aşkın en güzel tanımı

tek bir tanımla içim rahat etmeyeceği için birkaç tanım vereceğim:
"derler ki aşk; birisine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmektir."
(bkz: çalıkuşu)

"aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarda bırakma arzusudur, insanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir."
(bkz: orhan pamuk)

"aşk bir ayrıcalıktır ve bütün ayrıcalıklar lâyık olunmamış şeylerdir, bu yüzden de bunun bedelini ödemesi gerektir.
(...)aşkın ayrıcalığı her zaman cennet değildir, aynı zamanda cehennemdir de. aşk içinde yaşam, sürekli bir gerginlik, korku ve huzursuzluk içinde geçer."
(bkz: milan kundera)

süresi belli istendik sanrıdır.

... aşkın hiçbir sıfat ya da tamlamaya ihtiyacı yoktur. başlı başına bir dünyadır aşk. ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde. “
-şems

- aşk da var bardamu!
- arthur aşk dediğin şey sonsuzluğun kanişlerin uzanabilecegi bir düzeye çekilmesidir. benimse bir onurum var!

aşkı bilimsel olarak tanımlama gayretinde olanlar oldu olacak kimyasal formülünü de versin, eros oku gibi kendimize şırıngayla enjekte edelim.

bu tür psikolojik veya kimyasal formüllerle aşkın tanımını yapabilmek, öznel bir durumu nesnelleştirerek standartlara indirgemek ve değersizleştirmektir.

bu denli sığ olabilmek...

aşk başka bir bedende kendini bulmaktır.

bir çömlek olduğunuzu düşünün. hayatınıza aldığınız insan sizi yapan ustadır. önce size çamurken şekil verir. sonra yaşadığınız şeylerle çok canınız yanar çokta mutlu olursunuz bu şekilde pişersiniz. en son aşamada artık sizi güzel desenlerle işleyip evinin baş köşesine koyarsa yani aileniz olursa o zaman paha biçilemez bir şeydir.

en güzel tanımı mıdır bilinmez ama benim bayıldığım sözlerdir bunlar. lale müldür, saatler geyikler'de "seninle biz hiç kavga etmeyelim, çünkü geyikler kavga ettiklerinde boynuzları birbirine dolanır ve ölürlermiş" der. "kumrular sakindir bir tek. ben kumru değilim, sen de" dedikten hemen sonra der bunu. "kumru değiliz biz, geyiklerin sonu da çok acıklı." ama yine de sonunu şöyle getirir: "yine de kumru masalını sürdürmeyi deneyecek bu kitap. çünkü kumru olamaz dediğin anda, aşk da bitiyor kitap da!"

ilk okuduğumda hayret etmiştim. sonrasında gerçekten aşk ve birlikteliğe dair tüm her şey geyik ve kumru üzerinden imgeleşen bir hal aldı. şahane cümleler.

asla olmayan kudretli bir bağa yazılan şiirler, şarkılar. siz hiç aşık birisi gördünüz mü göremezsiniz burası dünya.

kimi seversen onda güzeldir.

çarpık bacaklı sevgilinin ayaklarını düz görebilme aptallığıdır.

kimilerine göre yaşama amacıdır, hakkında aylarca keyifle konuşulabilir,
kimileri, uğruna hayatını sonlandırabilir,
kimine göre ise, evrimsel süreçte devamlılığımızı sağlamak için gerekli olan bir fonksiyondan fazlası değildir.

biyolojik, psikolojik ve sosyolojik açılar gibi bir çok yönden ele alınabilir.

çevremde gördüğüm; filmlerle, şiirlerle, müziklerle, sosyolojik etkisinin insanlara çok fazla işlemiş olduğu.
aşk diye sorunca, tıpkı ilkokuldayken herkesin, yanından dere akan dağ evi çizmesi gibi, çoğunluk kafasında tek bir şey canlandırıyor. ona ulaşamayınca da üzülüp, şiirler yazıyor ve şarkılar dinleyip ağlıyor.

lev nikolayeviç tolstoy bu konuya şu sözüyle değinmiş: *
"nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa, kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi vardır."

belki de o dağ evinden farklı olarak, kendi kurduğunuz bir ev size daha sıcak gelecek ve çok daha mutlu olacaksınız?

ama o evi kurunca da bitmiyor olay.
çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.
o zaman aşk; değişimi birlikte kucaklayabilmek,ve bunları paylaşıp büyütebilmektir, diyerek kendi tanımımı bırakayım ben de.

bir yandan bu kadar düşünmek de kötü sanki? binali yıldırım'ın da dediği gibi:
fazla kafa yorursan sıyırırsın

onla tanışına kadar hayat bir düz çizgi gibidir. tanıştıktan sonra ise ya aşağı yönlü ilerler ya da yukarı.

hissedersiniz ama anlat deseler tarif edemezsiniz.

aşk ıslak bir öpücükte saklıdır.

bence aşk böyle bişeydir;

leblerimle emrine amadedir canım benim
al da bir buseyle oldür haydi cananım benim

lâl olur birden dilim, bilmem neden görsem seni
görmesem kalmaz kararım, dinmez efganım benim

hasta gönlüm cok zamandır iftirakından harab
olmadim bir lahza rahat, geçti devranım benim

mübtelayım bir ümitsiz, gizli derdin zehrine
bu sebepten her geçen gün, düstü dermanım benim

yok teselliden nasibim, vermeyin zahmet bana
etmeyin bunca eziyyet, az mı hicranim benim

kan tutar sen her bakışta, kasdedersen canıma
yaremi sar merhem ol da, akmasın kanım benim

arif emre her ne etsen razidir fermanına
sahibimsin, hem efendim hem de sultanım benim

aşk;ey derin kuyu ey soruldukça kanayan soru.nem olsun dünya malım ne olsun,pazar kurulsa aşk meydanında benim satacak nem olsun?

herkesin kendince tanım yaptığı ama aynı zamanda da tanımsız olduğuna inanıldığı birtakım kimyasal bozukluk.

ikinin bir olmasıdır.