyıl varken demokrasi fikrinin bu denli gelişebildiğine de. bu bağlamda "ya bu avrupa insanı düşünsel devrimini nasıl gerçekleştirdi kardeşim?" diye soran herkesin muhakkak okuması gereken kitaplardan.
devamını gör...

editörlüğünü ebru aykut, nurçin ileri ve fatih artvinli'nin yaptığı, can yayınları'ndan çıkan tarihi öykü derlemesi. tarih ile edebiyatı, gerçek ile kurguyu bağdaştıran şahane bir metodu vardır. tarihçilerin, buldukları gerçek tarihi kaynakları (arşiv belgeleri, hatıratlar, gazete haberleri) kurgulayarak öyküleştirmesiyle meydana gelmiştir. ilginç bir tarih yazımı denemesi olduğu kadar, gerçek hikayelere dayanması bakımından dikkat çekici bir edebi eserdir de.

esasen tarihi ilgi çekici kılan da geçmişin insanları değil midir zaten? gelmiş geçmiş milyarlarca insanın bir o kadar hikayesi var. biz de kendimizi öne çıkan bir iki tanesinin hikayesini bilmekle avutup duruyoruz. yalnızca kitleleri etkileyebilmiş ya da herhangi bir şekilde iz bırakabilmiş bir avuç tarihi kişilikten haberdarız aslında. peki ya diğerleri, senin benim gibi normal insanlar? düşünen, hisseden, kaygılanan, sevinen, öfkelenen, hayal kuran, plan yapan; bizim gibi doğan ve bizim öleceğimiz gibi ölen, basbayağı yaşayan insanlar. onların hikayeleri değil mi aslında bizi etkilemesi gereken? basit insanların basit hayatlarından da çıkmaz mı güzel hikayeler?

elbette bu kitapta da gene bir şekilde kağıda geçebilmiş insanlarla yetiniyoruz. bir şekilde kadı sicilleri, gazete haberleri ya da zamanında tutulan günlükler gibi belgelerde adı geçen insanlar ve olaylarla karşılaşıyoruz. özellikle de ötekinin tarihi anlatılıyor bize. ezelden beri çile çeken kadınların, örselenen çocukların hikayeleri bunlar. ya da bu sefer eşkıyalık yapan çocuklarla karşılaştığımız bir hikaye de var mesela. hep bir ayrı kalmış gayrimüslimlerin hikayeleri var. suçlar, polisler, doktorlar, hizmetçiler var. herkesin biraz bahsedilmiş de olsa kendisini bulabileceği bir karakter var.

"tarihçilerden başka bir hikaye", böyle bir kitap işte. ismiyle müsemma. okumak için tarih sevmeye de gerek yok, bir tarih kitabı değil bu zira; normal, yaşayan insanların anlatıldığı bir kitap. tarihte geçiyor sadece. geçmiş gitmiş. bizim de olacağımız gibi.
devamını gör...

friedrich nietzsche'nin tarihi irdelediği kitabı. türkçe'ye tarihin yaşam için yararı ve yararsızlığı üzerine adıyla kazandırılmış. tarihin ne olup ne olmaması gerektiği sorgulayan ve okuyucusuna da sorgulatan, tarih felsefesine sağlam bir giriş yapılan kitaptır.

özellikle tarihin yetkin olmayan ellerde dillere pelesenk olup, insanları zafer sarhoşluğuyla uyutan bir nevi toplumsal uyuşturucu olabileceği yönündeki savunusu çok dikkatimi çekmişti. bizler buna lisede verilen osmanlı tarihi derslerinden ya da televizyonda yayınlanan tarihi yapımlardan oldukça aşinayız zaten. sürekli kazanımlardan bahseden fakat yenilgileri tabu belleyip sakınan bir tarih anlatısı anlayışı bir toplum adına en tehlikeli manipülasyon kaynaklarından biridir. geçmişteki başarılarının ardına sığınan bir toplum, şimdiyi algılayabilecek ve geleceği inşa edebilecek realiteden uzak kalır. yani mesela, osmanlı'nın sınırlarının doruk noktasına ulaştığı siyaseten parlak dönemini belleyegelmiş bizler, o sınırların birer birer kaybedildiği zamanlardan mahrum bırakılırsak; bu kayıpların sebep ve sonuçlarını da irdelemeyiz. böylece bilmemkaç yüzyıl öncesinin statükosu, gelecek tahayyülümüzde kendimizi olduğumuzdan fazla görmemize sebep olabilir. kanlı canlı örneği bile var: (bkz: yeni osmanlıcılık).

