dünya klasikleri / hikaye-öykü / edebiyat
9 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

beni nedense inanılmaz etkilemiş jack london kitabı. kısadır, çabucak bitiverir ama o anları, soğuğu, yalnızlığı, çaresizliği, pişmanlığı çok güzel anlatır kitap. belki kapatınca hayata dair bir aydınlanma yaşamazsınız fakat zevkle dolup taşırır bence bazı cümleleri. hayalinizde yer etmesi bile keyiflidir. okumayan biri bir şey kaybeder mi bilmiyorum ama okuyan birine çok şey katar gibime geliyor bu kitap.
devamını gör...
bir jack london öyküsüdür.

aynı isimli öykü kitabında yer alan bu muhteşem öykü beni çok ama çok etkilemiş öykülerden biridir. diğer birkaç tanesini daha önce şu tanımlarda yazmıştım:

open window (kısa film)
korkunç bir gece
sweet potato pie

bu öykünün benim hayatımda yeri çok ayrı. büyük de bir hatırası var.

öyküde insanın doğayla olan savaşı müthiş bir şekilde anlatılıyor. doğa her zaman daha güçlü ve daha acımasız olabilir. çünkü doğa hakkı olanın peşinde. insan açgözlülüğünün neden olduğu tahribatın intikamını alıyor biz insanlardan. insanın ne kadar aciz bir yaratık olduğunu doğa ile savaşa başladığında anlıyoruz.

ben yine de öykünün sonunda bir burukluk hissetmiştim açıkçası. jack london insanın bam teline dokunmayı en iyi bilen yazar.

benim öykü ile ilgili anıma gelince. üniversite sınavında - - - a fire diye bir soru çıkmıştı. ben önce hocamın kesin budur cevap dediği make a fire şıkkını işaretledim. sonra aklıma bu öykü geldi ve dönüp build a fire yaptım. ama orda gizli duran “ to”yu görmediğimi ise sınavdan sonra fark ettim. doğru cevap set a fire olacaktı.

o gün anladım ki ne ingilizce öğretmenime ne jack london’a güvenebilirdim artık. tek gerçek adele idi.
devamını gör...
jack london muhteşem bir yazar ve sanıyorum ki herhangi bir eserini beğenmemek benim açımdan imkansız. çalışkan ve hayatını büyük bir tutkuyla yaşayan insanlar benim için çok başka bir boyutta, ilham alınacak kişiler oluyor. çünkü hayatımda hiçbir şey için hayatım pahasına çalışmadım ya da bir şeye uzun süre tutkuyla bağlanamadım, veya farkında değilim. jack london'ın yeri bu yüzden bende ayrıdır. onun yazıları büyük bir yaşanmışlığın ürünüdür, sahidir. tahmin edemeyeceğiniz kadar gerçektir.

harun çelik hocadan öğrendiğim kadarıyla; london'ın yazarlık eğitimi için ders aldığı hocası (burada parantez açmakta fayda var, jack london'ın bu konuda eğitim alması, özellikle sadece biçime önem veren ve kendisi kadar her şeyin sonuna ulaşamamış birinden alması, ironiktir.) london'ı, hikayelerinde fazla kötülük, karamsarlık, acımasızlık olduğu gerekçesiyle eleştirince london'ın cevabı ''ben bunları yaşadım'' oluyor. evet, o, kutup soğuğunu bedeninin en derinlerine kadar çekmiş, martin gibi günde 5 saat uykuyla delicesine çalışmıştır. denizde, kutuplarda, karada, insanın her türlü haline şahit olmuştur. sıcacık odalarımızda konfor alanımızdan çıkmamak için kırk takla atıyorken london'ı tam manasıyla anlayabilmemiz imkansızdır. işte bu yüzden, konfor alanına hiç uğramayan london'ın eserlerini okumak ve yaşamını öğrenmek bizler için bulunmaz nimet olacaktır*.

bir kitabın 56 sayfa içerisinde 3 hikaye ile bu kadar sağlam betimlemeleri bünyesinde barındırması güç olduğu gibi, insanın doğayla, hayvanla ve insanla mücadelesini bu kadar muazzam anlatabilmek alelade bir yazarın yapabileceği iş değil. bu kitapta jack london'la kuzey buzullarına gidip donmamızın aksine sayfaları hızlı hızlı çeviriyoruz. sayfalar arasında 3 hikaye bulunuyor. ilki, ateş yakmak (2. versiyonu-1908 yılında yazılmış), ikincisi, ateş yakmak (1. versiyonu-1902 yılında yazılmış) ve son olarak yaşama azmi.

ateş yakmak (1908) ile başlıyor kitap. dondurucu soğukta bir insanın yaptığı yolculuğu ve yaşadığı aksilikleri konu alıyor. kitabın ilk versiyonunun aksine farklı bir sonla karşılıyor bizi bu hikaye. ve ilk versiyonda ana karakter yalnızken, ikinci versiyonunda ana karaktere kurt köpek eşlik ediyor. bir de, ilk kitaptaki karakter ego'su ile hareket ederken yani id ve süperego dürtülerini dengelemeye çalışırken, ikinci hikayedeki karakter tom vincent'ın daha kendini beğenmiş olduğunu düşündüm. id ile süperego'sunun bir harmonisi olmadığını hissettim. son hikaye yaşama azmi ise karşı konulamaz id dürtüsüyle mükemmel bir hayatta kalış mücadelesi veren kişiyi konu alıyor. dikkatimi çekip hoşuma giden ayrıntıyı da paylaşmak istiyorum; ilk iki hikayede ''keşke yanımda bir arkadaşım daha olsaydı'' diyen karaktere söyleyebilseydim söylerdim, vincent derdim her kötülük bir insana güvenmekle başlar. bu gerçeği, insanın gerçek yüzünü, özellikle bencilliğini bir kez daha bizlere yaşama azmi ile gösteren london'a sevgilerimi sunarım.

kendimizi kitaplara kaptırmakla benliğimize sınırlı şeyler katıyoruz. sadece okuyor, yaşamıyoruz. elbette her şeyi yaşayamayız fakat jack london'a olan hayranlığım bir şeyler yapmam gerekliliğini yüzüme fısıldıyor*.
neyse, siz siz olun sıfırın altında 50 derecelik soğukta sakın yola çıkmayın.
devamını gör...
bu kitabı kapra yayıncılık'tan okudum çünkü kitapyurdu'nun e-book uygulamasında o vardı.*
ateş yakmak, benek, altın huzmesi ve marcus o'brien gizemi adlı dört farklı jack london hikayesi içeriyor kitap. sanki hikaye sıralaması da en güzelinden en yavan olana doğru gidiyor.
ateş yakmak gerçekten okurken sizi acayip duygulara sokan müthiş bir hikaye. çelişkiler, karar verme süreçleri, düşüncelerin evrimi... medeni benlikten içgüdüsel hayvani benliğe olan değişim. jack london'ın bu kadar bizlerden uzak bağlamlarda bu kadar bizlere yakın hikayeler yazabilmesi beni her seferinde şaşırtıp zevkten dört köşe ediyor. yani hangi birimiz eksi elli dokuz derecede doğada yürüyerek yol aldık ki? ama aynı zamanda hangi birimiz bir problemle karşılaştığımızda benzer düşünce süreçlerinden geçmedik? bu bağlamları bir araya getirebilmesi yazarı ölümsüz kılan özelliği bence.
diğer hikayeler için uzun uzun bir şeyler yazma gereği duymuyorum, hani bazı metinler vardır yazarını hiç bilmeden okusanız da şıp diye anlarsınız kim olduğunu. işte aynen öyle. okuyup da hikayenin jack london hikayesi olduğunu anlamamak mümkün değil bunlarda da.
ateş yakmak hikayesinin birçok farklı yayınevinden farklı hikayelerle birlikte basımı mevcut anladığım kadarıyla. bu fotoğraftaki de dorlion yayınlarından ve içinde bambaşka hikayeler var. bu versiyonu da yakın zamanda okurum, şu an daha kolay geldiği için e-book uygulamalarından devam ediyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
allah affetsin ben o dönem bu ateşe tapanları anlıyorum. hani doğaya aya güneşe tapanlar gibi bir şey bu da. ateşi yakmış içine ne varsa atıyor ve yanıyor. elini değse büyük bir acı. ateş guvenligini sağlıyor onun ısıtıyor yemeğini pişiriyor.
o zaman da kutsal sayıyor işte o dönem.
devamını gör...
özgün adı to tuild a fire olup 1902 ve 1908'de yayınlanan jack london imzalı eser; öykü türünde yer alıyor, kitapta biraz imlâ hatası vardı, onun dışında çevirisini iyi buldum.

1908'de yayınlanan diğer versiyonunun ise daha çok bilindiği ve sevildiği söyleniyor.

ben hangi versiyonunu okuduğumu bilmiyorum zirâ hangisi olduğu yazmıyor.

kitabımızın öykülerinin ortak noktasının ise yalnız adamların soğukla ve doğa ile mücadelesi olduğunu söylebiliriz.
bazı öykülerde arkadaşları da olabilir ama sanki insanın yalnızlığının tasvir edildiği gerçeği değişmez.

vahşet, korku, açlık, soğukla mücadele, insan ruhunun çaresizlik ânında ortaya çıkan ve bilinmeyen tarafları; kitabı oluşturan ana unsurlar ve tasvirlerdir denilebilir.
bazı kaynaklarda adamın adının tom vincent olduğu yazılmış ama kitapta böyle bir bilgi yok.

kitap; ateş yakmak
yaşama hırsı
yaşamın yasası
uzak bir ülkede
beyaz sessizlik
yoldaki adam
serüven
onurlu bir ölüm
bölümlerinden oluşuyor.

ilk öykümüzde hava -50 derecede iken ateş yakmaya çalışan bir adamı ve köpeğiyle arasındaki ilişkiyi okuruz; adamın adı söylenmemiştir.

soğuktan donmamak ve postunun içine girebilmek uğruna kendisine yârenlik eden hayvanı öldürmeyi düşünüp buna kalkışması ise öykünün insan ruhundaki gelgitleri ve tahmin edilemez yanları olduğunu da gösteriyor.

en çok yaşama hırsı ve ateş yakmak adlı olanları sevdim. neden bilmiyorum.
son öykü de fena sayılmaz gibiydi ama onda olay örgüsü fazla değildi.

ayrıca unutmamak gerekir ki; ateş yaşam demektir.


yaşama hırsı adlı öyküde açlıktan yeni doğmuş kuşları anne kuşun gözü önünde yediği bölüm çok rahatsız edici ve gerçekçiydi, lanet olsun sanki yanı başımda yediğini izlemiş gibi oldum, açlık insana neler yaptırıyor!

kitap vahşeti, ölümü, öldürmeyi baz aldığı için mi kadın karakter yok diye düşündüm, yoksa kadının varoluşu mu öldürmeye programlı değildi? öldürmek söz konusu olduğunda akla neden ilk erkekler gelir?

doğurgan ve anaç olmayanın acıma duygusu körelmiş midir, ha jack london?

yazarın ilk öyküde adama hafif ebleh bir imaj çizip köpeği ise zeki olarak betimlemesi ilginçti.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


demek, yaşam buydu, ha?
boş ve geçici bir şey...
acılı olan yaşamdı yalnızca. ölümde acı maçı yoktu. ölmek, uyumaktı.
duraklama, dinlenme demekti ölüm. öyleyse ne diye boyun eğmiyordu sanki ölüme?

çektiği bunca çileden sonra ölüp gitmek, haksızlık olurdu.
bundan kolay ne vardı? er ya da geç bütün insanlar nasıl olsa günün birinde ölmeyecekler miydi!..
ah vah etmiyordu. yaşam böyleydi işte, haksızlık filan yoktu bunda.
toprağın hemen üstünde doğmuş, toprakla kucak kucağa yaşamıştı;
sonunda yine toprağa dönmek yeni bir yasa sayılmazdı onun için. etin ve kemiğin yasasıydı bu.

ve doğa, canlılara, ete, kemiğe hoşgörüyle davranmazdı; insan denen yaratık birey olarak bir önem taşımazdı doğa için.

devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ateş yakmak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim