orijinal adı: golden son
yazar: pierce brown
yayım yılı: 2015
kızıl isyan serisinin ikinci kitabı olan romanda darrow önemli bir mevkiye yükselmiştir. içinde bulunduğu sisteme karşı koymak ve onu yıkmak için planlar yapmaya başlar.
yazar: pierce brown
yayım yılı: 2015
kızıl isyan serisinin ikinci kitabı olan romanda darrow önemli bir mevkiye yükselmiştir. içinde bulunduğu sisteme karşı koymak ve onu yıkmak için planlar yapmaya başlar.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "karanliktakimum" tarafından 10.05.2022 11:49 tarihinde açılmıştır.
1.
pierce brown’ın , 4 kitaplık serisinin ikinci kitabı. serinin kitapları ise şöyle:
1- kızıl yükseliş
2- altın oğul
3- sabah yıldızı
4- demir altın
kızıl yükseliş ile ilgili görüşümü ilgili başlıkta belirtmiştim. yarı özgün diyebileceğim bir kitaptı benim için; izlediğim filmlerden /okuduğum kitaplardan esintiler barındırıyordu. ama bu ikinci kitap için özgün diyebilirim. şunu da dip not olarak belirteyim: kitap benim için özgün, çünkü bilim-kurgu edebiyatına aşina değilim.
ilk kitapta kızılların direnişe geçtiğini ve sistemi değiştirmeyi hedefledikleri ve attıkları ilk adımları okuduk. ana kahraman darrow, kılık değiştirmiş,altın olmuştu ve kendini enstitüde kanıtlamıştı. bu kitapta da ikinci aşamasını görüyoruz: altın toplumunda yükselişini.
bundan sonrası spoiler:
darrow, augustus için çalışmaya başlıyor ama bellona’ya yenilmesi gözden düşmesine neden oluyor. olaylar o kadar iç içe geçip, daldan dala atlıyor ki , sonunu gerçekten tahmin etmek imkansız. bir o tarafla ittifak, bir bu tarafla, darrow daldan dala konuyor tabir-i caizse. altınlardan dostlar ediniyor ama vicdanı da rahat değil. çünkü altın toplumunu yıkmak istiyor ve bu nedenle onları sevse de arasına mesafe koyuyor. bu kitapta, sırrı öğrenildiğinde kimlerin yanında duracağını okuyoruz. sadece kısrak muallak. sanırım 3.kitapta onun tarafını görmüş olacağız. hayatı boyunca verdiği kayıplardan daha çok kayıp verecek darrow. önceki kayıpları onu uykusuzluğa sürüklemişken , şimdi buna ihanetler de eklenecek. darrow’u en çok üzen de bu durum olacak.
kitabın sonlarına doğru augustus ile diyalogları düşündürüyor. darrow ‘a göre , herkes insan ve eşit haklara sahip olmalı. augustus’a göre ise, dünya darrow’un yöntemini zaten denedi ve başarısız oldu. insanoğlu kendi yıkımını bu şekilde getirdi. insanoğlunu kurtarmak/korumak için renkler arasındaki sert çizgiler zorunlu. pembeler zevk için ve itaat etmek için yaratılmıştı. kızıllar zor işlerde çalışmak için, obsidiyenler savaşmak için gibi. her rengin dna’sı ile oynanarak istedikleri şekle getiriyorlar. hepsi için üzülsem de , en çok üzüldüğüm obsidiyenlere yapılanlar oldu. yaşadıkları topluma felaketler gönderip sonrasında ‘lütuflarda’bulunan altınları tanrılaştırmaları.
kitapta uygulanan politikalar dünyamızda da uygulanmakta. renkler şu anki dünyamızda da var; sadece kitaptakine göre şekilleri farklı.
kitabı sevdim; ilkinden daha çok sevdim hatta. ama kayıplara o kadar üzüldüm ki, darrow’u düşünemiyorum bile. son kitapta onun bu kayıplarla nasıl baş ettiğini/edemediğini öğreneceğiz. kitapla ilgili yazılacak çok şey var aslında. kısaca seriyi giriş/gelişme/sonuç olarak ele alırsak; ilkinde ‘vahşi’ darrow’u, ikincisinde ‘güçlenen’ darrow’u okuduk. sonuncusu da tahminimce ‘anka kuşu’ darrow olacak ve küllerinden doğacak. iyi okumalar efendim.