müfredatta osmanlı'nın kötü zamanlarının neden hep yaz tatiline yakın denk geldiğini, o konuların neden hiçbir zaman yetişmediğini, istanbul'un fethi konusunun ise aylarca anlatıldığını anlatabilmişimdir umarım bu yolla.* işte tam olarak bu kitap, 19. yüzyıl osmanlı'sına olan ilgimin de sebeplerinden biridir. elbette ki katılmadığım görüşleri de olmuştur fakat felsefe dediğin de son derece öznel değil midir zaten?*
devamını gör...

halil inalcık'ın osmanlı ve evvelindeki türk devletlerinde sarayda yapılan eğlenceleri konu aldığı kitabı. padişahların, hükümdarların da çalgılı çengili, müzikli ve danslı, elbette ki içkili eğlence meclislerinde zevküsefa ettikleri vurgusunu yapması adına çok önemlidir. özellikle eski zaman devlet yetkililerinin sabahtan akşama kadar namaz kılıp, kalan zamanlarında da sefere çıktığını zanneden günümüz sözde osmanlıcılarına okutulması elzemdir.
devamını gör...

nihayet bipsiz olmuş, bu sayede en azından yıllardır süregelen kısır döngüsünden kurtulmuş. tolga çevik ve fırat parlak kendilerini eskiye nazaran rahat hissedecekleri için biraz daha özgün olabilirler, biraz daha coşabilirler diye düşünüyorum. ilk bölümünü tam bitirmedim ama şimdilik güzel gidiyor. ve hala televizyondaki komedi işlerinden kat kat iyi.
devamını gör...

çok büyük bir önyargı olduğunun farkındayım ama ben hakkında pek de iyi düşünmüyorum açıkçası.

ilber ortaylı çok değerli bir hoca. hepimiz kendisinden bizi halil inalcık gibi tarih yağmuruna, bilim yağmuruna tutmasını beklerken; gele gele kişisel gelişim ya da popüler tarih kitaplarının gelmesi pek de hoş değil. zaten onun kitapları bile sayılmaz belki, röportaj şeklinde ilerleyen metinler kimisi. keşke ölüm döşeğine kadar durmaksızın üreten hocasını bir nebze olsun örnek alsa da biz de özene bezene okusak.
devamını gör...

ihsan oktay anar tarafından kaleme alınan tarihi roman. muhteşem bir anlatıya ve finale sahiptir. ayrıca osmanlı zamanının denizciliğine dair belki de bir ders kitabından daha çok şey anlatır. bu yönden de yazarın detay ve kelime dağarcığı bilgisine şaşırmadan edemezsiniz.

bir de oldum olası çok ilgimi çekmiştir:
(bkz: dairesel zaman)
(bkz: döngüsel evren)
devamını gör...

en çarpıcı satırları, bir mahkumun kazığa oturtulmasının anlatıldığı bölümdür. eski zamanın insanlarının gündelik yaşamlarını oldukça dikkat çekici şekilde tahayyül ederken, okuyucuya çok da güzel yansıtır. orijinal adı na drini ćuprija'dır (ki zamanında başlığını da açmışım).
devamını gör...

hayvan çiftliği (kitap) ile birlikte "distopya nedir, yenir mi?" sorusunun cevabı. fakat bu sefer öykünün kahramanları gerçek insanlar olduğundan olsa gerek çok daha çarpıcı bir kitaptır nazarımda. can yayınları'nın özel baskı versiyonu da şahanedir.
devamını gör...

esasında ingiliz bbc yapımı bir ricky gervais dizisi. lakin amerikan nbc uyarlaması olanı daha popüler olmuş, daha güzel olmuş, adeta bir efsane olmuştur. komedi dizisi denince akla gelen dizilerden biridir. mockumentary tarzında olması sebebiyle kendine has bir hava edinebilmiş, mükemmel tasarlanan karakterleri de tuzu biberi olmuştur.

dünya televizyonlarına michael scott gibi şahane bir karakter kazandırmıştır.
devamını gör...

ekmeleddin ihsanoğlu'nun yapı kredi yayınları'ndan çıkan kitabı. yazarın da hazırlayanları arasında bulunduğu osmanlı bilim literatürü tarihi'nin bir çeşit özeti niteliğindedir.
devamını gör...

finalinin gerçeküstülüğü dışında pek de bir falsosu olmayan, oldukça klişe konusuna rağmen dikkat çekici kalabilerek başarılı olan film. oscar'ı hak etti mi bilinmez ama rakiplerinin de pek başarılı filmler olmadığı ortada.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim