orijinal adı: die metaphysik der sitten
yazar: immanuel kant
yayım yılı: 1797
kant'ın hukuk, erdem ve yasalar üzerine yazdığı eseridir ve iki bölümden oluşur. dilimize sadece ilk bölümün çevirisi yapılmıştır. ilk bölüm hukuk öğretisinin, ikinci bölüm devlet kuramının temellerini tartışır.
yazar: immanuel kant
yayım yılı: 1797
kant'ın hukuk, erdem ve yasalar üzerine yazdığı eseridir ve iki bölümden oluşur. dilimize sadece ilk bölümün çevirisi yapılmıştır. ilk bölüm hukuk öğretisinin, ikinci bölüm devlet kuramının temellerini tartışır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "elminster the wise" tarafından 19.02.2021 05:24 tarihinde açılmıştır.
1.
immanuel kant'ın hukuk ve/veya yasa ve erdem üzerine 1797 yılında yazdığı iki bölümden* oluşan geç dönem eserlerinden. königsbergli bana kalırsa öyle çok anlaşılma kaygısı ile yazmasa bile -ki kendisini tam olarak anladığını iddia edene sadece gülüyorum- grundlegung zur metaphysik der sitten (ahlak metafiziğinin temellendirilmesi) ve kritik der praktischen vernunft (pratik usun eleştirisi) okunduktan sonra die metaphysik der sitten okunması açıkça şart olan bir eser. dilimize çevrilmiş bir eser değil fakat eserin ismi kabaca ahlak metafiziği olarak çevrilebilir. türkçe çevirisini bulmak mümkün olmasa bile illa bu aksiyona girmek isteyen varsa the metaphysics of morals ismi ile ingilizce çevirisini bulmak mümkün.
königsbergli ahlak metafiziği'nin girişinde ahlaki doktrinin neden deneysel bir deneyim üzerine kurulamayacağını, bunun yerine genel akıl yürütme üzerine inşa edilmesi gerekliliğini açıklar. herkesin bir “arzu kapasitesi” * vardır. kant arzu etme yeteneğini basitçe bir şeyi yapıp yapmama isteği olarak ifade ediyor. tamamen içgüdülerine göre hareket eden hayvanların aksine, insanlar arzularına yanıt verebilir. eylemlerin olası sonuçları hakkında düşünme, bunları değerlendirme ve eylemlerini nedenlere göre etkileme pratik özgürlüğüne sahiptir. yani kısaca insanın bir iradesi vardır ve iradesine göre hareket edebilir. yalnızca düşüncelerden kaynaklanan ve arzulara aldırış etmeyen nedenlerle yönlendirilirse, ahlaki açıdan mantıklı bir şekilde hareket eder. kategorik zorunluluğa da yansıyan temel ahlaki ilke, eşit haklara sahip diğer kişiye saygı göstermektir.
“ıt is a remark which needs no subtle reflection to make, but which we may assume that even the commonest understanding can make, although it be after its fashion by an obscure discernment of judgment which it calls feeling, that all the 'ideas' that come to us involuntarily (as those of the senses) do not enable us to know objects otherwise than as they affect us; so that what they may be in themselves remains unknown to us, and consequently that as regards 'ideas' of this kind even with the closest attention and clearness that the understanding can apply to them, we can by them only attain to the knowledge of appearances, never to that of things in themselves.”
königsbergli ahlak metafiziği'nin girişinde ahlaki doktrinin neden deneysel bir deneyim üzerine kurulamayacağını, bunun yerine genel akıl yürütme üzerine inşa edilmesi gerekliliğini açıklar. herkesin bir “arzu kapasitesi” * vardır. kant arzu etme yeteneğini basitçe bir şeyi yapıp yapmama isteği olarak ifade ediyor. tamamen içgüdülerine göre hareket eden hayvanların aksine, insanlar arzularına yanıt verebilir. eylemlerin olası sonuçları hakkında düşünme, bunları değerlendirme ve eylemlerini nedenlere göre etkileme pratik özgürlüğüne sahiptir. yani kısaca insanın bir iradesi vardır ve iradesine göre hareket edebilir. yalnızca düşüncelerden kaynaklanan ve arzulara aldırış etmeyen nedenlerle yönlendirilirse, ahlaki açıdan mantıklı bir şekilde hareket eder. kategorik zorunluluğa da yansıyan temel ahlaki ilke, eşit haklara sahip diğer kişiye saygı göstermektir.
“ıt is a remark which needs no subtle reflection to make, but which we may assume that even the commonest understanding can make, although it be after its fashion by an obscure discernment of judgment which it calls feeling, that all the 'ideas' that come to us involuntarily (as those of the senses) do not enable us to know objects otherwise than as they affect us; so that what they may be in themselves remains unknown to us, and consequently that as regards 'ideas' of this kind even with the closest attention and clearness that the understanding can apply to them, we can by them only attain to the knowledge of appearances, never to that of things in themselves.”
devamını gör...