1- kızıl yükseliş
2- altın oğul
3- sabah yıldızı
4- demir altın
kızıl yükseliş ile ilgili görüşümü ilgili başlıkta belirtmiştim. yarı özgün diyebileceğim bir kitaptı benim için; izlediğim filmlerden /okuduğum kitaplardan esintiler barındırıyordu. ama bu ikinci kitap için özgün diyebilirim. şunu da dip not olarak belirteyim: kitap benim için özgün, çünkü bilim-kurgu edebiyatına aşina değilim.
ilk kitapta kızılların direnişe geçtiğini ve sistemi değiştirmeyi hedefledikleri ve attıkları ilk adımları okuduk. ana kahraman darrow, kılık değiştirmiş,altın olmuştu ve kendini enstitüde kanıtlamıştı. bu kitapta da ikinci aşamasını görüyoruz: altın toplumunda yükselişini.
bundan sonrası spoiler:
darrow, augustus için çalışmaya başlıyor ama bellona’ya yenilmesi gözden düşmesine neden oluyor. olaylar o kadar iç içe geçip, daldan dala atlıyor ki , sonunu gerçekten tahmin etmek imkansız. bir o tarafla ittifak, bir bu tarafla, darrow daldan dala konuyor tabir-i caizse. altınlardan dostlar ediniyor ama vicdanı da rahat değil. çünkü altın toplumunu yıkmak istiyor ve bu nedenle onları sevse de arasına mesafe koyuyor. bu kitapta, sırrı öğrenildiğinde kimlerin yanında duracağını okuyoruz. sadece kısrak muallak. sanırım 3.kitapta onun tarafını görmüş olacağız. hayatı boyunca verdiği kayıplardan daha çok kayıp verecek darrow. önceki kayıpları onu uykusuzluğa sürüklemişken , şimdi buna ihanetler de eklenecek. darrow’u en çok üzen de bu durum olacak.
kitabın sonlarına doğru augustus ile diyalogları düşündürüyor. darrow ‘a göre , herkes insan ve eşit haklara sahip olmalı. augustus’a göre ise, dünya darrow’un yöntemini zaten denedi ve başarısız oldu. insanoğlu kendi yıkımını bu şekilde getirdi. insanoğlunu kurtarmak/korumak için renkler arasındaki sert çizgiler zorunlu. pembeler zevk için ve itaat etmek için yaratılmıştı. kızıllar zor işlerde çalışmak için, obsidiyenler savaşmak için gibi. her rengin dna’sı ile oynanarak istedikleri şekle getiriyorlar. hepsi için üzülsem de , en çok üzüldüğüm obsidiyenlere yapılanlar oldu. yaşadıkları topluma felaketler gönderip sonrasında ‘lütuflarda’bulunan altınları tanrılaştırmaları.
kitapta uygulanan politikalar dünyamızda da uygulanmakta. renkler şu anki dünyamızda da var; sadece kitaptakine göre şekilleri farklı.
kitabı sevdim; ilkinden daha çok sevdim hatta. ama kayıplara o kadar üzüldüm ki, darrow’u düşünemiyorum bile. son kitapta onun bu kayıplarla nasıl baş ettiğini/edemediğini öğreneceğiz. kitapla ilgili yazılacak çok şey var aslında. kısaca seriyi giriş/gelişme/sonuç olarak ele alırsak; ilkinde ‘vahşi’ darrow’u, ikincisinde ‘güçlenen’ darrow’u okuduk. sonuncusu da tahminimce ‘anka kuşu’ darrow olacak ve küllerinden doğacak. iyi okumalar efendim.
devamını gör...
2.
müthiş yetenekli yazar pierce brown'ın yazmış olduğu kızıl yükseliş romanının devam kitabıdır. marslı darrow'un ilk kitapta çok büyük riskler alarak başardıklarını hikayenin devamında elinde tutup tutamayacağı, karşılaştığı zorluklar ve sürprizlere nasıl yanıt vereceğini okuyoruz. herkesin görüşüne ve üslubuna sonsuz saygı duymakla beraber ben, sürpriz bozulmasın diye hikayenin içeriği ile ilgili olarak çok fazla ayrıntı vermeyi tercih etmem. o yüzden yine duruma daha teknik bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalışacağım.
tek kitaplık bir hikaye yazmak serilere göre hem daha kolaydır hem de daha az risklidir. eğer aklınızda güzel bir kurgu varsa ve kaleminiz de yazmaya yatkınsa bir kitapta giriş - gelişme - sonuç konuyu bağlayıp çıkarsınız. ancak amacınız bir seriye başlamaksa işte orada çok dikkatli olmanız gerekiyor. neden mi?
aslında ilk aşılması gereken engel birinci kitabın okuyucu tarafından beğenilip beğenilmeyeceği. eğer beğenirlerse, devam kitaplarını da en az bir önceki kadar iyi yazmanız gerekiyor. heyecanın, merakın ve maceranın aynı şekilde devam etmesi lazım. yapacağınız güzel sürprizlerle okuyucuyu şaşırtmalı, onları kendinize bağlamalısınız. ayrıca hikayeyi genişletmek ve yaymak zorundasınız. yeni mekanlar, yeni karakterler, yeni yollar çıkmalı okuyucunun karşısına. aksi halde ''ilk kitap iyiydi, ama bu seferki pek olmamış'' yorumları gelmeye başlar ve sizin seriyi tamamlama konusundaki azminize büyük bir darbe indirebilir.
bu başlığa konu olan ''altın oğul'' da tam olarak harika bir devam kitabı niteliğinde. aşk, ihanet, sürpriz, keder... yani içinde ne ararsanız var. inanın sevgili dostlar her bir sayfa ayrı bir heyecana ev sahipliği yapıyor. çılgınlar gibi okutuyor bu kitap kendisini. gözleriniz yoruluyor ama yine de vazgeçemiyorsunuz. yazar hikayeyi genişletip yeni cepheler açtıkça ve yeni karakterler oyuna dahil oldukça, onun ne kadar derinlikli bir kurgu tasarladığını görebiliyorsunuz. tabii ki kitabın bu hale gelmesine yardımcı olan geniş bir ekip var ama, iş ne olursa olsun yazarın kendisinde bitiyor. tüm kurguyu o kadar iyi kağıda dökmüş ki, dışarıdan bakınca bunun çok da zor olmadığını düşündürtüyor sizlere. tıpkı müthiş yetenekli bir futbolcunun çok zor bir hareketi çok basit bir şekilde yaparak herkese ''ne kadar da kolaymış'' hissiyatı yaşatması gibi.
sizlere tıpkı ilk kitapta olduğu gibi yine şiddetle okumanızı tavsiye edeceğim :)
tek kitaplık bir hikaye yazmak serilere göre hem daha kolaydır hem de daha az risklidir. eğer aklınızda güzel bir kurgu varsa ve kaleminiz de yazmaya yatkınsa bir kitapta giriş - gelişme - sonuç konuyu bağlayıp çıkarsınız. ancak amacınız bir seriye başlamaksa işte orada çok dikkatli olmanız gerekiyor. neden mi?
aslında ilk aşılması gereken engel birinci kitabın okuyucu tarafından beğenilip beğenilmeyeceği. eğer beğenirlerse, devam kitaplarını da en az bir önceki kadar iyi yazmanız gerekiyor. heyecanın, merakın ve maceranın aynı şekilde devam etmesi lazım. yapacağınız güzel sürprizlerle okuyucuyu şaşırtmalı, onları kendinize bağlamalısınız. ayrıca hikayeyi genişletmek ve yaymak zorundasınız. yeni mekanlar, yeni karakterler, yeni yollar çıkmalı okuyucunun karşısına. aksi halde ''ilk kitap iyiydi, ama bu seferki pek olmamış'' yorumları gelmeye başlar ve sizin seriyi tamamlama konusundaki azminize büyük bir darbe indirebilir.
bu başlığa konu olan ''altın oğul'' da tam olarak harika bir devam kitabı niteliğinde. aşk, ihanet, sürpriz, keder... yani içinde ne ararsanız var. inanın sevgili dostlar her bir sayfa ayrı bir heyecana ev sahipliği yapıyor. çılgınlar gibi okutuyor bu kitap kendisini. gözleriniz yoruluyor ama yine de vazgeçemiyorsunuz. yazar hikayeyi genişletip yeni cepheler açtıkça ve yeni karakterler oyuna dahil oldukça, onun ne kadar derinlikli bir kurgu tasarladığını görebiliyorsunuz. tabii ki kitabın bu hale gelmesine yardımcı olan geniş bir ekip var ama, iş ne olursa olsun yazarın kendisinde bitiyor. tüm kurguyu o kadar iyi kağıda dökmüş ki, dışarıdan bakınca bunun çok da zor olmadığını düşündürtüyor sizlere. tıpkı müthiş yetenekli bir futbolcunun çok zor bir hareketi çok basit bir şekilde yaparak herkese ''ne kadar da kolaymış'' hissiyatı yaşatması gibi.
sizlere tıpkı ilk kitapta olduğu gibi yine şiddetle okumanızı tavsiye edeceğim :)
devamını gör...
